Pi 3.14 | Sayfa 2 | Define işaretleri ve anlamları

Pi 3.14

SEVALİ

Kullanıcı
Katılım
14 Kasım 2012
Mesajlar
1,451
Beğeni
2,680
Puanları
113
Daire
circle.gif

Bir daire yapmak kolaydır:

"Yarıçap" uzakta bir eğri çizin
merkezi bir noktadan.


Ve bu yüzden:

Tüm noktalar merkezden aynı mesafe vardır.

Sen It Yourself Beraberlik Can
Bir tahta bir iğne koyun etrafında dize bir döngü koymak ve döngünün içine bir kalem yerleştirin. Gergin dize tutun ve daire çizin!

circle-draw.jpg

Radius, Çap ve Çevresi
circle-radius-dia-circ.gif


Radius merkezden kenara doğru mesafedir.

Çap , dairenin bir tarafında başlıyor merkezi üzerinden geçer ve diğer tarafında sona erer.

Çevresi dairenin kenarında mesafedir.

Ve burada gerçekten harika bir şey:

Biz 3,141592654 olsun çap ... tarafından çevresini böldüğünüzde
sayısı π ( )

Çapı 1 olduğunda Yani, çevresi 3,141592654 olduğunu ...

pi-circle-diam.gif

Biz söyleyebiliriz:

Çevresi = π Çap x

Örnek: Sen yürüdü ne kadar, 100m çapa sahip bir dairenin etrafında yürümek?
pi-circle-ex1.gif

Mesafe = Çevresi = yürüdü π × 100m

= 314m (en yakın m)

Ayrıca Çap iki Radius olduğuna dikkat:

Çapı = 2 × Radius

Ve böylece bu da doğrudur:

Çevresi = 2 × π × Radius

Hatırlamak
kelimelerin uzunluğu yardımcı olabilir hatırlıyorum:

  • Radius kısa kelime
  • Çapı daha uzun (ve 2 × Radius)
  • Çevresi en uzun (ve bir π Çap x)
Tanım
daire is a şekil (iki boyutlu):

Ve tanım bir daire olduğunu:

plane.gif

bir merkezden sabit bir mesafe vardır uçakta.

Alan
circle-area2.gif


olan π kez yazılır karesi yarıçapı:

A = π R 2

circle-area-pie-are-squared.gif

Sizce hatırlamanıza yardımcı olması için "Pie Are Squared"
(kekler genellikle yuvarlak olsa bile)

Ya da, Çapı kullanarak:

A = ( π D x / 4) 2

Örnek: 1,2 m yarıçaplı bir daire alanı nedir?
A = π r x 2

A = π 1,2 x 2

A = π x (1,2 x 1,2)

A = 3,14159 ... × 1,44 = 4,52 (2 ondalık için)

Bir Meydanı ile karşılaştırıldığında Alan
circle-area-vs-square.gif


Bir daire vardır yaklaşık% 80 benzer bir genişlikte kare alan.
Gerçek değeri ( π / 4) = 0,785398 ... = 78,5398% ...

İsimler
İnsanlar özel isimler hakkında gelmiş binlerce yıldır çevrelerin inceledik çünkü.

Kimse demek istiyor , "dairenin bir tarafında başlar merkezinden geçer ve diğer tarafta biter hattı"gibi bir kelime olduğunda "Çap" yapacağız.

Yani burada en yaygın özel isimler:

circle-lines.gif


Çizgiler
Çemberin çevresinin başka bir noktadan gider bir satır denirChord .

Bu hat merkezinden geçer Eğer bir denir Çap .

"Sadece dokunur" diye bir satır, bir denir geçerken daire Teğet.

Ve çevresi bir parçası, bir denir Arc .

Dilimler
Bir dairenin iki ana "dilim" vardır.

"Pizza" dilim denir .

Ve akor tarafından yapılan dilim denir .

circle-slices.gif

Ortak Sektörler
Quadrant ve yarım daire Sektörünün iki özel türleri şunlardır:

quadrant.gif
Bir dairenin dörtte bir denir Quadrant . Yarım daire bir denir Yarım Çember.
semicircle.gif

İç ve Dış
circle-in-out.gif

Bir daire, bir iç ve bir dış vardır (elbette!). Biz çemberin sağ olabilir çünkü Ama aynı zamanda, bir "açık" vardır.

Örnek: "A" çemberin dışında, "B" daire içinde ve "C" daire üzerinde olduğunu.










 

SEVALİ

Kullanıcı
Katılım
14 Kasım 2012
Mesajlar
1,451
Beğeni
2,680
Puanları
113
Altın Oran.


Dünyanın Altın Oran Merkezi: Mekke





Dünyanın merkezi… Doğal olarak insanlar, dini inanış ve kabullerden ziyade bilimsel veriler ve ispat istiyor. Ben de bu konuyu bilimsel yönden birkaç doneyle ispatlama gayretinde bulunacağım. Bu konunun bilimsel ispat yollarında genelde uğrayacağımız duraklar “altın oran” ve “ley hatları” olacak.





Bu iddia güçlü bir iddia olduğu kadar, bilimsel açıdan da çok kuvvetli delillere sahip bir iddia. Dünyanın merkezi… Doğal olarak insanlar, dini inanış ve kabullerden ziyade bilimsel veriler ve ispat istiyor.


Bu konunun bilimsel ispat yollarında genelde uğrayacağımız duraklar “altın oran” ve “ley hatları (ley lines)” olacak.

Altın oran, matematik ve sanatta, bir bütünün parçaları arasında gözlemlenen, uyum açısından en yetkin boyutları verdiği sanılan geometrik ve sayısal bir oran bağıntısı olarak bilinir. Eski Mısırlılar ve Yunanlılar tarafından mimaride ve sanatta kullanılan bu orana uygun biçimde bölünmek istenen bir doğru parçasının uygun biçimde iki parçaya bölünmesi gerektiğinde, bu doğru öyle bir noktadan bölünmelidir ki; küçük parçanın büyük parçaya oranı, büyük parçanın bütün doğruya oranına eşit olsun. İşte bu oran, pi (π) sayısı gibi irrasyonel bir sayı olup ondalık sistemde yazılışı 1,618033…’tür. Bu oranın kısaca gösterimi ise ” (1+√5)/2 ” olur. Bu oran doğal olan veya gözümüze mükemmel görünen her şeyde karşımıza çıkar. Özellikle de yaratılışta…

İnsan vücudunun neredeyse her yerinde altın oran mevcuttur. Parmak boğumları buna en güzel örneği oluşturur. Göze güzel görünen insanların vücutları ve yüzleri daima altın orana uyar. Hatta kalp atışlarında ve DNA’nın en ve boy oranlarında dahi bu oran mevcuttur. Tarihte ilk ne zaman keşfedildiği tam olarak bilinmemekle birlikte tarih boyunca birçok defa yeniden keşfedilmiş olma olasılığı kuvvetlidir. Örneğin Mısırlılar Keops Piramidinin tasarımında hem pi oranını hem de altın oranı kullanmışlardır. Leonardo Da Vinci eserlerinde sürekli olarak bu orana bağlı kalarak mükemmeli yakalamıştır. Hatta bu oranı sürekli kullandığı için altın oran cetvelini icat etmiştir. Bu cetvel Leonardo cetveli olarak da bilinir. Ünlü astronot Johannes Kepler bu sayı için büyük bir hazine ifadesini kullanmıştır. Bu gibi örneklerin çoğaltılması olanaklı olmakla birlikte bu kadarı kâfi kanaatindeyim…

Ley hatlarına da kısaca bir göz atacak olursak; ley hatları, dünyadaki enerji akımının oluşturduğu belirli çizgilerden ve istikametlerden oluşan hatlara denir. Bu hatlarda dünyanın gizemli enerjisi sürekli dolaşım halindedir. Tıpkı vücudumuzdaki damar sistemi gibi tüm dünyayı sarmış olan bu hatların kesişim noktaları, tarih boyunca büyük kiliselere, camilere, hipodromlara, stadyumlara ve dev yapılara ev sahipliği yapmış olup insanlar tarih boyunca bu enerjiden yararlanmak için deli saçması denebilecek çatal çubuk yöntemiyle bu hatları keşfetmiş ve hatlar üzerine ana yollarını, kesişim noktalarına ise ibadethanelerini yapmayı tercih etmişlerdir.








1921 yılında Arkeolog Alfred Watkins, aslında Britanya’nın kullandığı yollara temel olan eski Roma yollarını inceleyerek ve aynı yolların eski uygarlıklara ait yolların üzerine kurulmuş olduğunu keşfediyor. İnsanlar, bir şekilde gözle görülmeyen bir akışı takip etmişler ve ley hatlarına sadık kalmışlar. Bu hatlar aynı insan vücudundaki “akupunktur” hatlarına benzer bir şekilde dünyamızı sarmış olması hasebiyle insanlar tarih boyunca bu hatları ellerinden geldiğince işaretlemişler ve dengeyi sağlamak amaçlı belli yapıları, kesişim noktalarına tabiri caizse adeta saplamışlardır. Bunlara örnek verecek olursak ; Avrupa’daki eski toplumlardan Druidler ve Keltler Avrupa üzerinde bir hat şeklinde uzayıp giden şekilde kendilerine ait taş yapılar, megalitler, altarlar, dolmen ve menhirlerini dizmişlerdir. Tahmin edeceğiniz üzere bu hatlar ley hatları ile uyuşmaktadır. Piri Reis’in haritasındaki garip çizgiler ley hatlarını gösteren çizgilerdir.

Amerika kıtasında Meksika’dan başlayarak devam eden piramit serisinin üzerinde bulunduğu hattın, Mısır’da Krallar Vadisi’ne kadar uzanan piramit serisinin diziliş ekseninin ve dünyanın birçok yerinde olduğu gibi İstanbul’da da bulunan dikili taşların dizilişinin ley hatları ile birebir örtüşmekte olduğu tespit edilmiştir. Aynı şekilde meşhur Çin Seddi dahi ley hatları ile kesişecek şekilde o hat üzerine inşa edilmiştir. Ley hatları Nikola Tesla tarafından da dile getirilerek elektriğin Dünya üzerinde kablosuz iletişiminden bahsedilmiştir ancak Edison’un siyasi çevresinin gücü yüzünden Nikola Tesla’nın bu buluşu topluma yayılamayarak elektrik telleri dünyamıza yayılmıştır.











Bu iki konu hakkında verilen genel bilgiden sonra konumuzla alakalarını inceleyelim. Altın oran konusu üzerinden başlayalım; araştırmacılar yıllarca altın oranı her yerde aramalarına ve dahi bulmalarına rağmen yakın tarihlere kadar dünyamızın altın oran noktasını bulmayı ihmal etmişlerdi. Ancak, yakın zamanda araştırmacılar titiz bir süreç içerisinde bu konuya yöneldiler. Peki Dünya’mızın altın oran noktası nerededir? Bir bakalım…

Mekke şehrinin kuzey kutup noktasına olan uzaklığı (7.631,68 km) ile güney kutup noktasına olan uzaklığının (12.348,32 km) oranı tam olarak 1,618 sayısını verir, yani altın oranı. Aynı şekilde, olması gerektiği gibi Mekke şehrinin güney kutup noktasına olan uzaklığı ile iki kutup noktası arasındaki uzaklığın birbirine oranı da 1,618 dir. Ayrıca tüm dünyanın ortak yer belirleme dili haline gelmiş enlem boylam haritasına göre de Mekke’nin gün dönümü çizgisine doğu uzaklığı ile batı uzaklığının birbirine oranı bize yine 1,618 sayısını vermektedir.








Tüm harita sistemlerinde bu nokta birkaç kilometre sapma ile asla Mekke şehri sınırları dışına çıkmaz ve ekseriyetle Kabe’yi de içine alan Mescid-i Haram bölgesi içerisinde kalır. Bunu Google Earth programı ve bir hesap makinesi ile evinizde dahi test edebilirsiniz. Benim yaptığım hesapta 15 km lik yani on binde yedilik (7/10000) bir hata payıyla hesap doğru çıktı. Ayrıca araştırmalar göstermiştir ki pozitif enlem ve boylam değerleri ile deniz yerine karaya düşümü açısından dünyanın tek altın oran noktası, Mekke olabilir.

İslam dininin kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim’de Mekke’nin kutsallığından bahseden tek bir ayet vardır. Âl-i İmran suresi 96. ayet… Bu ayette dahi altın oran görünmektedir. Ayet toplam 47 harften oluşmakta olup sadece bir yerinde Mekke lafzı geçmektedir, bu kelimeye kadar bu kelime dahil ayetin başından itibaren 29 harf vardır. 47/1,618 işlemini yaptığımızda ise bize 29,0… sayısını verdiğini göreceğiz. Bir harf fazla yahut eksik olsa idi bu oran oluşamayacaktı. Altın oran dünyada yaşayan en küçük yapılardan biri olan DNA’da, deniz kabuklularında, insan uzuvlarında ve daha saymakla bitiremeyeceğimiz birçok varlıkta kendini göstermektedir. Bakıldığında en küçük varlıktan en büyüğüne kadar belirli bir oran (altın oran) görülebilmektedir. Elbette düşünüldüğünde tarih boyunca milyarlarca insanın yöneldiği bir noktanın koordinatlarının da bir oranı yansıtabileceği kesinlikle akla uzak gelmemektedir.

Ley hatları bakımından konumuzu inceleyecek olur isek batıda özellikle İngiltere’de adına ley hatları denilen bu pozitif enerji akım hatlarının negatif olanlarına ise kara akım hatları tabiri kullanılmakta ve üzerinde halen yoğun şekilde araştırmalar yapılmakta. İşte halen devam eden bu araştırmalar neticesinde dünyanın bedeni içindeki bu pozitif enerji hatlarının kesişip sanki bir enerji santrali gibi yayın yaptığı en önemli noktanın Mekke’de bulunan Kâbe ve bunun uzantısı içerisinde Arafat Dağı olduğu tespit edilmiş. Bu pozitif enerji hatlarının bu noktada kesişmesi neticesinde öyle bir pozitif enerji ortaya çıkıyor ki, Mescid-i Haram bölgesine giren insanların beyinleri muazzam derecede etkilenip güçlü bir faaliyet içerisine giriyor. Bilimsel ispat yolundan gittiğimizi biliyorum ama örnek olma kapasitesi açısından kanaatimce şu hadis-i şerifi burada zikretmekte fayda var : “Başka yerlerde sadece fiillerinizden mes’ulsünüz, Harem-i Şerif’te ise düşüncelerinizden de mes’ul olursunuz”. Müslüman âlimler tarafından bunun sebebi olarak Harem-i Şerif’te beynin aldığı güçlü enerji dolayısıyla düşünceleri dahi fiil düzeyindeki bir güçle ruha yüklemesi gösterilmektedir.

Bununla ilgili başka bir örnek olarak da şu gösterilebilir; Peygamber (s.a.v.) Medine’ ye geldiğinde herkes ona kendi evini açar, açtıkları yerin kendisinin olmasını teklif ederler, buna karşın, Hz. Muhammed (s.a.v.) bunu kabul etmeyerek yer seçim işini devesine bırakır. Deve ise, serbest bırakılır bırakılmaz belli bir mesafe gittikten sonra bir sahabenin evinde durur. Ve Hz. Muhammed (s.a.v.) orada kalmaya karar verir. Herkes bu olayı normal olarak, sosyolojik açıdan Hz. Muhammed (s.a.v.)’ in kimseyi kırıp gücendirmemek için yaptığını düşünür. Oysa işin gerçeği, pozitif enerji titreşimlerini en iyi algılayabilen hayvanların başında gelen devenin o bölgede en yüksek pozitif akımını bulması için bırakılmış olmasıdır.

Velhasıl kelam yukarıda dahi bilimsel ve kısmen dini açıdan ispatlarla ortaya koymaya çalıştığım gibi üzerinde geçici kaldığımız bu Dünya beldesinin merkezi olarak Mekke şehri bize kendisini gösteriyor. Bu vesile ile Nasreddin Hoca muhterem gibi eğer ayağımın altı dünyanın tam ortasıdır diyecekseniz, Mekke’ye ulaştıktan sonra bunu söylemenizi öneririm. Vesselam…

Mustafa UYSAL
 

SEVALİ

Kullanıcı
Katılım
14 Kasım 2012
Mesajlar
1,451
Beğeni
2,680
Puanları
113
Bozkurt ustam 1.618 toplamı 1.62 bumu olsa gerek.
 

SEVALİ

Kullanıcı
Katılım
14 Kasım 2012
Mesajlar
1,451
Beğeni
2,680
Puanları
113
Mimarinin Mühendislikle Muhteşem Buluşması Süleymaniye Camii..

/

İnşaat mühendisliği ve mimarlık, ortak yanları olsa da, aralarında derin farklılıklar bulunan, birbirleriyle teşrik-i mesaiye mecbur iki farklı meslektir. Mühendislikle mimarlığın tatlı ve faydalı bir beraberliği vardır. Mimarî özelliklerin statik kurallara uyması gerekir. Bazen de, yapının göreceği fonksiyonun bir gereği olarak, mühendislikten zor problemleri halletmesi, yapım tekniğinde, malzeme ve dizaynda yeni açılımlar yaparak, mimarın istediği yapıyı ortaya koyması beklenir. Bunun içindir ki, bir yapının proje aşamasında iki meslek sahibinin de imzası istenir.

Günümüzde bir yapı inşa edilirken en az 15 mühendis ve mimardan oluşan yapı denetim firmalarından onay ve yeterlilik alınması mecburidir. Zemin etütleri için jeoloji ve jeofizik mühendisine; projenin araziye uygulanması (yapının oturacağı alanın belirlenmesi) için harita mühendisine; elektrik tesisatı için elektrik mühendisine; görünüm ve dizayn için mimara ve statik hesaplar için inşaat mühendisine ihtiyaç vardır. Basit gözüken 10 daireli bir bina inşaatı için bu kadar mühendise ihtiyaç varken, 4000 m2 alana oturan camii ve 70 dönüm arazi üzerine inşa edilen külliyesiyle muhteşem Süleymaniye’nin tek bir kişinin bilgi ve sorumluluğu dâhilinde ortaya konması hayret uyandırmaktadır. Böyle büyük inşaatlar için firmaların proje grupları oluşturdukları göz önüne alındığında, Mimar Sinan’ın ne denli büyük bir deha olduğu daha iyi anlaşılır.

Tarihçe ve genel bilgiler.

Süleymaniye Camii, Kanûnî Sultan Süleyman tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. İnşaatına Haziran 1550’de başlanan cami, Ekim 1557’de tamamlanmıştır. Meşhur bir rivayete göre; bir kutlu gecede Kanuni Sultan Süleyman, rüyasında Rasülullah Efendimiz’i (sas) görür. Sultan Süleyman ve Peygamber Efendimiz (sas) Süleymaniye’nin inşa edildiği yaklaşık 70 dönümlük arazinin bulunduğu tepeye gelirler (O tepe, hem Haliç’i, hem de Boğaziçi’ni Marmara tarafından en ideal noktadan görür.) Peygamber Efendimiz (sas) bizzat gösterir: “Mihrabı buraya, minberi buraya olsun...” Kanûnî Sultan Süleyman uyanınca, şükreder ve hemen Mimarbaşı Sinan-ı Abdülmennan Hazretleri’ni çağırtır. Sinan’ı hiçbir açıklama yapmadan, büyük bir heyecanla rüyada gördüğü yere götürür. Kanûnî: “Buraya bir cami, bir külliye yapacağız.” diye söze başladığında; Sinan-ı Abdülmennan Hazretleri söze karışır: “Sultan’ım, mihrabı burada, minberi burada olsun...” Sultan Süleyman şaşırır: “Sinan, sen bu işten haberli gibisin?” Büyük mimar cevap verir: “Sultan’ım sizin dün geceki kutlu ziyaretinizde ben de iki adım gerinizde geliyor idim...” Bu rivayet doğru mudur, temenni midir bilmiyoruz; ama Mimar Sinan, Tezkiretü’l-Bünyan isimli eserinde Süleymaniye’nin temelinin atılışını bizzât şu satırlarla ifade etmiştir: “Bir vakt-i şerif ve bir saat-i said-ü lâtifde ol Cami-i Münif’e temel uruldu.” Bu sözleri yorumlayanlar rüyayı destekler nitelikte bulmuştur.


Süleymaniye aynı zamanda bir külliyedir. Bu külliye Kantarcılar Mahallesi’ne bakan bir tepe üzerinde Bâb-ı Vâlâ-yı Seraskeri (Genelkurmay Başkanlığı, bugünkü İstanbul Üniversitesi, rektörlük ve diğer binaları) ile Bâb-ı Vâlâ-yı Fetvâ-penâhî (bugünkü İstanbul Müftülüğü binası) arasındadır. Cami avlusunun etrafını çevreleyen büyük külliyede; türbeler, türbedâr dairesi, evvel, sani, rabi, salis, tıp medreseleri, darû’l-hadis, darû’ş-şifa, bimarhane, darû’l-kurra, sibyan mektebi, imaret, tabhane (konuk evi), han, hamam, kitaplık ve dükkânlar bulunmaktadır. Dış avlunun on kapısı vardır. Bunlar; Mera, Eski Saray, Mektep, Çarşı, Hekimbaşı, İmaret, Kubbe, Tabhane, Ağa ve Harem kapılarıdır. Caminin dört minaresi İstanbul’da yaşamış ilk dört sultanı; Fatih, 2. Bayezid, Yavuz Selim ve Kanûnî’yi; minarelerdeki on şerefe de 10 padişahı temsil etmektedir. Minareler örülürken taşlar birbirine demir kemerle tutturulmuş, taş ve demirin birbirine kenetlenmesini sağlamak için bağlantı yerlerine kurşun dökülmüştür. 63x69 metre ebadında olan caminin kubbe yüksekliği 53, kubbe çapı ise 26,5 metredir. Yaklaşık 30’ar ton oldukları hesaplanan 4 fil ayağı toplam 8.000 ton yükü temele iletmektedir. Mimar Sinan bunları Ciharyâr-ı Güzin’e (dinin dört direği); Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’ye (ranhüm) armağan olarak sunmuştur. Ayaklardan ikisi İstanbul’daki eski Bizans Sarayı’ndan ve Kıztaşı’dan, biri Baalbek’teki Jüpiter Tapınağı’ndan, diğeri de Mısır’ın İskenderiye kentinden getirtilmiştir. Yer altında birtakım yollar kazılıp üzerlerinde birtakım kemerler yapılmıştır. Bu yollardan caminin içinden bütün yan yapılara su dağıtılan depolara gidilir. Mimar Sinan, cami içinde devamlı hoş bir hava bulundurmak için yer altındaki yolları yapmıştır. Cami tabanının orta kısmında yer alan bu yollar üzerine tahta kapaklar konularak aşağıdan gelen hava ile cami içinin yaz mevsiminde devamlı serin, kış mevsiminde ise sıcak olması sağlanmıştır.

Peçevî Tarihi ’nde anlatıldığına göre Süleymâniye Camii’nin yapılmasında vekiller (hesap görevlisi, muhasebeci) tarafından tutulan defterlerde caminin inşa masrafı 896.883 florin olarak gösterilmektedir ki, bu o devirde elli tanesi bir kuruş olmak üzere 53.782.900 akçe karşılığıdır.

İnşaatla ilgili bilgiler.

Süleymaniye’nin inşasına ait teknik bilgilerin yer aldığı herhangi bir evrak bulunamamıştır. Mimar Sinan, cami yapımında harç için kullandığı yumurta sayısını, çalışan ustaların milliyetlerini, dinlerini ve günlük ücretlerini 164 ciltlik bir deftere kaydettirmiştir. Mimar Sinan, idarî ve malî detayları en ince teferruatına kadar, emanete sahip çıkma titizliği ve üzerinde küçük bir hak bile bırakmama gayretiyle yazmış; ama teknik detayları açıklamamıştır. Bu durumun hikmeti tam olarak bilinmemektedir. Fakat neticede bizlere sürekli bir anlama-çözme gayretinin miras bırakıldığı açıktır.

Günümüz binalarında konfor faktörü olarak kontrol edilebilen 4-5 özellik varken (yapının ses yalıtımı, izalasyonu, ışık alması, havalandırması vs.) Mimar Sinan 16. asırda yapılan bu eserde 66 faktörü kontrol etmiştir. Bu rakamlar o günün mimarlık-mühendislik birikiminde ecdadımızın geldiği noktayı daha iyi anlamamıza yardımcı olabilir.

Süleymaniye’nin bitirilişine kadar, birçok inşaat tekniğinin kullanıldığını görüyoruz. Mimar Sinan ordudayken tecrübe ettiği zemin mekaniği tekniklerini caminin temel inşaatında uygulamıştır. Temeli kazıldıktan sonra 3 veya 4 yıl beklemeyi ve zemini sıkılaştırma tekniklerinden biri olan kazık uygulamasını Mimar Sinan’da görmekteyiz. Zeminin sıkılaşması ve tabiî zemin oturmalarının yaşanması için 3 veya 4 yıl yük altında bekletilmesi caminin yapıldıktan sonraki muhtemel oturmaların önüne geçmek içindir. İnşadan sonra oluşan oturmalar, yapıda çatlaklar meydana getirmekte ve statiğin bozulmasına sebep olmaktadır.

Süleymaniye’de uygulanan başka bir metot, drenaj tekniğidir. Deprem esnasında zeminin gevşemesi ve yeraltı sularının hareket etmesi sebebiyle taşıma gücü sıfıra inen zemin hiçbir yük taşıyamaz duruma gelir. Buna ‘sıvılaşma’ (liquefaction) denir. Zemin sıvılaşınca üzerindeki yapı bataklığa gömülür (Adapazarı’nda deprem sonrası bazı binalar 1-2 kat zemine batmışlardı). Bu sebeple su yalıtımı ve temelden suyun uzaklaştırılması çok önemlidir. 1950’li yıllarda bugünkü İstanbul Ticaret Üniversitesi binasının bulunduğu yerler istimlâk edilirken Haliç’e bağlanmış künklere (yağmur suyu veya kanalizasyon boruları) rastlanmıştır. Yapılan araştırmalarda bu boru sisteminin Süleymaniye’nin bulunduğu tepedeki suyu drene etmek gâyesiyle temellerin altına yerleştirilmiş ‘çakıl-kum kuyuları’na bağlandığı tespit edilmiştir. Killi toprağın suyu geçirmeyip tutmasından ötürü zemin mukavemetinin zayıflamasına karşın hazırlanan bu ‘çakıllı-kumlu drenaj sistemi’ ancak son yarım asırdır inşaat mühendisliği alanında uygulanmaktadır. Bu drenaj sistemiyle yapı temelden gelecek nem ve sudan korunmuş; oturma olmadığı için çatlamalar da önlenmiştir. Ayrıca dâhi mimar, yapının içindeki rutubet ve nemi dışarı atarak soğuk ve sıcak hava dengelerini sağlayan hava kanalları kullanmıştır. Bunların dışında yazın suyun ve toprağın ısınmasından dolayı oluşan buharın, yapının temellerine ve içine girmemesi için tahliye kanalları yapmış ve bunları da drenaj kanallarına bağlı olarak uygulamaya koymuştur.

Süleymaniye’nin statik ve temel dizaynı gemi omurgası şeklindedir. Almanya’da teknik eğitim almış ve uzun yıllar deniz yollarında çalışmış olan rahmetli Ahmet Selim Suntur , bina olarak caminin çok iyi dengelendiğini (safralandığını) gemi tasarım formülleri ile inceleyerek görmüş ve “Mimar Sinan Hazretleri âdeta bir hacı yatmaz yapmış. Zamanımızda orijinalliği bozulmasına rağmen, bu bina dış etkenlere ve depremlere çok iyi dayanır.” demiştir.

Camide ayaklar üşümesin ve secdede huzur duyulsun, diye yerden 20 cm yüksekliğe kadar hava hızı profilinin sıfıra çok yakın olması (sınır tabaka), sonrasında ise hava hızlarının yükselmeye başlaması temin edilmiştir. *

Mimar Sinan, cami içinde sesin iyi yayılması ve duyulması için harika bir teknik kullanmıştır. Bunun için, yapı şekilleri içinde sesin en iyi çoğaldığı kubbeyi uygulamıştır. Bütün kubbeleri çift olarak yapmış ve damak kubbeyi oluşturmuştur. Kubbe yapısının güçlü tınlatıcı özelliğine ve kubbede oluşacak özel ses odaklanmalarına önlem olarak kubbe köşelerine ve eteklerine içi boş 50 cm boyunda 64 adet küp yerleştirmiş ve bunlarla iyi bir ses elde etmiştir. Ayrıca, zeminde, sesi yansıtmak için tuğlalardan boşluk bırakmıştır. Böylece Süleymaniye harika bir akustiğe sahip olmuştur. **

Camideki geometrik merkezler.

Birçok sırrı barındıran taç kapı, önemli bir geometrik merkezdir. İnşasında alışılmışın çok üstünde yüzlerce ton kurşun dökülmüştür.

Diğer geometrik merkez olan is odası cami içinde yanan kandillerin isini toplayıp mürekkebe dönüştüren ve tamamen tabiî havalandırma ile çalışan bir siklon-baca sistemidir. Bu olmasa cami kubbesi kandillerin tesiriyle çok kısa zamanda kararacaktır. İs odası Selimiye’de yapılmamıştır, sadece Süleymaniye’ye has bir tercihtir.

Üçüncü geometrik merkez olan şadırvan, o devrin şartlarında (kısmen Bizans kanalları kullanılarak) Istıranca derelerinden getirilen suyu, tabiî kule prensibiyle hava akımı oluşturarak oksijenle arıtan tarihin ilk içme suyu hazırlama istasyonudur. Bugünün teknolojisi, is odasındaki tabiî hava akımını ve şadırvandaki tabiî kule tesirini hayranlıkla izlemekte; bu teknik, Batı üniversitelerinde doktora seviyelerinde ders olarak işlenmektedir.

Camideki harika tasarımlar.

Cami içindeki mesafeler ölçüldüğünde, bütün mesafelerin ebced hesabı ile Allah (cc) ism-i celîlinin katları olduğu anlaşılmaktadır. Dış minare aleminin ve is odası kubbe noktalarının, işaret ettiği dairelerin sönen bir sinüs eğrisi çizdiği görülmüştür. Açılar ölçüldüğünde her yerde 9 değişik sâbit açı kullanıldığı görülmüş ve bu açıların toplamının 273,15 derece olduğu tespit edilmiştir. Aynı şekilde caminin Taçkapı içerisinde hizmet binalarına olan mesafe de 273,15 metredir. O devirde Osmanlı’da metrik ölçüler kullanılmadığı düşünülürse, bulunan neticelerin orijinalliği ortaya çıkmaktadır.

Minare yüksekliği, kubbe çapı vs. gibi bazı uzunluk ve açılar birbirine orantılandığında “pi” sayısı, 1,6 (altın oran) gibi bilinen katsayıların yanında, meselâ 23 (tam derece olarak Dünya ekseninin eğim açısı), 4,18 (kalori/joule çevrim katsayısı) ve logaritmadaki “e” sayısı gibi o zamanın şartlarında pek alışılmadık katsayıların da sıklıkla kullanıldığı görülmektedir. Araştırma ekibi bundan yola çıkarak, cami tasarımında ısı, manyetik alan ve değişik şekil ve hâldeki enerjilerin birbirlerine dönüştürülerek dengelenmesi için hesaplamalar yapıldığı neticesine varmıştır.

Külliye, âdeta bir canlı gibi bütün dış tesirlere karşı korunma refleksleri veya koruyucu enerji küreleriyle donatılmıştır ve bu kürelerin tamamının is odasında kesiştiği anlaşılmıştır. Bu çalışmalar sırasında Süleymaniye Camii, Mısır piramitleriyle -resimler üzerinden- kıyaslandığında, kesit olarak her ikisinin de, taban açıları 66 derece olan çok dengeli birer ikizkenar üçgen olduğu tespit edilmiştir. Firavun mumyasının, piramit yüksekliğinin tabandan itibaren 1/3 kadar yukarısına (Piramit tepesinden yüksekliğin 2/3’ü kadar aşağıda) yerleştirilmesine karşılık, Süleymaniye Camii’ndeki is odasının, üçgen kesitin ağırlık merkezinde (Cami yüksekliğinin tabandan itibaren 1/3’ü kadar yukarısında) yer aldığı tespit edilmiştir.

Süleymaniye’de yapılan araştırmalarda akustik enerjinin ısıya eş değerliliği ve soğutma işinde kullanımıyla ilgili veriler bulunmuştur. Verimi düşük olan bu kullanımın diğer enerji türleri ile desteklenerek veriminin yükseltilebileceği düşünülmektedir. Eğer bu buluş geliştirilirse, insan sesiyle soğutma yapılabilecektir. *

Mükemmel netice.

Süleymaniye Camii’nde gördüğümüz bu mükemmellikler bize “Her şeyi maddede arayanların akılları gözlerine inmiştir. Göz ise mâneviyata kapalıdır.” vecizesini bir kez daha hatırlatıyor. Mimar Sinan Hazretleri’nin tekvinî emirleri de çok derinden keşfettiğini anlıyoruz. Evet madde ve mânâyı bir arada harmanlayan ilim sahipleri, bizlere zaman üstü bir anlayışla mihmandarlık yapıyor, hakikat aşkının insanı ilimde derinleşmeye ve Esmâ-i Hüsnâ’nın tecellilerine vâkıf olmaya ulaştıracağını haykırıyorlar. İlmi sonsuz Rabb’imizin (cc) bizlere bahşettiği bu ilimler, geleceğin fikir işçilerinin bayraktarlığını yapacağı güzelliklere de vesile olacaktır ümidindeyiz.


_______________

Dipnotlar.

* Bu noktada, Süleymaniye Topluluğu’ndan bahsedilmesi yerinde olacaktır. Rahmetli Ahmet Selim Suntur’un liderliğinde çalışan bu grup, Süleymaniye Külliyesi’nde ASHRAE (Amerikan Isıtma Soğutma ve Hava Şartlandırma Mühendisleri Birliği) ile birlikte tarihî mekânlarda "Yasak Kelime" konusunda bir projeyi tatbik etmek için çalıştıklarında yukarıdaki neticede ulaşmışlar.
** Öğr. Gör. Şadan Güvenir (*) D.E.Ü. Buca Eğitim Fak.Müzik Eğt.A.B.D. İzmir “Sanatta Araştırma ve Bilinçin Önemi Damak Kubbe” Bu makale “Öğr. Gör. Şadan Güvenir ve Dr. Tolga Kandoğan” tarafından “28.Türk Ulusal Otorinolarengoloji ve Baş Boyun Cerrahisi Kongresinde” sunulmuştur.

Kaynaklar.

- Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi ders notları.
- Ahmed Refik, Âlimler ve Sanatkârlar, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1980.
- Süleymaniye Topluluğu Çalışmaları, Scientific Revelations in Holy Quran.
- Prof. Dr. Birol İbrahim Kalkış, Technical Paper, ‘A simplistic thermal model for solving the exergy flow of the universe with continuous functions of cosmological parameters’, Int. J. Exergy, Vol, 2004, 1. No. 4, pp.438-447.
- Rehber Ansiklopedisi, c. 12, Türkiye Gazetesi Yayınları.
- Haşim Söylemez, Sinan Depremi Çözmüştü, Aksiyon Dergisi, 15-21 Ocak 2000.
- Mimar Abdülkadir Akpınar, Tarihî eser restorasyonlarıyla ilgili notları.
- Tanju Çantay, 16-17. Yüzyıllarda Süleymaniye Camii ve Bağlı Yapıları, İstanbul, 1989, s. 45.
- Celâlzâde Mustafa Çelebi, Tabakatü’l-memalik ve Derecatü’l-mesalik, Hekimoğlu Ali Paşa Kütüphanesi, 778, y. 4766. Süleymaniye Kütüphanesi.
- Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, Ahmed Cevdet Basımı, I. cilt, İstanbul, 1314, s. 157, 333.
- Ömer (Lütfı) Barkan, Süleymaniye Camii ve İmareti İnşaatı, (I550-1557), I. cilt, Ankara, 1972, s. 25.
- Ahmet Rasim, Selim Suntur (Rahmetli), Süleymaniye Topluluğu Başkanı.
- Prof. Dr. İbrahim Birol Kılkış, OTDÜ Öğretim Üyesi.
- Celaleddin Gökçek, Ziya Gökçek, Ahmed Kimyacıoğlu, Ali Reyhan Esen.
- Kamil Fırat, Kubbeler Sonsuz Döngü, Family Finans Yayınları.
- Reha Günay, Sinan the Architect, Yapı Endüstri Merkezi Yayınları.
- Dr. Süleyman Molla İbrahimoğlu, Muhteşem Süleymaniye Kitapçığı.
- Kültür Bakanlığı web sitesi.
- Öğr. Gör. Şadan Güvenir, Sanatta Araştırma Ve Bilinçin Önemi Damak Kubbe, Buca Eğitim Fakültesi, İzmir.
- Mansion, Madeleine, (1947), “L’ Etude Du Chant” Librairie Hachette. S.A., Buenos Aires.
- Baytin Tulü, Binalarda Akustik Tedbirler, İstanbul Teknik Üniversitesi Matbaası, İstanbul, 1963.
- Cevanşir Behbut, Gürel Güzin, Foniatri, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi, İstanbul, 1982.
- Vitruvius, Mimarlık Üzerine On Kitap, Şevki Vanlı Mimarlık Vakfı Yayınları, İstanbul, 1998.
- M. Rath, Leland, Mimarlığın Öyküsü, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2000.
- Zeren, Ayhan, Müzik Fiziği, Pan Yayıncılık, İstanbul, 2003.
- Şadan Güvenir, Ses Yapısal ve İçsel Bilincin Oluşturulması, Atadost Matbaa, İzmir, 2004.
- Prof. Dr. Oğuz Borat’ın notları.
 

SEVALİ

Kullanıcı
Katılım
14 Kasım 2012
Mesajlar
1,451
Beğeni
2,680
Puanları
113




Mezopotamya’da bulunan ve M.Ö 1800 yılına dayanan Plimptom 322 adlı Babil tableti ise, 60 bazlı sistemde yazılmış farklı üçlemelerin listesini içeriyor. Arkeolog ve matematikçiler bu rakamların bir algoritma olmadan tesadüfen bulunamayacağında birleşiyorlar. Günümüzde okullarda öğretilen a²+b²=c² denklemi ise, Yunan düşünür ve matematikçi Pisagor’un M.Ö 6. yüzyılda formülleştirdiği ve Pisagor teorimi olarak tarihe geçen formülle ortaya çıktı.

BABİLLER ZAMANI 60’A BÖLÜYOR.

Babillerin yukarıda bahsettiğimiz 60 bazlı sistemlerini açıklamakta yarar var. Günümüzde kullandığımız 10’luk sayı sistemi, 10 rakamına ulaştıktan sonra 10+1, 10+2 diye devam ederken, 60’lık sayı sistemii 60 tane tekil rakam içeriyor ve döngü 60+1, 60+2 diye devam ediyor. Gündelik hayatımızı kolaylaştırmak adına 10’luk sayı sistemine geçmiş olsak da, halen zaman, açı ve koordinat ölçümünde Babillerden yadigar 60’lık sayı sistemini kullanıyoruz. 60 sayısı, ayrıca Çin ve Hint takvimlerinin de temelini oluşturken, bir çok antik medeniyet tarafından da kullanılıyordu. Peki neden 60? Çünkü 60 sayısının bir çok böleni vardır ve 2,3,4,5 ve 6 tarafından bölünebilen en küçük sayıdır.



Pİ SAYISI MISIRLILAR İÇİN SIR DEĞİLDİ.

Pi sayısı modern matematiğin en gizemli sayılarının başında geliyor. Bir dairenin çevresini ve alanını hesaplamamızı sağlayan ve oldukça karışık hesaplarla elde edilen Pi sayısı (Yunan alfabesindeki yazlışıyla π ) eski medeniyetler için sır olmaktan uzaktı. Sonsuza uzanan ve günümüzde virgülden sonraki basamakları saymak için adına yarışmalar düzenlenen Pi sayısına en çok yaklaşan Mısırlılar oldu. Mısırlıların matematik geleneklerini en iyi anlatan belge olan Rhind papirüsünde yer alan bilgilere göre, piramitlerin yaratıcıları Pi sayısını (16/9)x2=3.16049 olarak düşünüyordu. Bu arada 16/9 oranının bugün televizyon, akıllı telefon ve bilgisayar ekranlarında kullanılan oran olduğunu da gözden kaçırmayalım. Mısırlılar, Pi sayısını kullanarak bir dairenin hem çevresini hem de alanını hesaplayabileceğimizi anlayan ilk medeniyet oldu. Babil tabletlerinde bulunan yazıtlar ise, Babillerin Pi’yi 3+1/8=3.125 olarak hesapladıklarını gösteriyor.

BİR, İKİ, ÜÇ, SIFIR.

Sıfır sayısı günümüzdeki kullanımına kadar bir çok farklı evreden geçti. Antik çağda bir çok farklı medeniyet, farklı zamanlarda, sıfır sayısını farklı şekillerde kullanıyordu. Bunlardan en eskisi sayıların içinde kullanılan, 345’i 3045’ten ayırmamızı sağlayan 0. Mezopotomya’da sayılarda bir boşluk bırakarak kullanılmaya başlanan “sıfır”, daha sonra küçük noktalara dönüştü. 4.yüzyıla ait Maya kalıntılarında da “sıfır” sayısına rastlamak mümkün. Mayalar sıfırı astronomik hesaplarda ve tarihlerde kullansalar da, asıl devrim onluk sayı sistemine geçince gerçekleşti. Bir şeyin var olduğu kadar, yokluğunun da matematiksel bir karşılığı olduğu kanaatine varan zamanın matematikçileri sıfırı bir sayı olarak kullanmaya başlayarak, günümüzde kullandığımız karmaşık hesap sisteminin öncüsü oldular. Hintli matematikçi Brahmagupta’nın şiirsel dizelerle 628 yılında kaleme aldığı yazılar, sıfır rakamının anlamına, kullanış kurallarına ve matematiksel denklemlere yer veriyordu. Dönemin coğrafyasına yayılan ve Arap matematikçilerin çalışmalarıyla geliştirilen “sıfır” kavramı, Avrupa’lılar tarafından benimsenerek modern matematiğin temel taşı oldu.



Bu yazı zete’nin dergisinden alınmıştır.
 

SEVALİ

Kullanıcı
Katılım
14 Kasım 2012
Mesajlar
1,451
Beğeni
2,680
Puanları
113
Kimseden karşı görüş gelmediğini düşünür ve yüzde lik olarak doğrumu kabul edilmesimi gerek ben ce hayır.
Bozkurt ustam bu pi olayını sen soktun aklıma aslında sistem denen melun biinmeyende vardı Novanda usta ilk defa pi ve spiral prizma deyince anlamak çözmek isterim anlamadan çözme sonuç olmazda.
Ne yapalım taki Mısır piramitlerinde uygulandığına göre 1.62 Altın oran Mekke nasa çözdüğüne göre kültlerde ki bilinmezi bilmek kime nasip olması gerekirdi.
Kültler de 36 sene döngü acaba 12 midir veya 12 çarpı 6 72 şifresi ne .

Şahsım başka bir bakış açısı olarak sunmak istedim .
 

tuarec

Kullanıcı
Katılım
24 Nisan 2013
Mesajlar
380
Beğeni
710
Puanları
93
bir akarsuyun uzunlugu başlangıç ile bitişini birleştiren dogrunun 3.14 katıdır bence buda altın orandırki yaratıcının mükemmeliyetini ispatlar başlangıç alfa=alef=elif=a ise bitiş bize mutlu sonu verebilirmi
 

SEVALİ

Kullanıcı
Katılım
14 Kasım 2012
Mesajlar
1,451
Beğeni
2,680
Puanları
113
bir akarsuyun uzunlugu başlangıç ile bitişini birleştiren dogrunun 3.14 katıdır bence buda altın orandırki yaratıcının mükemmeliyetini ispatlar başlangıç alfa=alef=elif=a ise bitiş bize mutlu sonu verebilirmi

Evet nil nehrinin kıvrılrımları kuş uçuşu ile 3.14 pi başka bir ölçüm.
Bu konuyu sen açtırdın bana Tuarec usta aslı Türk usta sen paylaş ben paylaşayım.
 

NOVANDA

Kullanıcı
Katılım
24 Ocak 2013
Mesajlar
334
Beğeni
692
Puanları
93
Kimseden karşı görüş gelmediğini düşünür ve yüzde lik olarak doğrumu kabul edilmesimi gerek ben ce hayır.
Bozkurt ustam bu pi olayını sen soktun aklıma aslında sistem denen melun biinmeyende vardı Novanda usta ilk defa pi ve spiral prizma deyince anlamak çözmek isterim anlamadan çözme sonuç olmazda.
Ne yapalım taki Mısır piramitlerinde uygulandığına göre 1.62 Altın oran Mekke nasa çözdüğüne göre kültlerde ki bilinmezi bilmek kime nasip olması gerekirdi.
Kültler de 36 sene döngü acaba 12 midir veya 12 çarpı 6 72 şifresi ne .

Şahsım başka bir bakış açısı olarak sunmak istedim .

Evet nil nehrinin kıvrılrımları kuş uçuşu ile 3.14 pi başka bir ölçüm.
Bu konuyu sen açtırdın bana Tuarec usta aslı Türk usta sen paylaş ben paylaşayım.


İlginc demi öğrenemedik böyle usta olamadık gitti .Sitemdir ...............
 
Üst