Ahir Zamanda Belâların Gelmesi | Define işaretleri ve anlamları

Ahir Zamanda Belâların Gelmesi

beytanya

Kullanıcı
Katılım
22 Temmuz 2012
Mesajlar
833
Beğeni
45
Puanları
18
Konum
Ağrı
Peygamber SAS Efendimiz'den, misafir olduğumuz hacı efendinin açtığı bir sayfadan üç hadis okuyacağım. Birincisi Hazret-i Ömer RA'dan, Ebün-Nasr el-Sicezî ve Ebû Naîm el-Isfehânî kaydetmiş. Bu rivayete göre şöyle buyuruyor Peygamber SAS:


RE. 141/1 (İnnehû seyusîbü ümmetî fî âhiriz-zamâni belâün şedîd, lâ yencû minhü illâ racülün arafe dînallàhi fecâhede aleyhi bilisânihî ve kalbihî, ve zâlikellezî sebekat lehüs-sevâbık; ve racülün arafe dînallahi fesaddeka bihî.) Sadaka rasûlüllàh, fî mâ kàl, ev kemâ kàl.
Bu hadis-i şerif, ahir zamanda ortaya çıkacak halleri anlatan hadis-i şeriflerden bir tanesi. Efendimiz'in istikbale ait, bu dünyanın bozulmasına yakın, ahir zaman dediğimiz dünyanın artık helâk olmasına yakın zamanda, toplumların bozulacağına dair verdiği bilgileri ihtivâ eden hadislerden; "İşte Deccal çıkacak... Mehdi ile ilgili hadis-i şerifler... Kıyametin büyük küçük alâmetleri..." gibi hadis-i şeriflerden birisi. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:
(İnnehû) "Hiç şüphe yok ki, (seyusîbü ümmetî fî âhiriz-zamâni belâün şedîd) ahir zamanda benim ümmetimin başına çok kuvvetli ve şiddetle belâ ve imtihan, musibet gelecek, çatacak. (Lâ yencû minhü) Bu belâ ve fitneden yakasını kimse kurtaramayacak. Bu belâ zarar verecek, bu fitne ayakları kaydıracak ve insanlar imtihanı kaybedecekler.
(İllâ racülün arafe dînallàhi fecâhede aleyhi bilisânihî ve kalbihî) Ancak, Allah'ın dinini bilen ve bu din üzerine cihada girişen, cihad eden; hem diliyle hem kalbiyle, gönlüyle cihad eden kişi kurtulacak."
Tabii burada (racül) sözü, kişi mânâsına geliyor. Kadın da olsa, aynı durumdur. Yâni bu gibi durumlarda bu söz, ille erkek cinsinden olan mânâsına kullanılmıyor.
Allah'ın dinini bilen ve diliyle, kalbiyle, o din üzere cihad eden kimse kurtulacak. Yâni hem sözünü söylüyor, hem de kalbi sağlam, tertemiz, pırıl pırıl, ihlâslı... Demek ki bilecek ve bir de gayretli olacak, dini için çalışacak; o kurtulacak.
(Fezâlikellezî sebekat lehüs-sevâbık) "İşte böyle yapabilen, Allah'ın dinini bilip de hem onu yaşayıp, hem de diliyle, kalbiyle İslâm için cihad eden kimse; Allah'tan kendisine çok büyük lütuflar ezelde kısmet olarak yazılmış, nasib olmuş kimse demektir." Yâni demek ki, bunun derecesi çok yüksek Allah indinde...
Ne büyük lütuflara ermiş ki, bu fitnelerde, bu belâlarda, imtihanlarda hem müslüman olarak kalıyor; hem de İslâm için ayrıca çalışıyor, cihad ediyor. "Yaptığınız yanlıştır, günahtır. Şöyle yapın, böyle yapmayın! Sevaplı işleri yapın, günahlı işleri yapmayın!" diye diliyle söylüyor. Yâni çalışkan bir müslüman, gayretli bir müslüman, mücahid bir müslüman... İslâm'a yardım etmek isteyen bir kişi... Görevleri olduğunun idrakinde olan bir kimse... Öyle esen yellere kapılmıyor, aldanmıyor. Çıkan fitnelerin karşısında ayağı kaymıyor. Söylenen sözlerden akîdesi sarsılmıyor. Cihad ediyor... Bu yüksek derece. Bu çok güzel...
Bu sayfanın böyle kur'ada çıkmasını, şu bakımdan anlamlı buldum: Şimdi ülkemizde ve başka İslâm ülkelerinde müslüman kardeşlerimiz çeşitli sıkıntılarla karşı karşıya... Filistin'deki kardeşlerimiz İsrail askerlerinin kurşunlarına mâruz durumda; altmış kişi şehid oldu, binlerce yaralı var... Keşmir'de çeşitli olaylar, şu kadar şehid... İşte Kafkasya'da durum... İşte daha başka yerlerde durumlar... Yâni müslüman olduğu için bir kimse, şimdi rahat görmüyor, iltifat görmüyor, itibar görmüyor; aksine hücuma uğruyor haksız yere...
Hem adamlar diyorlar ki: "Hürriyet var, insan hakları var... Herkes istediğine inanabilir. Devlet din tutmaz, laiktir, bir tarafı tumaz. Halkın kendisinin vicdânî meselesidir der, serbest bırakır." diyorlar. Hem de bir çok ülkede İslâm devletin baskısı altında... Mısır'da, suriye'de, Irak'ta, Libya'da, daha başka ülkelerde korkunç bir baskı var... Kimisi şu bahane ile, kimisi bu bahane ile müslümana baskı yapıyor.
Ve hayret edilecek bir durum: Müslüman ancak demokrasiyi hazmetmiş olan, halk idaresi, hürriyetler vs. konusunda mücadelesini vermiş de, haklarını kazanmış bir topluma giderse, Amerika gibi, Avrupa gibi; işte orada biraz rahat ediyor. O da nerden?.. O adamların kendi ülkelerinde, birbirlerinin inançlarına müdahale etmeme konusundaki kararlarından istifade ediyor. Ama yine de onlar fırsat buldular mı, kıyıdan kenardan İslâm'a zarar vermeye çalışıyorlar.
Cami açmak isteseniz, mümkün olduğu kadar çelmelemeye çalışıyorlar. Seyahate gitmek isteseniz, kendi ülkeleri için vize verinceye kadar kan kusturuyorlar. "Niye gidiyorsun? Malın ne kadar, mülkün ne kadar, mücevherin ne kadar?.. Tapuları getir!.." diye seyahat hürriyetleri tahditli. Vize almak için kapılarda, kuyruklarda bekleyişler onur kırıcı. Böyle bir sürü tatsız şeyler... Yâni, müslümanlık hoş görülmüyor.
Bir de bazıları heveslenmiş ki: "Yeni bir bin yıla giriyoruz..." Üçüncü bin yıla diyorlar onlar, Hazret-i İsâ'dan aldıkları tarihe göre... Millenyum diyorlar, yâni bin yıl demek. Arapçası elf. Hani, İmâm-ı Rabbânî Hazretleri için (Müceddîd-i Elf-i Sânî) "İkinci Binin Müceddidi" diyorlar ya. Tabii burdaki bin, hicrî tarihteki bin.
Hicrî tarih 622. milâdî yılı başlangıç olarak kabul eden, bizim geleneksel, dînî hayatımızın temelini teşkil eden, Ramazanlarımızı, bayramlarımızı, kurbanımızı hesapladığımız, orucumuzu tuttuğumuz takvim.
Bu milenyumdan sonra ne olacakmış?.. Dünya üzerinde sadece kendi dinleri kalacakmış. Onunu için başka dinleri silmek için uğraşıyorlar. Paraları var, bir de devlet destekleri var.
Şimdi ben bu devirde, müslümanları şuna benzetiyorum: Birileri gelmiş müslümanın elini ayağını tutmuş, karşısına da düşman geçmiş, yüzüne boyna yumruk patlatıyor. Bıraksalar, müslüman kendisini savunacak ama, güya kendisinin arkadaşları, taraftarları, elini ayağını tutmuş, savundurmuyor. Ben buna benzetiyorum.
Hristiyanlar Avrupa ülkelerinde, dış ülkelerde, hattâ şimdi Rusya'da bile haklarını almış durumda... Kiliseleri var, teşkilatları var, vakıfları var... Bütçeleri var, muazzam sayıda yetişmiş elemanları var.
E bizim vakıflarımız baskı altında... Zaten Osmanlılardaki vakıflar yok şimdi, devletleştirilmiş. Vakıflar idaresi kurulmuş, devletin yönetimine verilmiş. Gelirlerle turistik oteller yapılıyor vs. Vakfedenlerin arzu ettiği dînî amaçlara sarfedilmiyor. Bu bir gerçek. Lâik bir düzenin mantığı ile yürütülüyor. Gelir yok, gelir kaynakları kurutuluyor.
Serbest hareket yok. İslâm'ı öğretme hürriyeti yok, İslâm'ı öğretmek için müessese kurma rahatlığı yok... Kurulan müesseselerin çalışmasında serbestlik yok...
İşte böyle müslümanlar dünyanın her yerinde eli kolu bağlı. Her yerde kendilerine saldırılıyor. Birlik beraberlikleri de yok, birbirlerine yardım da edemiyorlar.
Evet Suudi Arabistan zengin, parası pulu var; ama paralar Avrupa, Amerika bankalarında, başka işlerde kullanılıyor. Öbür tarafta, hemen Suudi Arabistan'ın altında Somali'de, Afrika'nın diğer ülkelerinde insanlar su bile bulamıyor. O da müslüman, kardeş, ama irtibat yok.
İleri İslâm ülkeleri var, ötekilere yardım edebilirler. Bir düzen kurulmamış, komşu müslüman ülkeler bile birbirlerine düşman.
Bizim Balkanlar'da, Kuzeyde ezelî, tarihi düşmanlarımız var; onlarla gayet iyi olmaya çalışıyoruz, her türlü cevr ü cefasını çekiyoruz. Ama tarihî, ezelî beraberliğimiz olan ülkelerle de, uzun zamandır kaşları çatık politikalar yürütüyoruz.
Bunları niçin anlatıyorum?.. Zaman, ahir zaman... "Ahir zamanda da çeşitli imtihanlar olacak!" hadis-i şerifiyle anlatıyorum. Demek istiyorum ki: Bu devirde, dünyanın neresinde olursa olsun, imtihanlara mâruz kalan, baskılara mâruz kalan müslümanlar müteselli olsunlar, ne yapacaklarını bilsinler diye anlatıyorum.
"İleride, ahir zamanda müslümanlara büyük musîbetler gelecek, şiddetli belalara mâruz kalacaklar!" diyor Peygamber efendimiz. "Bundan ancak bir kişi kurtulacak ki; o kişi Allah'ın dinini biliyor, Allah'ın dini için diliyle ve kalbiyle cihad ediyor. Böyle yapabilen kurtulacak." diyor. Yâni atılgan, faal, şuurlu müslüman kurtulacak. Bu, işte Allah'ın kendisine çok ezelden lütuflar yazmış olduğu bir kimse.
Bir de bu fitnelerden kim kurtulacak?.. (Ve racülün arafe dînallàhi) "Allah'ın dinini biliyor, öğrenmiş, hak olduğunu biliyor; (fesaddeka bihî) tasdik ediyor." Ama ne yapsın? Mazlum, mağdur, müstad'af, ezilmiş; susuyor. Çeşitli imkânsızlıkların altında, İslâm'ın hak din olduğunu biliyor, müslümanın haklı olduğunu biliyor; ama karşı taraftaki şamatacının üstesinden gelemiyor. Çünkü karşı taraf işleri ayarlamış, her türlü şer güçleri arkasına almış; radyolar, televizyonlar, müstehcen yayınlar... vs. Müslümanın imanına saldırıp duruyor.
Demek ki, Hazret-i Ömer Efendimiz'den nakledilen bu hadis-i şeriften şunu çıkaracağız: Dinimizi bir kere mutlaka öğrenmemiz lâzım! Öğrenmeyen gidiyor.
Bu devirde dînî bilgilere de sataşma çok... Onun için dinimizi çok sağlam, çok ihlâslı, temiz kaynaklarndan, aslî kaynaklardan öğreneceğiz.
Bu devirde öyle insanlar çıkıyor ki, şimdiye kadar İslâm tarihindeki koca, dev, muhteşem alimler hiç yaşamamış sanki; veyahut onların hepsi yanılmış, şaşırmış, hepsi cahil, gàfilmiş de, sanki kendisi çok allâmeymiş gibi konuşuyor. "İslâm'da şu yoktur, İslâm'da bu vardır... İşte müslümanlar yanlış hareket ediyor, müslümanların hepsi yanılıyor..." diyor.
Böyle ukelâları meslek hayatımızda gördük biz, ictimâî hayatımızda da görüyoruz. Adamın doğru düzgün bilgisi yok; Arapça bilgisi yok, Kur'an bilgisi yok... Ama bakıyorsun, "Dinin aslı şudur!" diye kitap yazmağa kalkıyor ama, yanlışlarla dolu... Bir sayfasında elli tane yanlış var. Temeli de yanlış. Hem de söylediği sözlerle imanını bile kaybetmiş, küfre düşmüş oluyor. Cahil... Cahilliğinden, kendisini bir şey biliyorum sanıyor, bir şey bilmediğini de bilmiyor. Hindi gibi kabarıp ortalıkta dolaşıyor ama, boş. Davul gibi güm güm ötüyor ama, içi boş...
Bunları Allah'ın dinini bilen, arif bir müslüman anlamalı!.. Kur'an'a bakacak, Kur'an'da ne diyorsa, ordan anlayacak; bir...
Tabii, Kur'an-ı Kerim'in de açıklaması, Peygamber Efendimiz'in bizzat 23 senelik peygamberlik hayatı... Kur'an-ı Kerim kendisine indiği için Kur'an'ı en önce öğrenen, en çok üzerinde düşünen ve en önde uygulayan ve uygulanmasını emreden kimse... Onun için, Peygamber Efendimiz'in hadisleri olmadan, Kur'an-ı Kerim'i doğru anlayıp, namazı doğru kılmak, zekâtı doğru vermek, haccı doğru yapmak mümkün değil...
--Kur'an bize yeter...
Kur'an bize yeter ama, hacca nasıl gideceğiz?.. İhram nasıl olacak? İhramın yasakları, haccın menâsiki anlaşılamaz. Zekât doğru uygulanamaz. Teferruat hadis-i şeriflerdedir.
Onun için, birisi kalkıp da hadisi şerifleri küçümsüyor, ehemmiyetini inkâra kalkışıyor ve gözden düşürmeğe uğraşıyorsa, bilin ki kötü niyetlidir. Kur'an-ı Kerim'i Peygamber Efendimiz'den daha iyi bilen bir insan düşünülebilir mi?..
--Efendim, hadislerin hepsi sağlam mı?..
Sen bu sağlam mı sözünü okuduğun kitaplara hiç sordun mu?.. "Benim okuduğum fizik kitabı sağlam mı?.. Benim okuduğum tarih kitabı sağlam mı, coğrafya sağlam mı, edebiyat sağlam mı?" diye hiç sordun mu?.. Orda bir şahsın, rivayetini hakikat olarak alıyorsun; Romalı bir tarihiçinin, Yunanlı bir feylesofun abuk sabuk bir rivayetini alıyorsun, ona inanıyorsun da, binbir süzgeçten geçmiş, en ince şekilde incelenmiş, birbirleriyle mukayese edilmiş İslâmî bilgileri kökünden inkâr ediyorsun:
--Yok efendim, bana göre böyle...
Sen kimsin, senin ne bilgin var?.. Tarihte senin adını yazacaklar mı sanıyorsun kitaplara?.. Yâni seni bir kimse bilecek mi, sen ne ile temâyüz etmişsin ki, böyle diyorsun?..
Böyle atıp tutan insanlara itibar etmeyecek. Kur'an-ı Kerim'e, hadis-i şerife, eski büyük allâme, büyük müctehid alimlerimizin sözlerine bakıp, doğruyu anlayacak. Bir; dini doğru olarak anlayacak. İkincisi; kendisi acizse, böyle kıyıda köşede onu uygulayacak... Daha güzeli çalışkan müslümansa, Allah'ın evvelden çok lütuflar bahşettiği müstesnâ bir iyi insansa; o zaman, bir de İslâm için çalışacak...
Bugün İslâm, her yerde hücuma mâruz; İslâm'ı kim koruyacak? Allah'ın dinini kim koruyacak?.. Allah korur, hiç şüphe yok, zâten koruyor, bizi de koruyor ama, müslüman da Allah'ın dinine yaptığı yardımla derece kazanacak.
Allah-u Teàlâ Hazretleri Kur'an-ı Kerim'de, Allah'ın dinine yardımcı olmayı ve öyle yardım edenlerin çok lütuflara ereceğini, doğru yolu onların bulabileceğini pek çok ayet-i kerimelerde bildiriyor.
Bu hadis-i şerif o bakımdan çok anlamlı... Kur'a ile çıktı. Yâni, müslümanlar çektikleri sıkıntıları kaderin cilvesi olarak bilsinler, yılmasınlar; dinlerini güzel öğrensinler, çoluk çocuklarına öğretsinler; dinlerini yaşasınlar, bir de etrafa anlatsınlar!
Bak ne diyor: (Ve câhede aleyhi bilisânihî) "Diliyle söyleyecek, anlatacak, yazacak, çalışacak..." Çünkü İslâm'ın temeli ilimdir. İlmin yayılması için de çare eğitimdir, öğretimdir. Eğitim öğretim olmazsa, ilim kütüphanelerde kalır.
Meselâ, Süleymaniye Kütüphanesi bir hazine ama, kaç kişi biliyor?.. Kaç kişi gidip istifade ediyor?.. Ecdadın muazzam eserlerini Amerikalılar okuyorlar; onlar söylerlerse, bizimkiler haberdar oluyorlar. Yâni onlar söylemese, onlar insafsız olsalar, kindarlıklarından yok burda bir şey deseler; yok sanıyorlar. Halbuki, var!..
Bereket versin onlar: "Aman, şunlar ne kadar muazzam!.. Bunlar ne kadar muhteşem!.. Şunlar ne kadar güzel!" diyor da, o zaman batılılar öyle diyor diye, bizimkiler de biraz uyanıyorlar.
"--Vay, mûsikîmiz güzelmiş!.. Vay tarihimiz şereflişmiş!.. Vay, ecdadımız çok başarılıymış!.. Vay falanca alim çok büyükmüş!.." diyorlar. Eğer Mevlânâ'yı Avrupalılar desteklemeselerdi, sevmeselerdi, Mevlevî olmağa kalkmasalardı; bizimkiler tarikatçı diye Mevlânâ'nın türbesini de yıkarlardı. Konya'yı da yerle bir ederlerdi herhalde...
 

gözcü

Kullanıcı
Katılım
29 Aralık 2012
Mesajlar
29
Beğeni
4
Puanları
8
Konum
Ardahan
Cevap: Ahir Zamanda Belâların Gelmesi

Ne güzel bir yazı paylaşmışsınız ustam teşekkür ederim
 

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
7,767
Beğeni
22,134
Puanları
113
Konum
Erzincan
Cevap: Ahir Zamanda Belâların Gelmesi

ALLAH cc. razı olsun kıymetli kardeşim elinize sağlık...
 

HARBİCİ

SERKAN
Kullanıcı
Katılım
9 Kasım 2012
Mesajlar
3,702
Beğeni
4,007
Puanları
113
Cevap: Ahir Zamanda Belâların Gelmesi

ustam. zevkle okudum bunu . çok teşekkür ederim paylaşım için.
 

FENERLi

Super Moderatör
Kullanıcı
Katılım
9 Aralık 2012
Mesajlar
1,727
Beğeni
2,007
Puanları
113
Konum
istanbul
Cevap: Ahir Zamanda Belâların Gelmesi

Paylaşım için teşekkürler eline sağlık.
 

carlehat

Kullanıcı
Katılım
21 Ekim 2012
Mesajlar
26
Beğeni
2
Puanları
1
Konum
Diyarbakır
Cevap: Ahir Zamanda Belâların Gelmesi

S.A. Paylaşım için teşekürler.ALLAH (C.C.) razı olsun.
Bu belalara düçar olmamızın kaynağı bizleriz. Zamnında rehavete kapıldık.İlim ve bilimde gevşeklik başlayınca,adamlar bizden öğrendikleri ile bizleri aşıp ve bu gün üstünlük sağlamış durumdadırlar.Bu fırsatı kulanıp her yön /cepheden saldırıyorlar.

İmam-i Rabaniye; '' kafirin icat ve buluşlarıyla iştigal edip amel etmek günahmıdır/değilmidir diye sorarlar.'' İmam-i rabani onlara cevaben diyorki;onların
icat etiklerini kulanmak günah olmayıp,bilakis kafire muhtaç olmak günahtır.

Değerli kardeşlerim bizler bilim ve teknolojide,ekonomide, adalete/ hukukta bir çok alanda geri kalıp onlara muhtaç duruma düşmüşüz.İşte bu düşmüşlüğün, bu günahın cezasını çekiyoruz. Müslümanların uyanma, toparlanma ve silkinme zamanıdır.Dinimizi kur'an ve sünete göre sapmasız ve tavizsiz yaşamayı başarmamız lazım.İlim /bilim ve teknolojide ustünlük sağlamamız gerekir ki onlara muhtaç olmaktan kurtulalım.

ALLAHA (C.C.) yardımcımız olsun. Saygılar...
 
Son düzenleme:

ufuk14

Kullanıcı
Katılım
19 Kasım 2012
Mesajlar
398
Beğeni
58
Puanları
28
Cevap: Ahir Zamanda Belâların Gelmesi

inşaallah.
 
Üst