Veni Vidi Vici | Define işaretleri ve anlamları

Veni Vidi Vici

komana

Ali Doğan Usta
Kullanıcı
Katılım
15 Eylül 2013
Mesajlar
3,066
Beğeni
9,752
Puanları
113
Yaş
54
Konum
Comana Pontica






















Sezar'ın Anadolu Seferi: Geldi Gördü Yendi.

Bundan tam 2055 sene önce, Antakya üzerinden Tokat'ın Zile ilçesine gelen Jül Sezar, Pontus kuvvetlerini ağır bir yenilgiye uğratmış ve tarihe geçen sözleriyle zaferini tescillemişti: Veni, vidi, vici... Geldim, gördüm, yendim. Böylelikle Anadolu'da yaklaşık bin yıl sürecek Roma egemenliği başlıyordu. NTV Tarih, arazide bu savaşın izini sürdü ve Zile muharebesinin yaşandığı coğrafyayı tam olarak belirledi.

Sezar, Kleopatra'nın kollarında yorgunluk atarken, Anadolu'dan kötü haberler gelmeye başlamıştı. 40 yıldır savaştıkları Pontuslar yine ilerliyordu ve Romalıların 20 sene önceye dayanan bir hesabı vardı.

Pontus kralı Farnakes, Romalıların yaklaştığı boğaza hâkim vaziyette bulunan Skotios dağı ve yamaçlarını kontrol altına almış olsaydı, Sezar'ın her türlü ilerleyişi hüsranla sonuçlanacaktı. Farnakes çok önemli bir taktik hata da yapmış, coğrafyayı yine hiçe sayarak diğer ucunda Romalıların beklediği vadinin inişinin çok derin olduğunu hesaba katmamıştı. Pontus askerleri bu inişten sonra düşmana saldırmak için yokuş yukarı hareketlenmek zorundaydı ve zaten daha ilk inişte dar vadi tabanına sıkıştılar. Lejyonerler tam o anda karşı saldırıya geçti.

Zile Kalesi'nin kapısında, bekçi Dursun Serimer duruyor. İki de kurt köpeği. Kalenin içindeki Roma sütunları, lahitler, tarihi eserler onlara emanet. Biri ters ters bakıyor köpeklerden. Bizi içeriye almaya niyeti yok.

- Adı ne bunun?
- N'olacak, Sezar.

Jül Sezar 21 asır evvel Zile yakınlarında yaşanan savaşta, Farnakes komutasındaki Pontus kuvvetlerini hezimete uğratmış ve böylelikle Roma, Anadolu'nun tek hâkimi olmuştu. Sezar'ın meşhur "veni, vidi, vici" yani "geldim, gördüm, yendim" dediği yer de burası.

Sezar buraya neden, nereden, nasıl geldi? Zile'de neler yaşandı? Bugün elimizde sadece Romalı tarihçi Hirtius'un yazdığı tahmin edilen satırlar var. O da diyor ki: "Ben Sezar'ın İskenderiye, Afrika ve Anadolu seferlerine katılmadım, bu hikâyeleri kendisinden dinledim." Dolayısıyla ilk elden tek tanık coğrafya.



Önce Mısır'a uzanıyoruz. Tarih MÖ 48. Sezar 52 yaşında, 21 yaşındaki Kleopatra'nın yanında yorgunluk atıyor. Bütün yıllar, yollardan ve savaşlardan yorulan Sezar, belki de hayatının ilk tatilini yapıyor. Hatta ünlü hatip, senatör Cicero, Aralık MÖ 48'den, Haziran MÖ 47'e kadar Roma'ya Sezar'dan bir mektup ya da haber gelmediğinden şikâyetçi.

Sezar önce Galya'yı sonra Britanya'yı fethetmiş, iç savaşta büyük rakibi Pompeius'u dize getirmiş, Mısır donanmasını yakmış, bu arada İskenderiye Kütüphanesi'ndeki 400 bin elyazması eserin yok olmasına neden olmuş ve yaklaşık 10 yılda arkasında 2 milyona varan kurban bırakmış vaziyette dinleniyor.

Ve tatilin sonu. Anadolu'dan gelen haberler kötü: Büyük Pontus kralı Mithradates'in oğlu, Kırım'daki Bosphorus devletinin kralı Farnakes, Anadolu'daki Roma yönetiminde bulunan kuvvetlerine karşı saldırıya geçmiş. Roma şehirleri yakıp yıkmış. Sezar'ın generali Calvinus'un ordusunu feci bir şekilde yenmiş!

Bu Pontuslar, Roma'nın başına bir dert. Uzun yıllar kâh Roma'yla savaşarak kâh anlaşma yaparak egemenliklerini sürdürüyorlar. Son olarak MÖ 67 yılında Mithradates anayurdu Pontus Kapadokyası'na (Tokat-Amasya yöresi) geri dönmüş ve Amiral Triarius komutasındaki Roma ordusunu Zela (Zile) yakınlarında çok ağır bir yenilgiye uğratmış, 7 binden fazla Roma askerini öldürmüştü. Şimdi oğlu Sezar'a meydan okuyor ve yine Zile'de Roma'yı bekliyor! Tarih tekerrür mü edecek yoksa Roma'nın intikamı mı alınacak?

Sezar İskenderiye'den Suriye'ye yola çıktığında, yanına sadece çok güvendiği 6. Ferrata Lejyonu'nu alır. Bu lejyonda son derece tecrübeli ve usta askerler vardır. Antakya üzerinden Tarsus'a geçen Sezar törenle karşılanır. İşin ilginci, ona ileride son bıçak darbesini vuracak olan Brutus ve Cassius da karşılayanlar arasındadır. Tarsus'ta Sezar'ı bekleyen iki lejyon birliğinde, 20 yıl önce Roma'nın Pontus'a yenildiği savaştan sağ çıkan asker ve gaziler de vardır; arkadaşlarının ölümüne şahit olmuş, intikama susamış askerler...

Sezar ordusuyla hızlı bir şekilde kuzeye yönelir ve bugün Adana'nın Tufanbeyli ilçesi yakınlarında bulunan Komana'ya gelir. Arazide yaptığımız araştırmalar, Sezar'ın Kadışehri Sebastopolis (Sulusaray) istikâmetinden Develi dağlarını aşarak Güzelbeyli'ye (Sillis), bugün demiryolunun bulunduğu vadiye ulaştıktan sonra, Zile'ye güneyden yaklaşmış olabileceğini gösteriyor.

Sezar sayıları eksik de olsa kendi topladığı üç lejyon ile Galat lejyonu ve süvarileriyle Pontus kralı Farnakes karşısında hesaplaşmaya hazırdır artık. Farnakes, Sezar'a elçiler ve altın bir taç göndererek bir son dakika manevrasıyla savaştan kaçınmak ve zaman kazanmak istese de işe yaramaz.

Sezar'ın kuvvetleri, Zile'ye 3 km mesafedeki Kurupınar köyü çevresinde ana kampı kurmuş ve ağırlıkları bırakmış olsa gerek. Buradaki su kaynakları yaz sıcağında savaşa girmek üzere olan bir ordu için hayati önem taşıyordu. Yine bugün Kurupınar köyü mezarlığı karşısında gördüğümüz Roma mil taşı, bir yatırın baştaşı olarak bizi selamlıyor! Mil taşının bulunduğu yerden Zile ve hemen arkasındaki dağlardaki iki yüksek nokta ve derin iki vadi dikkat çekiyor.
2055 sene önce Sezar'ın durduğu yerden manzaraya bakıyoruz. Şüphesiz buraya kuş uçuşu 7-8 km mesafedeki, bugün Yünlü köyü eteğindeki dağın yamaçlarına konuşlanmış vaziyetteki Farnakes kuvvetleri de Romalıların yaklaştığından haberdardır. Sezar doğal olarak bu şekilde konuşlanan düşmana ovadan yaklaşamazdı. Zira 20 sene önce Romalılar yine aynı yerde tuzağa düşmüş, Roma generali Triarius göz göre göre Farnakes'in babası Mithradates'in tuttuğu hâkim tepelerin altındaki boğaza girerek kendi sonunu ve askerlerinin hazin akıbetini hazırlamıştır.

"Zela, Pontus'ta, ovadaki konumu düşünüldüğünde korunaklı bir şehirdir. Duvarları, sanki insan yapısı gibi görünen doğal bir tepenin üzerinde, her yöne muazzam yükselir. Bu şehrin çevresinde vadilerle kesilen birçok tepe vardır. Bunların en hâkimi, neredeyse şehre yüksek patikalarla bağlanan, Mithradates'in, Triarius'un şanssızlığıyla ordumuzu yendiği yer olarak bilinir ki, 3 milden uzak değildir. Eski istihkamları tamir ettikten sonra, Farnakes tüm kuvvetleriyle kampını oraya, babasının vaktiyle başarılı olduğu yere kurdu."

31 Temmuz MÖ 47'de Roma ordusu şehrin güneyindeki kampında günü batırırken, Jül Sezar gördüğü manzarayı böyle anlatıyordu.

Sezar'ın Triarius gibi tuzağa düşmediği ve alternatif bir yol kullandığı neredeyse kesindir. Konuyla ilgili çizim ve hipotezlerin aksine, Sezar'ın Zile'yi Amasya'ya bağlayan antik yola girmeyip doğuya yöneldiği ve Skotios dağının eteklerinden, günümüzde Derebaşı köyünün bulunduğu vadiye inerek düşmana yaklaştığı anlaşılır.

Sayıları 15 bini bulan Roma askerleri, kavurucu sıcaklarda haftalarca yürüdükten sonra, nihayet hedefe varmıştır. Bugün Kurupınar köyünden karayolunu takip ederek 15 dakikada ulaşılan Derebaşı köyüne, adam başı ortalama 30 kilo silah ve malzeme taşıyan lejyonerlerin 5 saatte vardığı hesaplanabilir. Sezar'ın, Farnakes'i koruyan vadilerin kendisini de koruyacağını değerlendirerek yürüyüş emrini gece verdiğini düşünürsek, askerlerin bitap düştüğü de söylenebilir. Yine de Romalılar, bugün 25 haneli çok küçük bir yerleşim olan Derebaşı'nın yamaçlarını gece boyunca tutmuştur. Gün doğarken iki ordu arasında yalnızca derin bir vadi vardır. Tarih 2 Ağustos MÖ 47'dir.

Havanın aydınlanmasıyla, vadinin karşı yamaçları üzerindeki Romalı askerleri gören Farnakes ordusunu hemen savaş düzenine çağırır. Farnakes, Roma kayıtlarına göre 30 bin kişilik kuvvetlerinin bir bölümüyle düşmanın güneyden yaklaştığı boğaza hâkim durumdaki Skotios dağı ve yamaçlarını kontrol altına almış olsaydı, Sezar'ın her türlü ilerleyişi hüsranla sonuçlanacaktı.

Farnakes'in saldırı emriyle Pontuslu yamaç aşağı sel misali akmaya başlar. Farnakes stratejik hatasının yanısıra önemli bir taktik hata da yapmıştır ve artık geri dönüşü yoktur. Coğrafyayı yine hiçe saymış, diğer ucunda Romalıların beklediği vadinin kendi tarafındaki inişinin çok derin olduğunu hesaba katmamıştır. Bu dik inişten sonra düşmana saldırmak için yokuş yukarı hareketlenmek zorunda kalan Pontus askerleri, daha ilk inişte dar vadi tabanına sıkışmıştır.

Manevra düzenini oluşturan Roma ordusu savaş çığlıklarıyla düşmana saldırır. Romalıların karşısına nefes nefese çıkan Pontuslular kırılmaya başlamıştır. 6. Lejyon düşmanı gerisin geri vadi tabanına sürmeye başlar.

Bozulan Pontus kuvvetleri vadi tabanında sıkışınca daha büyük zayiat vermeye başlar. Silahlarını bırakarak kendi mevzilerinin bulunduğu tepeye tırmanabilenler bile Romalıların kılıçları altında can verir. Muharebe sadece 4 saat sürmüştür. Pontus ordusundan hemen hemen sağ kalan yoktur.

Farnakes'in karargâhı da çabucak ele geçer. Birkaç atlı adamıyla birlikte kuzeye, Yeşilırmak vadisine kaçan kral, Karadeniz'den ve Kırım'a ulaşabilirse de, daha sonra isyan eden adamları tarafından öldürülür ve Pontus Krallığı tarih olur.

Zaferlere alışkın Jül Sezar için bile bu çok hızlı bir başarıdır. Müthiş keyiflenir ve Roma'daki arkadaşı Gaius Matius'a yazdığı mektubu tarihe geçen sözlerle bildirir: "Veni, vidi, vici." Geldim, gördüm, yendim...

Sezar'ın bu sözünde sadece zaferin gururu yoktur. O, 40 yıldır süren ve bir türlü çözülemeyen Pontus meselesini halleden kişinin kendisi olduğunu Roma'daki dost ve düşmanlarına duyuruyor, bir bakıma "işte bu kadar" diyordu. Anadolu'daki Roma egemenliği bin yıl daha sürecekti.

Roma Ordusu

Önce disiplin ve mühendislik, sonra fetih

Roma'yı tarihin en güçlü imparatorluğu yapan ordusunu diğerlerinden ayıran disipliniydi. En küçük birimine kadar birlik olarak hareket eden Roma ordusunun disiplini, özellikle manevra yeteneğinde kendini gösteriyordu. Saflarını ve düzenini asla bozmuyor, savunma anında topluca kapanıyor ve taarruzda koordineli bir şekilde hücuma geçiyorlardı.

Roma ordusu için "kazma ve küreklerini kılıçlarından çok kullanıyorlardı" denir. Çünkü Roma fethettiği topraklara, ordu mühendislerinin aylar önce açmaya başladığı yol, tünel ve geçitler, kurduğu köprü ve kemerlerle ulaşırdı.

Ordunun temel birimi "legio", yani lejyon, 4.000-6.000 iyi eğitimli askerden oluşurdu. "Legatus" adı verilen general hem lejyona komuta eder hem de Roma eyaletlerinde vali yardımcısı görevi görürdü. Legatusları Sezar bizzat seçerdi. Romalılar iyi süvari olmadıklarından Romalı olmayan "barbarlar" arasından destek süvari birlikleri oluşturulurdu. Ordunun temel taşı "lejyoner", yani piyadeydi. Savaşın yükünü omuzlayan lejyonerin gerçekte de yükü ağırdı. Sezar devrinde Roma askerleri tabanları çivili "caligae" denen deri sandaletleriyle günde ortalama 10-30 kilometre yol alırdı.



Sırtlarındaki tahta sırığa tutturulmuş üç günlük kumanyayı, bakır yemek kapları, deri mataraları, battaniyeleri ve tabiki çok kullandıkları kazma küreklerini bağladıkları "Marius'un katırı" denen sırt yükleri 30-40 kilo çekerdi. Bunlara sağ yanlarında taşıdıkları kısa kılıç "gladius", sol yanlarında taşıdıkları hançer "pugio"yu, "gallic" adı verilen bronz miğferlerini, demir uçlu mızrak "pilum"u ve deriyle kaplı yuvarlak ahşap kalkanlarını da eklemek lazım. Askerler ya zincir örme gömlek ya da bronz zırh plakalar ile korunurdu. Ordunun bütün ağırlığını taşıyan atlı araba ve katır kolları yürüyüş kolunu arkadan takip ederdi. En önde Roma Kartalı sancağını ve lejyon işaretlerini taşıyan "signifer"ler yürürdü.

NTV Tarih yazıyor

Arazi araştırması 3 önemli noktayı ilk kez açığa çıkardı.

1. Zela Savaşı'nın geçtiği mevkii, kesine yakın şekilde saptandı.
2. Sezar ve Pontus kuvvetlerinin muharebe yaklaşma yolları ve gerçek pozisyonları ortaya çıkarıldı.
3. Bölgedeki antik yol tanımlandı.

Zile'ye geldiğimizde elimizde savaşın olduğu yeri ve oluş şeklini gösteren bir harita, Romalı Hirtius'un satırları, ayrıca bu olayla ilgili daha önce yapılmış araştırmaların metinleri vardı. Bunlar çelişkili bilgiler içeriyorlardı.

İlk önce elimizdeki bilgilerin işaret ettiği savaş alanına gidiyoruz. Zile'yi Amasya'ya bağlayan karayolunun çok yakınında, merkeze 10 kilometre kadar uzaklıkta bir düzlük. Dereboğazı'ndan geçilerek ulaşılıyor. Bu boğaz, Hirtius'un bahsettiği ve Sezar'ın savaş alanına giderken üzerinden geçtiği kayalık boğaza uygun görünüyor. Ayrıca düzlüğün yeri yine Hirtius'un verdiği Zile'ye 3 Roma mili uzaklıkta olduğu bilgisine uyuyor gibi. Fakat elimizdeki haritada gösterilen orduların konuşlanma şekilleri imkânsız gibi görünüyor.

Zile ovasında ilçenin arkasındaki dağlar ve Dereboğazı'nın girişi önümüze seriliyor. Bir şey dikkat çekici: dağlarda geçit olabilecek Dere boğazından başka, buraya kuş uçuşu 6-7 kilometre güneybatıda bir başka boğaz daha var. Sezar'ın ordusuyla Zile'nin dışında kamp kurduğu biliniyor. Araştırmalarda işaret edilen bir başka Roma mil taşını Zile'nin 3 kilometre güneybatısındaki Kurupınar köyü mezarlığı yakınında buluyoruz. Sezar ordusuyla birlikte birinci kampını burada kurmuş olmalı.

Merakımız bizi bu ikinci boğazı araştırmaya sürüklüyor. Girişi aynı Dereboğazı ve Hirtius'un da bahsettiği gibi kayalık. Boğaz'ın doğusundaki dağda bir kale kalıntısı olduğunu öğreniyoruz ve oraya çıkıyoruz. Evet, çok tahrip edilmiş bir karakol yapısı var. İsmi, Nam-ı Hisar Kalesi. Kuzey altımızda Derebaşı köyü var. İkinci boğazdan çıkınca Derebaşı'na inmek çok kolay. Bir anda bir detayı hatırlıyoruz: kaynaklarda bahsedilen bir dağ var. Antik ismi Skotios ve üstünde bir kalenin varlığından söz ediliyor. Evet, biz o Skotios dağının üzerindeyiz işte! Ve Sezar muharebe alanına işte bu dağın eteklerinden indi!

Peki Zile'yi 2000 yıl önce Amasya'ya bağlayan antik yol nereden gidiyordu? Bu konuda bilgi sahibi değiliz. Dere boğazından olabilir mi? Oraya tekrar gidiyoruz. Yoldan yukarı doğru yükselirken sol yamaca ayrılan toprak bir yol görüyoruz. Bizi birkaç evin olduğu Karadere adlı bir mezraya ulaştırıyor. Buradan aşağı doğru Dere boğazını inceliyoruz. Arazi tecrübemize göre, varsa eğer, antik yolun bu yamaçta olması daha mantıklı. Evlerin 300-400 metre yukarısında yamaçta duvar gibi duran bir çizgi dikkatimizi çekiyor. Orada bir bahçe ya da ev duvarı olamaz. Yanına tırmanıyoruz ve işte antik yolun sağlam kalmış ufak bir parçasının üstündeyiz ve bu kesinlikle bizim keşfimiz.

Yazı: Serhan Güngör, Bünyad Dinç
 

komana

Ali Doğan Usta
Kullanıcı
Katılım
15 Eylül 2013
Mesajlar
3,066
Beğeni
9,752
Puanları
113
Yaş
54
Konum
Comana Pontica
3103594305ceae73fc26b9c2efca4142.jpg
d4fb70ab2809433eecfd2409b40b555b.jpg

Savaşın olduğu alan ve orduların konumları
ab22500358b2f6a926b8f08131c68ef0.jpg
b804b47ebd75f01ae879bdd3662f8fe7.jpg

Zile Amasya arasında ki antik yol
7f272c091c4af0d6d27299dfa2391f3a.jpg
fa7e5e9fd3185671790ba73ba57d8a59.jpg

Bu konuda hemşehrim olan @Goldsafir ustamada katkılarından dolayı teşekkür ederim.
 
Üst