Yitik Cennet... | Define işaretleri ve anlamları

Yitik Cennet...

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
7,877
Beğeni
22,538
Puanları
113
Konum
Erzincan
Yitik Cennet



Ayrılık, insanlığın Hazreti Adem`in dünyaya gönderilişiyle birlikte tattığı ilk elem olduğu gibi insanın da dünyaya gönderildiği andan itibaren tanıştığı ilk acı çeşidi... Belki de hayatı boyunca karşılaşacağı bütün elemler ayrılıktan birer şube sadece.... Biliyoruz ki hissin nabzını tutma yoluna revan olmuş yüzlerce, binlerce güzide insanın hayatlarındaki en ortak payda ayrılıktır. Hep ayrılık söylerler sözleriyle, yazdıkları eserleriyle... Her şey zıddı ile bilinir ya, "varlığın" kıymetini anlamamız mıdır bilmem Mecnun`u kendisine meftun eden müthiş bir sır var ayrılıkta. Yitirdiğimiz şeyler bize bir şeyler anlatıyor, yitirdiğini aratıyor insana.

Sezai Karakoç Yitik Cennet`te bunun peşine düşmüş sanıyorum. Yitik Cennete açılan 8 kapıyı anlatıyor; 8 peygamberi... İnsanın ve insanlığın macerasını, hakikat medeniyetini, Yitik Cenneti bulma öyküsünü peygamber kıssaları üzerinde okuyor. "medeniyeti" okuyor. Sezai Karakoç`un yitik cenneti medeniyet... Yitirdiğimiz medeniyetimiz için insanlığın "diriliş" öyküsünde, kendi ıstılahınca yeni "diriliş" hamleleri arıyor. Şeytansız Âdem düşünülemediği gibi diyor (düşünülse o insandan ne eser kalır) ; "başka uygarlıkların soluğuyla karşılaşmayan bir uygarlık da düşünülemez. Güçlü uygarlığın Âdem`in şeytanla karşılaşması, yenilir gibi olup düşmesi, sonra tövbe yolunu tutup tekrar güçlenmesi gibi, başka uygarlıklarla büyük ve köklü karşılaşmalar yapması gerekir. Âdemle Havva’nın cennette öncesiz sonrası yokmuş gibi mutlu bir hayatı yaşadıkları zaman gibiydi hayatımız Batının soluğu bize gelmeden önce." Okurken kendininizi kâh Roma’da, kâh Hazreti Nuh`un gemisinde buluyor, Antik Yunan`dan Hazret-i Yusuf`un kuyusuna giriyor oradan Hazreti Süleyman’ın devletini temâşa eder hale geliyorsunuz. Üstâd bütün insanlığın yolculuğunu kendine rehber etmiş, derdinin ilacını tarihten damlatıyor. Reçetesini "hakikat uygarlığının varoluş hikmeti önderliği Hazreti Âdem, varoluşun temellenmesi Hazreti Nuh, inanç temellenmesi öncülüğü Hazreti İbrahim`de gerçekleştiği gibi, Devlet düşüncesi, ilkeleri ve girişimi de Yusuf Peygamberin hayatını dolduracaktı." "Hakikat medeniyeti devlet modeline ideal devlet formuna Süleyman Peygamberle ulaşır. Yönetim idel kutuplaşması doğmuştur; ilke ve uygulama dengesi kurulmuştur. Hz. Süleyman ilke, vezir Âsaf uygulamadır." diye tarihe yazıyor. Hele bir de Hz. Muhammed kısmı var ki "O, Cennetin kapısı değil, Cennet`in ta kendisir." diye başlayan, bahsetmeye cür`et etmeyeyeyim.

İçerik açısından ömürlük bir tefekkürü gerektirmesi falan bir tarafa da herkesin bu kitabı bir şey adına okumasını isterdim. Müslümanca bir nazara sahip olabilmek adına, meseleye fıtrat ölçüsüyle bakabilmek adına, yitirilene karşı Kur`an’a imdat eylemenin ne demek olduğunu anlamak adına... Kur`an’ı bir ahlak metni gibi değil de bir tefekkür kitabı, ayetleri birer tarihi figür gibi değil "sanki bugün nazil olmuş gibi" bir rehber olarak idrak edebilmenin nasıl bir şey olduğunu görmek için... Dertli bir adam, kitaplar dolusu birikimiyle, derdinin, milletinin derdinin, İbrahim milletinin derdinin, Muhammed ümmetinin derdinin çaresini peygamber kıssalarında arıyor. İbn-i Haldun`un sosyoloji tarihinde ayrı bir yeri olan mukkaddimesindeki gibi vahyin doğruluğundan şüphe etmeden, objektivitenin bataklığına saplanmadan, vakur bir müslüman duruşuyla bilgiye, birikime Kur`an penceresinden bakıyor, o pencereden uzattığı elinin avucundan inceliyor doğuyu, batıyı insanlık tarihini. Bir reçete arayacaksan böyle aracayacaksın. Anlattıkları dışında bir de bunu anlamaya çalıştım açıkçası. Sezai Karakoç`u okurken. Yitik bir Cenneti olan, onun derdiyle yollara çıkmaya hazır olanların çantasında eksik olmaması gereken bir kitap, o kanıya vardım.


Senin kalbinden sürgün oldum ilkin
Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği
Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin dışında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Uzatma dünya sürgünümü benim
Güneşi bahardan koparıp
Aşkın bu en onulmazından koparıp
Bir tuz bulutu gibi
Savuran yüreğime
Ah uzatma dünya sürgünümü benim
Nice yorulduğum ayakkabılarımdan değil
Ayaklarımdan belli
Lambalar eğri
Aynalar akrep meleği
Zaman çarpılmış atın son hayali
Ev miras değil mirasın hayaleti
Ey gönlümün doğurduğu
Büyüttüğü emzirdiği
Kuş tüyünden
Ve kuş sütünden
Geceler ve gündüzlerde
İnsanlığa anıt gibi yükselttiği
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
Bütün şiirlerde söylediğim sensin
Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin
Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım Salome’nin Belkis’in
Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikârsın sen bellisin.
Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için
Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini
Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini
Ey gönüllerin en yumuşağı en derini
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
Yıllar geçti sapan ölümsüz iz bıraktı toprakta
Yıldızlara uzanıp hep seni sordum gece yarılarında
Çatı katlarında bodrum katlarında
Gölgelendi gecemi aydınlatan eşsiz lamba
Hep Kanlıca’da Emirgân’da
Kandilli’nin kurşunî şafaklarında
Seninle söyleşip durdum bir ömrün baharında yazında
Şimdi onun birdenbire gelen sonbaharında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Ey çağdaş Kudüs (Meryem)
Ey sırrını gönlünde taşıyan Mısır (Züleyha)
Ey ipeklere yumuşaklık bağışlayan merhametin kalbi
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
Dağların yıkılışını gördüm bir Venüs bardağında
Köle gibi satıldım pazarlar pazarında
Güneşin sarardığını gördüm Konstantin duvarında
Senin hayallerinle yandım düşlerin civarında
Gölgendi yansıyıp duran bengisu pınarında
Ölüm düşüncesinin beni sardığı şu anda
Verilmemiş hesapların korkusuyla
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır
Aşk celladından ne çıkar madem ki yâr vardır
Yoktan da vardan da öte bir Var vardır
Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır
O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
Senden umut kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim.​
 

aliveli44

ONURSAL ÜYE
Admin
Super Moderatör
Vip Üye
Katılım
12 Haziran 2012
Mesajlar
11,018
Beğeni
20,956
Puanları
426
Konum
Malatya
Cevap: Yitik Cennet...

Eline sağlık abi
Sezai karakoç'un şiirlerini ben de çok severim
...Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da...
 
Üst Alt