Mezar yeri açmak caizmidir.?

Gazzeli

Kullanıcı
Katılım
1 Ağustos 2024
Mesajlar
76
Beğeni
150
Puanları
33
Değerli ustalarım, abilerim kendimce bir kanaate varamadım bu konuyu sizlere sormak istedim. Forumda çok eski birisi değilim ve bu işlerdede acemi birisiyim.
Konuyu biraz araştırdım ama kesin bir sonucada varamadım.
#Bir insanın yada topluca defnedilmiş bir ailenin ,zengin yada fakir mezarını açmak,patlatmak, eşyalarını almak doğru bir davranışmıdır?Dinimizde ki hükmünü bilen var mıdır.?
#Diyelim ki gayri Müslim bir Mezar açmak helaldir. Peki biz nerden bilebiliriz kişi veya kişilerin dini inancını? İslamiyete önce yaşamış ehli iman bir kimse de olabilir...
# Bu mezarda bulunan ölü veya ölülerin binbir zorlukla,alın teriyle biriktirdiklerini almanın bizim hayatımızda hiç olumsuz etkileri olmayacak mı? Ne bileyim sanki hırsızlık mı yapmış oluyoruz??
# Ölüye küfretmeden,kemiklerine saygısızlık etmeden,abdestli bir şekilde işlem yaparak vs...vs.. gibi kurallara riayet edecek olsak dahi patlatacağımız bir kaya mezarının yapacağı tahribatı nasıl kestirebiliriz??
Yazı daha uzar ama sanırım anlatabildim 😀
Sizlerin görüşlerini merak ediyorum. Arafta kalmış biri olarak maksadım kimseyi eleştirmek ,rencide etmek değil kesinlikle.Sürç ü lisan ettiysek affola..
Selam ve dua ile..
 

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
8,207
Beğeni
23,420
Puanları
113
Konum
Erzincan

Define helal mi?​


Soru detayı
- Define ile ilgili sorularım var: Aşırı vesveseli birisiyim vesveseye yer bırakmayacak şekilde anlatırsanız çok memnun olurum?
1. İslam öncesi defineler rikaz şartıyla helal demişsiniz? Peki İslam öncesi demek illa 1400 yıl önceden kalma defineler mi? Yoksa Ermenilerin gömdüğü 100 sene önceki defineler ya da herhangi bir tarihte gömülmüş küfür alameti olan defineler dahil mi?
2. Heykel ve haç gibi yeraltından çıkarılan defineler "putlar" caiz mi? Değilse (Mesela altından bir haçı eritip satmak caiz olur mu?).
3. Definenin sahibi biliniyorsa o kişi Hristiyan Ermeni ise ve definede küfür alameti varsa o defineyi ona vermeli miyiz?
4. Define mezar içindeyse mezarı kazıp defineyi almak caiz mi? (eski insanlar eşya ve takılarıyla gömüldükleri için)
5. Üzerinde İslam mı küfür mü alameti belli olmayan defineler helal mi?
6. Sahipsiz yani devlet arazisinde define bulmak caiz mi? (sahipsiz olan arazi Devletin arazisi oluyor.)
7. Definenin zekatını yani 5'te 1'ini Devlete mi vermeliyiz yoksa fakirlere mi?
8. Sahilde birilerinin düşürdüğü altın yüzük, bozuk para gibi malzemeleri bulmak helal mi? Sahilde bulunan altın, gümüşler için zekat verilir mi?
9. Mesela Mehmet'e, gayrimüslimin birisi şurada bizim gömdüğümüz Define var biz çıkarmıyoruz sen çıkar derse, Mehmet başkasıyla iş yapıp bunu bulamazsa ve Mehmet ölürse, onunla iş yapan adam gömüyü şu anda çıkarabilir mi caiz mi? Çıkarırsa ölen Mehmet'in varislerine, çocuklarına pay vermeli mi (ne kadar vermeli)? O adamla ben ortak olabilir miyim? Parayı istediğimiz şekilde bölüşebilir miyiz? Bu define sahipsiz devlet arazisinde.
Cevap
Değerli kardeşimiz,
Sorularınıza tek tek cevap vermek yerine, konuyla ilgili özet bilgi vereceğiz, siz sorularınızın cevabını buradan çıkarırsınız... Mezhep farkı olan konularda dilediğiniz mezhebi taklit edersiniz:
Hanefi fakihleri, rikaz adını verdikleri yeraltındaki bir kısım değerli malları maden ve define (kenz) olmak üzere ikiye ayırmışlardır. Bunlardan madenler konumuzun dışında kalmaktadır.
Rikazın ikinci türü olan defîne (kenz) ise şöyle tarif edilmiştir: İnsanlar tarafından yeraltına gizlenen yahut da zelzele, sel gibi bir olay sonunda yer altında gömülü kalan altın, gümüş, kıymetli taşlar vb. mallardır.
Fakihler defineyi İslam'dan önceki (el-kenzü'l-cahilî) ve sonraki (el-kenzü'l-İslâmî) olmak üzere ikiye ayırmışlardır.
Define muhteviyatında bir ayet, bir hadis, İslam'dan sonrasına ait bir tarih gibi işaret bulunursa, ikinci neviden bir define ile karşılaşmış oluruz. Bunun hükmü, bulunmak ve keşfedilmekle iktisap olunmamasıdır (yani bulanın olmaz). Daha önce bir Müslümanın malı olduğu anlaşıldığından define yine onun malı olarak kalır ve üzerinde lukata (buluntu eşya) hükümleri geçerli olur.
Malikilere göre definenin sahibi bulunamayınca bakılır; eğer Müslümanların savaşla fethettikleri bir yerden çıkmış ise beytülmale aittir, aksi halde bulanın mülkiyetine intikal eder.
Definede put, heykel, bir kral ismi gibi işaret bulunduğu için yahut başka bir yoldan İslam öncesine ait olduğuna hükmedilirse, birinci (cahiliye kenzi) neviden bir define söz konusu demektir.
Bu tür defînenin beşte birinin beytülmale ait olduğunda ittifak vardır. Geri kalan beşte dördün kime ait olacağı konusu ise içtihat sahasında ihtilaflıdır. Bazı müçtehitler, bu çeşit define ister mülk arazide bulunsun ister sahipsiz arazide bulunsun, bulana aittir derken, bazıları arazinin vasfına göre iktisabı ayırmışlardır. Define sahipli bir arazide bulunmuş ise ne bulana ne de halihazırdaki sahibine aittir. Bu definenin maliki fetihten sonra o toprağa ilk sahip olan kimse ve onun varisleridir. Bunlar bulunmadığı takdirde ise define beytülmale ait olacaktır. Sahipsiz arazide bulunması hâlinde ise defineyi bulan onu iktisap etmiş olacaktır.
 
Son düzenleme:

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
8,207
Beğeni
23,420
Puanları
113
Konum
Erzincan
Soru Detayı
- Bir kimse kendisine veya başkasına ait bir yerden bulduğu hazineyi-defineyi-madeni, devlete vermeyip kendine alabilir mi?
- Ayrıca devlete veya başka bir şahsa ait bir araziden, kimseye haber vermeden izinsiz hazine çıkarsam, yarısı kendime kalanı da devlet kuruluşuna veya fakirlere versem aldığım helal olur mu?
Cevap
Değerli kardeşimiz,
- Define, hazine veya rikaz denilen konuda alimlerin farklı görüşleri vardır. Hanefilere göre, hem madenler, hem de eski devirlerde yer altına gömülen her türlü kıymetli eşya “Rikaz” kapsamındadır. Diğer üç mezhebe göre, madenler “Rikaz” kapsamında değildir.
- Altın-gümüş gibi defineler beş parçaya bölünür. Bunlardan beşte biri, devlet alır. Şafiilere göre bunu zekat olarak dağıtılması gerekir. Diğer mezheplere göre ise, kamu yararı için kullanılır.
- Alimlerin cumhuruna göre, bulunan defineden alınan beşte biri devlet tarafından dağıtılır. Bazı alimlere göre ise, defineyi bulan kimse de bu beşte birini bizzat kendisi de dağıtabilir.(bk. V. Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslamî, 2/786).
Şahsın kendi evinde veya han ve otelinde yaptığı kazıda, vergi kapsamına giren madenlerden birine rastlarsa, İmam Ebû Hanîfe’ye göre, bundan vergi alınmaz. İmameyn'e göre, diğerlerinde olduğu gibi beşte bir vergi alınır. (Et-Tebyîn, Zeylaî)
Başkasına ait bir arazide yapılan kazıda define ya da vergi kapsamına giren bir madene rastlanırsa, bunun beşte biri mutlaka devlete vergi olarak ödenir. Geriye kalan kısım, İmam Ebû Hanîfe'ye göre, arazi sahibine aittir. (Şerh-i Tahavi, Fetâvâ-yi Hindiyye)
Arazinin sahibi var, ama bilinmiyorsa, varisleri de ortada yoksa veya tanınmıyorsa, devlet hazinesine bırakılır. (Tatarhaniyye-Bedayi-Bahrirâik-Şerh-i Tahavi) Vârisleri tesbit edildiğinde onlara verilir, tesbiti mümkün olmadığında olduğu gibi devlet hazinesine devredilir.
Yapılan kazılarda, başkasına ait olmayan bir arazide silah, kap, süs eşyası, ve benzeri şeyler bulunursa, bu da define sayılır ve beşte bir vergisi alınır. (Et-Tebyin - Zeylai - Fetâvâ-yi Hindiye; bk. Celal Yıldırım, Kanaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/147-149)
Not: Madenler ve deniz mahsulleri konularında detaylı bilgi için aşağıdaki açıklamaları okumanızı tavsiye ederiz.
“Sizin için yerden çıkardıklarımızdan infak ediniz...” (Bakara, 2/267)
ifadesi ile genel olarak ziraî mahsullerden zekât yükümlülüğüne işaret edilmiş olduğuna ve âyetteki “infak ediniz” emrinin, fakihlerin çoğunluğu tarafından “zekâtını veriniz” anlamında tefsir edildiğine yukarıda temas edilmişti. Allah Teâlâ topraktan çeşitli mahsuller bitirdiği gibi, onun yarattığı çok çeşitli madenler de yine topraktan çıkarılmaktadır. Bu sebeple, fakihler zikredilen âyetin umumi anlamı gereğince madenlerde de ödenmesi gerekli bir hakkın bulunduğunu düşünmüşlerdir.
Hz. Peygamber (asm)'in hadislerinde ve sahabe uygulamasında, yeraltında bulunan define ve madenlerin vergilendirildiğine dair çeşitli rivayet ve bilgiler bulunur. Fıkıh literatüründe “rikâz” madenleri, diğer yeraltı zenginliklerini ve yer altında gömülü antika, hazine ve benzeri eşyayı ifade eden geniş bir kapsama sahiptir. Bu itibarla konu rikâz, madenler, deniz mahsulleri olmak üzere üçlü bir ayırım içinde ele alınabilir.
a) Rikâz
Rikâz terimi,
maden, define ve hazine gibi kendiliğinden yeraltında bulunan veya insanlar tarafından yeraltına gömülüp gizlenen her türlü kıymetli maden ve eşyayı ifade eder.
Hz. Peygamber (asm)'in
“Rikâzda humus (1/5 nisbetinde vergi) vardır.” (Ebû Ubeyd, el-Emvâl, nr. 856-860)
buyurduğu, Hz. Ömer (ra)'in Medine dışında bulunan 1000 dinar altın paranın 200 dinarını devlet adına beytülmâle aldığı, Hz. Ali (ra)'nin de madenleri rikâz diye isimlendirip, çıkarılan maden parçalarından ve bulunan eski devirlere ait paralardan 1/5 nisbetinde vergi aldığı rivayet edilir. (Ebû Ubeyd, a.g.e, nr. 871, 874-875)
Rikâzla ilgili hadis ve sahabe tatbikatını değerlendiren fakihler, bu terimin kapsamı üzerinde görüş ayrılığına düşmüşlerdir.
İmam Şafiî, İmam Mâlik ve Ahmed b. Hanbel'e göre rikâz, eski devirlerde yer altına saklanan ve İslâmî devirde bulunan kıymetli eşya, hazine ve definedir. Madenler rikâzın kapsamına girmez. Hatta İmam Şafiî rikâzı sadece Câhiliye devrinde gömülmüş olan altın ve gümüşe hasreder.
Hanefî fakihleri ise
hem madenleri ve hem de eski devirlerde yeraltına gömülüp gizlenen her nevi kıymetli eşyayı rikâz mefhumu içinde mütalaa ederler.
Rikâz; eski devirlerde yeraltına gömülen veya herhangi bir sebeple yeraltında kalan kıymetli eşyayı ifade ettiğinde,
1. Mevât (işlenmemiş, sahipsiz) topraklarda veya sahibi bilinmeyen topraklarda bulunmuş ise 1/5'i vergi olarak alınır, kalan 4/5'i bulana verilir. Mülk arazide bulunmuş ise Hanefîler'e göre 4/5'i mülk sahibi veya vârislerine ait olur. Bu eşyayı gayri müslim tebaadan biri veya çocuk da bulsa durumda bir değişiklik olmaz.
2. Bulunan altın-gümüş ve kıymetli eşyanın İslâmî alâmet (mühür, yazı gibi) taşıması halinde “lukata” hükümleri uygulanır. Bu halde bulunan eşya bir sene müddetle -usulüne uygun- ilân edilir, sahibi çıkmazsa beytülmâle teslim edilir.
3. Bu nevi bulunan eşyanın vergilendirilmesi için cumhura göre nisab da aranmaz. İmam Şafiî nisab şartını ileri sürmüştür.
4. Fakihler rikâzın 1/5 nisbetinde vergiye tâbi olabilmesi için, bulunduktan sonra üzerinden bir sene geçmesinin şart olmadığında görüş birliğindedir.
Rikâz ile ilgili hadislerde, alınan 1/5 nisbetindeki verginin zekât verilecek kimselere mi, yoksa fey kapsamında düşünülüp zekâtın dışında kalan muhtelif devlet giderleri için mi harcanacağı hususunda açıklık yoktur. Bu sebeple fakihler rikâzın dağıtımı hususunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.
İmam Şafiî rikâzdan alınan 1/5 nisbetindeki verginin zekât verilecek kimselere sarfedileceğini, Ebû Hanîfe, -bir görüşe göre- İmam Mâlik ve Ahmed b. Hanbel ise bu gelirin fey hükümlerine tâbi olup zekât dışında, kamu hizmetlerine harcanacağını savunmuşlardır.
Rikâz, yeraltına gömülmüş altın, gümüş, hazine yani kenz ve define anlamına alındığında önemli bir devlet geliri sayılmamalıdır. Çünkü bu çeşit hazine ve antik eşyanın bulunup çıkarılması sık sık rastlanan bir olay değildir. Ancak, Hanefî fakihlerine göre madenler rikâz mefhumu içinde mütalaa edildiğinden, rikâzın vergilendirmesi büyük önem taşımaktadır. Hemen aşağıda izah edeceğimiz gibi, bu durumda hem kapsamı genişlemiş olacak ve hem de maden vergi nisbetleri 1/5 olarak kabul edildiğinden devlet gelirleri içinde önemli bir yekûn tutacaktır.
b) Madenler
Arap yarımadasında İslâm'ın ilk devrinde maden işletmeciliği ve ticareti pek gelişmemiş, bunun sonucu olarak maden vergi hukuku tatbikatı da sınırlı sayıdaki uygulama örneğine münhasır kalmıştır. Bu sebepten dolayı da müctehidler hangi nevi madenlerin zekâta tâbi olduğu, hangilerinin olmadığı konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.
Hanefî fakihlerinden Serahsî (ö. 490/1090), maden vergi hukuku yönünden önemli olan aşağıdaki taksim şeklini verir.
Yeraltından çıkarılan madenler üç kısımdır:
1.
Katı olup eritilebilen ve dökümü yapılabilen madenler; altın, gümüş, demir, bakır gibi.
2. Eritilmeye elverişli olmayan katı madenler; mermer, kireç, kömür gibi.
3. Sıvı olup katılaşmayan madenler; cıva, petrol gibi.
Ebû Hanîfe ve arkadaşlarına göre, katı olup eritilebilen ve dökümü yapılabilen altın, gümüş, demir, bakır gibi madenler vergiye tâbidir. Eritilmeye elverişli olmayan yakut, zümrüt, mermer, kireç gibi madenlerle, sıvı olup katılaşmayan civa, petrol gibi madenlerden vergi alınmaz.
Şafiî'ye göre, sadece altın ve gümüş madenleri zekâta tâbidir, bunların dışında kalan madenler zekâta tâbi değildir.
Hanbelî fakihleri ise, altın ve gümüş ile diğer madenler arasında herhangi bir fark gözetmemişler ve Bakara sûresinin 267. âyetinin genel anlatımından hareket ederek, cinsi ne olursa olsun bütün madenlerin zekâta tâbi olduğu görüşünü savunmuşlardır. Hanbelî mezhebine göre, yerden çıkan bütün madenler zekâta tâbidir. Bu madenlerden ister altın, gümüş, demir, bakır gibi eritilip dökümü yapılabilir cinsten olsun, ister yakut, zümrüt, sürme gibi sert olup eritilemeyen madenler olsun, isterse zift, neft, petrol gibi sıvı halde bulunan madenlerden olsun, bir ayırım gözetilmeksizin hepsinden zekât alınır.
Günümüzde özellikle petrol gibi yeraltı zenginlikleri sadece şahıslar değil ülke ekonomileri açısından da büyük bir önem ve değer taşımaya başlamıştır. Klasik dönem fakihlerinin madenlerin zekât veya vergiye tâbi olup olmadığı konusundaki görüşleri, dönemlerinde bilinen ve elde edilen madenlerin o günkü ekonomik değeriyle ve toplum için taşıdığı önemle yakından bağlantılıdır. Zekâtı ve vergilendirmenin temelinde servetten pay alınıp ihtiyaç sahipleri ve toplum yararına harcanması olduğuna, fakihler de daima bu ilkeyi korumaya çalıştıklarına göre, onların madenlerin zekâtıyla ilgili görüşlerinin günümüze aktarılması, bu ilke ve çerçeve dahilinde yapılmalıdır. Bu itibarla Hanbelî mezhebinin görüşü doğrultusunda hareket edip, günümüzde bütün madenlerin zekâta tâbi tutulması gerektiğini ifade etmek, diğer mezheplerin görüşleriyle de esasta çelişmez. Bu anlayış zekâtın ruhuna daha uygundur. 85 gram altını olanı zekâta tâbi tutup milyarlarca dolarlık kazanç elde eden maden ve petrol işletmecisini zekâttan muaf tutmak İslâm'ın daima öngördüğü ve önem verdiği adalet ölçüsüyle bağdaşmasa gerektir.
Madenlerden alınacak zekâtın nisbeti konusu fakihler arasında tartışmalıdır. Hanefi mezhebi fakihleri madenleri rikâz mefhumu içinde mütalaa ettiklerinden, rikâzla ilgili hadise istinaden vergi nisbetinin 1/5 olacağı, İmam Şafiî, Mâlik ve Ahmed b. Hanbel ise madenlerden 1/40 (% 2.5) nisbetinde zekât alınacağı görüşünü benimsemişlerdir.
Madenlerin zekâta tâbi olabilmesi için belli bir nisaba ulaşması ve üzerlerinden bir sene geçmiş olması şart mıdır?
Hanefî mezhebine göre madenlerde nisab aranmaz. Bulunan veya işlenen maden az da olsa çok da olsa vergiye tâbidir. Çünkü maden rikâzdır, Rikâzda da 1/5 nisbetinde alınması gerekli bir “hak” olduğu hadisle belirtilmiştir. Buna göre sahipli arazide eritilebilen ve dökümü yapılabilen altın, gümüş, demir, bakır gibi bir maden bulunursa devlet 1/5 nisbetinde vergisini alır, kalanı yani 4/5'i o arazi sahibine verilir.
İmam Mâlik, İmam Şafiî ve Ahmed b. Hanbel'e göre ise madenlerin zekâta tâbi olabilmeleri için nisab miktarına ulaşması gerekir. Bu da hadislerle gösterilen altın ve gümüş nisabıdır. Madenler bu kıymetlere ulaşmadıkça zekâta tâbi olmazlar.
Bütün fakihler madenlerin zekâta tâbi olabilmeleri için üzerinden bir sene geçmesinin şart olmadığı görüşünde birleşmişlerdir.
Maden, sahibi bilinmeyen arazide veya devlete ait topraklarda bulunursa yine devlet 1/5 payını alır, kalan 4/5'i bulana ait olur.
Hanefiler'e göre madenlerden alınan 1/5 nisbetindeki vergi fey hükmüne tâbidir, dolayısıyla kamu yararına olmak üzere devlet giderleri içinde sarf edilir.
Diğer mezhep imamlarına göre ise alınan vergi zekâttır ve Tevbe sûresinin 60. âyetinde gösterilen zekât sarf yerlerine harcanır.
c) Deniz Ürünleri
Bu konuda Hz. Ömer (ra)'den bir uygulama örneği aktarılır: Hz. Ömer (ra) Ya'lâ b. Ümeyye'yi deniz kıyılarına âmil (vergi tahsildarı) olarak tayin eder. Ya'lâ deniz kıyısında bulunan bir anber hakkında Hz. Ömer (ra)'den yazılı görüş ister. Hz. Ömer (ra) de ashapla istişareden sonra şöyle görüş bildirir:
“Şüphesiz anber, Allah'ın nimetlerinden biridir. Anberde ve onun gibi denizden çıkarılan diğer kıymetlerde 1/5 (nisbetinde vergi borcu) vardır.” (Ebû Yûsuf, el-Harac, s. 76)
İslâm vergi hukukunun klasik dönemdeki önemli müelliflerinden Ebû Ubeyd de Emevî Halifesi Ömer b. Abdülazîz'in Umman âmiline, denizden çıkarılan balıkların değeri gümüş nisabına ulaşırsa, onlardan zekât tahsil etmesini emrettiğini rivayet eder. (el-Emvâl, nr. 888) Ve adı geçen müctehid halifenin denizden çıkarılan her türlü kıymetli eşyanın zekâta tâbi bulunması görüşünde olduğunu bildirir.
Dönemlerinde denizden elde edilen ürünlerin önemli bir yekûn tutmadığı için olmalı, fakihler deniz mahsullerinin zekâta tâbi mallardan olmadığı görüşündedirler. Ebû Yûsuf ise denizden çıkarılan inci, mercan gibi kıymetli süs eşyaları ile anber gibi kokuların 1/5 oranında vergiye tâbi tutulması gerektiğini ileri sürer. (bk. İslam İlmihali, Diyanet İşleri Başkanlığı, 2/
 

BoZKurT

"R@m@z@N" ☪︎
Forum Düzeni
Katılım
22 Mart 2012
Mesajlar
9,744
Beğeni
17,851
Puanları
113
Konum
İstanbul
Değerli ustalarım, abilerim kendimce bir kanaate varamadım bu konuyu sizlere sormak istedim. Forumda çok eski birisi değilim ve bu işlerdede acemi birisiyim.
Konuyu biraz araştırdım ama kesin bir sonucada varamadım.
#Bir insanın yada topluca defnedilmiş bir ailenin ,zengin yada fakir mezarını açmak,patlatmak, eşyalarını almak doğru bir davranışmıdır?Dinimizde ki hükmünü bilen var mıdır.?
#Diyelim ki gayri Müslim bir Mezar açmak helaldir. Peki biz nerden bilebiliriz kişi veya kişilerin dini inancını? İslamiyete önce yaşamış ehli iman bir kimse de olabilir...
# Bu mezarda bulunan ölü veya ölülerin binbir zorlukla,alın teriyle biriktirdiklerini almanın bizim hayatımızda hiç olumsuz etkileri olmayacak mı? Ne bileyim sanki hırsızlık mı yapmış oluyoruz??
# Ölüye küfretmeden,kemiklerine saygısızlık etmeden,abdestli bir şekilde işlem yaparak vs...vs.. gibi kurallara riayet edecek olsak dahi patlatacağımız bir kaya mezarının yapacağı tahribatı nasıl kestirebiliriz??
Yazı daha uzar ama sanırım anlatabildim 😀
Sizlerin görüşlerini merak ediyorum. Arafta kalmış biri olarak maksadım kimseyi eleştirmek ,rencide etmek değil kesinlikle.Sürç ü lisan ettiysek affola..
Selam ve dua ile..

Selamunaleykum,

kıymetli kardeşim güzel bir konuya değinmiş güzelde bir soru sormuşsun. soruyu sen sordun cevabı yine sen vereceksin. böyle hassas bir gönle fikre sahip birinin aradığı cevap yine aynı gönülde saklıdır. Bu soruya yanıtı derin bir nefes alıp aldığın nefesin içinde ara. Bak bakalım ne diyor kalbin. Yanıtı aldıktan sonra dönüş yoktur.

ey iman edenler yapmayacağınız şeyleri neden soruyorsunuz/söylüyorsunuz..


selametle inşAllah.
 

Roni

USTA - KÂŞİF
Admin
Katılım
2 Nisan 2015
Mesajlar
4,494
Beğeni
12,366
Puanları
113
Konum
Doğadayım
Çok iyi bir konuya değinmişsin. Her ne kadar kendimizde bunu yapsakta doğru olduğunu savunamayız. Bu hususta hiç kimse evet açılabilir diye bir fetva da veremez. Zira müslüman olanında olmayanında mukaddes bir yaratıcısı var. Bence de @BoZKurT ustamın dediği gibi bunu soran kalbinle cevaplaman en halis olanıdır. Yapılan işte işlemde yanlış ama herkes sizin gibi merhamet üzere düşünemiyor. Buna şahsımıda dahil ederek söylüyorum.
 

Necat.

Emektar
Forum Düzeni
Admin
Katılım
26 Mart 2018
Mesajlar
3,885
Beğeni
12,434
Puanları
113
Konum
Ankara
Normalde gidip hadi müslüman olmayan bir mezarı açalım deyip mezar açmaktan bizi alıkoyan nedir ?
1. Sebebi ölüye saygı, 2. sebebi bundan bir çıkarımızın olmaması
Mezar açılıyorsa 2. sebep için birinci sebebi yok saymak gerekiyor.
 

Gazzeli

Kullanıcı
Katılım
1 Ağustos 2024
Mesajlar
76
Beğeni
150
Puanları
33
Eyvallah gönlü güzel ustalarım, kıymetli cevaplarınız,yorumlarınız için teşekkür ederim
 
Üst Alt