Yeraltındaki Istanbul | Define işaretleri ve anlamları

Yeraltındaki Istanbul

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
7,877
Beğeni
22,538
Puanları
113
Konum
Erzincan
Yeraltındaki İstanbul
, , , , , ,


Sultanahmet’te, bir otoparkın altındaki Bizans sarayı

TEMPO (Mart 2014) – İstanbul’un yeraltı gizemleriyle ilgili efsaneler sınır tanımıyor. Kimi şehri bir uçtan bir uca kat eden dehlizleri anlatıyor, kimi denizi aşıp Adalar’a çıkan tünelleri… Merakı kamçılayan efsanelerin doğruluk payını akademisyenlere sorduk ve şehrin altında sürprizlerle dolu bir tura çıktık. İşte, kaderine terk edilmiş saray kalıntılarından düğün salonuna çevrilmiş sarnıçlara, yeraltındaki kadim İstanbul!


Haber: Özlem Soğukdere
Fotoğraflar: Çağrı Kılıççı

Sultanahmet’te bir açık otopark. Toprak zemine park edilmiş son model otomobilleri, tarihi duvarlar çevreliyor. Bu resmin içinde, bir grup insan çer çöp dolu bir çukurun başında dikiliyor ve aynı şaşkın ifadeyle birbirimize bakıyoruz: “Buraya mı gireceğiz?” Soru işaretlerini Bizans uzmanı Ferudun Hoca noktalıyor: “Tam altımızda, Büyük Saray’ın altyapılarından biri var. İçerisi karanlık, tepesinden su akıyor ve çukur dolu. Kendine güvenen paçasını sıvasın.” Çekimserlik yerini iki saniyede meraka bırakıyor. Paçalar sıvanıyor, fenerler yakılıyor ve yağmurun kayganlaştırdığı toprak kuyuya iniş başlıyor. Birkaç adım sonra, yeryüzüyle bağlantıyı kesen dar bir ağızdan iki büklüm geçiyoruz ve işte Bizans sarayının içindeyiz. Karşılama törenini pet şişeler, yoğurt kapları ve plastik tabaklar yapıyor. Zemin ıslak ve pislikten yürünemez halde. Son bir geçitten daha geçiyor ve fener ışıklarının çaresiz kaldığı zifiri karanlığa dalıyoruz.


Otoparkın bir kenarındaki toprak kuyu


Kuyudan Bizans sarayına giriş

Bu özel yeraltı turuna, İstanbul Üniversitesi’nden Doç. Dr. Ferudun Özgümüş rehberlik ediyor. Sultanahmet’ten Süleymaniye’ye, Fatih’ten Beyazıt’a, bazılarını bizzat kendisinin bulduğu kalıntıları hem gezdiriyor, hem anlatıyor. Turun detaylarını sayfalarımızda bulacaksınız ama gördüklerinizi daha da anlamlandırmak için bu enerjik ve espritüel bilim adamına kulak verin.

“SURİÇİ’NDEKİ BİNALARA TEK TEK GİRİP KALINTI ARIYORUZ”


KİMDİR? – Doç. Dr. Ferudun Özgümüş / Bizantolog – İ.Ü. Güzel Sanatlar Bölümü İstanbul Üniversitesi’nde Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bizans Sanatı okudu. Bugüne kadar çok sayıda kazı ve yüzey araştırması yaptı; özellikle Suriçi bölgesinde önemli bilimsel bulgulara imza attı. Ulusal ve uluslararası yayınlarının yanı sıra History Channel ve BBC’nin belgesellerinde yer aldı. Akademik kariyerinin dışında serbest rehberlik de yapıyor.

Suriçi bölgesinde yıllardır meşakkatli bir arama-tarama çalışması içindesiniz. Yeraltında pek çok kalıntı buldunuz.Aslında yüzey araştırması yapıyoruz; bu sırada yerin altında, üstünde ne varsa bakıyoruz. 1997 yılının aralık ayında Samatya’da büyük bir yangın çıkmıştı. O yangında Ermeni Vakfı’na ait pek çok ahşap bina yandı. Bunlar kül olunca, büyük Bizans tonozları meydana çıktı. Bölgede çalışmaya başladık. Bir gün, bir papaz yanımıza gelip, “Bunlar bir şey mi; altta daha neler var” dedi. Birlikte yeni binanın (Bugünkü Surp Kevork Kilisesi) altına girince gördük ki; dev bir Bizans kilisesi! İmparatorun mezar odası bile duruyordu. Burası, artık var olmadığına inandığımız Sulu Manastır’dı. Kazan dairesi olarak kullanılıyordu. Bunun üzerine, 1998 yılında çalışmalara başladık.

Kalıntıları ararken nasıl bir yol izliyorsunuz?
Yöntemimiz pek akıl işi değil! Biri bana Suriçi’ndeki binalara tek tek girip içinde kalıntı aradıklarını söylese inanmam;
“Yalan söylüyor” derim. Ama biz girdik. İster inanın, ister inanmayın.

Bu, kaç bina demek?
Binlerce bina, iki cilt kitap dolduracak kadar çok (yeraltında ve üstünde) kalıntı demek. Sizin gördükleriniz az bir kısmı.

Özel mülklere girmek zor değil mi?
Başımıza çok iş geldi tabii. Muhtarlarla, semt sakinleriyle konuştuk ama yine de bazı mahallelerde evlere sokulmadık. Yine de hemen hemen bütün evlere girip tek tek baktığımızı söyleyebilirim.

Müthiş bir tarama…
Kanaatim o ki; daha çok var. “Bitirdik” diyemeyiz.

Tehlikeli, içinde ne olduğunu bilmediğiniz daracık, karanlık tünellere vb. giriyorsunuz. Korktuğunuz olmuyor mu?
Ben acayip korkak bir adamımdır ama bu gibi durumlarda ‘Indiana Jones’ gibi olurum. Geçtiğimiz yıl, Pantokrator Zeyrek Kilise Camii’nin zemin döşemesini temizlerken işçilerden birinin ayağı birden toprak dolu bir deliğe girdi. Toprağı temizledik, bir baktık delik derine gidiyor, balıklama daldım! İçeride iskeletler vardı. Yeraltında kocaman bir kilise daha olduğu anlaşıldı. İstanbul’da bir anda inanılmaz şeyler bulabiliyorsunuz.


Ferudun Hoca, saray kalıntısındaki bu deliğe zar zor girmiş. “Epey ilerliyor” diyor.

Şehrin yeraltının ne kadarını biliyoruz?
Tahminen yüzde 50-60’ını.

“BOĞAZ’DA TÜNEL ARAYAN MARMARAY’I BULUR”

Efsanelerde, şehri bir uçtan öbür uca kat eden dehlizler anlatılıyor. Bu konudaki görüşünüzü merak ediyorum.
“Dehliz” dedikleri aslında su yolları. İstanbul’da, üç açık hava sarnıcı olduğunu biliyoruz. Bu sarnıçlardan gelen su, daha alt kottaki kapalı sarnıçlara, bu su kanalları aracılığıyla veriliyordu. Bizde bunu görünce, “Adalar’a yol çıkıyor” diyorlar.

Evet; Kınalıada’ya çıkan, Boğaz’ın altından geçen bir tünel efsanesi de var.
Palavra. Boğaz’da tünel arayan Marmaray’ı bulur.

Defineciler büyük tehdit mi?
Hem de çok büyük tehdit. Bu altın arama olayı bizde bir akıl hastalığı. Mermer Roma lahitlerini bile balyozla parçalıyorlar. İnsan görünce ağlıyor.

“Bizans eserleri üvey evlat muamelesi görüyor” eleştirisine katılıyor musunuz?
İstanbul’daki hemen hemen tüm Bizans eserlerinin restorasyonunda danışmanlık yapıyorum ve buna kesinlikle katılmıyorum. Türkiye’de, özellikle Bizans eserlerine değil, genel olarak tarihi eserlere üvey evlat muamelesi yapılıyor. Bilinçsizlik var ama ayrımcılık yok.

OTOPARK ALTINDAKİ BÜYÜK SARAY KALINTISI


Üstü otopark, altı Bizans sarayı


Sarayın inişli çıkışlı zemini toprak dolu

Sultanahmet’teki bir otoparkın altında, Bizans sarayının içindeyiz. Fener ışıklarının delemediği koyu karanlığı, fotoğraf makinesinin güçlü flaşı kırabilmiş. Kareler, gözün gördüğünden çok daha aydınlık. İçerisi tamamen bakımsız halde. İnişli çıkışlı -hatta yokuşlu- toprak zeminin bir yanında büyük bir define çukuru var. 5’inci yüzyıldan kalan saray altyapısını Osmanlılar da kullanmış ama günümüzde kaderine terk edilmiş. Peki neden temizlenmiyor? Doç. Dr. Özgümüş, “Ben de bilmiyorum” diyor. Temizlense, Çemberlitaş’taki halıcıya (ileride) kadar gidebileceğini tahmin ediyor.

ARTIK KORUMA ALTINDA

Bu çarpıcı yapı, Kadir Has Üniversitesi’nin altındaki Seferikoz Sarnıcı. 11’inci yüzyıldan kalma etkileyici Bizans eseri, sarnıç işlevini yitirdikten sonra tütün ve erzak deposuolarak kullanılmış. Günümüzde, Rezan Has Müzesi’nin parçası.
Ziyarete açık, fakat sadece özel izinle fotoğraflanabiliyor. Sarnıcın üzerindeki katmanda, müzeye ait Osmanlı hamam kalıntıları da görülebilir. (Not: Müze şu sıralar restorasyonda. Tarihi net olmamakla birlikte, bahar aylarında açılacak.)

HANIN ALTINDAKİ SARNIÇ
Gedikpaşa’daki Kafar Han’ın bodrum katı, bu etkileyici Bizans sarnıcına ev sahipliği yapıyor. 6’ncı yüzyıldan kalma sarnıç, bir dönem terlikdeposuymuş, şu an ardiye. 2006 yılında Doç. Dr. Özgümüş tarafından bulunmuş. Bugün
gördüğümüz çok küçük bir bölümü, çünkü diğer kısımları yapılaşmaya kurban gitmiş.

HALICININ ALTINDAKİ BÜYÜK SARAY MAHZENLERİ
Sultanahmet’in yeraltı zenginliğinin iyi bir örneği… Bugünkü halini alması için, 600 kamyon moloz çıkartılmış. Başdoğan Halıcılık’ın arka tarafında ve ziyarete açık. Giriş kısmı, merak uyandıran cinsten: Yeşilliklerle sarmalanmış yüksek duvarlar, ortada karanlığaaçılan bir geçit… Geçidin ötesi; Büyük Saray’ın mahzenleri. Bir tabelada şöyle diyor: “Şu an Büyük Saray’da bulunuyorsunuz. Gördüğünüz alan Magnura Sarayı’nın bir bölümü olmalı.” 4’üncü yüzyıl yapısı, 1998’de ihbar üzerine ortaya çıkartılmış. İçinde insan kemikleri de bulunmuş. Brandalarla kapatılan geçitlerinin bir bölümü hâlâ tıkabasa toprak dolu (üstte ortada). Doç. Dr. Özgümüş, “Temizlenirse Topkapı Sarayı’na kadar gidebilir” diyor.

SOKAK BOYU DEVAM EDEN SARAY KALINTISI

Çemberlitaş, Peykhane Sokak’taki bazı binaların bodrum katları, Filoxenus Sarayı’na (4-5’inci yüzyıl) ait olduğu sanılan Bizans kalıntılarıyla dolu. Bu binalardan ikisine girme şansımız oldu. Servet Han’ın altında, betonla bütünleşmiş Bizans duvarları birkaç metre devam edip küçük bir odaya açılıyor. Bu oda günümüzde kazan dairesi olarak kullanılıyor (üstte). Sokağın devamındaki Terzioğlu Halıcılık’ın altında ise, sarayın hamam bölümü mevcut. İçerisi hâlâ rutubetli. Mülk sahibinin restore ettiği kalıntı, artık halıcının yemekhanesi (altta).



ESKİ SARNIÇ, YENİ DÜĞÜN SALONU

Fatih, Ali Naki Sokak’taki Sultan Sarnıcı, büyük ve çarpıcı bir yapı. Sütunlarının üzeri haçlarla bezeli. Bir süre ip bükücüler ve marangozlar tarafından kullanılmış, sonra terk edilip viraneye dönmüş. Yedi yıl süren restorasyonun ardından 2007’de açılmış. Artık düğün salonu. Parke kaplı zemin; kocaman masalar, süslü şamdanlar ve kırmızı halıyla döşenmiş. Tavan, ses ve ışık sistemleriyle donatılmış. 4’üncü yüzyıl yapımı sarnıç, dik bir yokuşta yer alıyor. (Sarnıçların inşa amaçlarından biri de, üstteki yapılar için düz bir zemin hazırlanmasıydı.)

NARGİLE KAFEDE SAKLI KİLİSE
Gedikpaşa’daki Sarnıç Nargile Cafe’nin merdivenlerini indikçe tömbeki kokusu keskinleşiyor. Tömbekilerin hazırlandığı en alt kat, aynı zamanda bir Bizans mirasını barındırıyor. Görevlinin açtığı demir kapıdan kafamızı uzatarak (çünkü merdiven yok), yerin bir kat daha altına inen -muhtemel- kilise kalıntısına bakıyoruz. 2006’da bulunan kalıntının devamı yok, çünkü yan binaların duvarlarıyla kesiliyor.

YANGIN ÇIKIŞINDA SARAY KALINTISI


Laleli’deki Soğanağa İşhanı’nın yangın merdivenlerine çıkınca karşılaştığımız mezbelelik, özünde bir Bizans kalıntısı (üstte). Doç. Dr. Özgümüş, mikrop kapmamak için eldiven, çizme ve maske kuşanıp tonozlu yapının içine girmiş, ama tıkandığı için sadece birkaç metre ilerleyebilmiş. 4-5’inci yüzyıldan kaldığı ve saray yapısı olduğu düşünülen eser, yakınlardaki Star Bazaar’ın ve Antik Otel’in alt katlarında da devam ediyor (altta). Otelin restore edip restorana dönüştürdüğü sarnıç kalıntısı, ziyarete açık. (Özgümüş’ün, yapının temizlenmesi için İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’na yaptığı başvuru reddedilmiş.)



KİLİMCİNİN ALTINDAKİ AYAZMA

Sultanahmet’teki Sedir Kilims’in en alt katı, bu gizli dünyaya açılıyor. Işığın başında toplananlar, 11’inci yüzyıl yapımı ayazmadaki durgunsuya ellerini sürüp, tek gözü sağlam kalmış Meryem Ana mozaiğine bakıyor. Ayazmaya girmeden önceki sürpriz, içinde siyah akreplerin yürüdüğü cam kaplı mozaik zemin.

KAFE ALTINDAKİ ŞEHİTLİK

Burası, Süleymaniye’deki Padişah Konağı Cafe’nin en alt katı. Renkleri ve ortamı aldatıcı; çünkü aslında burası bir yeraltı mezarı. Geç Roma-Erken Bizans döneminde şehitlik olarak kullanılan yapıyı, 2005 yılında Doç. Dr. Özgümüş ve ekibi bulmuş. Epey sağlam durumda.

NOT: Yukarıda gördüğünüz mekânlara, Doç. Dr. Özgümüş rehberliğinde, Antonina Turizm’in ‘İstanbul’un Yeraltı Arkeolojisi’ turu kapsamında girdik. Bu mekânların bir bölümü özel mülk; sadece özel izinle girilebiliyor. Bilgi:

** ŞEHRiN KALBiNE İNİŞ **

İstanbul’un yeraltı turlarıyla girilemeyen ve sadece bilimadamlarına açık kısımları da var. Şehrin kalbini oluşturan I. Tepe’deki Ayasofya, Topkapı Sarayı ve Hipodrom’un altı gibi! İstanbul Teknik Üniversitesi’nin bu noktalardaki heyecan verici çalışmalarına bakalım.

ÖNEMLİ NOT: Aşağıdaki tüm fotoğraflar İTÜ Arşivi’ne aittir. İTÜ’nün onayı haricinde kullanılamaz.


Topkapı Sarayı Gözdeler Taşlığı altındaki sarnıç / Fotoğraf: Ali Ethem Keskin / İTÜ Arşivi

Ayasofya, Topkapı Sarayı, İstanbul Arkeoloji Müzesi ve Hipodrom… İstanbul’un en büyük yeraltı gizemleri tam bu bölgede, yani şehrin birinci tepesinde düğümleniyor. Yerin altı da, üstü gibi zengin; kilometrelerce uzayan su yolları, galeriler, tüneller ve onlarca sarnıçla dolu. Yerebatan Sarnıcı hariç şimdilik bunların herhangi birine girmeye imkân yok. Zira henüz birkaç yıldır araştırılan bu bakir bölgeler, konunun uzmanı bilim adamları ile onlara yardım eden profesyonel dalgıç ve mağaracılara açık. Tam da bu noktada devreye, İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) ve Anadolu Speleoloji-Mağara Bilimi Grubu Derneği (ASPEG) giriyor.

İTÜ’nün, ASPEG desteğiyle dokuz yıldır devam eden araştırması, bölgeyle ilgili sınırlı akademik çalışmaların üstüne pek çok yeni bilgi ekledi ve uluslararası yankı uyandırdı. Ayasofya’nın altındaki su yapılarıyla ilgili bu ilk ve tek kapsamlı bilimsel araştırmayı, ekibin başındaki Dr. Çiğdem Özkan Aygün ile konuştuk.

“ŞEHRİN ALTI SU YOLLARI VE SARNIÇLARLA KAPLI”

Ayasofya’nın altındaki galeriler, sarnıç ve kuyularla ilgili pek çok önemli bulgu elde ettiniz. Ayrıca, efsanelerdeki ‘dev sarnıç’la değil ama zemini balçık kaplı yeraltı yapılarıyla karşılaştınız. Bu veriler, Ayasofya için ne anlama geliyor?
Ayasofya’nın altında çok yaygın biçimde su yolları, havalandırma ve drenaj kanalları tespit ettik. Bunlar sadece Bizans değil, Osmanlı döneminde de kullanmış. Hatta Mimar Sinan, aynı sistemi Süleymaniye Camii’nin altında kurmuş. O dönemde buralar açık ve faalmiş. Günümüzde de, binanın sağlığı açısından kanallar mutlaka tıkanıklıklardan kurtarılmalı, çünkü Ayasofya’da ciddi bir rutubet sorunu var.


Dr. Çiğdem Özkan Aygün / Arkeolog – İTÜ Güzel Sanatlar Bölümü Boğaziçi Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler okuduktan sonra, sanat tarihi ve arkeolojiye yöneldi. Roma Üniversitesi’nde Bizans Sanat Tarihi okudu. Doktorasını Orta Çağ Arkeolojisi Bölümü’nde tamamladı ve Conisma sualtı arkeolojisi uzmanlığını aldı. İTÜ’de çok disiplinli arkeolojik yüzey araştırmalarına başkanlık ediyor.

Bu konuda neler yapılabilir?2005’ten beri Ayasofya’yı girilebildiği yerlere kadar inceledik, girilmeyen yerlerde robot kameralar kullandık ve sonuçları yayımladık. Şimdi, önemli yerler yüzeyden jeoradarlar ve elektromanyetik yöntemlerle taranabilir. Sadece Ayasofya değil, I. Tepe için bu çalışmayı yapmak isteriz. Bunun için cihazlarımız var. Bern ve Atina Milli Teknik Üniversitelerinden de yıllardır işbirliği teklifleri geliyor.

İzin süreci biraz sıkıntılı galiba…
Araştırmanın devamı için, İTÜ olarak her yıl yeniden izin başvurusu yapıyoruz ama Kültür ve Turizm Bakanlığı bazı yıl izin veriyor, bazı yıl vermiyor. Uluslararası işbirliği için izinlerin sürekliliği çok önemli. Ayrıca konu yalnızca su yolları ve sarnıçlardan ibaret değil. Bulduk, ölçtük, çizdik diye iş bitmiyor. Sürekli çalışıyoruz ve izinlerde kolaylık sağlanmasına ihtiyacımız var.

İstanbul’un yeraltı tarihine akademik ilginin sınırlı kaldığını görüyoruz. Niçin?
Bu gerçekten zor bir araştırma. Büyük bir ekip ve teknik malzeme gerektiriyor. Örneğin bizim ekibimizde; arkeoloji, sanat tarihi, mimarlık, hidrolik, jeodezi, fotogrametri gibi alanlarda akademisyenler bulunuyor. Bu konuda, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’na ‘İstanbul’un yeraltı sarnıç ve dehlizlerinin tespiti ve turizme açılması’ konulu bir dosya sunmuştuk. Maliyeti 177 bin 500 TL idi. Son anda, “Bütçemiz kalmadı” diye reddedildi.

Maliyetleri nasıl karşılıyorsunuz?
Binlerce dolar bütçesi olan çalışmalar yapıyoruz ama kendi kaynaklarımızı kullandığımız için maliyet düşüyor. Robot kameralarımızı İTÜ’de üretiyoruz, ASPEG ile protokolümüz var. ÇEKÜL bize danışmanlık yapıyor. 2013’te de İTÜ tarafından 20 bin TL ile desteklendik. Tüm Tarihi Yarımada’yı çalışacağız.

“ÇOĞU TÜNEL ARAŞTIRMADAN KAPATILIYOR”

“Roma döneminden bu yana şehre Trakya’dan ve Belgrad Ormanı’ndan su getiren yollar, kemerler, sarnıç sistemleri var” diyorsunuz. Bu bilgi, şehrin altında çok yaygın biçimde su yolları olduğunu anlatıyor, değil mi?
İstanbul’un altı su yolları ve sarnıçlarla kaplı, çünkü şehrin içilebilir su kaynakları çok zayıf. Bizans’tan önce Romalılar, bu sorunu su kanalları ve su kemerleriyle aşmış. Zamanla sayıları artmış. Şehrin altında 100’den fazla büyük sarnıç var, küçük sarnıçların sayısı ise bilinmiyor. Prof. Dr. Kazım Çeçen’in ve James Crow’un araştırmalarına göre, en uzun Roma su yolları da İstanbul’a ulaşanlar. Şehrin çıkış noktalarından ana merkeze yaklaşık 500 kilometre su yolu var.

Bunlar yeterince biliniyor mu?
Suriçi’ndekiler bilinmiyor. Her yerden bilgiler geliyor. Son olarak, Beşiktaş’ta pazara bağlanan yolun altında da çok büyük, tonozlu tüneller görülmüş. Maalesef çoğu araştırılmadan kapatılıyor.

Peki, efsanelere ne diyorsunuz?
Bazı yüksek tünellere bakınca, “Acaba geçiş amacıyla da kullanılmış olabilir mi?” diye düşünebilirsiniz ama bunu kanıtlayacak herhangi bir yazılı kaynak, belge yok. Bilimsel çalışmaların yapılmadığı yerde iş efsanelere kalıyor. Özellikle Ayasofya hakkında medyada sıkça çıkan yanlış bilgiler ve “Ayasofya’nın altından dışarıya çıkan tüneller” iddiaları çok zararlı.

Ayasofya kuyularına girmek nasıldı?
Çok ilginçti. Ana ve yan nefteki kuyulara daldım. Bu kuyular o kadar dar ki, dalış tüpüyle girmek mümkün değil. Nargile yöntemiyle (yukarıdaki tüp sistemine bağlı iki uzun boru) nefes alıp veriliyor. Kapkaranlık ve klostrofobik. Kendi kendime, “Şimdi Ayasofya’nın kuyusunun dibindeyim” diye tekrarlıyordum. Şaşkınlıktan ölçüleri defalarca aldım.

TOPKAPI – İSTANBUL ARKEOLOJİ MÜZESİ ALANLARI


Topkapı Sarayı 3’üncü avludaki sarnıç / Fotoğraf: Saygun Dura / İTÜ Arşivi


Topkapı Sarayı Dolap Ocağı Kuyusu / Fotoğraf: Ali Ethem Keskin / İTÜ Arşivi

  • Araştırma 2009’da başladı. Sarayın altında su yolları, drenaj kanalları ve yeraltında kalmış yapılar keşfedildi. Bu kanalların Marmara Denizi’ne ulaştığına dair kanıtlar bulundu.
  • Doç. Dr. Hülya Tezcan’ın çalışmaları ile Topkapı Sarayı’nın altındaki 43 sarnıcın varlığı biliniyordu. Bu sarnıçlardan bir bölümü gelişmiş sualtı kameraları ile görüntülendi.
  • Bizans’tan kalma, Osmanlı döneminde Mimar Sinan tarafından kullanıma açılan 26 ve 22 metre derinliklerinde, 6 metre çapında iki büyük kuyuya (Dolap Ocağı) dalış yapıldı. Yoğun balçık tabakasının ve sivri demirlerin olduğu kuyularda robot kamerayla keşif yapıldı, sonra dalgıçlar indi. Bu kuyuları birbirine, ana su kanalına ve deniz kenarındaki Mangan bölgesine bağlayan kanallar bulundu.
  • Topkapı alanında toplam 15 kuyuya girildi.
AYASOFYA ALANI


Ayasofya İç Narteks Altındaki Tonozlu Yapı / Fotoğraf: Nezih Ekmekçi / İTÜ Arşivi


Ayasofya’da içinden kurşun boru geçen galeri / Fotoğraf: Engin Aygün / İTÜ Arşivi

  • Araştırma 2005’te başladı. Ayasofya zemininin yaklaşık 2.5 metre altında ve bahçelerinde; bir kilometreyi bulan, bazıları katlar halinde ilerleyen su yolları, kuyular, armut tipi sarnıçlar bulundu ve literatüre kazandırıldı.
  • Bu su yollarına bağlı olan ve varlıkları hiç bilinmeyen dört yeraltı yapısı bulundu. Daha önceden bilindiği halde yeterince araştırılmayan iki yeraltı yapısı (Hipoje mezar/yeraltı mezarı ve iç narteks/giriş bölümü altındaki tonozlu altyapı) incelendi. Hipoje mezarın bugünkü Ayasofya’dan eski olduğu kesinleştirildi.
  • Ayasofya alanında toplam dokuz kuyuya girildi. Yapının altındaki içi su dolu iki kuyudan birinin dibi tamamen balçık kaplı. İçinde cam Bizans ve Osmanlı mataraları bulundu. Diğer kuyuda mermer parçaları ve amfora kırıkları vardı. Bu bir kazı çalışması olmadığı için yerinde bırakıldı.
  • Ayasofya’da, içinde yürünebilecek kadar yüksek olan tek bir kanal bulundu. Bu kanal, su geçişinden farklı bir amaçla kullanılmış olabilir.
HİPODROM ALANI


Sultanahmet Hipodrom’daki Sphendone Sarnıcı / Fotoğraf: Çiğdem Özkan Aygün / İTÜ Arşivi


Sphendone Sarnıcı / Fotoğraf: Çiğdem Özkan Aygün / İTÜ Arşivi

  • Hipodrom’un batısındaki su yolu ve günümüzde Sultanahmet Endüstri Meslek Lisesi’nin alt tarafında kalan Sphendone Sarnıcı ile ilgili bilgiler araştırmaya eklendi.
  • 16’ncı yüzyılda Hipodrom’un aşağısındaki mahallelere su dağıtımını ölçen bir su sandığı ortaya çıkartıldı. Bu sandıktan dağıtım yapılan çeşmenin kitabesi okundu. Çeşme suyunun, Kanuni Sultan Süleyman’ın kardeşi Hatice Sultan tarafından ve Sultan Ahmet zamanında artırıldığı tespit edildi.
BİLGİ İÇİN

  • İTÜ araştırmasının detayları ve konuyla ilgili İz TV belgeseli bu adreste bulunabilir:
  • Bu müthiş su sistemini maket, video ve fotoğraflarla anlatacak bir sergi hazırlanıyor. Kitap da yakında.
NOT: İTÜ araştırmasına dair tüm fotoğraflar şu makalelerden alınmıştır: Çiğdem Özkan Aygün. 2011. “New Findings on Hagia Sophia Subterranean and its Surroundings.” Bizantinistica: Vol . 12. Aygün, Ç.Ö.- Kaçan, M.- Bir A. İstanbul’un Birinci Tepesindeki Sarnıç, Kuyu, Galeriler ve Su Dağıtımına İlişkin Yeni Bulgular, İSTYAM 2013- Uluslararası İstanbul Tarihi Yarımada Sempozyumu, 1-5 Ekim 2013



 

cassabalee

Kullanıcı
Katılım
31 Mart 2013
Mesajlar
686
Beğeni
881
Puanları
93
Konum
Türkiye
ferudun_ozgumus.jpg

:D sanki bu gözlüklü kişiyi ben İkizceli ustama benzettim vallahi ne kadarda güzel yer altı İstanbulu bulmuş :D Elinize sağlık Abi.
 

ikizceli

çalışmalarınızı yasal yapınız.
Kullanıcı
Katılım
11 Eylül 2013
Mesajlar
7,166
Beğeni
25,705
Puanları
113
Yaş
68
Konum
ORDU- SAMSUN-ANKARA
emeğine sağlık muheterem hocam.
yaşayanların üstünü bile yeterince bilemediği bir metropol ,altında ne tarihler ne gizemler barındırdığını biz nasıl bilelim.
bu çalışmalar aksamadan ,hızlı bir şekilde yürür inşaallah ta bilinmeyenler de gün yüzüne çıkmış olur. emeği geçenlere ön ayak olanlara minnettarız.
 

ankara

Güvenlik
Kullanıcı
Katılım
24 Aralık 2013
Mesajlar
2,327
Beğeni
5,973
Puanları
113
İmkan taninsa ikizceli ustam çok gizemleri çözer de.
 
Üst Alt