Sekîne
Sekîne; sükûn kökünden, vakâr, ciddiyet, mehâbet, ünsiyet; ruhta dalgaların dinmesi ve sâkinleşme mânalarına gelir ki, hafiflik, huzursuzluk, kararsızlık ve telâşın zıddıdır. Sekîne, tasavvuf erbâbınca; gaybî vâridatla kalbin oturaklaşması ve onun sürekli bir dikkat ve temkin içinde öteleri kollaması ve üns esintileri soluklaması hâlidir.
-İsrailoğullarının sekînesi, -Kurân-ı Kerimde işaret edildiği üzere- hep, Tâbût (sandık) içinde götürülüyordu. (Bkz. Bakara, 2/248). Ancak, sekîneye vesile bu tâbûtun içinde ne olduğu da tam bilinmemektedir. Bazıları onun içinde, Hazreti Yusuftan kalma hatıralar, Hazreti Mûsâ ve Hazreti Harunun manevî mirasından bir bakiyye, başka peygamberlerden kalma değerli eşyalar, peygamberlerin resimleri veya Tevrat parçalarının bulunduğunu söylemekte ise de, anladığımız kadarıyla, tâbût içinde bulunan objeler birer perde idi; asıl o mahfaza derûnunda İsrailoğullarına moral kaynağı olacak sekîne vardı.
-Kurân ve Sünnette zikredilen sekîne; Cenâb-ı Hakkın insanlara gönderdiği ukbâ buudlu ve metafizik âlemle alâkalı, indiği kimselerin kalblerine kût ve kuvvet, iradelerine fer veren melekûtî bir nesne ve bir tecellîdir. Yerinde hak dostları tarafından istenmiş, yerinde talepsiz, ama hâle lütfedilmiş öyle sırlı bir teveccühtür ki, onun atmosferine girenler oldukları yerden nâmütenâhîliği duyarlar. Bu arada bazıları sekîneye, meleklerin inmesi, bazıları ruhanî varlıkların gelmesi demişlerdir. Ne var ki, ister melekler, isterse melekler haricindeki ruhanî varlıklar olsun, sekîne indiği yere o durumun gereklerine göre iner.. iner ve öyle bir atmosfer meydana getirir ki, artık orada bir doymuşluk ve itminan hâsıl olur. Hem öyle bir hâsıl olur ki, her tarafa ölüm yağsa, ihtimal sekîneye eren kılını bile kıpırdatmaz.
-Sekîne metafizik bir hâdise olduğundan dolayı onu fiziğin kâide ve prensipleriyle izâh etmek mümkün değildir. O; Uhud Savaşına katılan insanlar üzerine de inmişti. Önce orada küçük bir sarsıntı yaşanmış ve akabinde muvakkat bir hezimet vuku bulmuştu. Hazreti Hamza başta olmak üzere pek çok yiğit şehit olmuş, yetmişe yakın insan ukbâya göç etmişti. Bütün bunlardan sonra Allah, sekîne ile onların imdadına yetişince, hepsi yeniden aslanlar gibi kükremiş; ertesi gün yaralı olanlar dahil herkes yeni bir seferberlik demiş ve yürüyemeyecek derecede mecruh olanları sırtlarında, omuzlarında taşıyarak düşmanı takibe koyulmuşlardı.
-Sekîne, her kavimde değişik şekillerde tecelli edebilir. Bu, biraz da Cenâb-ı Hakkın lütfunun bir buudu olarak, tecelligâhın liyâkat ve istidadına göre zuhur eder. Meselâ, Bedirde nâzil olan sekîne, meleklerin savaş meydanında, mücehhez askerler şeklinde görünmeleriyle tecelli etmişti; zira o makam öyle olmasını gerektiriyordu.
-Üseyd b. Hudayr (radıyallahu anh) bir gece Kurân okurken, atı şaha kalkar. Çocuğunu ezecek korkusuyla Hazreti Üseyd okumayı kesince at sakinleşir, başlayınca tekrar şaha kalkar. Bu arada başının üstünde buluta benzer bir şey belirir. Mesele Peygamber Efendimize intikal ettirilince onun sekine olduğunu ifade buyururlar.
-Hicret esnasında Allah Rasûlünün yolu Sevre uğramıştı. Kendisini takibe koyulan Mekke müşrikleri bir aralık gölgeleri içeriye düşecek ve tehditleri Sevrin duvarlarına çarpıp yankılanacak kadar yaklaşmışlardı. Arada bir metrelik mesafe ya vardı ya da yoktu ve Hazreti Ebû Bekir (radıyallâhu anh) telaş içindeydi. Çünkü o esnada Allah Rasûlünün, kendisine emanet olduğunu düşünüyor ve Onun adına endişe ediyordu. Hâlbuki Allah Rasûlünün dudaklarındaki tebessümde en küçük bir değişiklik yoktu. O itminan ve emniyet insanı, dostunu teselli ederek, Tasalanma! Allah bizimle beraberdir. diyor ve ekliyordu: İki kişi hakkındaki zannın nedir ki, onların üçüncüsü Allahtır. İşte oraya da sekine nazil oluyordu; zaten Efendimiz her zamanki gibi sekine üstü itminanla dolu bulunuyordu.
-Hendek muharebesinde şartlar çok şiddetliydi. Hendek kazılırken İnsanlığın İftihar Tablosu Efendimiz ashabıyla beraber çalışıyor; hatta onların kuvve-i mâneviyelerini takviye için
اَللّٰهُمَّ لاَ عَيْشَ إِلاَّ عَيْشُ اْلآخِرَةِ فَاغْفِرْ لِلْأَنْصَارِ وَالْمُهَاجِرَةِ
Allahım, ahiret hayatından başka hayat yok. Sen ensar ve muhacirîne mağfiret eyle. duasını tekrar tekrar seslendiriyor ve sahabe Onun bu sözleriyle coşuyor:
اَللّٰهُمَّ لَوْلاَ أَنْتَ مَا اهْتَدَيْنَا وَلاَ تَصَدَّقْـنَا وَلاَ صَلَّيْنَا
فَأَنْزِلَنْ سَكِينَةً عَلَيْنَا وَثَبِّتِ اْلأَقْدَامَ إِنْ لاَقَيْنَا
Allahım, Sen nasip etmeseydin biz hidayete eremezdik, namaz kılamaz, zekât veremezdik. Sen üzerimize sekîneni indir ve düşmanla karşılaşırsak bizim ayaklarımızı kaydırma. diyerek mukabele ediyorlardı. Onlar, günlerce muhasaranın demir pençesinde kıvrandıkları hâlde dimdik ayakta kalmasını bilmiş ve nihayet farklı şekilde tecelli eden sekine ve ilahi inayet ile düşmanı püskürtmüşlerdi.
-Sekinenin gelmesinin en önemli referansı sağlam imandır. Hem Bedirde hem de Uhudda böyle bir itminan, böyle bir teminat-ı ilâhiye ve böyle bir sekîne-i rahmâniyenin vâki olması, onun, dine o ölçüde sahip çıkıldığı, gönüllerin o heyecanla hakikî mihraplarına yöneldiği ve sadakatin ilâhî teveccühle buluştuğu her durumda herkes için söz konusu olduğunu gösterir. Değişik mecmualardaki duaların okunması sayesinde Cenâb-ı Hak ile irtibat ve salât ü selam getirmek suretiyle Peygamber Efendimizle münasebet sekinenin çok önemli iki vesilesidir. Bu itibarla da inananların, ülkemizin ve adanmış ruhların başındaki onca bela karşısında biz de sekine talebiyle Cenâb-ı Hakka teveccüh edebilir, salat-ı tefrîciye gibi dualar okuyabiliriz.
Sekîne; sükûn kökünden, vakâr, ciddiyet, mehâbet, ünsiyet; ruhta dalgaların dinmesi ve sâkinleşme mânalarına gelir ki, hafiflik, huzursuzluk, kararsızlık ve telâşın zıddıdır. Sekîne, tasavvuf erbâbınca; gaybî vâridatla kalbin oturaklaşması ve onun sürekli bir dikkat ve temkin içinde öteleri kollaması ve üns esintileri soluklaması hâlidir.
-İsrailoğullarının sekînesi, -Kurân-ı Kerimde işaret edildiği üzere- hep, Tâbût (sandık) içinde götürülüyordu. (Bkz. Bakara, 2/248). Ancak, sekîneye vesile bu tâbûtun içinde ne olduğu da tam bilinmemektedir. Bazıları onun içinde, Hazreti Yusuftan kalma hatıralar, Hazreti Mûsâ ve Hazreti Harunun manevî mirasından bir bakiyye, başka peygamberlerden kalma değerli eşyalar, peygamberlerin resimleri veya Tevrat parçalarının bulunduğunu söylemekte ise de, anladığımız kadarıyla, tâbût içinde bulunan objeler birer perde idi; asıl o mahfaza derûnunda İsrailoğullarına moral kaynağı olacak sekîne vardı.
-Kurân ve Sünnette zikredilen sekîne; Cenâb-ı Hakkın insanlara gönderdiği ukbâ buudlu ve metafizik âlemle alâkalı, indiği kimselerin kalblerine kût ve kuvvet, iradelerine fer veren melekûtî bir nesne ve bir tecellîdir. Yerinde hak dostları tarafından istenmiş, yerinde talepsiz, ama hâle lütfedilmiş öyle sırlı bir teveccühtür ki, onun atmosferine girenler oldukları yerden nâmütenâhîliği duyarlar. Bu arada bazıları sekîneye, meleklerin inmesi, bazıları ruhanî varlıkların gelmesi demişlerdir. Ne var ki, ister melekler, isterse melekler haricindeki ruhanî varlıklar olsun, sekîne indiği yere o durumun gereklerine göre iner.. iner ve öyle bir atmosfer meydana getirir ki, artık orada bir doymuşluk ve itminan hâsıl olur. Hem öyle bir hâsıl olur ki, her tarafa ölüm yağsa, ihtimal sekîneye eren kılını bile kıpırdatmaz.
-Sekîne metafizik bir hâdise olduğundan dolayı onu fiziğin kâide ve prensipleriyle izâh etmek mümkün değildir. O; Uhud Savaşına katılan insanlar üzerine de inmişti. Önce orada küçük bir sarsıntı yaşanmış ve akabinde muvakkat bir hezimet vuku bulmuştu. Hazreti Hamza başta olmak üzere pek çok yiğit şehit olmuş, yetmişe yakın insan ukbâya göç etmişti. Bütün bunlardan sonra Allah, sekîne ile onların imdadına yetişince, hepsi yeniden aslanlar gibi kükremiş; ertesi gün yaralı olanlar dahil herkes yeni bir seferberlik demiş ve yürüyemeyecek derecede mecruh olanları sırtlarında, omuzlarında taşıyarak düşmanı takibe koyulmuşlardı.
-Sekîne, her kavimde değişik şekillerde tecelli edebilir. Bu, biraz da Cenâb-ı Hakkın lütfunun bir buudu olarak, tecelligâhın liyâkat ve istidadına göre zuhur eder. Meselâ, Bedirde nâzil olan sekîne, meleklerin savaş meydanında, mücehhez askerler şeklinde görünmeleriyle tecelli etmişti; zira o makam öyle olmasını gerektiriyordu.
-Üseyd b. Hudayr (radıyallahu anh) bir gece Kurân okurken, atı şaha kalkar. Çocuğunu ezecek korkusuyla Hazreti Üseyd okumayı kesince at sakinleşir, başlayınca tekrar şaha kalkar. Bu arada başının üstünde buluta benzer bir şey belirir. Mesele Peygamber Efendimize intikal ettirilince onun sekine olduğunu ifade buyururlar.
-Hicret esnasında Allah Rasûlünün yolu Sevre uğramıştı. Kendisini takibe koyulan Mekke müşrikleri bir aralık gölgeleri içeriye düşecek ve tehditleri Sevrin duvarlarına çarpıp yankılanacak kadar yaklaşmışlardı. Arada bir metrelik mesafe ya vardı ya da yoktu ve Hazreti Ebû Bekir (radıyallâhu anh) telaş içindeydi. Çünkü o esnada Allah Rasûlünün, kendisine emanet olduğunu düşünüyor ve Onun adına endişe ediyordu. Hâlbuki Allah Rasûlünün dudaklarındaki tebessümde en küçük bir değişiklik yoktu. O itminan ve emniyet insanı, dostunu teselli ederek, Tasalanma! Allah bizimle beraberdir. diyor ve ekliyordu: İki kişi hakkındaki zannın nedir ki, onların üçüncüsü Allahtır. İşte oraya da sekine nazil oluyordu; zaten Efendimiz her zamanki gibi sekine üstü itminanla dolu bulunuyordu.
-Hendek muharebesinde şartlar çok şiddetliydi. Hendek kazılırken İnsanlığın İftihar Tablosu Efendimiz ashabıyla beraber çalışıyor; hatta onların kuvve-i mâneviyelerini takviye için
اَللّٰهُمَّ لاَ عَيْشَ إِلاَّ عَيْشُ اْلآخِرَةِ فَاغْفِرْ لِلْأَنْصَارِ وَالْمُهَاجِرَةِ
Allahım, ahiret hayatından başka hayat yok. Sen ensar ve muhacirîne mağfiret eyle. duasını tekrar tekrar seslendiriyor ve sahabe Onun bu sözleriyle coşuyor:
اَللّٰهُمَّ لَوْلاَ أَنْتَ مَا اهْتَدَيْنَا وَلاَ تَصَدَّقْـنَا وَلاَ صَلَّيْنَا
فَأَنْزِلَنْ سَكِينَةً عَلَيْنَا وَثَبِّتِ اْلأَقْدَامَ إِنْ لاَقَيْنَا
Allahım, Sen nasip etmeseydin biz hidayete eremezdik, namaz kılamaz, zekât veremezdik. Sen üzerimize sekîneni indir ve düşmanla karşılaşırsak bizim ayaklarımızı kaydırma. diyerek mukabele ediyorlardı. Onlar, günlerce muhasaranın demir pençesinde kıvrandıkları hâlde dimdik ayakta kalmasını bilmiş ve nihayet farklı şekilde tecelli eden sekine ve ilahi inayet ile düşmanı püskürtmüşlerdi.
-Sekinenin gelmesinin en önemli referansı sağlam imandır. Hem Bedirde hem de Uhudda böyle bir itminan, böyle bir teminat-ı ilâhiye ve böyle bir sekîne-i rahmâniyenin vâki olması, onun, dine o ölçüde sahip çıkıldığı, gönüllerin o heyecanla hakikî mihraplarına yöneldiği ve sadakatin ilâhî teveccühle buluştuğu her durumda herkes için söz konusu olduğunu gösterir. Değişik mecmualardaki duaların okunması sayesinde Cenâb-ı Hak ile irtibat ve salât ü selam getirmek suretiyle Peygamber Efendimizle münasebet sekinenin çok önemli iki vesilesidir. Bu itibarla da inananların, ülkemizin ve adanmış ruhların başındaki onca bela karşısında biz de sekine talebiyle Cenâb-ı Hakka teveccüh edebilir, salat-ı tefrîciye gibi dualar okuyabiliriz.