Yunan Mitolojisi (Bölüm 4) | Define işaretleri ve anlamları

Yunan Mitolojisi (Bölüm 4)

BoZKurT

"R@m@z@n"
Forum Düzeni
Katılım
22 Mart 2012
Mesajlar
9,473
Beğeni
16,822
Puanları
113
Konum
İstanbul
Hephaistos

Tanrı Hephaistos, Zeus ve Hera’nın çok çirkin doğan, bu nedenle de aile için utanç kaynağı olan bir bebek olarak karşımıza çıkar. Çirkinliği onun cezalandırılmasına kadar götürülmüş, Olympos’tan atılma sonucunda ise bedensel özürlü bir kimlik kazanmıştır. Ancak bu kadar dışlanan Hephaistos'un madeni işlemekten heykeltıraşlığa değin çok geniş bir yelpazede bir usta ve zanaatkar olduğu görülür. Hephaistos bu yapısıyla toplumdaki bedensel özürlü kişilerin, yaşama şansı verildiğinde topluma kazandırılabileceklerini ve çok yararlı işler yapabileceklerini gösterir. Hephaistos toplumdaki işçi sınıfının tanrısıdır. Emeğin ve emekçinin tanrısıdır. Bu nedenle toplumun bu katmanlarında çok sevilen ve kendilerini koruyan tanrı kimliğindedir. Esas mesleği demirciliktir. Ateş ile oynayan bir tanrıdır. Diğer bir deyişle ateşi üretken kılan bir tanrıdır. Ancak ateş tanrısı değildir. Tanrının kökenine inildiğinde son araştırmalar kökeninin Lemnos adası olduğunu göstermektedir. Arkaik dönemden itibaren ana kentinin adı Hephaistos’tur. Bu adada yerdeki ateşin tanrısı olarak tapınım görür. Hatta daha ileri gidilerek çok iyi silah yaptığı için adaya yerleşmiş olan Thraklar’ın tanrısı olduğu ileri sürülür. Daha önce Atina kökenli olarak gösterilen tanrı bugün adalı kimliğindedir ve buradan yayılımı belirlenmiştir.
Tanrı ateşi ilk Giganthomakhi savaşında kullanmıştır. Mitosa göre savaşın kazanılmasında onun kullandığı ateş belirli bir rol oynamıştır. Madeni işlemedeki ustalığı annesine yaptığı altın taht, karısı için yaptığı altın karyola hem iş becerisini hem de içindeki özü ortaya çıkaran elemanlardır. Eşiyle olan evliliği, toplumda güzel ve çirkin evliliğini, evlilikte söz sahibi kişinin baba olduğunu, bedensel özürlü olsa bile bir erkeğin çok güzel bir kadın ile evlenebileceğini ancak aldatılmaya da mahkum olduğunu, her türlü gülünç duruma düşmesine karşın toplumda zina yapan kadınların kocaları tarafından affedilebileceği örneklerini simgeler.
Silah yapımında özellikle Akhilleus’un ünlü silahlarını yapan ve kalkanının üzerindeki betimi boyayan kişidir. Kendi iç dünyası içinde çok üretkendir ve iç dünyası zengin bir tanrıdır. Bu özelliğini yapıtlarıyla ortaya koyar. Atina’da büyük bir tapınağı vardır. Bu tapınakta Atina’nın kutladığı (İonların) apaturia bayramları sırasında tanrı adına kutlamalar yapılır ve sunakta kurbanlar kesilirdi. Apaturia bayramları gerçekte Atina vatandaşı çocukların, özellikle erkek çocukların nüfusa kaydedildikleri bayramlardır. Atina kökenli olan bu bayram, Atina’dan göç etmiş olan İonlar tarafından İonia’ya getirilmiş, Ephesos ve Kolophon dışında tüm İonia kentlerinin kutladığı bir bayramdır. Ephesos ve Kolophon’un kutlamama nedeni olarak Atina ile ilişkili bir sorun gösterilir. Smyrna’da ise bu bayram kentin bir İonia kenti oluşundan sonra başlar.

Hades
Yer altı dünyasının tanrısı Hades, Persephone ile evlendikten sonra kendine sadık bir yandaş bularak gücünü ikiye katlamıştır. Karı koca, yer altı dünyasına giden ölülere çoğu kez kötü davranan, onları zorlayan, günahlarının listesini abartan kimlikler sergiler. Hades ile Persephone’yi betimlerde çok az görmekteyiz. İnsanlar tarafından sevilmeyen korkutucu dünyanın bu iki bireyi betimlerde genelde birlikte olurlar.
Demeter’in acılarına son verebilmek için Zeus tarafından önerilen uzlaşma öyküsünde gerçekte bir doğa olayı yatmaktadır. Yılın bir bölümünü annesi ile geçirecek olan Persephone annesinin mutluluğunu sağlayıcı bir unsur olmasına karşın gerçekte anne bunu kavuşma ve kaybetme olarak her yıl yaşayacaktır. Bu olgu doğanın dirilişi (bahar ayları), ayrılışın simgesi (sonbahar ve kış) olarak karşımıza çıkıyor. Persephone’nin evlendikten sonra değişen kişiliği toplumda evlenen kadının kendi kişiliğinden sıyrılarak kocası ile birlikte ona benzer davranışlar ortaya koyduğunun kanıtıdır.

Ölüm
Antik dönemde ölüm ve ölüme yönelik uygulamalar Yunanistan’dan Anadolu’ya, İtalya’ya değin benzerlikler gösterirler. Temel inanç ölümden sonra dirilmedir. Bir evde ölünün olması anında duyurulması anl***** gelir. Bu işlem evin en yaşlı kadını tarafından sokağa çıkıp, yalın ayak, bağrı açık, etekleri beline sokulmuş olarak, çığlıklar atarak kapıya da bir çelenk asılarak yapılır. Çelengin anlamı hem ölümü haber vermektir hem de ölüden korkanlar için bir uyarıcıdır. Ölünün adı “sona” ceset demektir? Ölünün ardından evde yapılan ilk işlem gözlerinin kapatılmasıdır ve çenenin bağlanmasıdır. Daha sonra ölünün ayakları kapıya bakacak şekilde yatak düzenlenir. Erken dönemlerde (M.Ö. 9.-8. yüzyıllarda) sadece savaşta yaralanarak ölmüş askerler yıkanıyordu. Yara bir pislik olarak kabul edildiğinden sadece temizlik amaçlı bir yıkama mevcuttu. M.Ö. 6. yüzyıldan itibaren geleneksek olarak tüm ölüler yıkanmaya başlanmıştır. Artık fiziki arınmanın yerini ruhsal arınma alacaktır. Yıkama işlemini orta yaşlı kadınlar yapmaktadır. Erkekler yıkanma işlemine katılmazlar. Yıkanan ve yağlanan ölü kefenlenme aşamasında (üçlü kefen) birinci kefenin içine güzel kokular konur. Kefenlenme işlemi bittikten sonra ölü “prothesis”e hazırdır. Ancak ölünün yüzü açıktır (Sokrates buna karşı gelen tek kişidir). Prothesis süresi ölünün kahraman olup olmayışına, ailenin zenginliğine göre ve de statüsüne göre değişmektedir. En kısası üç günden başlamaktadır. Prothesis sırasında ölüden yayılan kokuları önlemek için klinenin etrafına içi parfüm dolu kaplar konur. Daha sonra bu kaplar ölüye sunularak mezarına götürülür. Prothesis sırasında aileler yas ifadesi olarak kutsal saydıkları saçlarını keserler. Erken dönemlerde erkekler toprakta yuvarlanarak acılarını dile getiriyorlardı. Giderek bu işlemler yerini zengin ailelerde paralı ağlayıcılara bırakmıştır. Özellikle Atinalı zenginlerin Batı Anadolu’dan, Lydia bölgesinden kadınlar getirdikleri bilinmektedir. Prothesis sırasında ölünün başında yelpaze sallayan, gölgelik tutan hizmetkarlar bulunur. Ölü prothesis bitiminde ekphora başlamadan önce büyük baş ya da küçük baş bir hayvan kesilerek uğurlanır. Geleneğe göre gömü gün doğmadan önce gömülür. Gündüz gömü yapılamaz. Ekphora arabalı ya da omuzlarda taşıma şeklinde farklılıklar gösterir. Cenazeye katılacak kadınlar, ölünün ancak üçüncü ya da en fazla dördüncü derecedeki yakınıdırlar, bunun dışında altmış yaşını aşmış kadınlar, akraba olsun olmasın isterse katılabiliyorlardı. Erkeklerde hiçbir yaptırım yoktur. Cenaze töreninin vazgeçilmez müzik aleti üflemeli sazlardan aulos ya da di aulostur.
Ölülerin Hades’in dünyasına götürülüşü inanışlara ve yöreye göre farklılıklar gösterir. En tanınanlardan birisi kılavuz tanrı Hermes’in, Hermes Psykhemgos adı altında ruhların öncüsü, kılavuzu, yol göstericisi olmasıdır. İnanışa göre Hermes Helikon adı verilen bir tepede ruhları bekler ve onlara yol göstererek Hades’in kapısına kadar götürür. İkinci inanışa göre ruhlar Hades’in dünyasına değil göğe yükselirler. Bu yükselmede ruhlara yardımcı olan kişiler ise musalardır. Sayıları yedi ya da dokuz olarak verilir. Ancak bu götürme işleminde Helikon’dan başlayan bu yolculuk göğün her katmanında bir başka musanın önderliği ve müziği eşliğinde en son katmana kadar her defasında biraz daha hafifleyerek yükselir. En son kata geldiğinde ruh tümüyle özgürdür.






Azra Erhat, Mitoloji Sözlüğü’nde Hades
(1) ADI. Yer altındaki ölüler ülkesinin tanrısı Hades, Aidoneus ve Pluton (zengin) adlarıyla da anılır. “Görünmez” anl***** gelen Hades adı, hem tanrının kendisi hem de egemen olduğu ölüler ülkesi için kullanılır. Hades’in bir özelliği kendisini görünmez kılan başlığıdır. Kuzey mitolojilerinde geçen ve Alman masallarında “Tarnkappe” diye anılan bu başlığı Hades’ten başka Athena, Hermes ve Perseus’la Herakles de takmıştır.
(2) DOĞUŞU. Hades, Kronos ile Rheia’nın oğludur. Hades’in doğuşunu Hesiodos şöyle anlatır (Theog. 453 vd.):

Rheia Kronos’un yatağına girince
Şanlı evlatlar doğurdu ona:
Hestia, Demeter, altın sandallı Hera
Ve güçlü Hades, yerin altında oturan
Yüreği acımak nedir bilmeyen tanrı.

Olymposlular yani üçüncü kuşak tanrılar egemenliği ele alınca, dünya yetkilerinin paylaşılmasında Hades yer altını alır (Hom. İl. XV, 189 vd.):

(Poseidon konuşur):
Dünya üçe bölündü üçümüzde aldık payımızı,
Kura çekildi, köpüklü deniz düştü bana...
Sisli karanlıklar ülkesi düştü Hades’in payına

Hades ve karısı amansız, insafsız, yürekleri hiçbir yakarış, hiçbir sunu ya da kurbanla yumuşamayan korkunç tanrılar sayılırlar. Kendilerinden de ülkelerinden de tanrılar ve insanlardan da nefret ederler (Theog. 810): “ Tanrılar sevmez o küflü puslu yerleri” der Hesiodos. Homeros da “tanrıların bile tiksindiği çirkef dolu ülke” diye tanımlar Hades’i (İl. XX, 65). Tanrı Hades ise gün ışığının sızmadığı karanlık ülkesinden hiç ayrılmaz, Olymposlu tanrılar kuşağından olduğu halde, onlar arasına karışmaz, şölenlerine katılmaz. Yalnız kendisini Paian tanrıya baktırmak üzere bir kez Olympos’a çıkmak zorunda kalır (İl. V. 395-404).
(3) EFSANESİ. Hades üstüne anlatılan tek efsane Demeter’in kızı Persephone’yi kaçırmasıdır. Mevsim dönümünü, toprağın ve bitkisel doğanın yazın canlanmasını, kışın ölmesini simgeleyen bu efsanede Hades’in rolü, aşık olduğu Persephone’yi kaçırdıktan sonra, bir daha yeryüzüne çıkmasını önlemek için bir nar tanesi yedirmesinden ileri gitmez. İnanışa göre, Hades ülkesinde bir şey ağzına koyan oradan ayrılamazdı. Kızın kaçırılmasında payı olan Zeus Demeter’in yalvarmaları üzerine kızın altı ay yeryüzünde, altı ay yeraltında kalmasını buyuruyor.
(3) HADES ÜLKESİ. Yunanca “Hadou domos” yani Hades’in evi, konağı deyiminde domos sözcüğünün düşmesiyle Hades, Tanrı Hades’in yönettiği ölüler ülkesinin de adı olmuştur. İlkçağ yazınında, yeraltında, ölü ruhların oturduğu tasarlanan karanlıklar ülkesini anlatmaya, canlandırmaya çalışmayan şair ve yazar pek yoktur. Homeros’la başlayan bu gelenek, Latin şiirinde Vergilius’un Aeneis destanında sürdürülüp en yüksek aşamasına çıkarılmış ve Ortaçağ’da Dante’nin büyük eserini etkilemiştir. Yunan mitosunda canlı oldukları halde Hades’e inip de dönen kahramanlar şunlardır: Odysseus, Orpheus, Theseus ve Herakles. Sonradan Vergilius Homeros’un Odysseia’sını örnek alarak, Aeneis destanında kahraman Aeneis’in yeraltına gidiş ve dönüşünü anlatmıştır (Aen. VI), (Ölüler Ülkesi). Hades ülkesinin en kısa tanımlamasını Hesiodos yapar (Theog. 767 vd.):

Orada yükselir yankılı konağı
Güçlü Hades’le ve korkunç Persephone’nin
Azgın bir köpek gibi bekler kapısını.
Amansız, sinsilikler ustası bir köpek
Girenlere yaltaklanır kuyruğu kulaklarıyla
Ama gireni bir daha bırakmaz dışarı
Pusuda bekleyip paramparça eder
Çıkmak için kapıya gelenleri.

Bu köpek Kerberos’tur. Hesiodos sonra yeraltı ırmağı Styks’ün adını da sayar, ne var ki Hades’le Tartaros’u bir tutar ve geceyle gündüzün, ölümle uykunun bulundukları bu karanlık ülkesini Hades’i anlattığından daha canlı anlatır. Odysseia’daki Hades anlatımı: Homeros’un Hades anlatımı ilk çağ yazınının ilki ve en canlısıdır. Uzun bir süre büyüsü Kirke tanrıçanın adasında kaldıktan sonra Odysseus artık İthake’ye nasıl varabileceğini yer altı ülkesinde bulunan bilici Teiresias’a sormak ister. Kirke de ona Hades ülkesine gitmenin yolunu gösterir (Od. X, 512 vd.):

Geçtiğin zaman Okeanos’u geminle
orada alçak kıyı var ve Persephone’nin koruluğu
uzun uzun kavaklar göreceksin kısır söğütler
derin anaforlu Okeanos’un kıyısına çek karaya gemini,
sonra çık yola Hades bataklarına doğru,
orada Akheron, Pyriphlegeton ve Kokytos akar
Styks’ten gelen sular da dökülür oraya.

Kirke’nin saydığı bu dört yer altı ırmağına bir de Lethe katılır. Odysseus Kirke’nin dediği gibi bütün gün gemisiyle gittikten sonra (Od. XI, 8 vd.):

Güneş batarken ve kararırken tekmil yollar,
Vardık sınırlarına derin akışlı Okeanos’un,
Oradadır Kimmerlerin ülkesi ve kenti
Oldum olası bol sisle ve bulutlarla örtülü,
Parlak güneş onları ışınlarıyla göremez hiçbir vakit,
Ne yükseldiği vakit yıldızlı göğe,
Ne de gökten toprağa döndüğü vakit.
Öylece serili durur uğursuz gece
Bu zavallı ölülerin üstünde.

Dünyanın Kuzey Batı ucunda bulunduğu sanılan Hades ülkesinin ancak kapılarına varır Odysseus ve orada Kirke’nin buyruğuna uyarak bir çukur kazar. İçine ballı süt, tatlı şarap, su ve un döker ve kurbanlar kesip kanlarını çukura damlatır. İşte o sırada ölülerin ruhları büyük bir kalabalık halinde kan içmeye gelirler. Teiresias kan içtikten ve Odysseus’ a geleceği açıkladıktan sonradır ki öbür ruhlar da kandan paylarını alırlar. Bu Hades anlatımı -daha doğrusu kan içme töreni- başka hiçbir metinde söz konusu edilmediğine göre Homeros’ta gizli kalmış, çok eski ve ilkel bir yer altı tanrısının kalıntısı olsa gerek.







Kyron

Kyron Hellen Pantheonuna oldukça geç girmiş bir kimliktir. Tüm betimlerinde saçlı-sakallı, başında sivri bir beresi olan bir sandalcıdır. Rüşvet almadan hiçbir ölüyü Styxks nehrinden karşıya geçirmez. Bu nedenle her ölünün ağzına geleneksel bir sikke konuluyordu. Sikke vatan hainlerine, katillere, bazen de hırsızlara konmuyordu. Sikkesiz giden ölünün ruhunun yüz yıl ya da bin yıl süresince nehrin kenarında çırpınarak bu sürenin dolup ücretsiz olarak nehrin karşı tarafına geçirileceğine inanılıyordu. Ancak bu uzun süreç ruh için bir acı çekme dönemiydi.
Hades’in dünyasına giriş büyük bir kapıyla olmaktadır. Bu kapının koruyucusu ise Kerberos adı verilen Hades’in çok başlı köpeğidir. Bunun işlevi Hades’in dünyasından kaçmak için kapıya yaklaşan ruhları korkutmak, kaçmak isteyenleri ise parçalamaktır.




Mezar Stelleri

Mezar stelleri en erken inançta ölünün evi olarak kabul ediliyordu. Sivri uçlu mezar stellerinin anlamı ise phallusu aynı zamanda ise semerdam çatıyı yani evinin çatısını simgelediğine inanılıyordu. Malzeme geleneği antik dönemden bugüne değin beyaz mermer olarak gelmiştir. Atina’da yas törenleri çok abartılan bir olaydı. Ayrıca kıta Yunanistan’da mermer ocaklarının yok denecek kadar az olması nedeniyle mermerler adalardan getiriliyordu. Yani çok pahalı bir malzeme konumundaydı. Atina’nın ünlü devlet adamı, yasa koyucu Solon ekonomik güçlükler altındaki Atina’yı yasalar çıkartarak bu tür masraflardan kurtarmak istemiştir. İlk yaptırım olarak da mezar steli dikmeyi yasaklamıştır. Yasaya karşı gelmenin cezası ölümdü. İnançlı bir toplum için böylesi bir yaptırım çok ağır olmuş ancak kısa sürede buna da bir tür kılıf bulunmuştur. Yeni bir tür üretim sistemi olarak beyaz lekythos ortaya çıkmıştır. Lekythosların beyaza boyanmasının nedeni mezar stelini anımsatacağı içindir. Lekythoslar üzerindeki sahneler ölüm, ölü, ruhlar, yani mezar stelindeki sahnelerin tümüydü. Bir yüzyıla kadar bu zorunlu yaptırım devam etmiş, sonuçta yasa değişmiş ve eskiye dönülmüştür.
Mezar stellerinin bakımı bir geleneğin devamı olarak karşımıza çıkar. Homerik dönemlerde savaşlarda ölmüş askerlerin mezar stelleri zeytinyağı olarak temizleniyor ya da parlatılıyordu. Giderek bu gelenek önce aile büyüğü erkeklere daha sonra da herkese uygulanmaya başlamıştır. Mezar ziyaretlerinde ölülerin ruhlarının mezardan çıkıp ziyaretçileri gördüklerine inanılıyordu. Büyük kahramanlar için Anadolu’dan İtalya’ya kadar değişmeyen cenaze törenleri için düzenlenen yarışmalardır.
 

kaan5557

Kullanıcı
Katılım
5 Temmuz 2012
Mesajlar
59
Beğeni
50
Puanları
18
Cevap: Yunan Mitolojisi (Bölüm 4)

Usta özellikle ölü gömme ritüelleri ve mezar gelenekleri çok önemli bilgiler...Her definecinin okuması ve not alması gereken bilgiler...Elinize emeğinize sağlık...
 
Üst