Bu konu, Hitit mitolojisi ve kültürüne dair bir takım bahislerin çeşitli kaynaklardan değiştirilmeden yazılmasıyla oluşturulmuştur. Kaynak isimleri yazarı ve adı ile birlikte konu başlıkları üzerinde belirtilmiştir.
Derman Bayladı, DİNLER KAVŞAĞI ANADOLU
HİTİTLERDE DİN
Hititlerin hoşgörüsü öylesine ileri düzeydeydi ki, egemenlik sürdükleri topraklara kendi adlarını değil de, orada daha önce yaşamış ve parlak bir uygarlık kurmuş olan bir ulusun adını verdiler, “Hatti Ülkesi” diye. Bizim bugün Hititler diye adlandırdığımız topluluk aslında kendilerine “Nesililer” dedikleri halde, Hitit adı üzerlerinde yerleşti kaldı. Dilleri de göz göre göre “Hititçe” olup çıktı.
Bilim dünyasının Hititler diye kabul ettiği- ve de ettirdiği- bu ulus Hattilerin dinlerini kolaylıkla benimsemişti. Bu benimseme sonucunda pek çok tanrıdan oluşan bir inanç sistemi doğdu. Bu yüzdendir ki, Hitit tabletlerinde sıklıkla “Hatti ülkesinin bin tanrısı”ndan söz edilir. Bu tanrılardan pek çoğunun Hitit kökenli olmadıkları açıktır. Zaten Hititler de bu tanrıları köken olarak kendilerine mâl etmiyorlardı. Ama onları oldukları gibi kendi pantheonlarına kabul etmişlerdi. Bu tanrılar topluluğunda, Hatti, Luvi, Hurri, Pala gibi Anadolu kökenli tanrı ve tanrıçaların yanı sıra Mezopotamya’dan gelen tanrı ve tanrıçaları da görmekteyiz.
Baş Tanrıça
Yontma taş çağı çok önemlidir ve bir o kadar da saygı görmüştür. Bu önem ve saygı, çok daha sonraki dönemlerde bile sürüp gitti. Ortalık tanrı ve tanrıçadan geçilmez olmuştu ama yontma taş çağının ana tanrıçası, her ne kadar değişik adar taşısa, dahası ona değişik görevler yüklenmiş de olsa, temel niteliğinden, önem ve saygınlığından ödün vermedi. Onca tanrı ve tanrıça kalabalığında kişilik ve tekinliğini korudu.
Geleneksel ana tanrıçanın Hititler döneminde “Arinna’nın Güneş Tanrıçası” adıyla anıldığını görmekteyiz. “Her ülkenin anası babasıymış Arinna’nın Güneş Tanrıçası. Kusurları bağışlayan mahkemenin başıymış. Tanrıların kurbanlarını o paylaştırır, şikayetleri o dinler, ülkelerin sınırlarını o belirlermiş”.
Bir Hitit kasidesinden derlenen bu sözler, ana tanrıçanın Hititler çağındaki ataerkil düzende bile saygınlık ve önemini ne denli titizlikle koruduğunu göstermekte.
Bu ana tanrıçaya Hattiler’de “Vuruşemu” deniyordu. Geç Hitit dönemindeki adı “Kupaba” Yunan ve daha sonraki Roma döneminde “Kubelh” adıyla Phrygialılar’ın ulusal tanrıçası oldu.
Tanrıçanın Hurriler’deki adı ise “Hepat” idi. Hepat ile Arinna’nın Güneş Tanrıçası’nın M.Ö. 13. yüzyılda, belki de daha önce, eşdeğerlik kazandıklarını görmekteyiz. Bu eşdeğerlik, bir belgeyi de açıkça ortaya çıkarıyor:
“Bütün ülkelerin kraliçesi efendim, Arinna’nın Güneş Tanrıçası! Hatti ülkesinde sen Arinna’nın Güneş Tanrıçası adını alırsın, sedir ağacı ülkelerinde ise adın Hepat’tır.”
Bu çok önemli tanrıçanın büyük krallık döneminde imparatorluk sarayının resmi koruyucusu olduğunu da görmekteyiz. İkinci Murşili bu yüce tanrıçaya nasıl yakarışta bulunduğunu şöyle anlatıyor:
“Ben şahsım için, eşim, oğlum, evim ve ülkem için Hepat’a yalvardım, çağrıda bulundum.
Hepat bu yakarışta görüldüğü gibi ikinci Murşili (M.Ö. 1345-1313) zamanında aile ocağı tanrıçalığını aşarak bütün ülkenin koruyucu tanrıçası olmuştur.
Baş tanrıça Hepat’ın ünü ve etkisi giderek o denli yaygınlaşır ki, Kutsal Kitap’a (Eski Ahid) “Havva” adıyla girerek, ilk insan Adem’in karısı olur. Yunan mitologyasındaki Gençlik Tanrıçası ve tanrılar başbuğu Zeus’un şarap sunucusu Hebe’nin de aslında Hepat’tan geldiği söyleniyor.
Neolitik çağ ana tanrıçasının bir uzantısı olan Hepat’ın önem ve saygınlığı bu denli yüksektir Hititlerde gerçi ama toplum da ataerkil düzene geçmiştir artık. O nedenle bütün tanrıçalara baş olacak bir erkek tanrının varlığı kaçınılmazdır.
Göklerin Tanrısı Teşup
Fırtınanın da tanrısıdır Teşup ve de Hitit pantheonunun baş tanrısıdır. Teşup, bu tanrının Hurri dilindeki adıdır. Hattiler bu tanrıyı “Taru” olarak adlandırıyorlardı. Yine aynı dönemlerde yaşamış bir başka Anadolu toplumu Luvilerdeki adı ise “Data” idi aynı Tanrının. Ne var ki, Hitit pantheonu baş tanrısının Hitit dilindeki adını bilemiyoruz.
Teşup’un simgesi boğa idi. Bu da doğal sayılmalı. Toprağı kutsallaştıran, onu her şeyin anası, yaratıcısı olarak düşünen ilk insan, “ana tanrıça” kavramıyla simgeleştirip somutlaştırmıştı bütün yaratılanlara yaşam veren temel varlığı.
Ama toprak *****n bu işlevini görmesi için bir de yardımcıya gereksinmesi vardı. Bu yardımcı, toprak *****n bağrının yarılmasını sağlayacak, bu yarıklara da toprağı dölleyecek tohumlar atılacaktı. Bu döllenme görevi boğaya verildi. Boğa da kutsal bir hayvan, giderek de baş tanrının simgesi oldu. Unutmayalım ki, Yunan mitologyasında tanrılar başbuğu Zeus’un da kutsal hayvanıydı boğa. Zeus’un yeryüzüne indiğinde boğa biçimine girdiği de olur. Böyle yaparak Fenike kralı Agenor’un kızı Europa’yı kaçırmıştı.
Teşup, tanrılar anası Hepat’ın kocasıydı. Hitit başkenti Hattuşaş’ın hemen yanı başındaki yazılıkaya açık hava tapınağında bu tanrısal aileyi temsil eden kabartmalar belirgin bir biçimde görülmektedir. Bu resimde baş tanrı Teşup’u, başka iki tanrının omuzlarına basmış olarak görmekteyiz. Bu tanrılar Nanni ve Hazzi adlarında iki dağı temsil ediyorlar. Baş tanrının tam karşısında karısı Hepat’ı görüyoruz. Tanrıça bir panter üzerinde durmaktadır. Unutmayalım ki, neolitik dönem ana tanrıçası iki yanını panterlerin (ya da leoparların) oluşturduğu bir taht üzerinde oturmaktaydı. Bu de nedensiz değildir. Ana tanrıça bütün doğaya olduğu gibi, onun bir parçası olan vahşi hayvanlara da can vermekteydi. Bunun içindir ki, geç dönemlerde “yabani hayvanlar ecesi” anlamında “Potnia Theron” da deniyordu ona.
Tanrı ile Tanrıça’nın –birincisinin sağında, ötekinin de solunda olmak üzere Teşup’un simgesi kutsal boğalar duruyor. Hepat’ın arkasında ise tanrısal ailenin üçüncü bireyi oğul Şarruma’yı görüyoruz. Annesi Hepat gibi, o da bir panter üzerinde durmaktadır. Şarruma’nın da, tıpkı anne ve babası gibi bir tanrıyı simgelemesi son derece doğaldır. Bu tanrı ailesi de zaten “ana-baba-oğul” nitelikleriyle bir kutsal üçleme oluşturuyorlar adeta.
Hitit dinsel inançlarında kralın da çok önemli bir işlevi bulunmaktaydı.
Derman Bayladı, DİNLER KAVŞAĞI ANADOLU
HİTİTLERDE DİN
Hititlerin hoşgörüsü öylesine ileri düzeydeydi ki, egemenlik sürdükleri topraklara kendi adlarını değil de, orada daha önce yaşamış ve parlak bir uygarlık kurmuş olan bir ulusun adını verdiler, “Hatti Ülkesi” diye. Bizim bugün Hititler diye adlandırdığımız topluluk aslında kendilerine “Nesililer” dedikleri halde, Hitit adı üzerlerinde yerleşti kaldı. Dilleri de göz göre göre “Hititçe” olup çıktı.
Bilim dünyasının Hititler diye kabul ettiği- ve de ettirdiği- bu ulus Hattilerin dinlerini kolaylıkla benimsemişti. Bu benimseme sonucunda pek çok tanrıdan oluşan bir inanç sistemi doğdu. Bu yüzdendir ki, Hitit tabletlerinde sıklıkla “Hatti ülkesinin bin tanrısı”ndan söz edilir. Bu tanrılardan pek çoğunun Hitit kökenli olmadıkları açıktır. Zaten Hititler de bu tanrıları köken olarak kendilerine mâl etmiyorlardı. Ama onları oldukları gibi kendi pantheonlarına kabul etmişlerdi. Bu tanrılar topluluğunda, Hatti, Luvi, Hurri, Pala gibi Anadolu kökenli tanrı ve tanrıçaların yanı sıra Mezopotamya’dan gelen tanrı ve tanrıçaları da görmekteyiz.
Baş Tanrıça
Yontma taş çağı çok önemlidir ve bir o kadar da saygı görmüştür. Bu önem ve saygı, çok daha sonraki dönemlerde bile sürüp gitti. Ortalık tanrı ve tanrıçadan geçilmez olmuştu ama yontma taş çağının ana tanrıçası, her ne kadar değişik adar taşısa, dahası ona değişik görevler yüklenmiş de olsa, temel niteliğinden, önem ve saygınlığından ödün vermedi. Onca tanrı ve tanrıça kalabalığında kişilik ve tekinliğini korudu.
Geleneksel ana tanrıçanın Hititler döneminde “Arinna’nın Güneş Tanrıçası” adıyla anıldığını görmekteyiz. “Her ülkenin anası babasıymış Arinna’nın Güneş Tanrıçası. Kusurları bağışlayan mahkemenin başıymış. Tanrıların kurbanlarını o paylaştırır, şikayetleri o dinler, ülkelerin sınırlarını o belirlermiş”.
Bir Hitit kasidesinden derlenen bu sözler, ana tanrıçanın Hititler çağındaki ataerkil düzende bile saygınlık ve önemini ne denli titizlikle koruduğunu göstermekte.
Bu ana tanrıçaya Hattiler’de “Vuruşemu” deniyordu. Geç Hitit dönemindeki adı “Kupaba” Yunan ve daha sonraki Roma döneminde “Kubelh” adıyla Phrygialılar’ın ulusal tanrıçası oldu.
Tanrıçanın Hurriler’deki adı ise “Hepat” idi. Hepat ile Arinna’nın Güneş Tanrıçası’nın M.Ö. 13. yüzyılda, belki de daha önce, eşdeğerlik kazandıklarını görmekteyiz. Bu eşdeğerlik, bir belgeyi de açıkça ortaya çıkarıyor:
“Bütün ülkelerin kraliçesi efendim, Arinna’nın Güneş Tanrıçası! Hatti ülkesinde sen Arinna’nın Güneş Tanrıçası adını alırsın, sedir ağacı ülkelerinde ise adın Hepat’tır.”
Bu çok önemli tanrıçanın büyük krallık döneminde imparatorluk sarayının resmi koruyucusu olduğunu da görmekteyiz. İkinci Murşili bu yüce tanrıçaya nasıl yakarışta bulunduğunu şöyle anlatıyor:
“Ben şahsım için, eşim, oğlum, evim ve ülkem için Hepat’a yalvardım, çağrıda bulundum.
Hepat bu yakarışta görüldüğü gibi ikinci Murşili (M.Ö. 1345-1313) zamanında aile ocağı tanrıçalığını aşarak bütün ülkenin koruyucu tanrıçası olmuştur.
Baş tanrıça Hepat’ın ünü ve etkisi giderek o denli yaygınlaşır ki, Kutsal Kitap’a (Eski Ahid) “Havva” adıyla girerek, ilk insan Adem’in karısı olur. Yunan mitologyasındaki Gençlik Tanrıçası ve tanrılar başbuğu Zeus’un şarap sunucusu Hebe’nin de aslında Hepat’tan geldiği söyleniyor.
Neolitik çağ ana tanrıçasının bir uzantısı olan Hepat’ın önem ve saygınlığı bu denli yüksektir Hititlerde gerçi ama toplum da ataerkil düzene geçmiştir artık. O nedenle bütün tanrıçalara baş olacak bir erkek tanrının varlığı kaçınılmazdır.
Göklerin Tanrısı Teşup
Fırtınanın da tanrısıdır Teşup ve de Hitit pantheonunun baş tanrısıdır. Teşup, bu tanrının Hurri dilindeki adıdır. Hattiler bu tanrıyı “Taru” olarak adlandırıyorlardı. Yine aynı dönemlerde yaşamış bir başka Anadolu toplumu Luvilerdeki adı ise “Data” idi aynı Tanrının. Ne var ki, Hitit pantheonu baş tanrısının Hitit dilindeki adını bilemiyoruz.
Teşup’un simgesi boğa idi. Bu da doğal sayılmalı. Toprağı kutsallaştıran, onu her şeyin anası, yaratıcısı olarak düşünen ilk insan, “ana tanrıça” kavramıyla simgeleştirip somutlaştırmıştı bütün yaratılanlara yaşam veren temel varlığı.
Ama toprak *****n bu işlevini görmesi için bir de yardımcıya gereksinmesi vardı. Bu yardımcı, toprak *****n bağrının yarılmasını sağlayacak, bu yarıklara da toprağı dölleyecek tohumlar atılacaktı. Bu döllenme görevi boğaya verildi. Boğa da kutsal bir hayvan, giderek de baş tanrının simgesi oldu. Unutmayalım ki, Yunan mitologyasında tanrılar başbuğu Zeus’un da kutsal hayvanıydı boğa. Zeus’un yeryüzüne indiğinde boğa biçimine girdiği de olur. Böyle yaparak Fenike kralı Agenor’un kızı Europa’yı kaçırmıştı.
Teşup, tanrılar anası Hepat’ın kocasıydı. Hitit başkenti Hattuşaş’ın hemen yanı başındaki yazılıkaya açık hava tapınağında bu tanrısal aileyi temsil eden kabartmalar belirgin bir biçimde görülmektedir. Bu resimde baş tanrı Teşup’u, başka iki tanrının omuzlarına basmış olarak görmekteyiz. Bu tanrılar Nanni ve Hazzi adlarında iki dağı temsil ediyorlar. Baş tanrının tam karşısında karısı Hepat’ı görüyoruz. Tanrıça bir panter üzerinde durmaktadır. Unutmayalım ki, neolitik dönem ana tanrıçası iki yanını panterlerin (ya da leoparların) oluşturduğu bir taht üzerinde oturmaktaydı. Bu de nedensiz değildir. Ana tanrıça bütün doğaya olduğu gibi, onun bir parçası olan vahşi hayvanlara da can vermekteydi. Bunun içindir ki, geç dönemlerde “yabani hayvanlar ecesi” anlamında “Potnia Theron” da deniyordu ona.
Tanrı ile Tanrıça’nın –birincisinin sağında, ötekinin de solunda olmak üzere Teşup’un simgesi kutsal boğalar duruyor. Hepat’ın arkasında ise tanrısal ailenin üçüncü bireyi oğul Şarruma’yı görüyoruz. Annesi Hepat gibi, o da bir panter üzerinde durmaktadır. Şarruma’nın da, tıpkı anne ve babası gibi bir tanrıyı simgelemesi son derece doğaldır. Bu tanrı ailesi de zaten “ana-baba-oğul” nitelikleriyle bir kutsal üçleme oluşturuyorlar adeta.
Hitit dinsel inançlarında kralın da çok önemli bir işlevi bulunmaktaydı.