Antik çağda deniz gücü ve önemli deniz savaşları

KUTAY

Kullanıcı
Katılım
19 Aralık 2012
Mesajlar
89
Beğeni
40
Puanları
18
ANTİK ÇAĞDA DENİZ GÜCÜ VE ÖNEMLİ DENİZ SAVAŞLARI
3.1. ANTİK ÇAĞDA DENİZ GÜCÜ
M.Ö. 4 bin yıllarında Mısır’da başlayan denizcilik faaliyetleri daha sonra Fenikeliler tarafından devam etti. Fakat deniz savaşı açısından tarihte kaydedilmiş ilk deniz savaşı M.Ö. 1210 yılında meydana gelmiştir. Hitit kralı II. Şuppililiuma Kıbrıs'tan gelen bir filoyu yenmiş ve tüm gemilerini yakmıştır.138 Daha sonra ise deniz gücünde Pers ve Yunan çekişmeleri görülmektedir. Yalnızca her iki taraftaki düzinelerce triremenin birbiriyle mücadelesi değil aynı zamanda kara ve deniz harekâtları da bağlantılı olarak yapılmıştır. Antik çağlarda gemiler yalnızca sakin sularda ve ırmaklarda kullanılabiliyordu. Okyanuslar sınır ötesiydi. Donanmalar kara kuvvetlerine destek veriyor ve erzak taşımacılığı da yapıyordu. Kendi başlarına nadiren saldırıda bulunuyorlardı. Menzili sınırlı silahlar kullanıldığından deniz savaşları da aslında kara savaşları gibiydi ve çarpışmanın çoğu gemiye çıkan gruplar tarafından gerçekleştiriliyordu.
Pön savaşları ile birlikte açık denizlere de çıkılmaya başlandı. Roma o güne kadar daha çok İtalya yarımadası ile ilgilendiğinden deniz savaşlarına çok fazla eğilmemişti. Ticaret uygarlığı olan Kartaca ise geniş bir donanmaya sahipti. Romalılar Kartaca gemilerinin kalıntılarını inceleyerek etkili bir donanma kurmuşlardır. Düşman gemisine borda iskelesini yerleştirmek için corvus adlı bir alet de geliştiren Romalılar büyük avantaj sağladılar. Yakın düğüşte üstün olan Lejyonerler, kolaylıkla Kartaca gemilerine bordalayıp mürettebatı öldürebiliyordu. Kısaca bahsettiğimiz bu faaliyetler antik dönemin deniz gücünü de gözler önüne sermektedir.
3.2. ANTİK ÇAĞDA ÖNEMLİ DENİZ SAVAŞLARI
3.2.1. Lade Deniz Savaşı
Pers Kralı I. Dareios’un İ.Ö. 6. yüzyılın sonlarında (İ.Ö.513-512) yaptığı İskit Seferinden sonra Trakya ve Karadeniz’in batı kıyılarının Pers egemenliğine girmesi ile boğazların kontrolü de Perslerin eline geçmişti. Böylece Yunanistan ve Batı Anadolu
kentlerinin özellikle Karadeniz de kapsamlı bir kolonizasyon yapan Miletos’un buradaki ticareti engellenmişti. Karadeniz’den Ege’ye gelen buğday trafiğine sekte vurulmuş oldu. Ayrıca Perslerin Batı Anadolu’da kurdukları Ionia satraplığı bu bölgedeki kentler için çokta hoş olmayan bir durumdu.
O sıralar Perslerin desteği ile Miletos’un başında tyran olarak bulunan Histiaios, kent dışına çıktığı bir sırada, yerine vekaleten damadı Aristagoras’ı bırakmıştı. Demokrasi yanlılarının Naksos Adasında aristokratlara karşı başlattığı ayaklanmanın bastırılması için Miletos tyranı Aristagoras, Sardes Satrabı Artaphernes’i ikna eder. Perslerin Kyklad adalarında önemli bir üst elde edecekleri düşüncesiyle İ.Ö. 499 yılında Naksos adasına bir donanma gönderilir ve donanma başarı elde edemez. Aristagoras bunun üzerine faturanın kendisine kesileceği düşüncesine kapılarak Miletos’da bağımsızlığını ilan eder ve halkı Perslere karşı ayaklandırır.140
Bu nedenle İ.Ö. 499'da Anadolu'nun batı kıyısındaki diğer Ionia şehirleri de Pers hâkimiyetine karşı ayaklanırlar ve Miletos tiranı Aristagoras yardım istemek için Sparta'ya gönderilir. Ne yazık ki, Aristagoras Spartalılar için yeni bir şey olan dünya haritasını gösterme hatasında bulunur. Sparta kralı Kleomenes, Pers başkentinin üç aylık mesafede olduğunu öğrenince, Aristagoras'ın gece şehri terk etmesini ister. Böylece, Aristagoras'ın sefer için Kleomenes'e rüşvet verme planları suya düşer. Diğer taraftan, yeni filizlenen Atina demokrasisinin desteği sağlanır. Herodotos bu olay için, kalabalıkları ikna etmek, bir kişiyi ikna etmekten çok daha kolay görünüyor yorumunu yapmıştır. Atinalıların yirmi gemilik yardımına Eretrialılar da dört gemiyle katılırlar. Bu yardımın, Perslerin Anadolu'daki satraplık merkezi Sardes'i yağmalamak için kullanıldığını belirten Herodotos'a göre, “Yunanlılar ve barbarların (yani Perslerin) başına ne bela gelmişse bu gemiler yüzünden gelmiştir.141 Başka bir açıdan bakarsak bu yardım, önemli sonuçlar doğuracak bir dizi olayın başlangıcıydı.
İlk önceleri elde edilen başarılardan sonra Ionialılar, sonunda Perslerin olanca azametiyle karşılaştılar. Diğer bütün imparatorluklar gibi Perslerin ordularını ki buna Fenike limanlarının sağladığı bir filo da dahildi toplaması zaman almıştı. Miletos’un 80 gemi ile katıldığı bu mücadeleye Prieneliler 12 gemi katkıda bulunmuşlardı. Diğer Ion kentlerinin de katıldığı bu savaş birliğine gemi ile katılamayan kentler para yardımında bulundular.
İ.Ö. 495'te Lade açıklarında yapılan deniz muharebesinde isyancıların birliği Yunan gemilerinin geri çekilmesiyle yenilgiye uğradı.142 Ege tarihinde ilk defa bir deniz savaşı nihai rolü oynuyordu. Ertesi yılın başlarında Persler Miletos'u ele geçirdiler ve ders olsun diye yakıp yıktılar. Atinalıları cezalandırmak için de İ.Ö. 490'da küçük bir deniz birliği yollandı. Atina ise düşman gemilerinin çoğunlukla karada kullanılacak atları taşımasına rağmen Pers kuvvetleriyle denizde karşılaşmaya cesaret edemedi; fakat Attika'nın doğu kıyısında büyük bir (Marathon Savaşı) kara zaferi kazandı. Yardım sözü veren Spartalılar ise dini bir bayram yüzünden gecikmişlerdi ve ancak savaş bittikten sonra varmışlardı. Spartalılar, Pers ordu-sunun kayıpları karşısında hayrete düşmüşlerdi. Böylece, Yunan dünyası ilk kez Medler'in ya da genellikle adlandırıldığı üzere Perslerin yenilmez olmadığını anlamaya başlıyordu.
3.2.2. Artemision ve Thermopylai Savaşları
Marathon ovasındaki savaşının kazanılması sonrasında siyasi nedenlerden ötürü iktidardan indirilen Miltiades’in yerine devletin başına geçen Themistokles’in (İ.Ö. 515-450) çabasıyla, Atinalılar güçlü bir donanma meydana getirdiler. Sparta da, Perslere karşı Atina’nın yanında yer aldı. Fakat Persler Yunanistan’ın tamamını ele geçirmeden rahat edemeyeceklerini anladıklarından bu kez Marathon Savaşından 10 yıl sonra (İ.Ö.480) Kserkses komutasında Çanakkale Boğazından geçerek Trakya’ya ulaştılar ve Makedonya üzerinden güneye inerek Tesalya sınırına dayandılar. Bunun üzerine Atinalılar güneye çekilerek Thermopylai ve Artemision’da mevzilendiler.
Perslerin yaklaşık 150.000 kişilik asker gücüne karşılık Yunanlılar 10.000 civarında bir orduya sahipti. Perslerin amacı Yunanlıları hem karadan hem denizden kuşatmaktı. Sparta kara ordusu ile Persleri durdurmaya çalışırken, Atinalılar donanmalarıyla onlara destek vereceklerdi. Fakat Atinalılar önceleri başarı kazandılarsa da fazla direnemediler ve Artemision’dan geriye çekildiler. Savaş sonrasında Yunanlılar hem denizde hem de karada yenildi ve Persler Atina’yı yakıp yıktılar.
3.2.3. Salamis Deniz Savaşı
Kserkses Yunanistan sorununa eğilmeden önce egemenliğini sağlamlaştırmak için bir yıl harcadı. İmparatorluğun Asya ve Afrika'da uçsuz bucaksız toprakları vardı ve Pers kralları da Yunanlıları iç çekişmelerle boğuşan küçük bir yabancı halk olarak görüyorlardı. Fakat bu sefer Kserkses, askeri bir şeref kazanmak için seferi kendi yönetmeye karar verdi. Böylece, Yunan kuvvetlerinin iki katı bir ordu ve donanma İ.Ö. 481 sonbaharında Anadolu'da toplanmaya başladı.
Bu arada, Atina'da iki önemli olay meydana gelmişti. Hatta tanrıça Athena'nın gözde şehri için iki mucize gerçekleştirdiğini söyleyebiliriz. Bunlardan ilki, Laurion gümüş madenlerinde zengin bir damarın keşfiydi. Olağan hallerde madenin geliri 27 yurttaşlar arasında bölüştürülürdü; fakat içinde bulunulan durum bunu engelliyordu. İkincisi, Themistokles diğer rakiplerini saf dışı bırakarak Atina'nın tartışmasız lideri olmuştu. Thukydides onu geleceği en iyi gören adam' olarak över. Themistokles, vatandaşları maden gelirlerinin iki yüz gemilik bir donanma için harcanmasına ve Pire limanının bir üs olarak tahkim edilmesine ikna etti. Thukydides, ilk defa onun Atinalılar'a geleceklerinin denizde olduğunu söylediğini anlatarak Themistokles'in politikasını özetlemektedir;146 fakat bu kadar kısa sürede kaç geminin inşa edildiğini ve kereste ile kenevirin nereden temin edildiğini tam olarak bilemiyoruz.147 Bu dönemde Atina tarafından darb edilen dört drahmilik sikkelerde, bir Yunan darphanesinde basılmış en kalitesiz tasvirler yer almaktadır. Ayrıca Themistokles ince görünümlü ve manevra kabiliyeti yüksek gemilerde ısrar etmesine rağmen, gemiler de sikke darbı gibi gelişigüzel yapılıyordu.
Böyle olduğu halde, bu gemiler Yunanistan'ın kurtarıcısı olacaklardı ve Atina elçilerinin Spartalılar'a söylediği gibi, Yunanistan'ın kaderi Atina donanmasının elindeydi.149 Teslim olmayı reddeden Yunan şehirleri Yunanistan'ın sadece küçük bir bölümünü oluşturuyordu; fakat Ionialı isyancıların iç çekişmelerinden önemli dersler çıkarmışlardı ve bütün imkânlarını, Spartalı önderlerin liderliğinde kara ve denizde üstün konuma gelmek için kullanmaktaydılar. İ.Ö. 480'in baharında şehirler bir plan yapmak üzere Korinthos'ta bir araya geldiler. Peloponnesoslular Korinthos Kıstağı boyunca bir duvar inşa etmek fikrini öne sürdüler; ancak bu fikir bir noktayı gözden kaçırıyordu: Persler engeli kolayca aşabilirlerdi ve Sparta'nın ezeli düşmanı Argos'un Persler'e katılma olasılığı yüksekti.
Themistokles'in olaya bakışı ise farklıydı. Pers ordusu 180.000 kişiydi (Herodotos, 1.700.000 gibi inanılmaz bir rakam telaffuz etmektedir); fakat hafif teçhizatlı birliklerden oluşuyordu. Dolayısıyla, açık arazide mızraklı phalanks ile baş etmeleri imkânsızdı. Denizde ise durum bu kadar elverişli değildi. Persler'in, belkemiğini Yunanlılar'dan çok daha iyi denizci olan Fenikeliler'in meydana getirdiği 600'den fazla savaş gemisi vardı. Yine de, Persler'in istila planında önemli bir zayıflık bulunuyordu ki, Themistokles'in keskin zekâsı bunu fark etmişti. Pers ordusu kalabalık olduğundan denizden gelecek tahıl desteği için kıyıya yakın ilerlemek zorundaydı. Donanmanın da erzak gemilerini korumak için sahile sokulması gerekiyordu. Eğer Yunanlılar Pers donanmasını bozguna uğratabilirse, Kserkses'in ordusunun yaratacağı tehlike azalacaktı. Bir deniz zaferine uygun zemin hazırlanması için iki adım atılması gerekiyordu. İlk olarak Yunanlı müttefikler özellikle de Atina, bütün güçlerini denize kaydırmalıydılar. İkinci olarak Yunan amiralleri de sığ sularda Pers donanmasını etkisiz hale getirebilecek yetenekte olmalıydılar. Zira buralarda Fenike gemilerinin manevra kabiliyeti kısıtlanacaktı. Themistokles çabuk bir kararla, Yunanlılar'ın deniz güçlerini ve küçük bir orduyu düşmanı oyalamak ve mümkünse zayıflatmak için kuzeye göndermelerini istedi.150
Başlangıçta, Yunanlılar savunma hattı olarak Kuzey Thessalia'daki Tempe Vadisi'ni seçtiler; fakat eğer Persler içeriye doğru daha dolambaçlı bir yol izlemeyi tercih ederlerse konumları tehlikeye düşebilirdi. Bu yüzden Thermopylai'ye geri çekildiler. Burada kıyı yolu deniz ve dağlarla kuşatılmıştı, genişliği de 15 m. civarındaydı. Thessalia'dan güneye Boiotia'ya inen diğer yollar ise oldukça içeriden geçiyordu; fakat Perslerin donanma ve kara ordusunu bir arada tutma zorunluluğu, bu yollarda ilerlemelerini engellemekteydi. Thermopylai açıklarındaki Euboia Adası, Pers donanmasını dar bir geçitten geçmek zorunda bırakacaktı. Boğazın kuzey ucunda Artemision'da, Yunan filosu girişi tutuyordu; güney çıkışında ise küçük bir müfreze bulunuyordu. Fakat bu konum sadece ilerlemeyi geciktirebilirdi; dolayısıyla karadan da sınırlı bir kuvvet gönderilmişti. Sparta kralı Leonidas 300 Spartalı ve müttefiklerle birlikte 9000 kişinin başındaydı. Spartalı amiral Eurybiades ise, Atina donanmasının neredeyse tamamının da dâhil olduğu 271 triremeye komuta ediyordu.
Kserkses'in görkemli konvoyu Çanakkale Boğazı'nı çift sıra gemilerin oluşturduğu köprü ile geçmiş, Kuzey Ege kıyıları boyuca ilerlemekteydi. Burada, Athos Dağı'nın yer aldığı tehlikeli yarımadadan geçmek için bir kanal açtı. Yol üzerindeki şehirler ve halklar teslim olmak zorunda kalıyordu. Kral Thermopylai'ye ulaştığında, üç gün süren bir fırtına yüzünden birçok gemisi battı. Yunan kuvvetleri ise Euboia'nın kuytu kesiminde hasar görmeden beklediler. Kserkses donanmanın büyük bir kısmını Yunan filosunu kıstırmak üzere Euboia'ya gönderdi; fakat ikinci bir fırtınada 200 gemi daha kayalıklara çarpıp yok oldu.
Taraflar üç deniz muharebesi yapmış, ancak son noktayı koyacak zaferi kazanamamışlardı. Pers donanması denizden geçiş yolu ararken, Kserkses de Thermopylai'ye saldırdı. İki gün boyunca kralın 'Ölümsüzler Bölüğü' inatçı Yunan saflarının önünde büyük kayıplar verdi. İkinci günün akşamı bir hain, dağların arasından Yunanlılar'ın arkasına inen bir patika olduğunu Persler'e bildirdi; fakat Pers kanadının hareketi Leonidas tarafından zamanında fark edilmiş, ordunun büyük bir kısmı oraya kaydırılmıştı. Sayıca üstün olan Persler karşısında, Leonidas ve Spartalılar düşmanı geciktirmek için kendilerini feda ettiler. Yunan donanmasının da Attika açıklarındaki Salamis Adası'na çekilmekten başka seçeneği kalmamıştı.
Yunanlılar, ancak düşmanı sayıca azaltmalarından dolayı teselli bulabilirlerdi; zira Salamis kıyısında toplanan savaş meclisi Atina akropolisinde yükselen dumanları görebiliyordu. Persler rahiplerin direnişini zorlanmadan kırmış, Athena tapınağını ateşe vermişlerdi. Diğer bütün Atinalılar evlerini terk etmiş, Salamis'e ya da Peloponnesos'ta Troizen'e doğru yola çıkmışlardı.
Bazı Yunan amiralleri, Korinthos Kıstağı'na kadar çekilmeyi ve burada demir atmayı uygun görüyorlardı. Themistokles'e göre tek çıkış yolu deniz harekâtıydı. Kendisine, artık ne bir ülkesi ne de konuşma hakkı bulunduğunu söyleyenleri, Atina gemileri ve vatandaşlarıyla Batı Akdeniz'e gidip yeni bir şehir kurmakla tehdit etti. Bütün Yunanlılar Atina gemileri olmadan şanslarının çok azalacağını biliyorlardı. Dolayısıyla bir kez daha Themistokles'in isteğine boyun eğdiler ve konumlarını korudular. Böylece iki taraf kararsız hallerini sürdürdü; zira Kserkses de Korinthos Kıstağı'na ilerlemek ve Yunan donanması ile ilgilenmek arasında seçim yapamamıştı.
Bu arada Yunanlılar arasında tekrar anlaşmazlık başlayınca Themistokles, Sikinnos adlı güvendiği bir köleyi Pers saflarına gönderdi. Köle, Kserkses'e Yunanlılar'ın birbirleriyle tartıştıklarını, Atinalılar'ın birliğe ihanet edeceklerini, eğer büyük bir zafer isteniyorsa hemen saldırıya geçilmesini söyleyecekti. Kral tuzağa düştü ve son darbeyi indirmek üzere filosuna hareket emrini verdi. Zaferini şansa bırakmamak için bir müfrezeyi de boğazın batı ucuna Yunanlılar'ı kıstırmak amacıyla gönderdi. Kral savaş alanını gören bir tepede tahtına oturdu. Böylece en cesur askerlerini görüp, ödüllendirebilecekti.
Eylül'ün sonlarına doğru bir sabah, 350 gemisi kalan Pers donanması Attika kıyısından demir alarak Salamis'e doğru bir hat halinde ilerlemeye başladı. İçinde hoplitlerin bulunduğu 300 gemiye sahip Yunanlılar arkadan kuşatılacaklarını bilerek nihai savaş için beklemeye koyuldular. Persler yaklaşmaya başladıklarında, yollarının üzerindeki küçük Psyttalia Adası yüzünden hattı ayırmak zorunda kaldılar. Yunanlılar'ın düşmanı körfezin dar girişinde görüp, görünüşte geri çekilmeleri Persler'in kafasını karıştırmıştı. Aslında bu taktik manevra, sadece Pers donanmasını daha da içeriye çekmek içindi. Yunanlılar birden cepheden geriye doğru kürek çekmeye başladılar ve kanatlardaki askerler Persler ile yakın savaşa girdiler. Persler'in ise manevra yapacak şansları kalmamıştı. Gün bitiminde Kserkses geri kalan gemilerinin tam bir bozgundan kaçtıklarını görebiliyordu. Yunanlıların 40 gemisine karşılık, Persler çoğunluğunu Fenikg'den gelenlerin oluşturduğu 200 savaş gemisi kaybetmişlerdi. I Kserkses çadırını toplayarak hızla Anadolu'ya döndü. Denizden gelecek destekten emin olamadığı için ordusunun büyük kısmını da beraberinde götürdü. Tarihte genellikle olageldiği üzere, deniz gücü zaferi kolaylaştırabilir; fakat kesin sonuç karada alınır. Ertesi yıl (İ.Ö. 479) Plataia'da, Sparta'nın liderliğinde toplanan müttefik kuvvetleri Pers güçleri ile eşitti ve düzenden yoksun bir savaştan sonra düşman ordusu yenilgiye uğratıldı.
Salamis Deniz Savaşı inanılmaz gibi görünen kurtuluşu sağlamıştı ve başarının mimarı hiç yılmayan Themistokles'ti. İ.Ö. 480-479'un parlak günlerinde başkalarının da payı olduğu gerçektir; Sparta, liderliği hiç kimsenin itirazı olmadan üstlenmişti. Salamis'ten sonra Aiginalılar oynadıkları rolün ödülünü aldılar. Atinalıların savaş gemileri için yeterli insan gücü yoktu. Artemision'da 127 gemi tedarik etmişlerdi. Bunların bazıları Plataialılar, yirmisi
de Khalkisliler tarafından idare ediliyordu. Salamis'te ise 200 Atina gemisi bulunuyordu ve yine Khalkisliler yirmi gemiyi donatmıştı.153 Bu noktada Herodotos'un vardığı kanı doğru görünüyor.
“Burada, kendimi çoğu kişinin karşı çıkacağı bir görüşü açıklama zorunluluğunda hissediyorum. Fakat bunun doğru olduğuna inandığım için susmayacağım. Eğer Atinalılar yaklaşan tehlikeden korkuya düşerek yurtlarını terk etselerdi ya da kalıp Kserkses'e boyun eğselerdi, denizlerde kimse Persler'in karşısına çıkamazdı. Yunan donanmasının yokluğunda karadaki olayların ne yönde gelişeceğini tahmin etmek kolaydır. Pers kralını kovanlar elbette ki tanrılardan sonra Atinalılar’dır”.
Batı tarihindeki en önemli ve verimli deniz hâkimiyetini kurmak için, sebatla belki istemeden bu başarılardan çıkar sağlayanlar da yine Atinalılardı. Bu süreçte Themistokles hiçbir rol oynamamıştı; daha sonra Atina siyasetindeki şiddetli kavgaların kurbanı oldu ve sonunda Pers kralının ona Anadolu'da verdiği topraklarda yaşamaya başladı.
Sonuçta Persler ile Yunanlılar arasında M.Ö. 480 yılında yapılan Salamis deniz savaşında Pers donanması karşısında sürekli gerileyen Yunan donanması, Salamis Adası’ndaki Amplekia koyuna çekildi. Onları izleyen Pers donanması Phaleron açıklarına geldi. Yunan kumandanı Themistokles, Pers donanmasını koya çekti. 300 dolayındaki hafif ve hareketli gemiden oluşan Yunan donanması, 600-700 gemilik Pers donanması karşısında üstün duruma geçti. Kımıldayamaz duruma gelen Pers gemilerinin çoğu batırıldı. Savaşı karadan izleyen Pers Kralı Kserkses, bu savaştan sonra Yunan topraklarından çekilmek zorunda kaldı.
3.3. DELOS DENİZ BİRLİĞİ VE PELOPONNESOS SAVAŞI
İ.Ö. 480-479'da üzerlerine düşeni yapan Spartalılar artık durmaya hazırdı. Persler'in Ionia İhtilali'ndeki gibi güçlerini tekrar toplama ihtimaline karşı, Anadolu'daki Yunanlıları Yunanistan'a getirmeyi düşünmekteydiler; fakat Ionialılar, evlerini ve atalarının mezarlarını terk etme konusunda isteksizlerdi. İşte bu sırada Atina ortaya çıkarak, Persler'den öç almak ve Ege şehirlerinin bağımsızlığını sağlamak için gönüllü oldu. Thukydides, Sparta'nın Persler ile yapılacak bir savaştan kurtulmaya can attığını ve Atinalılara karşı iyi niyet beslediklerinden,
onların liderlik kapasitesine sahip olduklarını düşündüğünü belirtiyor. Bu gerekçe fazla basit gözükmektedir. Öte yandan, Spartalılar'ın yurtlarında kendilerini meşgul edecek yeteri kadar sorunu vardı.
Bu sırada Atina siyasetini yönlendiren kişi Sparta karşıtı bir aristokrat olan Kimon'du.
İ.Ö. 477 yazında, Anadolu ve ada şehirlerinden bazıları kutsal bir ada olan Delos'ta bir araya gelerek bir birlik kurdular; buna göre her şehir birliğe savaş gemisi temin etmekle yükümlüydü. Küçük şehirler ise savaş giderlerini karşılamak için para yardımı yapacaktı. Liderlik gönüllü olarak Atina'ya verildi. Atina, amiralleri (ve en büyük donanmayı), hazine görevlilerini ve birlik meclisinin başkanlarını sağlayacaktı. Müttefikler, gösterişli bir törenle denize demir külçeler attılar ve külçeler su üzerine çıkıncaya kadar birlikte olacaklarına dair yemin ettiler; fakat gerçekte hiç kimse uzun sürecek askeri bir bağı düşünmüyordu. Modern bir tarihçinin açıkça belirttiği gibi 'şehirlerin şarta bağlamadıkları tek şey, ne kadar süre ile müttefik kalacaklarıydı.156
Atina, Persler'i Ege'den ve daha sonra Güney Anadolu kıyılarından atmak için müttefiklerini yönlendirdi. Bu sırada kazanılan en büyük zafer, Kimon'un İ.Ö. 460'ta toparlanma girişimindeki Pers filosunu Eurymedon Nehri civarında bozguna uğratmasıdır. Aynı yıllarda birliğin yapısı da yavaş yavaş değişiyordu. Euboia Adası'nda küçük bir şehir olan Karyastos bağımsızlığına kavuşturulduktan sonra istemediği halde zorla birliğe alınmaya çalışıldı. Birlik buna benzer yerel başkaldırılarla zayıflatılmamalıydı. Bir süre sonra, Naksos Adası da birliğe her yıl gemi temin etmekte güçlük çekmeye başladı; fakat Atina çabuk davranarak adayı tekrar müttefiklerin arasına girmeye zorladı. Fakat en kötüsü, büyük bir şehir olan Thasos'un İ.Ö. 465'te başlattığı isyandı. Ancak bir kuşatma sonucunda şehrin sadakati tekrar sağlanabildi. Sonuçta, gönüllü katılımlarla oluşan birlik giderek bir im-paratorluk halini almaya başlıyordu. Günümüz araştırmacıları bu sürecin İ.Ö. 454'te tamamlandığını kabul etmektedirler. Söz konusu tarihte birliğin hazinesi Delos Apollon Tapınağı'ndan alınarak Atina'ya, tanrıça Athena ve rahiplerinin onu ani bir Pers saldırısından daha iyi koruyacakları akropolise taşınmıştır.
Emperyalizmin bu ilginç örneği, emperyalist güçlerin yükselişinin ancak ekonomik şartlarla açıklanabileceğini savunan modern teoriler ile birebir örtüşmez. Bu görüşü ortaya atan ve Lenin'in de fikirlerini benimsediği Hobson, tezinin nerdeyse tamamını İngiliz emperyalizmine uygun bir örnek teşkil etmeyen Cecil Rhodes üzerine kurmuştur. Onu, belki de alternatif açıklama olarak akılda tutabiliriz. Örneğin Schumpeter, Pers İmparatorluğu'nun yükselişini tarih boyunca üst sınıfların gösterdiği ihtirasların iyi bir örneği olarak görür. W.V. Harris'in yakın tarihli ve etkili değerlendirmesi, Roma fetihlerini, önde gelen Roma ailelerinin şan ve şöhret ideolojisine bağlar. Zaferlerden elde edilen ganimetler ancak ikinci derecede önemlidir.157 Atina'nın durumuna döndüğümüzde Atinalıları motive eden esas neden, Jacqueline de Romiuy'in sözünü ettiği gibi, şan ve şöhrete sahip olma arzusudur; güç kullanımı ise ikinci plandadır.158
Ekonomik kazanç kasıtlı olmadan elde ediliyordu. Gerçi Atinalı liderler otoritelerinin ekonomik anlamda, siyasi amaçlar için kullanabileceklerinin farkındaydılar ve özellikle Çanakkale Boğazı'ndaki nöbetçi birlikler (Hellespontophylakes) sayesinde diğer şehirlerin Rusya'dan yaptıkları tahıl ithalatını kontrol altında tutuyorlardı. İ.Ö. 431'de Peloponnesos Savaşı'nın başlamasına yol açan ilk nedenlerden biri, Atina meclisinin Perikles'in teşvikiyle çıkardığı, Megara'nın Ege'deki liman ve pazarlardan yararlanmasını yasaklayan kararnamesidir. Daha sonra Sparta müttefiklerinin Sparta'da savaş kararını tartıştıkları toplantıda Korinthoslular, ana ticaret yollarının dışında kalanlar için bile denizin hayati önem taşıdığı konusunda uyarıda bulunmuşlardı.
Korsanlığı önlemek ve Atina'nın tahıl desteğini güvence altına almak faydalı görünse de, deniz hâkimiyetinin başlıca hedefi Ege dünyasında Atina'nın siyasi ve askeri üstünlüğünü kabul ettirmekti. Atina en parlak günlerinde belki iki milyon kişiyi barındıran 179 şehri direkt olarak yönetiyordu. Bunların en uzakta kalanı Atina'ya yalnızca sekiz gün mesafede (200-250 mil) bulunuyordu. Fakat Atina'nın denizlerde güçlü olduğu dönemde Sicilya'dan Mısır'a kadar etkin olduğunu hesaba katarsak, Atina siyasetini bir şekilde dikkate alması gerekenlerin sayısı yirmi milyon kişiye çıkar.
Atina'nın deniz üstünlüğünün meyveleri çok ve çeşitliydi. Akropoliste, imparatorluğun gelirleri sayesinde o güne kadar inşa edilmiş en mükemmel ve pahalı Dor tapınağı olan Parthenon yükseliyordu. Hemen yanında Erekhtheion ve Propyleia bulunuyordu. Aşağıda, agorada diğer dini ve günlük binalar vardı. Daha uzaklarda, Eleusis'te gizli törenlerin yapıldığı Telesterion, Sounion kayalıklarını taçlandıran Poseidon Tapınağı ve başka muhteşem yapılar Atina hegemonyasının tanıklarıdırlar. Daha önceleri edebi bir merkez olmayan Atina'da, şimdi tragedya ve komedya türleri yeşermekteydi. Herodotos hayatının bir kısmını Atina'da geçiriyor, Thukydides yüzyılın sonuna doğru burada Peloponnesos Savaşı'nın kederli hikâyesini yazıyordu. Sokrates ise bir insanın nasıl yaşaması gerektiğini göstermeye çalışıyordu. Tragedya, komedya ve tarih yazarlığının doğuşunu Atina emperyalizmine bağlamak aşırı olur Aisykhlos nihayetinde I.O 480'de Salamis'te savaştığında yetişkin birisiydi- fakat Atina yaşamının canlı ve iyimser niteliği, seyircileri Dionysos Tiyatrosu'nda oynanan oyunları, okuyucuları da tarihin babası Herodotos'u alkışlamaya yönlendiriyordu.
Vatandaşların toprağa bağımlılığı devam etmekle beraber, Atina'nın endüstri ve ticaret bölgeleri ile Pire limanı büyük önem kazanmıştı. İ.Ö. 500'den önceki birkaç on yılda Atina'da yaşayanların sayısı on bini geçmiyordu; İ.Ö. 5. yüzyılın sonlarında ise nüfus yüz bine çıkmıştır. Sakinlerinin arasında 'gemi mühendisleri ve müteahhitleri, Kuzey Ege'den gelen kereste ve ziftle, Kea'dan zincifre, kenevir ve keten ile ilgilenen tüccarlar bulunuyordu'. Bunların yanında hancılar, hayat kadınları, korsan çeteleri gibi deniz gücünün ortaya çıkardığı diğer mahsulleri vardı.161 Pire limanının kendisi, dini ve siyasi gereksinmeler kadar ekonomik koşulları da göz önünde bulunduran ilk şehir planlamacısı Miletoslu Hippodamos tarafından inşa edilmişti; bir komedi yazarı 'Pire de Parthenon kadar güzel' yorumunu yapmıştır.162
Atina, Kleisthenes'in reformlarından sonra tamamen demokratik bir yönetime kavuşmuştu; fakat İ.Ö. 5. yüzyıl boyunca meclis giderek güce düşkün bir hal almaya başladı. İşin tuhafı, Thukydides erken Yunan tarihini denize olan ilginin artmaya başlamasından itibaren anlatmasına rağmen, dışarıda sürdürülen emperyalist politika ile içerideki demokrasi rejiminin arasındaki ilişkiye hiç değinmez. Ancak başka bir yazar bu ilişkiyi ironik bir yorumla aktarır: 'Atina'nın yoksul ve sıradan insanlarının soylu ve zengin kişilerden daha önemli olduğu doğrudur. Filoyu adamla donatan ve şehri üstün hale getiren onlardır. Şehri güce kavuşturan ağır piyade, soylular ve zenginler değil, dümenci, pruvadaki gözcü, mürettebat sorumlusu, tersane işçisinden oluşan insanlardır.163 İ.Ö. 450'den itibaren Atina'nın lideri olan Perikles nüfusun yaşlı kesimini oluşturan hâkimlere maaş bağlamıştır. Plutharkos'a göre şehirde başlattığı imar programının amacı da yoksullara iş sağlamaktı.
Atina'da deniz aşırı emperyalizmi ve onun içte yarattığı sosyal ve politik etkileri onaylamayanlar da vardı. Yaşlı Oligarkh söyle yazmaktadır gücünü donanmasına borçlu bir şehirde... kölelerimizin kölesi olduk.' Atina'da yaşayan bir yabancı olan Thasoslu Ste-simbrotos, suçu 'bütün Atinalılar'ı küreğe mahkûm eden The mistokles'e yükler.164 İ.Ö. 445'de Melesias oğlu Thukydides (ünlü tarihçi değil) bir ostrakismos sırasında, Perikles'i birlik hazinesini sadece Atina'nın süslenmesi için harcamakla suçladı; fakat kendisi ortadan kayboldu. Vatandaşlar, daha sonra meclise deniz gücünün tiranlık anlamına geldiğini, fakat Atina'nın büyüklüğünün bunu gerektirdiğini söyleyen Perikles'i takip ettiler. Bundan sonra demokrasiye sadakat her zaman Pire limanına odaklandı.
İmparatorluktaki en büyük külfet Atina'ya vergi ödemekti. İ.Ö. 431'e gelindiğinde elli yıl önceki gönüllü katkı artık zorla alınan ödemelere dönüşmüştü. Sadece birkaç şehrin gemi temin etme seçeneği hâlâ vardı. İ.Ö. 449'daki Sikke Kararnamesi ile Atina'nın sikke, ağırlık ve ölçü birimleri imparatorluk sınırları içinde standart hale getirildi. Artık vergiler daha önce hiçbir Yunan sikkesinin basılmadığı yoğunlukta basılan standart tetra drahmiler ya da diğer adıyla 'baykuşlar' ile ödeniyordu.166 Bu fon, iyi bir banker gibi şehirlerin ödediği vergilerin onaltıda birini kendisine harç olarak ayıran Atina tarafından muhafaza ediliyordu. Neyse ki, ödemelerin işlendiği taş levhalar az çok eksiksiz zamanımıza kadar gelebilmiştir ve bize gelirlerin ayrıntılı bir listesini sunmaktadır.167 Alınan vergiler, yılın büyük bir bölümünü imparatorluğu ayakta tutmak için denizde geçiren donanmanın ihtiyaç duyduğu harcamayı karşılamak için de kullanılıyordu.168
İtalya'daki müttefiklerinden para yerine asker talep eden Roma Cumhuriyeti'nin aksine, Atina böyle bir uygulamaya başvurmamıştır. Bunun tek istisnası Syrakusai'ya yapılan büyük seferdir. Normalde müttefikler, yoksul Atina vatandaşlarından oluşan kürekçilerin
yanında paralı asker olarak görev yapıyorlardı.169 Aksi halde Peloponnesos Savaşı'nda Atina büyük donanmasını kendi vatandaşları ile donatamazdı. İ.Ö. 5. yüzyılda günlük ücret bu yüzden üç oboldan altı obola yükseltildi.
Bununla birlikte Atina, imparatorluğunu kontrol altında tutmak için şüpheli gördüğü şehirlere garnizonlar ve klerukh denilen vatandaşlardan oluşan yerleşimcileri göndermiştir. Bunlar aynı zamanda bir çeşit inzibat ve seyahat müfettişi (episkopoi) olarak görev yapıyorlardı. İmparatorluğu gezmiş olan Aristophanes, bu kişilerin küstahlıkları ile dalga geçer. İ.Ö. 4. yüzyılda Aristoteles tarafından yazılan Atinalılar'ın Devleti adlı eserde denetleyicilerin her yıl 700 kişi olarak seçildiği belirtilmektedir. Çeşitli kararnamelerle yerel mahkemelerin yetkisi budanarak, büyük cezalarda (ölüm cezası, sürgün, vatandaşlık haklarının alınması gibi) sorumluluk Atinalı jürilere verilmiştir. Yaşlı Oligarkh'ın gözlem-lediği gibi bu, en çok Atina'da otel işletenlere yaramıştı.170
İ.Ö. 431'e kadar uygulanan benzer tedbirler Atina'nın üstünlüğünü sürdürmesine yardımcı oldu; fakat bu arada Yunan demokrasisinin ana prensibi olan autonomia, yani bir şehrin kendi kanunlarıyla yönetilme hakkı zarar görmekteydi.171 Atina tiranlık da dâhil olmak üzere yerel yönetimin her çeşidini onaylayabilir-di; ancak bir isyan halinde, isyancılara demokrasi rejimini zorla kabul ettirmekte tereddütte düşmüyordu. Birkaç yıl önce yayınladığı bir makalesinde Ste. Croix, şehirlerin yerel demokrasileri koruduğu için Atina'dan memnun olduklarını, sadece birkaç başkaldırı hareketinin galip geldiğini kanıtlamaya çalışmıştır.172 İşin özüne baktığımızda Atina bir kölelik (douleia) sistemi yaratmıştı ve Peloponnesos Savaşı'nda Sparta'nın özgürlük diye yola çıkmasının sebebi diğer şehirlerin Atina'nın başında bulunan soylu gruba bağımlılığıydı. Tabii şehirlerin asıl düşüncesi, Atina'nın deniz egemenliğinden kurtulma şansını yakaladıkları ve İ.Ö. 404'te Atina İmparatorluğu'na son verdikleri zaman açığa çıkmıştır. Ne yazık ki Atinalı liderler, Sir Eyre Crowe'nm bir deniz gücünün varlığını sürdürebilmesi için alması gereken sorumluluklar ile ilgili zekice ve sade görüşlerinden yararlanamamışlardı:
Deniz gücü kara gücünden daha etkilidir; çünkü üzerinde varolduğu deniz gibi her yere sokulur. Heybetli karakteri, kendisinin doğrudan farkına varılmasını sağlar. Bir deniz
53
173 Starr C.G., 2000, s.38
174 Starr C.G., 2000, s.38-39
devleti, denizden ulaşılabilen her ülkenin kelimenin tam anlamıyla komşusudur. Bu yüzden, denizlerde üstün bir devlet genel bir kıskançlık ve korku uyandırmak, diğerlerinin birlik olma tehlikesine karşı tetikte olmalıdır. Böyle bir birliğe karşı hiçbir ulus, özellikle de halkı askerlik eğitimi almamış ve gıda ihtiyacını denizaşırı ticaretle karşılayan bir ada krallığı uzun süre ayakta kalamaz. Tehlikeyi pratikte ancak bir ada ve deniz devleti politikası güderek - ki tarih de bunu doğrular-, bütün insanlığın ortak idealleri ve istekleri doğrultusunda uyumla hareket ederek önlemek mümkündür. Bunu yaparken, özellikle çoğunluğun ya da diğer ulusların başlıca ve hayati istekleri göz önünde bulundurulmalıdır.173
İ.Ö. 431'de Atina İmparatorluğu ile Sparta ve müttefikleri, Thukydides'in ölümsüzleştirdiği ve başlangıcından itibaren Yunan tarihindeki en büyük mücadele olacağına kanaat getirdiği Peloponnesos Savaşı'nda karşı karşıya geldiler. Tarihçiye göre savaşın asıl nedeni, Sparta'nın Atina'nın gittikçe büyüyen kuvvetinden çekinmesiydi. Thukydides Perikles'i mazur göstermeye çalışmışsa da, Atinalı liderin savaşın çıkması için elinden geleni yaptığı açıktır. Günümüz araştırmacıları için uzun soluklu bu savaş, deniz gücünün faydalarının ve ona gereğinden fazla güvenmenin doğurduğu tehlikelerin anlaşılmasında en az İngiliz deniz tarihinin 17. yüzyıldan 20.yüzyıla kadar geçirdiği değişimler kadar değerli bir rehberdir.
Savaşın İ.Ö. 431'den İ.Ö. 421'e kadar süren ilk safhası bir fil ile balinanın mücadelesi şeklinde geçti. Peloponnesos Birliği'nin sınırlı bir deniz gücü vardı ve ne büyük bir donanma kuracak, ne de onu yürütecek kürekçileri kiralayacak kaynağa sahipti. Güçlü kara ordusu her ne kadar Attika'yı istila etmiş ve hasara sebep olmuşsa da, surların gerisinde güvende olan ve gıda ihtiyacını denizaşırı yerlerden sağlayan Atina'ya istenilen zarar verilememişti. Spartalılar da ordularını hasat mevsimi boyunca aktif tutamıyordu. Sparta bağımsızlığı temsil ediyordu ama Atina'ya tabi denizaşırı şehirlerin özgürlüklerini kazanmaları için yeterli yardımı yapamıyordu. Mitylene İ.Ö. 428-427'de ayaklandığı zaman Atina donanması bir kez daha şehri acımasızca itaat altına aldı.174
Öte yandan, Atina da Sparta'yı teslim olmaya zorlamaktan uzaktı; çünkü yenilmez Sparta hoplitleriyle karada karşılaşmaktan çekiniyordu. Perikles Atina'nın klasik savaş çizgisini belirlemişti: Düşman Attika'yı istila ettiği zaman vatandaşlar atalarının evlerini
54
175 Starr C.G., 2000, s.39
terkediyor ve Spartalılar çekilene kadar Atina'da bekliyorlardı. Atinalılar Perikles'e başkaldırarak bir ara onu görevden uzaklaştırdılarsa da, Perikles Peloponnesos kıyılarına yaptığı deniz akınlarıyla düşmanı yorma politikasından vazgeçmedi. Hepsinden öte, Atina'nın gelirlerinin ve denizaşırı tahıl desteğinin temeli olan donanmaya zarar getirmemesi gerekiyordu. Napolyon ile yapılan savaşlardaki İngiliz deniz stratejisini andıran bu dikkatli yaklaşım zafer getirmeyebilirdi; fakat bozgunu önlemesi mümkündü.
İ.Ö. 421'e kadar Atinalılar dağınık saldırılarda başarılı oldular. Sparta'ya dokunamamalarına rağmen, Peloponnesos kıyılarına durumlarından hoşnut olmayan helotların ve başkalarının sığınabileceği kaleler inşa ettiler. Öte yandan Korinthos büyük zarar görmüştü. Atinalılar amiralleri Phormion'un başarılı savaşları sayesinde Korinthos Körfezi'nde üstünlük sağlamışlardı. Na-upaktos'taki üsten de Korinthos'in batıyla olan ticaretini engelliyorlardı. Şans eseri, Atina filosu Pylos'taki bir adada bir Sparta taburunun yolunu keserek onları teslim almayı başardı. Esirlerin arasında Sparta nüfusunun önemli bir kesimini oluşturan tam vatandaşlık hakkına sahip 'Eşitler' den 120 kişi bulunuyordu. Bu olaydan sonra Spartalılar yakalananların idam edilecekleri endişesiyle Attika'ya girmeye cesaret edemediler.175
Savaşın ilk safhasının son büyük harekâtları Makedonia kıyısı boyunca meydana gelmiştir. Burada, Sparta'nın zeki komutanı Brasidas Atina'ya tabi şehirleri kazanarak onları isyana teşvik etmeyi başardı. İ.Ö. 422'de Amphipolis'te yapılan savaşta Brasidas ve Atinalı lider Kleon öldü. Artık iki taraf da sonu gelmeyen savaşı durdurmaya istekli görünüyordu. Spartalıların kabul ettiği barış antlaşması, müttefiklerin arasında büyük hoşnutsuzlukla karşılandı ve çoğunun birlikten ayrılmasına neden oldu. Zira Atinalılar'dan yana olan şikâyetleri antlaşmada hiç göz önüne alınmamıştı.
Atina ise bu durumdan tahmin edilebileceğinden çok başarılı bir sonuçla çıktı. Kurduğu Ege imparatorluğu hâlâ yerli yerindeydi; batı sularında daha etkili hale gelmişti ve Peloponnesos Birliği fena halde yara almıştı. Tarih boyunca bir deniz gücü, karada kolladığı bir müttefiki olduğu sürece bir kara gücünü yenilgiye uğratabilmiştir. Fakat hiçbir büyük Yunan şehri Atina emperyalizmi ile ilişkide olmak niyetinde değildi. Sadece Argos, Sparta ile İ.Ö. 421'de sona eren anlaşmasının ardından Atina ile birlik oldu.
55
176 Davies K. J., 1981, s.20-21
Yine de Atinalılar tam anlamıyla tatmin olmamışlardı; çünkü doymak bilmeyen genişleme isteklerinin önü kesilmişti. Savaşın baskısı altında meclisin hareketleri giderek sertleşiyordu. Özellikle Perikles'in Atina'da baş gösteren veba salgını sırasında İ.Ö. 429'da ölmesinin ardından, intikam peşindeki Kleon Atina siyasetinde söz sahibi oldu. Veba salgını ve aşırı nüfus herkesi etkilemişti. Kırsal bölgelerin tahrip edilmesi ve ordunun bazı savaşlarda verdiği kayıplar, en çok tarımla uğraşan kesimi zor durumda bırakmıştı.
Savaşın bitmesinden sonra Atina'da fikirler, dolayısıyla da liderlik bölünmüştü. Tutucu bir aristokrat olan Nikias, ikinci bir Perikles olma yolundaydı; fakat metaneti ve berrak düşünme yeteneği, dindarlığı ve sorumluluk duygusu kadar ön planda değildi. Sokrates'in öğrencisi yakışıklı ve popüler Alkibiades daha radikal bir kişilikti. Alkibiades, Atinalıları Argos ile müttefik olmaya ve Peloponnesos'ta yeniden harekâtlara girişmeye ikna etti. Bunun sonucunda Argosluların ve küçük bir Atina birliğinin İ.Ö. 428'de Mantinea'da bozguna uğratılmasına karşın barış bozulmadı.176
3.4. ACTİUM DENİZ SAVAŞI
Caesar'ın Mart'ın 14'ünde öldürülüşünün ardından, başlangıçta Antonius kontrolü ele almış görünüyordu; fakat Caesar'ın vasiyeti üzerine, evlatlığı olarak kabul edilmiş sadece 18 yaşındaki genç Caesar ile (Augustus) karşı karşıya geldi. Birkaç yıl boyunca çağrıldığı adıyla Octavianus, babasının katillerinden intikam almaya karar verdi. İlk önce Caesar'ın emekli askerlerinden kendine bir ordu oluşturdu ve İ.Ö. 43 yılı için konsül seçilmek için baskı yaptı. Antonius ve Lepidus ile katillerden öç almak için ikinci Triumviratus'u kurdu. Birlik, Cicero'nun da içinde bulunduğu birçok önde gelen Romalıyı yasal haklardan mahrum etti ve mallarına el koyarak kendisine kaynak yarattı. Nihayet, Antonius ve Octavianus doğuya hareket ettiler ve Makedonia'da Philippi mevkiinde Caesar'ın katilleri Brutus ve Cassius'u yenilgiye uğrattılar. Bundan sonra Antonius doğuyu, Octavianus da batıyı aldı ve terhis edilen askerleri ele geçirilen topraklara yerleştirdi.
Pek popüler olamayan Octavianus, bunun üzerine bir de Pompeius'un oğlu Sextus Pompeius ile uğraşmak zorunda kaldı. Sextus Pompeius babasına ait olan donanmanın büyük
56
177 Starr C.G., 2000, s.42
178 Humphreys, 1985, s.225
bir kısmını elinde tutuyordu ve Sardunya ile Sicilya'daki üslerinden Tiren Denizi'ni kontrol etmek, dolayısıyla Roma'nın tahıl desteğini kesmek için bu donanmayı kullanıyordu. Köleler, yasal hakları ellerinden alınanlar ve durumdan hoşnut olmayan diğerleri Pompeius'un saflarına katılmıştı; fakat Octavianus'un denizden gelen bu tehdide karşı koymak için kuvveti bulunmamaktaydı. Antonius'un araya girmesiyle iki güç arasında I.O. 39'da geçici bir barış imzalandı; fakat ertesi yıl savaş patlak verdi. Sextus'un Roma'ya olan erzak sevkıyatının üzerindeki tehdidi ciddi boyutlara ulaşmıştı; hatta Octavianus bir keresinde Forum'da aç vatandaşların saldırısına uğradı. Octavianus Roma ve Raven-na'da filolar inşa etmeye girişti ve ustaca bir propaganda kampanyası başlattı. Kampanya süresince Octavianus kendini hü-kümdar, Pompeius'u da bir eşkıya gibi göstermeyi başardı. Kaçan köleleri kabul eden ve her yeri yağmalayan Pompeius'tan bıkan İtalya'nın zengin tabakası, gönüllü olarak ya da zorla Octavianus'a para ve adam yardımında bulundular. Üstelik Batı Akdeniz'de donanmaya adam bulmak çok kolaydı. İç savaşlar yüzünden birçok denizci kıyılara dağılmıştı.
Yine de, Octavianus'un ilk filoları fırtına ve savaş yüzünden bozguna uğradı. Sextus ile mücadele etmeyi kafasına koymuş olan Octavianus, İ.Ö. 37'de Gallia'dan askeri konulardaki yardımcısı Agrippa'yı yeni savaş gemileri inşa etmesi için çağırdı. Napoli ya-kınlarındaki yapay bir limanda bir filo oluşturuldu. Gemiler Sextus'un kilerden çok daha ağırdı ve Octavianus alışılmadık bir şey yaparak yirmi bin köleyi askere aldı; fakat kayıtlarını yapmadan önce hepsini azat etti.177 Sonunda, Octavianus bir ara İtalya kıyılarına doğru geri çekilmesine rağmen, Agrippa İ.Ö. 36'da Sicilya açıklarında nihai savaşı kazandı. Sextus kaçtı, daha sonra Antonius'un valilerinden biri tarafından öldürüldü. Forum'a Octavianus'un altın kaplamalı bir heykeli dikildi. Heykelin üzerine 'O, uzun zamandır bozuk olan huzuru karada ve denizde yeniden kurdu' yazılmıştı.178 Önceki kuşağın Romalı generalleri, denizler üzerinde sıkı bir denetim kurmaları gerektiğini başlarına gelen korsanlık felaketi sayesinde öğrenmişlerdi; aynı acı dersi Octavianus da böylece almış oldu.
Bir süre sonra, Vergilius'a göre doğulu güzel Kleopatra tarafından büyülenmiş olan Antonius, Octavianus ile savaşa girdi. Mücadelenin sonunu bir deniz savaşının tayin etmesi, deniz gücüne sahip olmanın önemini ortaya koymaktadır; fakat asıl sonuç, savaştan önce yaşanan psikolojik ve fiziksel çatışmalarla önceden belli olmuştur. İ.Ö. 32-31 kışında Antonius ve Kleopatra Yunanistan'a geçtiler; ancak kürekçilerinin birçoğu salgın hastalık
57
179 E.Tarihi: 15.04.2007
yüzünden öldü. İ.Ö. 31 ilkbaharında Agrippa, Antonius'un Mısır ile olan erzak yoluna yaptığı cesur saldırılarla inisiyatifi hemen eline aldı. Eskiçağ'ın en ustaca yapılmış seferlerinden biriy-le, Antonius'u yaz boyunca Balkanlar'ın batı kıyısında kuşatma altında tuttu. Eylül'ün ikisinde Action Körfezi'nden çıkmak için harekete geçti; ancak donanmasındaki morali bozuk askerler çok kötü savaştılar. Kleopatra kaçtı ve Antonius savaşı bırakarak onun peşinden Mısır'a gitti.
Yunanistan'da egemenliğini sağlamlaştıran Octavianus, üstün kara ve deniz kuvvetiyle Mısır'a doğru yola çıktı. Antonius ve Kleopatra intihar etti ve İ.Ö. 31 yılının 1 Ağustos'unda muzaffer Octavianus İskenderiye'ye girdi ve burada İskender'in mumyalanmış vücudunu gördü. Makedonia kralı hayatına tartışmasız tek kral olarak, Octavianus ise kariyerine ondan iki yaş genç bir çocukken başlamıştı. Şimdi ise bütün Akdeniz dünyasının hâkimiydi.
Horatius, Actium Savaşı ardından şu dizeleri döktürmüştür;179
Bu ode yazıldığı günlerde, Octavianus, Augustus unvanını alıyor, senato tarafından tanrı katına çıkarılıp, ibadethanelerde adının zikredilmesi sağlanıyordu. Yani bu ode, Agustus’a övgü niyetiyle yazılmıştır.
Hangi adama veya hangi kahramana rübabınla [bir tür saz] veya keskin flütünle, kasideler çağıracaksın ey Clio? Hangi ilaha? Şen yankılar onun adını tekrar edecektir? İster Helicos'un gölgeli vadilerinde, ister pindus veya buzlu hemus üzerinde, (o Hemus ki, ormanları, şarkı çağıran Oprheus'un arkasından yürüdü; ve bir ana sanatıyla ırmakların coşkun aşıkları ve tez rüzgarlar dururken, şarkı sesinin füsunu, saz nağmelerine takılmış çamları arkasından sürüklerdi.) Dilimizin nakaratı olan baba'ya duadan evvel ne diyebilirsin? O ki insanların ve ilahların işlerini idare eder ve değişik mevsimler yoluyla denizin , toprağın ve dünyanın akışını nizama sokar.
58
büyük ruhunu özgürce harcayan polus'u da mousam [esin perisi] sayesinde övüp şereflendireceğim; sonra, sert fukaralığın, baba ocağıyla lar'larının her ikisini de sırf savaş için yetiştirdiği curius ile camillus'u. marcellus'un şöhreti ise, zamanın gizli tesiriyle bir ağaç gibi, gittikçe büyümektedir. julianus'un yıldızı, hepsinin arasında, tıpkı madun ışıklar ortasında ay gibi parlıyor. İnsan cinsinin babası ve bekçisi ey zuhal yıldızının altında doğan, caesar'ın mıkadderatının kaygıları sana düştü ve caesar, senden sonra hüküm sürer. O kendisinden daha büyük veya kendisine benzer veya kendisine yardımcı hiçbir şeye vücut vermez. Yalnız, ondan sonra pallas birincilik şerefleriyle örtülüdür. savaşlarda cesaretli liber, seni unutmayacağım, ne seni, vahşi hayvanların düşmanı olan, bakire; ne de seni, ey oklarının isabetiyle korkunç febus.. Biri atları, öbürü yumruklarıyla ünlü Alcides ile Leda'nın çocuklarını da söyleyeceğim. Onların ak yıldızı gemiciye parlar parlamaz, kaynaşan köpükler kayalardan çekilir, rüzgarlar düşer, bulutlar dağılır ve göz korkutucu dalgalar, onların istedikleri gibi, denizin içine çöker. Onlardan sonra, önce Romulus'u, Pompilius'un rahat ve sakin saltanatını, Tarquinius'un azametli baltalarını ve Cato'nun asaletli ölümünü söyleyeceğim. Regulus ve Scarus'ları ve punik ve fabricius zaferlerinden sonra
59
İster latin dünyasını tehdit eden part'ları tam bir zaferle kendine rametmiş; ister, şarka doğru ser'lerle hindu'ları itaate getirmiş olsun. O, seneden sonra, bu geniş kâinatı, adaletle idare edecektir; ve sen gerdunen altında olympos'u sarsacaksın ve ulu ormana karşı kerahet işliyenlere öc alıcı yıldırımlarını göndereceksin.
SONUÇ
İnsanoğlu Neolitik Çağda yerleşime başladığı zamanlarda göl ve dere gibi su kenarlarını yerleşim için uygun görmüştür. Bu amaç onların sudan ve su ürünlerinden faydalanmalarını sağlamıştır. Daha sonra denizin eşsiz büyüklüğü karşısında büyülenmiştir. Nitekim Neolitik Çağda gelişen obsidyen ticareti bölgelerine baktığımızda bazı Yunan Adaları göze çarpar. Örneğin Melos adasındaki obsidyenlerin Yunan anakarasında görülmesi akla o dönemde nasıl olupta obsidyenin anakaraya getirildiği sorusunu getirir. Çünkü söz konusu dönemde Melos’un yerleşmeye sahne olmadığı bilinir.
Dolayısıyla bu konuda şu şekilde bir tahminde bulunabiliriz. Adadaki obsidyenin varlığını belki de bölgelerinden uzağa savrulan balıkçılar keşfetmiştir. Bu tarz örneklere Akdeniz’in çeşitli bölgelerinde rastlamaktayız. Fakat su araçlarının ilkine Mısır’ın Eski Krallık döneminde en erken kalaslı kayıklar şeklinde rastlamaktayız. Nitekim başlangıçta saz demetleri, şişirilmiş keçi postları yada geniş ağızlı küpler içerisinde su üzerinde kalmayı başaran insanoğlu, bir süre sonra sazlık ve ağaçları kullanarak modern teknenin ilk örneklerini yapmayı başarmışlardır. M.Ö. 2400 civarlarına tarihlenen Mısır kabartmalarında sazlardan yapılmış kayıklar göze çarpar. M.Ö. 2000-1500 yılına doğru ise kabartmalar kürekli büyük gemiye benzer Mısır kaynağının yapıldığını göstermektedir. Yine aynı dönemde yelkenlilerin görülmesi insanların daha uzak bölgelere planlı olarak gidebildiklerini göstermektedir.
Antik Çağda ise daha görkemli ve daha fazla insan taşıyan gemilerin yapılması ticaretinde çok geliştiğini belli eder. Öyle ki Ionia kentlerinin Karadeniz’i kolonileri haline getirmeleri de bu amaçladır. Fakat saydığımız bu dönemler uygarlıkların ve toplulukların sürekli çekişmelerine sahne olmuştur. Bu çekişmeler karada yapılırken daha sonra denizde de yaşanmaya başlamıştır. Bu savaşların en önemli olduğu dönem ise hiç kuşkusuz M.Ö. 700 ler
de başlamaktadır. Çünkü bu dönemde sikkenin icadı ve ticari ürünlerin çeşitliliği deniz gücünün de önemini arttırmıştır.
Bu gücü özellikle Akdeniz’de elinde bulunduranlar ticaretinde hakimi sayılmışlardır. Önceleri Mısırlılar ve Fenikelilerle başlayan bu amansız yarış Antik Çağda askeri alanda kullanılan gemilerinde oluşumunu sağlamıştır. Pentekonter, Triakonter, Triere (Trireme), Tetrereis (Dört Bölmeli) - Pentereis (Beş Bölmeli), Liburnia bu tip gemilerin en önemli örnekleridir.
Pers ve Yunan çekişmeleri geçmişin en önemli deniz savaşlarına sahne olması bakımından önemli bir dönemdir. Bu dönemde ilk olarak sayabileceğimiz Lade deniz savaşı Karadeniz’de kapsamlı bir kolonizasyon yapan Miletos’un ticaretinin engellenmesi sonucu çıkmış ve savaşta Yunan ve Ionia güçlerinin yenilerek Miletos yakılıp yıkılmıştır. Bu dönemin hemen hemen her yılına bir deniz mücadelesi eklemek mümkündür. Fakat önemlilerini sırlamak gerekirse Perslerin sonucunda Yunanlıları yenerek Atinayı bile yakıp yıktıkları Artemision ve Thermopylai Savaşları, Perslerin Yunan topraklarından çekilmesini sağlayan Salamis Deniz Savaşı, Perslere karşı oluşturulan Delos Deniz Birliği, Yunan ve Sparta mücadelelerine sahne olan Peloponnesos Savaşı ile Roma döneminde Antonius ve Augustus mücadelesinin sergilendiği Actium Deniz Savaşıdır.
Sonuçta saydığımız bu savaşlar dönemlerinin en önemli deniz mücadeleleridir. Bu mücadeleler söz konusu dönemlerde sonuçları bakımından da oldukça önemli mücadelelerdir. Çünkü günümüzde olduğu gibi Antik Çağda da deniz gücü ekonomik ve stratejik bakımdan önem arz etmekteydi. Yapılan mücadelelerde bunların bir gösterges
 

KUTAY

Kullanıcı
Katılım
19 Aralık 2012
Mesajlar
89
Beğeni
40
Puanları
18
Cevap: Antik çağda deniz gücü ve önemli deniz savaşları

Uzun ama kusura bakmayın arşivliktir. Çalkaya buradan 2-3 yer bulur eminim. Fenerli abimiz de haritaları karıştırır.
 
Son düzenleme:

aliveli44

ONURSAL ÜYE
Forum Düzeni
Admin
Super Moderatör
Vip Üye
Katılım
12 Haziran 2012
Mesajlar
11,018
Beğeni
20,950
Puanları
426
Konum
Malatya
Cevap: Antik çağda deniz gücü ve önemli deniz savaşları

Güzel bilgi
Güzel paylaşım
Elinize sağlık ustam(alkış)
 
Üst