1. HAVARİLER ZAMANI
Kilise, Kudüs’te, bir Pentekost günü (Kutsal Ruh’un inananlar üzerine inip Kilise’yi oluşturduğu gün), 30 yılına doğru başlar. On iki adam hemşerilerine bir İyi Haber (Müjde) verirler. Allah’ın Elçisi, bir suçlu gibi haça gerilmiş olan İsa yaşıyordur. Allah onu diriltmiştir. O Mesih’tir, Kutsal Kitap’ın halkının kuşaklar boyunca beklemiş olduğu kurtarıcıdır.
Böylece Kilise Tarihi, Yeni Antlaşma’da (Havarilerin İşleri, Pavlus’un Mektupları, Vahiy...) anlatılan olaylarla başlamaktadır. Yeni Antlaşma’ya ayrıcalıklı bir yer veriyoruz.
Çünkü o, Kiliseyi kuran Söz’dür. Bununla beraber, bizlere çoğu kez Vahiy’in son Havari’nin ölümüyle son bulmuş olduğu söylendiği için, Kutsal Yazı’nın içeriği ile daha sonra meydana gelmiş olaylar arasına radikal bir kesinti koymak tehlikesiyle karşılaşıyoruz. Ebedi, kesin, evrensel bir sözün arkasından değişen bir tarihin gelmesi gibi bir durum vardır. Onikilerin tecrübesinin eşsiz olduğu kuşkusuzdur onlar Mesih’in yaşamına ve dirilişine tanık olmuşlardır Fakat Yeni Antlaşma’nın kitaplarını da tarihi belgeler olarak saymak zorundayız. "O zamanlarda..." diye başlanıyordu eskiden litür*jide İncil okunmasına. Ayrıcalıklı bir zamandan söz ediliyordu, fakat arada kopukluk yoktur. Söz konusu olan, bizim de ait olduğumuz Kilisenin zamanıdır: biz bu Kilisenin XX. yüzyılında yaşıyoruz.
Kuşkusuz Yeni Antlaşma’yı ve özellikle Havarilerin İşlerini daha önce incelemişsinizdir. Bu nedenle burada söz konusu olan, I. asırda Kilisenin gelişmesinin kronolojik ve coğrafi aşamalarını ana hatlarıyla göstermektir. Yeni Antlaşma’daki yazılar asıl kayna*ğımızı oluşturmaktadır. Fakat başka yollardan da bize bazı başka gelenekler ulaşmış bulunmaktadır. Kayserili Eusebius bunlardan birkaçını toplamıştır. Yine bir havariye veya İsa’nın çevresinden bir kişiye ait olduğu ileri sürülen, fakat Hıristiyan cemaatinin esin ürünü Yazı olarak kabul etmemiş bulunduğu yazılar da vardır. Bunlar, apokrif (etimolojik anlamı gizli, gizli anlamlı metin, olmakla beraber sonunda hakiki olmayan anlamına gelmiştir) denilen yazılardır. Bu yazılar çoğu defa romana benzer. Kutsal Yazı’nın bize bir şey söylemediği yerlerde bunlar bizim merakımızı gidermek amacını gütmektedirler: İsa’nın ailesi ve çocukluğu, Havarilerin işleri kitabında anlatılmayan Havarilerin hayatı vb konular gibi. Bu yazılardan bazılarının tarihi unsurlar içeriyor olması mümkündür. Ne olursa olsun, bunlar bize, içinde doğdukları cemaatlerin dini zihniyeti hakkında bilgi vermektedirler. Birçoğunun dindarlık ve litürji, sanat ve folklor üzerinde büyük etkisi olmuştur.
1. ÖLEN VE DİRİLEN İSA’NIN YAHUDİLERE BİLDİRİLMESİ
(Hav. İşl. 2- 4)
30 yılına doğru, Kudüs’te Pentekost günü, bayram nedeniyle toplanmış bulunan Yahudi hacıların önünde, Petrus şunları söyler:
Nasıralı İsa’yı, Allah’ın, kendisi aracılığıyla sizler arasında mucizeler, harikalar ve alametler gerçekleştirmek suretiyle kendisine tanıklık ettiği bu insanı..., sizler çarmıha mıhlayarak yasasızların eli ile öldürdünüz, fakat Allah onu diriltti .... Hepimiz bu olayın tanıklarıyız. Ve şimdi Allah’ın sağ eli ile göğe yükseltilmiş olup, vaat edilen Kutsal Ruhu Peder’den almış ve onu dağıtmıştır ... Allah onu Rab ve Mesih yapmıştır (Hav. İşl. 2,22 ve son.).
"Ne yapmak gerekir?" diye sorar dinleyiciler. Petrus şöyle cevap verir:
Tövbe edin ve her biriniz, günahlarının bağışlanması için, Mesih İsa’nın adıyla vaftiz edilsin ve böylece Kutsal Ruh armağanını alacaksınız.
Üç bin kişi vaftiz olur. Kilise doğmuştur.
İsa gibi, Kilisenin bu ilk üyeleri de Yahudilerdir. Bu kimseler Orta Doğuda en yaygın Sami dili olan Arami dilini konuşmaktadırlar. Dindar bir Yahudi hayat yaşamaya devam etmektedirler: Mabette dua ederler, yemek yasaklarına saygılıdırlar, sünnet olurlar. Kısacası, Ferisiler, Sadukiler, Zelotlar gibi birçok mezhep içinde yer alan yeni bir Yahudi mezhebine mensup, kimseler gibi görünmektedirler. Bunlar "Nasıralılar"dır. Bu kimselerin özelliği, İsa’nın adına vaftiz olmaları, Havarilerin öğretimine gösterdikleri bağlılık, ekmeğin bölünmesi (Efkaristiya) ve kardeşlik cemaatleri oluşturmaktır (Hav. İşl. 2, 41-47; 4, 32-35).
2. İLK AÇILIŞ, İLK BÖLÜNME: İNCİL’İN MESAJI KUDÜS’LE SINIRLI DEĞİLDİR (Hav. İşi. 6-9)
Arami kültüründen olan Yahudilerin oluşturduğu cemaate kısa süre sonra Helenistler (Yunan kültüründen olan Yahudiler) katılırlar. İlki kültür grubu arasında çekişmeler kendini gösterir. Onikiler "İbrani" cemaatinde görevliyken, Helenistlerin sorumluluğunu yüklenmek üzere yedi kişi belirlenir (Hav. İşl. 6). İnananlar cemaati bu şekilde diyaspora Yahudilerine, yani Filistin çerçevesi dışında yaşamakta olan Yahudilere açılır.
Yedilerin başkanı olan İstefanus Kudüs Yahudiliğine karşı bir iddianame kaleme alır. Kudüs Yahudileri tarafından İsa’nın tanınmamış ve katledilmiş olması dolayısıyla ibadet ve mabedi mahkum eder. İsa bir yapıya bağlı bulunmayan ruhsal ve gerçek bir ibadeti vazetmiştir. İstefanus henüz paganlara vaaz vermemektedir tam olarak evrensel bir dinden söz etmemektedir, fakat yine de cemaate yeni bir yön vermiştir. Ona göre İncil saf hale getirilmiş bir Yahudiliktir. İstefanus’un sözleri, dine küfreden bir kimse olarak linç edilmesine sebep olur. İstefanus, İsa’nın acıları ve ölümünü paylaşan ilk kimse olmuştur (Hav. İşl. 7).
Baskı gören Helenistler Kudüs’ten Samiriye’ye, Akdeniz sahiline ve Antakya’ya kaçmak zorunda kalırlar (Hav. İşl. 8 ye 11, 19). Bu yerlerde oturan Yahudiler arasında mis*yonerlik yaparlar. İstefanus’un taşlanmasında hazır bulunmuş olan Saul (Pavlus), İsa’nın şakirtlerine acımasızca zulmeder (Hav. İşl. 8,2), fakat Şam yolu üzerinde kendisi de İsa’ya tutulur (Hav. İşl. 9) ve kısa sürede İncil’in en önde gelen vaizi olur.
3. İKİNCİ AÇILIŞ, İKİNCİ BÖLÜNME: İSA’NIN ŞAKİRDİ OLMAK İÇİN YAHUDİLİĞİ KABUL ETMEK GEREKMEZ (Hav. İşl. 10-11)
Bir rüya Petrus’a İncil’in bütün insanlara hitap ettiğini anlatır. Petrus Ruh’un, Yahudi olmayan Yüzbaşı Kornelyus’un üzerine indiğini görür. Onu vaftiz edip Kiliseye kabul eder ve prensip olarak, imana ulaşabilmek için muhakkak Yahudilikten geçmek gerek*mediği sonucuna varır.
Helenistlerden birçoğunun sığınmış olduğu Antakya’da, Mesih’in şakirtleri Hıristiyan adını alırlar: bu durum, bundan böyle onların diğer dini gruplardan ayrıldıklarının işa*retidir. Antakya, Roma İmparatorluğunun Hıristiyanlaştırılmasının başlangıç noktasıdır. Pavlus, Barnaba ile birlikte yaptığı ilk misyon gezisi sırasında önce havralarda Yahudilere, daha sonra, Yahudi uygulamalarını onlar için zorunlu kılmaksızın, paganlara hitaba eder.
Kudüs Cemaati sünnetin yeni Hıristiyanlar için zorunlu hale getirilmesi gerektiğini düşünmektedir. Antakya’da, biri Yahudilikten gelmekte olup onun kurallarına uyanlar, diğeri paganizm*den gelenler olmak üzere iki cemaat bulunmaktadır. Farklı kökenlerden olan Hıristiyanların birlikte yemek yemeleri, Yahudiliğin domuz eti, kan, bazı yemek*lerle ilgili yasakları vb. sebebiyle güç olmaktadır Genellikle bir yemeğin sonunda yer alan Evkaristiya’yı bir arada kutlayabilecekler midir? Petrus kararsızdır. Prensip olarak paganların şartsız olarak Kiliseye alınmalarını kabul eder, aynı zamanda Kudüs’teki insanlardan çekinmektedir. Artık yemeklerini paganizmden gelen Hıristiyanlarla birlikte yemeye cesaret edemez. Pavlus bundan dolayı onu sert bir şekilde kınar (Gal. 2). Bu gerginlik, çoğu kez "Kudüs Konsili" adı verilen bir uzlaşma ile giderilir: bir tarafta, Kudüs cemaatinin başkanı Yakup, diğer tarafta, görevden dönen Pavlus ve Barnabas vardır Ortalarında Petrus aracılık yapmaktadır. Pavlus’un tutumu kabul edilir. Yahudi kuralları artık zorunlu olmayacaktır. Bununla beraber Yakup, putperestlikten gelen Hıristiyanların, Yahudilikten gelen Hıristiyanlarla karışık olduklarında bazı ödünler vermelerini sağlamayı başarır: bu durumda kandan uzak duracaklar, kanlı besin tüket*meyeceklerdir... (Hav. İşl. 15, 29).
Böylece Hıristiyan imanı artık Yahudiliğe bağlı olmaktan çıkmıştır. Hiç kimsenin İncil’e erişebilmek için bir kültür naklinden geçmesi gerekmemektedir. Kilise gerçekten evrensel olmuştur. Kuşkusuz Kilisenin içinde iki büyük eğilim, Pavlus’unki ve Yakub’unki, mevcut olmakta devam etmektedir. Bir nüfus savaşı sürmektedir, fakat Pavlus, Kudüs’te zor durumda bulunan Hıristiyanlar için İmparatorluk içinde yardım toplamak suretiyle, gruplar arasında birliği korumaya çabalamaktadır (1. Kor. 16, 1-3; 2. Kor. 8 ve 9; Rom. 15, 26-28; Gal. 2, 10; Hav. İşl. 24, 17).
Kilise, Kudüs’te, bir Pentekost günü (Kutsal Ruh’un inananlar üzerine inip Kilise’yi oluşturduğu gün), 30 yılına doğru başlar. On iki adam hemşerilerine bir İyi Haber (Müjde) verirler. Allah’ın Elçisi, bir suçlu gibi haça gerilmiş olan İsa yaşıyordur. Allah onu diriltmiştir. O Mesih’tir, Kutsal Kitap’ın halkının kuşaklar boyunca beklemiş olduğu kurtarıcıdır.
Böylece Kilise Tarihi, Yeni Antlaşma’da (Havarilerin İşleri, Pavlus’un Mektupları, Vahiy...) anlatılan olaylarla başlamaktadır. Yeni Antlaşma’ya ayrıcalıklı bir yer veriyoruz.
Çünkü o, Kiliseyi kuran Söz’dür. Bununla beraber, bizlere çoğu kez Vahiy’in son Havari’nin ölümüyle son bulmuş olduğu söylendiği için, Kutsal Yazı’nın içeriği ile daha sonra meydana gelmiş olaylar arasına radikal bir kesinti koymak tehlikesiyle karşılaşıyoruz. Ebedi, kesin, evrensel bir sözün arkasından değişen bir tarihin gelmesi gibi bir durum vardır. Onikilerin tecrübesinin eşsiz olduğu kuşkusuzdur onlar Mesih’in yaşamına ve dirilişine tanık olmuşlardır Fakat Yeni Antlaşma’nın kitaplarını da tarihi belgeler olarak saymak zorundayız. "O zamanlarda..." diye başlanıyordu eskiden litür*jide İncil okunmasına. Ayrıcalıklı bir zamandan söz ediliyordu, fakat arada kopukluk yoktur. Söz konusu olan, bizim de ait olduğumuz Kilisenin zamanıdır: biz bu Kilisenin XX. yüzyılında yaşıyoruz.
Kuşkusuz Yeni Antlaşma’yı ve özellikle Havarilerin İşlerini daha önce incelemişsinizdir. Bu nedenle burada söz konusu olan, I. asırda Kilisenin gelişmesinin kronolojik ve coğrafi aşamalarını ana hatlarıyla göstermektir. Yeni Antlaşma’daki yazılar asıl kayna*ğımızı oluşturmaktadır. Fakat başka yollardan da bize bazı başka gelenekler ulaşmış bulunmaktadır. Kayserili Eusebius bunlardan birkaçını toplamıştır. Yine bir havariye veya İsa’nın çevresinden bir kişiye ait olduğu ileri sürülen, fakat Hıristiyan cemaatinin esin ürünü Yazı olarak kabul etmemiş bulunduğu yazılar da vardır. Bunlar, apokrif (etimolojik anlamı gizli, gizli anlamlı metin, olmakla beraber sonunda hakiki olmayan anlamına gelmiştir) denilen yazılardır. Bu yazılar çoğu defa romana benzer. Kutsal Yazı’nın bize bir şey söylemediği yerlerde bunlar bizim merakımızı gidermek amacını gütmektedirler: İsa’nın ailesi ve çocukluğu, Havarilerin işleri kitabında anlatılmayan Havarilerin hayatı vb konular gibi. Bu yazılardan bazılarının tarihi unsurlar içeriyor olması mümkündür. Ne olursa olsun, bunlar bize, içinde doğdukları cemaatlerin dini zihniyeti hakkında bilgi vermektedirler. Birçoğunun dindarlık ve litürji, sanat ve folklor üzerinde büyük etkisi olmuştur.
1. ÖLEN VE DİRİLEN İSA’NIN YAHUDİLERE BİLDİRİLMESİ
(Hav. İşl. 2- 4)
30 yılına doğru, Kudüs’te Pentekost günü, bayram nedeniyle toplanmış bulunan Yahudi hacıların önünde, Petrus şunları söyler:
Nasıralı İsa’yı, Allah’ın, kendisi aracılığıyla sizler arasında mucizeler, harikalar ve alametler gerçekleştirmek suretiyle kendisine tanıklık ettiği bu insanı..., sizler çarmıha mıhlayarak yasasızların eli ile öldürdünüz, fakat Allah onu diriltti .... Hepimiz bu olayın tanıklarıyız. Ve şimdi Allah’ın sağ eli ile göğe yükseltilmiş olup, vaat edilen Kutsal Ruhu Peder’den almış ve onu dağıtmıştır ... Allah onu Rab ve Mesih yapmıştır (Hav. İşl. 2,22 ve son.).
"Ne yapmak gerekir?" diye sorar dinleyiciler. Petrus şöyle cevap verir:
Tövbe edin ve her biriniz, günahlarının bağışlanması için, Mesih İsa’nın adıyla vaftiz edilsin ve böylece Kutsal Ruh armağanını alacaksınız.
Üç bin kişi vaftiz olur. Kilise doğmuştur.
İsa gibi, Kilisenin bu ilk üyeleri de Yahudilerdir. Bu kimseler Orta Doğuda en yaygın Sami dili olan Arami dilini konuşmaktadırlar. Dindar bir Yahudi hayat yaşamaya devam etmektedirler: Mabette dua ederler, yemek yasaklarına saygılıdırlar, sünnet olurlar. Kısacası, Ferisiler, Sadukiler, Zelotlar gibi birçok mezhep içinde yer alan yeni bir Yahudi mezhebine mensup, kimseler gibi görünmektedirler. Bunlar "Nasıralılar"dır. Bu kimselerin özelliği, İsa’nın adına vaftiz olmaları, Havarilerin öğretimine gösterdikleri bağlılık, ekmeğin bölünmesi (Efkaristiya) ve kardeşlik cemaatleri oluşturmaktır (Hav. İşl. 2, 41-47; 4, 32-35).
2. İLK AÇILIŞ, İLK BÖLÜNME: İNCİL’İN MESAJI KUDÜS’LE SINIRLI DEĞİLDİR (Hav. İşi. 6-9)
Arami kültüründen olan Yahudilerin oluşturduğu cemaate kısa süre sonra Helenistler (Yunan kültüründen olan Yahudiler) katılırlar. İlki kültür grubu arasında çekişmeler kendini gösterir. Onikiler "İbrani" cemaatinde görevliyken, Helenistlerin sorumluluğunu yüklenmek üzere yedi kişi belirlenir (Hav. İşl. 6). İnananlar cemaati bu şekilde diyaspora Yahudilerine, yani Filistin çerçevesi dışında yaşamakta olan Yahudilere açılır.
Yedilerin başkanı olan İstefanus Kudüs Yahudiliğine karşı bir iddianame kaleme alır. Kudüs Yahudileri tarafından İsa’nın tanınmamış ve katledilmiş olması dolayısıyla ibadet ve mabedi mahkum eder. İsa bir yapıya bağlı bulunmayan ruhsal ve gerçek bir ibadeti vazetmiştir. İstefanus henüz paganlara vaaz vermemektedir tam olarak evrensel bir dinden söz etmemektedir, fakat yine de cemaate yeni bir yön vermiştir. Ona göre İncil saf hale getirilmiş bir Yahudiliktir. İstefanus’un sözleri, dine küfreden bir kimse olarak linç edilmesine sebep olur. İstefanus, İsa’nın acıları ve ölümünü paylaşan ilk kimse olmuştur (Hav. İşl. 7).
Baskı gören Helenistler Kudüs’ten Samiriye’ye, Akdeniz sahiline ve Antakya’ya kaçmak zorunda kalırlar (Hav. İşl. 8 ye 11, 19). Bu yerlerde oturan Yahudiler arasında mis*yonerlik yaparlar. İstefanus’un taşlanmasında hazır bulunmuş olan Saul (Pavlus), İsa’nın şakirtlerine acımasızca zulmeder (Hav. İşl. 8,2), fakat Şam yolu üzerinde kendisi de İsa’ya tutulur (Hav. İşl. 9) ve kısa sürede İncil’in en önde gelen vaizi olur.
3. İKİNCİ AÇILIŞ, İKİNCİ BÖLÜNME: İSA’NIN ŞAKİRDİ OLMAK İÇİN YAHUDİLİĞİ KABUL ETMEK GEREKMEZ (Hav. İşl. 10-11)
Bir rüya Petrus’a İncil’in bütün insanlara hitap ettiğini anlatır. Petrus Ruh’un, Yahudi olmayan Yüzbaşı Kornelyus’un üzerine indiğini görür. Onu vaftiz edip Kiliseye kabul eder ve prensip olarak, imana ulaşabilmek için muhakkak Yahudilikten geçmek gerek*mediği sonucuna varır.
Helenistlerden birçoğunun sığınmış olduğu Antakya’da, Mesih’in şakirtleri Hıristiyan adını alırlar: bu durum, bundan böyle onların diğer dini gruplardan ayrıldıklarının işa*retidir. Antakya, Roma İmparatorluğunun Hıristiyanlaştırılmasının başlangıç noktasıdır. Pavlus, Barnaba ile birlikte yaptığı ilk misyon gezisi sırasında önce havralarda Yahudilere, daha sonra, Yahudi uygulamalarını onlar için zorunlu kılmaksızın, paganlara hitaba eder.
Kudüs Cemaati sünnetin yeni Hıristiyanlar için zorunlu hale getirilmesi gerektiğini düşünmektedir. Antakya’da, biri Yahudilikten gelmekte olup onun kurallarına uyanlar, diğeri paganizm*den gelenler olmak üzere iki cemaat bulunmaktadır. Farklı kökenlerden olan Hıristiyanların birlikte yemek yemeleri, Yahudiliğin domuz eti, kan, bazı yemek*lerle ilgili yasakları vb. sebebiyle güç olmaktadır Genellikle bir yemeğin sonunda yer alan Evkaristiya’yı bir arada kutlayabilecekler midir? Petrus kararsızdır. Prensip olarak paganların şartsız olarak Kiliseye alınmalarını kabul eder, aynı zamanda Kudüs’teki insanlardan çekinmektedir. Artık yemeklerini paganizmden gelen Hıristiyanlarla birlikte yemeye cesaret edemez. Pavlus bundan dolayı onu sert bir şekilde kınar (Gal. 2). Bu gerginlik, çoğu kez "Kudüs Konsili" adı verilen bir uzlaşma ile giderilir: bir tarafta, Kudüs cemaatinin başkanı Yakup, diğer tarafta, görevden dönen Pavlus ve Barnabas vardır Ortalarında Petrus aracılık yapmaktadır. Pavlus’un tutumu kabul edilir. Yahudi kuralları artık zorunlu olmayacaktır. Bununla beraber Yakup, putperestlikten gelen Hıristiyanların, Yahudilikten gelen Hıristiyanlarla karışık olduklarında bazı ödünler vermelerini sağlamayı başarır: bu durumda kandan uzak duracaklar, kanlı besin tüket*meyeceklerdir... (Hav. İşl. 15, 29).
Böylece Hıristiyan imanı artık Yahudiliğe bağlı olmaktan çıkmıştır. Hiç kimsenin İncil’e erişebilmek için bir kültür naklinden geçmesi gerekmemektedir. Kilise gerçekten evrensel olmuştur. Kuşkusuz Kilisenin içinde iki büyük eğilim, Pavlus’unki ve Yakub’unki, mevcut olmakta devam etmektedir. Bir nüfus savaşı sürmektedir, fakat Pavlus, Kudüs’te zor durumda bulunan Hıristiyanlar için İmparatorluk içinde yardım toplamak suretiyle, gruplar arasında birliği korumaya çabalamaktadır (1. Kor. 16, 1-3; 2. Kor. 8 ve 9; Rom. 15, 26-28; Gal. 2, 10; Hav. İşl. 24, 17).