Bir Derviş Hikayesi: Gel Gör Beni Aşk Neyledi.. | Define işaretleri ve anlamları

Bir Derviş Hikayesi: Gel Gör Beni Aşk Neyledi..

SEVALİ

Kullanıcı
Katılım
14 Kasım 2012
Mesajlar
1,451
Beğeni
2,680
Puanları
113
Bir Derviş Hikayesi: Gel Gör Beni Aşk Neyledi..

Bir ses yankılandı uzak ötelerden. Bilinmez, saklı diyardan. Sesi duyan bilinenlerdendi, seçilmişlerden. Ve onu sadece bir kişi duyabilirdi. Sadece O’nda olan ve O’ndan kopan.

yanliz-kiz-ucurumun-kenarinda-deniz-manzarali-wallpaper3.jpg



Ve bu, yüzyılın bir hikayesidir.

Bir fısıltı gibi getirdi rüzgar sesini. Kulaklarını çınlattı adeta. Bir esinti gibi geçti ses, ruhunun en ince derinliklerinden.
Elinde asası, uçurumun tam kenarında duruyordu. Neydi onu buraya getiren? Her güneşin doğuşuna yakın sürüklenircesine gelişinin sebebini bilmiyordu.

Neyi arıyordu? Beklediği kimdi? Bedeninin yanışını söndürmek için miydi? Yoksa ruhunun haykırışlarını dindirmek miydi?

Konuşma vardı, sesler yoktu. Akan cümleler vardı, ama konuşan yoktu. Bir hissediş vardı, duyan yoktu. Derinlerden geliyordu ses yankılanıyordu ama bir çarpma yoktu. Yavaşça, usulca. Ruhların konuşmasıydı bu.

Gözyaşlarıyla dolu gözlerini bir an olsun kaldırdı. Fısıltıları rüzgar getiriyordu adeta, kah serinliği ile, kah dalgaların rüzgara emanet ettiği damlaların yumuşak dokunuşlarıyla. Ve seslendi yüreğiyle, duyulacağından emin.


Geçtim dünya üzerinden, bir oh diyemedim / Yüzüm sürdüm Turab’ına, cennetini dilemedim/ Kör kuyu dibinde kaldım, bir derdim söylemedim/ Nefsim Aşkın gerisinde, Haktan gayrı göremedim/Öyle dertten yağmur verdin, bir an olsun eğilmedim/ İçtim kevser-ü şarabundan, turna ile oldum pervaz/ selam ittüm Hanuh’a/Geçtim dünya üzerinden, Gayrisini bilemedim..

Ve seslendi öteler, kulağına bir avaz’da dokunan nida ile…
“Bakan sen miydin kayıb gözlerden, derinlerin anlamında yatan. Sen miydin kaybolmuş bir hüznün dalgasında ağlayan, çamur ile bütünleşen, dar mansurlarda kalan ve bebeğini taşıyan, kırılmış umutların hüznünde bize seslenen sen miydin?”

Bir rüya olmalıydı bu. Gerçek olamayacak kadar derin ve acı veriyordu yüreğine. Hissettiği neydi. Düşünceler bir bir akıyordu zihninde dervişin.
Duyuyor muydu acaba, tüm aşkını haykırıyordu ama bir duyan var mıydı?

Masmavi deniz belki hiç bu kadar mavi olmamıştı. Uzaktaki tepenin ardında canlıymış gibi görünüyordu. Vadide bulunan yeşil ağaçlar sanki bişeyler anlatmaya çalışıyordu. Ve karanlık sem’alar, bir sabah Duhan ile mi uyanacaktı?


“Ben burada sessizce beklerken kaç kuşak geldi geçti biliyor musun Ey Aşk’ın Çığlıkları. Dokunun yüreğime yaşam verin bana, dokunun tüm bedenime Hayy verin bana.”

Ve Hatırla sen Ey Derviş! Seni kurtaran AN’daki Ma’ilerin dokunuşlarını ve unutma, yüreğini titreten o şeyi. Tanrının bahş ettiği, büyük hediyedir Aşk.


Ey AŞK! / Yaptığımız Ahdi sen bozdun sonsuz diyarlarda, / Terk ettin gittin, bana aid iken, / Ve yalnız bıraktın beni ölümün diyarlarında, / Senin farkın nedir Öz’ümün Arkadaşı?

“Aşk daima benimleydi, hep oradaydı, yüreğimin en derinlerinde. Yaman bir avcı gibi yakaladı sırtımdan, yaşam iliği gibi yerleşti tüm omurgamın arasına, akıyor sonsuzca, tüm bedenimi ele geçirdi, tüm hücrelerimi. Ara sıra değil hep düşünüyorum, her anım, tüm zihnim, tüm rüyalarım dopdolu. Dönüştürülmesi ne acı bir durum, zihnim engel olsa yüreğim, yüreğim engel olsa bedenim dönüştüremiyor o muhteşemliği.


Şunu eyi anladım ki / Çırayı tutuşturan hasred imiş, / Od olmak için, / Hiç sahib olmadığından bile vazgeçmek imiş…

Sorgulanmanın en acımasızlığında kendimi getirdim sana çok uzak diyarlardan. Her şeye hükmeden bir ruhun, beden içinde Sevginin titreşimine engel olmaması ne acı. Dönüştürüp ilahi olana akıtamaması ne acı. Sınav mı bu yoksa tuzak mı? Ne yaman ve acımasız bir tuzak oysa. Engel olunamayan bir durumun vahşeti gibi tam karşımda. Vazgeçmektir sevgi, uzak olmaktır. Çünkü sevgi tek başınalığın adıdır.

Ne kadar yakınsın bir nefes mesafede, oysa ne kadar uzak misli ile. Ruhumla sana seslendim duydun mu? Duyamazsın. Çağırdım neden gelmedin? Neden hiçbir şey doldurmuyor yerini. Neden hep zihnimin her köşesindesin. Tüm algılarımda yer aldın? Bulunduğum yerden, tam buradan sesleniyorum ötelere:


Göründüm bir çul içinde cesed / Ona HAYY verendir Hakikad.. / “Gel, Gör Ben’i, Aşk Neyledi?”

Tüm okuyanlara saygı ile..





, , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,


Kevser Yeşiltaş
 

komana

Ali Doğan Usta
Kullanıcı
Katılım
15 Eylül 2013
Mesajlar
3,066
Beğeni
9,752
Puanları
113
Yaş
55
Konum
Comana Pontica
Eline emeğine sağlık
Beyazıt-ı Bestami hz. dergahta sohbet ederken içeriye bir adam girer. Adam ağlamaklıdır.
Hazret sorar
" hayırdır evladım bi derdinmi var neden ağlıyorsun"
Adam cevap verir;
" Efendim benim bi öküzüm vardı tek geçimim buydu oda kayboldu bulamadım onu bulsa bulsa siz bulursunuz ocağınıza düştüm efendim himmet eylesen"
Beyazıt sohbet dinleyen cemaate döner ve
" ey cemaat içinizde hiç aşık olmayan varmı?"
Ortalardan biri kafasını kaldırır ve hicap içinde
" ben efendim ben hiç aşık olmadım " der.
Beyazıt öküzü kaybolan adama döner ve
" Tamam evladım işte öküzün burda al götür"

Ta ezelden aklımı verdi benim yağnaya aşk
Bir nigâhla Mecnûnu bend eyledi Leylaya aşk
Öyle bir sultânı hüsnün mübtelâsıdır bugün
Hâli hindu leşkerin çekmiş gider gavgaya aşk.
Görse bir mahbubu râna mevc urur derya gibi
Nice yüz bin ehli derdi düşürür sevdâya aşk
Salih Baba Divanı

GT-I9300 cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
 

SEVALİ

Kullanıcı
Katılım
14 Kasım 2012
Mesajlar
1,451
Beğeni
2,680
Puanları
113
Eline emeğine sağlık
Beyazıt-ı Bestami hz. dergahta sohbet ederken içeriye bir adam girer. Adam ağlamaklıdır.
Hazret sorar
" hayırdır evladım bi derdinmi var neden ağlıyorsun"
Adam cevap verir;
" Efendim benim bi öküzüm vardı tek geçimim buydu oda kayboldu bulamadım onu bulsa bulsa siz bulursunuz ocağınıza düştüm efendim himmet eylesen"
Beyazıt sohbet dinleyen cemaate döner ve
" ey cemaat içinizde hiç aşık olmayan varmı?"
Ortalardan biri kafasını kaldırır ve hicap içinde
" ben efendim ben hiç aşık olmadım " der.
Beyazıt öküzü kaybolan adama döner ve
" Tamam evladım işte öküzün burda al götür"

Ta ezelden aklımı verdi benim yağnaya aşk
Bir nigâhla Mecnûnu bend eyledi Leylaya aşk
Öyle bir sultânı hüsnün mübtelâsıdır bugün
Hâli hindu leşkerin çekmiş gider gavgaya aşk.
Görse bir mahbubu râna mevc urur derya gibi
Nice yüz bin ehli derdi düşürür sevdâya aşk
Salih Baba Divanı

GT-I9300 cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi



 

karanar

Kullanıcı
Katılım
29 Nisan 2014
Mesajlar
2,567
Beğeni
6,903
Puanları
113
Yaş
50
Konum
ankara
Eline emeğine sağlık
Beyazıt-ı Bestami hz. dergahta sohbet ederken içeriye bir adam girer. Adam ağlamaklıdır.
Hazret sorar
" hayırdır evladım bi derdinmi var neden ağlıyorsun"
Adam cevap verir;
" Efendim benim bi öküzüm vardı tek geçimim buydu oda kayboldu bulamadım onu bulsa bulsa siz bulursunuz ocağınıza düştüm efendim himmet eylesen"
Beyazıt sohbet dinleyen cemaate döner ve
" ey cemaat içinizde hiç aşık olmayan varmı?"
Ortalardan biri kafasını kaldırır ve hicap içinde
" ben efendim ben hiç aşık olmadım " der.
Beyazıt öküzü kaybolan adama döner ve
" Tamam evladım işte öküzün burda al götür"

Ta ezelden aklımı verdi benim yağnaya aşk
Bir nigâhla Mecnûnu bend eyledi Leylaya aşk
Öyle bir sultânı hüsnün mübtelâsıdır bugün
Hâli hindu leşkerin çekmiş gider gavgaya aşk.
Görse bir mahbubu râna mevc urur derya gibi
Nice yüz bin ehli derdi düşürür sevdâya aşk
Salih Baba Divanı

GT-I9300 cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi

iki anektodum olacak izin verir seniz bu güzel alıntı ile.
zamanın gavs'ı Abdulhakim el Hüseyni (k.s.) bir gün celallendiği bir sırada '' yahu sofiler; Allah c.c. sizden razı olsun, himmeti Allah c.c. için isteyiniz '' hanımlarınızın tarağını buldurmak için değil'' demiştir. bu sohbetten bir hayli zaman sonra sohbetin nedeni olan zat, mahcup bir ifadeyle Gavs'ul Azam'a bu hususta rabıta ettiğini açıklamıştır. :)

ikincisi ise; mübareği tam hatırlamıyorum, Ya gavs'ul azam yada onun hocası Şah-ı Hazne (k.s.) olacak. tabi o zamanlar şimdiki gibi selamunaleykum diyen dergahtan içeri girip mürid olamıyor, kaza namazı olmayacak, oruç borcu olmayacak gerekli bir takım koşullar yerinde olacak, Mevlana istihare yapacak falan, uzun bir liste. ( Rab Teala, Bizim gibi günahkarları sorgusuz sualsiz, Bu kapılara ram eden Sadatı kiramın sırlarını daim eylesin.) neyse; sofi niyetini belli etmiş, kabul buyurursanız, sohbetinizden faydalanalım diye, tövbe tarikat almak için saadatın huzuruna gelmiş. gerekli koşullar bakılmış falan, kazalar, oruçlar derken, sınavy geçmiş olacak ki hazret can alıcı son soruyu sormuş.
'' sen hiç aşık oldun mu?'' diye. sofi aşkı ne bilsin, tarladan sabandan başka bir şey bilmez. bunu al demişler, evlenince görmüş hanımını. yok öyle aşk maşk.
'' yok kurban, ben hiç aşık olmadım'' demiş.
'' iyi düşün evladım. bu kapıya yanmadan gelemezsin, bu kapı meşakkat yolu''
bakmışlar ki olacak gibi değil, yapacak birşey yok. tam sofi usul usul huzurdan ayrılmış kapıdan çıkarken, aniden geri dönüp huzura girmiş tekrar.
'' sarıkız olur mu sarıkız. ben ineğimi çok severim'' deyince hazret gülümseyip.
'' hah şimdi oldu'' deyip kabul buyurmuş. :)

yanmadan olmaz ustalar. hem de ne yanmak.
 

komana

Ali Doğan Usta
Kullanıcı
Katılım
15 Eylül 2013
Mesajlar
3,066
Beğeni
9,752
Puanları
113
Yaş
55
Konum
Comana Pontica
iki anektodum olacak izin verir seniz bu güzel alıntı ile.
zamanın gavs'ı Abdulhakim el Hüseyni (k.s.) bir gün celallendiği bir sırada '' yahu sofiler; Allah c.c. sizden razı olsun, himmeti Allah c.c. için isteyiniz '' hanımlarınızın tarağını buldurmak için değil'' demiştir. bu sohbetten bir hayli zaman sonra sohbetin nedeni olan zat, mahcup bir ifadeyle Gavs'ul Azam'a bu hususta rabıta ettiğini açıklamıştır. :)

ikincisi ise; mübareği tam hatırlamıyorum, Ya gavs'ul azam yada onun hocası Şah-ı Hazne (k.s.) olacak. tabi o zamanlar şimdiki gibi selamunaleykum diyen dergahtan içeri girip mürid olamıyor, kaza namazı olmayacak, oruç borcu olmayacak gerekli bir takım koşullar yerinde olacak, Mevlana istihare yapacak falan, uzun bir liste. ( Rab Teala, Bizim gibi günahkarları sorgusuz sualsiz, Bu kapılara ram eden Sadatı kiramın sırlarını daim eylesin.) neyse; sofi niyetini belli etmiş, kabul buyurursanız, sohbetinizden faydalanalım diye, tövbe tarikat almak için saadatın huzuruna gelmiş. gerekli koşullar bakılmış falan, kazalar, oruçlar derken, sınavy geçmiş olacak ki hazret can alıcı son soruyu sormuş.
'' sen hiç aşık oldun mu?'' diye. sofi aşkı ne bilsin, tarladan sabandan başka bir şey bilmez. bunu al demişler, evlenince görmüş hanımını. yok öyle aşk maşk.
'' yok kurban, ben hiç aşık olmadım'' demiş.
'' iyi düşün evladım. bu kapıya yanmadan gelemezsin, bu kapı meşakkat yolu''
bakmışlar ki olacak gibi değil, yapacak birşey yok. tam sofi usul usul huzurdan ayrılmış kapıdan çıkarken, aniden geri dönüp huzura girmiş tekrar.
'' sarıkız olur mu sarıkız. ben ineğimi çok severim'' deyince hazret gülümseyip.
'' hah şimdi oldu'' deyip kabul buyurmuş. :)

yanmadan olmaz ustalar. hem de ne yanmak.
Allah razı olsun sofi..
Nakşibendi büyüklerinin ve özelliklede Hace Ubeydullah Ahrar hz.lerinin menkıbelerini anlatan Reşahat adlı kitapta
"İçinde aşk acılığını yaşamayana bu yol haram" buyrulmakta.
Kainatın var oluş sebebi zaten aşk değilmi.
"Levlake levlâk" Hadisi Kutdisinde Cenabı Allah (cc)
"Ey habibim sen olmasaydın bu âlemleri yaratmazdım, sana olan muhabbetimden yarattım" buyuruyor. Keşfül Hafa
Günümüzde insanların en büyük eksikliği maalesef İlahi Aşk a giden yolların farkında olmamaları ve Aşk gibi kutsal bir duyguyu istismar etmeleridir.
Esseyyit Abdurrahim Erzincani Hz. ( ks) dan bir sohbetinden şöyle bir anekdot aklımda kalmış;
" şehvetle aşk olsaydı eşşek ler hep aşık olurdu"
Aşıklığıma gözlerimin yaşı tanıktır
Her dem uyanıktır
Bir hande ile arz-ı cemal eyle hûbanım
Aşkınla yanayım
Salih Baba Divanı
 
Üst Alt