Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri | Define işaretleri ve anlamları
  • Hoş Geldin Ya Şehr-î Ramazan

Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri

esrarengiz2828

Kullanıcı
Katılım
12 Mart 2016
Mesajlar
3,241
Beğeni
6,237
Puanları
113
Konum
nicopolis
Paleolitik/Epipaleolitik Çağ (Eski Taş/Yontma Taş Çağı):

Tarihöncesi uygarlığının gelişme sürecinde, kültürel evrelerin en uzunu ve buzul çağlarının kültürel karşılığı olan; insanlığın ilk ortaya çıkışından, MÖ yaklaşık 10.000 yıl öncesine kadar süren arkeolojik çağ. Bu çağda çaytaşı, çakmaktaşı, hayvan kemikleri ve ağaç gibi doğal maddelerden yapılan ilk aletlerin kullanılmaya başlandığı ve insanların mağara, kaya sığınağı gibi yerlerde "büyük gruplar"/"kalabalık aileler" biçiminde yaşadıkları bilinmektedir. Paleolitik insan, besinini avcılık ve toplayıcılık yoluyla tüketime hazır olarak sağlamakta; kendisi besin üretmemekteydi. Ateş, bu çağda bulunmuş ve çiğ yenemeyen besinleri pişirmeye, ısınmaya, yırtıcı hayvanlardan korunmaya yaramıştır. Mağara ve kaya sığınaklarının duvarlarına çizilen resimler yine bu çağın belirgin özelliklerindendir. Paleolitik Alt, Orta ve Üst olmak üzere üç alt döneme ayrılmaktadır. Epipaleolitik Çağ ise, doğayı denetimi altına almaya başlayan insanın, besi üretimine geçişinin hemen öncesinde yer alan çağdır. Anadolu ve Trakya için ise, bugüne kadar bilinen Paleolitik/Epipaleolitik yerleşmeler arasında Yarımburgaz (İstanbul) ve Karain (Antalya) mağaraları, bu çağı en iyi yansıtan yerleşmelerdir.

Harmankaya, S., "Türkiye Paleolitik Araştırmaları Üzerine Bir Değerlendirme", Harmankaya, S. - O. Tanındı, TAY - Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri-1: Paleolitik/Epipaleolitik, Ege Yayınları, Takım ISBN 975-807-003-7, Cilt ISBN 975-807-004-5, İstanbul, 1996


Neolitik Çağ (Yeni Taş/Cilalı Taş Çağı):

İnsanın yoğun avcılık-toplayıcılıktan üretime, göçebelikten yerleşik yaşama geçtiği, MÖ yaklaşık 10.000 yıl öncesinden başlayan ve "İlk Üretimciliğe Geçiş Evresi" olarak da adlandırılan Neolitik Çağ'ın en önemli özelliği, besin sorunlarının çözümüyle gerçekleştirilen büyük bir "devrim" olmasıdır. Neolitik Çağ insanı, bazı bitkileri tarıma almış, birçok hayvanın da evcilleştirilmesini gerçekleştirmiş; avcılığın yerine hayvancılık, toplayıcılığın yerine ise tarım ya da rençberlik geçmiştir. İnsanoğlu ilk kez bu dönemde, doğa ile ilişkisini kendi lehine çevirmeyi başarmıştır. Üretimle birlikte gelen yerleşik yaşam, köylerin ve giderek kentlerin kurulmasına yol açmıştır. Arkeologlar tarafından, ilk kez bu çağda ortaya çıkan, besinlerin depolandığı, taşındığı, pişirildiği çanak çömlek yapımı kıstas alınarak, Çanak Çömleksiz ve Çanak Çömlekli diye iki alt döneme ayrılan Neolitik Çağ, Anadolu ve Trakya'da, bugüne kadar bilinen, 400'e yakın yerleşme ile temsil edilmektedir. Bu yerleşmeler arasında yer alan Çayönü (Diyarbakır), Cafer Höyük (Malatya), Aşıklı Höyük (Aksaray), Kuruçay (Burdur), Çatalhöyük (Konya) ve Hacılar (Burdur) gibi yerleşmeler, gerek küçük buluntuları, gerek mimari kalıntıları, gerekse o dönem insanının sanatsal, dinsel yaratımı açısından bu çağın en ilginç yerleşmelerinden bazılarıdır.

Balkan-Atlı, N., "Neolitik: Bir Araştırma Sürecinin Sorunları", Harmankaya, S. - O. Tanındı - M. Özbaşaran, TAY - Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri-2: Neolitik, Ege Yayınları, Takım ISBN 975-807-003-7, Cilt ISBN 975-807-010-X, İstanbul, 1997

Harmankaya, S., "Türkiye Neolitik Araştırmaları Üzerine Bir Değerlendirme", Harmankaya, S. - O. Tanındı - M. Özbaşaran, TAY - Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri-2: Neolitik, Ege Yayınları, Takım ISBN 975-807-003-7, Cilt ISBN 975-807-010-X, İstanbul, 1997


Kalkolitik Çağ (Bakır Taş Çağı):

Adını taşın yanısıra bakır kullanımından da alan Kalkolitik Çağ, kültür tarihinde ilk ön kent kültürlerinin başladığı dönem olarak bilinir. Yeni veriler, madenin ilk işlenmesinin Neolitik Çağ'ın Çanak Çömleksiz evresinde başladığını ortaya koymuşsa da, kullanımının çeşitlenmesi ve yaygınlaşması bu dönemde gerçekleşmiştir. MÖ yaklaşık 5.000-3.000 yılları arasına tarihlenen Kalkolitik Çağ, İlk, Orta ve Son olmak üzere üç aşamada incelenir. Gelişkin tarım ve hayvancılık, insanın sosyal yapısındaki değişimleri giderek çabuklaştırmıştır. Yöneticiler, din adamları, çeşitli zanaatçılar gibi farklı grupların yanısıra anıtsal mimari, savunma ve sulama sistemleri, uzak mesafe ticareti ile lüks/prestij maddelerinin ticareti gelişmiştir. Bu gelişim sonucu, Anadolu'da, söz konusu çağ yerleşme yerlerinin sayısının 1200'e ulaştığı görülür. Önemli merkezler arasında, batıdan doğuya, Bakla Tepe (İzmir), Liman Tepe (İzmir), Hacılar (Burdur), Beycesultan (Denizli), İkiztepe (Samsun), Alişar (Yozgat), Domuztepe (Adana), Yumuktepe (İçel) Arslantepe (Malatya), Değirmentepe (Malatya), Girikihaciyan (Diyarbakır) sayılabilir.

Harmankaya, S., "Türkiye Kalkolitik Araştırmaları Üzerine Bir Değerlendirme", Harmankaya, S. - O. Tanındı - M. Özbaşaran, TAY - Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri-3: Kalkolitik, Ege Yayınları, Takım ISBN 975-807-003-7, Cilt ISBN 975-807-019-3, İstanbul, 1998


İlk Tunç Çağı:

Anadolu ve Trakya'da yaklaşık MÖ 3.000-2.000 yılları arasına tarihlendirilen İlkTunç Çağı, genel karakteri ile üzerinde tapınak ve idari binaların da bulunduğu organize, tahkimli, bağımsız şehir devletlerinden oluşan bir dönemi kapsar. Bu dönem yeni sosyal, dinsel ve teknolojik değişime tanıklık eder. Bakırın kalay ile karıştırılarak tuncun elde edilmesi dönemin madenciliği açısından önemli bir gelişmedir. Bu dönemde altın ve gümüş gibi değerli madenlerden yapılmış gömü hediyeleri içeren mezarlıklar toplumsal değişikliğin kanıtıdır. Bu dönemde ayrıca ticaret gelişmiş, Ege, Orta Doğu ve Balkanlar'ı kapsayan geniş bir ticaret ağı kurulmuştur. İlk Tunç Çağı Anadolu ve Trakya'da İTÇ I-II-III diye 3 evreye ayrılmakta ve binin üzerinde yerleşmeyle temsil edilmektedir. Bu yerleşmelerden bazıları şunlardır: Aslantepe (Malatya), Alacahöyük (Çorum), Acemhöyük (Aksaray), Troya (Çanakkale), Karaoğlan (Ankara), Alişar (Yozgat), Karahöyük (Konya), Kültepe (Kayseri), Demircihöyük (Eskişehir), Mahmatlar (Amasya), Horoztepe (Tokat), İkiztepe (Samsun), Gözlükule (Tarsus), Beycesultan (Denizli), Şemsiyetepe (Elazığ), Kuruçay (Burdur).

Harmankaya, S., "Türkiye İlk Tunç Çağı Araştırmaları Üzerine Bir Değerlendirme", Harmankaya, S. - B. Erdoğu, TAY - Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri-4a/4b: İlk Tunç Çağı, TASK Vakfı Yayınları, Takım ISBN 975-6637-08-0, Cilt ISBN 975-6637-09-9, İstanbul, 2002


Demir Çağı:

MÖ 12. yüzyılın başlarında, Hitit İmparatorluğu'nun başkenti Hattuşa'nın yakılıp yıkılmasıyla birlikte, Anadolu'nun büyük bir kargaşanın içine sürüklendiği, yazılı kaynakların susması nedeniyle "Karanlık Çağ" olarak da adlandırılan bir dönem başlar. Siyasi otorite olarak önemli bir boşluğa düşen Anadolu Platosu, çeşitli coğrafyalardan göçler alır. Kaşgalar, Kızılırmak'ın kuzeyindeki Orta Anadolu'ya; Kafkaslar yoluyla gelen Muşki’li halklar Doğu Anadolu'nun batı kısmına; Trakyalı göçmenler, Batı Anadolu'nun kuzey bölümüne; güneyden gelen Aramiler ise Güneydoğu Anadolu'ya yerleşirler. Tüm bunlara, Mısır kaynaklarında "Deniz Halkları" olarak geçen birtakım işgalci grupların yarattığı olaylar da eklenince, Anadolu’daki düzen iyice bozulmuştur. Yazılı belgelere ulaşılamamış olunması, bu dönemde ne gibi gelişmeler olduğunu tam olarak öğrenmemize engel teşkil etmektedir. Döneme ismini veren demirin, cevherinin ergitilmesiyle, özellikle takı ve törensel silah yapımında kullanımı, MÖ 2. binyılın ikinci yarısından itibaren giderek yaygınlaşmaya başlamıştır. Daha sonrasında her türlü silah ve alet üretiminde demirin yaygın olarak kullanılmasıyla ise bu maden döneme adını verecek kadar hakim duruma gelir. Demirin gitgide ucuz bir metal haline gelmesi tarımın, endüstrinin ve savaşın da toplumsal yapı içinde daha etkin bir rol almasına yol açmıştır. Demir Çağı uygarlıkları arasında Geç Hitit Kent Devletleri, Urartular, Frigler, Yeni Asurlular, Lidyalılar, Likyalılar ve İyonyalılar gibi topluluklar yer almaktadır. Demir Çağı'nın önemli merkezleri arasında Klazomenai (İzmir), Yassıhöyük/Gordion (Ankara), Kaman Kalehöyük (Kırşehir), Şarhöyük (Eskişehir), Maşat Höyük (Tokat), Kerkenes Dağ (Yozgat), Van Kalesi, Toprakkale (Van), Altıntepe (Erzincan), Zincirli, Kargamış (Gaziantep), Karatepe (Osmaniye) ve Ziyaret Tepe, Üçtepe (Diyarbakır) sayılabilmektedir.

Kozbe, G. - A. Ceylan - Y. Polat - T. Sivas - H. Sivas - I. Şahin - D.A. Tanrıver, "Türkiye Demir Çağı Araştırmaları Üzerine Değerlendirmeler", Kozbe, G. - A. Ceylan - Y. Polat - T. Sivas - H. Sivas - I. Şahin - D.A. Tanrıver, TAY - Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri-6a/6b: Demir Çağı, Ege Yayınları, Takım ISBN 978-975-807-003-9, Cilt ISBN 978-975-807-182-1, Istanbul, 2008


Yunan-Roma (Pisidia ve Karia):

MÖ 1050’lerden itibaren Ege üzerinden Anadolu’ya gelen Yunan kavimleri Protogeometrik Dönem kültürünü de beraberlerinde getirmiştir. Anadolu’da görülen Yunan kolonizasyonunun bu ilk kıvılcımları bölgeden bölgeye farklı yoğunlukta hissedilmiştir. Anadolu’ya hükmetmekte olan Phryg ve Lydia gibi başlıca Demir Çağı uygarlıklarının yerini MÖ ""İletişim Bilgisi Vermek Yasak""’da Pers hakimiyeti alır ve bu hakimiyet MÖ 333’te Büyük İskender’in seferi ile sona erer. Büyük İskender’in seferinden MÖ 1.yy’a kadar süren ve Hellenistik Dönem olarak adlandırılan süreçte yeni kentlerin kurulması ya da var olan kentlerin yeniden organize edilmesi ile Anadolu büyük çapta Hellenize edilmiştir. MÖ 2. yy’da Bergama Krallığı topraklarının Roma hakimiyetine geçmesi ile Anadolu yavaş yavaş Roma etkisi altına girer. Bundan sonraki yüzyıllarda Anadolu’da var olan Anadolu-Yunan yerleşmeleri sistemli bir şekilde yürütülen bir siyaset ile Romalılaştırılmıştır. İmparator I. Theodosius’un ölümüyle (MS 392-395) Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılmasından sonra Doğu Roma İmparatorluğu Anadolu’ya hakim olmuştur. İlerleyen yüzyıllarda ise eski Anadolu kentlerinden ancak bazıları varlığını koruyabilmiştir. Pisidia ve Karia bölgeleri Protogeometrik Dönem’in başlangıcından Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrıldığı MS 395 yılına kadar geçen tarihi süreci farklı şekillerde yaşamış olan eski Anadolu’nun iki bölgesidir. Karia Bölgesi Anadolu’nun güneybatı kıyısında yer almaktadır. Bugünkü Muğla İli ve çevresini içine alır. Pisidia Bölgesi ise Göller Yöresi, kısmen Akdeniz ve Konya yöresini kapsamaktadır. Coğrafi ve etnik yapıları ile birbirlerinden tümüyle farklı bu iki bölge, sahip oldukları kent, kırsal yerleşim, kale, gözetleme kulesi, kutsal alan, nekropolis, yol, köprü vb. ögelerle eski Anadolu tarihine farklı açılardan ayna tutmaktadır. (M. Aksan)

Özden, S., "Pisidia Bölgesi'nde Yunan ve Roma Dönemlerine Ait Kültür Varlıkları", Özden, S. - M. Aksan, TAY - Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri-7: Yunan-Roma Dönemi / Pisidia ve Karia Bölgeleri, Ege Yayınları, Takım ISBN 975-807-157-2, Cilt ISBN 975-807-158-0, İstanbul, 2007

Aksan, M., "Karia Bölgesi Arkeolojisi Üzerine Bir Değerlendirme", Özden, S. - M. Aksan, TAY - Türkiye Arkeolojik Yerles¸meleri-7: Yunan-Roma Dönemi / Pisidia ve Karia Bölgeleri, Ege Yayınları, Takım ISBN 975-807-157-2, Cilt ISBN 975-807-158-0, İstanbul, 2007


Bizans Dönemi (Marmara Bölgesi):

Bugün Bizans olarak adlandıran uygarlık, varlığını Doğu topraklarında Hristiyanlaşarak sürdüren Roma İmparatorluğu’dur. I. Constantinus, başkenti, daha güvenli gördüğü doğu topraklarına taşımış ve 330 yılında, küçük bir Roma kenti olan Byzantion İmparatorluk’un “ikinci başkenti” olarak Konstantinopolis adıyla kutsanmıştır. Bu tarih, günümüz araştırmacıları tarafından Bizans İmparatorluğu’nun başlangıç tarihi olarak kabul edilmektedir. Bizans İmparatorluğu, Konstantinopolis’in 1453 yılında Osmanlı Devleti tarafından fethedilmesine kadar varlığını sürdürmüştür. Sınırlarının en geniş olduğu 6. yüzyılda İmparatorluk, batıda İspanya’dan başlayarak, İtalya, Yunanistan ve Balkanlar’ın büyük bölümünü, Anadolu ve Kafkasya’nın bir kısmını ve Ortadoğu ile Kuzey Afrika’yı kapsamıştır. Ancak yıllar boyunca toprak kaybeden Bizans İmparatorluğu, son döneminde giderek başkent çevresindeki küçük bir alanda egemenliğini devam ettirebilmiştir. Marmara Bölgesi’nin Bizans Dönemi’nde önemli olan kentleri, Asya tarafında (Bithynia) Nicaia (İznik), Proussia (Bursa) ve Nikomedia (İzmit) olmuştur. Bunların yanı sıra, Gebze–Tuzla hattında ve Uluabat Gölü çevresinde Bizans yerleşmeleri bulunmaktadır. Ayrıca, Perinthos(Marmara Ereğlisi) ve daha batıda Ainos (Enez) ve Adrianopolis (Edirne) ile Kuzey Trakya’da Byze (Vize) Bizans İmparatorluğu’nun önemli kentlerindendir. Edirne, Bursa, İznik, İzmit gibi kentlerde çok az sayıda Bizans yapısı günümüze ulaşabilmiştir. İstanbul’da ise, daha çok camiye dönüştürülen yapılar ayakta kalabilmiş, diğerleri yok olmuş ya da büyük oranda tahrip edilmiştir. Marmara Bölgesi’nde ilk akla gelen en önemli Bizans yapıları arasında, İstanbul’da Ayasofya, Kariye, Kalenderhane Camisi, Fethiye ve İstanbul Surları; doğuda İznik Ayasofyası ve İznik Surları; batıda Vize Ayasofyası ve Enez Ayasofyası’nı sayabiliriz. (Ö. Kurt)

Akyürek, E. "Bizans Uygarlığı Üzerine Genel Bir Değerlendirme", Akyürek, E. - A. Tiryaki – Ö. Çömezoğlu – M. Ermiş, TAY - Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri-8: Bizans Dönemi/ Marmara Bölgesi, Ege Yayınları, Takım ISBN 978-975-807-003-9, Cilt ISBN 978-975-807-166-1, Istanbul, 2007


Bizans Dönemi (İç Anadolu Bölgesi):

Anadolu yarımadası Geç Antik Çağ ve Ortaçağ boyunca Bizans uygarlığının anayurdu, coğrafi ve siyasi anlamda imparatorluğun stratejik merkezi olmuştur. Türkiye’nin coğrafi bölgelerinden İç Anadolu, Doğu-Batı doğrultusunda Eskişehir’den Sivas’a, Kuzey-Güney doğrultusunda Çankırı’dan Karaman’a uzanmakta ve Eskişehir, Ankara, Kırıkkale, Çankırı, Yozgat, Konya, Karaman, Kırşehir, Nevşehir, Niğde, Aksaray, Kayseri ve Sivas illerinin tamamını ya da bir kısmını kapsamaktadır. Bu bölge Bizans döneminde Kappadokia’nın tamamını, Galatia, Lykaonia ve Phrygia’nın ise büyük kısımlarını kapsamaktaydı. Bizans tarihinin Anadolu’daki önemli kentleri arasında olan Sebasteia (Sivas), Kaesarea (Kayseri), Ikonion(Konya), Dorylaion (Eskişehir), Ankyra (Ankara), Tyana (Kemerhisar), Mokissos (Viranşehir), Nazianzos(Nenezi), Nyssa (Harmandalı köyü) gibi kentler de bugün İç Anadolu olarak adlandırdığımız coğrafi bölgenin sınırları içerisinde yer almaktaydı. İç Anadolu Bizans’taki manastır hareketi bakımından da önemli bir merkez olmuştur. İç Anadolu’da bugün özellikle Kapadokya ve Karaman bölgesindeki yapı yoğunluğu, bu iki bölgeyi özel kılar. Kapadokya’nın jeolojik yapısı, burada yaşayan insan topluluklarına çok özel mimari olanaklar sağlamış, eşine az rastlanır bir kaya mimarisinin bölgede gelişmesine yol açmıştır. İç Anadolu’da Bizans mimarlığının yoğun olarak bulunduğu bir diğer bölge de Konya ovasının güneyindeki Karaman ilinin 40 km kadar kuzeyinde bulunan Karadağ’ın etekleri olmuştur. Bu alanda yer alan çok sayıdaki yapı, düzgün kesme taş bloklarla inşa edilmiş, bazilikal planlı kiliseler de dahil olmak üzere taş tonoz ile örtülmüştür.

Akyürek, E. "İç Anadolu Bölge'sinde Bizans Dönemi", Akyürek, E. - Ö. Çömezoğlu - A. Tiryaki – N. Karakaya - M. Mimiroğlu - F. Barut - T. Uyar - S. Evcim, TAY - Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri-8: Bizans Dönemi/ İç Anadolu Bölgesi, Ege Yayınları, Takım ISBN 978-975-807-003-9, Cilt ISBN 978-605-4701-59-9, Istanbul, 2015



14C (Radyokarbon):

Arkeolojik kazılarda içinde karbon elementi bulunan çeşitli buluntular elde edilir. Karbon içeren buluntularda eser olarak bulunan radyoaktif 14C (radyokarbon) izotopunun yoğunluğu ya da radyoaktivitesi ölçülerek buluntular tarihlenebilir. Radyokarbon tarihleme yöntemi, bulunduğu 1950 yılından günümüze, yaklaşık son 50 bin yılda yeryüzünde meydana gelen arkeolojik, paleobotanik ve jeolojik olayların mutlak tarihlenmesi için kullanılan ana yöntem durumuna gelmiştir. Arkeolojik kazılarda ele geçen ve karbon içeren her buluntu radyokarbon yöntemiyle tarihlenebilir. Tarihlenmek üzere toplanan buluntulara "örnek" adı verilir. Tarihlenecek örnekler olarak ağaç parçaları, odun kömürü, kurumuş bitkiler, tahıl taneleri, dokuma parçaları, deri, hayvan kabukları, kemik, yemek artıkları sayılabilir (M.Özbakan).

Özbakan, M., "Radyokarbon Tarihleme Yöntemi", Erdoğu, B. – O. Tanındı – D. Uygun, Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri 14C Veri Tabanı, Ege Yayınları, ISBN 975-6637-13-7, İstanbul, 2004

Erdoğu, B., "Karşılaştırmalı Tablolara Göre Anadolu Kronolojisi", Erdoğu, B. – O. Tanındı – D. Uygun, Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri 14C Veri Tabanı, Ege Yayınları, ISBN 975-6637-13-7, İstanbul, 2004


Mağara:

"Mağara, yeraltında çeşitli nedenlerle oluşmuş boşlukların ‘insan merkezli’ bir tarifidir: insanın ‘sığabileceği’ (ki bu mağaracının cüssesiyle de ilgilidir!), dolayısıyla ulaşıp inceleyebileceği boşluklardır. Bu boşluklar, çoğunlukla bir ‘ağ’ın parçasıdır; bu ağ insanın girebileceği ve rahatlıkla dolaşabileceği devasa hacimlerden, kılcal yarıklara kadar uzanan geniş bir ölçek spektrumuna sahip olabilir. Bu envanterde yeralan mağaraların hemen hepsi jeomorfolojide karstik olarak adlandırılan yerüstü/yeraltı yapılarının parçalarıdır. Karst, en yaygın olarak, karbonatlı kayaçların atmosferden gelen (ve içinde erimiş karbon dioksitten dolayı asit olan – pH 5.5) sular tarafından eritilmesinden, ve mekanik çökme ve kimyasal çökelme ile yeniden yapılanmasından doğan boşluklardan oluşur. Mağaralar geniş bir ölçek spektrumuna yayılmış bu ağın içinde sadece belirli bir ölçek aralığını ve topolojiyi temsil eder. (...)"
 

BABACONDA

DiScOvErY
Kullanıcı
Katılım
25 Nisan 2016
Mesajlar
986
Beğeni
2,692
Puanları
93
Yaş
51
Konum
iDA
bazen bilgiler yaniltici olabilir mesela hz adem aleyhisselamin hayatini inceledigimizde fuul donanimli oldugunu oyle magarada dagda taşda bayirda saklanmadiklarini ve hatda hayvanlarindan urunlerinden allaha adak kurban verdiklerini ve tam donanimli olduklarini goruyoruz ozaman bu felan filan devirleride nerden cikiyor karşimiza misirda elektrik kullanimi var bircok yerlerde duvarlarda ucan daire vari resimler var hatda binlerce yil oncesine ait pist bile bulundu şimdi bunlari gorupde şu bu devir demek hatda bazilari abartip maymundan geldiğini bile savunanlar vardi darwinizim misali bir yerde çelişki var saklanan birşeyler var cok kafa karişdiran konular var.
 

bornovalı

USTA
Super Moderatör
Katılım
20 Ekim 2014
Mesajlar
396
Beğeni
1,575
Puanları
93
S.A.
"..........darwinizim misali bir yerde çelişki var saklanan birşeyler var cok kafa karişdiran konular var."
İnkar'a dayalı "sözde ilmi" kabul eden, Atasının maymun olduğunu söyleyen sözde bilim adamlarının bu görüşlerini bize dayatanları tarih af etmeyecek, lanet ile anacaktır.
Burada bize düşen; Aklımızı kullanmak, İmamı Gazeli (k.s) hazretleri gibi bir ayağımızı Hak üstünde sağlam tutup, diğer ayağımızı pergel gibi kullanarak her görüşü incelemek ve sonra hak ile birleştirmektir.
Çok ama çok basit bir örnek ile bu araştırmaları "hak" ile birleştirelim.
Günümüzden 500 veya 1000 sene sonra, günümüz Afrika'sının balta girmemiş ormanlarında yaşayanların(Türkçesi: hala iki çubuğu birbirine sürterek ateş yakanlar) kalıntılarını bulanların "2000 li yıllarda yaşayanlar çok ilkeldi" diye genelleyen görüşlerini dikkate almamaktır.
Bunlara reddiye yazılır. Ancak bu reddiye onları ikna için değil, "Hak" tecelli etsin, iman nur'una zeval gelmemesi, yarın hesap gününde; "sana bahşedilen ilmi, nasıl kullandın" sorularına suskun kalmamak, elimden geldiğince "hak'kı tebliğ ettim" olmalıdır.
 

esrarengiz2828

Kullanıcı
Katılım
12 Mart 2016
Mesajlar
3,241
Beğeni
6,237
Puanları
113
Konum
nicopolis
benim için önemli olan onların söyledikleri şeyler değil bunu herkesin bilmesini isterim tartışma konusu da yapmak istemem benim için önemli olan o araştırma yapılan türkiyedeki yaşanmışlık olan yerler ve çağlar bununla ilgili bi araştırma olduki veya buluntu kanıtlandıki yazılı olarak çıkarıldı hakdan gelen ALLAHTAN gelen herşeye razıyım bu konudaki amaç bölgesinde adı geçen yerlerde araştırma ve geliştirme yapılabileceğidir ALLAH herkese anlamayı nasip etsin beni yazıyı aldığım kaynağı değil;)
 
Üst