kurgan mezarlar hakkında kapsamlı konu,resimli | Define işaretleri ve anlamları

kurgan mezarlar hakkında kapsamlı konu,resimli

cantar

Vip Üye
Katılım
27 Ağustos 2012
Mesajlar
8,795
Beğeni
11,115
Puanları
113
kuron-teppa-ja-lempi.jpg


kurgan
Pazırık vadisi kurgan mezarları

Geçmişin izleri içinde semboller gerçekleriyle zaman içinde birer taşıyıcı olarak kendi mesajlarını görünmeyen aleme olduğu kadar zaman ötesine de taşırlar Değişik ortamlarda semboller kendi ana fikirlerini kaybetmeseler de değişik yorumlarla değişik biçimlerde algılanabilir ve etkin kılınabilirler Ama gerçek olan algılama ve ifade etme tarzı, bu semboller ve sembollerin oluşturduğu karmaşık söylemlerin taşıdığı değerleri ortaya koyabilmek için onların yaratıldığı ortam veya ortamları en iyi biçimde kavrayarak sağlanacak olan yorumlarda kendisini gösterecektir Avrasya ve Orta Asya Kültür alemi binlerce yıllık geçmişi içinde bir çok özgün sembol yanında, dışardan gelerek yeni boyutlar kazanmış sembol dönüşümleri için de önemli bir merkez olmuştur Doğuyla batının, kuzeyle güneyin düşünce biçimlerinin kaynaştığı ve özgün değişimler ve dönüşümler kazandığı bu topraklarda geniş alanlara yayılan bazı temel fikirler ve semboller etnik yapılaşmaları aşan bir biçimde kendisini hissettirmiş ve ortak ifade biçimlerine dönüşmüştür Bu durumun en güzel ifadesini bulduğu söylemlerden biri, kadın betimlemesiyle dışa vurulan ve Tanrıça kimliğine bürünmüş olan kadın sembolü ile, bir atlı savaşçı görüntüsünde ifadesini bulan Tanrı ve ağaç sembollerinin oluşturduğu bütünleşmede kendisini göstermektedir Bu üç sembolün her biri de bağımsız birimler olarak evrensel bir boyutta talep ve kabul görmüş semboller olarak kuşaklar boyu varlığını sürdürmüş ve sürdürmekte olan tinsel ve materyal sembollerine dönüşmüştür Çok yaygın olarak kullanılmış ve kullanılmakta olan pek çok sembolle de ilişkili olan bu bireysel parçaların gerçeğini en güzel ortaya koyan ve açıklamalar getirmeye imkan tanıyan üçlü oluşumlar da Avrasya ve Orta Asya Dünyası’nda hoşlanılan ve talep gören sahnelerde ortaya konulmuştur Bu noktada Türk ve diğer Ural Altay toplumları ile Hint Avrupa topluluklarının kültürel bellekleri ve simgesel evrenleri için de önem taşıyan bir nitelikte değerlendirilmeye çalışılacak olan Pazırık Kurgan 5 buluntuları içinde önemli bir yer tutan ve bahsi geçen kurgan içinde yer alan 6,50 x 550 m ebatlarındaki keçe çadır malzemesi üzerinde yer alan sahne önemli bir çıkış noktası teşkil etmektedir

Son dendrokronolojik, karbon 14 ve diğer tarihleme teknikleriyle MÖ 260-250 arasına tarihlenen Pazırık Kurgan 5 zengin tekstil ve diğer buluntularıyla ünlü bir mezardır Mezarda yer alan buluntular arasında ünlü Pazırık Halısı da yer almaktadır Keçe üzerinde yer alan sahne ile ünlü Pazırık halısı üzerinde yer alan görünümler arasında da ikonografik bir ilinti ve ikonolojik bir bütünleşme olduğu aşikar biçimde fark edilmektedir Bu sahne Orta Asya kadar tüm Avrasya kültür dünyası içinde önemli bir yayılım ve ortaklaşma gösteren bir bütünleşme ve evrensel inanç sisteminin en güzel ifadesini bulduğu yansımalardan biri olarak, Türk ve diğer Avrasya toplulukları için çok önemli bir açılım ve derin ifade biçimi oluşturmaktadır Çok geniş bir alan içinde geçerlik kazanmış bir ana söylemin görsel ifadesi olan sahne çoğunlukla tekil olarak görüntülenen veya gösterilen ana sembolik öğeleriyle az rastlanan bir görsel yansılam sergilemektedir Bu nedenle Türk ve Avrasya kültür konteksti içinde halen işlevini koruyan ve inanç sistemlerinde etkisini hissettiren sembolik bir dilin ve derin anlamların ve derin işlevlerin ana çıkış noktası için de önemli bir niteliğe haiz olduğunu hissettirmektedir



Sahne alt ve üstten Stepler Dünyası ‘nda metal ,kemik ve keramik objeler üzerinde sıklıkla rastlanan ve lotüs-palmet karışımı bitkisel süslemelerden oluşan birer şeritle sınırlanmış olup, bu şerit içinde yer alan süslemelerde fark edildiği kadarıyla belirli bir bitkisel sembolizmin uzantıları olarak ele alındıkları izlenimini vermektedir Ana sahneyi oluşturan kısım uzun elbisesiyle, başında sivri üçgen uçlarla çıkıntılar yapan ve fark edildiği kadarıyla sekizgen bir taç teşkil eden bir alt kısım üzerine yukarı doğru daralan bir yüksek başlık ile yanlarından ve arkasından sarkan örtüsüyle sarılmış yüksek bir başlık taşıyan oturur vaziyette gösterilmiş bir kadın ve ona doğru ilerlemekte olan , pelerini rüzgarla savrulan bir süvariden oluşmuştur Bu noktada, kadının eliyle tuttuğu uzun ağaç dalı tasviri ile atlının özenle betimlenmiş yayınında içinde yer aldığı sadağı ilgi çekmektedir Eserin yaratıldığı ortamın tam bir yansıması olan sahne biniciliğin ve atlı yaşam biçiminin temel teşkil ettiği bu dünyanın gerçekçi bir yansıması gibi görünse de esasında, kadının giyimi ile hemen teşhis edildiği gibi farklı çağrışımlar yapmakta ve olağan gündelik yaşam sahnelerini aşan bir konunun yansıması olduğunu hemen hissettirmektedir Çok fazla rastlanmasa da bazı benzer temalar ve sahneler yoluyla bu sahnenin ikonografik gerçeği, işlevi ve oluşumu açıklık kazanmakta ve mitolojik, dini ve kültürel verilerle desteklenerek de anlam boyutu ve ikonolojik gerçekliği geçerlik kazanmaktadır Aynı zamanda , bir söylem bütünlüğü oluşturan bu sahne ve yakın benzerleri aracılığıyla burada yer alan ve sıklıkla tek başlarına kullanılan görsel öğelerin tekil işlev ve içerikleri kadar içlerinde yer aldıkları ifade gruplarına da ikonolojik bir katkı ve anlamını açıklama olanağı sağlanmış olmakta ve bu önemli kültürel oluşum ve inanç öğesinin kültürel kimliği ve işlevi ortaya konabilmiş olmaktadır

Bu sahneye en yakın görünümü ihtiva eden ve aynı zaman süreçleri ve kültürel ortamlara bağlanan eser olarak hemen akla gelen obje bir rhyton oluşturmak için repousse tekniğiyle yapılmış ve MÖ 4 Yüzyıl sonu ve 3 Yüzyıl başlarına tarihli altın bir levha üzerinde yer almaktadır Kuban Bölgesi, Anapa çevresinde Merdahana Köyü yakınlarındaki bir Kurganda 1878 de ele geçmiş olan bu buluntu üzerinde bahsi geçen keçe üzerindeki sahnenin çok yakın bir benzeri yer almaktadır Dokuma ve metal teknikleri kadar, bölgesel ifade biçimlerinden kaynaklanan bazı ifade biçimi farklılıkları yanında sahne içinde yer alan bazı ilave öğeleri hemen teşhis etmek mümkünse de bunların her iki sahnenin temelini oluşturan oturan kadın, ağaç ve atlı yanında sadece niteleyici öğeler olduğu anlaşılmaktadır Bu niteleyici öğelerin özellikle metal objenin bulunduğu Step Dünyası’nın Batı kesimi kadar Doğu kesimi için de önemli bir çıkış noktası olduğu ve özellikle de bağıntılı bir çok sahneye bağlandığı gözlenmektedir Üç ana öğeye katılan ilginç objelerden biri tahtta oturan kadının elindeki yuvarlak gövdeli kap ile atlının elinde görülen içki kabıdır Bu öğeler aynı zamanda sahnenin ana temelini oluşturan görsel öğelerle birlikte bütün Demir Çağı ve Büyük Göçler Devri Kültür alemi ve inanç sistemleri içinde öneme haiz ikonografik elemanlar olarak kendisini de göstermektedir Hatta , altın kabartma üzerinde görülen bu kaplar arkeolojik çalışmalarla bir çok gömüde bulunmuş olan benzer kaplarla mezarlarda gerçekten varlığı kanıtlanmış objeler olarak karşımıza çıkmakta olup, bu objelerin kullanımı Ortaçağ içlerinde İslam ve Hıristiyan çevreler kadar diğer kültür bölgelerinde de karşımıza çıkan bir inançlar dizgesinin parçasıdır


kurgan-mezar.jpg


Aynı zamanda her iki sahnede yer alan objeler içindeki önemli bir fark kadının oturduğu objelerde de belirlenmektedir Batı Stepler ortamına bağlanan altın kabartmada kadın açıkça bir tahtta oturur vaziyette gösterilirken, Pazırık keçesi üzerinde kadının oturduğu taht, Göçerler’in dünyasına ve Doğu Asya Kültür ortamına daha uygun düşen, fakat işlev olarak diğer tahta eş değer bir nitelik taşıyan bir biçimdedir Ayrıca keçe üzerinde kadının eliyle tuttuğu ağaçla eş değerli dal geriye alınmıştır Altın objede tekniğin olanakları doğrultusunda kadının giysisi daha açıkça teşhis edilmektedir Yanlara sarkan örtüleriyle yüksek bir başlığa sarılmış baş örtüsü ve uzun ve geniş bir harmani altındaki bol ve uzun iç giysisi ile ihtişamlı bir görüntü veren ve tahtta oturan kadının Demir Çağı dünyası içinde tüm Akdeniz, Avrupa ve Avrasya dünyasında aynı özellikleri gösteren çok sayıdaki betimlemesi, onun sıradan bir kadından çok bir tanrıça veya bu tanrıçanın kültüne adanmış bir rahibe olabileceğini akla getirmekte olup, eski kayıtların ışığında kimliği teşhis edilebilen Tanrıça betimlemesiyle özdeştiği görülmektedir Bu iki objede karşımıza çıkan şekliyle bu tanrıçanın hemen hemen aynı giysiler içinde çok geniş bir coğrafya ve zaman dilimi içinde ortak bir şekilde algılandığı ve betimlendiği görülmektedirHer iki sahnede de atlı, ağaçla ilişkili üstün konumunu belgeleyen bir tarzda oturan kadına doğru ilerlerken gösterilmiş ve bu noktada geniş bir kültler ve ritualler dünyasına açılan kaplar ve bu kaplarla ilişkili ayin ve törenlerde ana anlam bütünlüğüne dahil edilmiştir
a-i-1-kurgan.jpg

kurgan
: Royal kurgan of Asy Saga
Kurgan.jpg


Jergeninskij7_gr.jpg

kurgan-ic3a7i.jpg
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

cantar

Vip Üye
Katılım
27 Ağustos 2012
Mesajlar
8,795
Beğeni
11,115
Puanları
113
Cevap: Höyük Nedir?

ts

samara city kurgan
LYablonskyFilipovkaKurganR1.jpg


sarmatian LYablonskyFilipovkaKurgan
20120209-800px-Pazyryk_kurgan.svg.png

Pazyryk kurgan, tomb-style of early steppe people
20120209-Carthaginian_chariot.png

Carthaginian chariot
20120209-Hand-propelled_wheel_cart_from_Indus_Valley_Civilization.GIF

Indus Valley cart
20120209-Model%20of%20a%20chariot%20from%20the%20Oxus%20Treasure.jpg


20120209-Cyrus%20at%20Versaille.jpg

kurgan9.jpg

kurgan8.jpg


Kurgan.png

kurgan içerisinde ağaç kütüklerden bir yapı yapılır ölü bu yapı içerisine konulurdu...
 

cantar

Vip Üye
Katılım
27 Ağustos 2012
Mesajlar
8,795
Beğeni
11,115
Puanları
113
Cevap: Höyük Nedir?

qurgan.jpg


Türk mezarlarına verilen ad. Genelde devlet yöneticisi olanlar için yapılmışlardır. Kurganlar tahtalarla, bazen de taşlarla çevrili mezar odalarının üstüne bir metre ile yetmiş metre arasında toprak yığılmasıyla oluşturulur. Kurganlarda asıl mezar odası bazen dikdörtgen, bazen kare veya oval olabiliyordu. Cesedin bulunduğu yere bazen doğrudan ulaşılabiliyor bazen de bu oda altta yer alıyordu. Ceset odasının döşemesi ağaç kütükleri ve kalastan yapılıyordu. Cesetlerin başı doğuya çevrilmiş olur ve cesetler eşyaları ile birlikte kurganlara gömülürdü. Kurgan ın farklı bölgelerinde at cesetlerine de rastlanmıştır. Bugüne değin bulunan en önemli kurgan Kazakistan’da ki Esik kurganı’dır.

İki Önemli Türk Kurganı
1- Esik Kurganı


Esik (Issık, Issyk) Kurganı, İskitlere ait olduğu düşünülen bir kurgan. Önemli kaynaklarda İskitlere ait olduğu iddiası kabul görür. M.Ö. 5. yüzyıl’dan kalma olduğu sanılır. Kazakistan’da Kazak arkeolog Prof. Kemal Akişef [oğlu] tarafından gün ışığına çıkarılmıştır.


Esik Kurganı’nın yapısı için şunlar söylenebilir: 7 metre derinliğindeki mezar odasının üzeri toprak-taş yığınıyla kapatılmıştı. Bu oda, diğer Hun kurganlarında olduğu gibi inşa edilmiştir. Kalın çam kütüklerinden yapılmış mezar odasının ölçüleri 32 metre ebadındadır. Odanın derinliği ise 1.20 metredir. Ancak, çam kütüklerinin içeriden yontularak düzleştirildiğini görüyoruz. Araştırmacıların açıklamalarına göre mezar odasının ahşap strüktürü dışında hazırlanmış ve sonra kazılan çukura indirilmiştir. Zeminden kurganın tepesine kadar olan yükseklik 9 metreyi, kurganın üzerindeki suni tepenin çapı ise 60 metreyi bulmaktadır.


Yapılan çeşitli araştırmalar, eserlerin bozkır kültürüne mensup Türk veya en azından Türklerle akraba (ya da Türkleşmiş) bir kavim tarafından yapıldığına işaret ediyor. Yazının Göktürk kitabelerinin alfabesine benzerliği ve eserlerin mitolojik, ikonografik özelliklerinin Hun sanatına çok uygun oluşu nedeniyle, özellikle Türkiyeli Türk araştırmacılar bunları Hun eseri olarak nitelendirmişlerdir.


2- Pazırık Kurganı
Pazırık kurganları, deniz düzeyinden 1600 m yükseklikteki Büyük Ulagan vadisinde yer alan Çulışman ırmağı ile Başkaus ırmağı arasında bulunmuştur. İlk kazılarla 1. kurgan ortaya çıkarılmıştır. Mezarın içinde iklimin soğukluğundan ötürü donma olduğu için, eşyaların çoğu çürümeden günümüze değin gelebilmiştir. Kurganın tomruk duvarlar ve çift katmanlı bir çatıdan oluşan odasında ağaç oyma tabutta ceset bulunur. Duvarlara keçe dokumalar asılmış, ölünün kişisel eşyaları, çeşitli araçlar, yiyecek ve içecekler de bu odaya yerleştirilmiştir. Mezar odasının dışında kurban edilmiş olan atlar, koşum takımlarıyla birlikte mezara konulmuştur. Burada mezarın hazırlanmasında kullanılan araçlar da ele geçirilmiştir. Mezarda bunların dışında ahşap bir araba da vardır. Ele geçirilen yapıtlardan, atların başına konulan geyik başı biçimindeki maskeler ilgi çekicidir.




Öteki Pazırık kurganları da benzer yapıda olup içlerinden pek çok sanat ve arkeoloji eşyası çıkarılmıştır. 2. kurgandaki mumyalanmış kadın ve erkek cesetlerinden erkek olanın gövdesine döğmeler yapılmıştır; erkek 50-60, kadın ise 40 yaşlarındadır. Kadının giysileri arasında bulunan bir sincap kürkü, koç kafası figürlü altın levhacıklarla süslüdür.Kemerinden kopmuş gümüş tabakalarda da koç figürü bulunmaktadır.. Ayrıca ölüye armağan edilen keselerin üzerindeki altın yaldızlı bakır levhacıklar bulunmaktadır.


atatrksz1.jpg


"Tarih Türklerle başlar."

74 bin yıl önce başlayan ve bugün Almanya"nın Berlin şehrine kadar uzanan buzul döneminin 12 bin yıl önce sona ermesiyle, dünya ısısı 4-5 C° artmaya başlamıştır. Artan ısıya bağlı olarak buzulların erimesi ve şiddetli yağmurlar nedeniyle deniz ve göllerdeki su seviyesi 125 metre kadar yükselmiş, dünya iklim ve coğrafyasında büyük değişiklikler olmuştur. Bu değişikliklere Anadolu topraklarından bir örnek verecek olursak; şu anki Tuz gölü, o tarihlerde Konya-Ereğli Havzasını kaplayan büyük bir göldür ve Çatalhöyük de bu gölün kıyısında kurulmuştur. Anadolu"dan çok daha büyük yüzölçüme sahip olan Asya topraklarında da bu iklim değişikliği neticesinde çok sayıda su havzaları; akarsular, göller, ve iç denizler meydana gelmiştir.
Coğrafi koşulların içinde barındırdığı medeniyetler üzerindeki büyük etkisi vardır. Özellikle yaşamsal değeri olan suyun, uygun yaşam koşullarının sağlanmasında çok önemli bir faktör olduğu için de uygarlıkların var olması ve büyümesi bu su havzalarının bol olduğu yerlerde olmuştur. Türklerin ana vatanı olan Orta Asya toprakları için de durum böyledir ve Orta Asya topraklarında yaşayan Türkler suyun bol olduğu bu topraklarda yerleşerek, tarım yapmışlar, hayvanları ehlileştirmişler, yeraltı madenlerini bularak işlemesini öğrenmişler ve kültürel gelişmelerinin sonucunda da yazıyı bulmuşlardır.
Çok uzun sürece dayanan yazının bulunması ve kullanılması, bilgi ve belgelerin gelecek nesillere aktarılmasını mümkün kılmıştır. Bilim adamlarının Asya ve Avrupa topraklarında milyon yaşında kafatasları bulmuş olmaları insanlık tarihini milyonlarca yıl öteye götürmesine karşın, tarih yazının bulunması ile başlamıştır. Medeniyet, modernleşme, yaşam tarzındaki değişiklikler, yazının bulunması ve evrimleşmesi ile gerçekleşmiştir. Dünyada yazıyı ilk kullanan Türkler olduğu için de tarih, Türk"lerin yazıyı kullanması ile başlamıştır.
Asya kıtasının ortasında Baykal ve Balkaş, Issık göllerini, Ala Tau (Tanrı dağlarını) ve en eski yerleşim bölgesi olan Yedi Su"yu da içine alıp kucaklayan ve Hazar Denizine kadar uzanan bugünkü Altay, Tuva, Kazakistan ve Kırgızistan toprakları, ilk yazının ortaya çıktığı yerlerdir. Mağara resimleri ve Sıntaşlar"dan (anlam ifade eden heykelcik) sonra piktogramlar (resim vasıtası ile düşünceyi belirten yazı) 20.000 yıl önce, petroglifler (Kaya resimlerinin değişmiş ve yazılardaki sembol şekillere dönüşmüş biçimi ) 15.000 yıl önce, tamgalar (ilk harf sembolleri) 10.000 yıl önce, harfler ve sonunda alfabeye geçişin dünyada ilk örneklerinin olduğu yer Türkistan topraklardır.

66009127ck1.jpg

Resim-1(Altın elbiseli adamın parmağındaki altın yüzükte, kafasına on adet tüy takılı bir insan kafası bulunmaktadır. On sayısı Türkler için kutsaldır. Resmin yanında bulunan yazıt kurgandan çıkarılan gümüş kap üzerinde yazılıdır.)

34520440lc5.jpg

Altın elbiseli adama ait bir kurgan çizimi (Kazakistan topraklarında halen açılmamış birçok kurgan (mezar) mevcuttur)

81876498va5.jpg

Altın elbiseli adam; kıyafet ve kuşandığı kılıç.

Türklerin bilinen tarih boyunca Orta Asya topraklarında ve sonrasında bu bölgeden tufanlar başta olmak üzere çeşitli etkilerle dağıldıkları yeryüzünün çeşitli coğrafyalarında üstün medeniyetler kurduklarının kanıtını geride bıraktıkları binlerce eserde bulabiliriz. Kırgızistan"ın Talas bölgesinde Çiğimtaş (Çizgili Taş) ve Narın Bölgesindeki Saymalı Taş (nakışlı taş) (3500m yükseklikte, 90.000 kaya resmi),

Talas Yazıtı,
84193255mt7.jpg


Kazakistan"da Essik Kurganlarındaki Altın Elbiseli Adam (Resim-1), Tamgalı"da Tamgalısay (ilk Türk tamgaları,10.000 yıllık 1.000 piktoğraf), Ceti - Yedi Su yazıtları, Yakutistan"da Baykal-Lena yazıtları, Tuva"da Uluğ-Kem Sülyek Köyü-Karayüz yazıtı, İtalya"da Etrüks yazıtları, Moğolistan"da Kül Tigin yazıtları, Yenisey yazıtları (şimdilik bilineni 107 tanedir), Rusya Uluğ Kem, Şülyek Köyündeki Yazılıkaya Karayüz yazıtı, Altaylar"daki Pazırık Kurganı ve yazıtları, Anadolu"da; Antalya Side yazıtı, Eskişehir"in Han İlçesinde Yazılıkaya (Resim–3) ve Uçuz yazıtları, Ankara Polatlı Yassı Höyük yazıtları, Erenköy yazıtı (Resim-4) , Ergani yakınındaki Çayönü yerleşmesi, Gevaruk yaylası Özalp ilçesinde Pegan köyü Resimleri, Salyamaç Köyü yakınındaki Cunni Mağarası yazıtları, Sat köyü civarındaki Sat Dağı resimleri, Side Harabeleri yazıtları, Van Tirşin yaylası Çilgir köyü yazıtları, Konya Çatalhöyük yazıtları, Ankara Polatlı da Yassı Höyük"teki Erken Türk yazıtları, Hakkari de Gevaruk yaylası Sat Köyü tamğaları, Antalya da Beldibi mağarasındaki tamğalar, Şanlıurfa Göbekli Tepedeki tamğalar, Hakkari Çelo Dağı Kahn-ı Melik ve Taht-ı Melih kaya üstü resimleri, Van Bölgesinde Cilo dağı Put Köyünde Kızların Mağarasında ki resimler, Başet Dağında Kaya üstü yazıtları, Erzurum ili Karayazı ilçesi Salyamaç Köyünde Cunni Mağarası yazıtları, Burdur Hacılar Höyüğünde kaya yazıtları, Çatalhöyük yazıtları, Van Tirşin alanı Çilgiri Köyü yazıtları, İstanbul Erenköy yazıtları, Antalya"da Beldibi"nde Side Yazıtları, Sinop kalesinde kapı yazıtları, Trabzon Mağara Yazıtları, Suriye Lazkiye"de Ras Şamra" da Ugarit yazıtları, Ege denizi Lemnos Adası yazıtları(….), şu ana kadar bulunan ve bilinen eserlerden bazılarıdır.

http://img512.imageshack.us/img512/""İletişim Bilgisi Vermek Yasak""/18839413jd1.jpg

http://img512.imageshack.us/img512/""İletişim Bilgisi Vermek Yasak""/18839413jd1.jpg


1789 yılında Fransız Komutan Napolyon Doğu hakimiyetini sağlamak için Osmanlı"lara ait Filistindeki Akka kalesi önlerine gelir. Savaşı izlemek amacıyla da bir İngiliz İstihbarat subayı Akka"ya Anadolu topraklarından (İstanbul-Halep) geçerken Eskişehir Yazılı Kaya"ya rastlar. Bizans Kültürü ile yetişmiş bu İngiliz subayı Yazılı Kaya"yı Bizans kültürüne ait olduğunu ve metin içerisinde geçen “Midai” ibaresinden dolayı da, tarihte yaşadığına şüphe ile bakılan, menkıbe kral Midas"a ait olduğunu iddia eder ve literatüre de bu şekilde geçer. Aynı şekilde Gordion diye anılan ve Ankara-Polatlı"da bulunan Yassı Höyük"ün de Kral Midas"a ait olduğu söylenmektedir. Bu da gerçek değildir. Kanıt olarak da, bu mezarın yapılan karbon testi neticesinde yaşının M.Ö.740 a ait olmasından anlamaktayız. Oysa bu tarihlerde Yunan Uygarlığı diye bir uygarlık (Yunan"a ait hiçbir yazılı eser) bulunmadığını Yunan"lı tarihçi Herotot"da belirtmiştir.

Erken Türk yazıtlarını okumadan o zamanki yaşam ve medeniyet hakkında fikir yürütmek mümkün değildir. Bu sebeple de bu eserlerin ve yazıların Türklere ait olduğunu, Erken Türk tarihi konusunda yaptığı araştırmalardan tanıdığımız Sn. Kâzım MİRŞAN tarafından bu yazıların okunması ile anlıyoruz. Fakat bu çalışmalar bazı tarihçiler tarafından kabul edilmemektedir. Zira bulunan eserlerin Türkçe okunarak, Türklere ait olduğunun kabul edilmesinin ne kadar büyük bir hadise olduğunu Atatürk"ün henüz daha genç bir subayken Sinop"ta yazmış olduğu şiirden anlıyoruz.



Gafil, hangi üç asır, hangi on asır
Tuna ezelden Türk diyarıdır.
Bilinen tarihler söylememiş bunu
Kalkıyor örtüler; örtülen doğacak.
Dinleyin sesini, doğan tarihin,
Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak,
Yalan tarihi görüp, doğru tarihe giden.
Asya"nın ortasında Oğuz Oğulları
Avrupa"nın Alplerinde Oğuz Oğulları,
Doğudan çıkan biz, batı"da yine biz,
Nerede olsa, ne de olsa kendimizi biliriz.
Hep insanlar kendilerini bilseler,
Bilinir o zaman ki hep biriz.
Türk sadece bir milletin adı değil,
Türk bütün adamların birliğidir.
Ey birbirine diş bileyen yığınlar,
Ey yığın yığın insan gafletleri,
Yırtılsın gözlerdeki gafletten perde,
Dünya o zaman görecek,
Hakikat nerede, hakikat nerede?
Mustafa Kemal Atatürk

2. Mustafa Kemal Atatürk"ün Türk Tarih Tezi
Mustafa Kemal ATATÜRK"ün, Türk Tarih Tezinde Türklerin kökeninin Orta Asya olduğu resmen dile getirmiştir. Atatürk 1922"de Türkiye Büyük Millet Meclisinin 130ncu toplantısının açılış konuşmasının birinci oturumunda yaptığı konuşmada bu hususla alakalı şunları söylemiştir. “Efendiler, bu insanlık dünyasında en az yüz milyonu aşkın nüfustan oluşan büyük bir Türk Milleti vardır ve bu milletin yeryüzündeki genişliği oranında da tarih alanında da bir derinliği vardır. Türk Milletinin kökünün dayandığı Türk adındaki insan, insanlığın ikinci babası Nuh Aleyhisselamın oğlu Yasef"in oğlu olan kişidir...”
Atatürk öncülüğünde 2 Temmuz 1932 ve 20 Eylül 1937 tarihlerinde yapılan Türk Tarih Kurultayları o devrin en ünlü yerli ve yabancı bilim adamlarının katılımlarıyla yapılmıştır. Fakat ne yazık ki Türk Tarihinin araştırılmasını amaçlayan bu çalışmalar Atatürk"ün ölümünden sonra durdurulmuştur.

3. Türk ne demektir?
Güneyde Himalaya dağları, kuzeyde Kuzey Buz Denizi, doğuda Kore Denizi, batıda Balkanlar"a kadar uzanan coğrafya ile Asya ve Avrupa kıtalarının yani Avrasya olarak adlandırdığımız karanın milyonlarca kilometre karelik topraklarında, son buzul çağının sona erdiği 12 bin yıl zaman derinliğinde yaşamış insanlar, meydana getirdikleri yazılı eserlerde kendilerini Türk olarak adlandırmışlar ve ortak dil olarak da Türkçeyi kullanmışlardır.
Bu insanlar neden kendilerine Türk demişlerdir? Türk kelimesi ne anlama gelmektedir? Bunu, eski Türkçe yazıt olan ve edebi bir dille yazılan Türkistan"daki Orhun Abidelerinden öğreniyoruz.

Orhun Abideleri ile ilgili olarak; bakınız.


Bu yazıtta Türk, yaratana inanan anlamında kullanılmıştır. Fin Uygur Derneği Coğrafya Cemiyetinin 1890 yılında yayınladığı, Orhun yazıtlarının ilk çözümünü kapsayan, tahrif edilmemiş, aslına en uygun olan "Fin Atlası" kitabında birinci taş, doğu yüzü 38. satırda “Ökük Türök” yani "Rabbani Türük ", "Tanrı Türü" denilmektedir. Türklerin Orhun Yazıtlarından önceki binlerce yıllık tarihinde, Asya'nın milyonlarca kilometre kare topraklarına yayılmış yaşarlarken kendilerine verdikleri ad; "töreye uyan" "yaratanını bilir", "Rabbani Türk", "Tanrısını tanır", "Yaratanına bağlı" anlamlarında "Ökük Türök" dür. "Ökük Türök " deki "Ök" (tanrı, yaratan) Türkçe deki ses uyumundan dolayı "ük" olmuş ve kelime böylece "türük" olarak okunmuş, günümüze de Türk olarak gelmiştir. “Ök” ekinin günümüzdeki kullanımına “Öksüz ve Ökkeş“ kelimelerinde rastlayabiliriz. Yaratan anlamında kullanılan “Ök” eki ile Öksüz, yaratanını yitirmiş, yetim anlamında, Ökkeş ise yaratanına bağlı anlamında kullanılmaktadır.
Yani günümüzden binlerce sene önce Türk kelimesi, o bölgede ve sonrasında tüm dünyaya yayılmış, yaratana inanan insanları tanımlamak amacıyla kullanılmıştır ve hiçbir zaman bir ırkı tanımlamak için kullanılmamıştır.
O zamanın anlayışına göre, günümüzde de olduğu gibi Türk olmak için Türk ana ve babadan da türemek gerekmiyordu. Zaten 18 yy. a kadar savaşların amaç ve yöntemlerini anımsarsak pratikte de bunun böyle olamayacağını anlarız. Bir birleriyle savaşan iki taraftan yenen, yenilen tarafın erkeklerini öldürmüş kadınlarını ise kendilerine eş olarak almış, bu şekilde de neslini devam ettirmiştir. Dolayısıyla saf, arı bir ırktan bahsetmek mümkün değildir.
Göçlerin uğrak yeri olan Türk"lerin yaşam yeri olan Orta Asya için de durum böyledir. Bu bölge içerisinde ve sonrasında dünyanın dört bir tarafına yapılan göçler (Resim–6) neticesinde ırklar, insanlar, medeniyetler karışmıştır, hakim kültür egemenliğini devam ettirmiştir. Bu büyük göçlerin neticesinde ise ortak kültürlerinde mevcudiyetlerini devam ettiren ana unsurun adı hep Türk olarak tarih boyu yaşamıştır. Bu büyük göçlerin neticesinde ise inançlarında asimile olmayarak Tanrısına inanan grupların adı hep Türk olarak kalmıştır.

50378672ng0.jpg


4. Etrüskler, Türk müdür?
Orta Asya"dan dünyanın diğer yerleşik yerlerine yapılan göçler sonucunda, Orta Asya"da gelişen medeniyet ve özellikle de yazı Avrupa"ya taşınmıştır. Binlerce sene süren göçler, ilk olarak M.Ö. 5.000"lerde İskandinav ülkelerine doğru başlamıştır. ETRÜSK olarak adlandırılan bu toplum İtalya"ya gelmeden önce, Fransa"da, Glozel"de ve Avusturya"da (M.Ö. 4.000) yaşamışlardır. Etrüskler"in M.Ö. 1.500"lerde Po ovasına oradan da maden bakımından zengin olan Etrürye denilen Toskana bölgesine yerleştikleri buralarda bulunan kalıntılardan anlaşılmıştır;

94857861zg0.jpg


Etrüsklerin hâkimiyeti kuzeyde Po ovasından Roma şehrinin güneyine kadar hem karada hem de denizde üstün bir medeniyet olarak sürmüştür. M.Ö. 600 yıllarında en güçlü oldukları dönemde Roma şehri M.Ö. 743 de Etrüsk" lü Romulus tarafından kurulmuştur. Roma şehrinin simgesi olan ve Roma şehrinin değişik yerlerinde bulunan heykel, Türk"lere Ergenekon"da yol gösteren efsanevi hayvan dişi kurt Asena"nın memelerinden süt emen iki çocuk simgesidir.

10so7.jpg


Roma şehrini kuranların Etrüskler olduğu ve bunların da Türk oldukları, 2004 yılında Etrüsk mezarlarındaki kemiklerin genetik araştırmalarından da anlaşılmıştır. İtalya"da Ferrara Üniversitesi Genetik bilimci Prof. Guido BARBUJANİ, Firenze Üniversitesinden Prof. Davit CARAMELLİ, Bologna Üniversitesi Prof. Loredana CASTRY, Parma Üniversitesi Prof. Antonella CASOLİ, Pisa Üniversitesi Prof. Francesco MALLEGNİ, İspanya Barselona"da Pompeu Farba Üniversitesi Prof. Carles LALUEZA imzalı raporda yaşları 2700 ile 2300 arasında değişen 80 Etrüks iskeletinin genetik araştırması sonucunda Etrüsklerin Doğulu olduğu sonucu açıklanmıştır. Ayrıca, Etrüsklerin Orta Asya"dan gelen ama Hazar kuzeyinden gelip Avusturya"daki İnsburg bölgesi üzerinden İtalya"nın Po ovası bölgesine inen bir halk olduğunu, Sn.Kazım MİRŞAN"ın Etrüsklerden kalma üzeri yazılı belgeleri okumasından da anlaşılmaktadır.
İtalya"da 1995 yılında Etrüsk konusunda en yetkili bilim adamı olan Floransa"dan Prof.Dr. Giovannangelo CAMPOREALE, Sn Mirşan ile bir hafta süren görüşmeleri sonrasında Etrüsk yazıtlarının Erken Türkçe olduğunu kabul etmiştir.
Ayrıca araştırmacı yazar rahmetli Adile AYDA, “Etrüskler Türk mü idi?” (Ankara 1974), kitabında da aynı konu işlenmiştir. Adile AYDA bu araştırmalarında özellikle Türkçe ve Etrüskçe arasında söz benzetmeleri yapmıştır. Adile AYDA ayrıca,“Herodot (M.Ö. 484-425 ) Attika halkının Helen asıllı olmadığını söylemekte” diyerek, Etrüsk"lerin Türk olduğunu belirtmektedir.
Roma"yı Kuran Etrüsklerin M.Ö. 100 yılına kadar bu bölgede üstünlüklerinin sürmesine karşın bir süre sonra kendi dillerini konuşmayı bırakarak Latince konuşmaya başlamışlar, sonrasında da kültürlerini kaybederek tarih sahnesinden yok olmuşlardır.

5. Türkler ilk defa Anadolu"ya ne zaman girmişlerdir.
Türklerin Anadolu"ya ilk defa 1071 de Malazgirt zaferi ile girdiğini iddia etmek doğru değildir! Türklerin Orta Asya"dan başlayıp Avrupa içlerine kadar uzanan izlerine rastlanmasından anlaşılacağı üzere Anadolu topraklarının 7000 yıllık sahibi Türk"lerdir ve en köklü medeniyete sahip olan Türkler Orta Asya"dan Avrupa ve Anadolu" ya, bir kısmı yine Avrupa"dan tekrar Anadolu"ya gelmişlerdir. Bunu İsveç, Norveç, Danimarka, Almanya, İsviçre, Romanya, Fransa gibi coğrafyalarda, bırakmış oldukları birçok tarihi eserlerde yer alan yazıların okunmasından biliyoruz.
Milattan önce Anadolu"da yaşamış ve çok gelişmiş kültürleri ile çevrelerindeki insanlara medeniyet aşılamış bir topluluk olan ve bugün "Frigler" olarak adlandırılanlar, Erken Türklerdir. Bunların AFYON-ESKİŞEHİR-ANKARA-UŞAK çevresinde bıraktıkları eserler hala ayaktadır. Frig"lerin günümüze kadar kalan en büyük eserlerinden biri Eskişehir ili Han Kazası Yazılıkaya Köyündeki "Yazılıkaya" anıtıdır. Etrüskçeye benzeyen Erken Türkçe ile yazılan Yazılıkaya Yazıtı 1965 yılında Etrüsk yazıtlarını okuyup 1970 yılında “Proto-Türkçe Yazıtlar” adlı kitabını yayınlayan Sn. Kazım Mirşan tarafından 1994 yılında okunmuştur. Etrüsk yazıtlarının Etrüsk alfabesine göre (Resim-9) Türkçe okumasının yanı sıra 1998 Yılında “Etrüsklerin Tarihleri, Yazıları ve Dilleri” kitabını yazan Sn. Mirşan, Etrüsklerin dil ve inanç yapılarını da inceleyerek Etrüsklerin Türklüğü konusunu açıkça ortaya koymuştur.

11te3.jpg


Etrüsk Alfabesi


Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Sn. Kazım MİRŞAN"ın yeni kitabını olan “İSKANDİNAVYA"DAKİ TÜRK YAZITLARI” kitabını yayınlamıştır. Bu kitap, İskandinav coğrafyasında M.Ö.2300-2700 yıllarına ait eserler üzerlerinde “FUTHARK” yazısı olarak bilinen yazıların Sn. Kazım MİRŞAN tarafından “ERKEN TÜRK YAZITLARI” olarak okunmasını kapsamaktadır.
6. Çin"deki Beyaz Piramitler.
Doğu Türkistan"da Himalaya Dağı eteklerinde Tibet sınırına yakın Shensi Bölgesinde Çin hükümeti tarafından dünyadan gizlenen Beyaz Piramit (Resim-10) ve civarındaki 100 kadar diğer piramitler Türk"ün Orta Asya"daki geçmiş tarihinin birçok sırlarını içlerinde saklamaktadır. Meksika"daki ve Mısır"daki piramitlerin bazı araştırmacılar tarafından atası kabul edilen bu Beyaz Piramit"in Mısır"daki büyük piramitten iki misli büyüklükte ve yaşının 5000 yıl dan fazla olduğu bilinmektedir.


7. Psikolojik Savaş faaliyetleri altında Batının Türk tarihine bakışı
1000 yıldan fazla süren İslamlık-Hıristiyanlık davalarının doğurduğu düşmanlık duygusu içindeki tutucu tarihçiler, bu davalarda asırlarca İslâm"ın öncülüğünü yapan Türklerin tarihini, kan ve ateş maceralarından ibaret göstermeye çalıştılar. Türk ve İslâm tarihçiler de Türklüğü ve Türk medeniyetini İslâmlık ve İslâm medeniyeti ile kaynaştırdılar; İslâmlıktan önceki binlerce yıla ait devreleri unutturmayı Ümmetçilik siyasetinin icabı ve din gayreti vecibesi bildiler. Daha yakın zamanlarda Osmanlı İmparatorluğuna bağlı bütün unsurlardan tek bir millet yaratmak hayalini güden Osmanlılık cereyanı da, Türk adının anılmaması, milli tarihin yalnız ihmal değil, yazılmış olduğu sayfalardan kazınıp silinmesi yolunda üçüncü bir etken halinde diğerlerine eklenmiştir. Bütün bu olumsuz cereyanlar, tabii olarak, mektep programları ve mektep kitapları üzerinde bile etkisini göstermiş ve Türklüğün, çadır, aşiret, at, silah ve savaş kavramlarıyla eş anlamlı tutulması geleneği mektep kitaplarımıza kadar girmiştir.
18. yüzyıldan sonra üretilen Avrupa merkezci tarih teorisi, insanlık tarihini, eski Yunan-Roma uygarlıkları ekseninde açıklamış ve uygarlık mirasını da Asyalı ve Ortadoğulu kaynaklardan kopararak, Avrupa" nın tekelinde göstermiştir. Batı Avrupa dışındaki halklar, bu arada Türkler uygarlık yaratan değil, uygarlık yağmalayan ikinci sınıf “barbar” ırklardan sayılmıştır.
Bu hususta 8nci Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL"ın 1988 yılında, kaleme aldırdığı “La Turquie İn Europe” isimli eserinde şu ifade yer almaktadır. ”Bizi Türk sayarak dışlıyorsanız bilin ki, bizim Türk denecek bir şeyimiz yoktur, uygarlık adına neyimiz varsa hepsini Yunanlılardan aldık, bizim kültürümüz Yunan kültürüdür, oğlumun adı olan Efe bile, Yunancadır; Bu nedenle, Avrupa Birliğine girmemiz için kültürel engel yoktur(….) Biz tepemizde Türk olmayan yöneticiler bulunmasını yadırgayan bir toplum değiliz, Avrupa Birliğine alınmamıza bu açıdan da herhangi bir engel yoktur”
Bu kapsamda yapılan hata ilk değildir son da olmayacaktır. Atatürk"ün ölümünden sonra iktidardaki CHP nin sözcüsü durumundaki Nurullah ATAÇ, batı kültürünün mutlak ve eksiksiz alınmasının, bunun için de Yunanca ve Latince"nin mecburi ders olarak Türk okullarında Türk çocuklarına okutulması gereğini savunmuştur. O devirlerde Yunan Latin eserleri okullarda ders olarak okutulmaya başlamış, hatta Latince eğitim veren liseler açılmıştır. Tüm bu çabaların mantığında aslında ana dilimiz Türkçeyi unutturarak Türk kültürünü yozlaştırmak, değiştirmek ve yok etmek hedeflenmiştir.
Likya"nın Yunan medeniyetinin temeli olduğunu göstermek amacıyla Likya uygarlığı konusunda ilki Akdeniz Medeniyetleri Enstitüsü (AKMED) tarafından 1977"de İstanbulda,1990 da Viyana"da yapılan Likya sempozyumlarının bir üçüncüsü 7-10 Kasım 2005 tarihinde en geniş katılımla (350 katılımcı) Antalya"da yapılmıştır. AKMED" in kurucusu ve sempozyumun (Bilgi Şöleni) şeref başkanları Suna KIRAÇ ve İnan KIRAÇ"ın düzenlediği ve Antalya valisi Alaaddin Yüksel"in açılış konuşmasını yaptığı sempozyumda İnan Kıraç Bizans ile ilgili “Bazı şeyleri dışlıyoruz. Bizim değil diyoruz. Oysa Bizans bizim. 1100 yıl birileri yaşamış, sonra ben Osmanlı olarak bunun bir parçası olmuşum. Sonra Cumhuriyet olarak devam etmişiz. Dolayısıyla Bizans"ı, 1100 yılı silip atamayız.” demiştir.
Oysaki bu bilgi şöleninde “Likya medeniyeti Yunan medeniyetinin temelini meydana getirir.” iddialarına verilecek cevap, Likya konusunda Prof. Dr. Cevdet BAYBURTLUOĞLU ve diğer araştırmacılar yıllardır yaptıkları çalışmalardır. Bu araştırmaların ışığında diyoruz ki, günümüze kadar ulaşan yüzlerce Likya yazıları mademki eski Yunancadır, neden Yunanca temel alınarak hala okunamamaktadır! Batılı bilim adamlarının Etrüsk yazılarını okunmaya muvaffak olamadıkları gibi, söz konusu olan Likya yazısı da Etrüsk yazısının bir türevi olduğundan okunamamaktadır. Etrüsk, Pelas, Attika ve Firik yazısı ile Likya yazısı aynı kökten doğan alfabenin farklı zaman ve coğrafyalarda çok az değişmiş halleridir ama ana kök aynıdır ve bu yazılar Tarihçi Doç.Dr.Haluk Berkmen tarafından okunabilmektedir.
Tarihçi Dr. Serhat Kunar “Antalya ve yakın çevresi” adlı kitabında, Midilli"de oturan Yunan"lıların Anadolu"da yaşayan Türklere, bayraklarındaki Kurt başından dolayı, Yunancada Kurt anlamına gelen Likos diye hitap ettiklerini belirterek Likya"lıların bıraktıkları yazılardan da bunların Erken Türk olduklarının anlaşıldığı yazmaktadır.
1977 den beri Likya medeniyeti ile Yunan medeniyeti arasında ilgi kurmak için AKMED bünyesinde yapılan çalışmaların hiçbir bilimsel temeli yoktur.

8. Sonuç
Dünyada en eski uygarlığa sahip olan biz Türkler, bunun bilincinde olarak dünyanın neresinde olursa olsun atalarımızın bırakmış oldukları eserlere sahip çıkmak zorundayız!
a. Gerçek Türk tarihi bize şunu söylemektedir:· İlk Alfabetik yazıyı Türkler buldu.
· 12 Hayvanlı Türk Takvimi Dünyadaki ilk takvimdir.
· İlk Ödüsleri (Devletleri) Türkler kurmuştur.
· Pusulayı, anahtarı, saati, kağıdı ve matbaayı Türkler bulmuştur.
· Avrupa medeniyetinin temelini oluşturan Etrüskler Türk"tür.
· Türk Topraklarının en eski sahibi Türklerdir.

Anadolu topraklarının eski Yunan medeniyeti ile hiçbir alakası yoktur! Anadolu topraklarının en eski sahipleri Atatürk"ün de dediği gidi Türklerdir! Bizlerden önce bu topraklarda başkalarının olduğunu kabul etmek, büyük bir yanılgıdır! Aksi takdirde herhangi bir milletin ve medeniyetin kültürel üstünlüğünü kabul etme ezikliği içerisinde olmamız, kültürel değerlerimizi zamanla kaybetmeye, sonuçta da tarih sahnesinden yok olmamıza sebep olacaktır!
Bütün bu gaflet, delalet ve hıyanet içerisinde yapılan saldırılar karşısında süratle Atatürk"ün “Türk Tarih Tezi” gün ışığına çıkarak, yapılmış olan bilimsel araştırmalar kaldığı yerden devam ettirilmelidir. Kabul edilmelidir ki, Atatürk inkılâpları Türk Uygarlık tarihin bir ürünüdür!
Atatürk önderliğinde, dört yıl olan lise eğitimi için hazırlanan, fakat Atatürk"ün ölümüyle 1939 (yeni kitapların hazırlanıncaya kadar bu kitaplar 1941 yılına kadar okutulmaya devam edilmiştir) yılında müfredattan kaldırılan tarih kitapları yeniden müfredatlara ilave edilmelidir.
Ulusal birliğin en önemli öğelerinden biri tarih bilincidir. Uluslar, tarihlerine güvenerek geleceklerine yön verirler. Tarih bilinci olmayan ve bağımsızlıktan ödün veren milletlerin hayat hakkı yoktur. Bilinmeli ve hiç unutulmamalıdır ki Bu devletin temelinde “Bağımsızlık benim karakterimdir!” diyen Mustafa Kemal ATATÜRK vardır!!!
 

cantar

Vip Üye
Katılım
27 Ağustos 2012
Mesajlar
8,795
Beğeni
11,115
Puanları
113
Cevap: Höyük Nedir?




kurgan.jpg



eğer bir yerde bir mezar varsa yakınında başka mezarlarda vardır.
13NOMA-articleLarge.jpg




'ın Issık bölgesinde Kazak arkeolog Prof. Kemal AKİŞEF tarafından gün ışığına kavuşturulan Esik Kurganı.

images


image016zo.jpg


b1.jpg



b2.jpg
b3.jpg
b4.jpg
 

star21

Kullanıcı
Katılım
11 Ağustos 2012
Mesajlar
2,733
Beğeni
430
Puanları
83
Cevap: kurgan mezarlar hakkında kapsamlı konu,resimli

emeğine sağlık
 

aliveli44

ONURSAL ÜYE
Forum Düzeni
Admin
Super Moderatör
Vip Üye
Katılım
12 Haziran 2012
Mesajlar
11,018
Beğeni
20,950
Puanları
426
Konum
Malatya
Cevap: kurgan mezarlar hakkında kapsamlı konu,resimli

Eline sağlık:rolleyes:
 

cantar

Vip Üye
Katılım
27 Ağustos 2012
Mesajlar
8,795
Beğeni
11,115
Puanları
113
Cevap: kurgan mezarlar hakkında kapsamlı konu,resimli

Sonuç olarak Tumulus diye bildiğimiz yapıların bir çoğu değişik medeniyetler tarafından yapılmış kimileri iç yapısı taş odalar kimisi ağaç kütüklerinin üst üste dizilmesi ile meydana getirilmiş ağaç duvarlı odaları olan kurgan olarak adlandırılmış neticede hepsi birer soyluya ait mezar.......
9.jpg


12.jpg


11.jpg


bunlarda define işareti değil ama üstteki kurgan ın yakınlarındaki kayalıkta yapılmışlar..:))
 

cantar

Vip Üye
Katılım
27 Ağustos 2012
Mesajlar
8,795
Beğeni
11,115
Puanları
113
Cevap: kurgan mezarlar hakkında kapsamlı konu,resimli

burialangleseycz0.jpg


p81702621dw0.jpg


kurhanzxiwpodcieciorkamie0.jpg


tombeastql5.jpg


hgrh6dq4.gif


maleburialwu6.jpg


richvikingfoodxp1.jpg


vik10bcl3.jpg


snake01hq9.jpg


d86dab12.jpg
 

BoZKurT

"R@m@z@n"
Forum Düzeni
Katılım
22 Mart 2012
Mesajlar
9,480
Beğeni
16,857
Puanları
113
Konum
İstanbul
Cevap: kurgan mezarlar hakkında kapsamlı konu,resimli

S.A

cantar ustam,paylaşımların için tesekkur ederım,gercekten güzel görseller ve bılgıler oluyor.daha once gormedıgım resımler oluyor.eline sağlık.
 
Üst