Hazine Arayan Adam | Define işaretleri ve anlamları

Hazine Arayan Adam

Meltun

Kullanıcı
Katılım
2 Kasım 2014
Mesajlar
339
Beğeni
1,032
Puanları
93
Yaş
77
Konum
Tekirdağ/Çorlu
Çok eski zamanlarda Bağdatlı bir fukara
Konuvermişti bir gün büyükçe bir mirasa.
Ani gelen zenginlik onu budala etti,
O koskoca serveti bir kaç yılda eritti.

Ama kolay değildi eskiye geri dönmek,
Küheylan attan inip uyuz eşeğe binmek.
Hep evine kapanır için için ağlardı,
Yaratana sığınıp gece gündüz yalvardı:

Yarabbi sen bilirsin; ben fakir bir kul idim,
Muhtaç değildim ama oldukça yoksul idim;
O sonsuz hazinenden bana mal ve mülk verdin,
Lûtfunla gönendirdin, zenginliğe erdirdin;

Bense kıymet bilmedim, varlıkla sarhoş oldum,
Çarçur ettim dağıttım ve gene berduş oldum.
Hatamı geç anladım, ne olur beni affet
Taşıyacak gücüm yok, ağır geldi bu zillet.

Hazinende 'yok' yoktur; ya lütfet bir geçim ver,
Ya da canımı al da sona ersin çileler."
Hep böyle niyaz etti haftalarca, aylarca.
Sonunda bir ses duydu derinden, rüyasında:

Sen kalk ve Mısır'a git, orda bir hazine var.
Senin gelip bulmanı bekliyor nice yıllar."
Uyanınca sevinçle dertlerini unuttu,
Düşünmeden delice Mısır yolunu tuttu.

Aç ve susuz dolaştı, yollar karma karışık;
Ne define göründü, ne de ufak bir ışık.
Açlık ve yorgunluktan perişan hale geldi;
Sonunda dilenmeye çaresiz, karar verdi.

Ama utanıyordu, nasıl girsin bu işe?
Geceleyin yaparım, tanımaz beni kimse.
Diye düşünerekten karanlığa süzüldü,

Tenha bir sokak bulup bir köşeye büzüldü.

Bir ayak sesi duyup avucunu uzattı;
Ama güçlü bir pençe bileğini kavradı:
Gel bakalım, sen böyle ne yapıyorsun burada
Bu saatte işin ne bu karanlık duldada?

Besbelli bir hırsızsın, kötü niyetlerin var;
Yanacaktı kim bilir şerrinden nice canlar !"
İriyarı bu adam mahalle bekçisiydi;
Yakasından tutmuştu, dövüyor, sürüyordu.

Dur, dövme de doğruyu söyleyeyim ben sana
Diye garip Bağdatlı yalvarıp yakarınca;
Peki, anlat bakalım, besbelli yabancısın;,
Sakın yalan konuşma, doğru anlatmalısın."

Diye izin verince güvenlik görevlisi
Bizimki baştan sona anlattı hikâyeyi :
Sandığın gibi değil; ne hırsızım ne zalim;
Bir hülyanın peşinde bu hallere gelmişim."

Bekçi ona inandı ve gülerek dedi ki :
Anlaşıldı, sen hırsız falan değilsin belli;
Seni bırakacağım, benden kurtulacaksın;
Ama kusura bakma, sırılsıklam ahmaksın!

Ben yıllardır bir rüya görüyorum her gece;
Diyorlar ki : "Bağdat’ta şöyle bir mahallede,
Şöylece bir sokakta, şöyle şöyle bir evde
Git, kaz ve çıkar onu; gömülü bir define."

Yerimden kımıldamam, güler, geçerim ancak,
Senin bir rüya için düştüğün şu hale bak!
Bu kadar mı ahmaksın, sende yok mu hiç akıl?
Bir daha görmeyeyim, şimdi karşımdan yıkıl! "

Bu sözleri duyunca şaşırdı mirasyedi:
Tarif edilen bu ev aynen kendi eviydi.
Demek ki hem define üstünde oturmuşum,
Hem de yoksulluğumdan feryat ediyormuşum.

Bu ne büyük gaflettir, ne affedilmez ayıp;
Yorgunlukla, çileyle geçen bunca yıl kayıp."
Burnu koku almayan ne alır has bahçeden;
Melodiden ne anlar kulağı işitmeyen?

Hayatını servete, saltanata adayan
Bilemez defineyi, kendi içinde yatan.
Hem gerçek zenginlikten böylece mahrum kalır
Hem de hayattan yalnız çile ve zahmet alır.



ALINTIDIR
 
Üst Alt