Kim Bu Insanlar (maden Ve Mineral Arayıcıları) | Sayfa 4 | Define işaretleri ve anlamları

Kim Bu Insanlar (maden Ve Mineral Arayıcıları)

aliömer

Kullanıcı
Katılım
2 Haziran 2014
Mesajlar
447
Beğeni
1,647
Puanları
93
Yaş
47
Bornovalı ustam yazdıklarınızı pür dikkat okurken karşımda ak saçlı ak sakalı biraz yorgun ama inançlı ve bir okadar kararlı bilge bir insan görüyorum sanki. Emin ol ustam yazdıklarınızı okurken beynimde bir çok şey geçiyor ne yazıki düşündüklerimi yazıya dökecek kadar bir yeteneğe sahip degilim cehaletimi maruz gör. Sevgili ustam herhangi bir bilimsel yönü olmasada insan vücuduyla bütünleşen metallerin ne gibi bir etki veya tepki yaratacağını bu metallerin başka metaller üzerinde nasıl bir tepki yarattığını insanda bunu harekete geçiren enerjinin ne olduğunu kendimce cevap bulmaya çalıştım ve yine insanın psikolojik durumunun nasıl bir etki yaptığını öğrenmeye çalıştım. Neticede insanın ruh halinin ve psikolojik durumunun çubukta büyük etki yaratığını gördüm ruh hali dingin sakin ve huzurlu olan birinin tespitlerinin aksi durumu yaşayanlara oranla çok başarılı olduklarını gördüm. Uzun yıllar çubuklarla çalışmalar yaptım aklınıza gelebilecek her yöntemi denedim hata ismi çokta bilinmeyen metaller kullandım sonuç itibariyle değerli sınıfına giren metallerin basit metaller oranla arazide dahada başarılı olduğunu açık ve net gördüm. Bu metallerin insan vücudunda aldığı enerjiyi veya adı herneyse daha iyi alıp ve yansıtığını düşünüyorum. Gönül isterdiki kullandığım yöntemleri açıklayayayım ne yazikki bu işi attık ticari amaçlar için kullanılıyor. Farklı isimler altında piyasaya çubuklar sürülmekte bu yola insanlar sümürülmektedir. Burada bir şeye daha değinmek istiyorum özelikle frekansla çalışan elektronik devreli alan taramalar hiç bir işe yaramazlar sebebi frekansla çalıştıkları içindir şöyleki 5000 khz frakansla çalışan bir çihaz arazide 5000 khz den düşük frekansları almaz ama 5000 khz üzeri tüm frekansları alacaktır yani 1 gibi bir rakam farkından etkilenecektir. Bu durumları göz önüne alarak yapay bir sensör geliştirdik bu sensör çubukla birlikte kullanınca inanılmaz sonuçlar vermektedir. Bu sensörler biri toprağa diğeri çubuklara bağlı bu yolla arazide oluşan manyetik farklılığı yakalayıp değerli değersiz yada mineral olduğunu anlayabiliyoruz. Bu şekilde hedef nokta belirlenir ve daha sonra tam noktalama yapılır. Şimdi bu durumun bilimsel açıklamasını yapamıyorum ama altın gibi diyamentik metallerin manyetik alanlara yatay değilde dikey bir şekilde tepki verdiğini söyleyebilirim . Bizde burada böylesi bir hat yakalamaya çalıştık. Son olarak herbir Metallin manyetik alanlara farklıda olsa tepki verdiğini kendimce gördüm. Arazide manyetik alan yaratan şey çok derin olmamak kaydıyla kendisine yani manyetiğe değil onu oluşturan yapıya ulaşmak mümkün.
 

coltak

Kullanıcı
Katılım
20 Mayıs 2013
Mesajlar
5
Beğeni
1
Puanları
3
Konum
kastamonu
ALLAH’ ın dilediği insana lütuf ettiği bir meziyet, “arama-bulma”
(3)
Maden ve mineral arayıcıları


Bir önceki yazı da Arama-bulma meziyeti hakkında kısada olsa bilgiler ile su aramada kullanılan çeşitli cisimleri ve birbirinden farklı yöntemlerle derinlik tahminin nasıl yapılacağı hakkında birkaç yöntem üzerinde durmuştuk.
Bu gün ise: çeşitli cisimler kullanarak maden-mineral tespiti hakkında bilgi ve tecrübelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Daha öncede belirtmiştim bende bu meziyete sahip bir insanım. Bunu övünmek için söylemiyorum. Aksine bu meziyetin ağırlığını üstümde hissediyorum. Neden? Diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Sebebi çok basit; İnsanlar genel de bilmedikleri konular da hep ön yargılıdırlar ve bu ön yargı da maalesef olumsuz yöndedir. Elimizde de maalesef bilimsel bir kaynak olmadığı için, konuya vakıf olmayanlara kendimizi nasıl ifade edeceğimizin sıkıntısını yaşıyorum. Ortak bir dil geliştirebilir miyiz? Düşüncesiyle ;
İlk önce; Bu meziyete sahip diğer insanlarla, gerek kendimi tanıtarak gerekse amiyane tabirle salağa yatarak görüştüm. Bu meziyetinin nereden kaynaklandığını, nasıl ve hangi amaçlar için kullandığını sordum. Öyle şeyler söyleyenler oldu ki hani dudak uçuklatan cinsten. “Kimisi başka bir alemden yardım aldığını, kimisi özel güçlerinin olduğunu, kimisi elindeki çubuğun mistik güçleri olduğunu, kimisi ise inancımın gereğini yaparsan sen de bu o özelliğe sahip olursan” dan başlayıp kendi inanç ve görüşlerini empoze etmeye varan çok çeşitli insanlarla konuştum. Büyük bir çoğunluğu ise; bu işi hayır için yaptığını söylediler. Ama bazılarının öyle bir hayır talepleri var ki, insanın kafasında odun kırası geliyor. Bu sözleri sineye çektim. Araziye çıkıp meziyetini sergilemeye başladıklarında, tam bir tirajı-komedi. Hele elindeki çubuk bir hareket etsin. Gurur, kibir, ukalalıkları hat safhada. Yarım yamalak bilgilerini öyle bir pazarlıyorlar ki, İnsanın kusası geliyor. Çok ama çok az insan da; Elinde ki çubukların istemi dışında hareket ettiğini ancak buna neyin sebep olduğunu bilmediğini söylemiştir.
Daha sonra ise; Hiçbir önyargı yürütmeden bu konu hakkında ulaşabildiğim tüm bilgileri, kendimce derledim, sınıflandırdım. Hangi cisimler kullanılıyor?, nasıl bir arama yöntemi izleniyor?, elde edilen sonuçlar nasıl yorumlanıyor? Dediğim gibi bunları kendi kapasitem kadarıyla derledim ve sizlerle paylaşmak istedim.
Öncelikle; elime aldığım çubukları harekete geçiren şeyin ne olduğunu araştırdım. Din ve inançları öncelikle eledim.(araştırmadım değil. Hem de çok iyi araştırdım ama onu gerek görülürse ayrı bir başlık altında işleyebiliriz.)
Bu konu hakkında yazılan yazıların tamamına yakını, elimizdeki çubukları harekete geçiren şeyin enerjiden kaynaklandığın da birleşmektedirler. Peki hangi enerji? Madde nin yaydığı bir enerji- Işınım mı? Yoksa İnsandan kaynaklanan bir enerji mi?
Önce maddenin yaydığı enerjiyi, ışınımı ele alalım ;

Uzayda bulunan canlı ve cansız her şey enerjiden oluşmuştur. Canlı ve cansız her şey, sürekli titreşim halinde olan ve atom adını verdiğimiz parçacıklardan oluşmuştur. Titreşim halindeki her atom, enerjiye sahiptir. Bu enerjiyi elektromanyetik dalgalar veya parçacıklar biçimindeki emisyon veya aktarmaktadırlar. ” (alıntıdır)
Günümüz pozitif bilimi, bu ışınımları, gözle görünür, gözle görünmeyen, insan sağlığına etkisi gibi birçok alt dala ayırarak en ince ayrıntısına kadar incelemiş ve incelemeye de devam etmektedirler. Bundan yola çıkarak çok çeşitli cihazlar geliştirilmiş ve insanlığın hizmetine sunmuşlardır. Ancak bizi ilgilendiren yani elimizdeki çubuğa etkisi hakkında akademik bir yayına şimdiye kadar ulaşamadım. Mevcut görüşlerden yola çıkarak şöyle bir varsayımda bulunabilir miyiz?
Yeraltındaki veya yerüstündeki her hangi bir maden veya mineral; VERİCİ,
Elimizdeki çubuklar ise; ALICI’ dır.
Bu görüşü baz alarak devam edelim.
Önemli not:
Aşağıdaki alıntılar, aslında bir alan tarama cihazının tanıtımı, kullanımı ve çalışma prensiplerini anlatmaktadır. Bu görüşü baz almamda ki sebep; “Prensip olarak Alan Tarama cihazları, statik enerjiyi kullanıcısından direk olarak alıp hareket kabiliyeti olan mekanik bir sistemle, hedefin yaydığı frekansları algılayarak yön gösterir.”(alıntıdır)
Elimizdeki çubukları alan tarama cihazı gibi düşünelim ve devam edelim.
Bu enerji-ışınım’ın, yeraltından veya yerüstünden yayılması arasında bir fark var mıdır?
"Teorik olarak yer altındaki her metalin bir enerjisi oluşur. Biriken enerji yer altından 45 derecelik açılar ile her yöne doğru yayılmaktadır. Bu sinyaller yeryüzüne vardıkları sırada 90 derecelik dik bir açıya kavuşur ve takriben 100-180 cm daha yükselirler. Bu noktadan sonra tüm sinyaller, dünyanın manyetik çekim prensibine uygun olarak, pusulanın her şartta kuzeyi göstermesi gibi, kuzeye yönelir.”(alıntıdır)
a). Bu görüşü baz alırsak, yer üstündeki maden veya mineralin yaydığı enerjiyi, üstüne geldiğimizde elimizdeki çubuklarla algılamamız gerekir ve bu meziyete sahip kişilerin birleştikleri tek nokta da bu diyebilirim. Yerüstündeki maden veya minerali tam nokta atışı ile bulabilirler. Peki, elimizdeki çubukta nasıl bir tepki oluşur derseniz; bu tepkinin nasıl olduğunu ileriki aşamalarda anlatmaya çalışacağım.

(Şimdi burada konumuza biraz ara verelim. Çünkü bazı kişiler şu an kıs-kıs veya katılarak gülmekteler. “ bırakın bu saçmalığı yaa!. Yerüstündeki maden veya minerali hiçbir şey kullanmadan ben bile bulurum” diyorlardır. Bu onların kapasitesinin göstergesidir. Şöyle bir örnek versek daha iyi anlaşılır herhalde. Şimdi bir deniz kenarındasın. Bir baktın ki yüzüğün, kolyen veya saatin kuma karışmış. Ne yapacaksın? Tabi ki başlayacaksın kumu karıştırmaya. Ama bu meziyete sahip kişi elinle koymuş gibi bulacak…… Hadi sen gülmeye devam et şimdi. Ya da İstersen kumda oyna. Bizden de gülmemizi veya kızmamızı bekleme. Biz cehalete gülmeyiz. Cahile de kızmayız.)
b.) Yine bu görüşü baz alarak, yeraltındaki maden veya mineralin yaydığı enerjiyi nasıl tespit edeceğiz?
Bu konu en çok tartışma edilen konuların başında geldiğini söyleyebilirim. Bu arkadaşımız;
Biriken enerji yer altından 45 derecelik açılar ile her yöne doğru” diyerek başlıyor.

Önce “45 derece eğimle her yöne” yi ele alalım. Konunun uzmanı değilim. Bilimsel bir Kaynak da gösteremem. Ancak şahsi kanaatim; çevresinde onu etkileyebilecek başka bir mineral veya maden olmaması durumunda geçerli olabileceği yönündedir. Bu da neredeyse imkansız gibi bir şey. Bu yüzden üzerinde fazla durmayacağım. Zaten kendisi de bu durumu aşağıda açıklamış.
Aynı görüşe devam edelim; “aşağıda olası hedefin tespitinde tespit sapması adını verdiğimiz durum yansıtılmaktadır. Yer altındaki hedefin yaydığı frekanslar çeşitli büyük ve sert objelere rastlayabilir. Bu örnekte bir kaya parçası hedefin yaydığı frekansının açısal doğrusunu saptırmaktadır. Bu durumda hedefin tespiti mümkün olsa bile, tam nerede olduğunu bulmak tespit sapmasını iyi hesap etmek ya da güçlü ……….. ile bu alanı taramak ile mümkün olacaktır”(alıntıdır.)


Yukarıda ki açıklamalara göre; yeraltındaki her hangi bir maden veya mineralin hiçbir etkilenmeye maruz kalmadan veya etkiye maruz kaldığını farz etsek bile, 4 farklı yönden çekim almamız gerekmektedir. (kuzey-güney—doğu-batı)
En önemlisi ise; asla çekim aldığımız noktanın( gerçek hedefin) tam olarak ayaklarımızın altında olmadığıdır. Aşağıdaki şekil buna açıklık getirmektedir.

Aynı görüşe devam edelim;Yer altında bulunan metal kütlenin uzun süre bulunduğu yerde hiç açılmadan duruyor olması, metal kütlenin etrafında manyetik bir alan oluşturacaktır. Bu “Manyetik Alan”, cismin toprak altında kalma süresi uzadıkça daha da genişleyerek büyüyecektir. Manyetik alanın, metal etkisi nedeniyle metal objeleri daha büyük veya daha derinden tespit edilmesine hem sebep hem de yardımcı olacaktır. (alıntıdır)
Kısa bir özet yapalım sonra konumuza devam edelim.
Elimizdeki çubukları harekete geçiren şey, yerüstündeki veya yeraltındaki maden veya mineralin yaydığı enerji-ışınım,
Bu enerji-ışınım yeryüzüne dik bir açı ile değil 45 derecelik bir açıyla yeryüzüne ulaşmakta, belli bir yükseklikten sonra kuzeye doğru yönelmekte,
Ancak Yeraltındaki hedefin yaydığı frekanslar çeşitli büyük ve sert objelere rastladığında, hedefin yaydığı frekansının açısal doğrusunu saptırmakta,
Metal cisimlerin toprak altında kalma süresi uzadıkça manyetik alan daha da genişleyerek büyüyecek ve metalin olduğundan daha büyük ve daha derinde tespit edilmesine sebep olmakta.
Şimdi devam edelim.
Yukarıdaki görüşü baz alırsak eğer, bizi aşılması oldukça zor 3 aşama beklemektedir.
1. Hedefin yeri,
2. Hedefin tahmini büyüklüğü veya yoğunluğu,
3. Hedefin tahmini derinliği.
Alan tarama cihazının tanıtımı yapılan yazıdan alıntı yaparak devam edelim ; “Not: Hedef olarak nitelendirdiğimiz obje; metal ya da boşluk olabileceği gibi, tabiatta benzer etkileri verebilen, yoğun mineralli bir kaya, su yatağı ya da büyük bir ağaç kökü de olabilir. Bu durumda “Metal Dedektörleri metal tespit ve ayırım yetenekleri ile 3 boyutlu grafik” gibi özellikleri sayesinde bulduğumuz obje için kazı yapıp yapmamaya karar vermemize kesin olarak yardımcı olacaktır.”(alıntıdır)
Evet arkadaşlar kafamız karıştı değil mi? Bütün samimiyetimle söylüyorum benim de karıştı. Eğer bir alan tarama cihazından elde edilen sonuçlar böyleyse biz de bu işleri bırakıp kum da oynamaya başlasak iyi olacak diyeceğim ama sanki biraz gerçeklik payı var gibi.
Haydaaa…. Oda nereden çıktı? Demeden önce edindiğim 2 tecrübeyi sizlerle paylaşmak isterim.
Bir önceki yazımda da belirtmiştim. Ben ağırlıklı olarak su akaklarının tespiti çalışması yaparım. Yine böyle bir gün tespit ettiğim sızma suyun üzerinde, (ana damarı tespit etmek için) yürürken bir anda sarıkız diye de tabir edilen değerli çekimi aldım. Şaşırmadım desem yalan olur. Çünkü ben su ararken faklı şeyler düşündüğümden elimdeki çubuklarla hiç ilgilenmem. Onlar bir şeyler tespit ettiğinde beni uyarırlar. Birkaç yönden tarama yaptım. Hep aynı nokta.
Daha sonra iyice emin olmak için elime bir tane sarıkız aldım ve öyle arama yaptım. Burada her daim söylediğim sözü tekrar etmek zorundayım. “bu meziyet kişiye has bir özelliktir” ben elime hangi metali alır isem; arama yaparken o metalin çekimini almam. Aşağıda tonlarca da olsa, çubuklar hiçbir tepki vermez.
Bu tür arama-bulma çalışması yapanlar iyi bilirler ki, sadece çubuklarla çekim almak yeterli değildir. Çevrede onu destekleyecek emareler de olması gerekir. Kendime göre emareler de buldum. Şimdiye kadar da suyun dışında elime kazma kürek almamıştım. Ancak bazı şeylerin netliğe kavuşması ve sızma su da olsa, hayvan haşerat içer düşüncesi ile işe koyuldum.
Önce derinlik konusunda tavsiye edilen yöntemlerden bir kaçını denedim. En çok bilinen ve uygulananı yani;
Tespit ettiğim noktaya demir bir kazık çaktım. Daha sonra, uçları sıyrılmış bir elektrik kablosunu demir kazığa bağlayıp yere döşedim. Elimde çubuklarla üzerinde yürüdüm. Tepki aldığım noktayı işaretledim. (Arazi koşulları elvermediği için sadece bir yönde kabloyu serebildim.) Yaklaşık 2 m. olarak ölçtüm.
Daha sonra tespit ettiğim noktayı merkez olarak alıp yaklaşık 80 cm. çapında bir daire işaretleyerek kazmaya başladım.
Yaklaşık 1 m. de sızma suya ulaştım. Benim için yeterli diyorum kendi kendime ama merak bazı şeylerin önüne geçiyor. Çubuklarla tekrar baktığımda değerli çekimi vermeye devam ediyordu. Tamam mı? Devam mı? Derken 50 cm. daha kazayım en azından bir havuz oluştururum dedim. Bu arada çıkan toprağı, kireç taşını, bildiğim ve tavsiye edilen mineralleri elime sürmeyi de ihmal etmedim. Aynı tepkiyi vermeye devam etti.
Çalışma zorluğundan ötürü, kazdığım kuyunun “güney” kısmını çalışabileceğim şekilde genişlettim.(tamamen tesadüfi) Yaklaşık 30 cm daha inince, genişlettiğim kısımda yüzeye sıfır bir kırmızılık fark ettim. O kısmı kazıyınca, eski tip bütün bir kiremit ile karşılaştım. Onu kırmadan çıkardım kenara koydum. 1.50 cm. derinliğe inince tamam dedim, kazmayı bıraktım. (Zaten su çukuru doldurduğu için çok zor çalışıyordum. )
Son bir kez çubuklarla kontrol etmek istedim. Ancak çubuklarda sarıkız çekimi yok. Başka bir yöne çekiyor. Tahmin ettiniz değil mi? Çıkardığım kiremidi çekiyor.
Aşağıdaki çizimde görsel olarak ifade edilmiştir.


Şimdi bazılarınız diyordur ki, “acemilerin yapacağı iş bu kadar olur” Evet gerçekten kendimi acemi çubukçular gibi hissettim. Madenin yeri ve derinliği neyse de, cinsinde yanılmak beni gerçekten üzdü……
Açtığım çukura suyu toplaması için büyük bir plastik bidon oturttum ve çobanın yanına çay içmeye gittim. Durumu anlattım. Çoban sağ olsun benim bu tür çalışmalarıma yardımcı oluyor. O toprağa gömüyor, ben yerini ve ne olduğu hakkında tahminde bulunuyordum. Onunla beraber eski köy yerleşim alanının olduğu yere gittik. O alanda muhakkak toprağa karışmış kiremit parçaları vardır. Acaba aynı tepkiyi verecek mi? Diye gezinirken; 2.5 * 2.5 m. ölçülerinde bir boşluk algıladım. Normaldir. Çünkü orası eski bir köy yerleşim yeri. Temeldir, toprak altında kalmış odadır. Önemsemedim. Ancak tam içinden geçip giderken yine sarıkızın çekimi aldım.Teyit etmek için;
Elime önce bir tane sarıkız aldım. Çubuklar çekime devam.
Sarıkızı bıraktım. Çıkardığım kiremiden bir parçayı elime aldım. Çubuklar çekime devam.
Elime hem sarıkız hem de kiremit parçası aldım. Çubuklar çekime devam.
Bildiğim ve tavsiye edilen tüm mineralleri denedim. Değerli çekimi devam ediyor. (Bunun ne olabileceği hakkında daha sonra yorum yaparız. Şimdi sırası değil )
Çoban sordu?: Abi ne oluyor?
Ne olduğunu bilmiyorum ama ne olacağını biliyorum. Gel benimle dedim ve traktörün açtığı
bir kesiğin yanına gittik. Şimdi doğru eve git ve benim torbayı kap gel. Sağ olsun torbayı getirdi. Alışkın olduğu şeyi yani malzemeleri toprağa gömdü. Önce çubukların aldığı şekle göre, sonrada elime aldığım cisimlerle göre, Hiç hata yapmadan ne olduklarını söyledim. Moralim yerine geldi. En azından kendime şunu kanıtlamış oldum.
Toprak yüzeyinde veya az altında olan bir madende, mineralde yanılmıyorum.

Bu kadar laf kalabalığından sonra, şimdi gelelim ciddi konulara.
Konuya başlarken, “yeraltında ki maden veya minerali “verici”, elimizde ki çubuklar ise “alıcı” olarak kabul edersek”demiştik. Gerekçe olarak ta; maddenin yaydığı enerji-ışınımın, statik elektriğimiz ile irtibatlanarak, elimizdeki çubukları harekete geçirmesi göstermiş, Daha sonra ise, yeri ve derinliği hakkındaki alıntılar ile yaşadığım tecrübeleri aktarmaya çalıştım.
Buradan şu sonuçları çıkartsak acaba doğru olur mu?
a) Alan tarama cihazları tek başına kullanıldığında yukarıda bahsedilen sorunlarla karşılaşılmaktadır.
b) İster bakır ister gümüş isterse demir olsun, elimize hangi çubuğu alırsak alalım, yerüstündeki madenleri veya minerali direk çekim aldığımız nokta da,
c) Yeraltındaki madenlerin çekimini ise, en az 4 farklı yönden (kuzey-güney doğu-batı) herkes alabilir.
d) Yeraltındaki maden veya mineralin; cinsi, yeri, miktarı ve derinliğini tahmin edebilmek tamamen tesadüfe kalmış diyebiliriz.
Öncelikle ben bildiklerimi paylaşayım. Daha sonra isteyen kişiler akademik bilgileri ile pratik de bildiklerini paylaşabilirler.
Maddenin yaydığı enerji-ışınımın, statik elektriğimiz ile irtibatlanarak” Evet maddenin enerji ve ışınım yaydığı doğrudur. Statik elektriklenme de vardır. Statik elektrik : “İki madde birbirleri ile temasa geçtiği zaman, elektronlar bir maddeden diğer maddeye geçebilir, ve böylece bir madde üzerinde aşırı miktarda pozitif yük, diğeri üzerinde ise buna eşit miktarda bir negatif yük bırakır. Maddeler ayrıldıkları zaman ise, yükleri oransız bir şekilde tutarlar” (alıntıdır).
Çıplak elle çubukları tuttuğumuzda statik elektriklenme de oluştuğunu kabul ediyoruz. Madde enerji-ışınımı yaydı. Elimizdeki çubuklar statik elektrik vasıtayla buna tepki gösterdi. Acaba öyle mi? Ya elimizde eldiven gibi çubukla direk teması kesecek bir şey varsa ne olacak?
Kendimden örnek vereyim. Ben bu tür arama-bulma çalışması yaparken çok soğuk havalarda elime eldiven giyerim. Bazen de çubukların içerisinde rahat dönebileceği plastik yataklar kullanırım.(elektrik borusu, tükenmez kalem dış kabı gibi) Eldiven konusunda yalnız olmadığımın da bilinmesini isterim.
Şimdi: “Statik elektrik ve çubukların illa ki çıplak elle tutulması gerekliliği boşa çıkmıştır” diyebilir miyiz?
Yerüstündeki veya yüzeyin az altındaki maden veya minerali tam nokta atışı ile bulunabileceği konusunda hemfikir olduğumuzu farz edip devam edelim.
Yeraltındaki maden veya minerali en az dört farklı noktadan çekim alınmasına gelirsek eğer; okuduğum veya izlediklerimin arasında hiç böyle şeyden bahsedeni duymadım, izlemedim. Kendi yaptığım çalışmalar hep yüzeyin az altı olduğu için fikir beyan edemeyeceğim. Bu konu da bilimsel görüşleri paylaşırsanız hem ben hem de diğer ustalarımız yaptığı çalışmalar da bunu dikkate alacaktır.
Size yukarıda yaşadığım tecrübeyi anlattım. Bir de çok sık duyduğum veya okuduğum şeylerden bahsedeyim: “çubuklarla çekim aldım. Emareler de çok sağlam. Derinlik ölçtük 3 m. çıktı. Biz 5 m. "Yasak Kelime" bir şey yok. Falanca üfürükçüye gittik. O bize; bu sizin nasibiniz değilmiş dedi. Veya ona sahiplenen 3 harfliler yerini değiştirmişler dedi” Garibim, bildiği her şeyi uyguladığı halde bir sonuç alamayınca, üfürükçülerden medet ummuş. Hadi ben acemiyim. Böyle kişilerin hepsi mi acemi??? Demek ki ortada bir sorun var.
Şimdi… “Hedefin, çekim aldığımız noktanın tam altında olması gerekliliği boşa çıkmıştır” diyebilir miyiz?
Şimdi gelelim en önemli soruna;
Günümüz pozitif bilimi enerji-ışınımı ispat ettiğine göre; Yeraltındaki maden veya mineral “verici”, elimizde ki çubuklar “alıcı” ise; yayılan enerji-ışınımı herkesin algılaması gerekir. Pratikte ise böyle olmadığını hepimiz biliyoruz. Kimi insanın elindeki çubuklar dans ederken, kiminde ise, ne yaparsa yapsın tık yok…
Şimdi… “Kullanılan çubukların cinsinin (demir, bakır. pirinç vb.); aldığımız çekim veya tepkiye “direk” bir etkisi yoktur. Keramet çubuklar da değildir” diyebilir miyiz?…
Eğer bu soruya evet dersek, o zaman “okunmuş, tütsülenmiş, cilalanmış” çubukları satanlar kendilerine başka iş bulacaklar demektir.
Devam edelim;
Yeraltındaki veya yerüstündeki maden veya mineraller enerji-ışınım yayar ve bazı insanlar da çeşitli cisimler kullanarak bu enerji ve ışınımı algılar ve cismin tepkisine göre ne olabileceği hakkında tahminde bulunurlar.
Peki…Kim bu bazı insanlar? Diğer insanlardan ne gibi bir farklılıkları var?

Daha önce yayınlamış olduğum makalemde bu konuyu işlemiştim. Dileyenler oradan da ayrıntılı bir şekilde okuyabilirler. Ama yine de ben kısaca değineyim. Fiziksel veya fizyolojik yapısının (şişman-zayıf, kadın-erkek, kan grubu gibi)veya inançlarının etkili olmadığını belirtmiştik. Ağırlıklı görüş ise; bu insanların “Biyoenerjisinin” etkin olduğu yöndedir. Biz de bu görüşü baz alarak bir şeyler karayalım;
Biyoenerji :” İnsanlarda da kas, kemik, sinir gibi vücudumuzun organlarında da titreşimler meydana geldiğinden, müthiş bir enerji ile donatılmış bulunmaktayız. Bu enerjiye ise biyoenerji adı verilmektedir. Biyoenerji herkeste bulunabilen bir enerjidir. Biyoenerjiyi kullanmayı öğrenebilen her kişi, bu meziyetini çeşitli amaçlar için kullanabilmektedir”(alıntıdır) Son cümleyi bir kenara koyalım. Onu sonra inceleriz.
Uzayda bulunan canlı ve cansız her şey enerjiden oluşmuştur” Günümüz pozitif bilimi, cansız maddelerden yayılan enerji-ışınımı tarif etmiş ve günlük hayatta da kullanmaya başlamıştır. Ancak canlı varlıklardan bilhassa insandan yayılan enerji-ışınım hakkında belirli görüş ve kuralları ortaya koyamamıştır. Bitkilerden yayılan enerji-ışınım hakkında birkaç makale yayınlanmış, ancak bu makaleler bile yeterli kabulü görememiştir. Günümüz pozitif bilim adamlarınca, niçin bu konu hakkında çalışma yapmadıkları, yapılıyorsa bile niçin yayınlanmadığı veya çok dar bir çerçeve içerisinde kaldığı bir muammadır.
Hal böyle olunca iş, ehil olmayanların eline kalmaktadır. Nedense bu ehil olmayan kişiler de, kendi inanç ve görüşlerini işin içine katarak kendilerine göre bir güç oluşturma çabası içerisindeler. Bu durumdan faydalanan şarlatanlar ile umut tacirleri de işin tuzu biberi.
Bir soralım bakalım; İsminin önünde birkaç sıfat bulunan akademisyenler! Neredesiniz? Neden öyle bir çalışma yapmıyorsunuz? Sizi engelleyen nedir? Eğer böyle bir çalışma var diyorsan; Niçin açıklamıyorsunuz? Bizleri daha ne kadar görmezden geleceksiniz? Elinle tutamadığın, gözünle göremediğin bir şey hakkında çalışma yapınca taka tuka edileceğinizden mi korkuyorsunuz?
Son cümlemin konuyu özetlediğini varsayalım ve kendi varsayımlarımızı kullanarak devam edelim. İnsanoğlu da çevresine enerji-ışınım yayar. Ama bunun yoğunluğu ve şiddeti kişiden kişiye göre değişmektedir. Yani insanoğlu da bir nevi “verici” dir. Yeraltındaki veya yerüstündeki maden veya minerallerden yayılan enerji ile insan bedeninden yayılan enerji kesiştiğinde elimizdeki çubuklar tepki vermektedir.
Aşağıdaki görsel, yeraltındaki maden veya mineralin her yöne ve belli bir açı ile yeryüzüne ulaşan ışınımının, kendi enerjimizle buluştuğun da çubukların tepkisini göstermektedir.


Olaya bir de şu açıdan bakalım. Yeraltındaki maden veya mineral yeryüzüne dik bir vaziyette ışınım göndermekte, bizden yayılan ışınım da onu belli bir uzaklıktan algılamakta. Algıladığı anda bulunduğumuz nokta, hedefimiz ayaklarımızın altında olduğunu kanısının oluşmasına neden olmakta. Biraz karışık oldu ama aşağıdaki görsel belki daha iyi anlatmama yardımcı olur.

Birde bu açıdan baksak; yeraltındaki maden veya mineralden yayılan enerji-ışınım, yeryüzüne dik olarak çıkmakta, yeryüzüne çıktıktan sonra kuzeye doğru yönelmektedir. Çubuklarla tepki veya çekim aldığımız nokta hedefimiz ayaklarımızın altında olduğunu zannetmemize yol açmakta. Aşağıdaki görsel belki daha iyi anlatmama yardımcı olur.

Şimdi… Bu varsayımlardan hangisi doğru? Yoksa hepsi mi yanlış? Bence bu sorunun cevabı çok şeyi çözmemize yardımcı olacaktır.
Şimdi..Eğer her insanda bu enerji var ise; şu sorulara da cevap arayalım :
1.
Niçin bazı insanlar aradığı şeyi eline aldığın da çekim alabiliyor iken, Neden bazı insanlar eline aldığı şeye çekim alamıyor?
2. Niçin her insan da bu çubuklar çalışmıyor, tepki vermiyor?
Konunun uzmanı değilim. Sadece bu meziyete sahip birisiyim. Benim meziyetim; ister çıplak elle isterse elimde eldivenle hiç fark etmez, elime aldığım cisme tepki veya çekim almamak. Bunu da şuna yorumluyorum. Elime aldığım cisimden yayılan enerji-ışınım ile yeraltındaki veya yerüstündeki maden veya mineralden yayılan enerji-ışınım aynı olduğu için çubuklar tepki vermiyor. (arama yaparken minerali elemek için; ”elinizi kedi kumuna bulayın” tavsiyesine ne kadar çok benziyor değil mi?)
Bazı insanlarda ise, eline aldığı cisim ile maden veya mineralden yayılan enerji-ışınım kesiştiğinde çubuklar tepki vermektedir.
Dikkatli arkadaşlar çelişkiyi hemen yakalamıştır. “Peki kardeşim eline bir maden veya mineral aldın. Enerji-ışınım kesişti tepki aldın. Enerji-ışınım aynı olduğu için tepki almadın. İyi de biyoenerji ye ne oldu? Biyoenerji Bu işin neresinde?”
Hemen cevap verelim. Biyoenerjim, elimde tuttuğum maden veya mineralden geçerek çubuklara aktarıldı. Tepki almamın veya tepki alamamamın nedeni bu. Haaa elimde eldiven bile olsa fark etmez. Benim biyoenerjim çok güçlü. Hiçbir şey onu kesemez. Falan filan………..
Bırak bu palavraları kardeşim. Madem bu biyoenerji herkes de var. Niye her insan eline çubuk aldığında çekim veya tepki alamıyor?” işte amiyane tabirle “zurnanın zıırt” dediği yere geldik.
Maden veya mineralin; yeri, cinsi, derinliği gibi 2 derece önem arz eden konulardan ziyade biyoenerji konusunda ilk sorulması gereken soruya: “Niye her insan eline çubuk aldığında çekim veya tepki alamıyor?” sorusuna cevap bulmamız lazım diye düşünüyorum. Buna cevap bulduğumuzda gerisi zaten gelir. Haa bir de, su arayıcıları derinlik ne olursa olsun, tahminleri yüzde yüze yakın doğru çıkmaktaysa niçin maden arayıcıları yanılıyor? (Onu da konunun arasına sıkıştıralım.)
Klasik fizik kuralları “madde-Enerji” ve Kuantum fiziği “ her şey enerjiden oluşmuştur ” çerçevesinde “ilim sahibi olmadan fikir” ürettik. Holografik evren bilimsel felsefesinin; “ en yüksek enerji, düşünce enerjisidir” alt başlığı, benim “komut ile arama-bulma” yöntemiyle örtüşmekte olduğu için bu görüşe yer vermedim. Dileyenler makalemden okuyabilirler.
Hadi bakalım akademisyenler! Bu sorulara günümüzün pozitif bilimi içerisinde cevap verin. Cevap verin ki, bu işi sapıkların, şarlatanların, umut tacirlerinin ellerinden kurtarın. Gerçeği sizden duyalım.
“İlim avamın elinde. Onu irfana kavuşturacak sizlersiniz. Hikmetinden ise; herkes nasibi kadar payını alır.”

Not: Din ve Siyaset içermeyen mümkünse akademik çalışmalar, somut deliller ve en önemlisi arkasında durabileceğiniz görüşleri paylaşırsanız, belki ortak bir dil geliştirip kendimizi daha iyi ifade edebiliriz.
Devam edecektir.(Boşluk Bulucular)

Bu yazının bilimsel bir içeriği yoktur. Tamamen kendi derleme, bilgi ve tecrübelerimden yola çıkarak hazırlanmıştır. Hiç bir zümre ve kuruluşa da ithamda bulunulmamıştır.

BORNOVALI
resmi dowsin çalışması yapan üniversite edu uzantılı web siteleri üniversitelere verilen uzantılardır




This guide may be freely copied and distributed. Check the OSA web site for future updates üniversitesinde arkeolog calışmada bir makale dowsing


ek ve belgeleri resmiyeti böyle çogaltabiliriz ha bizde yani ülkemizde prof doc müh kısaltmaları koymadan asiavcı ikizceli ersan vs. bir çok isim ekleyebiliriz daha nice arkadaşlar vs.
saglıcakla
 

Koraşoğlu

Kullanıcı
Katılım
15 Ağustos 2017
Mesajlar
41
Beğeni
13
Puanları
8
Yaş
49
Konum
Karaman
ALLAH’ ın dilediği insana lütuf ettiği bir meziyet, “arama-bulma”
(3)
Maden ve mineral arayıcıları


Bir önceki yazı da Arama-bulma meziyeti hakkında kısada olsa bilgiler ile su aramada kullanılan çeşitli cisimleri ve birbirinden farklı yöntemlerle derinlik tahminin nasıl yapılacağı hakkında birkaç yöntem üzerinde durmuştuk.
Bu gün ise: çeşitli cisimler kullanarak maden-mineral tespiti hakkında bilgi ve tecrübelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Daha öncede belirtmiştim bende bu meziyete sahip bir insanım. Bunu övünmek için söylemiyorum. Aksine bu meziyetin ağırlığını üstümde hissediyorum. Neden? Diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Sebebi çok basit; İnsanlar genel de bilmedikleri konular da hep ön yargılıdırlar ve bu ön yargı da maalesef olumsuz yöndedir. Elimizde de maalesef bilimsel bir kaynak olmadığı için, konuya vakıf olmayanlara kendimizi nasıl ifade edeceğimizin sıkıntısını yaşıyorum. Ortak bir dil geliştirebilir miyiz? Düşüncesiyle ;
İlk önce; Bu meziyete sahip diğer insanlarla, gerek kendimi tanıtarak gerekse amiyane tabirle salağa yatarak görüştüm. Bu meziyetinin nereden kaynaklandığını, nasıl ve hangi amaçlar için kullandığını sordum. Öyle şeyler söyleyenler oldu ki hani dudak uçuklatan cinsten. “Kimisi başka bir alemden yardım aldığını, kimisi özel güçlerinin olduğunu, kimisi elindeki çubuğun mistik güçleri olduğunu, kimisi ise inancımın gereğini yaparsan sen de bu o özelliğe sahip olursan” dan başlayıp kendi inanç ve görüşlerini empoze etmeye varan çok çeşitli insanlarla konuştum. Büyük bir çoğunluğu ise; bu işi hayır için yaptığını söylediler. Ama bazılarının öyle bir hayır talepleri var ki, insanın kafasında odun kırası geliyor. Bu sözleri sineye çektim. Araziye çıkıp meziyetini sergilemeye başladıklarında, tam bir tirajı-komedi. Hele elindeki çubuk bir hareket etsin. Gurur, kibir, ukalalıkları hat safhada. Yarım yamalak bilgilerini öyle bir pazarlıyorlar ki, İnsanın kusası geliyor. Çok ama çok az insan da; Elinde ki çubukların istemi dışında hareket ettiğini ancak buna neyin sebep olduğunu bilmediğini söylemiştir.
Daha sonra ise; Hiçbir önyargı yürütmeden bu konu hakkında ulaşabildiğim tüm bilgileri, kendimce derledim, sınıflandırdım. Hangi cisimler kullanılıyor?, nasıl bir arama yöntemi izleniyor?, elde edilen sonuçlar nasıl yorumlanıyor? Dediğim gibi bunları kendi kapasitem kadarıyla derledim ve sizlerle paylaşmak istedim.
Öncelikle; elime aldığım çubukları harekete geçiren şeyin ne olduğunu araştırdım. Din ve inançları öncelikle eledim.(araştırmadım değil. Hem de çok iyi araştırdım ama onu gerek görülürse ayrı bir başlık altında işleyebiliriz.)
Bu konu hakkında yazılan yazıların tamamına yakını, elimizdeki çubukları harekete geçiren şeyin enerjiden kaynaklandığın da birleşmektedirler. Peki hangi enerji? Madde nin yaydığı bir enerji- Işınım mı? Yoksa İnsandan kaynaklanan bir enerji mi?
Önce maddenin yaydığı enerjiyi, ışınımı ele alalım ;

Uzayda bulunan canlı ve cansız her şey enerjiden oluşmuştur. Canlı ve cansız her şey, sürekli titreşim halinde olan ve atom adını verdiğimiz parçacıklardan oluşmuştur. Titreşim halindeki her atom, enerjiye sahiptir. Bu enerjiyi elektromanyetik dalgalar veya parçacıklar biçimindeki emisyon veya aktarmaktadırlar. ” (alıntıdır)
Günümüz pozitif bilimi, bu ışınımları, gözle görünür, gözle görünmeyen, insan sağlığına etkisi gibi birçok alt dala ayırarak en ince ayrıntısına kadar incelemiş ve incelemeye de devam etmektedirler. Bundan yola çıkarak çok çeşitli cihazlar geliştirilmiş ve insanlığın hizmetine sunmuşlardır. Ancak bizi ilgilendiren yani elimizdeki çubuğa etkisi hakkında akademik bir yayına şimdiye kadar ulaşamadım. Mevcut görüşlerden yola çıkarak şöyle bir varsayımda bulunabilir miyiz?
Yeraltındaki veya yerüstündeki her hangi bir maden veya mineral; VERİCİ,
Elimizdeki çubuklar ise; ALICI’ dır.
Bu görüşü baz alarak devam edelim.
Önemli not:
Aşağıdaki alıntılar, aslında bir alan tarama cihazının tanıtımı, kullanımı ve çalışma prensiplerini anlatmaktadır. Bu görüşü baz almamda ki sebep; “Prensip olarak Alan Tarama cihazları, statik enerjiyi kullanıcısından direk olarak alıp hareket kabiliyeti olan mekanik bir sistemle, hedefin yaydığı frekansları algılayarak yön gösterir.”(alıntıdır)
Elimizdeki çubukları alan tarama cihazı gibi düşünelim ve devam edelim.
Bu enerji-ışınım’ın, yeraltından veya yerüstünden yayılması arasında bir fark var mıdır?
"Teorik olarak yer altındaki her metalin bir enerjisi oluşur. Biriken enerji yer altından 45 derecelik açılar ile her yöne doğru yayılmaktadır. Bu sinyaller yeryüzüne vardıkları sırada 90 derecelik dik bir açıya kavuşur ve takriben 100-180 cm daha yükselirler. Bu noktadan sonra tüm sinyaller, dünyanın manyetik çekim prensibine uygun olarak, pusulanın her şartta kuzeyi göstermesi gibi, kuzeye yönelir.”(alıntıdır)
a). Bu görüşü baz alırsak, yer üstündeki maden veya mineralin yaydığı enerjiyi, üstüne geldiğimizde elimizdeki çubuklarla algılamamız gerekir ve bu meziyete sahip kişilerin birleştikleri tek nokta da bu diyebilirim. Yerüstündeki maden veya minerali tam nokta atışı ile bulabilirler. Peki, elimizdeki çubukta nasıl bir tepki oluşur derseniz; bu tepkinin nasıl olduğunu ileriki aşamalarda anlatmaya çalışacağım.

(Şimdi burada konumuza biraz ara verelim. Çünkü bazı kişiler şu an kıs-kıs veya katılarak gülmekteler. “ bırakın bu saçmalığı yaa!. Yerüstündeki maden veya minerali hiçbir şey kullanmadan ben bile bulurum” diyorlardır. Bu onların kapasitesinin göstergesidir. Şöyle bir örnek versek daha iyi anlaşılır herhalde. Şimdi bir deniz kenarındasın. Bir baktın ki yüzüğün, kolyen veya saatin kuma karışmış. Ne yapacaksın? Tabi ki başlayacaksın kumu karıştırmaya. Ama bu meziyete sahip kişi elinle koymuş gibi bulacak…… Hadi sen gülmeye devam et şimdi. Ya da İstersen kumda oyna. Bizden de gülmemizi veya kızmamızı bekleme. Biz cehalete gülmeyiz. Cahile de kızmayız.)
b.) Yine bu görüşü baz alarak, yeraltındaki maden veya mineralin yaydığı enerjiyi nasıl tespit edeceğiz?
Bu konu en çok tartışma edilen konuların başında geldiğini söyleyebilirim. Bu arkadaşımız;
Biriken enerji yer altından 45 derecelik açılar ile her yöne doğru” diyerek başlıyor.

Önce “45 derece eğimle her yöne” yi ele alalım. Konunun uzmanı değilim. Bilimsel bir Kaynak da gösteremem. Ancak şahsi kanaatim; çevresinde onu etkileyebilecek başka bir mineral veya maden olmaması durumunda geçerli olabileceği yönündedir. Bu da neredeyse imkansız gibi bir şey. Bu yüzden üzerinde fazla durmayacağım. Zaten kendisi de bu durumu aşağıda açıklamış.
Aynı görüşe devam edelim; “aşağıda olası hedefin tespitinde tespit sapması adını verdiğimiz durum yansıtılmaktadır. Yer altındaki hedefin yaydığı frekanslar çeşitli büyük ve sert objelere rastlayabilir. Bu örnekte bir kaya parçası hedefin yaydığı frekansının açısal doğrusunu saptırmaktadır. Bu durumda hedefin tespiti mümkün olsa bile, tam nerede olduğunu bulmak tespit sapmasını iyi hesap etmek ya da güçlü ……….. ile bu alanı taramak ile mümkün olacaktır”(alıntıdır.)


Yukarıda ki açıklamalara göre; yeraltındaki her hangi bir maden veya mineralin hiçbir etkilenmeye maruz kalmadan veya etkiye maruz kaldığını farz etsek bile, 4 farklı yönden çekim almamız gerekmektedir. (kuzey-güney—doğu-batı)
En önemlisi ise; asla çekim aldığımız noktanın( gerçek hedefin) tam olarak ayaklarımızın altında olmadığıdır. Aşağıdaki şekil buna açıklık getirmektedir.

Aynı görüşe devam edelim;Yer altında bulunan metal kütlenin uzun süre bulunduğu yerde hiç açılmadan duruyor olması, metal kütlenin etrafında manyetik bir alan oluşturacaktır. Bu “Manyetik Alan”, cismin toprak altında kalma süresi uzadıkça daha da genişleyerek büyüyecektir. Manyetik alanın, metal etkisi nedeniyle metal objeleri daha büyük veya daha derinden tespit edilmesine hem sebep hem de yardımcı olacaktır. (alıntıdır)
Kısa bir özet yapalım sonra konumuza devam edelim.
Elimizdeki çubukları harekete geçiren şey, yerüstündeki veya yeraltındaki maden veya mineralin yaydığı enerji-ışınım,
Bu enerji-ışınım yeryüzüne dik bir açı ile değil 45 derecelik bir açıyla yeryüzüne ulaşmakta, belli bir yükseklikten sonra kuzeye doğru yönelmekte,
Ancak Yeraltındaki hedefin yaydığı frekanslar çeşitli büyük ve sert objelere rastladığında, hedefin yaydığı frekansının açısal doğrusunu saptırmakta,
Metal cisimlerin toprak altında kalma süresi uzadıkça manyetik alan daha da genişleyerek büyüyecek ve metalin olduğundan daha büyük ve daha derinde tespit edilmesine sebep olmakta.
Şimdi devam edelim.
Yukarıdaki görüşü baz alırsak eğer, bizi aşılması oldukça zor 3 aşama beklemektedir.
1. Hedefin yeri,
2. Hedefin tahmini büyüklüğü veya yoğunluğu,
3. Hedefin tahmini derinliği.
Alan tarama cihazının tanıtımı yapılan yazıdan alıntı yaparak devam edelim ; “Not: Hedef olarak nitelendirdiğimiz obje; metal ya da boşluk olabileceği gibi, tabiatta benzer etkileri verebilen, yoğun mineralli bir kaya, su yatağı ya da büyük bir ağaç kökü de olabilir. Bu durumda “Metal Dedektörleri metal tespit ve ayırım yetenekleri ile 3 boyutlu grafik” gibi özellikleri sayesinde bulduğumuz obje için "Yasak Kelime" yapıp yapmamaya karar vermemize kesin olarak yardımcı olacaktır.”(alıntıdır)
Evet arkadaşlar kafamız karıştı değil mi? Bütün samimiyetimle söylüyorum benim de karıştı. Eğer bir alan tarama cihazından elde edilen sonuçlar böyleyse biz de bu işleri bırakıp kum da oynamaya başlasak iyi olacak diyeceğim ama sanki biraz gerçeklik payı var gibi.
Haydaaa…. Oda nereden çıktı? Demeden önce edindiğim 2 tecrübeyi sizlerle paylaşmak isterim.
Bir önceki yazımda da belirtmiştim. Ben ağırlıklı olarak su akaklarının tespiti çalışması yaparım. Yine böyle bir gün tespit ettiğim sızma suyun üzerinde, (ana damarı tespit etmek için) yürürken bir anda sarıkız diye de tabir edilen değerli çekimi aldım. Şaşırmadım desem yalan olur. Çünkü ben su ararken faklı şeyler düşündüğümden elimdeki çubuklarla hiç ilgilenmem. Onlar bir şeyler tespit ettiğinde beni uyarırlar. Birkaç yönden tarama yaptım. Hep aynı nokta.
Daha sonra iyice emin olmak için elime bir tane sarıkız aldım ve öyle arama yaptım. Burada her daim söylediğim sözü tekrar etmek zorundayım. “bu meziyet kişiye has bir özelliktir” ben elime hangi metali alır isem; arama yaparken o metalin çekimini almam. Aşağıda tonlarca da olsa, çubuklar hiçbir tepki vermez.
Bu tür arama-bulma çalışması yapanlar iyi bilirler ki, sadece çubuklarla çekim almak yeterli değildir. Çevrede onu destekleyecek emareler de olması gerekir. Kendime göre emareler de buldum. Şimdiye kadar da suyun dışında elime kazma kürek almamıştım. Ancak bazı şeylerin netliğe kavuşması ve sızma su da olsa, hayvan haşerat içer düşüncesi ile işe koyuldum.
Önce derinlik konusunda tavsiye edilen yöntemlerden bir kaçını denedim. En çok bilinen ve uygulananı yani;
Tespit ettiğim noktaya demir bir kazık çaktım. Daha sonra, uçları sıyrılmış bir elektrik kablosunu demir kazığa bağlayıp yere döşedim. Elimde çubuklarla üzerinde yürüdüm. Tepki aldığım noktayı işaretledim. (Arazi koşulları elvermediği için sadece bir yönde kabloyu serebildim.) Yaklaşık 2 m. olarak ölçtüm.
Daha sonra tespit ettiğim noktayı merkez olarak alıp yaklaşık 80 cm. çapında bir daire işaretleyerek kazmaya başladım.
Yaklaşık 1 m. de sızma suya ulaştım. Benim için yeterli diyorum kendi kendime ama merak bazı şeylerin önüne geçiyor. Çubuklarla tekrar baktığımda değerli çekimi vermeye devam ediyordu. Tamam mı? Devam mı? Derken 50 cm. daha kazayım en azından bir havuz oluştururum dedim. Bu arada çıkan toprağı, kireç taşını, bildiğim ve tavsiye edilen mineralleri elime sürmeyi de ihmal etmedim. Aynı tepkiyi vermeye devam etti.
Çalışma zorluğundan ötürü, kazdığım kuyunun “güney” kısmını çalışabileceğim şekilde genişlettim.(tamamen tesadüfi) Yaklaşık 30 cm daha inince, genişlettiğim kısımda yüzeye sıfır bir kırmızılık fark ettim. O kısmı kazıyınca, eski tip bütün bir kiremit ile karşılaştım. Onu kırmadan çıkardım kenara koydum. 1.50 cm. derinliğe inince tamam dedim, kazmayı bıraktım. (Zaten su çukuru doldurduğu için çok zor çalışıyordum. )
Son bir kez çubuklarla kontrol etmek istedim. Ancak çubuklarda sarıkız çekimi yok. Başka bir yöne çekiyor. Tahmin ettiniz değil mi? Çıkardığım kiremidi çekiyor.
Aşağıdaki çizimde görsel olarak ifade edilmiştir.


Şimdi bazılarınız diyordur ki, “acemilerin yapacağı iş bu kadar olur” Evet gerçekten kendimi acemi çubukçular gibi hissettim. Madenin yeri ve derinliği neyse de, cinsinde yanılmak beni gerçekten üzdü……
Açtığım çukura suyu toplaması için büyük bir plastik bidon oturttum ve çobanın yanına çay içmeye gittim. Durumu anlattım. Çoban sağ olsun benim bu tür çalışmalarıma yardımcı oluyor. O toprağa gömüyor, ben yerini ve ne olduğu hakkında tahminde bulunuyordum. Onunla beraber eski köy yerleşim alanının olduğu yere gittik. O alanda muhakkak toprağa karışmış kiremit parçaları vardır. Acaba aynı tepkiyi verecek mi? Diye gezinirken; 2.5 * 2.5 m. ölçülerinde bir boşluk algıladım. Normaldir. Çünkü orası eski bir köy yerleşim yeri. Temeldir, toprak altında kalmış odadır. Önemsemedim. Ancak tam içinden geçip giderken yine sarıkızın çekimi aldım.Teyit etmek için;
Elime önce bir tane sarıkız aldım. Çubuklar çekime devam.
Sarıkızı bıraktım. Çıkardığım kiremiden bir parçayı elime aldım. Çubuklar çekime devam.
Elime hem sarıkız hem de kiremit parçası aldım. Çubuklar çekime devam.
Bildiğim ve tavsiye edilen tüm mineralleri denedim. Değerli çekimi devam ediyor. (Bunun ne olabileceği hakkında daha sonra yorum yaparız. Şimdi sırası değil )
Çoban sordu?: Abi ne oluyor?
Ne olduğunu bilmiyorum ama ne olacağını biliyorum. Gel benimle dedim ve traktörün açtığı
bir kesiğin yanına gittik. Şimdi doğru eve git ve benim torbayı kap gel. Sağ olsun torbayı getirdi. Alışkın olduğu şeyi yani malzemeleri toprağa gömdü. Önce çubukların aldığı şekle göre, sonrada elime aldığım cisimlerle göre, Hiç hata yapmadan ne olduklarını söyledim. Moralim yerine geldi. En azından kendime şunu kanıtlamış oldum.
Toprak yüzeyinde veya az altında olan bir madende, mineralde yanılmıyorum.

Bu kadar laf kalabalığından sonra, şimdi gelelim ciddi konulara.
Konuya başlarken, “yeraltında ki maden veya minerali “verici”, elimizde ki çubuklar ise “alıcı” olarak kabul edersek”demiştik. Gerekçe olarak ta; maddenin yaydığı enerji-ışınımın, statik elektriğimiz ile irtibatlanarak, elimizdeki çubukları harekete geçirmesi göstermiş, Daha sonra ise, yeri ve derinliği hakkındaki alıntılar ile yaşadığım tecrübeleri aktarmaya çalıştım.
Buradan şu sonuçları çıkartsak acaba doğru olur mu?
a) Alan tarama cihazları tek başına kullanıldığında yukarıda bahsedilen sorunlarla karşılaşılmaktadır.
b) İster bakır ister gümüş isterse demir olsun, elimize hangi çubuğu alırsak alalım, yerüstündeki madenleri veya minerali direk çekim aldığımız nokta da,
c) Yeraltındaki madenlerin çekimini ise, en az 4 farklı yönden (kuzey-güney doğu-batı) herkes alabilir.
d) Yeraltındaki maden veya mineralin; cinsi, yeri, miktarı ve derinliğini tahmin edebilmek tamamen tesadüfe kalmış diyebiliriz.
Öncelikle ben bildiklerimi paylaşayım. Daha sonra isteyen kişiler akademik bilgileri ile pratik de bildiklerini paylaşabilirler.
Maddenin yaydığı enerji-ışınımın, statik elektriğimiz ile irtibatlanarak” Evet maddenin enerji ve ışınım yaydığı doğrudur. Statik elektriklenme de vardır. Statik elektrik : “İki madde birbirleri ile temasa geçtiği zaman, elektronlar bir maddeden diğer maddeye geçebilir, ve böylece bir madde üzerinde aşırı miktarda pozitif yük, diğeri üzerinde ise buna eşit miktarda bir negatif yük bırakır. Maddeler ayrıldıkları zaman ise, yükleri oransız bir şekilde tutarlar” (alıntıdır).
Çıplak elle çubukları tuttuğumuzda statik elektriklenme de oluştuğunu kabul ediyoruz. Madde enerji-ışınımı yaydı. Elimizdeki çubuklar statik elektrik vasıtayla buna tepki gösterdi. Acaba öyle mi? Ya elimizde eldiven gibi çubukla direk teması kesecek bir şey varsa ne olacak?
Kendimden örnek vereyim. Ben bu tür arama-bulma çalışması yaparken çok soğuk havalarda elime eldiven giyerim. Bazen de çubukların içerisinde rahat dönebileceği plastik yataklar kullanırım.(elektrik borusu, tükenmez kalem dış kabı gibi) Eldiven konusunda yalnız olmadığımın da bilinmesini isterim.
Şimdi: “Statik elektrik ve çubukların illa ki çıplak elle tutulması gerekliliği boşa çıkmıştır” diyebilir miyiz?
Yerüstündeki veya yüzeyin az altındaki maden veya minerali tam nokta atışı ile bulunabileceği konusunda hemfikir olduğumuzu farz edip devam edelim.
Yeraltındaki maden veya minerali en az dört farklı noktadan çekim alınmasına gelirsek eğer; okuduğum veya izlediklerimin arasında hiç böyle şeyden bahsedeni duymadım, izlemedim. Kendi yaptığım çalışmalar hep yüzeyin az altı olduğu için fikir beyan edemeyeceğim. Bu konu da bilimsel görüşleri paylaşırsanız hem ben hem de diğer ustalarımız yaptığı çalışmalar da bunu dikkate alacaktır.
Size yukarıda yaşadığım tecrübeyi anlattım. Bir de çok sık duyduğum veya okuduğum şeylerden bahsedeyim: “çubuklarla çekim aldım. Emareler de çok sağlam. Derinlik ölçtük 3 m. çıktı. Biz 5 m. "Yasak Kelime" bir şey yok. Falanca üfürükçüye gittik. O bize; bu sizin nasibiniz değilmiş dedi. Veya ona sahiplenen 3 harfliler yerini değiştirmişler dedi” Garibim, bildiği her şeyi uyguladığı halde bir sonuç alamayınca, üfürükçülerden medet ummuş. Hadi ben acemiyim. Böyle kişilerin hepsi mi acemi??? Demek ki ortada bir sorun var.
Şimdi… “Hedefin, çekim aldığımız noktanın tam altında olması gerekliliği boşa çıkmıştır” diyebilir miyiz?
Şimdi gelelim en önemli soruna;
Günümüz pozitif bilimi enerji-ışınımı ispat ettiğine göre; Yeraltındaki maden veya mineral “verici”, elimizde ki çubuklar “alıcı” ise; yayılan enerji-ışınımı herkesin algılaması gerekir. Pratikte ise böyle olmadığını hepimiz biliyoruz. Kimi insanın elindeki çubuklar dans ederken, kiminde ise, ne yaparsa yapsın tık yok…
Şimdi… “Kullanılan çubukların cinsinin (demir, bakır. pirinç vb.); aldığımız çekim veya tepkiye “direk” bir etkisi yoktur. Keramet çubuklar da değildir” diyebilir miyiz?…
Eğer bu soruya evet dersek, o zaman “okunmuş, tütsülenmiş, cilalanmış” çubukları satanlar kendilerine başka iş bulacaklar demektir.
Devam edelim;
Yeraltındaki veya yerüstündeki maden veya mineraller enerji-ışınım yayar ve bazı insanlar da çeşitli cisimler kullanarak bu enerji ve ışınımı algılar ve cismin tepkisine göre ne olabileceği hakkında tahminde bulunurlar.
Peki…Kim bu bazı insanlar? Diğer insanlardan ne gibi bir farklılıkları var?

Daha önce yayınlamış olduğum makalemde bu konuyu işlemiştim. Dileyenler oradan da ayrıntılı bir şekilde okuyabilirler. Ama yine de ben kısaca değineyim. Fiziksel veya fizyolojik yapısının (şişman-zayıf, kadın-erkek, kan grubu gibi)veya inançlarının etkili olmadığını belirtmiştik. Ağırlıklı görüş ise; bu insanların “Biyoenerjisinin” etkin olduğu yöndedir. Biz de bu görüşü baz alarak bir şeyler karayalım;
Biyoenerji :” İnsanlarda da kas, kemik, sinir gibi vücudumuzun organlarında da titreşimler meydana geldiğinden, müthiş bir enerji ile donatılmış bulunmaktayız. Bu enerjiye ise biyoenerji adı verilmektedir. Biyoenerji herkeste bulunabilen bir enerjidir. Biyoenerjiyi kullanmayı öğrenebilen her kişi, bu meziyetini çeşitli amaçlar için kullanabilmektedir”(alıntıdır) Son cümleyi bir kenara koyalım. Onu sonra inceleriz.
Uzayda bulunan canlı ve cansız her şey enerjiden oluşmuştur” Günümüz pozitif bilimi, cansız maddelerden yayılan enerji-ışınımı tarif etmiş ve günlük hayatta da kullanmaya başlamıştır. Ancak canlı varlıklardan bilhassa insandan yayılan enerji-ışınım hakkında belirli görüş ve kuralları ortaya koyamamıştır. Bitkilerden yayılan enerji-ışınım hakkında birkaç makale yayınlanmış, ancak bu makaleler bile yeterli kabulü görememiştir. Günümüz pozitif bilim adamlarınca, niçin bu konu hakkında çalışma yapmadıkları, yapılıyorsa bile niçin yayınlanmadığı veya çok dar bir çerçeve içerisinde kaldığı bir muammadır.
Hal böyle olunca iş, ehil olmayanların eline kalmaktadır. Nedense bu ehil olmayan kişiler de, kendi inanç ve görüşlerini işin içine katarak kendilerine göre bir güç oluşturma çabası içerisindeler. Bu durumdan faydalanan şarlatanlar ile umut tacirleri de işin tuzu biberi.
Bir soralım bakalım; İsminin önünde birkaç sıfat bulunan akademisyenler! Neredesiniz? Neden öyle bir çalışma yapmıyorsunuz? Sizi engelleyen nedir? Eğer böyle bir çalışma var diyorsan; Niçin açıklamıyorsunuz? Bizleri daha ne kadar görmezden geleceksiniz? Elinle tutamadığın, gözünle göremediğin bir şey hakkında çalışma yapınca taka tuka edileceğinizden mi korkuyorsunuz?
Son cümlemin konuyu özetlediğini varsayalım ve kendi varsayımlarımızı kullanarak devam edelim. İnsanoğlu da çevresine enerji-ışınım yayar. Ama bunun yoğunluğu ve şiddeti kişiden kişiye göre değişmektedir. Yani insanoğlu da bir nevi “verici” dir. Yeraltındaki veya yerüstündeki maden veya minerallerden yayılan enerji ile insan bedeninden yayılan enerji kesiştiğinde elimizdeki çubuklar tepki vermektedir.
Aşağıdaki görsel, yeraltındaki maden veya mineralin her yöne ve belli bir açı ile yeryüzüne ulaşan ışınımının, kendi enerjimizle buluştuğun da çubukların tepkisini göstermektedir.


Olaya bir de şu açıdan bakalım. Yeraltındaki maden veya mineral yeryüzüne dik bir vaziyette ışınım göndermekte, bizden yayılan ışınım da onu belli bir uzaklıktan algılamakta. Algıladığı anda bulunduğumuz nokta, hedefimiz ayaklarımızın altında olduğunu kanısının oluşmasına neden olmakta. Biraz karışık oldu ama aşağıdaki görsel belki daha iyi anlatmama yardımcı olur.

Birde bu açıdan baksak; yeraltındaki maden veya mineralden yayılan enerji-ışınım, yeryüzüne dik olarak çıkmakta, yeryüzüne çıktıktan sonra kuzeye doğru yönelmektedir. Çubuklarla tepki veya çekim aldığımız nokta hedefimiz ayaklarımızın altında olduğunu zannetmemize yol açmakta. Aşağıdaki görsel belki daha iyi anlatmama yardımcı olur.

Şimdi… Bu varsayımlardan hangisi doğru? Yoksa hepsi mi yanlış? Bence bu sorunun cevabı çok şeyi çözmemize yardımcı olacaktır.
Şimdi..Eğer her insanda bu enerji var ise; şu sorulara da cevap arayalım :
1.
Niçin bazı insanlar aradığı şeyi eline aldığın da çekim alabiliyor iken, Neden bazı insanlar eline aldığı şeye çekim alamıyor?
2. Niçin her insan da bu çubuklar çalışmıyor, tepki vermiyor?
Konunun uzmanı değilim. Sadece bu meziyete sahip birisiyim. Benim meziyetim; ister çıplak elle isterse elimde eldivenle hiç fark etmez, elime aldığım cisme tepki veya çekim almamak. Bunu da şuna yorumluyorum. Elime aldığım cisimden yayılan enerji-ışınım ile yeraltındaki veya yerüstündeki maden veya mineralden yayılan enerji-ışınım aynı olduğu için çubuklar tepki vermiyor. (arama yaparken minerali elemek için; ”elinizi kedi kumuna bulayın” tavsiyesine ne kadar çok benziyor değil mi?)
Bazı insanlarda ise, eline aldığı cisim ile maden veya mineralden yayılan enerji-ışınım kesiştiğinde çubuklar tepki vermektedir.
Dikkatli arkadaşlar çelişkiyi hemen yakalamıştır. “Peki kardeşim eline bir maden veya mineral aldın. Enerji-ışınım kesişti tepki aldın. Enerji-ışınım aynı olduğu için tepki almadın. İyi de biyoenerji ye ne oldu? Biyoenerji Bu işin neresinde?”
Hemen cevap verelim. Biyoenerjim, elimde tuttuğum maden veya mineralden geçerek çubuklara aktarıldı. Tepki almamın veya tepki alamamamın nedeni bu. Haaa elimde eldiven bile olsa fark etmez. Benim biyoenerjim çok güçlü. Hiçbir şey onu kesemez. Falan filan………..
Bırak bu palavraları kardeşim. Madem bu biyoenerji herkes de var. Niye her insan eline çubuk aldığında çekim veya tepki alamıyor?” işte amiyane tabirle “zurnanın zıırt” dediği yere geldik.
Maden veya mineralin; yeri, cinsi, derinliği gibi 2 derece önem arz eden konulardan ziyade biyoenerji konusunda ilk sorulması gereken soruya: “Niye her insan eline çubuk aldığında çekim veya tepki alamıyor?” sorusuna cevap bulmamız lazım diye düşünüyorum. Buna cevap bulduğumuzda gerisi zaten gelir. Haa bir de, su arayıcıları derinlik ne olursa olsun, tahminleri yüzde yüze yakın doğru çıkmaktaysa niçin maden arayıcıları yanılıyor? (Onu da konunun arasına sıkıştıralım.)
Klasik fizik kuralları “madde-Enerji” ve Kuantum fiziği “ her şey enerjiden oluşmuştur ” çerçevesinde “ilim sahibi olmadan fikir” ürettik. Holografik evren bilimsel felsefesinin; “ en yüksek enerji, düşünce enerjisidir” alt başlığı, benim “komut ile arama-bulma” yöntemiyle örtüşmekte olduğu için bu görüşe yer vermedim. Dileyenler makalemden okuyabilirler.
Hadi bakalım akademisyenler! Bu sorulara günümüzün pozitif bilimi içerisinde cevap verin. Cevap verin ki, bu işi sapıkların, şarlatanların, umut tacirlerinin ellerinden kurtarın. Gerçeği sizden duyalım.
“İlim avamın elinde. Onu irfana kavuşturacak sizlersiniz. Hikmetinden ise; herkes nasibi kadar payını alır.”

Not: Din ve Siyaset içermeyen mümkünse akademik çalışmalar, somut deliller ve en önemlisi arkasında durabileceğiniz görüşleri paylaşırsanız, belki ortak bir dil geliştirip kendimizi daha iyi ifade edebiliriz.
Devam edecektir.(Boşluk Bulucular)

Bu yazının bilimsel bir içeriği yoktur. Tamamen kendi derleme, bilgi ve tecrübelerimden yola çıkarak hazırlanmıştır. Hiç bir zümre ve kuruluşa da ithamda bulunulmamıştır.

BORNOVALI
Süper olmuş ustam sonuna kadar hiç sıkılmadan okudum Allah cc. Razı olsun
 
Üst