Yunan Mitleri ve Astroloji - 1 | Define işaretleri ve anlamları

Yunan Mitleri ve Astroloji - 1

BoZKurT

"R@m@z@n"
Forum Düzeni
Katılım
22 Mart 2012
Mesajlar
9,476
Beğeni
16,829
Puanları
113
Konum
İstanbul
Mitler ve Yıldızlar


Yunanlılar mitten şöyle bahsederlerdi: "Hiçbir zaman varolmamış olanın fakat daha önce varolan ve varolacak olanın anlatısı." "Mitos" Yunanca'da "anlatı", "söz" anl***** gelir; Hesiodos onu gerçeği dile getiren söz olarak tanımlar; o halde mitos başlangıcın paradoksal uzay zamanında yer alan yaratılışının anlatışıdır. Mit, sembollerle giydirilmiş bir bütün olarak aklımıza ve kalbimize hitap eden ^şiirsel bir dille konuşur. Sembollerle süslüdür çünkü onlar kalpten ve hayalden geçen somutun ve soyutun, görülür ve görülemezin, düşüncenin ve davranışın arasındaki köprülerdir ve zıtlıkları birleştirmenin araçtandır. Mit davranışlarımızın esin kaynağına dönüştüğü, yaratıcı düşüncemiz tarafından algılandığı ve yaşandığı zaman gerçek olur. Yıldızlar gökyüzünün düzenini, düzenli ritminden kesimleyerek kâinatın kalp atışlarını gösterirler ve bu kâinatta, tüm varlıkların katıldığı çok büyük bir Hayatın kapılarını oluştururlar. Analojilerin gerçek bilimi olan astroloji bizi büyük sonsuzlukta (makro kozmos) yaşayandan, insana (mikro kozmos) kadar, yaşayanın görüntüsüne bağdaştıran derin bir ilişkiyi ortaya çıkartır. Hermetik ilkeye göre: "yukarıda olan aşağısı için de geçerlidir ve tersine". İnsanın temel psikolojik hareketlerinin göstergelerine dönüşen, gezegenlere bağlı, kesin bir simge bilim doğurur. Gözle görülebilen gezegenlerin sonuncusu olan Satürn'e kadar sistemimizin yıldızı Güneş'ten itibaren, yıldızların konumları ve böylece karakteristikleri ve ritimleri Dünya'nın düzenini yöneten yedi ilkenin simgesel görünüşlerini oluşturur. Pitagorcuların bahsettikleri "kürelerin uyumunu" tanrı Apollo'nun yedi telli sitarı sembolize eder. Antik Yunan mitleri ile bağdaştırarak sunacağımız yedi güçlü gezegen hakkındaki bu yazı serimize, en uzak gezegenden yani sembolik olarak en arkaik olan Kronos-Satürn'den başlayacağız. Zamanın ve kaderin efendisi Satürn'ün aracılığıyla Dünya'nın ve yaratılışın köklerine, insanın sık, sık bakışını gökyüzüne çevirerek cevabını aradığı ilk soruya varırız: "Eğer gerçekten hareketlerimle evrensel kanuna bağlıysam, hangi ölçü içinde kaderimin kölesi ya da efendisi olmalıyım?" Kader Tanrısı Kronos'un bize verdiği cevabı dinleyelim... Yunan dininde, tanrısal olan ile insan arasındaki ilişkiyi anlamak için W. Otto'nun düşüncesine bakalım: "Bir Yunanlı için Tanrı'nın tecrübesi, kişi yol üzerindeyken ve dünyanın canlı bir parçası olduğunda yapılır. Tüm canlılığı ve ani oluşu ile Tanrı, onu başarmasını sağlasın veya ona köstek olsun onu aydınlatsın veya bulandırsın, kendi yaptığı ve üstüne aldığı her işte insana görünür." İnsan, kusurlarından dolayı, yaptığı hareketlerin sonuçlarından kaçınmayı umut etme gücünden yoksundur. Bununla birlikte bizi korkutan bir sertlikle bu sonuçlar bize kendilerini hissettirirler. İyi ya da kötü davranışında insan, kendisiyle övünmeli mi yoksa kendisini suçlamalı mı? Hiçbir durumda insan, kendisinin bu sonuca varabileceğini düşünemez. Suçlu, tamamen kişisel iradesinin hatasıyla yüklü bu alçak gönüllülüğe sahip değildir; başına gelenin tek sebebinin kendisi olmadığını zanneder. Bunun için bir felaketin ortasında bile kendinden emin ve gururlu bir şekilde kalabilir. Sözün kısası, başa gelmiş olan yıkmak için olsa bile, dünyada varolan her şey gibi üstün kararlara aittir. Bu görüşün temeli dünyanın tanrısallığına olan sağlam inanışta yatar. Bu, insanın dünyayı ve bireysel varoluşunu mit aynasında görebildiği zamandır. durmaksızın sürüp giden bu bitmeyen doğurmayı tamamlar. Uranos yeni kutsal kuşakların durmadan doğmasını meydana getirecek ne zaman bırakır ne de Gaia'nın üzerinde bir yer. Eğer sınırlanmış varlığı ile gücenmiş Gaia olayların görünümünü değiştirecek kalleş bir kurnazlık düşünmeseydi, dünya donmuş bir şekilde kalacaktı.
Uranos'un Hadım Edilmesi
Gaia, metal, beyaz bir kesme aleti yaratır. Ondan bir av bıçağı yapar: çocuklarını, babalarını cezalandırmak için yüreklendirir. Yüreği cesaret ve kurnazlık dolu en genç titan Kronos hariç hepsi kararsız kalır ve titrerler. Gaia, onu saklar, pusuda bekletir; gece Uranos, Gaia'nın üzerine yattığı zaman Kronos bir bıçak darbesiyle onun cinsel organını keser ve atar. Bu şiddet dolu hareketin kesin kozmik sonuçları olacaktır. Gökyüzü hiçbir zaman Yer'den uzaklaştırılamaz, kozmik yapının çatısı gibi dünyanın üzerinde sabitleştirilir. Uranos artık Gaia ile ilkesel varlıklar üretmek için birleşmeyecektir. Uzaklık kendi kendine açılır ve yarık şekillerini alır, zamanda ve uzamda yerlerini bulacak varlıkların çeşitliliğine izin verilir. Yaratılış üzerindeki engel kalkar ve dünya ürer, düzenlenir. Bununla beraber bu kurtarıcı hareket aynı zamanda korkunç bir cinayettir ve Gök-Baba'ya karşı bir isyandır, kozmik düzenin, iktidar hiyerarşileri ve Tanrılarda yetki ayrımlarıyla, suçlu bir şiddetle, bedelinin ödenmesi gereken kalleş bir kurnazlıkla kurulmasının mümkün olamayacağı düşünülebilir. Kronos bir bıçak darbesiyle kopardığı Uranos'un cinsel organını sol elinde tutar. Ardından hemen arkasına bakmadan kötü kaderinden kaçmak için elindeki kanlı kalıntıları atarak oradan kurtulur. Acı kaybolmuştur. Gerçekten, çok eski varoluş anlayışında iç insanın kendi miti yoktur. Bu demektir ki o tamamen yaratılış mitinde kaynaşmış ve varolmuştur ve özel belirli bir şekli vardır. "Kararlarınızı alırken sahip olduğunuz motivasyonlar, burada tanrıların tanıdığı motivasyonlardır. İnsanda önemli olarak tamamlanan her şeyin belli başlı temeli ve yoğunluğu insan kalbinde değil Tanrılardadır. Demek ki, kendinin büyük bir varlığa ve onun yaşayan simgelerine ait olduğunu bilir. Onları tanıdığı zaman insan kendi kendisini öznelliğin içine saklamak ve sürüklemekten ve aynı zamanda az emin ve inatçı olmakta uzak, nesnelliği, dünyadan yaratılmış olana ve buradan kutsallığa kadar gerçeği yakalar." Bu yüzden, Yunanlı için bir şeyi tanımak ve anlamak onun için bu duyguya sahip olmaktan daha önemlidir. "Aşk, asalet ve adalet ile gayret eden, sevilmeye değer, asil ve doğru olanı bilir."
Kosmogonik Mit
Her şey varolmadan önce Beance (Kaos) vardı... Her şey varolmadan önce Beance (Kaos) vardı. Hemen ardından karlı Olimpus'un doruklarıyla ve Tartares'in soluk sisiyle ilgilenen ölümsüzlerin hiçbir zaman oturmadığı geniş yamaçlarla Yer (Gaia) ve aynı zamanda ölümsüz tanrıların en güzeli Aşk (Eros) oluştu" diye yazmıştır Hesiodos. Tüm kozmogonik organizasyon sürecini başlatan ve önce de orada bulunan gücün üçlü tiradını Kaos, Yer ve Aşk oluşturur. Her şeyden önce doğan Beance'nin zirvesi olmadığı gibi tabanı da yoktur: durağanlıktan, şekilden, yoğunluktan ve doluluktan yoksundur. Beance "Çukur" olduğuna göre derin bir uçurumdan çok, soyut bir yer (boşluk), yön durumu tayin etmeden, durmadan dönen sersemlik veren bir kasırgadır. Bununla beraber "delik" olduğuna göre, ona bağlı olanı çözer ve aynı zamanda tersini de yapar. Gaia yürümek için sağlam bir zemin ve dayanmak için emin bir temeldir. Belirli olur olmaz, Gaia tanrılar için temel işlevi içinde, yukarı ve Kutsal kan damlaları Gaia'nın (kara toprak) üzerine düşer. Gaia onları göğsünde toplar. Uzağa fırlatılmış cinsel organ, onu çok ilerilere götürecek olan Pontos'un dalgalarına düşer. Erkekliğini yitirmiş Uranos aşağı iki kutup arasında çekilmiş, loş yeraltı zemininin ve açık karlı zirvelerinin arasında gerilmiş biçimde kendini tanıtır. Aynı şekilde kaos görünür görünmez zıt varlıkların iki çiftine hayat verir: önce Erebos ve siyah Gece (Nux)'a, sonra çocuklarına Ether (Aither) ve Gündüzün Işığına (Hemere). Eros cinslerin bölünmesi ve karşıtların zıtlaşmasından önceki doğurucu gücü temsil eder. Eros, orfikler gibi ilkeseldir. Bu anlamda yaratılışın aynı sürecinde yaratılmış olanda tekrar yenilenmenin gücünü tanıtır. Bu güç, Gaia ve Kaos'da, doğar doğmaz kendi zıtlıklarını ve yansımalarını bir araya getiren kendilerinden başka ardı ardına bir şey yaratma fikrini doğurdu. Böylece, gitgide kendi kendini izleyen yaratılışa evlilikten, döl vermeden, ardı ardına gelen kuşakların rekabetinden, birleşmelerinden ve zaferlerinden oluşmuş dramatik bir ders verecek olan, yüzleşmiş ortakların bulunduğu bir dünya kurulur. Gaia, önce yıldızlı gökyüzüne (Yıldızlı Uranos) hayat verdi; onu kendisini her yandan kaplasın ve örtsün diye "kendi kendine eşit" yarattı. Gaia'nın ikiye bölünmesi, karanlığın ve ışıklı olanın arasında çekip uzatılmış kendi gibi gözüken Yeri ve Kaos'u ortaya koyar; işte bu, gecenin karanlık ama yıldızlı gökyüzüdür. Böylece kozmogoninin birinci evresi sona erer. Buraya kadar yaratılmış olana ulaşan Güçler, doğanın kuvvetleri veya ana unsurları gibi kendilerini tanıtırlar. Şimdi dünyanın tiyatrosu değişik tipte oyuncuların sah-neye girmesi için hazır hale gelmiştir.
Gaia ve Uranüs'ün Bitmeyen Yaratmaları
Uranos ve Gaia'nın kucaklaşmaları üç Çocuk serisini meydana getirdi: on iki erkek ve on iki kız Titan, üç Kiklop, üç Yüz kollu. Titanların kardeşleri altı erkek ve altı kız çocuğundan oluşur. Gökyüzünün egemenliği "Çin yapılan kavgada Zeus'un rakibi olan Kronos en gençleri ve en sonuncularıdır. Arkaik bir anlatımla, Pelasge, yaratılış mitinden, Titanlar ve gezegenlerin güçleri arasındaki bağlantıyı kurmuştur: "Tanrıça yedi gezegensel güç yarattı ve her birinin yönetimini bir Titan'a ve bir Titanid'e verdi. Theia ve Hyperion Güneş'te, Phoebe ve Atlas Ay'da, Dione ve Krios Jüpiter gezegeninde, Tethys ve Okeanos Venüs'te, Rhea ve Kronos Satürn'de hüküm sürdüler. Uranos ve Gaia'nın üç kuşak çocuklarıyla kozmogonik sürecin son bölümünü oynayacak oyuncular yerlerini almışlardır, ilkel gücünün basitliği içerisinde Uranos cinsel etkinlikten başka bir şey tanımaz. Bitmeyen bir gecede, Gaia'nın üzerine yatarak onu her yanından sarar, çevreler ve hiç durmandan ona kalbini açar, duygularını söyler. Bu sabit aşk taşkınlığı Uranos'ta "saklı" olanı meydana getirir; üzerine yatıp uzandığı Gaia'yı saklar; çocuklarını gebe bıraktığı yerde, inleyen Gaia'nın çocuklarının yüküyle derinliklerde tıkanmış kamında saklar. Doğurucu Uranos gündüzün gece ile ardı ardına dönüp gelmesi gibi çocuklarının ışığa ulaşmalarını engelleyerek üremelerin meydana gelişini engeller. Aşkından çılgın, Gaia ile bütünleşmiş, çocukları büyüdüğünden kendilerinin arasına girmelerinden korkarak, onlara karşı nefret dolu olarak hayat verdiği yavrularını doğum öncesi karanlıklara, Gaia'nın kucağına atar. Taşkın cinsel gücünün fazlalığı yaratılışı kımıldamaz hale getirir. Uranos, Gaia ile birleşmiş kalarak artık üreyemez ama Toprağı ve Dalgayı eken üreme organı çocuklarına okuduğu laneti gerçekleştirecek ve gelecek, bu kötü cinayetin intikamını alacaktır. Toprağın üzerindeki kan damlaları üç kutsal güç grubunun doğmasına sebep olur: ebeveynlerinin cinayetlerinin cezasını ve intikamını gerçekleştirme görevini üzerine alanlar (Erinys'ler), savaş girişimlerini, kavgaları, güç gösterilerini koruyanlar (Devler, Su Perileri ve Meliai). Uranos'un cinsel organı uzun süre Pontos'un dalgalarında dolaşarak denizin köpüğüne karışır. Üreme organından fışkıran sperm köpüğü denizin köpüğü ile sarılır. Bu köpüklerden (Afros) tanrıların ve insanların Afrodit diye adlandırdıkları bir kız doğar. Kıbrıs'a ayak basar basmaz Aşk ve Tutku (Eros, Himeros) onun için tören yaparlar. Demek ki Uranos'un hadım edilmesi Toprakta ve Denizde, zıtlıkları içinde birbirinden ayrılamayan sonuçların iki düzenini oluşturur, bir tarafta şiddet, nefret, savaş: öbür tarafta şefkat, uyum, aşk. Demek ki yeryüzü zıtların karışımı ve karşıtların bileşimi aracılığıyla kendi kendini düzenlemiştir ama uyum ve karşıtın güçlerinin dengelendiği bu karışımlar dünyasında iyinin ve kötünün arasındaki paylaştırma çizgisi kurulmamıştır. Savaş ve sevgi güçleri eşit şekilde aydınlık ve karanlık görünümlere sahiptir. Onları birbirlerinden ayıran gerilim ilişkisi her birinin arasında kendi doğasına özgü anlaşılmazlığı ile bir kutupsallık şeklinde belli olur.
Kronos'un Devrilmesi
Kronos kız kardeşi Rhea ile evlenir ama Uranos'un bedduaları üzerine, kendi oğullarından birinin kendisini tahttan indireceği söylentisi ortaya çıkar ve Kronos Rhea'nın dünyaya getirdiği bütün çocukları ilk önce Hestia sonra Demeter ve Hera, daha sonra Poseidon ve Hades olmak üzere yer. Rhea çok kızmıştır ve üçüncü oğlu Zeus'u Arkadya dağının üzerinde gecenin ortasında dünyaya getirdiği zaman onu Girit'te bir kovuğa saklayan Toprak Ana'ya verir. Rhea, Kronos'a yemesi için oğlunun yerine kundak bezlerine sarılmış bir taş verir. Zeus büyür ve bir gün Kronos'un içki dağıtıcısı olarak geri gelir. Rhea bütün iyi kalbiyle yardım eder ve Rhea Metis'in (Kurnaz Akıl) verip, ballı meşrubata karıştırmasını söylediği kusturucu içkiyi oğluna verir. Kronos bundan bolca içtikten sonra ilk önce büyük taşı sonra Zeus'un büyük ağabeylerini ve ablalarını kusar. Hepsi sağ salim çıkarlar ve Zeus'a şükranlarını sunmak için ondan Titanlara karşı bir savaşta önderleri olmasını isterler. Savaş on sene sürer. Kiklopları ve yüz kollu canavarı esir olarak alırlar. Kronidler zaferi kazanırlar. Yenilmiş Kronos ve Titanlar Tartares'e sürgün edilir ve Zeus Kainatın Efendisi olur. Kronos'un kusmuş olduğu büyük taş Dünya'nın merkezini belirlemek için Delfi'ye yerleştirilir ve bir kült eşyası haline gelir. Taş, kutsanmış yağ olur ve dokunmamış yün adakları alır.
Kronos - Satürn: Kader Tanrısı
Zaman, hayat kaynağı. Kozmogonik efsane Kronos'u bize ilk Kral gibi ama aynı zamanda Gök-Baba ve Toprak *****n ilkesel birliğinin ayrılışının başlamasına sebep olan kişiymiş gibi de tanıtır. Onun sayesinde zaman ilkesel Uzay'ı takip ederek, harekete geçer. Madem ki zaman vardır, öyleyse devirler de vardır; onun barışmalarıyla ve rekabetleriyle bir ikilik ortaya çıkar. Onun işlevi ilkesel kaynaklardan farklılaşmıştır ve namuslu bir insan olmak için geçmek zorunda olunan kanıtları onaylamak olmuştur. Babasını tahttan indiren Afrodit'in ve hatta Erinys'lerin çıkışını sağlayan Tanrı, oluşun ve ikiliğin sahibi olacaktır. Kendi sırası geldiğinde ve apaçık kadere karşı gelme isteğine rağmen, kendi alınyazısının yani oğlunun ortaya çıktığını görecektir. O nasıl kendi babasını tahttan indirdiyse oğlu da onu kurnazlıkla (Metis) tahttan indirir. Zamanın sembolü gibi, onun otoritesinden kaçabilen çocuğu hariç o da çocuklarını yer. Böylece, Zeus'un gücünün uyandığı insan zamanın aşınmasını yenecek ve bilerek bir ölümsüz olacaktır.
Kader ve Akıl
"Nous ve Moira, Akıl ve Kader, Adaletin sahibini tartışırlar ve Yaratıcı karar verir: onların arasındaki gerilimden adalet ortaya çıkar. Bu sözler Leyden müzesinde saklanan bir Papirüs üzerindeki el yazmasından alınmıştır. Moira "Ölüm Kararı"nı sembolize etmektedir. O kaderin ve ölümün perisidir, isminin ifadesi "paylaşma" veya "pay"dır. Bazen üç kız kardeş olarak tanıtılmıştır. Epiminede'lerde Kronos ve VVeuonym; Moiralar, Aphrodit ve Erinys'lerin ailesidirler. Biz Zeus'un hükümdarlığından önceki, köhne tanrısallığın huzurundayız. Onlar adaletin koruyucularıdır. Başlangıç ve son, doğum ve ölüm Moira'larm en büyük iki anıdır. Düğünler bir üçüncüsünü oluşturur. Böylece bu üçü kavrayış anlarını, doğumu ve ölümü belirtirler. "Onlar insanlara doğduklarında iyileri ve kötüleri verirler". Onlar yeni doğan kişinin kaderini "doldururlar". Demek ki onlar üç Parka'nın yakınlarıdırlar; iplikçiler; Kloto diye adlandırılan, insani kaderlerin doldurulduğu çarkı tutan yeni yetme; Lakhesis, iği çeviren genç kadın ve; yaşlı Atropos, altın makaslarla varolmanın ipini kesendir. Siyah yün kısa ve kötü bir kaderi, beyaz ip açık ve uzun günleri gösterirdi. Üç Moira bize Yunanistan'daki üç yüzlü ayın sembolünü hatırlatmaktadır. Kronos, -Zamanın Efendisi olduğuna göre hayatın devirlerinin Efendisi olacağı gibi; yeni yetme, genç kadın ve yaşlı kadın da süreleri sona erdiğinde kabul edilmesi gereken belirli sınırlar içinde cereyan edecek devirlerdir. Onların hareketleri bize Kozmik Kuralların katılığını hissettirir. Bu kaçınılmazın baskısı dışarıdan ezici ve saçma bir "Kader" şeklinde bizim hayatımız üzerinde o kadar uzun sürede kendini gösterecek ki hayatın bize dağıttığı acı ve yakınmayı bilinçli bir şekilde kaldırmakta başarılı olamayacağız. Anlamamız gereken kaçınılmaz olanın bizim gücümüze karşı değil, bizim gücümüzün emrinde olduğudur. Bundan kaçamayız. Bunun bizi ittiği yere bilinçli olarak gitmeyi istemek ve hatta bunun için de kendi kendimizi tanımak doyurucu başarının şartlarıdır. Ama "kendimiz", kainatta yerleştirilmiş olduğumuz yerin insanlarının çoğunun bunu hissetmediği çok daha içten bir sekile bağlıdır. Bu yeri tanımayı ve tanımlamayı öğrenen artık kaçınılmazdan kaçmaz. Zira bir anlam ihtiva eden her şey güzelliktir." (P. Metman) işte o zaman kader, kendisiyle karşılaşmaya neşe ile gittiğimizde bir yakınma kaynağı olmak yerine Gerçekleştirmenin Yolu olur. Kaçınılmazın üstündeki bu zafer onu tamamen kabul etmiş olmanın çıkışı, efsanede Zeus'un ölüm üstündeki zaferi olarak görülür. Zeus, Kronos'un zafercisi, bu aşınmanın ve zamanın üstüne zaferdir. O dünyanın ve Moiragete'nin Ulusu Moira'ların sürücüsü, yol göstericisi olur. Ölümsüzlüğe yönelen kişi ölümden sonraki hayata yönelir. Böylesi, kahramanların kaderi; yarı tanrı, Zeus'un oğlu, yiğitlikleri ile ölümlülüklerini yenenler ve ölümsüzlük nektarını içenler, latum" (kader) üzerinde zaferin simgesi, kendi ölümünden sonra yeniden doğmaya yatkın hayatın kaynağıdır.
Gezegensel Güç
Satürn katı ve çarpıcı mantığıyla izlediği yolda gerçeğin çemberini sınırlandırır. Bazen "büyük kötülük getiren" diye adlandırılır çünkü o kendi payı içinde katılır, felaketler, zorluklar, engeller ve sınırlar getirir. Vicdan, zayıflıkları ve başarısızlıkları kendinde toplayan bu özellikleri anlayabilmek, özümseyebilmek ve aşabilmek için gücünü toplamalıdır. O ayrıca, bilinen dünyada sınırlı bütünleşmemiz içinde korunmuş "Egomuzun" vicdan sembolüdür. Satürn'ün dünyasında her şey düşünülmüş, programlanmış ve önceden görülmüştür. Satürn yörüngesinde ortalama 29 yıl 167 gün döner. Yaklaşık 28 güne eşit olan bu yörünge Ayın yörüngesine benzer. Bu arada her biri 17 yıldan oluşan dört periodda, insan kişiliği oluşur ve sert Satürn başladığı noktaya geri dönünce kendi olgunluğunu yüklenmeye hazır olması gereken kişiliğin ikinci doğuşuna yol açar. Bu anlamda O, inisiyatördür ve hayatta üç büyük kaderin işaretçisidir: 28-56-84 yaşlarında. Geçtiği yerde kendimize ait olan çıplak ve katı bir bilinci belli eder. Bu üç devir şöyle adlandırılır: "Geçmiş (28 yaşına kadar mirasımız); şimdiki zaman (56 yaşına kadar araçlarımızın kullanımını yüklenmek); gelecek (56-84 yaş arası; geleceği hazırlamak için hareket geçmek). Zamanın yenilenmesi "Kaos"un geçmesini gerektiriyordu; Roma'da bu olay "Satürnalia"lar tarafından oğlak burcu işareti ile kutlanıyordu. Bu şenlikler boyunca dünyadaki düzen "altüst" oluyordu. Yani herkes toplumdaki yerini değiştiriyor, köleler efendi, efendiler köle oluyordu. Düzenin altüst oluşu tıpkı Tanrının başlangıcını tamamlarken Gök-Baba'yı altüst ettiği gibi zamanın güçlerinin tekrar yenilenmesini sağlar. Bunun ardından Zeus dünya düzenini yeniden kurar. Satürn'ün gücü insanın yalnızlık bilincini uyandırır. İnsan, maddesel cıvayı spiritüel cıvaya dönüştüren sürece başlayabilmek için bencilliğin koyu, bilinmez karanlıklarını yüklenmelidir. Bu karanlıklar, onun kaderine, fedakarlık, çile ve kendi yeteneği ile evrensele kavuşması için gereklidir. Satürnlülerin yükselişi yavaş ve zordur ama bilginin ve yeterliliğin en yüksek tepelerine ulaşabilirler. Bazen de, kendilerini toparlayamadan aniden düşerler. Fakat her durumda, onların geçişleri çağdaşları ve gelecek için ölümsüz ve örnek izler bırakacaktır.
 

BoZKurT

"R@m@z@n"
Forum Düzeni
Katılım
22 Mart 2012
Mesajlar
9,476
Beğeni
16,829
Puanları
113
Konum
İstanbul
Yunan Mitleri ve Astroloji - 2

Olimpus Kralı Gök Cisimleri ve Mitler
Astroloji dünyası hem nesnel hem öznel, hem hayali hem gerçek hem de tinsel ve maddeseldir. Henri Corbin'in deyimiyle o, yaratıcı düşlemin ifade edildiği "hayali" bir dünyadır. Henri Corbin'e göre hayalin aracılığı olmadan varlık yasak bölgede kalır. (Bir dünyanın değil dünyaların "arasında" ortada durduğu için) Aktif hayal gücü duyumlanabilir ve algılanabilir dünya arasında yani onların kesiştiği yerde gidip gelmeyi sağlar. Hayal dünyası ne hayali, ne uydurma ama gerçekten somut olan anlayışın yeni durumunun yani "coincidentia oppositonun (zıtlıkların uyumunun)" gerçek olabilmesi için kaçınılmaz bir menteşeyi oluşturur. Hayal dünyası büyük bir geçiş yeri, bir düğüm veya zıtlıkları birbirine bağlayan bir kalptir; paradoksal durumun yaşamasına izin verir, o öyle bir dünyadır ki orada simge gerçektir ve yaşanmıştır. Aktif hayal gücü bilginin aracı ve yetkisi gibi işler; duyu organlarımızdan bile daha gerçektir. Bu hayali biçimin yararı, onları deşifre edilecek sembollere yeniden yerleştirmek için verilen duyguların değişimini tamamı tam***** meydana getirmesinde ya da getirememesindedir.
"Mundus Imaginalis (Hayali dünya)" bir şekle, boyuta, uzama ve akılcı düşüncelere sahip olduğu için maddesel varlıkla simgelenen bir dünyadır. O aynı zamanda hem maddesel olmayan maddeden yapılmıştır hem de hafif bedende bedensiz olarak vücuda getirilmiştir. Bunları birbirinden ayıran ve birleştiren bir sınır vardır. Mitler geleneksel toplumlarda yaşayan bir "corpusu (gövdeyi)" oluşturan ve tüm geleneksel bilimlerin birliğini kendi iç mantığı ve kriterleri olan simgesel bir dille yaşanır. Mitlerin gerçeğe yaklaşma şekli bizim analitik, deneysel yani bilimsel yaklaşımımızdan geçmez. Onlar görünenin üstünde gerçeğin yapılarının doğrudan bir görünüşüyle, kozmos ve insan arasındaki karşılıklı bağımlılığın anlayışıyla, bu zengin dünya ve yaratıcı hayal gücünün verimliliği aracılığı ile gerçekleşirler. Gezegenlerin psikolojik fonksiyonlarını daha iyi anlayabilmek için onların kaynaklarına gitmeliyiz. Bu kaynaklar mitolojik anlatırlar. Mitlerin daha dikkatli okunması astrolojinin işlevi hakkındaki anlayışımızda yeni nüanslar keşfetmemizi sağlar ve aynı zamanda astrolojinin verileriyle mitlerin bazı karanlık yönlerini aydınlatırız.
Bu iki disiplin arasında dinamik bir ilişki bulunur; astroloji, mitleri yorumlamada bize diğerlerini de iyi bir şekilde kapsayan (simya, maji vb) bir anahtar gibi gözükür. Böylece Jüpiter gezegeninin özelliklerini Batı Astroloji'sinin ışığı altında inceleyeceğiz. Böylelikle onun psikolojik işlevlerinin örneğini Yunan mit tanrısı Zeus, Romalıların Jüpiter'i aracılığıyla hemen bulacağız.
Astrolojiye Göre Jüpiter Gezegeninin Görevleri ve Özellikleri
Jüpiter gezegeni güneş sistemimizin en büyük gezegenidir. (Çapı dünyanınkinin on bir katı büyüklüğündedir). Kütlesi diğer gezegenlerin toplamının iki buçuk katı ve hacmi diğer gezegenlerin toplam hacminden fazladır. Jüpiter'in siklusunu anlamak için hümanist astroloji açısından A. Rupert'in sözlerine kulak verelim: "Jüpiter'in siklusları 12 ve 7 sayılarına denk gelir çünkü Jüpiter 12 senede (tam olarak 11 sene 10.5 ay) bir tam Zodyak turu tamamlar ve 84 senelik idealar (arketip) hayatında 7 tam Jüpiter siklusu vardır. 12 sayısı ile burçlar ve evler ile ilişki kurulur ki bunları bir senede dolaşır ve bu aynı zamanda kendi uydularının sayısıyla da bağdaşır. Jüpiter'e ait nabız atışını ahenkli hale getiren bu 12 yıllık siklus hepimizde ortak olan yaş siklusudur. Bu siklusların ritmi gizli güçler olarak yükselen bir spiral ile kişinin "bir kişiden öte" olma yolundaki yetişme deneyimlerini tanımlayacaktır. Bu sikluslar kişinin dışarıya ve yukarıya doğru ulaşma ihtiyacını ifade eder. Bu 7 siklusun her birinin bir anlamı ve belirli bir amacı vardır. Bütün siklusun 7 aralığa bölünmesi bir anlama ve evrensel bir uygulamaya sahiptir.
Filozof H.P. Blavatsky, "Gizli Öğreti" adlı eserinde yedinin incelenmesi ile İlgili birçok örnek vermiştir ve bunu "insandaki yedi ilke" ile bağdaştırır. Bu ilkeler şunlardır.
  1. Fizik beden
  2. Eterik beden, yaşamsal ilke
  3. Astral beden, duygular ve tutkular
  4. Zihinsel-Arzu beden, somut akıl
  5. Zihinsel beden, gerçek ve saf akıl
  6. Buddhi, tinsel ruh
  7. Atma, saf tin
Bu yedi ilke bütün dinlerde ve simyada görülür. Büyük İşlem'de (Simyada) yedi evre vardır. Yedinci kısım aydınlanmanın en yükseğidir. Böylece 84 yıllık bir hayat süresince doğuş pozisyonu ile Jüpiter'in yedi kavuşumu, onun işlevinin doğru tamamlanmasıyla kişilikte yedi devirden ileri gelir. Bu da, tamamlanması için 84 yıla gereksinim olduğunu ifade eder. Jüpiter gezegeninin yönettiği niteliklere ve görevlere gelince, şunları buluruz: ferahlık, neşe, duyguları dile getirme. Örnekseme yoluyla ona mal edilen özellikler: şans, zenginlik, refah, düzen, organizasyon, hiyerarşi, birlik, yargılama, hak, doğruluk, cömertlik, başarı, saygınlık, azim, bilgi. Zihin ile ilgili meziyetlere gelince: yargı, düzen, denge, planlı çalışma anlayışı, din, yasa, felsefe, sosyoloji disiplinlerini ve organizasyon şekillerini yönetmek. Edebiyata açıklık getirir, güneş sentezi ve Satürn analizi arasında, bilimlerdeki orta yolu bulur.
Duygulara gelince: Jüpiter iyilik, dürüstlük, doğruluk ve prestij duygusunu uyandırır. Karakter büyük bir sosyal olma duygusu ile şen ve uzlaştırıcı olur. Samimiyet, yaşama sevinci ve iyimserlik onun Özellikleridir, iyimserlik "iyimser kılma" kapasitesidir böylece olayları sadece miktar olarak değil nitelik olarak da mükemmel kılmaktır. Hayranlık duygusu cömertlik de varlıkların derin ve kendiliğinden kabul edilişi ile onları karakterize eden özelliklerdir. Jüpiter'in bağdaştığı meslekler şunlardır: papazlar, yüksek mevkili kişiler, kanun adamları, yüksek düzeyli kişiler, politikacılar, üniversite görevlileri, serbest meslek sahipleri ve aynı zamanda maceracılar, dini müzik bestecileri, ressamlar ve yazarlar. Kusurları bu bolluk arayışı ile ilgilidir. Örneğin günümüz toplumundaki aşırı tüketim ve israf bununla bağlantılıdır. Bu kusur Satürn sınırlamasıyla, Kova'nın gelişi ile son bulacaktır. Aynı zamanda öfke, gösteriş ve otorite Jüpiter'in negatif yönlerini gösterir ama bunlar tamamen uğursuzluk getirecek cinste değildir çünkü onları sınırsız olarak verir.
Yunan Mitlerine Göre Tanrı Xeus'un Görevleri ve Özellikleri
Zeus, Metis ile (kurnaz akıl) düzensizliği bütünleyerek düzeni kurar. Zeus'u babası Kronos'un elinden kurtarmak için annesi Rheia bir "kurnazlık (Metis)" buldu: Kronos'a oğlu Zeus yerine bir taşı yutturdu ama Tanrıça Gaia Zeus'un kavgada korkunç Yüz Kolluların eşsiz güçlerine karşı Titanları yenmesini temin edecek ve Kiklopların kurnazlıklarını yenecek bir silah kullanacağını söyledi.
Başka bir deyişle Titanların yenilmesi yaşları, doğaları ve soyları aracılığıyla eskilerin ve yenilerin bir araya gelmesi ile olur. Zeus'un, Titanlara boyun eğdirerek düzene koyulmaya çalışılan aynı ilksel kozmik gücü, aynı özgün canlılığı enkarne edecek güçler yardımıyla niyet etmesi gerekir. "Düzeni kurmak için karmaşanın güçlerine etki edebilecek bir güce gereksinim vardır ama bunun için hangi enerji kaynakları, bu düzenleyici gücü beslemelidir?" Böylece Kikloplar Zeus'a gerekli silahı, "şimşeği" verdiler. On yıl süren sert savaşlar sonrası Olimpus Tanrılar Titanları yenmeyi başardı ve Zeus yeni dünya düzenini kurdu. Hesiodos'un Theogonia'sındâ (Tanrıların doğuşu) Zeus tanrıların krallığına terfi eder etmez Okyanus'un kızı tüm tanrılar ve ölümlülerden bilge olan tanrıça Metis ile tekrar evlenir. Bu birleşme ona tahta ulaşma yolunda kurnaz aklın verdiği hizmetleri tekrar tanımaktan başka bir şey kazandırmaz. Bir hakimiyet kurmada Metis'in varlığının gerekliliğini gösterir. Onsuz ne fethedilebilir ne kendini alıştırabilir ne de kendini muhafaza edebilir. Annelerini karakterize eden aynı kurnaz düşünceyle tanrıçanın oğulları da yenilmez olacaktır ve babalarından üstün geleceklerdir.
Zeus tanrıların krallığını kutsayan evlilik tarafından kendini tehdit edilmiş gibi hisseder. Önceki kralın yaşadığı aynı kaderi görür: kendi oğullarının darbeleri altında düşmek. Ama Zeus diğer hükümdarlar gibi değildir. Kronos kendi çocuklarını yutarak kendinden üstün kurnazlıktaki güçlerin varlıklarını sürdürmelerine meydan vermiştir. Zeus tehlikenin köküne gider. Tanrıça Metis'e karşı, ona kendi silahlarıyla (kurnazlık, aldatma, şaşırtma) yönelir. Onu tatlı sözlerle kandırarak daha sonra kızı olacak Athena'yı doğurmadan yutar, böylelikle herhangi bir erkek çocuğun Tanrıların ve insanların kaçınılmaz kralı olması riskini yok eder. Metis'le evlenerek, ona hakim olup onu yutarak Zeus basit bir hükümdardan daha üstün olur. Kendi hakimiyetini kurar. Gelecekteki, karnının dibinde olan her şeyden tanrıça tarafından uyarılarak haberdar edilen Zeus Kronos gibi sadece kurnaz bir Tanrı değil metietadıryani tam kurnaz tanrıdır. Artık hiçbir şey onu şaşırtmıyordu; kararlarına karşı çıkılması, kendi uyanıklığına aldanması... Hükümdarlık her zaman tekrarlanan bir kavgada kazanılması gerekli şey olmaktan çıkar, Zeus'un kişiliğinde sabit, kalıcı bir duruma dönüşür. Metis'i yutarak ve Athena'yı başından doğurarak Zeus bilgeliğinin çevresinde kendi dişiliği ile birleşir. Kendi hayatını Athena'ya vererek "lanetli" Zeus "kurtarıcıya", dünyayı uyum içinde yönetecek ve aydınlatacak aktif aklın Yaratıcısı, Ana-Babasına dönüştü. Kaos, akıl ile, Teos ile Kozmos'a dönüşüyor.
Zeus, Poseidon ve Hades, babaları Kronos'u tahttan indirdikten sonra Gökyüzünün, Denizin, ve Karanlık Yeraltı Dünyasının hakimiyeti için talihlerin 'denediler. (Yer hepsinin toplu kullanımına bırakıldı). Zeus Gökyüzünü, Hades Yeraltı Dünyasını ve Poseidon Denizi yönetti. Bu üçe bölünmüş dünyanın görev dağılımında Hint-Avrupa Tanrılarının üçlü işlevini tekrar buluyoruz. Zeus'u "baş rahiplik" ve "hükümdar" göreviyle, Poseidon'u bize süvarilik statüsünü ve Topraktaki hakimiyet iradesini hatırlatan savaş işleviyle ve Hades'i zenginliklerin ve toprağın meyvelerin koruyucusu olarak tekrar buluyoruz. Zeus saf havanın, eterin sonsuz ilkbaharın bulunduğu yer olan Olimpus'un efendisidir.
Tanrılar orada gençlik ve ölümsüzlük veren, Olimpus yemekleri (ambrosia) ve Olimpus Tanrılarının içkileri (nektar) ile beslenirler. Birçok tanrıyla çevrelenmiş olmasına karşın sadece 12 tanesi Olimpus Konseyi'ni oluşturur. Bu konsey Kronidlerin 4 erkek kardeşinden: Poseidon, Demeter, Hestia, Hera; Uranüs'ün kızı, Afrodit'ten ve altı öz oğlundan; Ares, Apollon, Hephaistos, Hermes, Athena, Artemis'ten oluşur. Krallığı ışığın krallığıdır ve bakışlarıyla tüm evreni gördüğü söylenebilir. Dünya düzenlenir düzenlenmez Zeus insanları yaratır. Zeus Themis'le (düzen) birlikte mevsimlerin tekerleğini çevirir. Titanide Themis'le birleşmesinden mevsimleri yönetecek üç zaman doğacaktır: kanun, düzen, adalet. Themis takvimi simgeler çünkü o yılı yaz ve kış gün durumları olarak ayrılan mevsime ve on üç Ay ayına bölen en büyük tanrıçadır. Atina'da bu iki mevsim "tohum veren" ve "solan" olarak kişileştirilmiştir. Annesi Rheia ile beraberliğinden beri yılan görünümünde olan Zeus, Nemphea'lar veya arkaik Tanrıçalarla beraber olmak için her hayvanın kılığına girmiştir. Hayvanlar yılın aylarını simgeler. Nemphea'lar da burada, Zeus tarafından simgelenmiş olan ışığın başlangıcının yıllık siklusunun değişik evrelerinde evlendiği neolitik (çok eski) çağın çok eski Ay tanrıçasının simgeleridir.
Bu mitler bize, anaerkil bir yapıdan oldukça ataerkil bir yapıya geçişi gösterir. Bu çeşitli birleşimler doğanın yaşam siklusunu harekete geçirecektir. Şu anda sayısız değişimleri kapsayan, zenginliği meydana getiren dinamik bir evrende, babası Kronos'un çok statik evrenin aksi olan Zeus'un krallığı içerisindeyiz. Zeus'un krallığında ansızın ortaya çıkan değişikliğin sebebi kızlarından biridir; Tykhe "talih". O, bazılarına şans ve bolluk bazılarına da sefalet getirir. Tykhe talihe düşen toplarla oynarken kararlarından sorumlu değildir. Eğer bir insan zenginliğe fazla kapılır ve Tanrılara kurban vermeyi unutursa, eski bir tanrıça ona daha fazla alçakgönüllülük vermek için gelir. Bu korkulan ve kutlu görülen tanrıça Nemesis'dir: "adil karar". O, bir elinde elma ağacı dalı (görünmez dünyaya girip çıkmak için) ve diğerinde bir tekerlek taşır. (Roma'da Fortuna olan talih tekerleği). Böylelikle şans oyunları ve gereklilik insanı sorumlulukları ile karşı karşıya bırakır. Adalet duygusu ve özgür iradeyi geliştirmeye mecbur eder. Bunları Zeus, kanunlara saygı duyulması ve Ölçü ile davranılması için verir. Bir kez, Yaradılış üç dünya dört mevsim ile Evren'in tüm canlıları ile gerçekleşir gerçekleşmez Zeus tanrılara sorar: "Ne eksik?" ve onlar cevap verir: "Bu harikuladeliği övecek bir ses". Böylelikle Mnemosyne ile hafıza birleşti. Zeus Musa'ları, Sanat Tanrıçalarını yarattı. "Sanat Tanrıçalarının şarkılarında bütün her şeyin aslı, tanrısallık ile dolu bir varlık gibi, tüm derinliklerden ışıldayarak en karanlığı ve eziyeti görmüşçesine tanrısallığın sonsuz neşe ve şanını açığa vurarak yankı verir". Eurynome ile birlikte hayatı sevgi ile parlatan, sevgiyi veren ve alan, neşe dağıtan "üç güzeller (Kharit'ler) meydana geldi. Doğayı karakterize eden güzel ve faydalı birliği gerçekleştiren onlardır. Zeus her şeyde tanrısal birliği ve bunların ayrımını Gökyüzünün Hanımefendisi Hera ile gerçekleştirdi. Zeus'un ikiz kardeşi Hera Mevsimler tarafından beslendi (6). Zeus onu Girit'teki Knossos'da veya bazılarına göre orada ona başarısızlıkla dalkavukluk ettiği Argolide'deki Thornaks Dağı'nda aradı ve ama Hera onu ıslak bir guguk kuşu kılığında görünce acıdı ve onu şefkatle göğsünde ısıttı. O zaman Zeus önce gerçek kılığına büründü sonra ona tecavüz etti. Hera bundan o kadar utandı ki onunla evlenmek zorunda kaldı. Bütün tanrılar düğün için hediyeler getirdi. Hera ve Zeus üç yüz sene sürecek olan düğün geceleri için Samos'a gittiler (7). Hera ve Zeus'un birleşmesinden Ares, Hebe, Llithia ve Hephaistos dünyaya geldi. Sırayla savaşçı, ölümsüz gençlik, doğumların tanrıçası ve demirci tanrısı (8). Bu üçüncü eş Zeus'un resmi karısı oldu ve kavgalarına rağmen bu birleşme, göçebe savaşçılardan oluşan bir toplumda soyun devam etmesini korumak için sosyal anlaşmayı, evlilik sözleşmesini sağlamlaştırdı. Her durumda Hera meşruluğu temsil eder. Zeus'un titizlik erdeminde en üstün karışıdır.
Daha sonra Zeus, Tanrıçalarla, Nemphealarla ve ölümlülerle beraber olabilmek için zaman, zaman kuğu, boğa, guguk kuşu, keklik, yılan, altın yağmur damlası veya ölümlü kılığına bile girdi. Çocuklarının arasında Hermes, Apollon, Artemis, Dionysos, kız kardeşleri Klytaimestra, Helena, Dioskur Kastor ve Polluks gibi tanrılar, Herakles gibi kahramanlar ve diğer bir çoğu sayılabilir çünkü tüm topluluklar (ırklar), mitolojik ata olarak Zeus'u tekrar bulurlar. Baba Tanrı'nın bu çoğalmasını nasıl yorumlayabiliriz? Çünkü o, tam yaratıcı ilkedir, ilahi veya kahraman olarak, Romalıların Diş Panter dedikleri yaratılışta yaşayan her şeyin şeklinden türeyendir. Her şey onun yaratmasında birleşmiştir ve evrendeki aktif temsilci, üçüncü unsur kutsal Evlat'ı meydana getirmek için Ana Tanrıçayla, ilksel özle birleşmiştir.
Şüphesiz evrendeki her şey Zeus'un iradesi ile doğmuştur, ilahi Birlikten, sınırsız çoğalmaya kadar her şeyi veren O'dur. Tanrılar evrensel şekiller olarak ona hayat muhtaçtırlar ve evren kendi çeşitliliğinde her an mükemmel varlığı gösterir, ilahi şekiller gerçek ve öz olanı gösterirler. Bu anlamda Zeus dini duygunun kökenidir çünkü daha büyük bir bütüne ait olan her katılanın bir bütün olduğu kadar birliği anlamını koruyarak her şeyi birbirine bağlayan en uyumsuz çokluğu bir yaklaşımla bütünleştiren odur. Kapsamlılığın kapasitesi sebebiyle varlığın görünüşünden öte olan yoğunlaşmayı ve gerçek bir inancı kabul edebiliriz. "Kelimenin tam anlamıyla Zeus'a benzemek tehlikenin önünde korkmadan ilerleyebilmek, nefret duymadan düşmanlarını yenebilmek, zayıflık duymadan sevebilmektir...
Zeus'un bereketinden acı çektikten ve onu kabul ettikten sonra hayatın onları yüce güç ve ilim taşıyıcılarına dönüştürdüğü insanlarda, görünüşlerin duygusal dünyası ve muhteşem iç dünyası arasında, bu dünyaları birleştirmeyi arayan yolcular da Zeus'un insan tipleridir".
Sonuç: Zeus'un Yeni Çehresi Jüpiter
Bu çalışmada Yunan Panteon'undaki tanrı Zeus'un savunmasını önermek amacımız değildir ama bu insana ait psikolojik işlevin bize kadar nasıl geldiği ve gelecekte kendini nasıl ve ne şekilde göstereceği hakkında düşünmeye davet ediyoruz. Bu bin yılın sonunda değerlerin gerçek bir krizine şahit oluyoruz ki bu kriz, geçmişten gelmesine rağmen, kendi Özelliklerine sahip olacak bir yeni tinselin ortaya çıkmasıyla çözülecektir. Bu tinsellik evrensel değerler ve gezegensel güçleri, yeni bir algılama ve görüş ile kapsayacaktır. Astroloji bunu büyük presesyonel (gün ve gece eşitliği zamanının daha erken olduğu) yılın siklusu ile bize açıklar Buna göre biz 4000 bin yıllık bir dönemi kapatarak Kova Çağı'nın başlangıcında bulunuyoruz. Bundan önce her biri 2000 yıl süren Koç ve Balık çağlarının astrolojik "süzgeçleri" altında yaşadık. Şüphesiz her gezegen bütün zamanlarda etkindir ama enerjileri bu çağların süzgeçlerinin özellikleri ile renklenir. Bunu daha iyi anlayabilmek için Jüpiter gezegenin Koç, Balık ve Kova çağlarının etkileri altındaki bazı iyi özelliklerini ve kusurlarını özetleyeceğiz.
Koç Dağındaki Jüpiter Gezegeni
Hıristiyan çağının öncesindeki 2000 yıl süresince Jüpiter otoritesi doğal olarak liderler aracılığıyla doğrulanmıştır. Fetih ruhu, hırs ve aynı zamanda dürüstlük ve onur, çağın "bu enerjisinin çizgileridir". Kusurlar iticilik, sorumluluğa karşı mizaç değiştirme, abartma, gökyüzündeki şimşeklere benzeyen şiddetli öfke olarak özetlenebilir. Bu zamanların Jüpiter enerjisini kendine kanalize eden kahramanın mitik imgesi Büyük İskender'dir. Mitolojiye göre kendisi Amon Jüpiter'in oğluydu.
Balık Çağındaki Jüpiter Gezegeni
Son 200 yıl yayılmacı ideallerle karakterize edilmiştir ki bunlar Roma İmparatorluğu'nun insanlığı birlikte kurtarmak için varolan evrensel dinlerle yaptığı gibi evrensel niteliktedir. Merhamet, özgecilik, koruma ve dinsellik çağın duygularıdır fakat aynı zamanda kendi görüşlerini kabul ettirmek için bazen dogmatik olmaktan çekinmeyen ve emperyalizme dönüşen bir fetih istenci de vardır. Kusurları hümanizmin totaliterliğe dönüşmesi ve evrensel kurtarma idealinin ekonomik emperyalizme dönüşmesi olabilir. Bireysel alanda ise bunlar; aşırılığa, kötü huylara yönelme ve sosyal bir parazite dönüşme olarak nitelendirilebilir. Balık Çağı'ndaki Jüpiter enerjisinin mitolojik görüntüsünü kanalize eden kişilikler arasında şunları sayabiliriz: aracı peygamber Muhammed, "aracı Papa" ikinci Jean Paul. Onlar Akdenizli bir dinde gerçekten gezegensel bir aşılama için çalışıyorlardı.
Kova Çağındaki Jüpiter Gezegeni
Kardeşlik ve aynı zamanda Sorumluluk değerleri ile arkadaşlık duygusunun çok. önem kazanacağı zamanlarda, pasif ve galvanize edilmiş gruplar tarafından izlenen şefin kesin ve merkezileştirilmiş otoritesinin eski değerleri, daha yumuşak ve canlı bir hiyerarşik yapı içerisinde, herkes tarafından kendi otoritesinin kabulünü bir yeteneğe dönüştürmelidir. Aktif katılımın gerçek anlamı insani ve sosyal planlarla doğmalıdır. Paradoksların zamanı, çağın bilgisi, "coincidentia oppositorün içerisinde (zıtlıkların birleşmesinde)" bilimin ve geleneklerin görüntülerini uzlaştıracaktır. Fakat Apollon, Dionysos, Athena ve Hermes'in babası bu paradoksu özümsemeye yatkındır çünkü o "kurnazlığın" efendisidir ve kendi gücü, "şiddetli gücü" sınırlamaz, Kusurları çok hırslı ve belirsiz planlara sahip olmak, riskli ve maceralı olaylar tarafından ve anarşi ruhundan etkilenmektedir. Kova Çağı'nın Jüpiter etkisindeki mitolojik figürlerine gelince gerçekte onlar şu anda doğmaktadır. Fakat sadık arkadaşlık duygusuyla Gılgamış ve Enkidu; ekip ruhuyla Jason ve Argonaut'lar (Troya efsanesi kahramanlarından önceki kuşaktan kişiler); devrimci, yenilikçi ruhuyla Einstein ve eşsiz maji gücüyle ile Merlin örnek olarak canlandırılabilir. Belki Kamelot şehrinde Kral Arthur ve Yuvarlak Masa Şövalyelerinin çevresinde bu yeni çağın Jüpiter enerjisinin sembolleri hayal edilmelidir.
 

BoZKurT

"R@m@z@n"
Forum Düzeni
Katılım
22 Mart 2012
Mesajlar
9,476
Beğeni
16,829
Puanları
113
Konum
İstanbul
Yunan Mitleri ve Astroloji - 3

Uyanık Hermes

Yıldızlar ve Mitler

"Olimpus’un hükümdarı, Zeus" üzerine olan makalemizde de söylemiş olduğumuz gibi, astrolojinin evreni hayal edilenlerin dünyasından etkilenir. Hayal edilenlerin bu dünyası, geçişin ol*duğu yer, karşıtlıkların başladığı ve aykırı durumların yaşantısına olanak veren dü*ğüm, sembolün hayata geçtiği yer ol*duğundan, bu alan, bizi karşıtlıklar içinde uyumun doğal ustası, aracı Hermes'e özel*likle yaklaştırır. Bir kez daha aynı zamanda gezegenler tarafından sembolize edilen psikolojik iş*levleri de ifade eden kozmos ve astrolojinin yapılarının görüntülerle canlandırdığı, dün*yanın doğusuyla ilgili görüşü ifade eden mitlere başvuracağız. Böylece birbiri ardına MERKÜR gezegenin astrolojik özelliklerine ve Yunan mitleri çerçevesinde HERMES’İN işlevine ulaşacağız. Boyutlarının küçüklüğünden dolayı çıp*lak gözle nadiren görülebilen Merkür gü*neşe en yakın gezegendir. Dünyadan ba*kıldığında Merkür güneşten 28 'den fazla uzaktır. Merkür ortalama olarak 3 ay 15 gün geriye dönüktür ve yörüngesel iler*lemesi günde ortalama 3 dir. Ay Dünya'nın yörüngesinin içinde ve dışında değişerek dönerken, Merkür kâh geride kalarak kâh ileri giderek, yılda üç kez Güneş'e doğru gider sonra da Dün*ya'ya doğru yaklaşır. Merkür ve Ay aynı zamanda güneş enerjisini dağıtan et*kenlerdir. Geleneğe göre Merkür ruhu, manevi olanı ve sinir sistemini olduğu kadar aklı ve fikirlerin sözle ifadesini de temsil eder*ken, Ay'ın bellekle bağlantısı vardır. Güneşten hemen önce doğup şafakla beraber kaybolmasına veya gece göğünde batı ufkunun hemen ya*nında parlamasına rağ*men ve Güneşi, al*gılama çizgimizin he*men altında takip etse bile Merkür, hiçbir za*man başucunda gö*rünmez. Merkür aynı zamanda hem sabah hem de akşam yıl*dızıdır. Güneşe yakınlığı, boyutlarının küçüklüğü ve hareketliliği analojik olarak bir takım özel*liklerin ona atfedilmesinin te*melindeki nedenlerdir. İşlevleri pratik zeka ve ifade biçimleri, uyum, akıl, ustalık, ya*yılma, yumuşaklık, hız ve anlayıştır. Aracılığı, insanları, çevreyi, ticareti, zekayı, bilimi, eğitimi, pratik zekayı, seyahatleri, ile*tişim ortamlarını, genç*liği, uçuşu, edebiyatı, söz söyleme sanatını, kurnaz insanları, ki*tapları, gazeteleri, tüm yayınları, söz*leşmeleri, tartışmaları simgeler. Meteorolojik bakış açısından ba*kıldığında Merkür'ün rüzgar üzerinde etkisi vardır. Mineraller dünyasından cıva, akik ve alacalı akikle ilişkilidir. Renkleri gri ve açık mavidir. Bitkilerin dünyasından şifalı bitkilerin yanında lavanta, nane, mine, kediotu, melisa, kahkaha çiçeği, anason ve papatyayı yönetir. Hayvanlar ve bö*ceklerden ise: maymun, papağan, tilki, sincap, saksağan, kırlangıç, kelebek ve bazılarına göre çalışkanlığı ve zekası nedeniyle arı ve karınca. Anatomik ve patolojik açıdan ise: akciğerleri ve sinir sistemi, larinks ve dili yönettiği gibi kollan, el ve ayaklan yönetir. Ayrıca bağırsaklar ve si*nirsel sorunlarda etkisi vardır. Başlıca hastalıkları solunum sis*temine ait olanlardır. Acı vererek kabızlığa, nevraljik ağrılara, nevrosensoriyel sorunlara hat*ta deliliğe yol açar. Sürmenaja neden olabilir. Zihinsel ve spiritüel alanlarda entellektüel ye*tenekleri canlandırır. Bu merakın, becerikliliğin, mantık yürütmenin ama aynı zamanda belli bir sezgi ve nesnelerin an*lamı konusunda hemen harekete geçen dolandırıcılığın gezegenidir. Bireyi sonsuza dek genç tutan bir öğrenme açlığı verir. Kendini başkalarının yerine koyma konusundaki yeteneği sayesinde mükemmel bir tüccar, aktör veya bazen mizahçı olabilir. Biraz bozulmuş, dağınık ve moda "rüzgarlarından" etkilenmeye eğilimli olan biç iradeye sa*hiptir. Diller, düşünce ve duyguların iletilmesi ko*nusunda yeteneklidir, iyi bir belagat yeteneği sağlar ve mükemmel bir şekilde iletişim kurmaya olanak tanır. Duygusal alanda man*tığın sözü geçer. Sahip ol*duğu seçkin duygusallık güçlü kösnüllüğe hiçbir za*man izin vermez. Duy*gulan yüzeysel ve de*ğişkendir. Toplumsallaşma yeteneğine Merkür sorunları ortadan kaldırma ye*teneğine sahip mükemmel bir diplomat olabileceği gibi, tam aksine bir fitne yayıcısı da olabilir. Bu gezegenin güçlü etkisinin yanı sıra başka gezegenlerden de etkilendiği için Merkür insanının portresini çizmek zordur. Ancak ifadeli bir yüz, meraklı ve dikkatli gözler, çevik ve abartılı jestler, hızlı, rahat ve ikna edici sözler bazı özellikleridir. Top*lumda nasihat vermeyi seven anlatıcı ro*lünü üstlenebilir. Merkür'ün meslekleri şunlardır : ede*biyatçı, gazeteci, editör, yayıncı, kü*tüphaneci, bilgin, istatistikçi, geometri bil*gini, yapı ölçücüsü, diplomat, konferansçı, sekreter, tüccar ve satıcı. Becerikliliği ve pratik zekası sayesinde başarıya ulaşır. Se*batsızlığı ve projelerinin dağınıklığı ne*deniyle başarısız olabilir. Kusurları dağınıklık, manevi den*gesizlik, unutkanlık, yalancılık, kurnazlık, dolandırıcılık, gevezelik, iftiracılık, sinirlilik ve deliliktir.


Tanrı Hermes'in yunan mitlerine göre işlevleri ve özellikleri
Genç ve Eski Tanrı
Hermes büyük olasılıkla Trakya kökenli çok eski bir Tanrı olup özellikle Arkadia çobanlan tarafından onur*landırılmıştır. Arkaik çağ*daki AnaTanrıça kültleriyle, yeni Ural kaynaklı Hint Avrupa mitleri arasında aracıdır. Hermes'in ayinleri ar*kaik ve neolitik kültlerin mirasçısıdır. Efsaneye göre, Hermes, Arkadia'da (Zeus'la Artemis'in avcı kızlarından Kallisto'nun oğlu Arkas'ın krallığındaki bölge) bir mağaranın dibinde Zeus'la nympha(su perisi) Maia'nın ilişkisinden dünyaya gel*miştir. Hermes'e bağlı olan alan dağın kal*bindeki mağaradır, bu bir dölyatağı, görünmeyenin ortaya çıkarıldığı yerdir. Pelasgos (Akdeniz yöresiyle Yunanistan'da oturan en eski soyun adı) ve Orfik (Orpheus'a bağlı din hareketi) kozmojeniye göre Merkür gezegeninin Titanları Metis ve Koios'tur. Metis Atena'nın annesi ve Zeus tarafından yutulan kurnaz zekadır. Kuvvetin ötesinde yapabilme ye*tisini getiren bu zekadır. İkizler burcunun naipleri Dioskur'lar(Leda'nın oğulları, Zeus'un delikanlıları), Kas*tor ve Polluks ile de bağlantılıdır. Bunlar gece ve gündüzün ikiliğini, at yetiştiricisiyle boksörü, ölümsüzü ya ölüm*lüyü simgeler. Karşıtlıklarla ulaşılan uyu*mun kefilleri olup ufkun Doğu Batı aksını çizerler. Ölülerin koruyucusu ve görünenle görünmeyeni bağlayan kapının bekçisi oldukları kadar bir mezarcı rolüne de sa*hiptirler. Hermes, özellikle insani ve hayali öğe*lerin koruyucusu olan tanrısal güçtür. O, içsel sınamanın tanrısı olup, tüm nes*nelerin sınırlarını belirler, doğru ilişkileri kurar ve 'nesneler arasındaki bağı gözler önüne serer. O gerçeği bilir, "bu tehlikeli bir dost*tur."
Düzen ve Düzensizlik
Hermes, bir ortalık karıştırıcı, bir mad*rabaz, bir eşkıyadır. Bir alanın düzenlenmesini temsil edebileceği gibi aynı zamanda düzen bozucu da olabilir. Zaman, zaman düzen, zaman. zaman da dü*zensizliktir. Yoldan çıkarıcı ve bilinemezdir. Bu duygu gizlediği onun gidişinde vardır: Apollo sürüsünü ararken yaşananlar bu*nun örneğidir. O sabah doğmuş olan Her*mes, abisinin tanrısal sürüsünü bir eriş*kinin gücüyle çalar. Ancak Apollo ona an*nesinin ininde hesap sormaya geldiğinde, onu yeni doğmuş bir bebek gibi sıcak kun*dağında bulur. Silen'ler (Kocalmış satir’lere genellikle verilen ad) ço*cuk ve inekler tarafından bırakılan izleri takip ederken, izler karışır, birbirine girer: başı ve sonu ol*mayan gerçek bir labirent gibi. Homerik destandan öğ*rendiğimize göre Hermes işa*retlerin sırasını ters çevirmiştir: inekleri geri, geri yürütmüş, oradaki çalı çırpıyı ayağındaki sandalların altına örerek ayak izlerini silmiştir, işte Hermes'in kurnazlığı böylesine bir kurnazlıktır, tuzaklar ve entrikalar kullanarak ustalaşmıştır. Tüm yol*lan kullanarak durumlardan kurtulur, rol*leri ters çevirir, rakiplerinin karşısına ge*çer. Olimpus’un on ikinci tanrısı olmasını sağlayan da Metis, yani kurnaz zekasıdır. Zeus'un onu kurallı düzensizlik olarak ka*bul etmesini sağlayan da odur. Aynı zamanda hırsızların, insanların pa*yına sorumluluklarının. müdahalesi ol*madan düşenlerin de tanrısıdır, Sisam adasındaki Hermes Charidatos şenliği sı*rasında hırsızlık ve talan serbesttir. Kadın düzenleri, yalanlar, çıkarcı sözler ve aldatıcı mantıklar dahil olmak üzere tüm kurnazlık ve kötülükleri korur. Ancak Hermes'in hırsızlığı sezgiyle de bağlantılıdır. Çünkü hermetik inisiasyon için yiyeceğini kendini belli etmeden bu*labilmesi gerekir. Bu ustadan esin bek*lenmeyen bir yoldur. Aday, dağınık par*çalardan başlayarak tanrılarla bir*leşmesine kadar bilgiyi yeniden kurmak zorundadır. Hırsızlık, ruhun konsantrasyonuyla sentez ve sıçramadan oluşan bir hır*sızlıktır. Entellektüel bir hırsızlık başlatmaz. Bu gelişmenin pedagojisidir. Ancak, kurnaz yeteneklerini aynı za*manda tanrıların, özellikle üç dünya arasındaki habercisi olduğu Ze*us'un da hizmetine sunar. Bu şe*kilde Triseps'tir: üç dünyayı, göğü, yeri ve yeraltını birleştiren. Zeki eylemleri Typhon'un esiri olan ve sinirleri alınan Zeus'u kur*tarmasına olanak tanımıştır. Devi unutmuş, Zeus'un sinirlerini yerine koyarak ona güçlerini geri ver*miştir. Böylece bu "küçük tanrı" kendini Olympos'ta vazgeçilmez hale getirmiştir. G. Durand'ın dediği gibi "en aşağı ve en küçük olanın gücünü" cisimleştirir. Küçük ama güçlü olan bir ci*nin gücüne sahiptir.(l) Sofistike ve kar*maşık bir mekanizmayı durduran kum ta*nesi veya içinden çıkılmaz bir durumu çö*zen hayal gücü irkilmesi gibidir.
Beklenen ve Beklenmeyen Aracı
Çoban ve yolcuların tanrısı, yol işareti olarak kullanılan "taş yığınlarının (Herma) mucidi, kurnazlık ve hırsızlığın tanrısı ama aynı zamanda değiş-tokuş ve söz*leşmelerin ustası, sözleriyle kurnaz yü*rüyüşüyle de kalleş olan, psikopomp (ruh*lara kılavuzluk eden) ve aynı zamanda da Zeus'un habercisi ve son olarak da uyku tanrısı olan Hermes'in adı tanrısallığa eri*şiminin kiplerini belirleyen hareketliliğine ve bilinmeyenler uzayına yazılmıştır. (2) Hermes yolların üzerinde iz bırakandır. Yol kavşaklarına çakılı olan iki veya dört başlı Hermes formları yönleri gösterir ve parkurları sınırlar. Bu yer değiştirmelerin kılavuzu, evlerin kapılarında ise ' bü*tünlüklerinin koruyucusu ve kapı tok*maklarının tanrısıdır. Yollan ilk açan odur ve bunu yaparken de yol gösteren işa*retleri bırakır. Yeni ülkeler açan bir ma*ceracıdır. Apollo'nun sürüleriyle ovayı ge*çerken ,de böyle yapmıştır. Tek başına yo*lunu açmıştır. Doğası her zaman belirsizdir çünkü ço*banların ve sürülerin koruyucusu olduğu kadar hırsızlıkların da koruyucusudur. Değiş-tokuşu mümkün kılar ve yer değişikliklerine işaret eder ama aynı za*manda her an açılmayı bozabilecek olan kaygılandırıcı figürdür. Her zaman hareketli olan Hermes', mal*ların, kelimelerin ve rollerin dolaşıma gir*mesini destekler. Ancak bunda her zaman tehlike payı vardır. Yunanlılar çok az çabayla elde ettikleri iyi buluntulara Hermes'ten dolayı "Hermaion" derlerdi. An*cak bu şansın kötü darbeleri için de ge*çerliydi. Malların dağıtıcısıdır ancak cö*mert olduğu kadar cimri de olabilir ve sü*rüleri çoğaltabileceği gibi azaltabilir de. Bir kazanç peşinde koşarken "Hermes bizimle" denir. Apollo'nun ona flütüne kar*şılık verdiği üç altın yapraktan yapılma ve her türlü beladan koruyan muhteşem zen*ginlik ve bereket asasıyla zenginlikleri ge*tirir. Ara yerdeki bir alanda sürekli olarak hareket eder ve burada aracıdır. Evliliğin, seyahat veya sözlerin başlangıcında, Olympos’la Hades arasında Hermes her zaman iki tarafın arasındadır: Mutlu ve psi*kopomp laf taşıyıcı, Olympos’tan gelen emirlerin iyi niyetli uygulayıcısı veya ölümden dönmeden kararların uy*gulayıcısı, bir evrenden diğerine mü*kemmel bir hareketliliğe sahiptir ve sı*nırların geçilmesini sağlar. Varlıklar arasında iletişimi sağlayarak onların arasındaki sınırları aşar ama bu aynı zamanda dünyalar arasındaki sınırlar için de geçerlidir ve karşıtlıkları akıl almaz şekilde birleştiren bu hayali boyutta sü*rekli olarak yer alır. Bu nedenle saati köpeklerin saatiyle kurtların saati arasında, gündüzle gece arasında, görünmeyenden görülebilene ve görülebilenden görünmeyene geçilebilen şafakların ve alaca karanlıkların o büyülü anındadır. Ruhlarımızın cehaletten bil*geliğe, bilinçaltımızın koyu karanlıklarında yer alan bir bilinmezin birdenbire anlaşılmasına geçişini de o başlatır. Ölümlülerin arasında hatta zaman, za*man ocağın külleri arasında saklanarak yaşayan Hermes'in, bakire bir tanrıçayla içli dışlı olduğu söylenir. Hestia, evler için merkezi önemi olan, insan türünün ha*rekete geçtiği ve organize olduğu nokta olan ateşin gücünü simgeler. Fırının bu ka*palı ve yerleşik alanına Hermes, kendi açık, hareketli, geçişli, sürülerin, insan ötesinin, ayaküstü zenginliğin, ticaretteki paranın faiz getirmesi gibi ço*ğalanın zıtlığını getirir. Seyahate ait ve be*lirsiz olan bu zenginlik, çoğalır ve azalır, görünür ve kaybolur. Kendisine bırakılan marjinal tanrısal bil*giyi de aynı alanda uygular. Achai'da Pat rai yakınında Hermes garip bir şekilde Hestia ile bağlantılıdır. Burada ortasında gi*yinik bir Hermes'in bulunduğu bir genel alan vardır "Agora": burada Hermes'in tan*rısal bilgiler sunduğu söylenir. Ancak bu*rada, sakallı ve taştan yükselen tanrının tam karşısında bir Ocak sunağı, bir Hestia sunağı vardır. Karanlık çökerken, Her*mes'in saatinde, tanrıya başvuracak olan buraya gelir. Hestia için, sunağının üze*rindeki yağ lambalarını ve tütsüyü yakar ve bir metal para bırakır. Ardından hareketsiz Hermes'e döner ve kulağına so*rusunu sorar. Ardından bu halk alanından kulaklarını kapatarak çıkması gerekir. Kulaklarını açtıktan sonra duyacağı ilk ses Hermes'in sesidir: hareketin sesi, kuşların uçuşu, sözlerin gürültüsü, yaşanan alanı dolduran veya dolaşan tüm gürültüler, konuşmalar, gök gürültüleri. Duruşu ve varlığında olağanüstü bir-şeyler vardır. Bir toplulukta sessizlik ol*duğu zaman "Hermes geldi" demeyi unut*mazlar. Hermes etkili bir şekilde geceye ait bir ruhtur. Phasis'liler Hermes'in geceye ait gücüne uyumadan önce günün en son su*nusunu ona yaparak tapınırlardı. Büyülü ve yıpranmış asasıyla Hermes uyanıkları uyutur, uyuyanları uyandırırdı. Ona "rü*yaların yöneticisi" denirdi. Bu nedenle önemli bir rüyadan sonra ona teşekkür edilir. Gece ruhu olarak ölü ruhlar ve onların krallığıyla ilişki içindedir. Şapkası Hades'in şapkasıdır. Ölülerin ruhlarına yeraltı dün*yasında rehberlik etme gücüne sahiptir ve ölü ruhları ışığa ulaştıracağından dolayı ona "psikopomp"(ölüler dünyası ile ilgili) denir. Hades'ten inerken Kerberos adlı kö*pekle savaşacağından dolayı bu görevde Pelops, Euridike, Persephone ve Herakles'i izler. Antesteries'in son gününde, ölülerin ba*şı olarak, onların dönüşünü sağlayacağı ve onları gösterişli bir şekilde tanrı yanıtına ulaştıracağından dolayı yeraltı dünyasının Hermes'ine kurban verilir. Anlaşılmaz simyacı ve hermenötik (sembol ve metinleri tercüme etme bilimi) filozof eğer "anlaşılmaz şeytani-rasyonalite ötesi yeraltı dünyasıyla hermetik semavi-rasyonel üst dünya" arasında bağlantı kurabilecek bir tanrı varsa bu Hermes'tir. Sonuç olarak onun bütün gidişi anlaşılmaz ve simyasaldır, bütün çalışmaları ışığı ko*yu karanlıklara çekmek ve bir kez daha aydınlık, olanı karartmaktır. Ne düalist ne de manikeisttir, (M.S. 3 ve S.yy.lar arasında rağbet bulan hem Al*lah'a hem şeytana inanan bir mezhebe ait) mantığı iyinin ve kötünün zıtlıklarını bir araya getirme gücüne sahip üçlü bir mantıktır. Arkaik tanrı Hermes bazen varlığın ka*pılarında bekçi (çoban köpeği) bazen de hırsız (varlığın kurdu) olarak görünür: çün*kü kimse hırsızdan daha iyi bekçi olamaz. Yaşanan ilkel mitler soyut mitler haline geldikçe yaşayan fikirlerin arketipleri tipoloji ve azaltıcı ideolojilerin doğduğu "fi*kirsel tiplere" dönüşür. Böylece yüksekle alçak, ışıkla koyu karanlıklar içsel ve dış*sal, varlıkla yokluk arasındaki ayrılma meydana gelir ve Hermes artık iletişim kurmazken felsefeyle simya arasındaki ay*rılma da vuku bulur. Böylece, zamanla resmi rasyonalist fel*sefe simyasal-kapalı kültürü bastırır ve sapkın ilan eder: laik ve felsefi olduğu ka*dar teolojik ve kiliseyle ilgili olan ataerkil batı rasyonalizmi doğayı ve rasyonel ol*mayanı ya da yüzüstü bırakılanı yeniden entegre etmeyi amaçlayan sembolik bir praxis veya teoriye göre aşağılık bul*duğunu aforoz etmiş ve mitlerin alanına sürmüştür" (4). Zıtlıkların birleşmesinin gizi kabul tö*renlerinin enerjik (simyasal-kapalı) işlemlerinde gerçekleştirilir. Lapis tarafından cisimleştirilen birincil maddeyle örtünmesi sırasında gölgesiyle bir araya gelmesini sağlayan bir analiz-sentez yordamı başlatır: kendi kendine çözünme, mater materia(ana madde)'nın bağrında bozulma, ve yeniden doğuşu ön*görerek ölüm. Simyasal eserlerin tamamı bozulmanın içerisinde yer alır ve çö*zülmeyi takip eder. Opus günışığından gü*neşe çıkışı veya ana karnındaki ka*ranlıklardan sonra bilincin yenilenmesini başlatan bir geçiştir. Bu doğuş, felsefe taşı gibi, karşıtların birliğinde (bilinç ve bi*linçaltı), varlığın arketipinde, dünyanın Ruhuyla Kendisi arasındaki buluşmada gerçekleşir. Hermes simyada kafası (bilinç-iyi) kuyruğunu (bilinçaltı-kötü) yut*maya çalışan yılan Ouroboros'u sim*gelediği gibi ve içkin tanrısal gücün kah, iyi kah kötü olması gibi katı ve sıvı haliyle cıvayı simgeler/ Kafası sağda ve solda ola*rak gökyüzü ve yeryüzünün birleşmesini, şeytanlarla meleklerin bir araya gelişini, erkek-fallik ve dişi-şeytani cinselliğini yönetir.(5) İşte bu nedenle bazen Zeus'un bazen de Hades'in habercisidir. Ölümün yalıyarlarlarından beri hayatı yeniden yaratan ve kapalı koyu karanlıklardan hermenötik (simgeler ve metinlerin yorumlanması bi*limi) ışığı çıkaran yaratıcının sembolüdür: bu karanlıklar ki kendi paylarına ışığı kar*şılar, yakalar ve bağırlarında konuk ederler.
İnsanların ve tanrıların arkadaşı
intihallerine rağmen bakışları durudur. Asla utanç içinde değildir. Doğru fırsatların ustasıdır ve kendini sevimli kılmayı bilir. Hermes'in lütfü ona pek çok yetenek ve tekniklerini borçlu olan, ayinler ve kur*banlarla başlayan yaşantıdan seçkinlik ve jimnastiğe ulaşan insanlar için bir dürtüdür. Hermes'e iki odun parçasıyla -kuru nar ağacı odunu üzerinde bir defne dalı- kutsal ateşi ilk yakan olma özelliği mal edilir. Defne dalı dikey aks olarak görünenle gö*rünmeyen arasındaki bağlantıyı sağlarken (defne aynı zamanda Apollo'nun bit*kilerinden biridir) nar ise (yatay kök) ateşin ve dolayısıyla görünmezin ruhunun cisimleşmesiyle bağlantılı bir bitkidir. Her*mes ayrıca onları On iki Olimpik tanrının şerefine 12 parçaya bölerek ve dumanı tanrılara sunarak Apollo'nun ineklerinin ilk kurban edilişini gerçekleştirmiştir. Böylece insanların kendilerini görünmeze bağlayacakları ayinsel yaşantıyı düzenleyerek kutsal ile kutsal olmayan arasında bir köp*rü yaratır. Geleneksel olarak anlatılana göre tur*naların Y şeklindeki uçuşundan et*kilenerek, temel şekilleri hazırlayıp ka*lıpların şeklini onlara vererek üç Parkaya (Parkalar, Roma dininde kader ve ölümü simgeleyen tanrıçalar, Moiralar la bir tutulur.) alfabenin hazırlanması sırasında yardımcı olur. Astronomiyi, müzik çi*zelgesini, boks ve jimnastik sanatlarını, ağırlık ve ölçüleri (bunların bir kısmı Palamedes'e atfedilir), zeytin ağacının aşı*lanmasını ve tabii ki güzel sözlerle büyüleme sanatını icat eder. Bazı kaynaklarda Hermes'in kaplumbağa kabuğu ve sığır bağırsaklarından yaptığı lirin yedi teli olduğu söylenirse de bazılarında mevsimlere karşılık gelen üç telden diğerlerinde de yılın dört çeyreğine karşılık gelen dört telden ve bunların sa*yısının yediye Apollo tarafından çı*karıldığından bahsedilir. Hermes flüt ve liri Apollo'ya verince, bir görev değişikliğiyle Apollo müzik tanrısı, Hermes ise sürülerin bekçisi oldu. Hermes'te aydınlığa ve bazen de gecenin sakladıklarına, cazibe ve tatlılığa ait ne varsa bunları tellerin veya flütün büyülü ve tatlı sesinden başka hiçbir şey da*ha iyi ifade edemez. Homerik destanda Apollo, Hermes'in icat ettiği müzik aleti için şunları söyler : "Gerçekten, de bu üç kere kârlı: neşe, aşk ve tatlı gevşeklik!".
Hermes - Merkür'ün Yeni Yüzü
Gilbert Durand Hermes mitinin 7 farklı kez patlak verişinden söz eder. Bun*ların üçü ilk çağlarda (Mı*sır, Eski Yunan ve Ro*ma'da), dördü de bizim batı uygarlığımızda yer alır: 13. yüzyılın sonunda, 16. yüz*yılda, 18. yüzyılın sonlan-19. yüzyılın başlarında ve 20. yüzyılın sonlarında 13. yüzyılın sonları ve 14. yüzyılın baş*larında olan birincisi Gotik Rönesans dö*nemine aittir. Bu dönemde Hermes "bi*limsel araştırmaların" tüm kimyasal, bi*limsel ve ruhsal dönüşümlerin koruyucusudur. "Merkür "merküryen"dir ve Eser'in aracısıdır" ve bu simyacılar kadar ünlü simyacı Büyük Albert'in çırağı Aquina'lı Tomas tarafından da meşrulaştırılmıştır. İkinci ortaya çıkış 16. yüzyılda Hü*manistlerledir. Burada Merkür "Merkür, Fi*il, Logos, seçkinlik Hıristiyan bir teolojinin optiğinin aracısı haline gelmiştir" diyerek allegorize edilir. "Merkürsel" olarak anı*lır ve büyük kıtalararası ticaret kadar ruh*ların ticaretini de yönetir. Bu "versayizm" yüzyılında Apollo'yla karıştırılarak daha rasyonel hale gelir. 18. yüzyılın sonu ve 19. yüzyılın ba*şındaki üçüncü patlaması, Merkür örtülü olan ve sırları çözülen haline geldiğinden belirsizliklerle doluydu. Mısır'ı ve onun sır*larını yeniden keşfettikleri bu dönem gizli derneklerin dönemiydi. Bu gizli der*neklerde sır önce bir soytarılık olup ar*dından çözülüyordu. Bu gizli derneklerin sırlarını çözmek zevkli olduğundan sayıları artıyordu. Belirsizlik Aydınlıklarda rol oy*nayan bu zamanın bazen de kendini gizlere adamasındaydı. Son olarak, dördüncü ortaya çıkış 20. yüzyılın sonlarında Hermes'in geri dönüşüyle oldu. "Za*manımızın büyük epistemolojik devriminde ye*niden ortaya çıktı.(...) Hubert Reeves'in dediği gibi bilimsel amaç artık bir nesne değil ama merküryen ilkelerin temelinde yatan bir harekettir." Şu ana kadar her şey mutasyon ve ilişkinin alanında olmuştur. "Fi*zikçi veya psikolog zamanımızın bütün bil*gin ve araştırmacıları, içsel araştırmayı ta*nıdıkları bir aşamadan geçmektedirler. Böylece Merkür'ün ruhların yöneticisi ola*rak ortaya çıkan psikopomp yönünü ye*niden buluyoruz".
Merkür Gezegeni Kova Döneminde
"Bu uygarlık çağının insanlarından en derin varlığını, üç evrenin ilişkisiyle ilgili bi*limini, çılgınca, küstahlıkları onları derin bir umutsuzluktan geçirerek anlaşmaya vardırabilsin diye saklamaktadır. Onlara, ayırt etme yeteneği, zeka ve nüansların yerine şüphe ve ahlak bozukluğu; içsel özgürlüğün ve ustalık yeteneğinin yerine fi*ziksel ayrılma; gücün yerine kabalık; yar*gının güvenilirliğinin yerine küstahlık; onu*run yerine kendini büyük görme çılgınlığı vermiştir" (...) Tanrıları ve şeytanları, ölümsüzleri ve hayaletleri ayırt etmekteki böylesine bir kapasitesizlik, varlığın ken*disi hakkında ve gizleri hakkında kay*gılanmadan biçimi arayan bir çağın üzerinde ağırlaşan bir ilençtir". 20. yüzyılın sonunda ortaya atılması gereken, eski zamanlarla yeni zamanlar arasındaki geçişi sağlayan veya arkaikle yeni olanı bağlayan, eskiyi olduğu kadar moderni de tatmin eden, bilgeliğe giden yolda aracı ve başlatıcı olarak Hermes'in-rolünü yeniden öğrenmektir. Kardeşlik ve Sorumluluk değerlerinin ve Arkadaşlığın anlamının çok önemli olmaya başladığı bir devirde Kardeşlik ve Ar*kadaşlığı (Kastor ve Polluks) simgeleyen Merkür eski önemini kazanacaktır. Öte yandan klasik dünyadan bize kalan felsefi söylemin ve rasyonalist bilimin geçersiz olduğu bir zamandayız. Uranüs'ün avangardıyla Satürn'ün kay*naklarına dönüşünü bağlayan Kova'nın anlaşılmaz enerjisinin müttefiki olan Mer*kür (13), arkaik mentaliteyi yeni za*manlardaki bilimsel araştırmayla döl*lenmiş olarak ortaya çıkarmayı mümkün kılar. Bilim ve arkaik mentalite tarafından getirilen yen içerikler, gizemli bir içeriğin yeniden taşınmasını sağlar. "Hermes'in dönüşü" daha holistik olan ve düalizmin ötesinde bulunan bilimin yeni ruhunun içerdiği arkaikliğin dönüşüdür. Paradoksal bir şekilde, gerekli yeni kılıfı sağlayan dinler veya eski değerlere bağlı olarak kurulmuş dernekler değil ama tek*nolojiyle arasındaki ayrımı yapmayı öğrenmemiz gereken bilimdir. Merkür'ün enerjisi topluluğun diğer bü*yük gezegenleri olan Neptün ve Plüton'a müttefik olarak asıl olana dönüş için gö*rüntüler dünyasını aşmayı sağlar. Plüton'un enerjisi ölüme simyasal ba*kışın, bilincin Bütünlüğün ışığına yeniden doğuşu için yeniden entegre edilmesinde vazgeçilmez öğedir; Neptün'inki ise farklı kültürler, farklı ırk ve geleneklere sahip ama temelde ve ruhen birbirine bağlı ve eşit insanlardan oluşan, gezegen çapında tek bir insanlık oluşturduğumuzun bi*lincine vararak ayrılık duygusunu aş*mamızı sağlar. Zamanın esin ve verici mitik imgesi .bi*ze kendisiyle kaderi arasına dikilen ta*lihsizlikler denizini maharetle aşmayı ba*şaran Ulyssess'i hatırlatır. Güçlü Hermes yolumuzu aç!
Hermes / Merkür :
Astrolojik ve Mitolojik Bağlantılar
Tanrılar ölümsüz ve çok mutlu olsalar da insan davranışlarına örnek olmaları açı*sından mitlerde yetenek ve kusurlarıyla anlatılırlar. Bu anlamda kusurlar enerjilerinin aşı*rı veya eksik kullanımından kaynaklanır. Eylem, düşünce ve duygularda doğru ortamı bulmak için kusurları örtme kapasitesi bilgelik veya "erdeme" ulaştırır.

Astrolojik İşlev
Mitteki karşılığı
Yetenekler
  • Elektrik
  • Sempati
  • Kurnaz zeka
  • Ustalık
  • Seçkinlik
  • İletişim Hizmet Çeviklik
  • Kurban
Typhos'un esiri Zeus'a sinirlerini geri verir, insanlar ve tanrılar arasındaki arkadaşlığı sağlar. Apollo'nun sığırlarını çalar ve ustalıkla yok eder. Lir ve flütü icat eder. Büyüleyen sözlere ve tüm kalpleri açan söyleme esin olur. Tüccarlara ikna yeteneği verir. Zeus ve Hades'in habercisidir, üç dünyayı bağladığı için ona Triceps derler. Sırasıyla Zeus, Ares ve Heracles'e yardımcı olur. Beden eğitimi ve yumruk doğuşu sporlarında yöneten yorulmak bilmez bir ko*şucudur. Ayin ateşlerini ve tanrılara ilk kurbanları o düzenlemiştir.
Kusurlar
  • Dağınıklık
  • Belirsizlik Yalan
  • Hırsızlık
Değişken ve sevgisi hiçbirinde sabitleşmeden teker, teker tüm nymphalara aşık olan bir mizacı vardır. Sürüleri korur ve çalar, şans oyunlarında şans veya şanssızlık verir. Apollo'nun ineklerini çalar ve bunu Apollo'nun ve Zeus'un karşısında inkar eder. Habercisi olacağında Zeus ona artık yalan söylememesini emrettiğinde, Hermes artık yalan söylemeyeceğini ama gerçeğin tamamını da söylemeyeceğini bildirir. Oğullarından biri olan Autolykos, dokunduğu her şeyi görünmez yapma ve ya*kalanmadan küçük hırsızlıklar yapma yeteneğine sahiptir. Sisam adasındaki Hermes Charidatos şenliklerinde hırsızlık ve talan serbesttir.
"Tanrılardan yaptığı hareketlerden birini saklamayı uman,
kendini aldatır."
 

BoZKurT

"R@m@z@n"
Forum Düzeni
Katılım
22 Mart 2012
Mesajlar
9,476
Beğeni
16,829
Puanları
113
Konum
İstanbul
Yunan Mitleri ve Astroloji - 4

Çekici Afrodit

Yıldızlar ve Mitler


Yunan mitleri ve onların ast*roloji ile ilişkileri hakkındaki yazı dizimize Kronos-Satürn-Zeus-Jüpiter ve Hermes-Merkür'den sonra Afrodit-Venüs'ün sırlarına değinerek ve bu arketiple geleneklerin bize anlatmak istediği bazı psi*kolojik ve kozmik işlevlerin bağlantısını araştırarak devam ediyoruz.

Astrolojiye Göre Venüs Gezegeninin İşlev ve Nitelikleri

Astronomik planda, güneş sisteminin ikinci gezegenidir ve yörüngesini 224,7 günde tamamlar. Dünyadan bakıldığında hareketleri hep güneşe yakınmış gibi gö*rünür. Tan vaktinden önce bazen sabah yıldızı olarak bazen 'akşam yıldızı' olarak ortaya çıkar, bazen de dünyanın arkasında kaybolur. Tüm zamanlarda "çoban yıldızı" olarak anılmış olan Venüs gökyüzündeki en parlak, dolayısıyla en güzel ve ışıklı ge*zegen olarak görünür. Astrolojik bir sembol olarak ona, aşk mahareti, sanat, uyum, büyü, yumuşaklık, cazibe, sempati, özveri gibi kavramlar atfedilir. Kimi zaman anne, kimi zaman met*res, kimi zaman kız kardeş veya lüks bir fahişedir ama her zaman ölümsüz bir di*şiliktir.Fiziksel planda, boğaz ve kan do*laşımının yanı sıra böbrekleri, üreme organlarını yönetir. Kan ve lenf sıcaklığını belirler. Venüs tipinin belirli özellikleri yu*varlak, yumuşak ve sevimli biçimlerdir. Duygular planında aşk, Venüslülerin başlıca uğraşıdır ve önemli başarı ya da başarısızlıklar onların kaderleri üzerinde önemli ölçüde yankılanır. Onların çekiciliği bir tür büyüleme ve kendilerine uygun gö*rünenleri kendine doğru çeken bir man*yetizma etkisi gösterir. Duygular yoğundur ancak bazen ani dönüşler görülebilir ama en azından ba*şarısızlık durumunda teselli edilmeleri ko*laydır. Venüs'ten yükselen yumuşaklık, se*vimlilik ve neşe. Aynı zamanda iyi duyguların, uzlaşma ruhunun ve derin bir adalet ve doğruluk duygusunun esin kaynağıdır. Sükunet ara*yışı, incelmiş ve yoğun bir duygusallık Ve*nüs'ü bir barış simgesi yapar. "Sonsuz bir hayatı" tanıyan ve arayanlar an*layacaklardır. Zihinsel ve ruhsal planda, plastik sanatlardan, müzik ya da tiyatroya kadar sa*natın bütün alanlarında sanatsal ye*teneklerin ortaya çıkarıcısıdır. Venüslülerden çok fazla mantıksal ve*ya entellektüel çaba beklememek gerekir. Oldukça bohem ruhludurlar ve yaşamın basit zevklerinden faydalanmayı severler. Bu gezegen entellektüel merakı değil yüksek sezgileri öne çıkarır. Daha çok sezgi ve sanatsal duyarlılık vardır. Oldukça belirgin ruhsal ve mistik eği*limlerin yanı sıra erkeksi bir yiğitlik ve soy*luluğa sahip olabilirler. Venüslülerin arkadaşlığı, iyilikleri, iyi niyetleri, ilk bakışta sempati uyandıran manyetik çekicilikleri nedeniyle her yerde aranır.Venüs ilgisizlik ve merhametin yanı sıra evlat sevgisini temsil eder ve hayır işlerini yönetir. Eylem planında, girişimci olmaktan çok alıcı bir tavır karşımıza çıkar. Doğ*rudan sürtüşmeye girmek yerine, ca*zibesini ve çekiciliğini kullanarak yani du*rumu idare ederek amaçlarına ulaşmaya çalışır. Ona bir şans ve rastlantı faktörü yük*lenir ve bu nedenle "Küçük Şans" olarak adlandırılır. Ona gösteri salonları, tiyatrolar, bah*çeler, otlaklar, koruluklar, çiçek açmış tar*lalar, moda salonları veya sanat galerileri gibi yerler uygun görülür. Ona uygun meslekler güzelden zevk almanın, sanat ve dekorun öne çıktığı mesleklerdir.Bu nedenle müzisyenlik, sa*natçılık, ressamlık, parfümcülük, ku*aförlük, dekoratörlük, estetisyenlik, çi*çekçilik alanları arasına girebilir, Renkleri, yeşil ve pembedir. Madeni bakır, taşlan: zümrüt, parlak mercan, ma*vi zümrüttür. Bitkileri, güller, hüsnüyusuf, yasemin, müge, leylak, nar ağacı, mer*sindir. Bahçelerin büyülü çiçek açışını ve sonsuz ilkbaharı yönetir. Günü cumadır. Hayvanları arasında bülbül, kumru ve yu*nus sayılabilir. Venüs'ün astrolojik olarak iki evi var*dır; Boğa ve Terazi burçları. Birincisinde hayatın ilkbaharına, üretici ve duygusal aş*ka dair tüm güçleri canlandırır; ikincisinde kendini belli eden daha idealist bir iyinin ve doğrunun anlayışıdır. Duygular daha entellektüeldir ve anlaşma, ortaklık, sosyal yaşam arayışına daha eğilimlidir. Venüs'e atfedilen özellikler; tembellik, nefis düşkünlüğü, edepsizlik, havailik, dünyevilik, kararsızlık, hafiflik ve be*lirsizliktir.

Dedenleme Tanrıçası Afrodit'in Miti

Sulardan çıkan Afrodit'in doğumu

Hesiodos, gök tanrısı Uranos'un ge*cenin karanlığında, toprağın üzerinde ke*yifle uyumakta iken sarılma anında Kronos tarafından hayalarının koparıldığından bahseder. Kesilmiş erkeklik organı uzun süre denizin dalgalarında yüzdü: tanrısal nesneden beyaz bir köpük fışkırdı ve için*den bir bakire büyüdü. Doğarken, gök*yüzünün şeffaflığından etkilenerek bütün evrenin tekrarladığı yumuşak bir iç çekiş çıkardı. Dünya dilsiz olmayı bıraktı. Onun doğuşunda ana üreticinin ve yaşama se*vincinin çarpıntılarını duydu. Önce Kythere'ya ardından Kıbrıs'a git*ti; toprağa dokunduğu anda ayaklarının al*tındaki topraktan çimenler fışkırdı. Aşk arzusunun cinleri olan Eros ve Himeros (aşk isteği) onun iki yanında idiler ve tanrılar topluluğuna varıncaya dek ona rehberlik ettiler. Kıvırcık bukleleriyle denizin kö*püklerinden çıkan ve tüm dünyanın sevinci ile selamlanan ölümsüz güzellik imgesini bilmeyen var mı? Afrodit'e yazılmış ikinci Homerik şarkı tanrıça dünyaya geldikten sonra ona at*fedilen ayrıntıları içerir: "Altın taçlı güzel Afrodit’e şarkı söy*lüyorum, has olarak Zaphyros'un güçlü nemli nefesinin kendini gürüldeyen denizin dalgalarının üstünde, ıslak köpüğün içinde taşıdığı deniz adası Kıbrıs'ın tüm yüksek yerlerine sahiptir: Altın tacın Hora'ları (doğada düzeni simgeleyen üç tanrıça) sevinçle toplanarak ona ölümsüz giysiler verdiler. Tanrısal başına ince oyulmuş al*tından bir taç taktılar, hayran, hayran kulaklarına baktılar. Kulak deliklerine orikalk ve değerli altından çiçekler taktılar. Yumuşak boynunu ve muhteşem ger*danını kendilerinin, altın tacın Horalarının, Tanrıların büyüleyici kalbinde, babalarının evinde bir araya gelmekteyken taktıkları altın kolyelerle süslediler. Vücudunu bu süslerle yeniden giydirdikten sonra onu ölümsüzlere ulaştırdılar. Onlar onu ne*şeyle karşıladılar ve ona ellerini uzattılar: menekşelerle taçlandırılmış Kythera'nın güzelliğine o kadar hayran kaldılar ki her biri onu yasal karısı yapıp evine götürmek istedi . Güzellik canavarca öğeden çıktı ve onun göksel gülümsemesini ayna yaptı. En eski antik çağdan beri o, deniz tanrıçasıdır. Gelişi dalgalan düzleştirir ve yü*zeylerinde bin ateşin tıpkı bir mücevher gi*bi parıldamasına yol açar. Doğa ve çi*çeklerin büyücüsü olduğu gibi dingin de*nizin ve şanslı deniz yolculuğunun büyülü tanrıçasıdır. Sakin denizin, mutlu yol*culuğun, limanın tanrıçasıdır. Paphos'ta bi*licisini deniz yolculuğundaki şans ko*nusunda sorgular Yeteneklerinin birincisi fetheden ca*zibedir (charis). En güzel kadındır, "o, son*suz denizin dünyaya getirdiği sabah çiğinin nemli parıltısında yıkanmış, sonsuza dek yeni, hafif ve mutlu olan güzelliğin kendisi, tamamen kadınsı zarafettir." (4) Afrodit'le aşk vücut bulur. Şairler onu "altın", "gülümseyen" olarak adlandırırlar. Hizmetkarları olan Kharit'ler (göze hoş olanı simgeleyen tanrıçalar ) onunla dans eder, onu yağlar ve giysilerini dokurlar. Merhemine "güzellik" (kalos) adını verirler. Güzelliğin çekiciliği, şairin dediği gibi "güzel olan kendi kendine pek mutlu görünür" ve pek mutlu olan da herkesi pek mutlu etmeye çalıştığından ruhun yatışmasına yol açar. Bu anlamda Afrodit kendine çıkan güzellik ve gülümseyen yu*muşaklıktır. Güzel Bir'in aynasıdır ve Afrodit'in birliğinin bu gizemi Hayatın ışık ve parıltısının şekliyle ifade etmek için sanatın doğuşuna esin olur.

Hayatın anası Afrodit Pandemos'un Aşkları

Afrodit, aşk öpüşlerindeki sevinçtir. "Afrodit'in Eserleri" aşkın sevinçleridir. Homeros'un Afrodit'e ilk şarkısı şöyle başlar: "Musa, bana tanrılar için yumuşak ar*zuyu uyandıran, gökyüzünün tüm kuşları ve kapalı toprakta veya denizde yaşayan tüm hayvanlar kadar ölümlü insan ırklarını sürdüren altın Afrodit'in eserlerinden Cypris'ten bahset: Afrodit'in eserleri her*kesi ilgilendirir." Afrodit aynı zamanda yırtıcı hayvanları baştan çıkarıp yumuşatma yeteneğine de sahiptir. Ancak gücünün parıltısı hiçbir şeyde insan üzerinde olduğu kadar etkili değildir. Evlilik ve üremeyle de ilişkilidir ama o her şeyden önce bir bireyin aşkı için tüm dünyayı unutan güçlü esindir. Afrodit, Olympos'a tüm güzellikleri ile ve taktığı zaman kendini dayanılmaz kılan göğüslüğü takılı olarak gelir. Bu gö*ğüslükte Afrodit'in tüm "büyüleri" yo*ğunlaşmıştır: aşk, arzu, en bilge ruhu bile rahatsız edebilen açık yüreklilik. Homeros, bu kemerden; Aşkın, umut tarafından yön*lendirilen, çekingenlik, iç çekişler, zayıf sesler, öğütler, aşıkların tartışmaları ve basit barışmalarla eşlik edilen yüzünü taşıyor diye bahseder. Tam aksine kindar Eumenide'ler (Erinysler; öç alma tanrıçaları) onda kalleşlik ve kıskançlık, ihanet ve iki*yüzlülüğü temsil etmişlerdir. Bu esrarlı gö*ğüslük, takana zarafet, gençlik ve güzellik veriyor ve erkeklerin kalpleri üzerindeki et*kisi dayanılmaz oluyordu. Etrafındaki cinler arasında en önemlisi, bazen oğlu bazen de hizmetkarlarından biri olarak gösterilen Eros'tur. Eros, zevkin tanrısal ruhu ve çift*leşmenin gücüdür. Bazı yaradılış mit*lerinde dünyaları yerinden oynatan arzu olarak kendini ifade eden güçlü ihtiyaçtır. Penia ve Poros'un, kaynaklara sahip olan ama aynı zamanda her an kendini sefalet içinde hisseden Yoksulluk ve Bol*luğun oğludur. Bu paradoks, onun her za*man ikilik içinde yaşamasına ve ayrılığın bilinci ile birleşme susuzluğundan oluşan ikiz ruhlar içinde uyanmasına neden ol*muştur. Afrodit'in etrafında Eros'tan başka ikna ve arzu cinleri Pothos ve Himeros ve red nedir bilmeyen avcı Peitho vardır. Afrodit'in etrafı çiçeklenme, çekicilik ve cana yakınlığın ruhları olan Kharit'lerle sarılmıştır. Kendini bahçelerin büyülü çiçeklenmesinde gösterir. Çiçek açmakta olan doğanın tanrıçasıdır; "çiçek tanrıçası". Mersin, haşhaş, elma ve çiçeklenmekte olan tüm ağaçların adandığı Afrodit'in en parlak dönemi bahardır. Eryks ( üstünde Afrodit tapınağı bulunan Sicilya dağı) da*ğındaki Afrodit tapınağında her sabah tüm ateş izlerinin kaybolduğu ve onların yerine çiğ gibi yeşillik damlalarının geldiği söy*lenir. Cinsiyetleri bir araya getirdiği çekimin gücü aynı zamanda arkadaşlıkları da oluş*turur ve sürdürür. Arkadaşları bir araya ge*tiren bir Afrodit Hetaire onurlandırılır. Baş*tan çıkarma dolu, cazip ve sevecen olan her şeye şekil veren jest, söz veya eyleme onun adı verilir ( epaphroditos veya ve nustus). "Aşk, bizi sözlerimizde ve eylemlerimizde onurlu kıl" ona okunan dua buydu. Lütufların da tanrıçasıdır, şans da ondan gelir: Felix (mutluluk) ama onun lütfü Hermes gibi bu*luntulara dayanmaz. Eşlik eden ve anlayan.öğreten ve eğlendiren o zarif mut*luluğun eseridir. Zeus,Titanları yendiği silah ve yıldırımları yapan Hephaistos'u (demirci tan*rı) ödüllendirmek için Afrodit'i onunla ev*lendirir. Ancak Afrodit ona sadık kalmaz ve aralarında en tanınmışı, savaş tanrısı Ares olan pek çok sevgili edinir. Ka*tı,saldırgan ve pek sevimli olmayan savaş tanrısı onu yumuşak sözlerle kandırmaya çalışmaz. Afrodit'in karşısına bir şehri fet*hetmeye gitmiş gibi miğferi ve silahı ile çı*kar ve doğrudan arzusunu dile getirir. Tan*rıça önce onu reddeder fakat sonra tanrı, zırhını ve miğferini çıkararak daha insani bir görünüşe sahip olunca o da yumuşar. Aşklarının karışık bir sonu vardır çünkü Hephaistos onları yatağında yakalar ve tüm Olymposluların gözleri önünde onları içine kapadığı kırılmaz bir ağ yapar. Bu birleşmeden Deimos (korku) ve Phobos (bozgun) ve aynı zamanda uyum doğar. Afrodit'in insanlar ve tanrılardan pek çok sevgilisi olur ve aynı zamanda pek çok çocuk doğurur: Dionysos ile bir*leşmesinden Hymenaios ve Priapos doğar; Herrnes ile Hermaphroditos'un annesi olur ve ölümlüler arasından Romalıların atası kral Ankise'den Ene'yi doğurur. Bitkilerime döngüsünün yeniden do*ğuşunu sembolize ederek yılın yansında yeraltı dünyasının tanrıçası Proserpina ile paylaştığı Adonis'in metresi olur. Lucretius şiirinde sadece bu ölümsüz harika aşk tanrıçasının dünyaya barış ge*tirebileceğini söylemiştir ama dünya aynı zamanda savaş tanrısına da aittir ve Empedokles aşk ve savaşı, buluşma ve tar*tışmaları ile hiç durmadan dünyayı dön*düren ve aydınlık-karanlık oyunları ile tüm yaratılışı üreten iki kozmik güç olarak ta*sarlar.
Afrodit Ourania ( Gökte Oturan), uzak yıldızın saflığı
Homeros'un Afrodit'e ilk şarkısı şöyle der: "Ancak, ikna edemeyeceği veya baş*tan çıkaramayacağı üç kalp vardır". Üç bakire; Athena, Artemis ve Hestia'dan bahsetmektedir. Roma'da genç kız ve kadınları ve her şeyden önce iffetlileri ve gözü doymaz iffetsizleri koruması için Ve*nüs Vericordia adına bir kült kurmuşlardır. Burada Tanrıça'nın üçüncü bir yü*zünü görüyoruz. Bu Platon'un Şölen'inde ve Plotinus'un Ennead'larında (dokuzlular) bahsettiği yüzdür. Afrodit veya Venüs Ou*rania, içindeni çıktığı temel Birik'le bir*leşmek isteyen Uranos'un kızı. Bu tanrıça kozmik Bakire, şafak yıl*dızı, temel Bir, ruhsal güneşle birleşendir. Gökyüzünün tepesi olan Tanrıça Nut'un gizlerini hatırlatır. Ruh, çoğalma ve üreme arzusuyla çek*tiği vücudun güzelliğiyle birleştiği arayışı aştığında, ilgisini Birliğe çevirir ve aşkların en yücesi olan başlangıçların aşkını tanır. O anda ruh temel birliğin alıcısı haline ge*liri ve Tanrı'yla bu birleşmeyi yapabilir.Neoplatoncu Filozof Plotinus her var*lığın görünmez kalbinde yaşayan bu Altın Afrodit Uranyen'in ruhunu en iyi an*latmıştır:"Her şeyden sonra geldin, karşı ta*rafta durmadın. Kendin toplam oldun. Bu sırada zaten toplamdın ama bir bütünlük sende bir şeyleri hareketlendirdiğinde bu toplamayla azaldın. Zira bu toplama var*lığın toplaması değil olmayanın top-lamasıydı. Kendi kendini o olmayan her şeyi ayırt ederek büyüteceksin ve o, bü*tün, geriye kalan her şeyi ayırdığında ya*nında olacaktır. Ondan uzaklaşmadan ay*rıldın (o her zaman vardır); sen başka bir yere gitmedin, her zaman buradasın ama karşı tarafa döndün. Bu düşünce, bize Nous'un, (dolaysız anlayış) Bütün'ün, ölümsüzlüğün köklerine bağlayan Afrodit Uranyen’in gizini özet*lemektedir. Ancak bir anda kendini ta*mamen unutma ile bu ilksel Okyanus'a ve yaratılış ve güzelliğin ışığının çıktığı o yıl*dızlı Gökyüzüne dönüş olan Teofani üretilebilir. Vecd aşkın en yüksek formudur.

Afroditin İşlevleri, Rolleri ve Stilleri

Fernard Schwarz'ın 'Yunan Mitleri' ko*nusundaki konferans dizisinde açıkladığı gibi: "Bir tanrı birkaç düzlemde birden te*mel varlığın modalitesinin gösterisidir. Varlığın bu modalitesinin kendini bütün evrende ifade ediş biçimi kendi aralarında bağlantılı olan ve tüm diğer tanrıların ağ*lan ile ilişkili olan bir işlevler, roller ve stil*ler şebekesidir. Farklı formlar altında rol*ler, işlevler ve stiller ve farklı dünyalarda (maddi, formal, psikolojik veya enerjik ve ruhsal) aynı varlık modalitesini ifade eder. Bu nedenle tanrılar çoklu bir birliği ger*çekleştiren karmaşık varlıklardır." İlişkiler tablosunu anlamak için sadece üç terim tanımlayacağız. işlev, tanrısal gü*cün bir rolü ifade etmekte kullandığı "Ça*lışma yeri", kanalize ettiği yaratıcı bir dür*tü, taşıdığı enformal güçtür. Stil ka*rakteristik bir gidiş aracılığıyla davranışı veya kendini ifade ediş tarzıdır. Böylece Afrodit üç dünyada üç işlev yüklenir: Sevgili/büyücü, ana/eş; bakire/ hanımefendi. Bu onun üç stille üç gü*zellik, aşk ve eksiksizlik rolü oynamasını sağlar: baştan çıkarıcı, çekici ve duy*gusal. Afrodit'in Varlığın Güzelliği, Aşkı ve Bütünlüğü aracılığıyla üç dünyada kendini göstermesine bakalım.

I. Güzel, Bir'in Aynası

Afrodit’in doğuşu efsanesi bize onun evreni ortaya çıkarma, gizlerini çözme ro*lünü açıklar. O aynı zamanda Psyke'nin (Ruh) ölümsüzlüğe ulaşmak için dört öğeyle bağlantılı sınavlardan geçmek zorunda kaldığı Eros ve Psyke'nin aşklarının ef*sanesinde olduğu gibi ruhun gizlerini açığa çıkarır. Ayna olduğu kadar güzellik merhemi olan özellikleri, giysileri, mücevherleri onun dünya düzenini iyileştirmesine olanak tanır. Kozmos "kozmetikle" de*ğerlenir. Doğaya tonalite, renk ve yaşam vererek yayılan titreşimdir. Bu görüntüyü vermek için kullandıkları araçlar, büyüleridir. Bunlar sayesinde ken*dini Ay'a ve aynı zamanda Mısır'da tanrıça ve büyücü olan Isis'e yaklaştırır ve büyücü gibi görünmesine neden olur. Ama en büyük büyüsü tüm ya*ratıkların parlak ve aydınlık görünmesini sağladığı sempatisidir. Bir doğu atasözü "Güzellik sevenin gözündedir" der ve bu tam da Afrodit'in çekiciliğini anlatır. Eğer onun vücudu güzellik ve ebedi olarak kadınsı olansa bunu elde etmenin yolu, insanın doğayı şekillerin içine bu ışıktan bir huzmeyi hapsederek taklit ettiği sanattır ki bu kutsallıkla ilgisi olmayan bir eseri kutsal bir eser haline getirir.

II. Aşk evrensel çekimin gücü

Afrodit'in bedeni güzellikse ruhu da Aşktır. Varlıkları birbirine bağlayan ve her be*dene o manyetik bağlayıcının gücünü ve*ren evrensel çekim gücünü sembolize eder. Hayatın yenilenmesi ve yeniden üretilmesiyle ilişkilendirilir ve bu anlamda ebedi gençliğin kirletilemez kaynağı "Altın Afrodit" olarak adlandırılır. Venüs Pandemos tapınağı yaşamın sürdürülüşünü kutlar ve bu anlamda koz*mik ana, tüm yaşamın kaynağıdır. Ama o aynı zamanda hayatın gö*rünmez döl yatağının, çift bir enerjiyle maddeyi kapsayan ve bilgilendiren Mı*sırlıların Kah'ım sembolüdür. Evrensel canlılığın kaynağıdır ve bu anlamda aşk oyunlarının sürekli dansıyla kozmosu can*landıran tükenmez gençlik ve sevincin kaynağıdır. Ona erişmenin yolu arzu ile gereklilik arasında doğan dengedir. Bu nedenle Ar es'le olan aşkından iki eş arasındaki ilişkiyi bir eşitlik ruhu içinde sağlayan ey*lem olan Uyum (Harmoni) doğmuştur. Bu felsefe için Tanrı'nın adaleti, (veya ne*den sonuç kuralı) aşkının ifadesidir.

III. Bütünlük, Tanrıçanın gizli yüzü

Tanrıça'nın üçüncü yüzünden sadece Sırlarda ortaya çıktığından dolayı me*tinlerde pek bahsedilmez, "iyi limanların hanımefendisi", "iyi yolculukları" sağlayan fikri ve aynı zamanda orfik gizlerde Eros Phanes'in önemi veya Platon veya Plotinus'un felsefi metinlerinde bu konuda bir*kaç iz bulabiliriz. Bu yüz vardır ve Tanrıça'nın Ruhu'nun yanı sıra iki başka ruhu da gizler ve besler. Bunları, insanı Tanrıyla, görüneni gö*rünmeyenle birleştirmenin ruhuyla besler. Ancak iki dünyayı birleştiren bir köprü sağlayan Hermes’ten farklı olarak Afrodit birinin bütün ve kınlamaz bir birleşmeyle diğeri haline geldiği bir duygu, bir ya*şanmışlık, bir ilişki kurar. Bu anlamda yıldızlı gökyüzünün sırları, mantosu yıldızlarla süslü Kozmik Bakire'yle ilgilidir. Mısırlıların Sirius Soter'le de ilişkilendirdikleri ay*dınlatıcı, beyaz, ışıldayan yıldız odur. Ba*zen ulaşılmaz bazense çok yakındır çünkü onun ışınlan insandan merhamet ilkesine kadar uzanır. İmgesi insanlar için tanrılara yalvaran Tanrıça'nın merhamet gözyaşlarında ev*rensel olarak sembolize edilir. Onlar da karşılık olarak dualarıyla, Tanrıça Afrodit'in bir gün başlangıçların gökyüzünden çıkarak arkasında çiçek yap*raklarından bir iz bırakarak yürüdüğü gibi Göğü ve Yeri bağlayan bu Tanrısal yolun gerçekliğine olan içten inanç, bağlılık ve duygularını ifade ederler.

AFRODİT VE KOVA BURCU ÇAĞI Günümüzde kadınların özgürleşmesi paradoksal bir durum yarattı: cinsel haz düzeyinde erkekle "eşit" duruma gelen modern kadın, Afrodit'in davranışlarını ni*teleyen duygusallığı büyük ölçüde yitirdi. Modern kadın mükemmeliyetçi, talepkâr fazlasıyla Apolloncu hale geldi; eşinde hiç*bir kusuru hoş görmez oldu. Dolayısıyla, cinsel ilişkiler düzleminde eşitlik "hak et*me" anlamının içine dahil oldu ama bu ilişkilerde değiş tokuş, ilişki ve paylaşma kavramları kalmadı. Sadece paradoks felsefesinin bize ma*ruz kalacağımız çelişkiler ve zıtlıkların güçlü rüzgarlarına karşı durma gücünü ve*receği gelecekte, bizi etrafımızdaki tüm ev*renden sorumlu ve onunla yakın da*yanışma içinde kılan o canlı ve önemli var*lıktan üçlü Venüs'ten vazgeçmek zorunlu olacaktır; bedenin Venüs'ü, formların gü*zellik ve estetiğini görmezden gelmeden; ruhun Venüs'ü yeniden yaşamı sevinci ve aşkı üreten analar haline de gelmeyi bilerek ve içimizdeki yüce kutsallık duygusunu uyandıran ruhun Venüs'ü. Kısacası kadın ve erkek hepimiz onu bütünlüğüne ulaştırmak ve içinde bu*lunduğumuz bu dönüm noktasında ona ye*niden "küçük bir şans" vermek için içi*mizdeki kadınsılıkla uzlaşmak zorundayız
 
Üst