HİÇ BİLMEDİĞİMİZ VEYA HAKKINDA ÇOK AZ BİLGİ SAHİBİ OLDUĞUMUZ KONULARDA BAZI İNSANLARIN TUTUMLARI İLE İLİM-BİLİM ADAMLARININ DAVRANIŞLARI HAKKINDA BİR | Define işaretleri ve anlamları

HİÇ BİLMEDİĞİMİZ VEYA HAKKINDA ÇOK AZ BİLGİ SAHİBİ OLDUĞUMUZ KONULARDA BAZI İNSANLARIN TUTUMLARI İLE İLİM-BİLİM ADAMLARININ DAVRANIŞLARI HAKKINDA BİR

bornovalı

USTA
Super Moderatör
Katılım
20 Ekim 2014
Mesajlar
396
Beğeni
1,575
Puanları
93


HİÇ BİLMEDİĞİMİZ VEYA HAKKINDA ÇOK AZ BİLGİ SAHİBİ OLDUĞUMUZ KONULARDA BAZI İNSANLARIN TUTUMLARI İLE İLİM-BİLİM ADAMLARININ DAVRANIŞLARI HAKKINDA BİR KURGU



Bir örnek vererek konuya girelim;

Öte yandan altın metan gazı üretmez teorisini savunan kişi sadece bilimsel yaklaşır olaya bir laboratuar ortamında calışıp, sahaya cıkmayan içinse dogrudur bu. Altın ortama göre metan gazı üretir. Evet belki en stabil metaldir ayrı konu. Öte yandan bir yaşam kaynagıdır bu.” Diye bir ifade ile karşılaştık.

Kişi, eğer bu ifadeleri hiç düşünmeden olduğu gibi kabulleniyor ise;
İşi çok ama gerçekten çok zordur.
Oradan birisi der ki;
-Bu tür insanlar gerçekten iyi niyetli bile olsa, uzak durulması gerekenlerdendir. Çünkü hem kendisini hem de çevresini oldukça üzer. Zeki olmasını geçtik, ALLAH (c.c) bahşettiği aklını kullanmıyordur. Eğer bir de inatçı ise, vay halimize. Sen ne kadar anlatır isen anlat o yine bildiğini okur. Bu insanların yanında “kitap gibi sessiz olmalısın” der.

Kişi yukarıdaki ifadeleri okudu. Ancak geçmişte canı çok yandığı için her söyleme kuşku ile bakıyor fakat ne yapacağını bilmiyor.
Oradan birisi der ki;
-Bak kardeşim. Herkes çok zeki olmak zorunda değildir. Ancak akıllı olmak zorundadır. Eğer bu konuda bir şey bilmiyor isen, konu içerisinde bilmediğin “anahtar” kelimeleri seçersin.
Anahtar kelimeler: Metan gazı. Altın. Saha. Laboratuvar.
Bunlar hakkında bir bilene danışırsın veya kendin araştırırsın.
Araştırdın. Karşına şunlar çıktı;
Metan gazı: Metan, doğal yollarla ve insan kaynaklı (antropojenik) olmak üzere iki şekilde açığa çıkmaktadır. İnsan kaynaklı metan emisyonları, küresel metan emisyonlarının % 60’ını oluşturmaktadır. Kalan % 40’lık kısım ise doğal kaynaklardan yayılmaktadır. Doğal kaynaklar bataklıklar, termitler, okyanuslar ve hidratlardan oluşmaktadır. .. ..Kömür, petrol ve doğal gaz çıkarıldığında metan da bunlarla beraber doğaya çıkar. İnsanlar ve çiftlik hayvanları faaliyetleri sonucu da metan açığa çıkar. .. ..(alıntıdır)
Özetle; metan gazı, canlı diye tabir ettiğimiz insan, hayvan ve bitkilerin bozulması ile oluşur.
Altın: Altın doğada serbest olarak bulunan ve kolay işlenebilen parlak ve sarı renkte olan bir elementtir. Dünya üzerinde en kıymetli metal altındır. Özellikle bozulmaması sebebiyle sıklıkla tercih edilmektedir.(alıntıdır)
Özetle; altın bozulmadığı için gaz falan çıkarmaz.

Birleştir; altın bozulmadığı için hiçbir şekilde gaz üretmez. Metan gazı bu işin süsü, püsü imiş.


Şimdi. Bu insan; “ Bu da bizi keklemeye kalkmış. Kime güveneceğiz be kardeşim.” Der mi? Der. Peki. Bu insana herhangi bir şey söylenir mi?
Oradan birisi bu insana şöyle der;
-Bilene danışır isen, yanılmaz, kandırılmazsın.

Kişi yukarıdaki ifadeleri ezberinden bilen ilim sahibi bir insan ise; “vay kakavan vay. Bu da bizi kendi gibi zannediyor. Şuna haddini bildireyim.” Der mi? Der. Ağız dalaşına girer mi? Girer. Peki. Bu insana herhangi bir şey söylenir mi?
Oradan birisi bu insana şöyle der;
-Ağız dalaşına girer isen hata yaparsın kardeşim. Çünkü ilim her şeyi çözmez. Yanında “İlmi siyaseti” de bilmelisin. O nedir diye? Sorar ise; “cahil ile asla tartışma. Çünkü önce seni kendi safına çeker. Sonra tecrübesi ile seni yener.” Sözünü tutar ise ne ala. Tutmaz ise, kendi bilir.

Başka birisi ise; o birisine şöyle diyebilir mi?;
-Sen hiçbir söylemi göz ardı etme diyorsun. Bak adam gaz diyor, altın diyor, saha diyor. Laboratuvar diyor. Araştırmaya değmez mi? Der mi? Der. (Ah hırs. Ah. İnsana neler de söyletiyor.)
O birisi ise, şöyle der;
-Evet. Biz hiçbir söylemi göz ardı etmeyin deriz. Bizde göz ardı etmez, araştırırız. Lakin bu araştırma onun “amacı-niyeti “neymiş diye olur. Bir bakalım ne imiş?; Anahtar kelimeleri bildiğimize göre “altın” kelimeyi ararız. Altın kelimemiz ise “koku” dur. Bulmak içinse yazının tamamını okuruz. Bir örnek vererek konuyu biraz açalım;
Eskiden vapurda, iskelede, meydanda bir beş kâğıtçı dikilir ve şöyle bağırdı;
-Gel vatandaş gel. Şu elimde gördüğünüz alet neyi arıyor isen koklaya, koklaya bulur. Oradan birisi; -domatı, soğanı, maydanozu da bulur mu? Diye sorar. Beş kâğıtçı aradığı fırsatı bulmuştur;
-Onlar ne ki! Bu alet altını da, gümüşü de bakırı da koklaya koklaya bulur. Hediyesi ….. bin lira. Sudan ucuz. Ayrıca yanında tarak, fırça, çakmak ve kalem de hediyesi. Gel vatandaş gel.
Yazıyı okuduk. Koku ve benzerlerine rastlamadık. Anladık ki bu beş kâğıtçı değil. Çünkü beş kâğıtçılar çok zeki olurlar. İnsanların zaaflarını iyi bilirler. Burada ise, altını koymuş. Gazı da yazmış. Lakin koku katmamış. Haaa. Ön hazırlık yapıyor mu diye de baktık. Yok kardeşim. Adam daha meramını anlatmasını bilmiyor. ..
Amacı beş kâğıtçılık değil ise, nedir? Diye de baktık. Yazısına yapılan yorumları da inceledik. Gördük ki;
Daha yazının başında yaptığı büyük bir hatasını düzelten kişiye;
-sen ona takılma, şuna-buna takılma. Sen benim ne anlatmak istediğime bak. Gibisinden laflar etmiş. Kısaca, ben ne yazar isem doğrudur. Beni eleştiremezsin. Demiş. Acaba ilmine mi güveniyor? Eğer ilmine güveniyor ise, bunlar için bizim çoban şöyle der;
Bu da “Önünde süt görünce, ardını mandıra zannedenler” denmiş.
Bizim camia da ise;
Bu da “İlim bilmeden fikir sahibi olmuşlar danmış.
Niyeti ya okuyucu ile dalga geçmek veya - Bu işte bende varım. Beni de dikkate alın. Bakın, Ben kadar çok şey biliyorum. … … … Ben. Ben. Ben. Ben.
Oradan birisi de şöyle yapar; Benğ. Benğ. Benğ. Benğ.

Sahayı, laboratuvarı da katmış ya, onu da pas geçmeyelim.;
77 yılında ilim tahsilini tamamladıktan sonra kendimize, yeni tabir ile bir “danışman” eski tabirle bir “mürşit” ve üzerinde hiç çalışılmamış bir konu seçtik. Akabinde bir fiil sahada çalışmaya başladık. Elde ettiğimiz verileri lab. Gönderdik. Oradan gelen sonuçları danışmanımızla beraber değerlendirdik. Ya yaptığımız hataları düzelttik, ya da eksiklerimizi tamamladık. Sonuçlar olumlu ise bir üst çalışmaya başladık. 98 yılında ise, lab. Konusuna ağırlık vermemiz istendi. Bu bizi biraz üzdü. Çünkü her şeyi sıfırdan öğrenmemiz gerekecekti. Emir büyük yerden. Çektik besmeleyi girdik lab.a. Öncelikle değeri milyonlara varan cihazları tanımaya başladık. Hangi amaç için üretilmiş ve nasıl kullanılıyor? Kalibresi nasıl yapılıyor? Bilenler bilir ama bilmeyenler için yazalım.
Kalibre bizim camiada “sıfırlamak” demektir. Çok basit bir misal verelim;
Hastasınız ve doktora gittiniz. Doktor sizden kan tahlili istedi ve lab. Gönderdi. Tahlili yapan cihazın kalibresi sıfır değil de -10 diyelim. Sonucu var olan değerlerinizden -10 daha az verecektir. Doktorda bu verilere göre size ilaç verecek. Sonuç mu? İlaç zehirlenmesinden hasta mefta. Veya cihaz +10 diyelim. Doktor size gereken değerlerin altında ilaç verecek. Sonuç; bu hasta niye iyileşmiyor? Doğru teşhis etmesine rağmen sonuçlar onu yanılttığı için başka yöne kayacak. Bunun gibi daha benzer örnekler verilebilir. (misal afakidir)
Daha sonra hangi analizde hangi kimyasallar, hangi asitlerin kullanıldığını gibi “olmaz ise olmazları” 2 yıl boyunca öğrendik.
2 yılın ardından aynı bölüme bağlı farklı bilim dallarında çalışan 11 lab.rın temizliğinden tutun da verilen sonuç raporlarının doğruluğuna kadar olan sorumluluğuna atandık. Kendimizi bir basamak aşağı düşmüş gibi hissettik. Lakin kazın ayağı öyle değilmiş. Lab. Gelen verileri inceleyince, sahada edindiğimiz tecrübeler ışığında, saha elamanının yaptığı hataları veya eksiklerini gördük. Danışmanına ilettik ve nasıl hareket etmesi gerektiği konusunda edindiğimiz tecrübelerimizi aktardık. Yapılan çalışma komisyonca kabul gördü ise, kendisi paye aldığı gibi, ilim de biraz daha genişlemiş oldu. Bu bizi normal lab. Görevinden çıkarıp, bir nevi 2.danışman yaptı. Halen daha bu görevi yürütüyoruz.


Hadi bakalım. Takkelerimizi önümüze koyalım ve bir değerlendirme yapalım; Biz hangi gruba giriyoruz?
Her duyduğumuzu, her okuduğumuzu doğru mu kabul ediyoruz?
Yoksa çok mu kuşkucuyuz? Her şeyi iki kere mi kontrol ediyoruz?
İlim sahibi isek, bu tür yazılarda hemen “haddini” mi bildirmeye çalışıyoruz?
İlim sahibi ve iyi niyetli olup her yanlışa cevap vermeye mi kalkıyoruz?
Her şeyi sadece biz mi biliyoruz?
Veya “o birisi” isek, ilmimiz ne işe yarıyor? Sadece kendimize mi? Yahut topluma bir Nasıl bir fayda sağlıyor?

Cevaplı yalım;
Her duyduğumuzu her okuduğumuzu doğru kabul ediyor isek; amiyane tabirle bizden “cacık” bile olmaz.
Çok fazla kuşkucu isek; ilim bilmiyoruz demektir.
Haddini bildirmeye kalkıyor isek; bizden ilim öğrenmeye çalışmak, deveyi hendek atlatmaktan daha zor. Yakında selam verecek kimse bulamayız yanımızda.
Her yanlışa cevap veriyor isek; eskiden olsa kolaydı. İnsanlar az konuşur, çok dinlerdi. Şimdi ise, okumayı yazmayı öğrenen her insan âlim kesiliyor başımıza. Oradan, buradan okuduklarını sanki kendi çalışmasıymış gibi bize lanse etmeye çalışıyor. Bunları düzelteceğim diye uğraşır isek, yakında cıvataları sıyırırız. Bilesin.
Her şeyi sadece biz biliyor isek; iyi bir kızılcık sopasını hak ediyoruz demektir. (mecazen tabii ki)

Bizler bu tür bir yazı hazırladığımızda önce bir âlime okuturuz. Okuttuk.
Cevap: Konu hakkında doğruları bilgilendirecek kimse yok gibi gözüküyor. Sen muallimliğe başla.

2+2 kaç diye sorsan, parmak hesabı yapan ancak “çok zeki” birisine de okuttuk.
Cevap; Bir sürü şey yazmışın ama boş. İlim adamı demişin, bilim adamı demişin. Arasında fark mı var? Önce bunları bilelim.

Demiştik değil mi? Adam çok zeki. O kadar şeyin içerisinde başlıktaki ilim ile bilimi cımbızla çekti aldı. Bilmeyenler için biz yine “” bir örnek ile açıklayalım;
ELEKTRİK
150-200 sene önce= hayaldi.
Dün= Var olan bir gerçek= İlim. Bunu öğreten ise= ilim adamı.
Bugün= Vasıtasız bir şekilde bir yerden bir yere aktarma çalışması(ar-ge)= Bilim. Üzerinde çalışan ise= Bilim adamı.

En son gittik “o birisi” ne. Anlattık durumu. Akıl istedik.
Cevap; Muallimlik için icazet ister. Senin bu konu da icazetin var mı? Birisi sorarsa, nereden aldın bu ilmi? Ne diyeceksin? İşletme okuyup Tıp, marangozluk yapıp Astrofizik porf.ü gibi konuşanlardan mı olmak istiyorsun? İlla ki bir şeyler söylemek istiyor isen, sadece tespit(1) ettiklerini söyle. Haddini aşma. Haddini bilenlere ise, yardım et. Bilmiyor isen de, doğrulara ulaşmak senin için onlardan daha kolay. Aynı zamanda ilminin sadakasını da vermiş olursun.
Eğer doğruluğuna emin değil isen sus. Sonra insanlar senin sözüne güvenir de; uygular veya senin sözünü doğru imiş gibi başka yerlerde anlatırlar. Bu da çok büyük vebaldir. Huzuru mahşerde bunun altından kalkamazsın
. Der mi? Der.

Doğru söze, boynumuz kıldan ince.” Der miyiz? Deriz. Deriz.

Hadi oradan der isek; Basit bir kalemin nasıl bir kızılcık sopasına dönüştüğünü, sırtımızda uygulamalı olarak öğretirler bize. Bilesin. (tabi ki mecazen)

BORNOVALI

(1)Tespit=
1. Bir şeyi sağlam bir biçimde yerleştirme, yerinden oynayamaz duruma getirme.
2. Bir durumu kuşkuya yer vermeyecek bir biçimde gösterme, belirleme, Saptama.(alıntıdır)


ÖNEMLİ NOT: Bu bir “kurgu” dur. O birisi ”Sensin. Sizsiniz” gibi bir algıya kapılmayalım lütfen.
 

Necat.

Emektar
Forum Düzeni
Admin
Katılım
26 Mart 2018
Mesajlar
3,117
Beğeni
9,828
Puanları
113
Yaş
61
Konum
Ankara
Bornovalı ustam gene her zamanki gibi ortaya herşeyden biraz koymuş. Yazının lezzeti de buradan kaynaklanıyor. Herkesin sebeplenmesi için de genişçe kurgulamış. Sitede Bornovalı usta için bir sabit bölüm ayrılsa eminim bir çok arkadaşın faydalanacağı çok geniş bir labaratuvar çıkacak ortaya. İnsanız, hayatımızın hepsi işaretlerden veya başka deyişle fiziksel konulardan ibaret değil. Gelişmek ve öğrenmekte gerekli. Bornovalı ustanın sadece gözümüzle gördüğümüz beşeri hayatın dışındaki kısma böyle ustaca nüfuz etmesi çok önemli, çok değerli. Tabii sadece okumak yetmez bu yazıyı, sonrasında bir düşünmek faydalı. Bu mizansenin ben neresindeyim diye :) Ustam ellerine sağlık. Allah razı olsun emeğinizden ve sizden. Selamlar
 

Mirkut

Vip Üye
Katılım
3 Nisan 2016
Mesajlar
1,948
Beğeni
5,404
Puanları
113


HİÇ BİLMEDİĞİMİZ VEYA HAKKINDA ÇOK AZ BİLGİ SAHİBİ OLDUĞUMUZ KONULARDA BAZI İNSANLARIN TUTUMLARI İLE İLİM-BİLİM ADAMLARININ DAVRANIŞLARI HAKKINDA BİR KURGU



Bir örnek vererek konuya girelim;

Öte yandan altın metan gazı üretmez teorisini savunan kişi sadece bilimsel yaklaşır olaya bir laboratuar ortamında calışıp, sahaya cıkmayan içinse dogrudur bu. Altın ortama göre metan gazı üretir. Evet belki en stabil metaldir ayrı konu. Öte yandan bir yaşam kaynagıdır bu.” Diye bir ifade ile karşılaştık.

Kişi, eğer bu ifadeleri hiç düşünmeden olduğu gibi kabulleniyor ise;
İşi çok ama gerçekten çok zordur.
Oradan birisi der ki;
-Bu tür insanlar gerçekten iyi niyetli bile olsa, uzak durulması gerekenlerdendir. Çünkü hem kendisini hem de çevresini oldukça üzer. Zeki olmasını geçtik, ALLAH (c.c) bahşettiği aklını kullanmıyordur. Eğer bir de inatçı ise, vay halimize. Sen ne kadar anlatır isen anlat o yine bildiğini okur. Bu insanların yanında “kitap gibi sessiz olmalısın” der.

Kişi yukarıdaki ifadeleri okudu. Ancak geçmişte canı çok yandığı için her söyleme kuşku ile bakıyor fakat ne yapacağını bilmiyor.
Oradan birisi der ki;
-Bak kardeşim. Herkes çok zeki olmak zorunda değildir. Ancak akıllı olmak zorundadır. Eğer bu konuda bir şey bilmiyor isen, konu içerisinde bilmediğin “anahtar” kelimeleri seçersin.
Anahtar kelimeler: Metan gazı. Altın. Saha. Laboratuvar.
Bunlar hakkında bir bilene danışırsın veya kendin araştırırsın.
Araştırdın. Karşına şunlar çıktı;
Metan gazı: Metan, doğal yollarla ve insan kaynaklı (antropojenik) olmak üzere iki şekilde açığa çıkmaktadır. İnsan kaynaklı metan emisyonları, küresel metan emisyonlarının % 60’ını oluşturmaktadır. Kalan % 40’lık kısım ise doğal kaynaklardan yayılmaktadır. Doğal kaynaklar bataklıklar, termitler, okyanuslar ve hidratlardan oluşmaktadır. .. ..Kömür, petrol ve doğal gaz çıkarıldığında metan da bunlarla beraber doğaya çıkar. İnsanlar ve çiftlik hayvanları faaliyetleri sonucu da metan açığa çıkar. .. ..(alıntıdır)
Özetle; metan gazı, canlı diye tabir ettiğimiz insan, hayvan ve bitkilerin bozulması ile oluşur.
Altın: Altın doğada serbest olarak bulunan ve kolay işlenebilen parlak ve sarı renkte olan bir elementtir. Dünya üzerinde en kıymetli metal altındır. Özellikle bozulmaması sebebiyle sıklıkla tercih edilmektedir.(alıntıdır)
Özetle; altın bozulmadığı için gaz falan çıkarmaz.

Birleştir; altın bozulmadığı için hiçbir şekilde gaz üretmez. Metan gazı bu işin süsü, püsü imiş.


Şimdi. Bu insan; “ Bu da bizi keklemeye kalkmış. Kime güveneceğiz be kardeşim.” Der mi? Der. Peki. Bu insana herhangi bir şey söylenir mi?
Oradan birisi bu insana şöyle der;
-Bilene danışır isen, yanılmaz, kandırılmazsın.

Kişi yukarıdaki ifadeleri ezberinden bilen ilim sahibi bir insan ise; “vay kakavan vay. Bu da bizi kendi gibi zannediyor. Şuna haddini bildireyim.” Der mi? Der. Ağız dalaşına girer mi? Girer. Peki. Bu insana herhangi bir şey söylenir mi?
Oradan birisi bu insana şöyle der;
-Ağız dalaşına girer isen hata yaparsın kardeşim. Çünkü ilim her şeyi çözmez. Yanında “İlmi siyaseti” de bilmelisin. O nedir diye? Sorar ise; “cahil ile asla tartışma. Çünkü önce seni kendi safına çeker. Sonra tecrübesi ile seni yener.” Sözünü tutar ise ne ala. Tutmaz ise, kendi bilir.

Başka birisi ise; o birisine şöyle diyebilir mi?;
-Sen hiçbir söylemi göz ardı etme diyorsun. Bak adam gaz diyor, altın diyor, saha diyor. Laboratuvar diyor. Araştırmaya değmez mi? Der mi? Der. (Ah hırs. Ah. İnsana neler de söyletiyor.)
O birisi ise, şöyle der;
-Evet. Biz hiçbir söylemi göz ardı etmeyin deriz. Bizde göz ardı etmez, araştırırız. Lakin bu araştırma onun “amacı-niyeti “neymiş diye olur. Bir bakalım ne imiş?; Anahtar kelimeleri bildiğimize göre “altın” kelimeyi ararız. Altın kelimemiz ise “koku” dur. Bulmak içinse yazının tamamını okuruz. Bir örnek vererek konuyu biraz açalım;
Eskiden vapurda, iskelede, meydanda bir beş kâğıtçı dikilir ve şöyle bağırdı;
-Gel vatandaş gel. Şu elimde gördüğünüz alet neyi arıyor isen koklaya, koklaya bulur. Oradan birisi; -domatı, soğanı, maydanozu da bulur mu? Diye sorar. Beş kâğıtçı aradığı fırsatı bulmuştur;
-Onlar ne ki! Bu alet altını da, gümüşü de bakırı da koklaya koklaya bulur. Hediyesi ….. bin lira. Sudan ucuz. Ayrıca yanında tarak, fırça, çakmak ve kalem de hediyesi. Gel vatandaş gel.
Yazıyı okuduk. Koku ve benzerlerine rastlamadık. Anladık ki bu beş kâğıtçı değil. Çünkü beş kâğıtçılar çok zeki olurlar. İnsanların zaaflarını iyi bilirler. Burada ise, altını koymuş. Gazı da yazmış. Lakin koku katmamış. Haaa. Ön hazırlık yapıyor mu diye de baktık. Yok kardeşim. Adam daha meramını anlatmasını bilmiyor. ..
Amacı beş kâğıtçılık değil ise, nedir? Diye de baktık. Yazısına yapılan yorumları da inceledik. Gördük ki;
Daha yazının başında yaptığı büyük bir hatasını düzelten kişiye;
-sen ona takılma, şuna-buna takılma. Sen benim ne anlatmak istediğime bak. Gibisinden laflar etmiş. Kısaca, ben ne yazar isem doğrudur. Beni eleştiremezsin. Demiş. Acaba ilmine mi güveniyor? Eğer ilmine güveniyor ise, bunlar için bizim çoban şöyle der;
Bu da “Önünde süt görünce, ardını mandıra zannedenler” denmiş.
Bizim camia da ise;
Bu da “İlim bilmeden fikir sahibi olmuşlar danmış.
Niyeti ya okuyucu ile dalga geçmek veya - Bu işte bende varım. Beni de dikkate alın. Bakın, Ben kadar çok şey biliyorum. … … … Ben. Ben. Ben. Ben.
Oradan birisi de şöyle yapar; Benğ. Benğ. Benğ. Benğ.

Sahayı, laboratuvarı da katmış ya, onu da pas geçmeyelim.;
77 yılında ilim tahsilini tamamladıktan sonra kendimize, yeni tabir ile bir “danışman” eski tabirle bir “mürşit” ve üzerinde hiç çalışılmamış bir konu seçtik. Akabinde bir fiil sahada çalışmaya başladık. Elde ettiğimiz verileri lab. Gönderdik. Oradan gelen sonuçları danışmanımızla beraber değerlendirdik. Ya yaptığımız hataları düzelttik, ya da eksiklerimizi tamamladık. Sonuçlar olumlu ise bir üst çalışmaya başladık. 98 yılında ise, lab. Konusuna ağırlık vermemiz istendi. Bu bizi biraz üzdü. Çünkü her şeyi sıfırdan öğrenmemiz gerekecekti. Emir büyük yerden. Çektik besmeleyi girdik lab.a. Öncelikle değeri milyonlara varan cihazları tanımaya başladık. Hangi amaç için üretilmiş ve nasıl kullanılıyor? Kalibresi nasıl yapılıyor? Bilenler bilir ama bilmeyenler için yazalım.
Kalibre bizim camiada “sıfırlamak” demektir. Çok basit bir misal verelim;
Hastasınız ve doktora gittiniz. Doktor sizden kan tahlili istedi ve lab. Gönderdi. Tahlili yapan cihazın kalibresi sıfır değil de -10 diyelim. Sonucu var olan değerlerinizden -10 daha az verecektir. Doktorda bu verilere göre size ilaç verecek. Sonuç mu? İlaç zehirlenmesinden hasta mefta. Veya cihaz +10 diyelim. Doktor size gereken değerlerin altında ilaç verecek. Sonuç; bu hasta niye iyileşmiyor? Doğru teşhis etmesine rağmen sonuçlar onu yanılttığı için başka yöne kayacak. Bunun gibi daha benzer örnekler verilebilir. (misal afakidir)
Daha sonra hangi analizde hangi kimyasallar, hangi asitlerin kullanıldığını gibi “olmaz ise olmazları” 2 yıl boyunca öğrendik.
2 yılın ardından aynı bölüme bağlı farklı bilim dallarında çalışan 11 lab.rın temizliğinden tutun da verilen sonuç raporlarının doğruluğuna kadar olan sorumluluğuna atandık. Kendimizi bir basamak aşağı düşmüş gibi hissettik. Lakin kazın ayağı öyle değilmiş. Lab. Gelen verileri inceleyince, sahada edindiğimiz tecrübeler ışığında, saha elamanının yaptığı hataları veya eksiklerini gördük. Danışmanına ilettik ve nasıl hareket etmesi gerektiği konusunda edindiğimiz tecrübelerimizi aktardık. Yapılan çalışma komisyonca kabul gördü ise, kendisi paye aldığı gibi, ilim de biraz daha genişlemiş oldu. Bu bizi normal lab. Görevinden çıkarıp, bir nevi 2.danışman yaptı. Halen daha bu görevi yürütüyoruz.


Hadi bakalım. Takkelerimizi önümüze koyalım ve bir değerlendirme yapalım; Biz hangi gruba giriyoruz?
Her duyduğumuzu, her okuduğumuzu doğru mu kabul ediyoruz?
Yoksa çok mu kuşkucuyuz? Her şeyi iki kere mi kontrol ediyoruz?
İlim sahibi isek, bu tür yazılarda hemen “haddini” mi bildirmeye çalışıyoruz?
İlim sahibi ve iyi niyetli olup her yanlışa cevap vermeye mi kalkıyoruz?
Her şeyi sadece biz mi biliyoruz?
Veya “o birisi” isek, ilmimiz ne işe yarıyor? Sadece kendimize mi? Yahut topluma bir Nasıl bir fayda sağlıyor?

Cevaplı yalım;
Her duyduğumuzu her okuduğumuzu doğru kabul ediyor isek; amiyane tabirle bizden “cacık” bile olmaz.
Çok fazla kuşkucu isek; ilim bilmiyoruz demektir.
Haddini bildirmeye kalkıyor isek; bizden ilim öğrenmeye çalışmak, deveyi hendek atlatmaktan daha zor. Yakında selam verecek kimse bulamayız yanımızda.
Her yanlışa cevap veriyor isek; eskiden olsa kolaydı. İnsanlar az konuşur, çok dinlerdi. Şimdi ise, okumayı yazmayı öğrenen her insan âlim kesiliyor başımıza. Oradan, buradan okuduklarını sanki kendi çalışmasıymış gibi bize lanse etmeye çalışıyor. Bunları düzelteceğim diye uğraşır isek, yakında cıvataları sıyırırız. Bilesin.
Her şeyi sadece biz biliyor isek; iyi bir kızılcık sopasını hak ediyoruz demektir. (mecazen tabii ki)

Bizler bu tür bir yazı hazırladığımızda önce bir âlime okuturuz. Okuttuk.
Cevap: Konu hakkında doğruları bilgilendirecek kimse yok gibi gözüküyor. Sen muallimliğe başla.

2+2 kaç diye sorsan, parmak hesabı yapan ancak “çok zeki” birisine de okuttuk.
Cevap; Bir sürü şey yazmışın ama boş. İlim adamı demişin, bilim adamı demişin. Arasında fark mı var? Önce bunları bilelim.

Demiştik değil mi? Adam çok zeki. O kadar şeyin içerisinde başlıktaki ilim ile bilimi cımbızla çekti aldı. Bilmeyenler için biz yine “” bir örnek ile açıklayalım;
ELEKTRİK
150-200 sene önce= hayaldi.
Dün= Var olan bir gerçek= İlim. Bunu öğreten ise= ilim adamı.
Bugün= Vasıtasız bir şekilde bir yerden bir yere aktarma çalışması(ar-ge)= Bilim. Üzerinde çalışan ise= Bilim adamı.

En son gittik “o birisi” ne. Anlattık durumu. Akıl istedik.
Cevap; Muallimlik için icazet ister. Senin bu konu da icazetin var mı? Birisi sorarsa, nereden aldın bu ilmi? Ne diyeceksin? İşletme okuyup Tıp, marangozluk yapıp Astrofizik porf.ü gibi konuşanlardan mı olmak istiyorsun? İlla ki bir şeyler söylemek istiyor isen, sadece tespit(1) ettiklerini söyle. Haddini aşma. Haddini bilenlere ise, yardım et. Bilmiyor isen de, doğrulara ulaşmak senin için onlardan daha kolay. Aynı zamanda ilminin sadakasını da vermiş olursun.
Eğer doğruluğuna emin değil isen sus. Sonra insanlar senin sözüne güvenir de; uygular veya senin sözünü doğru imiş gibi başka yerlerde anlatırlar. Bu da çok büyük vebaldir. Huzuru mahşerde bunun altından kalkamazsın
. Der mi? Der.

Doğru söze, boynumuz kıldan ince.” Der miyiz? Deriz. Deriz.

Hadi oradan der isek; Basit bir kalemin nasıl bir kızılcık sopasına dönüştüğünü, sırtımızda uygulamalı olarak öğretirler bize. Bilesin. (tabi ki mecazen)

BORNOVALI

(1)Tespit=
1. Bir şeyi sağlam bir biçimde yerleştirme, yerinden oynayamaz duruma getirme.
2. Bir durumu kuşkuya yer vermeyecek bir biçimde gösterme, belirleme, Saptama.(alıntıdır)


ÖNEMLİ NOT: Bu bir “kurgu” dur. O birisi ”Sensin. Sizsiniz” gibi bir algıya kapılmayalım lütfen.
Eyvallah abi, bizleri önemseyip uzunca yazmış çokca emek vermişsin. Ellerine emeğine sağlık. Çubuk konuları olsun hayat dersleri olsun, daha senden öğrenecek çok şeyimiz var. Selametle sağlıcakla kal abi
 
Üst