- Katılım
- 3 Nisan 2013
- Mesajlar
- 1,112
- Beğeni
- 3,624
- Puanları
- 113
Nevruzun lügat manası "Yeni gün" demektir. İslâmiyyetten önce İran'da Mecusilik ve Zerdüşlük inançları yaygındı. İran'da ilk devlet kuran Piştami oğullarının dördüncüsü olan Cemşid'dir. Bunun bir diğer adı da Cem'dir. Cemşid, sekiz yüz sene saltanat sürmüştür. Beşyüz yıl İran'da önemli bir hastalık görülmemiştir.
Bu hâlden istifade eden Cemşid, kendisinin tanrı olduğunu ilân etmiş, halkı kendisine taptırmıştır. Cemşid, Mart ayının yirmi birinci günü tahta çıktığı için, bu günü kendine yılbaşı kabul etmiş ve kendi inancına göre "Dini Bayram" ilân etmiştir. Nevruzun bayram olarak kutlanması ilk defa böyle başlamışytır.
Asırlarca "Nevruz" bayram olarak İran'da kutlanmıştır. İran, Müslümanların eline geçtikten sonra da cahiliyye devrinden kalma bu âdetlerine devam ettiler. Ecdat yadigarı diye bu kutlama hâlen devam etmektedir. Gayr-i İslâmi bir gün olan Nevruzun kutlanmasının esas kaynağı budur. Nevruz'un şiilikle de bir ilgisi yoktur.
Nevruz kutlamaları, İran kültürünün te'siri altında kalan ba'zı ülkelere de geçmiştir. Azerbeycan'a nevruz kutlamaları İran kanalıyla girmiştir.
Nevruzun, İslâmiyetle uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. İranlıların cahiliye döneminden yâni müslüman olmadan önceki devirlerden kalma âdetidir. İslâmiyet, cahiliyye âdetlerinin hepsini kaldırmıştır. Peygamber efendimiz bu hususta şöyle buyurmaktadır:
(Ben size iki bayram getirdim. Biri Ramazan diğeri Kurban'dır. Mecûsilerin bayramını kutlamanız, size Allahü teâlâ tarafından yasak kılındı.)
İslâmiyette, güneş yılının ayları içinde yâni miladi yılda, mubârek gün yoktur. Kutlanan günlerin İslâmiyetle ilgisinin olup olmadığında bu önemli bir ölçüdür.
Müslümanların kutladığı bayramlar, mubârek günler ve geceler hep hicri aylara göredir. Bunun için de yerleri sabit değildir, her sene on gün önce gelir.
Bütün bunlardan açık bir şekilde anlaşılıyor ki, Mart ayının yirmibirinci günü olan Nevruz, Mayıs ayının altıncı günü olanHıdırellez ve eylülün yirminci günü olan Mihrican günü, dinimizin bildirdiği mubârek günlerden değildir.
Bunun için müslümanlar, asırlardan beri bu günlere hiç bir değer vermemiş, bunları mubârek gün sayıp kutlamamıştır.
Ne hazret-i Ali devrinde ne de diğer dört halife zamanında ve ne bundan sonraki zamanlarda Nevruz kutlaması olmamıştır. Ba'zıları,hazret-i Ali'nin doğumu, halife oluşu ve hazret-i Hüseyin'in şehid edilmesinin Nevruz gününde olduğunu iddia ediyorsa da tarihi kaynaklar bu iddiayı yalanlamaktadır.
Nevruz'u mubarek gün kabul etmek dini bayram olarak kutlamak bid'attir.
Bid'at, sonradan yapılan şey demektir. Peygamber efendimizin ve dört halifesinin zamanlarında bulunmayıp da, onlardan sonra dinde meydana çıkarılan, ibâdet olarak yapılmaya başlanan şeylerdir.
Bid'at üç çeşittir:
1- Dinin küfür alâmeti olarak bildirdiği bir şeyi ibâdet olarak yapmaktır. Zaruret olmadan, dinin küfr saydığı bir bid'atı işliyen kimse dinden çıkar.
2- Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği inanışlara uymıyan inanışlar.
3- İbâdet olarak yapılan yenilikler, reformlar, amlede bid'at olup büyük günahtır. Değişiklikler, ibâdetlerde değil de âdetlerde olursa günah olmaz. Meselâ, kravat takmak, masada yemek, çatal, kaşık kullanmak vb. şeyler günah değildir. Çünkü, bunlar ibâdet değil, âdettir ve kullanılmaları mubahtır. Bunları yapmak, dinin emir ettiği şeyi terk etmeğe veya yasak ettiği şeyi yapmağa sebep olmazlar
Bu hâlden istifade eden Cemşid, kendisinin tanrı olduğunu ilân etmiş, halkı kendisine taptırmıştır. Cemşid, Mart ayının yirmi birinci günü tahta çıktığı için, bu günü kendine yılbaşı kabul etmiş ve kendi inancına göre "Dini Bayram" ilân etmiştir. Nevruzun bayram olarak kutlanması ilk defa böyle başlamışytır.
Asırlarca "Nevruz" bayram olarak İran'da kutlanmıştır. İran, Müslümanların eline geçtikten sonra da cahiliyye devrinden kalma bu âdetlerine devam ettiler. Ecdat yadigarı diye bu kutlama hâlen devam etmektedir. Gayr-i İslâmi bir gün olan Nevruzun kutlanmasının esas kaynağı budur. Nevruz'un şiilikle de bir ilgisi yoktur.
Nevruz kutlamaları, İran kültürünün te'siri altında kalan ba'zı ülkelere de geçmiştir. Azerbeycan'a nevruz kutlamaları İran kanalıyla girmiştir.
Nevruzun, İslâmiyetle uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. İranlıların cahiliye döneminden yâni müslüman olmadan önceki devirlerden kalma âdetidir. İslâmiyet, cahiliyye âdetlerinin hepsini kaldırmıştır. Peygamber efendimiz bu hususta şöyle buyurmaktadır:
(Ben size iki bayram getirdim. Biri Ramazan diğeri Kurban'dır. Mecûsilerin bayramını kutlamanız, size Allahü teâlâ tarafından yasak kılındı.)
İslâmiyette, güneş yılının ayları içinde yâni miladi yılda, mubârek gün yoktur. Kutlanan günlerin İslâmiyetle ilgisinin olup olmadığında bu önemli bir ölçüdür.
Müslümanların kutladığı bayramlar, mubârek günler ve geceler hep hicri aylara göredir. Bunun için de yerleri sabit değildir, her sene on gün önce gelir.
Bütün bunlardan açık bir şekilde anlaşılıyor ki, Mart ayının yirmibirinci günü olan Nevruz, Mayıs ayının altıncı günü olanHıdırellez ve eylülün yirminci günü olan Mihrican günü, dinimizin bildirdiği mubârek günlerden değildir.
Bunun için müslümanlar, asırlardan beri bu günlere hiç bir değer vermemiş, bunları mubârek gün sayıp kutlamamıştır.
Ne hazret-i Ali devrinde ne de diğer dört halife zamanında ve ne bundan sonraki zamanlarda Nevruz kutlaması olmamıştır. Ba'zıları,hazret-i Ali'nin doğumu, halife oluşu ve hazret-i Hüseyin'in şehid edilmesinin Nevruz gününde olduğunu iddia ediyorsa da tarihi kaynaklar bu iddiayı yalanlamaktadır.
Nevruz'u mubarek gün kabul etmek dini bayram olarak kutlamak bid'attir.
Bid'at, sonradan yapılan şey demektir. Peygamber efendimizin ve dört halifesinin zamanlarında bulunmayıp da, onlardan sonra dinde meydana çıkarılan, ibâdet olarak yapılmaya başlanan şeylerdir.
Bid'at üç çeşittir:
1- Dinin küfür alâmeti olarak bildirdiği bir şeyi ibâdet olarak yapmaktır. Zaruret olmadan, dinin küfr saydığı bir bid'atı işliyen kimse dinden çıkar.
2- Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği inanışlara uymıyan inanışlar.
3- İbâdet olarak yapılan yenilikler, reformlar, amlede bid'at olup büyük günahtır. Değişiklikler, ibâdetlerde değil de âdetlerde olursa günah olmaz. Meselâ, kravat takmak, masada yemek, çatal, kaşık kullanmak vb. şeyler günah değildir. Çünkü, bunlar ibâdet değil, âdettir ve kullanılmaları mubahtır. Bunları yapmak, dinin emir ettiği şeyi terk etmeğe veya yasak ettiği şeyi yapmağa sebep olmazlar