Kybele’den Artemis’e kadar bütün ana tanrıça imgelerinde belden aşağı
kısmın üçgen biçiminde olduğu ve bununla analığın, dişiliğin simgelendiği
bilinir. Kybele adına dikilen bir taşın üç kaide üzerine oturtulması, hem ana
rahminin üçgen biçiminde oluşu hem de üç sayısının arkaik dönemlerden
itibaren pek çok dinde kutsal sayılmasından kaynaklansa gerek. Sacayağının
ayakları, üçgen biçiminde yere değer. Bu nedenle sacayağı, rahmi simgeler.
Çocuğu olmayan kadınların, üçgen biçimindeki sacayağından üç kez geçerek
üç kaide üzerine oturtulan ve belden aşağısı üçgen biçiminde resmedilen bilig, Kış / 2010, Sayı 52
Kybele adına dikilen Hamza Taşı etrafında tur atmaları, boşuna değildir.
Öyleyse bahar şenliklerinde sacayağının, Hamza Taşının kullanılması, tarih
öncesi dönemlerin de izini taşımış olmalıdır.
Ana rahminin üçgen biçiminde oluşu, benzetme yoluyla ayaklarının oluşturduğu üçgen nedeniyle sacayağına da doğurganlık, üreme simgesi olma niteliğini kazandırmıştır. Sacayağına yüklenen bu anlam, evrensel bir durumdur.
Sacayağından üç kez geçişte “üç”e yüklenen anlamın izlerini de yine mitolojik dönemlerde bulabilmekteyiz. Üçün yüklendiği doğurganlık, üreme, soy
sürdürme anlamı, tanrı-evren-insan simgesiyle buluşup farklı bir coğrafyada
mitolojik döneme ait özelliğini yitirip ait olduğu kültürel değerlerin, inanç
sisteminin etkisiyle yeniden anlamlandırılmış olmalı. Öyleyse sacayağı, üç, su
ve Hamza Taşı, Giresun’da yaşatılan gelenekte şu iletiyi vermek amacıyla
kullanılmaktadır: “Soyumu sürdürmek, baba-anne-çocuk üçlemesini tamamlamak amacıyla çoğalmak istiyorum. Bu nedenle üretkenliğin simgesi olan
sacayağından yine üremeyi simgeleyen üç sayısı kadar geçerek, bereketin,
doğurganlığın sembolü olan Kybele adına dikilmiş dişiliği simgeleyen bir
taşın etrafında denizde tur atarak ilahi gücün yardımını bekliyorum.” Burada
dikkatimizi çeken bir başka şey de çoğalmayı simgeleyen beş sembolün, iç
içe geçirilerek bir arada kullanılmasıdır: Sacayağı-ateş, üç, taş, Kybele ve su.
Eski Türklerde suyun bereket ve çoğalma kültüne, ateşin ocak-aile kültüne
dayandırıldığını biliyoruz (Ayrıntılı bilgi için bk. İnan 1995, Ocak 1990, Gö-
kalp 1992, 1995). Sonuçta su, taş, ateş kavramları ocak / aile kültünü işaret
etmektedir. Nermin Erdentuğ, su kültünün köklerini Şamanizmde aramak
gerektiğine, suya ilişkin ritlerin yorumunda Şamanist inançları hatırlamak ve
söz konusu ritleri de Şamanist kalıntısı olarak kabul etmenin yerinde olacağı-
na dikkat çeker. “Gerçekten M.S. VIII. yüzyılda Kök-Türkler zamanından beri
ve çağdaş Şamanist Altay ve Yenisey Türklerinin yer-su kültüne verdikleri
önem hatırlanırsa, bu rit üzerine dikkatle eğilmek gerekir. Hele Orta Asya
Türklerinin İslâmiyeti kabul ettikten sonra bile su kültünün izlerini uzun süre
korumuş oldukları dikkate alınırsa, suya ilişkin ritlerin kökeninde, Türk boyları ile Anadoluya geçmiş Şamanist bir unsuru görmemek imkânsızdır”
(Erdentuğ 1990: 247-248). “Altay ve Yenisey Türklerinde de yer-su kültü ve
ayinlerinde yer-su’ya hitaben ilâhiler okunur. Ve işte Türklerde geniş ölçüde
hâkim olan su kültü islâmiyeti kabul ettikten sonra da devam ede gelmiştir”
(Erdentuğ 1990: 267).
Bu geleneğin, uygulama tarihiyle olan bağıntısı Hızır-İlyas kültünü de düşündürmektedir. Ayrıca 1977 yılına kadar “Mayıs Yedisi” adıyla anılan törenlerin
hıdrellezde yapılması, bu geleneğin Hıdrellez Bayramı kutlamaları olarak algılamamıza yol açmaktadır. “Hızır’ın hayat verici, diriltici, yapıcı ve canlılık kazandı-
rıcı hassası çok eski dönemlerden beri çeşitli inanç sistemlerinde su kültü şeklinde kendini göstermiştir” (Ocak 1990: 124). Hızır’ın suyla olan ilgisi, geleneğin Üstünova, Giresun’da Yaşatılan Sacayağından Geçme Geleneğinde ‘Sacayağı’ ve ‘Üç’ Ne Anlatıyor?
denizde tur atarak tamamlanmasıyla özdeşleşmektedir. Zor durumda olanlara
yardım eden Hızır, çocuğu olmayan kadınların da imdadına yetişecektir.
Sacayağı-ateş, üç, taş, Kybele ve su: Yaklaşık aynı şeyleri (üreme-çoğalmasoyu sürdürme ) anlatan beş sembolün tek bir dilek için kullanılması, acaba
dileğin tutku derecesinde oluşuyla bir ilgisi olabilir mi? Eğer düşüncemiz
doğruysa bu da Türk toplumu daha doğrusu Giresunlu için çocuğun, daha
doğrusu ailenin ne anlama geldiğinin göstergesine dönüşecektir.
alıntı..(üçün önemine binaen
)
kısmın üçgen biçiminde olduğu ve bununla analığın, dişiliğin simgelendiği
bilinir. Kybele adına dikilen bir taşın üç kaide üzerine oturtulması, hem ana
rahminin üçgen biçiminde oluşu hem de üç sayısının arkaik dönemlerden
itibaren pek çok dinde kutsal sayılmasından kaynaklansa gerek. Sacayağının
ayakları, üçgen biçiminde yere değer. Bu nedenle sacayağı, rahmi simgeler.
Çocuğu olmayan kadınların, üçgen biçimindeki sacayağından üç kez geçerek
üç kaide üzerine oturtulan ve belden aşağısı üçgen biçiminde resmedilen bilig, Kış / 2010, Sayı 52
Kybele adına dikilen Hamza Taşı etrafında tur atmaları, boşuna değildir.
Öyleyse bahar şenliklerinde sacayağının, Hamza Taşının kullanılması, tarih
öncesi dönemlerin de izini taşımış olmalıdır.
Ana rahminin üçgen biçiminde oluşu, benzetme yoluyla ayaklarının oluşturduğu üçgen nedeniyle sacayağına da doğurganlık, üreme simgesi olma niteliğini kazandırmıştır. Sacayağına yüklenen bu anlam, evrensel bir durumdur.
Sacayağından üç kez geçişte “üç”e yüklenen anlamın izlerini de yine mitolojik dönemlerde bulabilmekteyiz. Üçün yüklendiği doğurganlık, üreme, soy
sürdürme anlamı, tanrı-evren-insan simgesiyle buluşup farklı bir coğrafyada
mitolojik döneme ait özelliğini yitirip ait olduğu kültürel değerlerin, inanç
sisteminin etkisiyle yeniden anlamlandırılmış olmalı. Öyleyse sacayağı, üç, su
ve Hamza Taşı, Giresun’da yaşatılan gelenekte şu iletiyi vermek amacıyla
kullanılmaktadır: “Soyumu sürdürmek, baba-anne-çocuk üçlemesini tamamlamak amacıyla çoğalmak istiyorum. Bu nedenle üretkenliğin simgesi olan
sacayağından yine üremeyi simgeleyen üç sayısı kadar geçerek, bereketin,
doğurganlığın sembolü olan Kybele adına dikilmiş dişiliği simgeleyen bir
taşın etrafında denizde tur atarak ilahi gücün yardımını bekliyorum.” Burada
dikkatimizi çeken bir başka şey de çoğalmayı simgeleyen beş sembolün, iç
içe geçirilerek bir arada kullanılmasıdır: Sacayağı-ateş, üç, taş, Kybele ve su.
Eski Türklerde suyun bereket ve çoğalma kültüne, ateşin ocak-aile kültüne
dayandırıldığını biliyoruz (Ayrıntılı bilgi için bk. İnan 1995, Ocak 1990, Gö-
kalp 1992, 1995). Sonuçta su, taş, ateş kavramları ocak / aile kültünü işaret
etmektedir. Nermin Erdentuğ, su kültünün köklerini Şamanizmde aramak
gerektiğine, suya ilişkin ritlerin yorumunda Şamanist inançları hatırlamak ve
söz konusu ritleri de Şamanist kalıntısı olarak kabul etmenin yerinde olacağı-
na dikkat çeker. “Gerçekten M.S. VIII. yüzyılda Kök-Türkler zamanından beri
ve çağdaş Şamanist Altay ve Yenisey Türklerinin yer-su kültüne verdikleri
önem hatırlanırsa, bu rit üzerine dikkatle eğilmek gerekir. Hele Orta Asya
Türklerinin İslâmiyeti kabul ettikten sonra bile su kültünün izlerini uzun süre
korumuş oldukları dikkate alınırsa, suya ilişkin ritlerin kökeninde, Türk boyları ile Anadoluya geçmiş Şamanist bir unsuru görmemek imkânsızdır”
(Erdentuğ 1990: 247-248). “Altay ve Yenisey Türklerinde de yer-su kültü ve
ayinlerinde yer-su’ya hitaben ilâhiler okunur. Ve işte Türklerde geniş ölçüde
hâkim olan su kültü islâmiyeti kabul ettikten sonra da devam ede gelmiştir”
(Erdentuğ 1990: 267).
Bu geleneğin, uygulama tarihiyle olan bağıntısı Hızır-İlyas kültünü de düşündürmektedir. Ayrıca 1977 yılına kadar “Mayıs Yedisi” adıyla anılan törenlerin
hıdrellezde yapılması, bu geleneğin Hıdrellez Bayramı kutlamaları olarak algılamamıza yol açmaktadır. “Hızır’ın hayat verici, diriltici, yapıcı ve canlılık kazandı-
rıcı hassası çok eski dönemlerden beri çeşitli inanç sistemlerinde su kültü şeklinde kendini göstermiştir” (Ocak 1990: 124). Hızır’ın suyla olan ilgisi, geleneğin Üstünova, Giresun’da Yaşatılan Sacayağından Geçme Geleneğinde ‘Sacayağı’ ve ‘Üç’ Ne Anlatıyor?
denizde tur atarak tamamlanmasıyla özdeşleşmektedir. Zor durumda olanlara
yardım eden Hızır, çocuğu olmayan kadınların da imdadına yetişecektir.
Sacayağı-ateş, üç, taş, Kybele ve su: Yaklaşık aynı şeyleri (üreme-çoğalmasoyu sürdürme ) anlatan beş sembolün tek bir dilek için kullanılması, acaba
dileğin tutku derecesinde oluşuyla bir ilgisi olabilir mi? Eğer düşüncemiz
doğruysa bu da Türk toplumu daha doğrusu Giresunlu için çocuğun, daha
doğrusu ailenin ne anlama geldiğinin göstergesine dönüşecektir.
alıntı..(üçün önemine binaen