Bize ‘Ah!’ Ettirene ‘Oh!’ Deme Hakkımız Var Mı?
Sırpların sivil Boşnak halka cinayetin en insafsızını, tecavüzün en vahşisini uyguladığı dönemler.
Boşnak askerlerin elinde ise çok sayıda Sırp esir var.
Hepsi asker.
İhtimal ki, serbest olsalardı onlar da aynısını yapacaklardı.
Belki de yapmışlardı.
Olan biteni duysalardı içten içe sevineceklerdi.
Boşnak asker soruyor başkomutana: “Şimdi biz bu esirleri ne yapalım?”
Başkomutan Aliya sakince cevap veriyor: “Onlar bizim esirlerimiz.
Yani misafirlerimiz.
Onlara misafir gibi davranacağız.”
Duyguları kabarmış, öç alma telaşına kapılmış genç asker içindeki itirazı saklayamaz: “İyi ama komutanım, onlar bizim bacımıza tecavüz ederken, çocuklarımızı katlederken…”
Aliya yine sakindir: “Onlar bizim esirimiz dedim asker, onlar bizim öğretmenimiz demedim ki…”
Bu anekdotu sevgili dostum Saadeddin’den duyalı beri, bir müminin taşıdığı ağır ve onurlu yükü ben de omuzlanmaya çalışıyorum.
Düşmanınızdan intikam almak adına, onun yaptığını yaparsanız, düşmanınızı kendinize “öğretmen” yaparsınız.
Muhalifinizin kullandığı yöntemlerin aynısını misilleme adına kendiniz de yaparsanız, muhalifinizi mürşidiniz eylersiniz.
Kötülüğe, bir başka kötülükle karşılık vermek, kötülüğü birken iki yapar, çoğaltır Demek ki kötülüğe karşı yeni bir kötülük üretmekle kötülüğe iyilik ederiz.
Hem kötülüğü çoğaltırız, hem de kötülüğü yapanın kötülüğü yapışını eylemimizle onaylarız.
Bir nüshasını daha çıkarırız kendimize.
Onun ettiğini öyle beğeniriz ki bir de kendimizi özne yaparız onun eylemine.
Kötülüğe kötülük etmek isteyen, kötülüğü kötülükle karşılık vermez, onu olduğu yerde bırakır, çoğaltmaz.
Kötülüğü yapanı da yaptığına pişman etme fırsatı tanır.
Sırpların sivil Boşnak halka cinayetin en insafsızını, tecavüzün en vahşisini uyguladığı dönemler.
Boşnak askerlerin elinde ise çok sayıda Sırp esir var.
Hepsi asker.
İhtimal ki, serbest olsalardı onlar da aynısını yapacaklardı.
Belki de yapmışlardı.
Olan biteni duysalardı içten içe sevineceklerdi.
Boşnak asker soruyor başkomutana: “Şimdi biz bu esirleri ne yapalım?”
Başkomutan Aliya sakince cevap veriyor: “Onlar bizim esirlerimiz.
Yani misafirlerimiz.
Onlara misafir gibi davranacağız.”
Duyguları kabarmış, öç alma telaşına kapılmış genç asker içindeki itirazı saklayamaz: “İyi ama komutanım, onlar bizim bacımıza tecavüz ederken, çocuklarımızı katlederken…”
Aliya yine sakindir: “Onlar bizim esirimiz dedim asker, onlar bizim öğretmenimiz demedim ki…”
Bu anekdotu sevgili dostum Saadeddin’den duyalı beri, bir müminin taşıdığı ağır ve onurlu yükü ben de omuzlanmaya çalışıyorum.
Düşmanınızdan intikam almak adına, onun yaptığını yaparsanız, düşmanınızı kendinize “öğretmen” yaparsınız.
Muhalifinizin kullandığı yöntemlerin aynısını misilleme adına kendiniz de yaparsanız, muhalifinizi mürşidiniz eylersiniz.
Kötülüğe, bir başka kötülükle karşılık vermek, kötülüğü birken iki yapar, çoğaltır Demek ki kötülüğe karşı yeni bir kötülük üretmekle kötülüğe iyilik ederiz.
Hem kötülüğü çoğaltırız, hem de kötülüğü yapanın kötülüğü yapışını eylemimizle onaylarız.
Bir nüshasını daha çıkarırız kendimize.
Onun ettiğini öyle beğeniriz ki bir de kendimizi özne yaparız onun eylemine.
Kötülüğe kötülük etmek isteyen, kötülüğü kötülükle karşılık vermez, onu olduğu yerde bırakır, çoğaltmaz.
Kötülüğü yapanı da yaptığına pişman etme fırsatı tanır.