Kuantolojik hayat! (Quo Vadis?)
Yazar:
5
Kuantum ve bütün bu gelişmeler neler öğretmedi ki bizlere… İlmi müktesebatımızı temel alıp beynimizde filmi ileri sarabilirsek, geleceği tahmin edebilir ve istikbali şekillendirebileceğimizi, beyin, zihin ve lisan esnekliğinin birlikte kazandırdığı “potansiyel kelime ve cümle” üretim sonsuzluğu, hayata namütenâhî düşünce ve hayal kabiliyeti armağan ettiğini, kelimelerin de “gen”ler gibi canlı olup ilk uyduran öldükten asırlar sonra da kopyalama yöntemiyle nesiller boyu hayatiyetlerini devam ettirdiklerini, anne ve babamızdan hücrelerimize intikal eden genetik bilgiyi, düşünce ve hayallerimizle değiştirmek ve geliştirmek suretiyle çocuklarımıza miras olarak aktaracağımız kendi “genetik kitabımızı” yazmak, yine kendi elimizde olduğunu, makine, bilgisayar ve robotlara “can” veren “yazılım”ın, sadece “bilgi”den meydana geldiğini, bilgisayarların, beynin çok kötü ve ilkel bir taklidinden başka bir şey olmadığını, yapay zekanın (makine) algoritması olan her işi yapabileceğini, aynı dünyayı paylaşanların ve etkileşim içinde olanların “kader”lerinin birbirlerine bağlı olarak omuzlarına yüklendiğini, rastlantıların beklentileri beklediğini, kuantum dünyasının spektrumunda her şeyin mümkün göründüğünü, duyguların sadece düşünceleri, nöronları ve hormonları değil, bağışıklık sistemini de kontrol ettiğini, nasıl düşündüğümüz ve nasıl hissettiğimizin var oluşumuzu belirlediği, tekrarlanan yeni duygu ve düşüncelerin beyinde nöronal bağlantıların birlikte ve senkronize ateşlenmesine, yeni bir programlama yazılımına ve bu yeni yol haritasının genlere de işlenmesine vesile olduğunu, eski “ben”den, yeni “ben”e transformasyonun, düşüncenin meydana getireceği nörokimyasal değişiklikler ile yeni bir zihin programlamanın gerekliliğini, birlikte ateşlenen nöronların birlikte faaliyette kaldıklarını, şayet düşünce hasta edebiliyorsa tedavi de edebileceğini, insanın (reputation / tekrarlanan) düşünceden ibaret, hayatın, RNA-DNA boyutunda kontrol edilebilir bir rüya, bir hologram, bir illüzyon, hücrelerin şekil, şahsiyet ve haysiyet kazanması ve tezahürü, duygu ve düşüncelerin frekanslarına bağlı olduğunu, akıl, zekâ ve nefis müzâkeresinden çıkan neticeye göre icra edilen hareketlerin, genellikle matematik, lineer cebir, bilgi, kültür, ahlâk, etik ve sosyoloji süzgecinden geçerken, kuantik düşüncenin de istişâreye müdâhil olması ile gönül, vicdan, ruh ve nörokuantolojik mantık, kararlara hayati, insani ve tekamülde tedrici artış gösteren bir Rahmânî sıfat ve özellik kazandırdığını, düşüncenin beynin, duygunun da bedenin dili olduğunu… Velhasıl daha neler, neler…
Nanonörokuantolojik ve dijital kapıların açılması ile hayal, duygu ve düşüncelerimizi videoya kaydedip düzenlemek, istediğimiz ve kurguladığımız rüyayı görmek, filme almak, tekrar izlemek ve paylaşmak mümkün olacak. Nitekim beyin aklın, akıl zekanın, zeka sözün, söz düşüncenin, düşünce duygunun, duygu davranışın, davranış alışkanlığın, alışkanlık karakterin, karakter kaderin, kader bidayetin, bidayet nihayetin, nihayet hakikatin kapısıdır!
Ancak toplumsal merhamet duygusu dünyanın manyetik eksenini değiştirebilir, kollektif bilinçaltı istikbali hissedebilir, toplum şuuru olacakları etkileyebilir ve herkes farklı sahalarda deha olabilir.
Yeter ki, “İNSAN” olsun!
Canavarlaşmış küresel elit sistem her şeyi takip için nakit parayı ortadan kaldırıp, sanal hayatta puanlanabilir ve kredilendirilebilir sanal para ve beyni arayüz olarak kullanılabilecek, resetlenebilecek ve hacklenebilecek, kontrolü kolay bir insan türüyle suç işlemeye meyillilerin önceden tespit edilerek hapsedileceği, çeşitli metotlarla insanların kısırlaştırılacağı ve / veya ömür boyu ilaca mahkum hastalıklara duçar ve bağımlı hale getirileceği, bütün dinlerin yok edildiği, sadece “dijital Tanrı, dijital tapınak ve dijital din”in hakim olacağı, elektriğin olduğu her yerden verilerin toplandığı ve mahremiyetin kalmadığı, her türlü bilginin kuantum bilgisayarlarda kaydedilip muhafaza edileceği, enflasyon gibi değişik yöntemlerle milletleri ve devletleri bezdirip yüzde yüz kontrol edilebilir “dünya veri devleti”ne ve “sahte cennet projesi”ne mecbur bırakacaktır!
Tedbir gerek şimdiden ülke için, insanlık için, dünya için, kainat ve mevcudat için… Yetkililere ehemmiyetine binaen istirham ediyorum. Bir an evvel, yapay zeka ve veri mühendisliği(fakültesi açıldı), robotik mühendislik, kuantik mühendislik, holistik mühendislik, nöromühendislik, beyin mühendisliği, biyomühendislik ve nanonörokuantolojik mühendislik sahalarında teknik eleman, araştırma yapacak, mühendis ve bilim insanı yetiştirecek, bilimsel merkezler, enstitüler, tematik üniversiteler acilen ihdas edilmeli, faaliyete başlamalı ve bu yarışta evrensel boyuttan geri kalınmamalıdır! Üç üniversitemizin ortaklaşa kurdukları bir merkezin (NÖROM) başarılı olması temennisi ile vesile olanları tebrik ediyorum.
İlimi, bilimi ve kuruluşlarını öldürdük, tıbbi öldürdük, hekimliği öldürdük, hoca ve hasta görmemiş mezun (!) doktorlar ve hekim eli değmemiş hastalar, uyduruk hastalıklar, hasta olmadan hasta olmak için can atan zeka ve akıldan nasibini almamış sosyete budalaları, anamnez, muayene ve hekimlikten bihaber, teknolojinin esiri doktorlar (!) dönemine girdik!
İşte konu ile ilgili birkaç aforizmamız.
Esas inananlar, inanmayanlardan çıkar.
Geceyi hep karanlık zannederler. Ben gecenin aydınlığını hiçbir yerde bulamadım! Gece, apaydınlık…
Gecenin manyetik alanı, sırrın esrarına vakıftır ve ifşâ eder!
Allah önce kadını yarattı. Sonra da şifresini… Çöz çözebilirsen!
Kuantumu anlamadan, “düşünmek” anlaşılamaz.
Hicran’ı anlamak mı? Beni bırak! Kuantum aciz kaldı.
Kuantum her şeyin sırrını çözdü de, kadında aklı karıştı!
En zor imtihan, kadına hesap vermek!
Nefes almadan evvel, bir önceki nefesin şükrünü îfâ gerek!
Kuantum bilgisayarlar, zamanı ters düz eder!
Kuantum fiziğinin esrarını ancak yapay zeka çözer!
Bir sabah kalktığımızda, yapay zeka-robot ittifakının (!) ihtilal yaptıklarına, meşru hükümet üyelerini tutukladıklarına ve idareye el koyduklarına şahit olmak, ürkütücü olsa da, işten bile değil… Hep öyle olmadı mı ki!
Düşünce, beyinde nöronlar meclisinin ittifakla aldıkları kararlar sonucu ortaya çıkar!
Beyin, ruh, vicdan, akıl, zeka, düşünce ve zihin, birbirinden bağımsız fakülteler olarak görünse de, temelde entegre bir bütün olarak, devamlı devinim ve değişim içerisindedir.
Kâinatı, akıl ve zekadan yoksun toplumların şerrinden korumak için, üç kuşak sonra etkisini gösterecek olsa da çocuklarına “beyin, sevgi ve zihin Aşısı” (BSZ) yapılmalıdır!
Tarih boyunca bilim insanlarının maruz kaldıkları zulum ve çektikleri çile, yeteneklerinin kefaretidir!
Nöromühendislik (neuroengineering) geleceğin en itibarlı mesleği olacaktır.
Hayatı meydana getiren ve sürdüren en etkin ve kuvvetli güç, sevgidir!
Şimdi ben de soruyorum kuantolojik hayata, hicran ile cihana, aklı başında olan her insan gibi…
Quo Vadis?
Yazıyı, güftesi İsmail Hakkı Aydın (Güfteden Besteye, Girdap Kitap, İstanbul, 2020), bestesi Dr. Yılmaz Karakoyunlu’ya ait, Melahat Gülses hanımefendinin icrası (
) ile Acemkürdi Makamındaki bir eserimizle bitirelim.
Kaçma cânım, gitme aşkım, bitme sevgim dur biraz!
Yandı bağrım, hasretinden soldu rengim, dur biraz!
Vuslatınla dindir artık gel de sonsuz hasreti,
Al emanet, sende kalsın, aşkta dengim dur biraz!
Yazar:
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.
Kasım 30, 20201 yorum786 okunma5
Kuantum ve bütün bu gelişmeler neler öğretmedi ki bizlere… İlmi müktesebatımızı temel alıp beynimizde filmi ileri sarabilirsek, geleceği tahmin edebilir ve istikbali şekillendirebileceğimizi, beyin, zihin ve lisan esnekliğinin birlikte kazandırdığı “potansiyel kelime ve cümle” üretim sonsuzluğu, hayata namütenâhî düşünce ve hayal kabiliyeti armağan ettiğini, kelimelerin de “gen”ler gibi canlı olup ilk uyduran öldükten asırlar sonra da kopyalama yöntemiyle nesiller boyu hayatiyetlerini devam ettirdiklerini, anne ve babamızdan hücrelerimize intikal eden genetik bilgiyi, düşünce ve hayallerimizle değiştirmek ve geliştirmek suretiyle çocuklarımıza miras olarak aktaracağımız kendi “genetik kitabımızı” yazmak, yine kendi elimizde olduğunu, makine, bilgisayar ve robotlara “can” veren “yazılım”ın, sadece “bilgi”den meydana geldiğini, bilgisayarların, beynin çok kötü ve ilkel bir taklidinden başka bir şey olmadığını, yapay zekanın (makine) algoritması olan her işi yapabileceğini, aynı dünyayı paylaşanların ve etkileşim içinde olanların “kader”lerinin birbirlerine bağlı olarak omuzlarına yüklendiğini, rastlantıların beklentileri beklediğini, kuantum dünyasının spektrumunda her şeyin mümkün göründüğünü, duyguların sadece düşünceleri, nöronları ve hormonları değil, bağışıklık sistemini de kontrol ettiğini, nasıl düşündüğümüz ve nasıl hissettiğimizin var oluşumuzu belirlediği, tekrarlanan yeni duygu ve düşüncelerin beyinde nöronal bağlantıların birlikte ve senkronize ateşlenmesine, yeni bir programlama yazılımına ve bu yeni yol haritasının genlere de işlenmesine vesile olduğunu, eski “ben”den, yeni “ben”e transformasyonun, düşüncenin meydana getireceği nörokimyasal değişiklikler ile yeni bir zihin programlamanın gerekliliğini, birlikte ateşlenen nöronların birlikte faaliyette kaldıklarını, şayet düşünce hasta edebiliyorsa tedavi de edebileceğini, insanın (reputation / tekrarlanan) düşünceden ibaret, hayatın, RNA-DNA boyutunda kontrol edilebilir bir rüya, bir hologram, bir illüzyon, hücrelerin şekil, şahsiyet ve haysiyet kazanması ve tezahürü, duygu ve düşüncelerin frekanslarına bağlı olduğunu, akıl, zekâ ve nefis müzâkeresinden çıkan neticeye göre icra edilen hareketlerin, genellikle matematik, lineer cebir, bilgi, kültür, ahlâk, etik ve sosyoloji süzgecinden geçerken, kuantik düşüncenin de istişâreye müdâhil olması ile gönül, vicdan, ruh ve nörokuantolojik mantık, kararlara hayati, insani ve tekamülde tedrici artış gösteren bir Rahmânî sıfat ve özellik kazandırdığını, düşüncenin beynin, duygunun da bedenin dili olduğunu… Velhasıl daha neler, neler…
Nanonörokuantolojik ve dijital kapıların açılması ile hayal, duygu ve düşüncelerimizi videoya kaydedip düzenlemek, istediğimiz ve kurguladığımız rüyayı görmek, filme almak, tekrar izlemek ve paylaşmak mümkün olacak. Nitekim beyin aklın, akıl zekanın, zeka sözün, söz düşüncenin, düşünce duygunun, duygu davranışın, davranış alışkanlığın, alışkanlık karakterin, karakter kaderin, kader bidayetin, bidayet nihayetin, nihayet hakikatin kapısıdır!
Ancak toplumsal merhamet duygusu dünyanın manyetik eksenini değiştirebilir, kollektif bilinçaltı istikbali hissedebilir, toplum şuuru olacakları etkileyebilir ve herkes farklı sahalarda deha olabilir.
Yeter ki, “İNSAN” olsun!
Canavarlaşmış küresel elit sistem her şeyi takip için nakit parayı ortadan kaldırıp, sanal hayatta puanlanabilir ve kredilendirilebilir sanal para ve beyni arayüz olarak kullanılabilecek, resetlenebilecek ve hacklenebilecek, kontrolü kolay bir insan türüyle suç işlemeye meyillilerin önceden tespit edilerek hapsedileceği, çeşitli metotlarla insanların kısırlaştırılacağı ve / veya ömür boyu ilaca mahkum hastalıklara duçar ve bağımlı hale getirileceği, bütün dinlerin yok edildiği, sadece “dijital Tanrı, dijital tapınak ve dijital din”in hakim olacağı, elektriğin olduğu her yerden verilerin toplandığı ve mahremiyetin kalmadığı, her türlü bilginin kuantum bilgisayarlarda kaydedilip muhafaza edileceği, enflasyon gibi değişik yöntemlerle milletleri ve devletleri bezdirip yüzde yüz kontrol edilebilir “dünya veri devleti”ne ve “sahte cennet projesi”ne mecbur bırakacaktır!
Tedbir gerek şimdiden ülke için, insanlık için, dünya için, kainat ve mevcudat için… Yetkililere ehemmiyetine binaen istirham ediyorum. Bir an evvel, yapay zeka ve veri mühendisliği(fakültesi açıldı), robotik mühendislik, kuantik mühendislik, holistik mühendislik, nöromühendislik, beyin mühendisliği, biyomühendislik ve nanonörokuantolojik mühendislik sahalarında teknik eleman, araştırma yapacak, mühendis ve bilim insanı yetiştirecek, bilimsel merkezler, enstitüler, tematik üniversiteler acilen ihdas edilmeli, faaliyete başlamalı ve bu yarışta evrensel boyuttan geri kalınmamalıdır! Üç üniversitemizin ortaklaşa kurdukları bir merkezin (NÖROM) başarılı olması temennisi ile vesile olanları tebrik ediyorum.
İlimi, bilimi ve kuruluşlarını öldürdük, tıbbi öldürdük, hekimliği öldürdük, hoca ve hasta görmemiş mezun (!) doktorlar ve hekim eli değmemiş hastalar, uyduruk hastalıklar, hasta olmadan hasta olmak için can atan zeka ve akıldan nasibini almamış sosyete budalaları, anamnez, muayene ve hekimlikten bihaber, teknolojinin esiri doktorlar (!) dönemine girdik!
İşte konu ile ilgili birkaç aforizmamız.
Esas inananlar, inanmayanlardan çıkar.
Geceyi hep karanlık zannederler. Ben gecenin aydınlığını hiçbir yerde bulamadım! Gece, apaydınlık…
Gecenin manyetik alanı, sırrın esrarına vakıftır ve ifşâ eder!
Allah önce kadını yarattı. Sonra da şifresini… Çöz çözebilirsen!
Kuantumu anlamadan, “düşünmek” anlaşılamaz.
Hicran’ı anlamak mı? Beni bırak! Kuantum aciz kaldı.
Kuantum her şeyin sırrını çözdü de, kadında aklı karıştı!
En zor imtihan, kadına hesap vermek!
Nefes almadan evvel, bir önceki nefesin şükrünü îfâ gerek!
Kuantum bilgisayarlar, zamanı ters düz eder!
Kuantum fiziğinin esrarını ancak yapay zeka çözer!
Bir sabah kalktığımızda, yapay zeka-robot ittifakının (!) ihtilal yaptıklarına, meşru hükümet üyelerini tutukladıklarına ve idareye el koyduklarına şahit olmak, ürkütücü olsa da, işten bile değil… Hep öyle olmadı mı ki!
Düşünce, beyinde nöronlar meclisinin ittifakla aldıkları kararlar sonucu ortaya çıkar!
Beyin, ruh, vicdan, akıl, zeka, düşünce ve zihin, birbirinden bağımsız fakülteler olarak görünse de, temelde entegre bir bütün olarak, devamlı devinim ve değişim içerisindedir.
Kâinatı, akıl ve zekadan yoksun toplumların şerrinden korumak için, üç kuşak sonra etkisini gösterecek olsa da çocuklarına “beyin, sevgi ve zihin Aşısı” (BSZ) yapılmalıdır!
Tarih boyunca bilim insanlarının maruz kaldıkları zulum ve çektikleri çile, yeteneklerinin kefaretidir!
Nöromühendislik (neuroengineering) geleceğin en itibarlı mesleği olacaktır.
Hayatı meydana getiren ve sürdüren en etkin ve kuvvetli güç, sevgidir!
Şimdi ben de soruyorum kuantolojik hayata, hicran ile cihana, aklı başında olan her insan gibi…
Quo Vadis?
Yazıyı, güftesi İsmail Hakkı Aydın (Güfteden Besteye, Girdap Kitap, İstanbul, 2020), bestesi Dr. Yılmaz Karakoyunlu’ya ait, Melahat Gülses hanımefendinin icrası (
Kaçma cânım, gitme aşkım, bitme sevgim dur biraz!
Yandı bağrım, hasretinden soldu rengim, dur biraz!
Vuslatınla dindir artık gel de sonsuz hasreti,
Al emanet, sende kalsın, aşkta dengim dur biraz!