Anadolu topraklarında prehistoryen ve arkeologlarımızın yaptıkları kazılar, disiplinli ve kusursuz uygulamalarıyla, tüm dünyada takdirle karşılanmaktadır. Doğrusu, son derece titizlikle gerçekleştirilen, kuşkusuz bir o kadar da bilimselliğinden şüphe duyulamayacak araştırmalar, ülkemizin bilim dalında kaydettiği övünç kaynaklarından biridir.
Ancak, belli bir alanın sınırları içinde yapılan Prehistorik, ya da Antik Anadolu halklarına ait kazılardan başımızı kaldırıp, şimdiye dek yapılmış ve sonuçları yeteri kadar elde edilmiş belgeler çerçevesinde, olaya “Dünya Arkeolojisi” bağlamında bakmamızın zamanı gelmiştir. Neredeyse orta eğitim öğrencilerinin bile kavrayabildikleri sonuçların, bundan böyle bilim adına pek kazanç sağlayacağı kanısında değiliz. Bu kültürlere ait yapılacak yeni kazılar, bir takım küçük farklılıklar gösterse de, kökende değişmeyen çekirdek bir yapının tam anlamıyla ortaya çıkarılmış ve artık olgunlaşma evresine girmiş olduğu kanısındayız. Oysa, özellikle yabancıların yaptıkları kazılar üzerinde ayrıntılı araştırmalardan kaçınmamız nedeniyle, yakın bir gelecekte tarihin omuzlarımıza yükleyeceği kuşkusuz olan ağır sorumluluğu, kaldırabileceğimizi sanmıyoruz. Bu nedenle, bundan böyle başımızı gömdüğümüz açmalardan çıkarıp, teknolojinin her türüne sahip olduğumuz günümüzde, şimdiye dek toplanmış tüm belgelerin de yardımıyla, dünyaya şöyle bir tepeden bakmamızın, karşılaştırmalı analizlere girişme zamanının geldiğine ve bunun gerekli olduğuna inanıyoruz. Yine inanıyoruz ki, üzerlerinde oynamalar yapılmış, çarpıtılmış arkeolojik ya da tarihsel gerçekler ne kadar örtülüp bastırılsa da, eninde sonunda ortaya çıkacaktır. Bize göre asıl ve asli görevimiz, gelecek genç kuşaklar için, bu süreyi olabildiğince kısaltmak olmalıdır.
Eti’lerin son derece görkemli, günümüz insanının bile gözlerini kamaştıran Yazılıkaya kompleksi ve kaya kabartmalarının bulunduğu alan beş bölümde toplanmış. Bunlar sırasıyla şöyle:
“Neden ‘Hititler’ değil de ‘Eti’ler’ ?” sorusu üzerine söylenecek bir şeylerimiz var. Yabancı bilim adamları, başlangıçtan beri Eti’ler (Aith= Yanık → Eth) olarak bildiğimiz Anadolu halkının adını Hitit’ler olarak değiştirdiler ve biz, bugüne dek bunu kabullendik. Eti adı, niçin kullanılması yasaklanmış bir isim oldu? Nedenleri, aşağıdaki belgeler çerçevesinde saptamamız olasıdır.
Eti’lere ait önemli bir yerleşim yeri olan Boğazkale (eski, Boğazköy- Ha-at-tu-ša- Hattuša; Hattusa-Hattuşaş), Çorum İli’ne 82 km uzaklıkta. Yazılıkaya ise buranın 2 km kuzeydoğusunda yer alıyor. İlk kez 1834 yılında Charles Texier tarafından keşfedilen kutsal alanı Texier, Medes’in Pteria olarak bilinen şehri zannetmiş. Kaya kabartmalarıyla bazı görünür kalıntılar ve ilk kaba plan, yine Texier tarafından yapılmış. İlk açmalar ise, Ernest Chantre tarafından 1893-1894’te gerçekleştirilmiş. Geç Eti İmparatorluk çağının başkenti olan Boğazkale’deki kalıntılar, genel kapsamda Geç Bronz çağına, yaklaşık olarak İÖ 1200’lere tarihleniyor.
Tanrılar geçidi olarak tanımlanan kabartma. Bize göre buradaki figürlerin işleniş tarzı, diğerlerinden farklıdır. Sağ baştaki figürden itibaren, art arda, ayakları öndekinin koltuk altlarından geçmek üzere, her iki kişi kucaklarında bir ölüyü taşımaktadır. Toplu ölümler, büyük olasılıkla Büyük tufan sırasındaki felakete işaret etmektedir. (www.uned.es/.../HITITAS/yazilikaya-swordgod.gif).
Tanrı Teşup, dağ tanrıları Nanni ve Hazzi’nin üzerinde tasvir edilmiş.[6] Karşısında Hepat, Seri ve Huri adındaki iki kutsal boğanın üzerinde yer alıyor. Hepat’ın sağında oğlu Sarruma ise, bir panter üzerinde betimlenmiş
(www.uned.es/.../HITITAS/yazilikaya-swordgod.gif).
Eti pantheon’una ait kutsal alanın İÖ 15. yüzyıldan itibaren kullanıldığı sanılmaktadır. Ancak kaya kabartmaları, IV. Tudhaliya ve II. Şuppilulima, yani 13. yüzyılın geç dönemlerine tarihlenmiş.
Açık hava tapınağı şeklindeki kayalık alanda yer alan Büyük galeriyi (A) çevreleyen kaya-duvarların yüzeylerindeki toplam 63 kabartma figürden, batı duvarındakiler tanrıları, doğu duvarındakiler ise tanrıçaları canlandırmaktadır.
Kayalara hak edilerek yapılmış iki sıra halindeki figürlerden biri dışında tümü, tıpkı Mısır sanatında olduğu gibi profilden betimlenmiştir. Her iki sıranın birleşim yerinde Eti tanrısı Teşup ile tanrıça Hepat’a (Kybele)[7] yer verilmiş. Teşup, Eti’lerin hava tanrısıydı. Tanrı, Eti’lerin dağ tanrıları Nanni ve Hazzi’nin; tanrıça Hepat ise iki kutsal boğası olan Huri ve Şeri’nin üstünde tasvir edilmiştir. Hepat’ın sağ arkasındaki oğulları Sarrumayı ise, bir panterin üzerinde görüyoruz. Burada tanrı Teşup, Hepat ve Sarruma’nın, kutsal bir üçlü oluşturduğu anlaşılıyor. Büyük galerideki en görkemli kabartma ise, doğu duvarında yer alan kral IV. Tudhaliya betimlemesidir.
Küçük galeride de (B) kabartma tasvirler yer almaktadır. Bu galerinin girişi ayrıdır. Hemen giriş kısmında, kanatlı ve aslan başlı bir grifon figürü bulunuyor. Buranın, olasılıkla ölümünden sonra tanrılaşacağına inanılan IV. Tudhaliya’a adanmış bir galeri olduğu ileri sürülmüştür. Buradaki betimlemelerinden birinde kralı, tanrı Sarruma’nın himayesi altında korunup sakinleştirilirken tasvir edildiğini görüyoruz.
A= Tanrı Sarruma, Kem’in kutsal sembollerini sağ elinde tutuyor; 1= Ana
Vázquez Hoys’un “A” sembolünü değerlendirme şeklil; B= Sarruma, Kem’in ayrıntılı sembollerini, ona duyduğu saygı nedeniyle sırtında taşıyor; C= Kral IV. Tudhaliya’nın koruyucu tanrısı Sarruma, Büyük tufan gibi felaketlerden hem kralı ve hem de Kem sembollerini korumak üzere krala sarılıp onu himayesi altına almış, korkmamasını, Kem’in kutsal hayvanları akbaba ve kobrayı koruyup kollayacağını, sembolü sağ elinin üzerinde tutarak ona gösteriyor. a. (www.pbhase.com/dosseman/yazilikaya).
b. (
Bu galeride yer alan üç niş’in, Eti kral ailesi ölülerinin, kremasyon sonrası oluşan küllerine ait urne’lerin konduğu kutsal yerler olduğu ileri sürülmektedir. Ancak, Troia’ya (Eti’ler döneminde Willusa, Willion, Illion, Troia, Troy) benzer şekildeki kremasyonun (koimeterion-cremation) Eti’lerde de süregelen geleneksel varlığı, Uzak Doğu’da İÖ 4000-3500’lerde meydana gelen Apollon karneios (Marduk) olayıyla ilgilidir ve her iki kavmin köken birliğine işaret eder. İnsanlık tarihinin bu en büyük felaketinde, volkanik lavlar ve Marduk’tan yeryüzüne yağan ateş toplarıyla yanan, yarılıp çöken topraklara gömülen insanlar, daha sonra oluşan Büyük tufan (Nuh tufanı) sularının içinde sürüklenmiş, böylece geride kalan canlı insanların da büyük oranda ölümlerine neden olmuştu.[9] Uzak Doğu kökenli tüm toplumların atalarının şahit olduğu ve o zamandan beri dilden dile genç kuşaklara ulaşan bu olaylar silsilesinden etkilenmemek olanaksızdı. Geçmişlerine, dolayısıyla atalarına son derece bağlı olan bu toplumların, ölülerini yakmalarıyla birlikte, geçmişteki bu olaya ilişkin olarak yeni ölüyü dualarıyla birlikte uğurlarlarken, bu faciaya de gönderme yaptıkları açıktır. Günümüzde, Batı ülkelerinde bireysel olarak, ya da bazı ailelerin özel istekleriyle, ama özellikle Uzak Doğu’da hâlâ daha devam eden kremasyon adetinin, Mezoamerikan kültürlerinde Maya, Aztek ve İnka’ların Ateş tapınaklarında;[10] İstanbul’da Byzantion, Geç Roma ve Bizans;[11] İtalya’da Etrüsk, Roma; buradan İngiltere ve İrlanda’da Kalkolitik dönemden, yer yer Orta Çağ başlarına kadar süregelmesi, bu doğa üstü facianın insanları ne denli etkilediğinin açık göstergesidir.
Amerika’daki Gog (Yecüc-G) ve Asya’daki Magog (Mecüc-M) fay merkezlerinden, dünyaya yayılan fay hatları.
Eti’lerin mitolojisinde geçen ilgi çekici bir masal, bizleri zaman zaman gülümsetmiştir. Ancak, bölgenin coğrafi ve tektonik yapısı dikkate alındığında, daha ilginç bir gerçek ortaya çıkmaktadır. Pasifik okyanusu haritalarına genel kapsamda göz atıldığında, Gog ve Magog fay merkezlerinin yer aldığı, Asya’da Okhotsk denizine bakan Shelikhov körfeziyle, Amerika’daki Alaska körfezlerinin bir öküzün boynuzlarına benzediğini görüyoruz. Daha dikkatlice baktığımızdaysa, Eti’lerin Avustralya’yı, öküzün burnuna benzettikleri anlaşılıyor. Mitosta anlatılmak istenen, Boynuzların ucunu oluşturan her iki fay merkezi harekete geçtiğinde, yani onların deyimiyle, öküz boynuzlarını oynattığında dünyayı bekleyen olağanüstü felakettir.[12] Eti’ler, bu müthiş facianın deneyimini yakın geçmişlerinde yaşamışlardı. Mitosun, Eti’lerin geldikleri toprakları işaret etmesinin yanında, bizler anlamayıp gülüp geçsek de, olası çok daha büyük bir faciaya dikkat çekerek, gelecek nesilleri uyarmak için ortaya atıldığı anlaşılıyor.
Eti Öküzü: 1= Asya; 2= Asya’daki Magog fay merkezi; 3= Amerika kıtası; 4= Amerika’daki Gog fay merkezi; 5= Endonezya adalar grubu; 6= Avustralya; 7= Boynuzlarını oynattığında dünyayı sarsacak olan Eti öküzü (Tüylü kotuz).[13]
Harita: (cache1.assetcache.net/xc/dv069047.jpg?v=1...)
Boğa: (www1.istockphoto.com/file_thumbview_approve/4...). Uyarlama.
Aynı olaya benzer biçimdeki tasvirlere Anadolu mitolojisinde rastlamamız ilgi çekicidir. Gaziantep İli, Nizip İlçesi, Belkıs Köyü sınırları içerisinde ve Fırat nehri kıyılarında keşfedilen Zeugma Antik kentindeki mozaikler, neredeyse Rönesans dönemi sanatçılarının ellerinden çıkmış gibidir. 1. ve 2. yüzyıllar arasına tarihlendirilmiş iki mozaik, Fırat nehrinin (Euphrates) babası ve annesi olarak kabul edilen tanrı Okeanos’la dişi Titan’ların sonuncusu tanrıça Tethys arasındaki kavgayı ifade etmektedir. Kavganın nedeni, Okeanos sularının taşması ve nehirleri temsil eden Tethys’in tüm akarsularını kaplayarak (Nuh tufanı) onları yok etmesidir.[14] Daha sonra Okeanos suları geri çekilir ve nehirler (Tethys) tekrar ortaya çıkar (Nuh tufanı sonu). Mozaikteki betimlemede, her iki tanrının okyanus içinde gösterildiğini, çeşitli deniz canlılarıyla birlikte tasvir edilmiş olmalarından anlıyoruz. Tethys’in saçları tam ortadan ikiye ayrılmış ve iki yandaki taraksı atrübüsüyle tasvir edilmiştir. Bunlar, Amerika’daki Gog ve Asya’daki Magog fay merkezlerinin, Pasifik okyanusunun yaklaşık olarak orta kısımlarında, iç içe geçmiş iki elin parmakları, ya da yine iç içe geçmiş tarak dişlerine benzer biçimindeki görüntüsünü ifade etmektedir. Aralarındaki yılan tasviri, Tethys’in solundadır. Yani bu yılan, ikizlerden (Eti’lerde İkiz tanrıçalar) Asya’daki Magog fay merkezini temsil etmektedir. Burada, olayın Gog’dan değil, Magog fay merkezinden, yani Asya’dan kaynaklandığı anlatılmak istenmiş. Okeanos’un saçları arasında, iki yana doğru uzanan çift istakoz tasviri ve sağ omzuna dayadığı bir gemi dümeni var. Sağ alt köşedeki betimleme, yunus balığı şeklinde algılanmış. Ancak hayvanın, sola doğru uzanan ön bacakları, başının tepesindeki boynuzu ve üzerine binmiş olan Eros’un elindeki kırbaç, bunun saldırgan bir hayvan, yani boğa olduğuna işaret ediyor. Bize göre Eros, her ne kadar karakteriyle uyuşmayan kırbaçla görüntülenmiş olsa da, sevgisiyle bile sakinleştiremediği boğayı, sonunda kırbaçlayarak durdurma, Okeanos’la Tethys’in arasını bulma uğraşı içindedir. Boğa tasvirinin buradaki varlığı ve Eros’un öfkeli boğayı sakinleştirme çabası, doğal ki bizlere, Eti’lerin Pasifik okyanusu ve simgesel olarak ortaya attıkları boğa betimlemeleri hakkındaki uyarılarını hatırlatmaktadır.[15]
Küçük galerideki betimlemeler
Küçük galerideki en önemli olay, makaleyi ele almamıza neden olan kabartmalardır. Buradaki betimlemelerin, Kılıç tanrısıyla, geçit töreninde yer alan diğer 12 tanrıya ait olduğu savlanmaktadır. Hiç kuşkusuz iddianın, art arda dizili Eti askerlerinin, tören geçidi olarak tanımlanmış kılıçlı (bize göre kalıç’lı= orak) tasvirlerinden kaynaklandığı anlaşılıyor.
IV. Tudhaliya’yı koruması altına alan tanrı Sarruma tasvirinde, tanrının elini uzattığı önündeki ve arkasında sırtında taşıdığı sembollerin yorumu, hem bilimsel açıdan ve hem de özellikle biz Türkler için son derece önemlidir. Zira Anadolu’ya gelişimizin ilk tarihini vermese de, ilk gelişimizi 1071 Malazgirt savaşına bağlayan tüm tarihçilerin yanılgılarını açıkça ortaya koymaktadır.
A= Tanrı Sarruma’nın, sağ eline tuttuğu sembol: 1. Tanrının eline sarılı bez, ya da akbaba (Nekhbet) veya kobra yılanlarını beslemek üzere uzattığı yem; B= En üstte, doğu ve batı olmak üzere ortadan ayrılmış tanrının gözü.[17] Bunun altında, semboldeki akbaba kanatlarını iki yöne açarak kapsadığı alana (batıdan doğuya-Taklamakan’dan Pasifik adalarına) işaret ediyor. Boynundan ve sağ koltuk altından çıkan iki kobra yılanı (kutsal İkiz yılanlar-Wadjet), sol bacağından sarılarak aşağıya kadar iniyorlar. Birinin başı iki bacağının, diğerinin başı ise akbabanın sağ ayağından sola doğru uzanıyor. Yani, sembolün ayaklarındaki, Hoys’un çizdiği gibi çarık değil. Akbabanın pençeleri özellikle sağ ayağının pençe uzantılarında belirgin; C= İşçiliğin oldukça zor olduğu dar alanda, tanrının sırtında taşıdığı sembollerde, ortadaki dağ tanrısının (yukarıdaki Tudhaliya’nın büyük kabartmasındaki sembolle karşılaştırınız) solunda yine akbaba, sağında ise birbirlerine sarılıp kenet olmuş ikiz kobra yılanları (Amerika ve Asya’daki Gog ve Magog fay merkezleri) yukarıdan aşağıya doğru inip tabanda bir öbek oluşturmuşlar. Öbeğin sol ve sağında görülen başlarının doğuya bakıyor olması, fay merkezlerinin buranın doğusunda olduğunu gösteriyor. Sahne, iki yandaki İonik nizamdaki sütunlar ve üstte akbaba baş ve kanatlı Güneş kursu ile sınırlandırılmıştır. Akbabanın ortadaki dağ tanrısına uzanan ayakları, aşınma nedeniyle tam olarak anlaşılamıyor. Ancak bunlar da, yılanbaşı şeklinde süslenmiş olabilir? (Dick Osseman, Netherlands, 2004).
Sarruma’nın önündeki sembol: Kabartmadatanrı Sarruma’nın, ya bir beze sarılı, ya da kutsal akbaba ve ikiz yılanlara (Gog-Magog) sunulmak üzere sağ elinde tuttuğu yemi, yüzü hizasındaki sembole uzatmış olduğu görülüyor (A). Sembol, ortadan ayrılmış durumdaki bir çemberden oluşmaktadır. Çember, tanrının gözüdür (tanrının gözü, Ra’nın gözü= utchat, okulus-oculus, Tarım havzası). Çemberin sol yanı, tanrının gözünün sol tarafını, yani batısını koruyan akbabayı (Mısır’da Nekhbet-Keşiş akbaba); sağ tarafı ise, gözün sağ yanını (doğu) koruyan kobra yılanını (Mısır’da Wadjet-İkiz yılan, Naja naja oxiana) temsil etmektedir. Gözün hemen altındaki iki yana taşmış çıkıntılar, kollarını yana açmış bir insan figürünü değil, akbabanın kanatlarını betimlemektedir. Figürün sağ ve sol ayaklarında birbirlerine sarılmış İkiz yılanların (oxus), başlarını akbabanın pençe uçlarından çıkararak sol tarafa doğru baktıkları gözlerden kaçmamaktadır. Yani Eti kartalı, aslında çift başlı bir kartal değil, sola bakan başı akbaba, sağa bakan ise iki ayrı kobra yılanının, yani kutsal İkiz yılanların başlarıdır. Dolayısıyla bu sembol, doğrudan Orta Asya’daki Kem, yani Tarım bölgesinin (Taklamakan çölü) sembolüdür.
Sarruma’nın sırtında taşıdığı sembol
Sarruma’nın diğer sembolü sırtında taşıması, onun bu ambleme karşı olan saygısıyla birlikte, buranın artık geride (doğu) kaldığını, dolayısıyla Eti’lerin göç yönlerine işaret etmektedir. Sembol, içerdiği betimlemelerle son derece dikkat çekicidir. Tasvirin ortasında, dağ tanrılarından Nanni, ya da Hazzi yer almış. Bunun sol tarafında, tanrının gözünün koruyucusu akbaba; sağ tarafında ise birbirine sarılmış durumda (günümüzde tıp sembolü) iki kobra yılanını görmekteyiz. Bu semboller, yanardağ püskürüklerinin donmuş haline işaret eden, yanlarda çift volütlü ionik iki sütun (Hayat Ağacı) üzerinde (tamu-hesap tahtası-ölüler diyarı-cehennem), tüm sembollerin hakimi olan Güneş kursunun tam ortasındaki akbaba başı, solundaki İkiz yılanlara bakar şekilde tasvir edilmiştir (C).
Üstte İkiz tanrıçalar. Aşağıda, çift başlı kartal olduğu savlanan kabartmadan görünüm. Tanrıçalar, İkiz yılan tanrıçalarıdır. Etekteki drapelerden her biri, ikiz yılanlardan birinin gövdesini betimlemektedir. Sol omuzlarında birer akbaba var. İleriye doğru uzattıkları sol elleri üzerinde, çember şeklinde öbeklenmiş ikişer yılanın başları, sola bakmaktadır.[18]
Akbaba ve kobra yılanı tasvirlerinin bir benzerini, daha açık bir şekilde, İkiz tanrıçalar kabartmasında görüyoruz. Olasılıkla tanrıçaları üstünde taşıyıp onları Anadolu’ya getiren akbaba ve kobra yılanı, bu tasvirde de yer almaktadır. Betimlemeyi dikkatlice inceleyecek olursak, bize göre sağa (doğu) bakan hayvanın başının, Akbaba değil kobra yılanını tasvir ettiği anlaşılıyor. Kobra yılanları burada da iki tanedir. Sola bakan akbaba (1) solda (batı) tasvir edilmiş. Kuyruğuna kadar uzanan gövdesi ve bize göre sola uzanan sağ ayağıyla betimlenmiştir. Sağa (doğu) bakan kobra yılanının (2) gövdesi (2a) akbabanın gövdesi gibi aşağıya kadar uzanıyor. Ancak, kuyruk kısmı diğer yılanın yanında çöreklenmiş durumdadır. Diğer kobranın (3) kuyruk kısmı, akbabanın sağ bacağı üzerinden aşarak, gövdeyi çaprazlama geçtikten sonra, “2” nolu kobranın, kesik çizgilerle gösterilmiş gövdesinin altından geçip, tabanda tekrar görülmesinin ardından, akbabanın sağdaki kanadının altından çıkarak, “2” nolu yılanla, tam olarak yüz yüze gelmektedir. Yani bu tip anlatım tarzıyla sanatçı, Pasifik’in iki yanında, yüzleri karşılıklı birbirine bakan Gog-Magog fay merkezlerini (İkiz yılanlar) ifade etmek istemiştir.
A= Çift başlı Eti kartalı olarak tanımlanan sembol; B= Sembol üzerindeki ayrıntılar: 1. Akbaba başı ve gövdesiyle sağ ayağı: 1a: Akbabanın, olasılıkla yılanın üzerine basan sol ayağı; 2. Kobra yılanının başı; 2a. Yılanın aşağıya doğru uzanan gövdesiyle, tabanda kıvrılıp kümelenmiş kuyruğu; 3= İkinci kobra yılanının başı; 3a. Akbabanın sağ ayağı üzerinden kıvrılıp, gövdesini çaprazlama geçtikten sonra, diğer yılanın 2a gövdesinin önce altından, sonra da tabandan yukarı çıkıp “3” nolu başla birleşen gövdesi. İkiz kobra yılanları, bize Mısır’ın ikiz kobra yılanlı tanrıçası Wadjet’i hatırlatır.
(Dick Osseman, Netherlands, 2004).
Antik Mısır’da, aslan başlı tanrıça Wadjet. Başında taşıdığı ikiz kobra yılanıyla dikkat çekiyor.
(
Dolayısıyla tasvir, Kem-MU doğrultusunda oluşmuş bir felaketi, ya da bu facianın sonrasını tasvir etmektedir. Bunu, Küçük galerinin duvarlarında, IV. Tudhaliya’nın yukarıda anılan kabartmasından (2) bir önceki eserde de saptayabiliyoruz (1).
Eserde (1), Eti Kılıç tanrısı olarak tanımlanan figür, elindeki iki aslan betimlemesini baş aşağı olacak şekilde tutuyor. Göğsü, sanki ortadan ikiye ayrılmış gibi. Sanatçı, aynı hayvana ait iki ayrı betimleme oluşturmuş. Ters yönlere gider şekilde gösterilmiş hayvanların, toprağı eşeleyip çöküntülere neden olan porsuklar olduğunu anlamak zor değil. Başları sağa ve sola bakan porsuklar sinirli ve kükrer durumdalar. Büyük tufana neden olan Apollon karneios (Marduk), yani volkanik olaylar, toprak altını işleyen bu hayvanlarla ifade edilmiş. Volkanik püskürüklerle Büyük sel olayının, batıdan doğuya tüm Kem-MU ülkesini etkilediği ortadadır. Porsukların gövdeleri üzerinde en dikkat çekici özellik, aynı Aztek tanrısı Viracocha’nın pantolonu üzerinde gördüğümüz, daireler içinde betimlenmiş kent motiflerinin varlığıdır. Sağdaki porsuğun gövdesindeki dairelerden sol üsttekinin ortasında güneş çarkı (svastika), bunun altındaki çemberin ortasında ise küçük bir daire daha var. Soldaki porsuğun üzerinde de var olan kent motiflerinden birinde, çok köşeli geometrik bir bezemenin varlığı seçilebilmektedir. Sağa (doğu) ve sola (batı) doğru giden porsuklar, Kem-MU uzantısındaki şehirlerin, dolayısıyla bu şehirlerde yaşayan insanların da ikiye ayrıldığını betimlemektedir. Günümüzdeki bir sanatçının, bu denli ayrıntılı ve karmaşık olayları, bir tek eserde ve bu kadar başarılı afişe edebileceğini, doğrusu pek sanmıyoruz. Binlerce yıl sonrasında yaşayacak insanlara, günümüzdeki karmaşık olayları bu denli somut verilerle aktarabilmek, oldukça zor olsa gerektir.
Eti’lerin Nuh tasvirinden ayrıntı. Göğsü üzerinde taşıdığı porsukların sırt ve göğüslerinde, Kem-MU doğrultusundaki kentleri ifade eden sembollerden detay görünüm.
Büyük olasılıkla, doğal aşınmalar nedeniyle, çemberler içindeki motifler günümüze tam olarak ulaşamamıştır. Her şeye karşın, yerinde ve dikkatlice yapılacak çalışmalarla, daha ayrıntılı bilgilerin elde edilebileceği sanısındayız. İnka tanrısı Viracocha’nın pantalonundaki motiflere benzer şekilde olduğu saptanabilen güneş çarkı (svastika-haç) biçemindeki işlemeler, Hıristiyanlık sembolü zannedilmesi nedeniyle zarar görmüş olabilir. Biz, sağdaki porsuğun gövdesinde üç adet içiçe çember şeklinde dairesel motiflerle, bunların içindeki geometrik bir takım desenler yanında, tam ortalarındaki küçük çemberlerin içinde iki adet (x), ve bir adet (+) güneş çarkı; soldaki porsuğun sırtında, bir çemberin içinde görebildiğimiz geometrik desenlerin neredeyse tamamını, bir diğerinin ise yalnızca iç çemberini saptayabildik.
a. Tutankhamon’un ölü maskı. Yaklaşık İÖ 1330. Maskın alnı üzerinde Keşiş akbaba ve kobra yılanından oluşan Wadjet görülüyor.
b. Kobra yılanının açık görünümü.
a. (
b.(i304.photobucket.com/.../SOUL1BNS/wadjet.gif).
yönünde çevirerek yatay duruma getirmemiz gerekiyor. Bu durumda, çubuğun uçlarındaki akbaba ve yılan tasvirlerinden yılanlar sağda, akbabalar ise solda, yani Mısır ve Eti’lerde saptadığımız gerçek konumlarını almaktadırlar. Aynı işlem aksi yönde yapıldığında, sol çubukta yılanın başı ters dönüyor (= yani batıda yılan yok); sağ çubukta ise akbabanın başı ters dönüyor (= doğuda akbaba yok). Bu konumdaki tasvirde anlatılmak istenen, bize göre sol çubuktaki hayvan tasvirlerinin, Nuh tufanı öncesini, sağ çubuktaki tasvirlerin ise Büyük tufan sonrasını ifade ettiğidir. Bu çerçevede, sol elinde tuttuğu yılanın ikiye ayrılmış olarak betimlenmiş olması, Kem’in doğusunun zarara uğradığını göstermektedir. Yani sel suları, Tarım havzasının batısına geçmemiş, buraları sağlam kalmış, ancak Kem’in doğu bölgesi çok zarar görmüş. Tasvir bize açıkça, İÖ 4000-3500 yılları arasında Uzak Doğu’da oluşmuş müthiş bir faciayı, yani Marduk ve sonrasında doğan Büyük tufan olayında, Kem’in ikiye ayrıldığına işaret etmektedir.Bu çerçevede Maya, Aztek ve İnka’ların ana yurtlarının da, Asya’da Kem bölgesi olduğunu, Amerika’ya buradan göçtüklerini söylememize gerek olduğunu sanmıyoruz.
a= Aslanlardan soldakinin ön ayağı akbaba, arka ayağı kobra yılanı; sağdakinin ön ayağı kobra yılanı, arka ayağı ise akbaba olarak tasvir edilmiş.[19] Her iki aslanın başlarındaki diademlerin tepe noktasında yer alan nesneler Mısır’daki Wadjet (Naja naja oxiana-kobra yılanı) olabilir. Yani Eti’ler Orta Asya’daki Kem’den (Khem) Mu’ya (Japon adaları) kadar olan bölgedeki (Khem-Mu) Büyük tufandan, bu iki kutsal hayvanın verdiği güç ve hızla aslanlar gibi (kahramanca) kaçmışlar; b= Aztek tanrısı Quetzalcoatl’ın bir betimlemesinde, Nergal’in betimlemesine benzer şekilde, her iki yana uzattığı ellerinde, bir tarafı akbaba, diğer tarafı kobra yılanı şeklindeki tasvirleri tuttuğunu görüyoruz. Aynı kökenden kaynaklanan betimlemelerdeki ortak özellikleri yadsımak olanaksızdır.
b. False Gospel in the Stars: Scorpio: (
IV. Tudhaliya (2) ve solunda Kılıç tanrısı (1) olarak tanımlanan yüksek kabartmalar.
Yazılıkaya kutsal alanının genel planı (
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.
).Eti’lerin son derece görkemli, günümüz insanının bile gözlerini kamaştıran Yazılıkaya kompleksi ve kaya kabartmalarının bulunduğu alan beş bölümde toplanmış. Bunlar sırasıyla şöyle:
- Kaya kabartmalarıyla süslü Büyük galeri: Burada toplam 63 Eti tanrısının betimlemesi yer almaktadır. III. Hattuşili tarafından İÖ 1275-1250 yılları arasında inşa edilmiş.
- Küçük galeri: Kraliyet ailesine ait, ölü kültü ile ilgili resmi tören bölümü. Bize göre, Büyük tufanda ölenler ve büyük göçle ilgili külte ayrılmış kısımdır. Büyük olasılıkla IV. Tudhaliya (İÖ 1250-1220) tarafından inşa edilmişti.
- III. Hattuşili tarafından inşa edilen ve yolu “D” kodlu tapınağa ulaşan abidevi giriş kapısı.
- III. Hattuşili tarafından inşa edilmiş tapınağın ana binası.
Küçük galeriden genel görünüm. Dick Osseman, Netherlands, 2004. (www.pbhase.com/dosseman/yazilikaya).
Eti’lere ait önemli bir yerleşim yeri olan Boğazkale (eski, Boğazköy- Ha-at-tu-ša- Hattuša; Hattusa-Hattuşaş), Çorum İli’ne 82 km uzaklıkta. Yazılıkaya ise buranın 2 km kuzeydoğusunda yer alıyor. İlk kez 1834 yılında Charles Texier tarafından keşfedilen kutsal alanı Texier, Medes’in Pteria olarak bilinen şehri zannetmiş. Kaya kabartmalarıyla bazı görünür kalıntılar ve ilk kaba plan, yine Texier tarafından yapılmış. İlk açmalar ise, Ernest Chantre tarafından 1893-1894’te gerçekleştirilmiş. Geç Eti İmparatorluk çağının başkenti olan Boğazkale’deki kalıntılar, genel kapsamda Geç Bronz çağına, yaklaşık olarak İÖ 1200’lere tarihleniyor.
Tanrılar geçidi olarak tanımlanan kabartma. Bize göre buradaki figürlerin işleniş tarzı, diğerlerinden farklıdır. Sağ baştaki figürden itibaren, art arda, ayakları öndekinin koltuk altlarından geçmek üzere, her iki kişi kucaklarında bir ölüyü taşımaktadır. Toplu ölümler, büyük olasılıkla Büyük tufan sırasındaki felakete işaret etmektedir. (www.uned.es/.../HITITAS/yazilikaya-swordgod.gif).
Tanrı Teşup, dağ tanrıları Nanni ve Hazzi’nin üzerinde tasvir edilmiş.[6] Karşısında Hepat, Seri ve Huri adındaki iki kutsal boğanın üzerinde yer alıyor. Hepat’ın sağında oğlu Sarruma ise, bir panter üzerinde betimlenmiş
(www.uned.es/.../HITITAS/yazilikaya-swordgod.gif).
Eti pantheon’una ait kutsal alanın İÖ 15. yüzyıldan itibaren kullanıldığı sanılmaktadır. Ancak kaya kabartmaları, IV. Tudhaliya ve II. Şuppilulima, yani 13. yüzyılın geç dönemlerine tarihlenmiş.
Açık hava tapınağı şeklindeki kayalık alanda yer alan Büyük galeriyi (A) çevreleyen kaya-duvarların yüzeylerindeki toplam 63 kabartma figürden, batı duvarındakiler tanrıları, doğu duvarındakiler ise tanrıçaları canlandırmaktadır.
Kayalara hak edilerek yapılmış iki sıra halindeki figürlerden biri dışında tümü, tıpkı Mısır sanatında olduğu gibi profilden betimlenmiştir. Her iki sıranın birleşim yerinde Eti tanrısı Teşup ile tanrıça Hepat’a (Kybele)[7] yer verilmiş. Teşup, Eti’lerin hava tanrısıydı. Tanrı, Eti’lerin dağ tanrıları Nanni ve Hazzi’nin; tanrıça Hepat ise iki kutsal boğası olan Huri ve Şeri’nin üstünde tasvir edilmiştir. Hepat’ın sağ arkasındaki oğulları Sarrumayı ise, bir panterin üzerinde görüyoruz. Burada tanrı Teşup, Hepat ve Sarruma’nın, kutsal bir üçlü oluşturduğu anlaşılıyor. Büyük galerideki en görkemli kabartma ise, doğu duvarında yer alan kral IV. Tudhaliya betimlemesidir.
Doğu duvarında yer alan kral IV. Tudhaliya’a ait büyük kabartma. Yüksek dağ sembollerinin üzerinde betimlenmiş. Kral, sağ eli üzerinde, hâlâ unutulmayan Kem’in sembollerini saygıyla taşıyor. Sol elinde, thyrsos ve şalının altından ucu görünen çifte balta var[8]. a.(www.pbhase.com/dosseman/yazilikaya).
Küçük galeride de (B) kabartma tasvirler yer almaktadır. Bu galerinin girişi ayrıdır. Hemen giriş kısmında, kanatlı ve aslan başlı bir grifon figürü bulunuyor. Buranın, olasılıkla ölümünden sonra tanrılaşacağına inanılan IV. Tudhaliya’a adanmış bir galeri olduğu ileri sürülmüştür. Buradaki betimlemelerinden birinde kralı, tanrı Sarruma’nın himayesi altında korunup sakinleştirilirken tasvir edildiğini görüyoruz.
A= Tanrı Sarruma, Kem’in kutsal sembollerini sağ elinde tutuyor; 1= Ana
b. (
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.
).Bu galeride yer alan üç niş’in, Eti kral ailesi ölülerinin, kremasyon sonrası oluşan küllerine ait urne’lerin konduğu kutsal yerler olduğu ileri sürülmektedir. Ancak, Troia’ya (Eti’ler döneminde Willusa, Willion, Illion, Troia, Troy) benzer şekildeki kremasyonun (koimeterion-cremation) Eti’lerde de süregelen geleneksel varlığı, Uzak Doğu’da İÖ 4000-3500’lerde meydana gelen Apollon karneios (Marduk) olayıyla ilgilidir ve her iki kavmin köken birliğine işaret eder. İnsanlık tarihinin bu en büyük felaketinde, volkanik lavlar ve Marduk’tan yeryüzüne yağan ateş toplarıyla yanan, yarılıp çöken topraklara gömülen insanlar, daha sonra oluşan Büyük tufan (Nuh tufanı) sularının içinde sürüklenmiş, böylece geride kalan canlı insanların da büyük oranda ölümlerine neden olmuştu.[9] Uzak Doğu kökenli tüm toplumların atalarının şahit olduğu ve o zamandan beri dilden dile genç kuşaklara ulaşan bu olaylar silsilesinden etkilenmemek olanaksızdı. Geçmişlerine, dolayısıyla atalarına son derece bağlı olan bu toplumların, ölülerini yakmalarıyla birlikte, geçmişteki bu olaya ilişkin olarak yeni ölüyü dualarıyla birlikte uğurlarlarken, bu faciaya de gönderme yaptıkları açıktır. Günümüzde, Batı ülkelerinde bireysel olarak, ya da bazı ailelerin özel istekleriyle, ama özellikle Uzak Doğu’da hâlâ daha devam eden kremasyon adetinin, Mezoamerikan kültürlerinde Maya, Aztek ve İnka’ların Ateş tapınaklarında;[10] İstanbul’da Byzantion, Geç Roma ve Bizans;[11] İtalya’da Etrüsk, Roma; buradan İngiltere ve İrlanda’da Kalkolitik dönemden, yer yer Orta Çağ başlarına kadar süregelmesi, bu doğa üstü facianın insanları ne denli etkilediğinin açık göstergesidir.
Amerika’daki Gog (Yecüc-G) ve Asya’daki Magog (Mecüc-M) fay merkezlerinden, dünyaya yayılan fay hatları.
(
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.
). Uyarlama.Eti’lerin mitolojisinde geçen ilgi çekici bir masal, bizleri zaman zaman gülümsetmiştir. Ancak, bölgenin coğrafi ve tektonik yapısı dikkate alındığında, daha ilginç bir gerçek ortaya çıkmaktadır. Pasifik okyanusu haritalarına genel kapsamda göz atıldığında, Gog ve Magog fay merkezlerinin yer aldığı, Asya’da Okhotsk denizine bakan Shelikhov körfeziyle, Amerika’daki Alaska körfezlerinin bir öküzün boynuzlarına benzediğini görüyoruz. Daha dikkatlice baktığımızdaysa, Eti’lerin Avustralya’yı, öküzün burnuna benzettikleri anlaşılıyor. Mitosta anlatılmak istenen, Boynuzların ucunu oluşturan her iki fay merkezi harekete geçtiğinde, yani onların deyimiyle, öküz boynuzlarını oynattığında dünyayı bekleyen olağanüstü felakettir.[12] Eti’ler, bu müthiş facianın deneyimini yakın geçmişlerinde yaşamışlardı. Mitosun, Eti’lerin geldikleri toprakları işaret etmesinin yanında, bizler anlamayıp gülüp geçsek de, olası çok daha büyük bir faciaya dikkat çekerek, gelecek nesilleri uyarmak için ortaya atıldığı anlaşılıyor.
Eti Öküzü: 1= Asya; 2= Asya’daki Magog fay merkezi; 3= Amerika kıtası; 4= Amerika’daki Gog fay merkezi; 5= Endonezya adalar grubu; 6= Avustralya; 7= Boynuzlarını oynattığında dünyayı sarsacak olan Eti öküzü (Tüylü kotuz).[13]
Harita: (cache1.assetcache.net/xc/dv069047.jpg?v=1...)
Boğa: (www1.istockphoto.com/file_thumbview_approve/4...). Uyarlama.
Aynı olaya benzer biçimdeki tasvirlere Anadolu mitolojisinde rastlamamız ilgi çekicidir. Gaziantep İli, Nizip İlçesi, Belkıs Köyü sınırları içerisinde ve Fırat nehri kıyılarında keşfedilen Zeugma Antik kentindeki mozaikler, neredeyse Rönesans dönemi sanatçılarının ellerinden çıkmış gibidir. 1. ve 2. yüzyıllar arasına tarihlendirilmiş iki mozaik, Fırat nehrinin (Euphrates) babası ve annesi olarak kabul edilen tanrı Okeanos’la dişi Titan’ların sonuncusu tanrıça Tethys arasındaki kavgayı ifade etmektedir. Kavganın nedeni, Okeanos sularının taşması ve nehirleri temsil eden Tethys’in tüm akarsularını kaplayarak (Nuh tufanı) onları yok etmesidir.[14] Daha sonra Okeanos suları geri çekilir ve nehirler (Tethys) tekrar ortaya çıkar (Nuh tufanı sonu). Mozaikteki betimlemede, her iki tanrının okyanus içinde gösterildiğini, çeşitli deniz canlılarıyla birlikte tasvir edilmiş olmalarından anlıyoruz. Tethys’in saçları tam ortadan ikiye ayrılmış ve iki yandaki taraksı atrübüsüyle tasvir edilmiştir. Bunlar, Amerika’daki Gog ve Asya’daki Magog fay merkezlerinin, Pasifik okyanusunun yaklaşık olarak orta kısımlarında, iç içe geçmiş iki elin parmakları, ya da yine iç içe geçmiş tarak dişlerine benzer biçimindeki görüntüsünü ifade etmektedir. Aralarındaki yılan tasviri, Tethys’in solundadır. Yani bu yılan, ikizlerden (Eti’lerde İkiz tanrıçalar) Asya’daki Magog fay merkezini temsil etmektedir. Burada, olayın Gog’dan değil, Magog fay merkezinden, yani Asya’dan kaynaklandığı anlatılmak istenmiş. Okeanos’un saçları arasında, iki yana doğru uzanan çift istakoz tasviri ve sağ omzuna dayadığı bir gemi dümeni var. Sağ alt köşedeki betimleme, yunus balığı şeklinde algılanmış. Ancak hayvanın, sola doğru uzanan ön bacakları, başının tepesindeki boynuzu ve üzerine binmiş olan Eros’un elindeki kırbaç, bunun saldırgan bir hayvan, yani boğa olduğuna işaret ediyor. Bize göre Eros, her ne kadar karakteriyle uyuşmayan kırbaçla görüntülenmiş olsa da, sevgisiyle bile sakinleştiremediği boğayı, sonunda kırbaçlayarak durdurma, Okeanos’la Tethys’in arasını bulma uğraşı içindedir. Boğa tasvirinin buradaki varlığı ve Eros’un öfkeli boğayı sakinleştirme çabası, doğal ki bizlere, Eti’lerin Pasifik okyanusu ve simgesel olarak ortaya attıkları boğa betimlemeleri hakkındaki uyarılarını hatırlatmaktadır.[15]
Zeugma’dan, 1.-2. yüzyıllara ait iki mozaik. Her iki mozaikte de Okeanos’la Tethys’in, Büyük tufan sırasındaki kavgaları betimlenmiştir.
Ele geçen diğer bir mozaik, tıpkı ilkine benziyor. Bu kez aralarında, Gog ve Magog’u temsil eden ikiz yılan betimlemesi var. Bunlardan soldaki, sola (Asya), sağdaki ise sağa (Amerika) bakarlarken gösterilmiş. Panonun arkasında, elindeki üççatallı asası ve tüm görkemiyle Poseidaon, gümüş renkli çift atın çektiği altın arabasıyla, büyük olasılıkla arabuluculuk için dörtnala Okeanos ve Tethys’e doğru gelmektedir. Panonun sol üstüne yerleştirilmiş ahtopotla bunun altındaki yunus balığı, diğer yerlere serpiştirilmiş istakoz, yılan balığı ve diğer büyük balıklar, buranın Fırat nehrini değil, okyanusu tasvir ettiğini açıkça göstermektedir.[16]Küçük galerideki betimlemeler
Küçük galerideki en önemli olay, makaleyi ele almamıza neden olan kabartmalardır. Buradaki betimlemelerin, Kılıç tanrısıyla, geçit töreninde yer alan diğer 12 tanrıya ait olduğu savlanmaktadır. Hiç kuşkusuz iddianın, art arda dizili Eti askerlerinin, tören geçidi olarak tanımlanmış kılıçlı (bize göre kalıç’lı= orak) tasvirlerinden kaynaklandığı anlaşılıyor.
IV. Tudhaliya’yı koruması altına alan tanrı Sarruma tasvirinde, tanrının elini uzattığı önündeki ve arkasında sırtında taşıdığı sembollerin yorumu, hem bilimsel açıdan ve hem de özellikle biz Türkler için son derece önemlidir. Zira Anadolu’ya gelişimizin ilk tarihini vermese de, ilk gelişimizi 1071 Malazgirt savaşına bağlayan tüm tarihçilerin yanılgılarını açıkça ortaya koymaktadır.
Sarruma’nın önündeki sembol: Kabartmadatanrı Sarruma’nın, ya bir beze sarılı, ya da kutsal akbaba ve ikiz yılanlara (Gog-Magog) sunulmak üzere sağ elinde tuttuğu yemi, yüzü hizasındaki sembole uzatmış olduğu görülüyor (A). Sembol, ortadan ayrılmış durumdaki bir çemberden oluşmaktadır. Çember, tanrının gözüdür (tanrının gözü, Ra’nın gözü= utchat, okulus-oculus, Tarım havzası). Çemberin sol yanı, tanrının gözünün sol tarafını, yani batısını koruyan akbabayı (Mısır’da Nekhbet-Keşiş akbaba); sağ tarafı ise, gözün sağ yanını (doğu) koruyan kobra yılanını (Mısır’da Wadjet-İkiz yılan, Naja naja oxiana) temsil etmektedir. Gözün hemen altındaki iki yana taşmış çıkıntılar, kollarını yana açmış bir insan figürünü değil, akbabanın kanatlarını betimlemektedir. Figürün sağ ve sol ayaklarında birbirlerine sarılmış İkiz yılanların (oxus), başlarını akbabanın pençe uçlarından çıkararak sol tarafa doğru baktıkları gözlerden kaçmamaktadır. Yani Eti kartalı, aslında çift başlı bir kartal değil, sola bakan başı akbaba, sağa bakan ise iki ayrı kobra yılanının, yani kutsal İkiz yılanların başlarıdır. Dolayısıyla bu sembol, doğrudan Orta Asya’daki Kem, yani Tarım bölgesinin (Taklamakan çölü) sembolüdür.
Sarruma’nın sırtında taşıdığı sembol
Sarruma’nın diğer sembolü sırtında taşıması, onun bu ambleme karşı olan saygısıyla birlikte, buranın artık geride (doğu) kaldığını, dolayısıyla Eti’lerin göç yönlerine işaret etmektedir. Sembol, içerdiği betimlemelerle son derece dikkat çekicidir. Tasvirin ortasında, dağ tanrılarından Nanni, ya da Hazzi yer almış. Bunun sol tarafında, tanrının gözünün koruyucusu akbaba; sağ tarafında ise birbirine sarılmış durumda (günümüzde tıp sembolü) iki kobra yılanını görmekteyiz. Bu semboller, yanardağ püskürüklerinin donmuş haline işaret eden, yanlarda çift volütlü ionik iki sütun (Hayat Ağacı) üzerinde (tamu-hesap tahtası-ölüler diyarı-cehennem), tüm sembollerin hakimi olan Güneş kursunun tam ortasındaki akbaba başı, solundaki İkiz yılanlara bakar şekilde tasvir edilmiştir (C).
Üstte İkiz tanrıçalar. Aşağıda, çift başlı kartal olduğu savlanan kabartmadan görünüm. Tanrıçalar, İkiz yılan tanrıçalarıdır. Etekteki drapelerden her biri, ikiz yılanlardan birinin gövdesini betimlemektedir. Sol omuzlarında birer akbaba var. İleriye doğru uzattıkları sol elleri üzerinde, çember şeklinde öbeklenmiş ikişer yılanın başları, sola bakmaktadır.[18]
Akbaba ve kobra yılanı tasvirlerinin bir benzerini, daha açık bir şekilde, İkiz tanrıçalar kabartmasında görüyoruz. Olasılıkla tanrıçaları üstünde taşıyıp onları Anadolu’ya getiren akbaba ve kobra yılanı, bu tasvirde de yer almaktadır. Betimlemeyi dikkatlice inceleyecek olursak, bize göre sağa (doğu) bakan hayvanın başının, Akbaba değil kobra yılanını tasvir ettiği anlaşılıyor. Kobra yılanları burada da iki tanedir. Sola bakan akbaba (1) solda (batı) tasvir edilmiş. Kuyruğuna kadar uzanan gövdesi ve bize göre sola uzanan sağ ayağıyla betimlenmiştir. Sağa (doğu) bakan kobra yılanının (2) gövdesi (2a) akbabanın gövdesi gibi aşağıya kadar uzanıyor. Ancak, kuyruk kısmı diğer yılanın yanında çöreklenmiş durumdadır. Diğer kobranın (3) kuyruk kısmı, akbabanın sağ bacağı üzerinden aşarak, gövdeyi çaprazlama geçtikten sonra, “2” nolu kobranın, kesik çizgilerle gösterilmiş gövdesinin altından geçip, tabanda tekrar görülmesinin ardından, akbabanın sağdaki kanadının altından çıkarak, “2” nolu yılanla, tam olarak yüz yüze gelmektedir. Yani bu tip anlatım tarzıyla sanatçı, Pasifik’in iki yanında, yüzleri karşılıklı birbirine bakan Gog-Magog fay merkezlerini (İkiz yılanlar) ifade etmek istemiştir.
A= Çift başlı Eti kartalı olarak tanımlanan sembol; B= Sembol üzerindeki ayrıntılar: 1. Akbaba başı ve gövdesiyle sağ ayağı: 1a: Akbabanın, olasılıkla yılanın üzerine basan sol ayağı; 2. Kobra yılanının başı; 2a. Yılanın aşağıya doğru uzanan gövdesiyle, tabanda kıvrılıp kümelenmiş kuyruğu; 3= İkinci kobra yılanının başı; 3a. Akbabanın sağ ayağı üzerinden kıvrılıp, gövdesini çaprazlama geçtikten sonra, diğer yılanın 2a gövdesinin önce altından, sonra da tabandan yukarı çıkıp “3” nolu başla birleşen gövdesi. İkiz kobra yılanları, bize Mısır’ın ikiz kobra yılanlı tanrıçası Wadjet’i hatırlatır.
(Dick Osseman, Netherlands, 2004).
Antik Mısır’da, aslan başlı tanrıça Wadjet. Başında taşıdığı ikiz kobra yılanıyla dikkat çekiyor.
(
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.
).Dolayısıyla tasvir, Kem-MU doğrultusunda oluşmuş bir felaketi, ya da bu facianın sonrasını tasvir etmektedir. Bunu, Küçük galerinin duvarlarında, IV. Tudhaliya’nın yukarıda anılan kabartmasından (2) bir önceki eserde de saptayabiliyoruz (1).
Eserde (1), Eti Kılıç tanrısı olarak tanımlanan figür, elindeki iki aslan betimlemesini baş aşağı olacak şekilde tutuyor. Göğsü, sanki ortadan ikiye ayrılmış gibi. Sanatçı, aynı hayvana ait iki ayrı betimleme oluşturmuş. Ters yönlere gider şekilde gösterilmiş hayvanların, toprağı eşeleyip çöküntülere neden olan porsuklar olduğunu anlamak zor değil. Başları sağa ve sola bakan porsuklar sinirli ve kükrer durumdalar. Büyük tufana neden olan Apollon karneios (Marduk), yani volkanik olaylar, toprak altını işleyen bu hayvanlarla ifade edilmiş. Volkanik püskürüklerle Büyük sel olayının, batıdan doğuya tüm Kem-MU ülkesini etkilediği ortadadır. Porsukların gövdeleri üzerinde en dikkat çekici özellik, aynı Aztek tanrısı Viracocha’nın pantolonu üzerinde gördüğümüz, daireler içinde betimlenmiş kent motiflerinin varlığıdır. Sağdaki porsuğun gövdesindeki dairelerden sol üsttekinin ortasında güneş çarkı (svastika), bunun altındaki çemberin ortasında ise küçük bir daire daha var. Soldaki porsuğun üzerinde de var olan kent motiflerinden birinde, çok köşeli geometrik bir bezemenin varlığı seçilebilmektedir. Sağa (doğu) ve sola (batı) doğru giden porsuklar, Kem-MU uzantısındaki şehirlerin, dolayısıyla bu şehirlerde yaşayan insanların da ikiye ayrıldığını betimlemektedir. Günümüzdeki bir sanatçının, bu denli ayrıntılı ve karmaşık olayları, bir tek eserde ve bu kadar başarılı afişe edebileceğini, doğrusu pek sanmıyoruz. Binlerce yıl sonrasında yaşayacak insanlara, günümüzdeki karmaşık olayları bu denli somut verilerle aktarabilmek, oldukça zor olsa gerektir.
Eti’lerin Nuh tasvirinden ayrıntı. Göğsü üzerinde taşıdığı porsukların sırt ve göğüslerinde, Kem-MU doğrultusundaki kentleri ifade eden sembollerden detay görünüm.
Büyük olasılıkla, doğal aşınmalar nedeniyle, çemberler içindeki motifler günümüze tam olarak ulaşamamıştır. Her şeye karşın, yerinde ve dikkatlice yapılacak çalışmalarla, daha ayrıntılı bilgilerin elde edilebileceği sanısındayız. İnka tanrısı Viracocha’nın pantalonundaki motiflere benzer şekilde olduğu saptanabilen güneş çarkı (svastika-haç) biçemindeki işlemeler, Hıristiyanlık sembolü zannedilmesi nedeniyle zarar görmüş olabilir. Biz, sağdaki porsuğun gövdesinde üç adet içiçe çember şeklinde dairesel motiflerle, bunların içindeki geometrik bir takım desenler yanında, tam ortalarındaki küçük çemberlerin içinde iki adet (x), ve bir adet (+) güneş çarkı; soldaki porsuğun sırtında, bir çemberin içinde görebildiğimiz geometrik desenlerin neredeyse tamamını, bir diğerinin ise yalnızca iç çemberini saptayabildik.
a. Tutankhamon’un ölü maskı. Yaklaşık İÖ 1330. Maskın alnı üzerinde Keşiş akbaba ve kobra yılanından oluşan Wadjet görülüyor.
b. Kobra yılanının açık görünümü.
a. (
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.
).b.(i304.photobucket.com/.../SOUL1BNS/wadjet.gif).
a= Tutankhamon’un maskı üzerindeki, solda (Khem’in batısı) Keşiş akbaba ve sağda (Khem’in doğusu) kobra yılanı Naja naja oxiana’dan ayrıntı; b= Khem (Ra’nın) gözünden ayrıntı: 1. Nekhbet (bugün de Taklamakan’ın batısında yaşayan Keşiş akbaba); 2. Tanrı dağları; 3. Wadjet (Taklamakan’ın doğusunda yaşayan Naja naja oxiana-kobra yılanı). Her ikisi, Tanrının gözünü koruyan kutsal hayvanlar olarak kabul görmüş; 4. Altın (Sumir-Sumeru) dağları (gözün alt çizgisi-Altun Yaruk); 5. Hindikuş dağları; 6. Karanlık dağları; 7. Karakurum-Tibet platosu aralığı.
a. (
b. (
Kabartmada dikkati çeken akbaba ve kobra yılanı tasvirleriyle, aynı IV. Tudhaliya kabartmasında tanrı Sarruma’nın elini uzattığı önündeki sembole benzer biçimi, Aztek tanrısı Quetzalcoatl’ın (Quetzalcōhuātl) ikiz yılanlar betimlemesinde de görmemiz, son derece ilgi çekicidir. Tasvirde, tanrının her iki elinde tuttuğu çubuğun uçlarında tasvir edilen akbaba ve yılan betimlemelerini doğru konumlandırmamız için, çubukları saata. (
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.
).b. (
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.
...).
b. False Gospel in the Stars: Scorpio: (
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.
).IV. Tudhaliya (2) ve solunda Kılıç tanrısı (1) olarak tanımlanan yüksek kabartmalar.