Hasbihal... | Define işaretleri ve anlamları

Hasbihal...

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
7,815
Beğeni
22,334
Puanları
113
Konum
Erzincan
Osman hocam lisede öğrenci olan yeğeni ile sohbet ediyor ama konu derin ve sorular zorlu.

Faydalı olacağı düşüncesiyle soruları ve hocamın cevapları aşağıda paylaştım. Umarım siz de beğenirsiniz.

**Sorulardan birisi şu idi: Allah kullarına çok yakın. Kulun Allaha yaklaşması nasıl olur? Bunu nasıl anlamalıyız?

Şöyle bir izahta bulunduk.
Uzak, yakın, geçmiş, gelecek gibi ifadeler zaman ve mekânla ilgilidir. Maddî olan ve bir mekânda yer tutan varlıklar birbirlerine göre yakında veya uzakta bulunurlar. Maddeden ve mekândan münezzeh olan Allah, mekânın her yerindeki mahlûkatına onların nefislerinden daha yakındır. Keza, zamandan münezzeh olan Allah, zaman nehrinde akıttığı her bir varlığa onun nefsinden daha yakındır.

Allah’ın, mahlûkatına yakınlığı ve mahlûkatın ondan uzaklığı zaman ve mekân ölçüleriyle izah edilemez.

Bir misal: Siz okuduğunuz kitaba ondan daha yakınsınızdır; o kendisinde nelerin yazıldığını bilmez, siz bilirsiniz... Ve kitap sizden çok uzaktır, yani sizi anlamanın, tanımanın, seyretmenin çok gerilerindedir.

Kitabın ilk sayfasındaki bir kelime ikinci sayfadakine yakındır, onuncu sayfadakine ise uzaktır. Ama onları yazan ve bilen müellif, bunların hepsine aynı derecede, aynı seviyede ve aynı ölçüde yakındır. Hepsi, onun ilminde birlikte bulunurlar.

Yakınlık ve uzaklığın bir başka cihet ise manevi yakınlık.

Büyük bir âlim düşünelim. Bu zâtın öğrencilerinin hepsi aynı mekânda bulunsunlar ve sıra ile ondan ders alsınlar. İlme henüz başlamış bir talebe, onun huzurunda oturup dersini aldığı zaman, o yakınlık içinde bir uzaklık vardır. Çünkü o genç adam, o büyük imamı, o dâhi âlimi anlamanın çok ötelerindedir. İlmi ilerledikçe hocasına daha çok yaklaşacak ve ona olan hürmeti, takdiri, hayreti gittikçe artacaktır...

Tahsilinin her safhasında, hocası o talebeye yakındır, onu yetiştirmekte, ilerletmektedir... Burada uzaklık hoca için değil, talebe için söz konusudur. Allah, kulunun madde ve mânâ âlemini daima terbiye etmekle, o kuluna onun nefsinden daha yakındır. Kul ise ancak belli sınırlar arasında iş görebilen noksan sıfatlarıyla, bütün sıfatları sonsuz olan Allah’ı hakkıyla anlamaktan çok uzak...

*** ** ** ** **
Gündeme gelen bir diğer soru ise Allahı aklımızla anlayabilir miyiz?

Bu konuda özetle söylediklerimiz: Akıl henüz kendini anlamaktan âciz. Akıl nedir? Nasıl çalışır? Duyu organlarıyla edindiği bilgileri nasıl yoğurur? Hâfızadan nasıl yardım alır? Elde ettiği neticeleri hâfızaya ne ile gönderir? Bu ve benzeri nice sorulara insanoğlu cevap bulmuş değil. Aslında aklın kendi mahiyetini bilmemesi insan için büyük bir irşat kapısı, büyük bir hidayet vesilesidir. "Henüz kendini layığınca bilmeyen bir âletin öncülüğüne fazla güvenilmez." diye bir ikaz işaretidir.

Hiçbir akıl kendi mahiyetini bilemez ve yine hiçbir akıl kendi varlığından şüphe etmez. Bu, ilâhi hikmetin bir şifresidir. Bu şifreyi çözebilen insan, ne bu âlemin bir sahibi olduğundan şüphe eder, ne de Onun kutsî zâtını anlamaya zorlanır.

Mahluk olan şey mutlaka sınırlıdır. Bir başlangıcı olduğu gibi, bir nihayeti de vardır.

Meselâ, göz mahluk olduğu gibi, görme sıfatı da mahluktur ve her ikisi de sınırlıdır. İnsan, bütün cisimleri göremediği gibi, kâinatta faaliyet gösteren kuvvetleri, bedenlerde vazife gören ruhları, bu âlemi dolduran melekler dünyasını göremez. Mikropları görmek için mikroskop gerekir. Kulakta her sesi işitmez.

Göz gibi, akıl da bir mahlûktur. Allahın sıfatları ise sonsuzdur. Sınırlı olan, sonsuzu ihata edemez, kavrayamaz.

*** ** ** ** ** ** ** **

Bir diğer soru ise:
Bir olan Allah bütün işleri aynı anda nasıl yürütüyor?

Bu konuda konuştuklarımızın kısa özeti: İnsan bir anda iki yöne bakamayan gözlerini, iki ayrı konuyu birlikte düşünemeyen aklını, bir anda iki şey dileyemeyen iradesini, kısacası hepsi noksan ve cüz’î olan kendi sıfatlarını ölçü aldığında, bütün sıfatları sonsuz, küllî ve mutlak olan Allah’ın icraatlarını elbette anlayamaz. Bu noktada hayret etmesi gerekirken, nefis ve şeytanın birlikte gayretleriyle bazen inkâr yoluna saptığı olur.

Halbuki insan kendini ölçü alacağına, Allah’ın yarattığı ve Onun izni ile bir anda sayısız işler yapan mahlukatı düşünse böyle bir soruyu sormasına gerek kalmaz.

Bir anda bütün gözlere birlikte giren güneş ışığını, bütün canlıların kanlarını birlikte temizleyen havayı, üzerindeki her varlığı beraber çeken yer çekimini, bir anda bütün kulaklara birlikte giren sesi, bütün yapraklara, meyvelere birlikte rızık gönderen ağaçtaki kanunu, her bedenin her hücresinde birlikte bulunan ruhtaki hayat sıfatını düşünebilse, bu mahlukatına bu kabiliyetleri veren Allah, elbette sonsuz işleri birlikte yapabilir ve bilebilir der. Bu konuda hiçbir şüphesi kalmaz.
Osman Cakmak
 
Üst