''En güzel isimler ALLAH cc. ındır'' | Define işaretleri ve anlamları

''En güzel isimler ALLAH cc. ındır''

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
8,186
Beğeni
23,348
Puanları
113
Konum
Erzincan
ALLAH (c.c.)



Sitemize varlıklarıyla değer katan sevgili arkadaşlarım, ve sitemizi misafir olarak ziyaret etmekte olan, değerli kardeşlerim... Bu günden başlayarak yüceler yücesi Mevlamızın isimlerini (Esmaül Hüsna) birlikte okuyup, feyz ve bereketinden istifade edeceğiz inşAllah. Mevlam layık ı vechile anlayıp idrak edebilmeyi,nasip ve ihsan eylesin, rahmet ve mağfiretin tek sahibi, ALLAH cc. yolumuzu aydınlık bahtımızı güzel eylesin niyazıyla.

- Evet, bu kainatın sahibi ve bu alem sarayının sultanı ve bu mülkün maliki olan zatın adı Allah'tır. Ve o kitabında kendinden bahsederken “enellah” "ben Allah'ım" diyor.

Bu ismi diğer isimlerden ayıran bazı özellikleri vardır. Şimdi bunları anlamaya çalışalım:

- Kur'an'da ilk inen ayet besmeledir. Ve Allah ismi besmelede geçen üç isimden ilkidir. Demek Allah ismi Kur'an'da nazil olan ilk isimdir.

- Allah ismi, esmâ-i hüsnâ içinde asıldır; diğer isimler ise bu isme izafe edilir. Mesela, "Şafi, Allah'ın bir ismidir." denilir, ama "Allah, Şafi'nin bir ismidir." denilmez. Ya da "Rahman Allah'ın bir ismidir." denilir, ancak "Allah Rahman'ın bir ismidir." denilmez.

- Allah ismi ism-i alemdir, yani özel isimdir. Mecaz yoluyla da olsa başkası için söylenemez. Bu isim Allah'a has ve ancak ona işaret eden bir isimdir. İlahlık davasına kalkışan Firavun dahi “Ene rabbükümü-l a’la” “Ben sizin yüce rabbinizim." demiş fakat “Enellah” “Ben Allah'ım." diyememiştir. Allah'ın Rab ismini kullanırken, Allah ismini kullanmaya cüret edememiştir. Yine Mekke müşrikleri kabenin etrafını 360 putla doldurmuşlar, her birine farklı isimler vermişler, ama hiç birine Allah diyememişlerdir. Demek bu isim ancak Allah'a mahsus bir isimdir

- İmana girmek kelime-i şehadet ile mümkündür. İmanın temeli olan kelime-i şehadet ise ancak Allah ismi ile kabul olur. Mesela, bir gayri müslim, Müslüman olmak için “eşhedü en lâ ilâhe illallâh…” yerine “eşhedü en lâ ilâhe illerrahman” veya "eşhedü en lâ ilâhe illelmelik” dese, İslam'a girmiş olmaz. Çünkü Allah ismi tek ve ortaksız olarak Cenab-ı Hakk'ın zatını ifade eden has bir isimdir. Has isimlerde ortaklık manasını düşünmek mümkün değildir. Bunun için bu isimde hakiki bir tevhid vardır. Diğer isimlerde bu hakiki tevhid olmadığından ve onlar ile Allah'ın birliği ikrar edilmediğinden iman kabul edilmez.

- Allah ismini teşkil eden harfler birer birer kaldırılsa mana yine de bozulmaz. Bu özellik diğer isimlerde yoktur. Mesela, Melik isminde “mim” harfi kaldırılsa ”lik” olur ki hiçbir mana ifade etmez. Ya da “Samed” ismindeki “sad” kaldırılsa “med” olur ki bu da hiçbir mana ifade etmez.

Halbuki Allah isminin lafzında bir camiiyyet, yani toplayıcılık vardır. Mesela baştaki elif kaldırılırsa “lillah" olur, bu da Allah demektir. “Lillah” daki birince "lam" kaldırılsa “lehu” olur, bu da ona işaret eder. Bu “lam” da kaldırılsa “hu” olur ki yine Allah'ı ifade eder.

Hatta “hu” daki gizli “vav” kaldırılıp, “he” kalsa, yine Allah'a delalet eder. Çünkü “hu” isminin de aslı ”he”dir. Vav asıl değil, ilavedir. Bu sırdan dolayı her canlı teneffüs ederken “he, he, he” demek süretiyle Allah'ı zikretmektedir.

- Allah isminin manasında toplayıcılık vardır, diğer isimlerde bu yoktur. Diğer isimler yalnız bir manaya işaret ederler. Mesela “Hadi” ismi sadece “hidayet veren” manasında, “Nafi” ismi ise sadece “menfaat veren” manasında ve “Halik” ismi sadece "yaratıcı" manasındadır. Fakat Allah ismi, bunlardaki ve diğer isimlerdeki manaların hepsini toplu bir şekilde ifade eder.

Nasıl ki güneş dediğimizde yedi renk, ısı ve ışık gibi sıfatlara sahip olan bir ışık kaynağı aklımıza gelir ve bu sıfatları kendinde bulunduramayan güneş olamaz. Aynen bunun gibi “Allah” ismi denildiğinde, bütün kemal sıfatları ve isimleri kendinde bulunduran Zat-ı Akdes akla gelir. Bu isim ve sıfatları kendinde bulunduramayana Allah denilemez. O halde madem Allah'tır, bütün kemal sıfatlarla sıfatlanmıştır. Bunun içindir ki, bu manadaki topluluğu düşünerek Allah diyen bir kimse Cenab-ı Hakk'ı bütün isim ve sıfatlarıyla zikretmiş olur.

Allah’a Tanrı Denilir mi?

Bu bölümde Allah'a tanrı denilemeyeceğinin delillerini göreceğiz:

- Allah’ın isimleri Ehl-i sünnet itikadınca tevkifidir. Yani Allah hakkında, Allah'ın bildirdiği isimleri söylemek caiz olup, bunlardan başkalarını söylemek caiz değildir. Mesela Allah'a "Alim" denir, fakat aynı manada olan “fakih" denmez; yine Allah'a cömert manasında "Cevad" denir, ancak aynı manada olan "sahi" ismi denilmez. Çünkü Allah kendisini fakih ve sahi isimleriyle tanıtmamıştır. Bunun için Allah yerine Tanrı demek de caiz değildir. İmam Gazali der ki: "Bir insana bile kendimizden dilediğimiz gibi ad koyamazsak, nasıl olur da Allah hakkında bu cüreti gösterebiliriz."

- Tanrı ilah ve mabud demektir. Mesela, pek çok Hindunun tanrısı öküzdür, Mecusilerin tanrısı ateştir, denilmektedir. Başka dilerde de ilah ve mabud manasında farklı kelimeler kullanılmıştır. Allah ismi ise yabancı dillerde yapılan tercümelerde aynen kullanılmıştır. Çünkü bu ismin karşılığında hiçbir dilde hiçbir kelime yoktur.

- Allah ismi Kur'an'da 2806 defa geçmesine rağmen, bir defa bile tanrı kelimesi geçmemektedir. Hem Cenab-ı Hak Kur'an'da defalarca “Benim ismim Allah'tır, beni Allah diye çağırınız, bana Allah diyerek ibadet ediniz, Allah diyerek yalvarınız,.." demekte, ancak hiçbir ayette "ben tanrıyım, bana tanrı deyin" dememektedir. Hadis-i şeriflerde de tanrı ismi geçmemektedir. O halde Allah'a kendi istediği ismi söylemeyip de müşriklerin ona ortak koştukları, batıl mabudlarına verdikleri tanrı ismiyle onu çağırmanın ne kadar yanlış olduğu ortadadır.

Acaba bir hükümdar, emri altında bulunan kimselere "Benim adım Ahmed'dir. Beni Ahmed ismi ile çağırınız." dese, onlar da farzımuhal “Hayır Efendimiz, bizim canımız sana Ahmed demek istemiyor, biz sana Osman diyeceğiz; ikisi de altı üstü isim değil mi?" deseler ve öyle de çağırsalar, o padişah nasıl çok kızarsa, aynen öyle de Allah ismi yerine onun emretmediği, belki de sevmediği "tanrı" ismini söylemek ve o isimle ibadet etmek, gazabı ilahiyeye vesile olur.
 
Son düzenleme:

barış

Kullanıcı
Katılım
22 Temmuz 2013
Mesajlar
229
Beğeni
131
Puanları
43
Cevap: ''En güzel isimler ALLAH cc. ındır''

Emeğine klavyene sağlık güzel insan.allah razı olsun.
 

BoZKurT

"R@m@z@n"
Forum Düzeni
Katılım
22 Mart 2012
Mesajlar
9,703
Beğeni
17,666
Puanları
113
Konum
İstanbul
Cevap: ''En güzel isimler ALLAH cc. ındır''

Allah c.c razı olsun inş. Cok guzel derlenmiş. Sağolasın abi.
 

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
8,186
Beğeni
23,348
Puanları
113
Konum
Erzincan
Cevap: ''En güzel isimler ALLAH cc. ındır''

Mevlam siz kıymetli dostlarımızdan da razı olsun inşAllah

El- Basir



El- Basir: Her şeyi gören demektir. Evet, Allah Basir’dir. Her şeyi görür. Hiçbir şey ondan gizlenemez ve saklanamaz. Bütün eşya her an O’nun şuhud dairesindedir. Nasıl ki, güneşe karşı perdesiz eşya, güneşin şuasından gizlenemez ve saklanamaz. Güneş, ışığı ile onları ihata eder. Aynen öyle de hiçbir eşya da Cenab-ı Hakk’ın görüşünden gizlenemez ve saklanamaz. Cenab-ı Hak bütün eşyayı tek bir eşya gibi görür; bir görüş, başka bir görüşe mâni olmaz.

Allah-u Teâlâ’nın Basir sıfatını tam manasıyla idrak etmek mümkün değildir. Şöyle ki: Basir isminin küçük bir tecellisi insanda da mevcuttur. İnsan bu sıfatın kendindeki tecellisi sayesinde âlemi ve içindeki eşyayı görür. Ancak insanın görme sıfatı sınırlıdır. Mesela duvarı görür, ama arkasını göremez. Şu kadar metredeki eşyayı görür, ama daha ötesini göremez. Önünü görür, ama arkasını göremez. Birisini görürken diğerini göremez. Hâlbuki Allah-u Teâlâ bütün eşyayı aynı anda görür. Birisini görmesi başkasını görmesine mâni olmaz. Zerrelerden şemslere, papatyalardan galaksilere, denizlerin dibindeki balıklardan semavâtın kandillerine kadar her eşyayı aynı anda görür ve müşahade eder. Elbette böyle azametli bir görme sıfatını insanın kasır fehmiyle idrak etmesi mümkün değildir. Bizler Allah-u Teâlâ’nın Basar sıfatıyla mevsuf olduğunu kabul ederiz, buna inanırız. Ancak bu sıfatın künhünü idrak edemeyiz.

Cenab-ı Hakk’ın Basir olduğuna şu âlem şehadet etmektedir. Şöyle ki: Her bir mevcut intizamlı ve sanatlı vücuduyla Allah’ın Basir olduğuna şehadet eder ve duymasını bilenlere âdeta şöyle der: Ey insan, bana bak ve beni oku! Bak, nasıl intizamla yaratılmışım. Ve nasıl harikulade bir sanatım var. Bak, her azamda bir denge söz konusu. Bu intizamın ve dengenin keşfi için bütün ilimler seferber olmuş. Elbette beni böyle yaratabilmek için yaratanımın beni görmesi gerekir. Beni görmeli ki, böyle intizamlı ve sanatlı bir şekilde beni yaratabilsin. Görmeyen, bu intizam ve sanata sahip olamaz. İşte her bir varlık kendindeki intizam ve sanatın lisan-ı hâliyle Cenab-ı Hakk’ın Basir olduğuna şehadet eder.

Yine rızıkların mükemmel bir şekilde yaratılması ve tam vaktinde muhtaçlara verilmesi Cenab-ı Hakk’ın Basir olduğuna bir delildir. Zira rızkı ihtiyaç sahibine en münasip bir vakitte yetiştirmek ve o rızkı onun vücuduna uygun olarak yaratmak ancak görmek ile mümkündür. Görmeyen, bu hikmetli fiile fail olamaz. Demek, bu hikmetli fiilin sahibi ancak bütün eşyayı aynı anda görebilen bir zat olabilir.

Yine atomlardan tutun yıldızların hareketlerine kadar şu âlemdeki umumi intizam Allah-u Teâlâ’nın Basir olduğuna bir delildir. Zira böyle bir intizam ancak bütün kâinat şuhudunda ve görüşünde olan bir zat tarafından idare edilebilir. Bütün kâinatı aynı anda göremeyen, bu intizamı tesis edemez ve devam ettiremez. Demek, şu âlemdeki intizam da lisan-ı hâliyle Cenab-ı Hakk’ın Basir olduğuna şehadet etmektedir.

Mahlûkların intizamlı ve sanatlı vücutları, rızıkların yaratılması ve ihtiyaç sahiplerine vakt-i münasipte yetiştirilmesi ve şu âlemdeki intizam, Cenab-ı Hakk’ın Basir olduğuna şehadet ettikleri gibi, varlıkların nakış nakış dokunması, birbirleriyle hikmetli münasebetleri, yaratılışlarındaki kolaylık ve suretlerinin farklılığı gibi daha birçok cihetler yine Cenab-ı Hakk’ın Basir olduğuna şehadet etmektedir.

Dilerseniz şimdi Kur’an’a kulak verelim ve Basir ism-i şerifinin anlatıldığı bazı ayetlere dikkat kesilelim:

Hangi işi yaparsanız yapın, Kur’ân’dan ne okursanız okuyun, ne işte çalışırsanız çalışın, unutmayın ki, siz ona dalıp gitmişken biz sizin üzerinizde şahidiz. Ne yerde ne de gökte zerre kadar hiç bir şey Rabbinden saklanamaz. (Yunus; 61)

İnkâr edenler: “Bize o kıyamet saati gelmez.” dediler. De ki: “Hayır, öyle değil, gaybı bilen Rabbim hakkı için kıyamet size mutlaka gelecektir. Göklerde ve yerde zerre kadar bir şey ondan gizlenemez. Bundan daha küçük ve daha büyük ne varsa hepsi muhakkak açık bir kitaptadır.” (Sebe; 3)

Göklerde ve yerde olanları Allah’ın bildiğini görmüyor musunuz? Üç kişinin gizli konuştuğu yerde dördüncüsü mutlaka O’dur. Beş kişinin gizli konuştuğu yerde altıncısı mutlaka O’dur. Bunlardan az veya çok olsunlar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar mutlak O, onlarla beraberdir. Sonra kıyamet günü onlara yaptıklarını haber verecektir. Doğrusu Allah her şeyi bilendir. (Mücadele; 7)

Bu ism-i şeriften hissemiz şu olmalıdır: Madem Allah-u Teâlâ Basir’dir ve her şeyi görür; elbette bizi de görür ve her hareketimizi müşahede eder. Hiçbir hâlimiz O’ndan gizlenemez. Madem O bizi görür, o hâlde biz de Rabbimize karşı hayâ ve edep içinde olmalıyız. O’nun görmekten razı olmadığı amel ve hareketleri O’na göstermemeli, yani o çirkin amelleri işlememeliyiz. Küçük bir çocuğun yanında bile işlemekten hayâ ettiğimiz amelleri Allah-u Teâlâ bizi görürken O’nun huzurunda işlemekten kaçınmalıyız.

Ey Rabbimiz! Sen kelamımızı işitiyorsun, hâlimizi görüyorsun, hiçbir işimiz senden gizlenemez. Biz senin fakir, muhtaç, günahkâr, asi ve nefsine zulmetmiş kullarınız. Bizleri bağışla ve bizlerde gördüğün çirkin hâlleri ihsanınla ve kereminle affet.
 
Son düzenleme:

TEVFiK

Vip Üye
Katılım
11 Haziran 2012
Mesajlar
3,930
Beğeni
7,756
Puanları
113
Yaş
66
Konum
FETHİYE,MANİSA,İZMİR.
Cevap: ''En güzel isimler ALLAH cc. ındır''

S.a. Sayın Ustam Allah Razı Olsun Elinize ve Emeğinize Sağlık Saygılarımla;)
 

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
8,186
Beğeni
23,348
Puanları
113
Konum
Erzincan
Cevap: ''En güzel isimler ALLAH cc. ındır''

El- Hakem



El-Hakem: Hükmeden, hak ile batılın, yanlış ile doğrunun, güzel ile çirkinin ve iyi ile kötünün arasını ayıran demektir.

Bu manalarla Cenab-ı Hak Hakem’dir. Her şeyin hükmünü O verir ve hükmünü eksiksiz icra eder. O’nun hükmü olmadan hiçbir şey, hiçbir hâdise meydana gelemediği gibi, O’nun hükmünü bozacak, geri bıraktıracak, infazına mâni olacak hiçbir kuvvet de yoktur.

Allah-u Teâlâ Hakem’dir. Hak ile hükmeder. Hakkı batıldan, doğruyu yanlıştan, güzeli çirkinden ve iyiyi kötüden ayırır. Eğer Cenab-ı Hakk’ın bu isminin tecellisi olmasaydı, bizler bu zıtlar arasında bir ayırım yapamayacak, neyin hak, neyin batıl; neyin güzel, neyin çirkin ve neyin iyi, neyin kötü olduğunu hiçbir zaman bilemeyecektik.

Şimdi, Hakem isminin bazı tecellilerini görelim:

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Hakem ismine en geniş manada mazhar olmuş ve bu ismin mazhariyetiyle hakkı batıldan, güzeli çirkinden, hayrı şerden ayırmış ve insanlar arasında hak ile hükmetmiştir. Sünnet-i Seniyyenin bütün meseleleri ve bütün hükümleri El-Hakem isminin tecellisi ile meydana gelmiştir.

Yine Kur’an-ı Kerim, ism-i Hakem’e geniş bir aynadır. İçindeki hak hükümler, iyi ile kötünün, güzel ve çirkinin arasını ayıran beyanlarıyla El-Hakem isminin tecellisine mazhardır.

Yine İslam’ın şeriatı ve şeriatın her bir hükmü, El-Hakem ismine mazhardır. Zaten bu mazhariyeti sebebiyle 14 asır boyunca insanları adaletle idare etmiş ve her haklıya hakkını teslim ederek adaleti tesis etmiştir.

Dünyada insanlar arasında hak ile hükmeden bütün hâkimler yine Hakem ismine aynadırlar ve bu ismin tecellisi sayesinde hükümlerinde isabet etmektedirler.

Hâkimler gibi gerçek âlimler de Hakem ismine güzel bir aynadırlar. Onlar da bu ismin kendilerindeki tecellisi sayesinde yanlış ile doğrunun, hak ile batılın, hayır ile şerrin arasını ayırmışlar ve bizlere göstermişlerdir. Hatta bu isim o kadar geniş bir alanda tecelli eder ki Hz. Ali efendimizin ism-i azam olarak gördüğü altı isimden birisi ve yine İmam-ı Azam efendimizin İsm-i azam olarak gördüğü iki isimden birisi de Allah’ın Hakem ismidir.

Hakem ismi kâinattaki her hadisede ve her olayda tecelli etmektedir. Zira her hadise ancak Allah-u Teâlâ’nın hüküm vermesi ile meydana gelmektedir. Bu manasıyla, bir yaprağın düşüşünden tutun, yumurtadan çıkan bir civcive; aldığımız nefesten tutun, yeni doğan bir bebeğe; denizlerin dalgasından tutun, gökyüzündeki gezegenlere kadar her hadisede Hakem ismi tecelli etmekte, ya da başka bir ifadeyle, Hakem isminin tecellisiyle bu hadiseler meydana gelmektedir.

Allah’ı inkâr eden ve O’na isyan eden kâfirin vücudunda dahi Allah’ın hükümranlığı geçerlidir ve Hakem ismi tecelli etmektedir. Onun kalbini çalıştıran, kanını dolaştıran, her hücresine gıda veren, saçının her teline renk veren ve sözün özü, vücudundaki her tasarrufa hükmeden ve bu hükmü icra eden Allah-u Teâlâ’dır.

El-Hakem ismi dünyada böyle tecelli ettiği gibi ahirette de tecelli edecektir. Bütün insanları mahşer meydanında toplayacak olan Cenab-ı Hak, El-Hakem isminin tecellisiyle insanlar arasında hak ile hükmedecek, boynuzsuz koyunun hakkını boynuzlu koyundan alacak ve bu ismin tecellisiyle müminlerle kâfirlerin arasını ayırarak müminleri cennete, kâfirleri de cehenneme sokacaktır. Ahiretteki muhasebe El-Hakem isminin tecellisiyle yapılacak ve kimseye zerre miskal zulmedilmeyecektir.

Bu isimden hissemiz şu olmalıdır: Yanlış teraziyle tartan, dünyanın en adil insanı da olsa yanlış tartar. İlk önce teraziyi düzeltmek gerekir. Aynen bunun gibi, Allah-u Teâlâ’nın El-Hakem ismine iman eden bizler, O’nun koyduğu, Resulünün uyguladığı kurallara uyarak, beşerin yanlış terazilerini bırakmalı ve her meseleyi Kur’an’a ve Sünnete göre tartmalıyız. Sorunlarımıza El-Hakem isminin en geniş aynası olan Kur’an ve Sünnet ışığında çözüm bulmalı ve şu ayet-i kerimenin tehdidinden her zaman titremeliyiz:

“Hayır! Rabbine andolsun ki, onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapmadıkça, sonra senin verdiğin hükme karşı içlerinde hiçbir sıkıntı bulmadıkça ve tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olamazlar.” (Nisa 65)
 
Son düzenleme:

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
8,186
Beğeni
23,348
Puanları
113
Konum
Erzincan
Cevap: ''En güzel isimler ALLAH cc. ındır''

El-Alim



ALİM: Bilen demektir. Allah alimdir; ilmi, ezeli ve ebedi olup bütün kainatı ve her şeyi kuşatmıştır. Hiçbir şey onun ilminin dışında kalamaz. Perdesiz güneşe karşı zemin yüzündeki eşyanın gizlenmesi mümkün olmadığı gibi, o Alim-i Zülcelal'in nur-u ilmine karşı eşyanın gizlenmesi de mümkün değildir. Çünkü her şey şuhud dairesindedir, her şeye nüfuzu vardır.

Peygamber Efendimiz (sav) ilim sıfatıyla Allah’ı şöyle vasfetmiştir:

"Ey gaybların âlimi!
Ey ilmi her şeyi kuşatan!
Ey en gizli ve en bilinmez sırları bilen!
Ey ilmi geçmiş ve gelecek her şeyi ihata eden!
Ey dağların ağırlıklarını, denizlerin ölçüsünü, yağmur damlalarının adetini, ağaçların yapraklarının sayısını, gecenin kararttığı ve gündüzün aydınlattığı her şeyin adetini bilen!.."

Şimdi Allah’ın ilminin delillerinden bir kısmını zikredeceğiz:

1. Bütün hayat sahiplerinin, muhtaç oldukları rızıkları layık bir tarzda, münasip bir vakitte ve umulmadık bir yerden vermek, ancak her şeyi kuşatan bir ilim ile olur. Çünkü rızkı gönderen, rızka muhtaç olanları bilecek, tanıyacak, vaktini bilecek, ihtiyacını görecek; sonra rızkını layık bir tarzda verebilir. Mesela, yavruları süt ile besleyen, zeminin suya muhtaç bitkilerine yağmur ile yardım eden, elbette o yavruları tanır, ihtiyaçlarını bilir; o bitkileri görür ve yağmurun onlara lüzumunu bilir ve sonra gönderir. O halde rızkı mükemmel olarak verilen her bir mahluk Cenab-ı Hakk'ın ilim sıfatına şehadet etmektedir.

2. Eşyaya ayrı ayrı muntazam ve hikmetli suretler vermek, ancak bir ilm-i muhit ile mümkündür. Bu meselenin hadsiz misallerinden sadece deveye bakalım:

- Devenin hörgücü depo gibidir; günlerce bu depodaki rızık ile idare edebilir. Üç hafta su içmeden yaşayabilir.
- Ayakları geniştir. Kumda batmadan koşabilir.
- Göz kapaklarındaki kirpikler ağ gibidir. En şiddetli kum fırtınalarında bile gözleri kum ile dolmaz.
- Burnu öyle bir şekilde yaratılmıştır ki, en korkunç fırtınalarda bile rahatça nefes alabilir.
- Üst dudağı yarıktır. Bu da dikenli çöl bitkilerini kolayca yemesini sağlar.
- Uzun boynu yerden üç metre yükseklikteki yaprakları bile yemesine imkan tanır.
- Dizler, bir boynuz kadar sert ve kalın bir zardan oluşan nasırla kaplıdır. Bu nasırlar hayvan kumlara yattığında onu aşırı sıcak olan zeminden ve yaralanmalardan korur.
- Kalın kürkü sayesinde yazın (+) 50 dereceye varan sıcağına, kışın ise (-) 50 dereceye kadar ulaşan soğuğuna dayanabilir.
- Ve daha bunlar gibi birçok özellik…

Devenin vücudunda hadsiz şekiller ve imkanlar düşünülebilirken, hayatının devamı için en mükemmel sureti ve şekli vermek, her şeyi bilen bir zatın ilmini ispat eder. Mesela, devenin bütün özellikleri olmakla birlikte sadece ayakları atın ayakları gibi olsaydı, çölde bir km. bile gidemezdi. O zaman diğer özelliklerinin bir önemi kalır mıydı? Veya gözü ağlı olmasaydı fırtınalarda tek bir adım bile atamazdı. Dudakları yarık olmasa beslenemezdi.

Görüldüğü gibi deveye en hikmetli özellikler verilmiştir. Hadsiz imkanlar içinde en güzel sureti, en mükemmel vücudu, el layık sıfatları vermek ise ancak bir ilm-i muhit ile olabilir.

Şimdi filleri, balıkları, kuşları, böcekleri, bitkileri ve diğer mahlukatı deveye kıyas edin ve Allah'ın nihayetsiz ilmini bir derece tefekkür edin.

3. Mahlukatın icadı ve yaratışındaki kolaylık sonsuz bir ilme işaret eder. Çünkü bir işte kolaylık, ilmin derecesi ve mahareti ile orantılıdır. Ne kadar fazla bilse, o derece kolay yapar. Şimdi mevcudatın icadına bakıyoruz: Hayret verici bir kolaylıkla, külfetsiz, kısa bir zamanda, noksansız, birbirine karıştırmadan fakat mucizevi bir surette icad ediliyor. Demek hadsiz bir ilim sahibi vardır ki, nihayetsiz kolaylıkla bu icatlar yapılıyor.

Mesela, saniyede dört insan ve günde yaklaşık 350.000 insan yaratılıyor. Her birine göz, kulak, dil gibi onlarca ***** takılıyor. Ve insanın yaratıldığı o saniyede mikroplardan, bakterilerden, karıncalardan, sineklerden, böceklerden tutun kuşlara, balıklara ve diğer canlılara kadar hadsiz fertler, aynı o saniyede yaratılıyor.
Halbuki çabuk olan, ani bir surette yaratılan ve basit bir maddeden oluşan şeyler, gayet basit, şekilsiz ve sanatsız olması lazım gelirken, bakıyoruz ki, yaratılan her şey güzel bir sanatla, nakışlarla süslenmiş bir tarzda ve mükemmel bir şekilde yaratılıyor. İşte bu yaratılış, Allah’ın alim isminin kemalini bizlere gösteriyor.

4. Kainattaki mizan ve denge Allah’ın alim ismine işaret eder. Çünkü ölçü ve denge ile yaratmak ancak ilim ile olur. Şimdi mahlukatı bir kenara bırakarak sadece insana bakalım ve bu mizanın ne derece hassas olduğunu bir derece anlayalım:

Vücudumuzda altmışa yakın element bulunmaktadır. Vücudumuzda belli ölçülerde demir, magnezyum, krom gibi elementler bulunmaktadır ki, bunların azlığı veya çokluğu hastalıklara sebep olur. Mesela, bakır kan yapıcı özelliğe sahiptir; eksikliğinde sinir hastalıkları baş gösterir. Mangan beyin fonksiyonlarını işlettirir; eksikliğinde davranış bozuklukları gözükür. Kadminyumun görevi ise tansiyonu ayarlayıp düzgün çalışmasını sağlamaktır; eksiklik veya fazlalığında tansiyon rahatsızlıkları baş gösterir. Vücudun herhangi bir yerinde elementlerin yığılması ise hormonal bozuklukları meydana getirir.

İşte bu denge ve hassas mizan ancak ve ancak bir ilm-i muhitin tecellisi iledir. Bu dengeyi gördükten sonra bu ilm-i muhiti inkar etmek, ancak akıldan istifa etmek ile mümkündür.

5. Kainattaki hıfziyet hakikati nihayetsiz bir ilme şehadet eder. Şöyle ki: Aleme bakıyor ve görüyoruz ki, küçük-büyük, adi-ali, yaş-kuru, gökte, yerde, karada, denizde her şey mükemmel bir intizam içinde muhafaza ediliyor. Bitkiler tohumlarda, ağaçlar çekirdeklerde, hayvanlar yumurta ve nutfe denilen su damlacıklarında muhafaza ediliyor. Koca baharın bütün çiçekli ve meyveli mevcudatının şekilleri ve programları küçücük tohumcuklar içinde yazılarak muhafaza ediliyor ve ikinci baharda tekrar yaratılıyor. İnsanın tarihçe-i hayatı ise kuvve-i hafızasında, vücudunun bütün özellikleri ise DNA’larında yazılıyor.

İşte bu derece dikkatli hıfziyet, ancak nihayetsiz bir ilim ile mümkündür ve onsuz olamaz. Demek bütün tohumlar, çekirdekler, nutfeler, kuvve-i hafızalar ve DNA’lar, kendilerinde muhafaza edilen bilgi ve programlar ile Cenab-ı Hakk'ın ilmine işaret ederler.

Allah’ın "Alim" isminin delilleri çoktur. Bizler bu delilleri Bediüzzaman Hazretlerinin Risale-i Nur Külliyatı'na havale ederek zikrettiğimiz beş delille yetiniyoruz.
Madem şu kainatın sahibinin böyle bir ilmi vardır, elbette insanları ve insanların amellerini görür ve insanların neye layık ve müstehak olduklarını bilir. Hikmet ve rahmetinin muktezasına göre onlarla muamele eder ve edecek. Öyleyle ey insan! Aklını başına al, dikkat et, nasıl bir zat seni bilir ve bakar, bil ve ayıl!..
 
Son düzenleme:

aliveli44

ONURSAL ÜYE
Admin
Super Moderatör
Vip Üye
Katılım
12 Haziran 2012
Mesajlar
10,998
Beğeni
20,885
Puanları
426
Konum
Malatya
Cevap: ''En güzel isimler ALLAH cc. ındır''

Takipteyiz abi
Eline sağlık
 

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
8,186
Beğeni
23,348
Puanları
113
Konum
Erzincan
Cevap: ''En güzel isimler ALLAH cc. ındır''

El-Aziz



Yüksek bir dağa baktığınızda,.. Helak olan bir kavmin kalıntılarının yanından geçtiğinizde,.. Yıldızların, ayların, güneşlerin ve diğer mahlukların itaatini gördüğünüzde Allah'ı hangi ismiyle hatırlıyorsunuz?

Aziz: Aziz isminin üç manası vardır:

1. Allah'ın izzet sahibi ve yüceler yücesi olması.

2. Allah'ın mağlup olmayan galip olması.

3. Yarattıklarının onun emrine itaat etmesidir.

Şimdi Aziz isminin bu üç tecellisini alem aynalarında görmeye çalışalım:

Allah azizdir. Yani azamet, büyüklük ve kuvvet sahibidir. Şanı pek yücedir. Şu alemde kendine büyüklük verilen mahluklar Allah'ın Aziz ismine aynadırlar. O yüksek dağlara, engin denizlere, denizlerdeki fırtınalara, uçsuz bucaksız çöllere, aylara, güneşlere, yıldızlara kulak verseniz hep bir ağızdan "Yâ Aziz, Yâ Aziz, Yâ Aziz" diyerek tesbih ettiklerini işitirsiniz.

Aziz ismi alemde böyle gözüktüğü gibi insan da, hatta devletlerde bile gözükür. Aziz isminin tecelli ettiği insanlar şu ayetin ifadesiyle وَلِلَّهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِهِ وَلِلْمُؤْمِنِين (Ve lillâhi-l izzetü ve liresûlihî ve li-l mü’minîn) ”Üstünlük, ancak Allah'a, O'nun elçisine ve müminlere mahsustur.” Yani aziz olan yalnız Allah, O’nun Resulü ve müminlerdir. Yine bu isim tarihe adını altın harflerle yazdıran Osmanlı İmparatorluğunda ve Kur'an'ı kendilerine rehber yapan tüm devletlerde tecelli etmiştir.

Şimdi bize düşen: Allah'ın aziz ismini alem sayfalarında okumak, lisan-ı halleriyle "Yâ Aziz, Yâ Aziz, Yâ Aziz" diye zikir eden mahlukatın tesbihatını işitmek ve Kur'an'ı kendimize rehber yaparak hem dünyada hem ahirette aziz olmaktır.

Allah azizdir. Yarattıkları üzerine galiptir. Yer yüzü Allah'a asi olup da böyle mağlup olmuş nice kavimlerin kalıntıları ile doludur.

Bakın Allah, o asi ve inatçı kavimleri helak ettiğini kitabında nasıl anlatıyor:

“Elçilerimiz Lut'a gelince, onlar hakkında tasalandı. Ve onlar(ı düşünmesi) sebebiyle takatten düştü. O'na: "Korkma, tasalanma! Çünkü biz seni de, aileni de kurtaracağız. Yalnız (azabta) kalacaklar arasında bulunan karın müstesna" dediler."

"Biz şüphesiz bu memleket halkının üzerine, yoldan çıkmalarına karşılık (feci) bir azap indireceğiz."(dediler)."

"Andolsun ki biz, aklını kullanacak bir kavim için oradan apaçık bir ibret nişanesi bırakmışızdır."

"Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı gönderdik ve Şuayb, "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, ahiret gününe ümit bağlayın, yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın!" dedi."

"Fakat onu yalancılıkla itham ettiler. Derken, kendilerini bir sarsıntı yakalayıverdi ve yurtlarında diz üstü çökekaldılar."

"Ad ve Semud'u da (helak ediverdik). Sizin için, (onların başına nelerin geldiği) oturdukları yerlerden apaçık anlaşılmaktadır. Şeytan onlara yaptıkları işleri güzel gösterip onları doğru yoldan çıkardı. Oysa bakıp görebilecek durumdaydılar."

"Karun'u, Firavun'u ve Hâmân'ı da (helak ettik). Andolsun ki, Musa onlara apaçık deliller getirmişti de onlar yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Halbuki (azabımızı aşıp geçebilecek değillerdi."

"Nitekim onlardan her birini günahları sebebiyle suç üstü yakaladık: Kiminin üzerine taşlar savuran rüzgarlar gönderdik, kimini korkunç bir ses yakaladı, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Allah onlara zulmetmiyor, asıl onlar kendilerine yazık ediyorlardı."(Ankebut, 29/33-40)

İşte helak olan bütün bu kavimlerde Allah'ın aziz ismi haşmetiyle gözüküyor.

Nasihat: Biz hiç bu kavimlerin yıkıntılarının arasından geçerken, onların yerle bir olmuş kabirlerini gördüğümüzde Allah'ı Aziz ismiyle yad ettik mi? O kalıntıların ve harabelerin üzerinde Allah'ın Aziz ismini okuduk mu? Ya da biz de Allah'a asi olursak, Allah'ın bizi de onları yakaladığı gibi yakalayacağını hiç düşündük mü?..

Mahlukatının Allah'ın emrine itaat etmesi ve ona karşı gelememesi de Aziz isminin bir tecellisidir. Evet, insan ve bazı canavarlardan başka, güneş, ay, yeryüzünden tutun da tâ, en küçük mahluka kadar her şeyin dikkatle vazifesinde çalışması, zerrece haddinden tecavüz etmemesi, büyük bir heybet altında umumi bir itaatin bulunması gösterir ki, büyük bir celal ve izzet sahibi bir zatın emriyle hareket ediyorlar. İşte, vazifesini yapmakla ona itaat eden her bir mahluk bu itaatiyle Allah'ın Aziz ismine aynadır.
 
Son düzenleme:

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
8,186
Beğeni
23,348
Puanları
113
Konum
Erzincan
Cevap: ''En güzel isimler ALLAH cc. ındır''

El-Bari



El-Bari; kusursuz yaratan demektir. Bu isimde "el-Halık" isminden farklı olarak şu manalar vardır;
1. Bir kalıptan döker gibi düzgün, tertipli ve güzel bir şekilde yaratan,
2. Mahlukların aza ve *****larını birbiriyle uyumlu bir şekilde yaratan,
3. Her varlığı kainattaki umumi nizama ve gayelere uygun bir şekilde yaratan demektir.
Şimdi Bari isminin bu üç manasını kainat kitabının sayfalarında okumaya çalışalım;
1. Bir kalıptan döker gibi düzgün, tertipli ve güzel bir şekilde yaratan
Ham maddesi hazır olan bir bardağı yapmak için ilk önce ne yaparsınız?
Yapmanız gereken ilk şey; bardağa bir kalıp hazırlamaktır. Maddi bir kalıp olmadan bir bardağı asla yapamazsınız. O halde şekilleri birbirinden farklı elli bardak yapacak olsanız size elli farklı kalıp lazımdır.
Demek en basit bir eşyayı yapmak için maddi kalıplara ve bir ustaya ihtiyaç var. Ve usta ve kalıp olmaksızın o eşya var olamıyor.
Şimdi bir sineğin ya da bir çiçeğin yaratılması için neler gerekli buna bakalım:
a. O çiçek ve sineğin planını çizmek ve programını yapmak,
b. O çiçek ve sineği oluşturan atomları ve maddeleri şu alemin her köşesinden toplamak,
c. Topladığı atom ve maddeleri ince bir elek ile eledikten sonra, o çiçek ve sineğe lazım olacak kadarını hassas bir ölçüyle belirleyip almak,
d. Ve aldığı bu maddeleri bir kalıba dökerek, düzgün, tertipli ve güzel bir şekilde onu yapmak.
O halde mesela bir toprağa bir gül tohumunu attığımızda, o toprağın ‘gülü yaratmak’ fiiline sahip olabilmesi için, gülün plan ve programını yapabilmesi, güle lazım olan maddeleri alemden toplayabilmesi, hassas bir teraziyle ona lazım olan kadarını ayırabilmesi ve bu maddeleri maddi bir kalıba dökebilmesi gerekir. Bir gül ancak bunlar yapıldıktan sonra var olabilir.
İlk üç maddeyi bir kenara bırakıp, sadece maddi kalıbının olması gerektiği hakkında biraz düşünürsek; madem o toprak, kendisine atılan binlerce farklı tohumdan, farklı bitkiler çıkartabiliyor. O halde o toprakta, yeryüzündeki bitkiler adedince maddi kalıpların var olduğunu kabul etmek gerekir.
Ayrıca her bitkinin yaprakları, meyveleri, çiçekleri, şekilleri farklı olduğundan, o toprakta sadece bitkiler adedince kalıplar değil, aynı zamanda yapraklar, meyveler, çiçekler adedince maddi kalıpların var olduğunu da kabul etmek gerekir. Bunu kabul etmek ise öyle bir fikirdir ki, alemdeki bitkiler, çiçekler ve meyveler adedince imkansızlık ve hurafeler içinde bulunur.
Halbuki bu sanatlı bitkiler ve hikmetli eserler Allah’ın Bari ismine isnad edildiğinde, o atomlar Allah’ın ilminin ve kaderinin manevi kalıplarına, kudretinin sevkiyle girerler. Ve düzgün ve tertipli bir şekilde çıkarlar.
O halde bizler bir elmaya, bir kelebeğe, bir çiçeğe, bir insana ve insanın azalarına, sözün özü, her bir mevcuda baktığımızda, ondaki bir kalıptan çıkarcasına düzgün ve tertipli yaratılışı görerek Allah’ı ‘Bari’ ismiyle tesbih etmeliyiz.
Demek düzgün ve tertipli yaratılan her şey, Allah’ın Bari isminin tecellisine mahzardır ve okuyabilenler için Allah’ın ‘Bari’ isminin bir mektubudur.
2. Mahlukların aza ve *****larını birbiriyle uyumlu bir şekilde yaratan
Azaların birbirine uygun olarak yaratılması Bari isminin bir tecellisidir. Bu manasıyla Bari ismi, İnsanlarda ve bütün hayvanlarda, hatta bitki ve ağaçlarda dahi tecelli etmektedir. Zira her mahlukun bütün azaları, birbiriyle uyum içinde yaratılmıştır.
Mesela insana bakalım; insanın dili ile ağzı uyum içindedir. Eğer dili uzun olsaydı, ağzına sığmayacak ve hayat onun için ne kadar zor olacaktı. İşte dil ile ağız arasındaki bu uyum Bari isminin bir tecellisidir.
Dil ile ağız arasındaki uyum gibi, dişler ile ağız arasında da bir uyum vardır. Dişler âdeta inci gibi ağza dizilmiştir. Eğer dişlerimiz uzun olsaydı ve ağzımıza sığmasaydı, halimiz nice olurdu bir düşünün. İşte dişlerin, ağza uygun olarak yaratılması Bari isminin bir tecellisidir.
Kaşlar ve göz arasındaki uyum da bu ismin bir tecellisidir. Kaşlar göze kadar uzamamakta ve insanın görüşünü etkilememektedir. Kaşların da saçlar gibi uzadığını ve insanın gözüne perde olduğunu düşündüğümüzde, Bari isminin tecellisine ne kadar muhtaç olduğumuzu anlarız.
Yine insanın iki gözü ve iki kulağı arasındaki uyum, kolun uzunluğunun boy ile uyumu, el ve ayak parmaklarının arasındaki uyum, bacakların birbiriyle eşit uzunlukta olması, dişlerin kendi arasındaki uyumu ve iç organların birbiri arasındaki uyum hep Bari isminin bir tecellisidir. Bu ismin tecellisi sayesinde bir ayak uzun, diğer ayak kısa olmamakta ve bütün azalar birbirini tamamlamaktadır.
İnsanda azami mertebede tecelli eden Bari ismi, hayvanlarda da tecelli etmektedir. Kartala sinek kanadının takılmaması, sineğe arının iğnesinin verilmemesi ve her mahluka vücuduna uygun azaların takılması hep Bari isminin bir tecellisidir.
Bari ismi bu manasıyla ağaçlarda dahi tecelli etmektedir. Ağacın gövdesi ile dalları arasındaki uyum, dallar ile meyveler arasındaki uyum hep Bari isminin bir tecellisidir. Hatta bir ağaca baktığınızda, yaprakların dallara gelişigüzel takıldığını zannedersiniz. Halbuki hakikat böyle değildir. Zira dala takılan her bir yaprak, diğer yaprağın güneşine en az mani olacak şekilde takılmaktadır. İşte bir ağaca yaprakların takılması dahi bu ismin tecellisi ile olmaktadır.
Madem vazifemiz Allah’ı tanımak ve mahlûkatta tecelli eden isim ve sıfatlarını okumaktır ve bu vazife bizim yaratılışımızın en büyük gayesidir. O halde bizler hem kendimize hem de her bir mahlûka baktığımızda aza ve *****larımızın birbiriyle uyumlu bir şekilde yaratıldığını görerek, Allah’a hamd etmeli ve O’nu Bari ismi ile tespih etmeliyiz.
3. Her varlığı kainattaki umumi nizama ve gayelere uygun bir şekilde yaratan demektir.
Her yaratılan varlık, kainattaki nizama ve gayelere uygun bir şekilde icad edilmiştir.
Mesela, insanı ele alalım; bütün azaları ve *****ları kainattaki nizama ve gayelere uygun olarak yaratılmıştır. Işığı görebilen göze, sesleri işitebilen kulağa, kokuları hissedebilen burna, yiyeceklerin tadını alabilen ve konuşmayı sağlayan dile, havayı teneffüs edebilen ciğerlere ve kainattaki nizama uygun diğer azalara sahiptir.
O halde insanın gözünü yaratan kim ise, ışığı icad eden de odur. İnsana kulağı takan kim ise, sesleri var eden de odur. İnsana burnu ihsan eden kim ise, o burnun kokladığı varlıkları ve onlardaki kokuları yaratan da odur. İnsana dili takan kim ise, o dilin tattığı bütün yiyecekleri ve o dildeki konuşmayı icad eden de odur...
Sözün özü; insan bu haliyle adeta şöyle der; “Beni kim yapmış ise, alakadar olduğum bütün eşyayı ve kainattaki nizamı da o yapmıştır. Ben kimin mülkü isem, kainat da onun mülküdür. Ve O zatın adı bu cihetle El-Bari’dir. ”
Ve her şey kainattaki gayelere münasip bir şekilde yaratılmıştır. Mesela, alemde hayatın devamı gibi bir gaye vardır. Her çiçek ve ağaç bu gayeye hizmet edecek şekilde tasarlanmıştır. Adeta atmosferdeki oksijen ve karbondioksit dengesini ayarlayacak şekilde bir hesap uzmanı gibi çalışır. Bütün ömrü boyunca oksijen üreterek o dengeyi sağlar. Ölürken de ömür boyu karbondioksit emen o çiçek oksijen vererek ölür. Eğer atmosferde karbondioksit gazı çoğalsa, bütün bitkiler solunumlarını hızlandırır.
Eğer bu nizamı sağlayan -haşa- Bari olan Allah değilse, şimdi soruyoruz;
- Acaba şuursuz olan bu bitkiler bir kimya mühendisi gibi nasıl çalışıyorlar?
- Hangi aletleriyle ölçüm yapıyorlar?
- Hayatın devamı onlar için niye bu kadar önemli?
- Karbondioksiti oksijene çeviren fabrikayı onun vücuduna kim yerleştirdi?..
İnsanın azalarının kainattaki nizama uygunluğunu, çiçek ve bitkilerin alemdeki gayelerle olan münasebetini gördükten sonra, şimdi bir bal arısını, kelebeği, kuşu, balığı ve diğer canlı ve cansız mahlukları insan ve çiçeklere kıyas edelim. Ve onların yaratılışına, kainattaki nizama uygun ***** ve azalarına bakarak şu sesi duymaya çalışalım:
“Ben yaratılırken tek başıma planlanmamışım. Bana kainattaki nizama uygun alet ve *****lar takılmış. Ve gayelere hizmet edecek vazifeler verilmiş. İşte ben, nizama uygun *****larım ve gayelere hizmetim ile Allah’ın Bari ismine aynayım. Sen de benim bu cihetime bak ve benim lisan-ı halim ile “Ya Bari, Ya Bari, Ya Bari” dediğim gibi, sen de lisan-ı kalin ile “Ya Bari, Ya Bari, Ya Bari”diyerek Rabbini tesbih et.”
 
Son düzenleme:
Üst Alt