Tarihi Değiştiren Yer, Göbeklitepe
İnsanlık tarihiyle ilgili bize öğretilen neydi? İnsanoğlunun Buzul Çağı sonrası avcı toplayıcılıktan yerleşik düzene geçtiği, tarım yapmaya başladığı, toprağa bağlı bu yaşamın sonucunda önce köylerin, ardından kentlerin ortaya çıktığı değil miydi?
Öyle değilmiş, fena halde yanılmışız. Sadece biz sıradan insanlar değil, bu işin uzmanları da yanılmışlar. Urfa yakınlarındaki
Göbeklitepe, insanlık tarihinin Buzul Çağı’ndan Neolitik Çağ’a geçiş dönemiyle ilgili tüm teorileri yıktı. Ezberleri bozan bu keşif sadece teorileri yıkmakla kalmadı, söz konusu dönemin tekrar kurgulanması gerekliliğini de ortaya çıkardı.
Alman Arkeoloji Enstitüsü’nden
Klaus Schmidt’in başkanlığında 1995 yılından beri yapılan kazılarda
M.Ö. 9600-8000 yılları arasına tarihlenen çok sayıda tapınak kalıntısı ortaya çıkarıldı. Kazı çalışmaları halen sürüyor ve her geçen gün yeryüzündeki serüvenimizle ilgili yeni cevaplar bulunuyor. Ancak bulunan her cevap yeni bir soruyu gündeme getiriyor.
Bu tapınakları yapanlar kimlerdi? Böylesi devasa kayaları işlemek, taşımak ve ayağa kaldırmak için nasıl ve hangi duyguyla bir araya gelmişlerdi? İnsan biçimli dikilitaşlar ve çeşitli hayvan betimlemeleri ne ifade ediyordu?
Böylesi pek çok soru cevap bekleyedursun, tüm kazı boyunca ortaya çıkarılan kalıntılar bize tek bir şey anlatıyor: İnsanın, yerleşik düzene geçmeden çok önce tapınaklar inşa etmeye başlamış olduğunu. Süren kazılarda henüz bir yerleşim alanına rastlanmamış olması, insanların ev yapmadan çok önce tapınak inşa ettiklerini gösteriyor.
Oysa biz ne öğrenmiştik? Tapınakların, tarım toplumunun ortaya çıkardığı artı ürünü depolamak için inşa edildiğini. Bu ürünü yönetmek için rahiplerin, yine bu ürünün ve tarım alanlarının korunması için orduların ortaya çıkması değil miydi bize öğretilen?
Göbeklitepe, sanılanın aksine sosyal yapının yerleşik düzene geçmeden önce değişmeye başladığını, yerleşik yaşama geçmeden önce ortak tapınaklar inşa edildiğini göstermesi bakımından yeryüzünün en önemli buluntularının başında geliyor. Yeni bir tarih akışı kurgulama zorunluluğunu ortaya çıkarmasının yanında, insan eliyle inşa edilmiş dünyanın en eski tapınak yapısı olma özelliğini de taşıyor.
Şimdiye kadar dünyanın en eski tapınakları olarak bilinen
Malta Monolitikleri 5600, İngiltere’deki
Stonehedge 5000 yaşında iken, Göbeklitepe’nin yaşının
11.600 olduğu tahmin ediliyor. Durumu daha iyi anlatabilmek için Göbeklitepe’nin, Dünyanın Yedi Harikası’ndan biri kabul edilen Gize Piramidi’nden tam 7000 yıl önce inşa edilmiş olduğunu da söylemekte fayda var.
Urfa kent merkezine sadece 15 kilometre mesafe de bulunan Göbeklitepe’de şu ana kadar
4 tapınak ortaya çıkarılmış. Kazılar sürdükçe bu yapılara yenilerinin ekleneceği ve bölgede 20’nin üzerinde tapınak kalıntısı olduğu tahmin ediliyor. Ortaya çıkarılan yapılar form olarak benzer özellikler taşıyor.
Dairesel formda inşa edilmiş yapıların çevresinde T şeklinde kolonlar sıralanırken, yapının tam ortasında diğerlerine göre daha yüksek olan, yine T biçimli iki kolon karşılıklı olarak dikilmiş. Duvarlarla çevrelenen dairesel yapıların çapları birbirinden farklı tasarlanmış. Söz konusu yapıların çapı 10 ila 30 metre arasında değişirken, T biçimli kolonların yükseklikleri ise 3 ila 7 metre arasında değişiyor.
Devasa denilebilecek tek parça kolonların ağırlığının yaklaşık 16 ton olduğu tahmin ediliyor. Bu boyutlardaki bir taşın henüz çanak çömleğin bile yapılmadığı bir dönemde, nasıl olup da taşınabildiği cevap bekleyen soruların başında geliyor.
Söz konusu blokların üzerine çeşitli hayvan motifleri işlenmiş. İşin ilginç yanı bu motifler kazınarak değil kabartma şeklinde ortaya çıkarılmış. Yine o dönemin şartları düşünüldüğünde, tek kelimeyle maharet gerektiren bu işlemin yapılmasının ne kadar zor olduğu kolaylıkla anlaşılabilir.
T biçimli bloklara pek çok hayvan çeşidi tasvir edilmekle birlikte özellikle yılan, tilki ve öküz en çok kullanılan betimlemeler olarak öne çıkıyor. Ayrıca, yaban domuzu, ceylan, yaban eşeği, turna, leylek, ördek gibi daha pek çok hayvan, taş bloklar üzerine resmedilmiş. Yüzeye kabartma olarak işlenen motiflerin yanında üç boyutlu heykel olarak yapılan hayvan betimlemeleri özellikle dikkat çekiyor.
Avcı toplayıcı yaşam biçiminin düşünce dünyasında önemli yer tutan hayvanların betimlenmesinin yanında, yerleşik düzene geçişin eşiğinde olan Göbeklitepe’nin mimarları, yaptıkları betimlemelerde en önemli rolü insana vermişler. Tapınak ortasında bulunan T biçimli devasa blokları insan heykeli olarak tasarlamışlar.
T biçimli blokların üzerine insan kolları ve ellerinin yanı sıra, bloğun dar yüzeyine kemer ve genital bölgeyi örten bir hayvan postu betimlenmiş. Yüzleri olmayan, ancak insani detaylar taşıyan ve tapınağın merkezinde yer alan T biçimli bloklar, belki de insan özellikleri taşıyan tanrıların öncüllerindendir.
Göbeklitepe’nin bulunduğu tepenin en yüksek noktasında tek bir ağaç ve çevresinde dört adet mezar bulunuyor. Mezarların ve ağacın çevresi taşlarla dairesel olarak çevrelenmiş. Göbeklitepe keşfedilmeden çok daha önce çevrede yaşayan Müslümanlar burayı kutsal bir ziyaret yeri olarak kabul etmişler. Aralarında binlerce yıllık zaman farkı olan, birbirlerinden habersiz farklı inanç sahiplerinin aynı yeri kutsal kabul etmeleri nasıl izah edilebilir?
Pek çok gizemi ve bilinmezi önümüze seren Göbeklitepe hakkında ne yazarsak yazalım, onu yakından görmenin ve bulunduğu tepenin çevresinde vakit geçirmenin etkisini yaratamayız. Göbeklitepe, dinlerin ve uygarlıkların kesiştiği ve harmanlandığı
Urfa’ya sadece 20 dakika mesafede bulunuyor.
İnsanı insan yapan, bugünkü ortak bilincimizi oluşturup, davranış biçimlerimizi belirleyen insanlığın bu ortak hazinesini mutlaka görün.