Insanlığımıza Dair | Define işaretleri ve anlamları

Insanlığımıza Dair

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
7,877
Beğeni
22,538
Puanları
113
Konum
Erzincan
İnsanlığımıza Dair


Eski Türk masallarında geçen şekliyle cezalandırılan veya bir kötülüğe maruz kalmış olan insanlar gece gündüz demeden yol yürürler, dere tepe katederler de dönüp arkalarına baktıklarında bir arpa boyu yol alamadıklarını görürlermiş.

Masalcının dile getirdiği, ortak halk aklının bir ürünü olan bu ifadeler, her ne kadar insan karihasının ürettiği, bu günkü ifadesiyle “sanal” denen masal alemlerine ait sahneleri resmetse de, insanlığın bir aldanmayla başlayan dünya serüvenindeki süregelen aldanmaları, yani insanlık realitesi veya insanlık dramını dile getiriyor olmalılar.

“Beş bin yıllık kıssa yarım hisse mi verdi?” diye sorar Mehmet Akif. Pek bir şey vermedi sanırım o kadar yıllık kıssa. Nerelere gelmiş insanlık medeniyet adına? Cevaplaması çok zor olmayacak bir soru.

İnsanlığın yeryüzündeki serüveninde ilk gözümüze çarpan acı hadise Hz. Ademin bir oğlunun diğer oğlunu, kendi kardeşini bir kıskançlığa kurban etmesi, suçsuz olan kardeşini katletmesidir. Üstünlük davası idi bir cinayete yol açan. O günden beri akan kanlar hiç durmadı aynı davanın devamından. İlk cinayet belki bir taşla işlenmişti. Şimdi roketlerle işleniyor. İnsanlığın geliştirdiği şey koskoca bir ölüm makinasından başka nedir?

Hz. Adem çocuklarına bir ve tek olan, her şeye gücü yeten ve herşeyin yaratıcısı olan Allaha ibadet etmelerini ve Onun emirlerini dinlemelerini öğütlemişti. Ne var ki insan söz dinlememeyi öğrendi bir kere. Ve hala bu gün ilahi hitab, kimse kimsenin değil canına kıymayı, hakkı olmadan başkasının malının en küçük birimini dahi alamaz derken ilk günahın mirasçıları hakkı gasbetmek şöyle dursun, birbirlerinin hayatlarına son vermekte, artık teker teker öldürmenin ötesinde şehirleriyle birlikte insanları, yani kendi kardeşlerini zulmün karanlıklarına gömmektedirler. Geliştirilmiş olan öldürme çılgınlığının ve öldürmedeki acı vermenin had safhaya çıkmasından başka nedir?

Gelişen yalnızca teknoloji. İnsanın en önemli özelliği gelişmekse, bu, kötülük istikametinde olmamalı. Duygularına yenik düşmenin getirdiği büyük yıkımlar gözümüzün önünde durup dururken, kan ve gözyaşı hala sel gibi akıyorken, ben içimdeki kabaran duygulara sahip olamıyor, bu vahşete vahşet katıyorsam nasıl insan diyebilirim kendime. İçimdeki iyiyi bulup çıkaramıyorsam, içimde bastırılmış, unutturulmuş olan iyiyi elinden tutup kaldıramıyor, günyüzüne çıkaramıyorsam ben nasıl insan olabilirim. Ben, bendeki bütün güçlerin farkında iken, içimdeki en derin çukurlardan daha korkunç zaaf çukurlarını, en küçük canlıya yenik düşen alabildiğine zayıf, aciz yanlarımı göremiyor, zıtlıklar arasındaki varlığımın muhasebesini yapıp beni bu durumdan kurtaracak olanın ancak beni bu şekilde yaratanın ve beni benden iyi bilenin olacağını bulamıyor, bulup kabullenemiyorsam nasıl insanlık denilebilir ki buna.

Hepimiz kendimize bir bakalım. Psikolojimiz itibariyle çok karışık ve hassas duygular; fizyolojimiz itibariyle öylesine göz kamaştırıcı ve kaybolduğunda geri getirmek için dünyanın servetlerini dahi harcayacağımız kadar değerli yapılar, zevklerimiz itibariyle sayılamayacak kadar çok yönlü ve farklı sahada icra edegeldiğimiz içimizdeki güzellik ve estetik, hepsinden öte çok beğendiğimiz ve her zaman ben dediğimiz benliğimiz var. Nasıl geçtiğini dahi farketmeyeceğimiz kısacık bir ömürde ve çok basit şeyler peşinde koşmak için verilmiş olabilir mi? O zaman çok fazla olmaz mı, israf sayılmaz mı bu güzelim duygular, kabiliyetler, hassasiyetler, ahenkli yapılar.

Bu kadar değerli bir varlığın bunca değerli yanları acıya, üzüntüye sebep olmamalı. Daha güzel şeylere vesile olmalı. Yıkmak yakışmaz akıllı olan insanoğluna, eğer aklını yaratıcısının öğrettikleri doğrultusunda kullanıyorsa. Ve yıkmaktan zevk almamalı insan, ağlatırken gülememeli insan eğer fıtratı bozulmamış, kendini kaybetmemişse. Bir kere olsun farkına varmalı bu dünyada her şeyin yarım kaldığının. Haksızın haksızlığıyla, haklının hakkını alamadan gitmesiyle bu kadar mükemmel insan yapısının dünyaya gelmesinin boş ve anlamsız olacağını; bunun anlamının da sadece ve sadece bütün bu sistemleri yaratanın ve insanı da bütün bu özellikleri ile o sistemin merkezine yerleştirenin bir gün hepimizi neler yaptığımıza dair hesaba çekmesiyle ortaya çıkacağını görebilmeli, akledebilmeli. Bir kere bunu farkettiyse insanlığını bu uğurda kullanmalı. Medeniyet dediğimiz şey de, bu uğurda insanoğlunun atacağı ileri adımların oluşturduğu, insanların insanca birarada, huzurla yaşayabildiği, hayatı her yönüyle kuşatan anlam dolu muhteşem bir hayat sistemi olmalı.
 
Üst Alt