Sarıkamış olayı kardan Mehmetçik heykeli yapmakla ve ruhsuz bir yürüyüşle geçiştirilemez, Mehmetçikler nasıl dondu? Bunu anlatmalıydınız...
ELLERİNDE TÜFEKLERİ, SIRTLARINI AĞAÇLARA YASLAMIŞLARDI. HEPSİNİ KAR KAPLAMIŞTI. KİMSE KIPIRDAMIYORDU. DONMUŞ KOLORDUNUN DONMUŞ ASKERLERİ, ORMANI BEKLİYORDU
7 Ocak 1915. 109 yıl önce bugün. 33 yaşındaki Gagauz Enver’in dondurucu soğukta yazlık giysilerle savaşa sürdüğü 3 kolordudan birinin, 9’uncu Kolordu’nun durumunu Rus hemşire Tina Semina anlatıyor: “O zaman yine Türkleri gördüm. Her çamın altında, sırtını ağacın gövdesine yaslayarak tüfeğe çapraz sarılıp ellerini koltuk altında saklamış Türkler duruyordu. Hepsini kar kaplamıştı. Kar ezilmemişti., düzdü. Canlı bir insanın etrafı böyle düz olamaz. Ormanda gözün görebildiği her yerde bu ölü nöbetçiler vardı. Hepsi donmuştu. Kimse kıpırdamıyordu. Sonradan Sarıkamış’a kadar bütün ormanın böyle ölü nöbetçilerle dolu olduğunu öğrendim. Pek çok asker şehrin uzak bölgelerine ulaşmıştı. Bazıları hanelere kadar varmış ve orada donmuşlardı. Diğerlerini askerlerimiz öldürdü”
Hastanede pek çok ölü ve yaralı gören hemşire, Sarıkamış yolunda bir çatışmanın acı sonuçlarına şahit olur: “Demiryolunda bir yığın ceset vardı. Yolun iki yanında , her tarafta dağlar kadar ceset vardı. Ancak şose boyunca, garın arkasında ayakkabısız, kan içinde, birbirine yapışarak donmuş cesetler toplanmıştı. Gömleklerinin yakaları ve pantolonlarının belleri çözülmüş, çeplerinin içi dışına çevrilmişti. Hiçbir cesedin üserinde üst giysisi yoktu. Belden yukarı çıplaktılar…”
Rus subayı Valentin Levitskiy’in tarif ettiği ölüler ormanı da hemşire Tina’nın bahsettiği korkunç manzaraya benziyor: “Turnagöl Ormanı, 9’uncu Kolordu’nun mezarı olmuştu. Her yerde, neredeyse her ağacın altında Türk askerlerinin cesedini gördüm. Canlı insan pozisyonlarını andıran şekillerde oturuyor veya yatırıyorlardı. Ormanda yürürken rastgele bir makineli tüfek buldum. Yanında, kalkanın arkasına kafasını saklamış bir nişancı oturuyordu. Her an ateş edebilecek gibi bir görüntüsü vardı. Ancak makineden ses gelmiyordu. Nişancı, ölüydü. Mermi koruma kalkanını delerek muhtemelen kalbine girmişti. İleride 6 kişilik bir grup gördüm. Kimi başını yana, kimi önüne eğmiş halde ateşin etrafında oturuyorlardı. Kendilerine epey yaklaştım. Ateş sönmüş, onların da hayatı bitmişti. Donmuşlardı. En ağır manzaraları ise bir çukurda gördüm. Orada yaklaşık 20 yuvarlak çadır vardı. Çadırlar yan yana yatan donmuş Türk askerleriyle doluydu. Burası yaralıların hayatını kaybettiği ilk yardım yeriydi. Turnagöl’e geri çıktığımda Türklerin bıraktığı ağır silah deposunu gördüm. Havan toplarımızın karşı tarafı tahrip ettiğin ikna oldum. Deponun mevzileri siyah çukurlarla kaplıydı. Kalkanlar çizilmiş ve eğilmişti. Acımasız ateş hayvanlara da kıymıştı…”
Kaynak: Yazan; Dr. Natalia Chernichenkina, Sarıkamış anıları, Derin Tarih, 82'inci sayı, Ocak 2019.
ELLERİNDE TÜFEKLERİ, SIRTLARINI AĞAÇLARA YASLAMIŞLARDI. HEPSİNİ KAR KAPLAMIŞTI. KİMSE KIPIRDAMIYORDU. DONMUŞ KOLORDUNUN DONMUŞ ASKERLERİ, ORMANI BEKLİYORDU
7 Ocak 1915. 109 yıl önce bugün. 33 yaşındaki Gagauz Enver’in dondurucu soğukta yazlık giysilerle savaşa sürdüğü 3 kolordudan birinin, 9’uncu Kolordu’nun durumunu Rus hemşire Tina Semina anlatıyor: “O zaman yine Türkleri gördüm. Her çamın altında, sırtını ağacın gövdesine yaslayarak tüfeğe çapraz sarılıp ellerini koltuk altında saklamış Türkler duruyordu. Hepsini kar kaplamıştı. Kar ezilmemişti., düzdü. Canlı bir insanın etrafı böyle düz olamaz. Ormanda gözün görebildiği her yerde bu ölü nöbetçiler vardı. Hepsi donmuştu. Kimse kıpırdamıyordu. Sonradan Sarıkamış’a kadar bütün ormanın böyle ölü nöbetçilerle dolu olduğunu öğrendim. Pek çok asker şehrin uzak bölgelerine ulaşmıştı. Bazıları hanelere kadar varmış ve orada donmuşlardı. Diğerlerini askerlerimiz öldürdü”
Hastanede pek çok ölü ve yaralı gören hemşire, Sarıkamış yolunda bir çatışmanın acı sonuçlarına şahit olur: “Demiryolunda bir yığın ceset vardı. Yolun iki yanında , her tarafta dağlar kadar ceset vardı. Ancak şose boyunca, garın arkasında ayakkabısız, kan içinde, birbirine yapışarak donmuş cesetler toplanmıştı. Gömleklerinin yakaları ve pantolonlarının belleri çözülmüş, çeplerinin içi dışına çevrilmişti. Hiçbir cesedin üserinde üst giysisi yoktu. Belden yukarı çıplaktılar…”
Rus subayı Valentin Levitskiy’in tarif ettiği ölüler ormanı da hemşire Tina’nın bahsettiği korkunç manzaraya benziyor: “Turnagöl Ormanı, 9’uncu Kolordu’nun mezarı olmuştu. Her yerde, neredeyse her ağacın altında Türk askerlerinin cesedini gördüm. Canlı insan pozisyonlarını andıran şekillerde oturuyor veya yatırıyorlardı. Ormanda yürürken rastgele bir makineli tüfek buldum. Yanında, kalkanın arkasına kafasını saklamış bir nişancı oturuyordu. Her an ateş edebilecek gibi bir görüntüsü vardı. Ancak makineden ses gelmiyordu. Nişancı, ölüydü. Mermi koruma kalkanını delerek muhtemelen kalbine girmişti. İleride 6 kişilik bir grup gördüm. Kimi başını yana, kimi önüne eğmiş halde ateşin etrafında oturuyorlardı. Kendilerine epey yaklaştım. Ateş sönmüş, onların da hayatı bitmişti. Donmuşlardı. En ağır manzaraları ise bir çukurda gördüm. Orada yaklaşık 20 yuvarlak çadır vardı. Çadırlar yan yana yatan donmuş Türk askerleriyle doluydu. Burası yaralıların hayatını kaybettiği ilk yardım yeriydi. Turnagöl’e geri çıktığımda Türklerin bıraktığı ağır silah deposunu gördüm. Havan toplarımızın karşı tarafı tahrip ettiğin ikna oldum. Deponun mevzileri siyah çukurlarla kaplıydı. Kalkanlar çizilmiş ve eğilmişti. Acımasız ateş hayvanlara da kıymıştı…”
Kaynak: Yazan; Dr. Natalia Chernichenkina, Sarıkamış anıları, Derin Tarih, 82'inci sayı, Ocak 2019.