Nasip olur da yolun Medineye düşerse Uhuda git. Git ve Rasûlünün önünde kahramanca savaşıp şehit düşen yiğitleri ziyaret et. Onlar olmasaydı hâlimiz nice olurdu. Bir kere daha düşün
İslam sancağını taşırken kolları koparılan, şehadetiyle dahi Efendimizi koruyan, sarılacak bir kefeni olmayan yüce davetçiyi, Musab b. Umeyri hatırla. Hatırla ve ürper!
Cuma namazı için mescide girdiğinde ilk cuma namazını ve bu namazı kıldıran Musabı hayal et. Hayal et ve hisset! Ona ve arkadaşlarına dua et! Et ki belki onların ilhamı kalbine dolar da bir Musab da sen olursun.
Eğer öğretmenlik yapıyor, insanları hakka çağırıyorsan Medine muallimi Musab gibi, insanlara karşı güler yüzlü, tatlı sözlü ol. Davetin, Musabın daveti gibi ulvî olsun.
Evinde, sofranın başında, ailenle birlikte oturduğunda ilk Müslümanları hayırla yâd et. Yâd et ki onların hayrı seni de sarsın ebediyete kadar. Onların dünyadan niçin vazgeçtiklerini; Allah yolunda yurtlarını, sevdiklerini nasıl terk ettiklerini düşün. Düşün ki bir olan Allah için her şeyden vazgeçmenin tadını alasın. Tadını alıp da, Rabbine, yüklerinden kurtulmuş bir şekilde, varasın.
Habeşistan yolunda, Medinede aç karnına, yalın ayak yürüyen Musab için dua et. Dua et ki ayakların seni Firdevs Cennetine götürsün. Elhamdülillah Müslümanım! diyorsan eğer, bu dini bize ulaştıran şanlı sahabileri, hayırlı selefimiz Musab b. Umeyri minnetle hatırla. Ve hatıralarda, onun gibi, hep canlı kal.
İslamın İlk Öğretmeni
O, Mekkenin en güzel ve en pahalı elbiselerini giyen, en yakışıklı delikanlısıydı.[1] Savaşlarda Kureyş ordusunun sancağını taşıyan, hicâbe ve sidâne vazifelerini yerine getiren Abduddaroğullarının[2] prensi, annesinin kuzusu, ailesinin gözbebeğiydi. Annesi onun için Yemenden, Şamdan en pahalı kumaşları getirtir ve en güzel kıyafetleri ona giydirirdi. Ayakkabıları Hadramevtten sipariş edilir[3], uyandığında canı ister diye en leziz yiyecekler başucunda bekletilirdi.[4] O, parayla elde edilebilecek her şeye sahipti. Ama yüreğinde bir boşluk, ruhunda huzursuzluk vardı. Giydiği elbiseler, lezzetli yiyecekler, lüks evler, atlar ve develer, kısaca o gün için zenginlik ifade eden hiçbir şey onu mutlu etmiyordu.
Allah celle, kullarına olan merhameti ve sevgisi sebebiyle Muhammed aleyhisselamı peygamber olarak gönderdiğinde Mekkenin ileri gelenleri Onu ve davetini nefretle karşılamışlardı. Efendimiz ağaçtan ya da taştan yapılan putların ilah olamayacağını söylüyor, insanları zengin-fakir, efendi-köle gibi sınıflara ayıran bir düşüncenin yeryüzüne huzur ve mutluluk getiremeyeceğini anlatıyordu.
Şehrin güzel ahlaklı, faziletli gençleri birer birer Müslüman oluyorlardı. Musabın çevresinde, gününü gün etmekten başka derdi olmayan, hayatı oyun ve eğlenceden ibaret sayan arkadaşları kalmıştı sadece. Ve onlar Musabı hiç de mutlu etmiyorlardı. Müslüman olmayı düşündü. Allahtan başka ilah yoktu, doğruydu. Ama kimsesiz fakir Müslümanlarla, kölelerle aynı ortamda olmak, düne kadar emrine amade olarak yaratıldıklarını düşündüğü köleleri kardeş edinmek kolay mıydı? Hem annesi ne der, kim bilir nasıl da öfkelenir ve ne cezalar verirdi? Bir yanda bütün çekiciliğiyle dünya nimetleri diğer yanda Allah ve Rasûlü vardı. Tercih yapmak, nefse söz geçirmek çok zordu.
Bir akşamüstü evinden çıktı. Safa Tepesinin yakınlarındaki evin, Dârul-Erkâmın, kapısını çaldı.[5] Kapıyı eski bir köle Suheyb-i Rumi açtı. Efendi, köleye kardeşçe sarıldı. Muhammed aleyhisselamın huzuruna çıktı. Onun sözleri, okuduğu ayetler ve gülümseyen siması yüreğini huzurla doldurdu. Paranın, servetin veremediği şey, mutluluk işte buydu. O gece Musabın en güzel gecesi oldu.
Müslüman olduğunu annesi dâhil olmak üzere hiç kimseye söylemeyen Musab b. Umeyr gizli gizli Rasûlullahın yanına gidiyor, ondan Kuran-ı Kerim dinliyor, onunla birlikte namaz kılıyordu. Fakat her köşe başında bir casusun dolaştığı Mekkede Musabın Müslümanlığı gizli kalamazdı. Akrabalarından Osman b. Talha, onun namaz kıldığını görünce rüzgâr olup uçtu ve haberi Musabın annesine yetiştirdi.[6]
Hunas bint Malik, oğlunun Müslüman olduğunu duyunca çılgına döndü. Dünyayı önüne serdiği; en güzel kokuları, ipekli elbiseleri layık gördüğü oğlu ona ihanet etmiş, ilahlarına isyan ederek aile şerefini ayaklar altına almıştı. Büyük bir titizlikle yetiştirdiği oğlunun Bilal ve Habbab gibi kölelerle aynı safta olduğunu düşünmek Hunası deliye döndürdü. Kardeşleri tarafından yakalanarak annesinin huzuruna getirilen Musab, yapılan tüm tehditlere rağmen İslamı terk etmeyi ve atalarının dinine dönmeyi kabul etmedi. Annesi Musabı evin bir köşesine hapsederek kapısını sıkı sıkıya kilitledi. Musab için zorlu bir hayat başlamıştı.
Hicret Yollarında
Allah ve Rasûlü uğruna ailesi tarafından zulme uğrayan Musab, bir fırsatını bularak hapisten kaçtı ve Habeşistana hicret etti. İman yolunda ailesinden vazgeçen Musab şimdi de Allah için yurdunu kurban etmiş, muhacir olmuştu.[7]
Habeşistanda bulundukları sırada, müşriklerin önde gelenlerinin Müslüman olduğuna dair bir haber geldi. Velid b. Muğirenin ve Ebû Uhayhanın Müslüman oldukları söyleniyordu. Onlar Müslüman olmuşsa herkes Müslüman olmuş demekti. Çok sevindi. Hemen yola çıkıp, arkadaşlarıyla birlikte Mekkeye döndü. Fakat ne müşrikler Müslüman olmuş ne de Müslümanlara yaptıkları işkenceyi azaltmışlardı. Doğduğu şehre ancak Nadr b. Harisin himayesinde girebildi.[8]
Kureyşlilerin Müslümanlara yaptıkları baskı dayanılmaz bir hâl alınca yeniden Habeşistana hicret etmek zorunda kaldı. O imanı, samimiyeti ve güzel ahlakı ile görenleri kendisine hayran bırakıyordu. Dostlarından Âmir b. Rebîa anlatıyor:
Musab b. Umeyr Müslüman olduğu günden Uhudda şehit oluncaya kadar benim arkadaşımdı. Habeşistana yapılan her iki hicrette de beraberdik. Ben onun kadar güzel huylu, onun kadar uyumlu bir kimse görmedim.[9]
Mekkeye döndüğünde üzerinde yamalı, kaba elbiseler vardı. Ayağında Hadramevtten getirilen ayakkabılar yoktu artık. Ama yüzünde İslamın nuru, yüreğinde Allahın mümin kullarına bahşettiği huzur ve mutluluk vardı.
İslam Davetçisi
Yüce Rabbimiz, Mekkede zulme uğrayan müminleri, Habeşistanda dua eden muhacirleri ve Taifte taşlanan Rasûlünü Medineli Müslümanlarla sevindirdi. Akabede biat eden on iki kahraman, yurtlarına döndükten sonra Efendimiz aleyhisselama bir mektup yazdılar. Onlar kendilerine Kuran okuyacak, İslamı öğretecek, namaz kıldıracak ve insanları İslama davet edecek bir öğretmen, bir davetçi göndermesini istiyorlardı.
Allah Rasûlü, İslamın ilk öğretmeni olma şerefini genç Musaba verdi.[10] O hitabeti güçlü, güler yüzlü, samimi bir kimseydi. Ayrıca o güne kadar nazil olan âyet-i kerimeleri ezbere biliyordu. Allaha çağıran, salih amel işleyen özü ve sözü güzel davetçi Medineye hareket etti.
Medinede Yahudiler ve birbirine düşman olan kardeş çocukları; Evs ve Hazrec kabileleri vardı. Evs ve Hazrec arasındaki kan davası bir asırdan beri devam ediyordu. Birkaç yıl evvel meydana gelen Buas Harbinde her iki kabileden pek çok kişi ölmüştü. Müslüman olanlar dahi birbirlerine soğuk davranıyor, diğer kabileye mensup bir kimsenin namazda imam olmasını hoş görmüyorlardı. Medinenin, Musab b. Umeyre ve onun hayat verici davetine çok ihtiyacı vardı.
Medine Fatihi
Medineye vardığında büyük İslam mücahidi Esad b. Zürarenin evine yerleşti.[11] Esadla birlikte Medinedeki tüm kapıları çalıyor, hurma bahçelerinde toplantılar düzenliyor, bıkmadan yılmadan İslamı anlatıyordu. Medinenin her evinde İslam ve İslamın genç davetçisi Musabın anlattıkları, onun sözlerinin tatlılığı ve samimiyeti konuşuluyordu. Fakat nasıl Mekkede Rasûlullahtan ve mesajından rahatsız olanlar varsa Musabdan ve anlattıklarından da memnun olmayanlar, onu insanlar arasına fitne sokmakla suçlayanlar ve öldürmek isteyenler vardı.
Musab onlara en güzel ve nazik bir şekilde davranıyor, onları kendisini dinlemeye ikna ediyor ve sözlerin en güzeli olan Allah kelamını okuyarak Müslüman olmalarına vesile oluyordu. Özellikle Üseyd b. Hudayr ve Sad b. Muazın Müslüman olmaları Medinede İslamın hızla yayılmasını sağladı. Sad b. Muazın Müslüman olduğu gün, lideri olduğu Abdüeşheloğullarının tamamı iman etmişti.[12] İleriki yıllarda İslama büyük hizmetler edecek sahabilerin pek çoğu, Musab b. Umeyrin davetiyle Müslüman olmuşlardı.
Medine evleri İslamla kucaklaşıyor, putlar kırılıyor, Amr b. Cemuh gibi en tutucu putperestler dahi Müslüman oluyordu. Şehirde yaşayan Arapların büyük kısmı Hak dine teslim olmuştu. Musab Medineyi tatlı dili, samimiyeti ve bütün kalbiyle okuduğu Kuran-ı Kerimle fethediyordu. Onun Medineden gönderdiği haberler Efendimizin yüzünde tebessüm, Bilalin, Ammarın yüreğinde umut oluyordu. O yıl Müslümanların sevinç yılıydı.[13]
İlk Cuma Namazı
Rasûl-i Ekreme haber gönderen Musab, Cuma günü Müslümanları toplamak ve namaz kıldırmak istediğini bildirdi. Efendimiz cevaben gönderdiği mektupta; Cuma günü Müslümanları toplamasını, iki rekât namaz kılarak Allaha yaklaşmaya çalışmalarını ve onlara hitap etmesini emretti. Musab, Sad b. Haysemenin evinde topladığı on iki kişiye ilk Cuma namazını kıldırdı. İslam tarihinde kılınan ilk Cuma namazının imamı Musab b. Umeyr olmuştu.[14]
Hac mevsimi geldiğinde Medineli Müslümanlarla birlikte Mekkeye, Efendimizin yanına geldi. Bir yıl boyunca yaptıklarını ve Medinedeki son durumu anlattı. Onun sözleri Efendimiz aleyhisselamı çok memnun etti. İkinci Akabe Biatının hazırlanmasında, Medinenin İslam ile kucaklaşmasında ve şehrin Efendimizin hicreti için uygun bir hale gelişinde Musabın büyük emeği vardı.
Anneciğim, ben seni seven bir nasihatçiyim.
Musab Mekkeye geldiğinde ilk iş olarak Allah Rasûlünü ziyaret etmişti. Bu durum annesini kızdırmış, Musab hakkında ileri geri konuşmasına sebep olmuştu. Musab ise Rasûlullahtan önce herhangi bir kimseyi ziyaret edemezdim. demiş ve Efendimizle görüşmesinden sonra annesinin yanına gelmişti. O ve arkadaşları Allahın Rasûlünü her şeyden çok severlerdi.
Annesi, oğlunu yine eski dinine, putlara tapmaya davet edince Musab Ben Rasûlullahın dini olan İslam üzereyim. Allah, kendisi ve Rasûlü için bu dinden razı olmuştur. cevabını verdi. Annesi Sen Habeşistana gittin ben ağladım, sen Medineye gittin ben gözyaşı döktüm, kıymetini bilmedin. deyince Musab Siz ne kadar uğraşsanız da ben dinimden dönmeyeceğim. dedi. Annesi onu hapsetmek istediyse de onun kararlılığını görüp bundan vazgeçti. Annesi ağlamaya başlayınca Musab da ağladı ve Anneciğim, ben seni seven bir nasihatçiyim. dedi ve onu İslama çağırdı. Fakat Hunas bint Malikin yüreği kaskatı olmuştu. Karanlıkları delen yıldızlara and olsun ki senin dinine girip halkın üzerime gülmesine, aklımı zayıf görüp beni ayıplamalarına razı olamam. diyerek oğlunun isteğini reddetti.[15]
Medineyi İslamla buluşturan Musab çok sevdiği annesinin inatçı bir müşrik olarak kalmasına çaresizce boyun eğdi. Hz. İbrahim babası için, Muhammed aleyhisselam amcası için nasıl üzüldüyse Musab da annesine o denli yandı. Rabbim hidayeti dilediğine verirdi.
Mekkede üç ay kalan Musab daha sonra Medineye hicret etti. Muallim olarak geldiği şehrin muhaciri olmuştu. Efendimiz, Musabı ensardan Eba Eyyub el-Ensarî[16] ve muhacirlerden de Sad b. Ebi Vakkas ile kardeş ilan etti.[17]
İslamın Sancaktarı
Bedir Savaşında Efendimiz İslamın sancağını Musab b. Umeyre verdi. Savaş bitip Müslümanlar kesin bir zafer kazandığında müşriklerden yetmiş esir alınmıştı. Bu esirler arasında Musabın kardeşi Ebû Aziz de vardı. Musab kardeşini esir alan sahabiye bu esiri sıkı bağlamasını, zira annesinin çok zengin olduğunu ve onu kurtarmak için Müslümanlara fidye verebileceğini söylemişti. Kulaklarına inanamayan kardeşi bu söylediklerinden dolayı kendisini kınadığında, Musab asıl kardeşinin onu esir eden Müslüman olduğunu ve İslam kardeşliğinin diğer bağları koparıp attığını söyledi.[18] Savaş sonrasında öldürüleceğini anlayan müşrik lider Nadr b. Haris de ondan akrabalık bağını gözetmesini ve kendisi için şefaatçi olmasını istediğinde, vaktiyle Müslümanlara yaptığı işkenceleri hatırlatarak bu talebini reddetti.[19] Hayatı İslam olan Musab İslamın dışındaki hiçbir şeye yakınlık duymuyordu.
Allaha Verdiği Sözü Tutan Bir Kahraman
Bedirde ağır bir yenilgiye uğrayan müşrikler ertesi yıl Uhudda Müslümanların karşısına çıktılar. İntikam ateşiyle yanan orduda Musabın annesi de yer alıyordu. O kimden neyin hıncını almaya gelmişti? Efendimiz Müslümanların sancağını yine Musab b. Umeyre verdi. O gün Musab İslamın sancağını dalgalandırıyor, düşman arasına kahramanca dalıyordu. Düşman sancaktarlarından Ertadı da öldürmüştü.1(Halife b. Hayyat,Tarih,67) Şehadete susamış müminlerin karşısında müşrikler tutunamamış, savaş meydanından kaçıyorlardı. Fakat tam bu sırada Efendimizin Ayneyn Geçidine yerleştirdiği okçular yerlerini terk etti.
Okçuların savaş meydanına indiğini gören Halid b. Velid onların boşalttığı tepeyi geçerek İslam ordusunu arkadan çevirdi. Beklenmedik bir saldırıya uğrayan Müslümanlar ne yapacaklarını şaşırmışlardı. İslam ordusundaki karışıklığı ve Halidin hücumunu gören müşrikler geri dönmüş, Müslümanlar çok zor duruma düşmüşlerdi.
İslam ordusu dağılıyor, Efendimiz Müslümanları toparlamaya çalışıyor, onlara sesleniyor ama Müslümanlar onu duymuyorlardı. İşte bu sırada müşriklerden bazıları Efendimizi öldürmek üzere yemin ettiler. Bunlardan birisi olan Abdullah b. Kamie, Efendimiz zannederek, İslam sancaktarı Musab b. Umeyre saldırdı ve kılıcıyla Musabın sağ elini kopardı. Canının nasıl da yandığını umursamayan Musab, hemen sancağı sol eline aldı. İslamın sancağı yere düşemezdi. İbn Kamia yeniden saldırdı ve bu sefer Musabın sol elini kopardı. Rasûlün sancağı yere düşer miydi hiç! Sancağı göğsüne bastırdı. Dilinden Muhammed ancak bir rasûldür. Ondan önce de nice peygamberler gelip geçmiştir. sözleri dökülüyordu. İbn Kamie nihayet mızrağıyla Musabı şehit etti.2( İbn Sad,III,120; Halebi,İnsanul-Uyûn,II,""İletişim Bilgisi Vermek Yasak"") Musab şehit olurken Rabbinden Rasûlünü koruması için dua ediyordu.
Musab şehit düşerken düşman saflarında bulunan annesinin yüreği yandı mı hiç bilinmez ama Efendimiz onun şehadetine çok üzüldü. Onun yoksul hâlini ve mütevazı hırkasını görünce bir zamanlar en güzel giysileri giydiğini, en güzel yemekleri yediğini, ancak Allah ve Rasûlünün sevgisini her şeye tercih ettiğini söyledi. Sonra Musabın mübarek naaşının başında şöyle buyurdu: Ben seni Mekkede gördüğümde senden daha zarif elbiseler giyen, senden daha güzel ve uzun saçlı kimse yoktu. Şimdi sen bir hırka içinde saçı başı dağınık bir hâldesin.3( Vakıdi,Meğazi,I,311)
Fahri Kâinat Efendimiz Uhud şehitleri hakkında şu ayeti okudu: Müminler içinde Allaha verdikleri sözde duran nice erler vardır. Onlardan kimi sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir. Kimi de şehitliği beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde sözlerini değiştirmemişlerdir.[20]
Bir Kefeni bile Olmadı
Musab şehid düşünce vücudunu saracak bir kefen bulunamadı. Hırkasıyla başını örttüklerinde ayakları, ayaklarını örttüklerinde ise başı açıkta kalıyordu. Efendimizin emriyle ayakları izhir otlarıyla örtüldü.[21] Musab, kardeşi Ebû Rûm b. Umeyr ve Subeybit b. Amr tarafından defnedildi.[22]
Ebû Abdullah Musab b. Umeyr vefat ettiğinde kırk yaşının biraz üzerindeydi.[23] Orta boylu, uzun saçlı ve çok yakışıklıydı.[24] Hanımı Hamne bint Cahş, Efendimizin hanımı Zeynebin kardeşiydi. Musabdan geriye Zeyneb isimli bir kızı[25] ve onu çok seven, onun gibi olmayı hayal eden koca bir ümmet kaldı.
[1] İbn Sad,Tabakat,III,116
[2] A. Lütfi Kazancı, Abdüddar, DİA, I, 177; İsmail Yiğit-Raşit Küçük, Hazreti Muhammed, 43
[3] İbn Abdilber, el-İstîâb, IV,1474
[4] Süheyli, Ravdul-Unuf,IV,97
[5] İbn Esir, Üsdül-Ğâbe,V,181
[6] Belâzûri, Ensabul-Eşraf, IX,406
[7] İbn Hacer, el-İsabe, VI,124
[8] Mahmud Esad, Tarihi Dini İslam, 468
[9] İbn Sad,III,117
[10] İbn Hişam,Sire, I, 434
[11] İbn Sad,III,118
[12] İbn Hişam,II,435-7
[13] Mahmud Esad, 520
[14] İbn Sad,III,118
[15] İbn Sad,III,119
[16] İbn Hişam,II, 506; İbn Sad, III,117
[17] İbn Sad,III,120; Hüseyin Algül, Musab b. Umeyr,DİA,XXXI,226
[18] İbn Hişam, II, 645-6
[19] M. Asım Köksal, İslam Tarihi,IX,170
[20] Ahzâb Sûresi 23.ayet
[21] Buhari,Cenaiz 27; İbn Hacer,VI,124
[22] İbn Sad,III,122
[23] İbn Esir,V,182
[24] İbn Sad,III,122
[25] İbn Sad,VIII,241
[YOUTUBE]myp05hwseus[/YOUTUBE]
Cuma namazı için mescide girdiğinde ilk cuma namazını ve bu namazı kıldıran Musabı hayal et. Hayal et ve hisset! Ona ve arkadaşlarına dua et! Et ki belki onların ilhamı kalbine dolar da bir Musab da sen olursun.
Eğer öğretmenlik yapıyor, insanları hakka çağırıyorsan Medine muallimi Musab gibi, insanlara karşı güler yüzlü, tatlı sözlü ol. Davetin, Musabın daveti gibi ulvî olsun.
Evinde, sofranın başında, ailenle birlikte oturduğunda ilk Müslümanları hayırla yâd et. Yâd et ki onların hayrı seni de sarsın ebediyete kadar. Onların dünyadan niçin vazgeçtiklerini; Allah yolunda yurtlarını, sevdiklerini nasıl terk ettiklerini düşün. Düşün ki bir olan Allah için her şeyden vazgeçmenin tadını alasın. Tadını alıp da, Rabbine, yüklerinden kurtulmuş bir şekilde, varasın.
Habeşistan yolunda, Medinede aç karnına, yalın ayak yürüyen Musab için dua et. Dua et ki ayakların seni Firdevs Cennetine götürsün. Elhamdülillah Müslümanım! diyorsan eğer, bu dini bize ulaştıran şanlı sahabileri, hayırlı selefimiz Musab b. Umeyri minnetle hatırla. Ve hatıralarda, onun gibi, hep canlı kal.
İslamın İlk Öğretmeni
O, Mekkenin en güzel ve en pahalı elbiselerini giyen, en yakışıklı delikanlısıydı.[1] Savaşlarda Kureyş ordusunun sancağını taşıyan, hicâbe ve sidâne vazifelerini yerine getiren Abduddaroğullarının[2] prensi, annesinin kuzusu, ailesinin gözbebeğiydi. Annesi onun için Yemenden, Şamdan en pahalı kumaşları getirtir ve en güzel kıyafetleri ona giydirirdi. Ayakkabıları Hadramevtten sipariş edilir[3], uyandığında canı ister diye en leziz yiyecekler başucunda bekletilirdi.[4] O, parayla elde edilebilecek her şeye sahipti. Ama yüreğinde bir boşluk, ruhunda huzursuzluk vardı. Giydiği elbiseler, lezzetli yiyecekler, lüks evler, atlar ve develer, kısaca o gün için zenginlik ifade eden hiçbir şey onu mutlu etmiyordu.
Allah celle, kullarına olan merhameti ve sevgisi sebebiyle Muhammed aleyhisselamı peygamber olarak gönderdiğinde Mekkenin ileri gelenleri Onu ve davetini nefretle karşılamışlardı. Efendimiz ağaçtan ya da taştan yapılan putların ilah olamayacağını söylüyor, insanları zengin-fakir, efendi-köle gibi sınıflara ayıran bir düşüncenin yeryüzüne huzur ve mutluluk getiremeyeceğini anlatıyordu.
Şehrin güzel ahlaklı, faziletli gençleri birer birer Müslüman oluyorlardı. Musabın çevresinde, gününü gün etmekten başka derdi olmayan, hayatı oyun ve eğlenceden ibaret sayan arkadaşları kalmıştı sadece. Ve onlar Musabı hiç de mutlu etmiyorlardı. Müslüman olmayı düşündü. Allahtan başka ilah yoktu, doğruydu. Ama kimsesiz fakir Müslümanlarla, kölelerle aynı ortamda olmak, düne kadar emrine amade olarak yaratıldıklarını düşündüğü köleleri kardeş edinmek kolay mıydı? Hem annesi ne der, kim bilir nasıl da öfkelenir ve ne cezalar verirdi? Bir yanda bütün çekiciliğiyle dünya nimetleri diğer yanda Allah ve Rasûlü vardı. Tercih yapmak, nefse söz geçirmek çok zordu.
Bir akşamüstü evinden çıktı. Safa Tepesinin yakınlarındaki evin, Dârul-Erkâmın, kapısını çaldı.[5] Kapıyı eski bir köle Suheyb-i Rumi açtı. Efendi, köleye kardeşçe sarıldı. Muhammed aleyhisselamın huzuruna çıktı. Onun sözleri, okuduğu ayetler ve gülümseyen siması yüreğini huzurla doldurdu. Paranın, servetin veremediği şey, mutluluk işte buydu. O gece Musabın en güzel gecesi oldu.
Müslüman olduğunu annesi dâhil olmak üzere hiç kimseye söylemeyen Musab b. Umeyr gizli gizli Rasûlullahın yanına gidiyor, ondan Kuran-ı Kerim dinliyor, onunla birlikte namaz kılıyordu. Fakat her köşe başında bir casusun dolaştığı Mekkede Musabın Müslümanlığı gizli kalamazdı. Akrabalarından Osman b. Talha, onun namaz kıldığını görünce rüzgâr olup uçtu ve haberi Musabın annesine yetiştirdi.[6]
Hunas bint Malik, oğlunun Müslüman olduğunu duyunca çılgına döndü. Dünyayı önüne serdiği; en güzel kokuları, ipekli elbiseleri layık gördüğü oğlu ona ihanet etmiş, ilahlarına isyan ederek aile şerefini ayaklar altına almıştı. Büyük bir titizlikle yetiştirdiği oğlunun Bilal ve Habbab gibi kölelerle aynı safta olduğunu düşünmek Hunası deliye döndürdü. Kardeşleri tarafından yakalanarak annesinin huzuruna getirilen Musab, yapılan tüm tehditlere rağmen İslamı terk etmeyi ve atalarının dinine dönmeyi kabul etmedi. Annesi Musabı evin bir köşesine hapsederek kapısını sıkı sıkıya kilitledi. Musab için zorlu bir hayat başlamıştı.
Hicret Yollarında
Allah ve Rasûlü uğruna ailesi tarafından zulme uğrayan Musab, bir fırsatını bularak hapisten kaçtı ve Habeşistana hicret etti. İman yolunda ailesinden vazgeçen Musab şimdi de Allah için yurdunu kurban etmiş, muhacir olmuştu.[7]
Habeşistanda bulundukları sırada, müşriklerin önde gelenlerinin Müslüman olduğuna dair bir haber geldi. Velid b. Muğirenin ve Ebû Uhayhanın Müslüman oldukları söyleniyordu. Onlar Müslüman olmuşsa herkes Müslüman olmuş demekti. Çok sevindi. Hemen yola çıkıp, arkadaşlarıyla birlikte Mekkeye döndü. Fakat ne müşrikler Müslüman olmuş ne de Müslümanlara yaptıkları işkenceyi azaltmışlardı. Doğduğu şehre ancak Nadr b. Harisin himayesinde girebildi.[8]
Kureyşlilerin Müslümanlara yaptıkları baskı dayanılmaz bir hâl alınca yeniden Habeşistana hicret etmek zorunda kaldı. O imanı, samimiyeti ve güzel ahlakı ile görenleri kendisine hayran bırakıyordu. Dostlarından Âmir b. Rebîa anlatıyor:
Musab b. Umeyr Müslüman olduğu günden Uhudda şehit oluncaya kadar benim arkadaşımdı. Habeşistana yapılan her iki hicrette de beraberdik. Ben onun kadar güzel huylu, onun kadar uyumlu bir kimse görmedim.[9]
Mekkeye döndüğünde üzerinde yamalı, kaba elbiseler vardı. Ayağında Hadramevtten getirilen ayakkabılar yoktu artık. Ama yüzünde İslamın nuru, yüreğinde Allahın mümin kullarına bahşettiği huzur ve mutluluk vardı.
İslam Davetçisi
Yüce Rabbimiz, Mekkede zulme uğrayan müminleri, Habeşistanda dua eden muhacirleri ve Taifte taşlanan Rasûlünü Medineli Müslümanlarla sevindirdi. Akabede biat eden on iki kahraman, yurtlarına döndükten sonra Efendimiz aleyhisselama bir mektup yazdılar. Onlar kendilerine Kuran okuyacak, İslamı öğretecek, namaz kıldıracak ve insanları İslama davet edecek bir öğretmen, bir davetçi göndermesini istiyorlardı.
Allah Rasûlü, İslamın ilk öğretmeni olma şerefini genç Musaba verdi.[10] O hitabeti güçlü, güler yüzlü, samimi bir kimseydi. Ayrıca o güne kadar nazil olan âyet-i kerimeleri ezbere biliyordu. Allaha çağıran, salih amel işleyen özü ve sözü güzel davetçi Medineye hareket etti.
Medinede Yahudiler ve birbirine düşman olan kardeş çocukları; Evs ve Hazrec kabileleri vardı. Evs ve Hazrec arasındaki kan davası bir asırdan beri devam ediyordu. Birkaç yıl evvel meydana gelen Buas Harbinde her iki kabileden pek çok kişi ölmüştü. Müslüman olanlar dahi birbirlerine soğuk davranıyor, diğer kabileye mensup bir kimsenin namazda imam olmasını hoş görmüyorlardı. Medinenin, Musab b. Umeyre ve onun hayat verici davetine çok ihtiyacı vardı.
Medine Fatihi
Medineye vardığında büyük İslam mücahidi Esad b. Zürarenin evine yerleşti.[11] Esadla birlikte Medinedeki tüm kapıları çalıyor, hurma bahçelerinde toplantılar düzenliyor, bıkmadan yılmadan İslamı anlatıyordu. Medinenin her evinde İslam ve İslamın genç davetçisi Musabın anlattıkları, onun sözlerinin tatlılığı ve samimiyeti konuşuluyordu. Fakat nasıl Mekkede Rasûlullahtan ve mesajından rahatsız olanlar varsa Musabdan ve anlattıklarından da memnun olmayanlar, onu insanlar arasına fitne sokmakla suçlayanlar ve öldürmek isteyenler vardı.
Musab onlara en güzel ve nazik bir şekilde davranıyor, onları kendisini dinlemeye ikna ediyor ve sözlerin en güzeli olan Allah kelamını okuyarak Müslüman olmalarına vesile oluyordu. Özellikle Üseyd b. Hudayr ve Sad b. Muazın Müslüman olmaları Medinede İslamın hızla yayılmasını sağladı. Sad b. Muazın Müslüman olduğu gün, lideri olduğu Abdüeşheloğullarının tamamı iman etmişti.[12] İleriki yıllarda İslama büyük hizmetler edecek sahabilerin pek çoğu, Musab b. Umeyrin davetiyle Müslüman olmuşlardı.
Medine evleri İslamla kucaklaşıyor, putlar kırılıyor, Amr b. Cemuh gibi en tutucu putperestler dahi Müslüman oluyordu. Şehirde yaşayan Arapların büyük kısmı Hak dine teslim olmuştu. Musab Medineyi tatlı dili, samimiyeti ve bütün kalbiyle okuduğu Kuran-ı Kerimle fethediyordu. Onun Medineden gönderdiği haberler Efendimizin yüzünde tebessüm, Bilalin, Ammarın yüreğinde umut oluyordu. O yıl Müslümanların sevinç yılıydı.[13]
İlk Cuma Namazı
Rasûl-i Ekreme haber gönderen Musab, Cuma günü Müslümanları toplamak ve namaz kıldırmak istediğini bildirdi. Efendimiz cevaben gönderdiği mektupta; Cuma günü Müslümanları toplamasını, iki rekât namaz kılarak Allaha yaklaşmaya çalışmalarını ve onlara hitap etmesini emretti. Musab, Sad b. Haysemenin evinde topladığı on iki kişiye ilk Cuma namazını kıldırdı. İslam tarihinde kılınan ilk Cuma namazının imamı Musab b. Umeyr olmuştu.[14]
Hac mevsimi geldiğinde Medineli Müslümanlarla birlikte Mekkeye, Efendimizin yanına geldi. Bir yıl boyunca yaptıklarını ve Medinedeki son durumu anlattı. Onun sözleri Efendimiz aleyhisselamı çok memnun etti. İkinci Akabe Biatının hazırlanmasında, Medinenin İslam ile kucaklaşmasında ve şehrin Efendimizin hicreti için uygun bir hale gelişinde Musabın büyük emeği vardı.
Anneciğim, ben seni seven bir nasihatçiyim.
Musab Mekkeye geldiğinde ilk iş olarak Allah Rasûlünü ziyaret etmişti. Bu durum annesini kızdırmış, Musab hakkında ileri geri konuşmasına sebep olmuştu. Musab ise Rasûlullahtan önce herhangi bir kimseyi ziyaret edemezdim. demiş ve Efendimizle görüşmesinden sonra annesinin yanına gelmişti. O ve arkadaşları Allahın Rasûlünü her şeyden çok severlerdi.
Annesi, oğlunu yine eski dinine, putlara tapmaya davet edince Musab Ben Rasûlullahın dini olan İslam üzereyim. Allah, kendisi ve Rasûlü için bu dinden razı olmuştur. cevabını verdi. Annesi Sen Habeşistana gittin ben ağladım, sen Medineye gittin ben gözyaşı döktüm, kıymetini bilmedin. deyince Musab Siz ne kadar uğraşsanız da ben dinimden dönmeyeceğim. dedi. Annesi onu hapsetmek istediyse de onun kararlılığını görüp bundan vazgeçti. Annesi ağlamaya başlayınca Musab da ağladı ve Anneciğim, ben seni seven bir nasihatçiyim. dedi ve onu İslama çağırdı. Fakat Hunas bint Malikin yüreği kaskatı olmuştu. Karanlıkları delen yıldızlara and olsun ki senin dinine girip halkın üzerime gülmesine, aklımı zayıf görüp beni ayıplamalarına razı olamam. diyerek oğlunun isteğini reddetti.[15]
Medineyi İslamla buluşturan Musab çok sevdiği annesinin inatçı bir müşrik olarak kalmasına çaresizce boyun eğdi. Hz. İbrahim babası için, Muhammed aleyhisselam amcası için nasıl üzüldüyse Musab da annesine o denli yandı. Rabbim hidayeti dilediğine verirdi.
Mekkede üç ay kalan Musab daha sonra Medineye hicret etti. Muallim olarak geldiği şehrin muhaciri olmuştu. Efendimiz, Musabı ensardan Eba Eyyub el-Ensarî[16] ve muhacirlerden de Sad b. Ebi Vakkas ile kardeş ilan etti.[17]
İslamın Sancaktarı
Bedir Savaşında Efendimiz İslamın sancağını Musab b. Umeyre verdi. Savaş bitip Müslümanlar kesin bir zafer kazandığında müşriklerden yetmiş esir alınmıştı. Bu esirler arasında Musabın kardeşi Ebû Aziz de vardı. Musab kardeşini esir alan sahabiye bu esiri sıkı bağlamasını, zira annesinin çok zengin olduğunu ve onu kurtarmak için Müslümanlara fidye verebileceğini söylemişti. Kulaklarına inanamayan kardeşi bu söylediklerinden dolayı kendisini kınadığında, Musab asıl kardeşinin onu esir eden Müslüman olduğunu ve İslam kardeşliğinin diğer bağları koparıp attığını söyledi.[18] Savaş sonrasında öldürüleceğini anlayan müşrik lider Nadr b. Haris de ondan akrabalık bağını gözetmesini ve kendisi için şefaatçi olmasını istediğinde, vaktiyle Müslümanlara yaptığı işkenceleri hatırlatarak bu talebini reddetti.[19] Hayatı İslam olan Musab İslamın dışındaki hiçbir şeye yakınlık duymuyordu.
Allaha Verdiği Sözü Tutan Bir Kahraman
Bedirde ağır bir yenilgiye uğrayan müşrikler ertesi yıl Uhudda Müslümanların karşısına çıktılar. İntikam ateşiyle yanan orduda Musabın annesi de yer alıyordu. O kimden neyin hıncını almaya gelmişti? Efendimiz Müslümanların sancağını yine Musab b. Umeyre verdi. O gün Musab İslamın sancağını dalgalandırıyor, düşman arasına kahramanca dalıyordu. Düşman sancaktarlarından Ertadı da öldürmüştü.1(Halife b. Hayyat,Tarih,67) Şehadete susamış müminlerin karşısında müşrikler tutunamamış, savaş meydanından kaçıyorlardı. Fakat tam bu sırada Efendimizin Ayneyn Geçidine yerleştirdiği okçular yerlerini terk etti.
Okçuların savaş meydanına indiğini gören Halid b. Velid onların boşalttığı tepeyi geçerek İslam ordusunu arkadan çevirdi. Beklenmedik bir saldırıya uğrayan Müslümanlar ne yapacaklarını şaşırmışlardı. İslam ordusundaki karışıklığı ve Halidin hücumunu gören müşrikler geri dönmüş, Müslümanlar çok zor duruma düşmüşlerdi.
İslam ordusu dağılıyor, Efendimiz Müslümanları toparlamaya çalışıyor, onlara sesleniyor ama Müslümanlar onu duymuyorlardı. İşte bu sırada müşriklerden bazıları Efendimizi öldürmek üzere yemin ettiler. Bunlardan birisi olan Abdullah b. Kamie, Efendimiz zannederek, İslam sancaktarı Musab b. Umeyre saldırdı ve kılıcıyla Musabın sağ elini kopardı. Canının nasıl da yandığını umursamayan Musab, hemen sancağı sol eline aldı. İslamın sancağı yere düşemezdi. İbn Kamia yeniden saldırdı ve bu sefer Musabın sol elini kopardı. Rasûlün sancağı yere düşer miydi hiç! Sancağı göğsüne bastırdı. Dilinden Muhammed ancak bir rasûldür. Ondan önce de nice peygamberler gelip geçmiştir. sözleri dökülüyordu. İbn Kamie nihayet mızrağıyla Musabı şehit etti.2( İbn Sad,III,120; Halebi,İnsanul-Uyûn,II,""İletişim Bilgisi Vermek Yasak"") Musab şehit olurken Rabbinden Rasûlünü koruması için dua ediyordu.
Musab şehit düşerken düşman saflarında bulunan annesinin yüreği yandı mı hiç bilinmez ama Efendimiz onun şehadetine çok üzüldü. Onun yoksul hâlini ve mütevazı hırkasını görünce bir zamanlar en güzel giysileri giydiğini, en güzel yemekleri yediğini, ancak Allah ve Rasûlünün sevgisini her şeye tercih ettiğini söyledi. Sonra Musabın mübarek naaşının başında şöyle buyurdu: Ben seni Mekkede gördüğümde senden daha zarif elbiseler giyen, senden daha güzel ve uzun saçlı kimse yoktu. Şimdi sen bir hırka içinde saçı başı dağınık bir hâldesin.3( Vakıdi,Meğazi,I,311)
Fahri Kâinat Efendimiz Uhud şehitleri hakkında şu ayeti okudu: Müminler içinde Allaha verdikleri sözde duran nice erler vardır. Onlardan kimi sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir. Kimi de şehitliği beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde sözlerini değiştirmemişlerdir.[20]
Bir Kefeni bile Olmadı
Musab şehid düşünce vücudunu saracak bir kefen bulunamadı. Hırkasıyla başını örttüklerinde ayakları, ayaklarını örttüklerinde ise başı açıkta kalıyordu. Efendimizin emriyle ayakları izhir otlarıyla örtüldü.[21] Musab, kardeşi Ebû Rûm b. Umeyr ve Subeybit b. Amr tarafından defnedildi.[22]
Ebû Abdullah Musab b. Umeyr vefat ettiğinde kırk yaşının biraz üzerindeydi.[23] Orta boylu, uzun saçlı ve çok yakışıklıydı.[24] Hanımı Hamne bint Cahş, Efendimizin hanımı Zeynebin kardeşiydi. Musabdan geriye Zeyneb isimli bir kızı[25] ve onu çok seven, onun gibi olmayı hayal eden koca bir ümmet kaldı.
[1] İbn Sad,Tabakat,III,116
[2] A. Lütfi Kazancı, Abdüddar, DİA, I, 177; İsmail Yiğit-Raşit Küçük, Hazreti Muhammed, 43
[3] İbn Abdilber, el-İstîâb, IV,1474
[4] Süheyli, Ravdul-Unuf,IV,97
[5] İbn Esir, Üsdül-Ğâbe,V,181
[6] Belâzûri, Ensabul-Eşraf, IX,406
[7] İbn Hacer, el-İsabe, VI,124
[8] Mahmud Esad, Tarihi Dini İslam, 468
[9] İbn Sad,III,117
[10] İbn Hişam,Sire, I, 434
[11] İbn Sad,III,118
[12] İbn Hişam,II,435-7
[13] Mahmud Esad, 520
[14] İbn Sad,III,118
[15] İbn Sad,III,119
[16] İbn Hişam,II, 506; İbn Sad, III,117
[17] İbn Sad,III,120; Hüseyin Algül, Musab b. Umeyr,DİA,XXXI,226
[18] İbn Hişam, II, 645-6
[19] M. Asım Köksal, İslam Tarihi,IX,170
[20] Ahzâb Sûresi 23.ayet
[21] Buhari,Cenaiz 27; İbn Hacer,VI,124
[22] İbn Sad,III,122
[23] İbn Esir,V,182
[24] İbn Sad,III,122
[25] İbn Sad,VIII,241
[YOUTUBE]myp05hwseus[/YOUTUBE]