Define | Define işaretleri ve anlamları

Define

Meltun

Kullanıcı
Katılım
2 Kasım 2014
Mesajlar
339
Beğeni
1,032
Puanları
93
Yaş
77
Konum
Tekirdağ/Çorlu
“Olay seneler önce karşı dağın eteğindeki köyün yakınlarında oluyor,” diye söze başlıyor Ömer isminde ki orta yaşlı adam.

“ Ermeni ihtiyar arkeologdur. Definenin yerini biliyor. Çantasındaki define yerini bulabileceği harita ve diğer araç, gereci yanından ayırmıyor. 3,5 sene bir köy evinde misafir kalıyor. Ev sahibi define meraklısı biri. Birlikte antik çağa ait çok şeyler buluyorlar. Bunlar, yüzükler, bilezikler, paralar ve o çağın insanının yaşamı için gerekli araç-gereçler. Bulduklarını Ermeni’nin çantasında saklıyorlar.
Üç buçuk senenin sonunda ,Buluntularla ayrılıp ülkesine giden Ermeni arkeolog, günler sonra paralarla dönüyor.’ Dönüşüyle güvenirliliğimi de ispatladım artık.’ düşüncesinde.
*
Orta yaşlı adam, tepeye çıkmış, sırtını dağa vermiş, sigarasını yakmış, yönü kuzeydeki kasabaya dönük, garip duygular içindedir.
İçindeki ikilemle tartıştığı ve bundan da galip çıkmanın sevinci gözlerinden okunan adam, ev bulabilme sorununu yarı yarıya çözen Mitat’a bakıyor.
Ömer’in dudakları tebessüm taşıyor.
“ Şu define olayının kalanını anlatmanı istiyoruz senden. “ diyor Mitat.
“ Peki anlatayım,” diyor Ömer:
“ İlerleyen günlerde köylü, Profesörden dağdaki her bir otun bir derde çare olduğunu öğrenir.
Bir gece de aradıklarına yaklaşmak üzeredirler.”
Anlatılanları can kulağıyla dinleyen Mitat, “hadi anlat anlat, neden duruyorsun?” diye orta yaşlı arkadaşını tahrik ediyor.
“Dedim ya, bir gece aradıklarına yaklaşmak üzereler. Adamın define için her kazma vuruşu, vuslata yaklaşıyorlarmış duygusunu taşıyor . Profesör, adamın başında bekleyen bir asker gibidir sanki.
Bir anıt gibi.
Acı bir fotoğraf gibi.
Hisleri karma karışık.
Belindekini arasıra yokluyor
Metrelerce kazdılar. Görünen iri bir taş. Kazma, her vuruluşunda gerisin geri geliyor.
Anıt mezar olsa gerek.Ağaç manila Anıt mezarın kapağı ağaç manila yardımıyla açılabilir düşüncesindeler ikisi de.
Lahitin kapağı.
‘İşte eski bir uygarlık. Aradığımızı buluyoruz. Belli bir uygarlık, zengin bir ulusun ileri gelenleri için yapılan lahitlerden biri bu?’
Profesörün düşünceleri karmakarış.
Kapak ağır mı ağır.
Açıyorlar.
Kapak yana yatıyor.
Kemikler… Antik eşyalar arasına saklanmış müthiş güzellikte bir yuvarlak.
Altından bir top,Taştan su kapları, Altınlar, gümüşler, paralar ve bilezikler.
Köylü adam eline altın küreyi alıyor. Özenle tutuyor. Bir top büyüklüğünde, ya da orta bir karpuz büyüklüğündeki altın yuvarlak her ikisinin de başını döndürecek kadar güzel.
Müthiş bir şey bu ‘Aradığımızı bulduk.’diye düşünüyor profesör yeniden.
‘Bana ver!’diyor .Elini küreye uzatıyor.
İşçi adam iki eliyle sıkıca tuttuğu küreyi profesör ‘e uzatıyor. Zoraki bir uzatış bu. Vermese miydi acaba?
`Altmış köşeli, altmışgen’ diye mırıldanıyor profesör göğsüne bastırdığı küre için.
Üzerinde, her köşesine işlenen resimler aynı kadına ait. 60 yaşında ölen kraliçenin çocukluğunu, genç kızlığını, evliliğini ve orta yaşlılık halini temsil eden resimler bunlar.
*
Ömer, anlaşılmayan bir nedenle anlatmasını bırakıyor.
Hüzünlü.
Az önceki sevincini aramak beyhude gözlerinde.
Somurtmasından belli.
Bakışları bir noktaya
Gözleri nemli gibi
Çevresinde acı bir hüzün dolaşıyor sanki.
‘Bu küre neden benim olmadı? Ya da neden öyle bir antik eser bulamadım şimdiye kadar? Senelerden beri bu işlerle uğraşırım ama bulamadım işte!’
Define kendininmiş de, ya da kendi eski çağlarda yaşayan biriymiş de… Adamların küreyi almalarına hayıflanmıştı bir kere.
“Hadi anlat! Diyor. Mitat, heyecanlı oluyor.”
"Altın küre profesördedir. diye devam ediyor anlatmasına.
Yürüyorlar.
Köylü önde, profesör arkada Nedendir, bilinmez saldırmak için arkadaki fırsat kollamaktadır.
Ayağına takılan taştan sonra köylü tökezler. Düşmemek için sağa sola yalpalar. Yaşlı Ermeni profesör saldırır. Saldırı aleti: Yine bir kazıda elde ettikleri antik çağ aletidir. Kama.
Kama, tökezleyen adamın bacağına saplanır.
Kamayı adamın bacağında bırakan Ermeni, yerde yuvarlanan altın küre ile kaçar.

Gökten vuran ay, köylünün gölgesini büyütüyor, karanlıkta kalan yüzünü aydınlatıyor. Bir telaştır, korkudur vücudunu bürüyor. Karanlıkta acım daha az olur düşüncesiyle kendini ağaçların duldasına atıyor. Rüzgarın sesine uyarlanan içindeki heyecan artıyor. Korkusu, ta ki yayla evlerinden sabahın müjdecisi horozların seslerine kadar sürüyor.”

Netten Alıntıdır..
 
Üst Alt