- Katılım
- 3 Nisan 2013
- Mesajlar
- 1,091
- Beğeni
- 3,566
- Puanları
- 113
Kâinata, hâdiselere ve mevcudata küfür ve inkâr gözü ile bakan bir adam; her şeyi mânasız, sahipsiz, vazifesiz, gayesiz, tesadüfün oyuncağı ve bütün canlılar “zeval ve firakın sillesiyle ağlayan yetimler hükmünde” görülür.
Kuran’ın nazarı ile bakılınca, bütün varlıkların Allah’ın mahlûkları, misafirleri, abidleri olduğu, her şeyin O’nu hamd ile tesbih ettikleri, hepsinin bir vazifesi ve gayesi olduğu anlaşılır.
İnsan, kâinat gibi uçsuz bucaksız bir uzayın içinde kararsız ve geçici bir dünyada bulunuyor. Musibet ve hastalıklar, insanın mutluluğunu yok eden birer düşman gibidir. Ölüm bir yokluk, hiçlik bozulma ve dağılmadır.
Mekke müşriklerinin bu ruh hâlini, semadan nüzul eden Kur’an âyetleri onların karanlıklı âlemlerini birden değiştirip nurlandırıyor.
Mü’min, dünyaya ve hâdiselere güzel bakar. Kâinatın Allah’ın nice hikmetlerle dolu bir kitabı, bütün varlıkların vazifedar birer memuru ve çok ulvî gayeler için hareket ettiklerini anlar.
İnsan, kâinat gibi hikmetli ve haşmetli bir sarayın içinde, kararlı ve ebedî bir hayata hazırlanıyor. Yani dünya, insanın tekâmül ettiği bir fakülte, kâr elde ettiği bir mezraadır. Musibet ve hastalıklar insanın manen tekemmülüne yardım eden birer hikmetli takdirlerdir. Dolayısı ile yok eden birer düşman değil, kazandıran birer yardımcılar gibidir.
Ölüm ise, bir yokluk, hiçlik, bozulma ve dağılma değil, ebedî âleme götüren bir terhis tezkeresidir.
Bu âyet insanın âleminde çok derin ve köklü bir inkılâb yapıyor. Belağatı da bu şekildedir.
Kuran’ın nazarı ile bakılınca, bütün varlıkların Allah’ın mahlûkları, misafirleri, abidleri olduğu, her şeyin O’nu hamd ile tesbih ettikleri, hepsinin bir vazifesi ve gayesi olduğu anlaşılır.
İnsan, kâinat gibi uçsuz bucaksız bir uzayın içinde kararsız ve geçici bir dünyada bulunuyor. Musibet ve hastalıklar, insanın mutluluğunu yok eden birer düşman gibidir. Ölüm bir yokluk, hiçlik bozulma ve dağılmadır.
Mekke müşriklerinin bu ruh hâlini, semadan nüzul eden Kur’an âyetleri onların karanlıklı âlemlerini birden değiştirip nurlandırıyor.
Mü’min, dünyaya ve hâdiselere güzel bakar. Kâinatın Allah’ın nice hikmetlerle dolu bir kitabı, bütün varlıkların vazifedar birer memuru ve çok ulvî gayeler için hareket ettiklerini anlar.
İnsan, kâinat gibi hikmetli ve haşmetli bir sarayın içinde, kararlı ve ebedî bir hayata hazırlanıyor. Yani dünya, insanın tekâmül ettiği bir fakülte, kâr elde ettiği bir mezraadır. Musibet ve hastalıklar insanın manen tekemmülüne yardım eden birer hikmetli takdirlerdir. Dolayısı ile yok eden birer düşman değil, kazandıran birer yardımcılar gibidir.
Ölüm ise, bir yokluk, hiçlik, bozulma ve dağılma değil, ebedî âleme götüren bir terhis tezkeresidir.
Âyeti kâinatın, içindeki bütün mahlûkın Allah’ı tesbih, takdis, tahmid ettiğini açıkça beyan etmektedir."Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ı tesbih eder." (Hadîd, 57/1)
Bu âyet insanın âleminde çok derin ve köklü bir inkılâb yapıyor. Belağatı da bu şekildedir.