...ve Hafta Sonu Neşesi... | Sayfa 9 | Define işaretleri ve anlamları

...ve Hafta Sonu Neşesi...

TEVFiK

Vip Üye
Katılım
11 Haziran 2012
Mesajlar
3,909
Beğeni
7,696
Puanları
113
Yaş
65
Konum
FETHİYE,MANİSA,İZMİR.
Tevfik ustam helede boş mezar ele geçecek sen gör sefayı ooooh yan gel yat...:D

Yahu ustam şaka bir yana şu çubuk işinde tecrübeni artırmaya bak ''Defineye giden yol çubuktan geçer'' diyecem sözüm tarihe mal olur diye korkuyorum...;)
Benim yeteneğim yok ben çubukları tutacağım derken ne yazıkki çubuklar beni tutuyor :confused: ammaaa ben bu işi Asiavcı ustamdan görerek ve uygulayarak öğreneceğim çünki başka türlü benim kafama girmeyecek.:eek: ben boşunu dahi bulamıyorum ahhhh bir bulsam oraya yerleşeceğim uyumak için :D Saygılarımla güzel niyetli Ustam Lacivert24.
 

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
7,793
Beğeni
22,248
Puanları
113
Konum
Erzincan
DAVET …

“şunları bir araya toplayayım.
Bir güzel muhabbet edelim” diye düşündüm.

Mutfak işinden de anlarım.
Donattım sofrayı.
Bayağı uğraştım.
Hepsinin, ayrı ayrı ne
yemekten, ne içmekten
hoşlandığını iyi bilirim.
Bayağı da para gitti.

Birinin yediğini öbürü yemez.
Ötekinin içtiğini beriki içmez.
Dört kişilik sofra kurdum.

Mumları da yaktım.
Bak hepsi, Erick Satie severdi.
Hatırladım.
Müziği de ayarladım.


Geldiler.
20 yaşında ben,
35 yaşımda ben,
40 yaşımda ben ve
bugünkü ben dördümüz.
Birden yirmi yaşımı, otuz beş yaşımın karşısına oturttum.
Kırk yaşımın karşısına da, ben geçtim.
Yirmi yaşım, otuz beş yaşımı tutucu buldu.
Kırk yaşım ikisinin de salak olduğunu söyledi.

Yatıştırayım dedim.
“Sen karışma moruk” dediler. Büyük hır çıktı.
Komşular alttan üstten duvarlara vurdular.
Yirmi yaşım kırk yaşıma bardak attı.

Evin de içine ettiler.


Bende kabahat.
Ne çağırıyorsun tanımadığın adamları evine …


CAN YÜCEL
 

aliveli44

ONURSAL ÜYE
Forum Düzeni
Admin
Super Moderatör
Vip Üye
Katılım
12 Haziran 2012
Mesajlar
11,018
Beğeni
20,951
Puanları
426
Konum
Malatya
DAVET …

“şunları bir araya toplayayım.
Bir güzel muhabbet edelim” diye düşündüm.

Mutfak işinden de anlarım.
Donattım sofrayı.
Bayağı uğraştım.
Hepsinin, ayrı ayrı ne
yemekten, ne içmekten
hoşlandığını iyi bilirim.
Bayağı da para gitti.

Birinin yediğini öbürü yemez.
Ötekinin içtiğini beriki içmez.
Dört kişilik sofra kurdum.

Mumları da yaktım.
Bak hepsi, Erick Satie severdi.
Hatırladım.
Müziği de ayarladım.


Geldiler.
20 yaşında ben,
35 yaşımda ben,
40 yaşımda ben ve
bugünkü ben dördümüz.

Birden yirmi yaşımı, otuz beş yaşımın karşısına oturttum.
Kırk yaşımın karşısına da, ben geçtim.
Yirmi yaşım, otuz beş yaşımı tutucu buldu.
Kırk yaşım ikisinin de salak olduğunu söyledi.

Yatıştırayım dedim.
“Sen karışma moruk” dediler. Büyük hır çıktı.
Komşular alttan üstten duvarlara vurdular.
Yirmi yaşım kırk yaşıma bardak attı.

Evin de içine ettiler.


Bende kabahat.
Ne çağırıyorsun tanımadığın adamları evine …


CAN YÜCEL
Geçen aynı hatayı ben yaptım
Soluğu Psikiyatride aldım
Bunlar adama kafayı yetirtirler abi
Can Yücel ustam keşke bir arayıp sorsaydın
Olur olmadık şeyler için ararsınız
Bu kadar ciddi bir şeyi sormazsınız
:D :confused::):cool:;):eek::p
:D:mad::D:rolleyes::Do_O
:D(sinirli):)(soru);):D
Ücyüz beşyüz üçyüz beşyüz
 

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
7,793
Beğeni
22,248
Puanları
113
Konum
Erzincan
Dünya Genetik Projeler Yarismasi yapiliyormus. Tüm
ülkelerden genetic profesörleri yarismaya çalismalari ile katilmis.
Ilk Fransiz profesörün çalismasinin basina gelmisler.
Jüri baskani çalismasinin ne oldugunu sormus.

Fransiz profesör baslamis anlatmaya:

-"Ben inek genleri ile tavuk genlerini birlestirdim,
Ortaya çikan mahlukatin eti kirmizi et kadar lezzetli, beyaz et kadar saglikli oldu" demis..

Ardindan diger çalismalari ülke ülke gezmeye baslamislar.
Sira gelmis Türkiye'den bizim Rize'li profesöre,

Jüri baskani:
-"Sizin çalismaniz nedir?" diye sormus.
Profesör anlatmis:

-"Ben demis, karpuz genleri ile hamamböcegi genlerini
birlestirdim!" Birden tüm jüri üyelerinden bir kahkaha kopmus ve baskan
Rize'li profesöre: -"Bu çalisma ne ise yaradi?" diye sormus.

Rize'li profesör:
-"Acayip ise yariyor, karpuzu kesiyorsun, çekirdekleri
kaçışıyor!
 

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
7,793
Beğeni
22,248
Puanları
113
Konum
Erzincan
Temel ile Dursun Torontoya gelmisler Dunyanin en yuksek kulesi olan CN
Tover'i gösterip Temel Dursuna burasi o kadar yuksekki yukaridan dustugun
zaman asagiya gelene kadar 3 gun gecer. Dursun ölürmüsün diye sorunca, Temel
ne zannettin ya 3 gun yemeden icmeden yasanirmi?
 

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
7,793
Beğeni
22,248
Puanları
113
Konum
Erzincan
Aganin Ayricaligi

Irgat kosa kosa agasinin yanina gelir;
-Agam aksam rüyamda seni gördüm
-Hayirdir len nasil gördün?
-Ikimizde ayni uçakta seyahat ediyorduk.
-Eeee
-Sonra uçak ariza yapti ve düstü.
-Hayirdir insallah,ne oldu sonra?
-Ben bok çukuruna, sen de bal çukuruna düstün.
-Olacak di mi o kadar fark. Agaligim rüyada bile belli olmus.
-Sonra birbirimizi yalaya yalaya temizledik.
 

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
7,793
Beğeni
22,248
Puanları
113
Konum
Erzincan
SABUN


2. Dunya Savasi sirasinda Hitler yahudileri toplama kamplarina goturup orada sabun yapiyorlarmis
Kampta avrupanin her tarafindan esirler varmis.
Bizim Temel'i de yanlis bir ihbar uzerine esir kampina goturmusler.
Tum esirleri odalara tikistirip tek tek sabun fabrikasina götürüyorlarmis.

Nazi subaylari esirleri teker teker gotururken esirler bagiriyorlarmis.
-"Durun beni birakin, bana aciyin.." ama ne care hepsinden sabun yapiyorlarmis.
Temel'in odasindaki tum esirleri sirayla götürmusler.

Sira Temel'e gelmis, iki asker kollarindan tuttuklari gibi suruklemeye baslamislar
-"Haçan etmeyun usaklar, pen Laz'um, yapmayun, etmeyun, aciyun bana, çoluk cocugum var daa" diye yalvariyormus ama nafile.
Askerler : -"Kes sesini, sen de sabun olacaksin"
Çaresizlik içindeki Temel iyice dellenmis"

-"Yapin lan. Haçen köpüren serefsüzdur."
 

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
7,793
Beğeni
22,248
Puanları
113
Konum
Erzincan
Hakkari ve Adalet
Bir acelesi olduğunu, onu görür görmez anlamıştım. Sağanak hâlinde yağan
yağmura aldırış bile etmiyor ve bükülmüş beline rağmen sağa sola
koşuşuyordu.
Yanına sokularak:? Hayrola teyzeciğim, dedim. Bir derdiniz mi var? Sıcak
bir tebessümle:
- Buraların yabancısıyım evlâdım, dedi. Hastahane tarafına gidecek bir
araba arıyorum.
-Biraz beklerseniz aynı dolmuşa binebiliriz, dedim. Oraya geldiğimizde
size haber veririm. Teşekkür ederek yanıma yaklaştı ve küçük bir çocuk
gibi şemsiyemin altına girdi. Nurlu yüzü yağmur damlacıklarıyla ıslanmış
ve yanacıkları pembe pembe olmuştu.
-Torunlarımdan biri menenjit geçirdi, diye devam etti. Ziyaret saati
bitmeden dolaşmak istemiştim. Saatime baktıktan sonra:
-20 dakikanız var, dedim. Hastahane yakın ama, bu havada pek araba
bulunmuyor.
Durağa herkesten önce geldiğimiz için dolmuşa da rahatça bineceğimizi
zannediyordum. Ancak araba yanaştığında, arkamızda duran 4-5 kişinin bir
anda hücum ettiğini gördüm. İçeriye doluşan ve arkadaş oldukları anlaşılan
adamlara:
- İlk önce biz gelmiştik, dedim. Sırayı bozmaya hakkınız var mı? Ön
koltukta oturanı:
-Hak istiyorsan Hakkâri’ye gideceksin arkadaşım, dedi. Hem oradaki
haklardan K.D.V. de alınmıyormuş. Bu lâf üzerine attıkları kahkahalarla
bindikleri araba sarsılmış ve sinirlerim allak bullak olmuştu.
Sakinleşmeye çalışarak:
- Ben biraz daha bekleyebilirim, dedim. Ama şu ihtiyar teyzenin
hastahaneye yetişmesi gerekiyor. Bu defa şoför lâfa karışıp:
- Teyzenin arabaya falan ihtiyacı yok be kardeşim, dedi. Okuyup üfledi mi
hastahaneye uçuverir. Tekrar kopan kahkahalarla birlikte araba uzaklaşıp
gitti. Yaşlı kadına baktım, tevekkülle susuyordu. 5-10 dakika sonra gelen
bir başka dolmuşa onunla beraber bindim ve şoföre, teyzeyi hastahanede
indirmesini söyledim. Yaşlı kadın, yapacağı ziyaretten ümitsiz görünmesine
rağmen şikâyet etmiyordu. Üstelik trafik de yarı yolda tıkanıp kalmıştı.
Şoför:
-Yolun bu durumu hayra alâmet değil, dedi. Sebebini anlasam iyi olacak.
Arabayı çalışır vaziyette bırakıp ileriye doğru yürüdü ve biraz sonra
döndüğünde:
- Kısmete bak yahu, dedi. Bizden önce kalkan dolmuşa kamyon çarpmış.
Heyecanla:
- Bir şey olmuş mu, diye atıldım. Yâni yaralı falan var mı?
- Herhalde, diye cevap verdi. Dolmuşta bulunanları, teyzenin gideceği
hastahaneye kaldırmışlar.
Göz ucuyla yaşlı kadına baktım. Solgun dudaklarıyla bir şeyler
mırıldanıyor ve sanki onlar için dua ediyordu. Şoför, koltuğuna yavaşça
otururken:
-Kısmet işte, diye tekrarlayıp duruyordu. Sen kalk koca bir kamyonla
çarpış. Hem de Türkiye’nin öbür ucundan gelen Hakkâri plâkalı bir
kamyonla.
Adalet er veya geç yerini bulur. Ama mutlaka bulur.
 

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
7,793
Beğeni
22,248
Puanları
113
Konum
Erzincan
Kumaşçı Iki Yahudi

Iki Yahudi arkadaş, piyasayı araştırmışlar ve o sene haki renkteki kumaşın moda olacağını öğrenmişlerdi. Bütün varlıklarını paraya çevirdiler. Piyasadaki bütün haki kumaşları satın aldılar.

Depoları bu renkteki kumaşlarla doldu ancak kimsenin bu kumaşlara talip olmadığı görüldü. Iki kafadar artık iflasın eşiğine gelmişlerdi. Moiz ve Aron dertli dertli oturuyorlardı. Artık bıçağın kemiğe dayandığı bir gün kapı çalındı ve içeriye bir albay girdi: "Siz de dedi haki renkte kumaş var mı?"

Kulaklarına inanamadılar.Hemen atıldılar: "Evet albayım var, gösterelim" dediler. Albay, dikkatle kumaşları inceledi. "Çok beğendim", dedi. "Bu sene askerlere iki yüz bin, subaylara elli bin adet haki renkte elbise yaptıracağız. Ancak tabii ki benim tek başıma beğenmem yetmez. Generalimin de oluru lazım. Bana bir parça numune verin. Yarın öğlen 12'ye kadar telgraf çekersem iptal ederim. Eğer telgraf gelmezse kumaşları kesip imalata başlayabilirsiniz." O gece bitmek bilmedi. Kimi zaman ümitlendiler, kimi zaman "ya iptal olursa" diye düşündüler.

Ertesi gün saat 11.00, 11.30, 11.45, gözleri yolda, korku ile postacıyı beklediler. Gelmesin diye dua ederek. 12'ye beş kala postacı sokağın köşesinden gözüktü. "Belki bize gelmiyordur" diye ümitlendiler. Ancak postacı gelip kapılarını çaldı. Moiz, büyük bir kederle koltuğa çöktü. Aron da çaresiz kapıyı açtı. Postacının elinde bir telgraf vardı.

Aron titreyen elleri ile telgrafi açtı, okudu ve sevinçle seslendi: "Müjde Moiz, baban ölmüş!.."
 
Üst