- Katılım
- 20 Ekim 2014
- Mesajlar
- 422
- Beğeni
- 1,735
- Puanları
- 93
ÇUBUK ve ÇUBUKÇULAR ÜZERİNE
KADİM ve İLMİ BİLGİLER, BİLİMSEL ÇALIŞMALAR,
HURAFELER ve İNANÇ ÜZERİNE
BİR SÖYLEŞİ
Konumuza girmeden önce yukarıda verilen tanımların ne olduğunu hatırlayalım;
Kadim bilgiler; dediğimizde başlangıcı olmayan, eski, ezeli bir süreçten bahsediyoruz. Yani uzunca bir yoldan gelmiş, toplumların ihtiyaçları ile yoğrulmuş, hep hizmet etmiş, modern çağların başında değersizleştirilip daha çok karanlığa gönderilmiş ama yine de günümüzde tekrardan kullanılmaya başlanmış bilgiler. Çünkü bu bilgiler evrenseldir ve insanı temel alırlar, günceldir ve yüzyıllardır değişmeyen ihtiyaçlarımıza cevap vermeye çalışırlar.(alıntıdır)
Kısaca kadim bilgiler: Geçmişte, günümüzde ve gelecek de de değişmeyen bilgilerdir.
İlim: Evrenin ve olayların bir bölümünü deneye ve gerçeklere dayanarak inceleyen ve bunlara ait yasaları çıkarmaya çalışan düzenli bilgi. (alıntıdır)
Kısaca ilmi bilgiler; Yapılan çalışmalar sonucu gerçekliği ispatlanmış ve bir düzen içeren bilgilerdir.
Bilimsel bilgi: Sıklıkla birbirine karıştırılsa da bilimsel bilgi, felsefi bilgiden farklıdır. Örneğin felsefi bilgi kavramsalken, bilimsel bilginin pratik bir geçerliliği vardır. Felsefe doğru - yanlış kavramları üzerine yoğunlaşırken, bilim bir olgunun gerçekliğiyle ilgilenir.
Bilimsel açıklama: planlı ve tekrarlı deney, gözlem ve ölçüm ile oluşan veriye dayanır. Veri, istatistik ve şüphecilik ile değerlendirilir. Sunum aşamasında hata payı ve varsayımları ile beraber ifade edilir.(alıntıdır)
Kısaca Bilimsel Bilgi: Her hangi bir olay üzerinde yapılan deney, gözlemlerin vb. gibi çalışmaların gerçekliğini araştırır.
Hurafe: “akla ve gerçeğe aykırı düşen aldatıcı söz” demektir.(alıntıdır)
Kısaca hurafe: Akli ve Nakli ilimlerde karşılığı bulunmayan söz veya davranış ve uygulamalar.
Bunları aklımızın bir köşesinde tutalım ve konumuza girelim;
Daha önce hiç görmediğimiz veya duymadığımız yeni bilgileri veya uzmanı olduğumuz konu da ortaya çıkan yeni bilgilere verdiğimiz ilk tepkiye etki eden “karar mekanizmasına” etmenleri yukarıda kısaca açıkladık. Evet. Sıralaması değişse de yeni öğrendiğimiz bilgileri bu tanımlar içerisinde değerlendirdiğimiz bir gerçek. Daha iyi anlaşılması açısından örnek verilmek gerekirse;
- Eğer yeterli kültüre ve yeterli bilgiye sahip isek; ya hemen kabul ederiz ya da anında ret ederiz.
- Eğer yeterli kültüre sahip ancak yeterli bilgiye sahip değil isek; kuşku ile bakarız. Önce doğru mu? Yanlış mı? Onu araştırırız.
- Eğer yeterli kültüre ve bilgiye sahip değil isek; ya anında körü körüne kabul ederiz veya anında körü körüne ret ederiz.
- Eğer bu öğrendiklerimiz inancımıza uygun ise; hiç sorgusuz, sualsiz kabul ederiz.
- Eğer bu öğrendiklerimiz inancımıza uygun değil ise; sorgusuz, sualsiz ret ederiz.
Konusunda otorite olmuş bir insanı laf ebeliği ile kandıramazsınız. Bu insanlar kabul veya ret sebebini, iki – üç cümleyle açıklarlar. Ancak toplumun büyük bir çoğunluğunu ilgilendiriyor ise, kabul veya ret gerekçesini yazıya döker, toplumu bilgilendirirler. Gereksiz tartışmalara girmezler.
- Farklı bir konu da otorite olmuş bir kişinin kuşku ile bakması son derece normaldir. Olayı felsefi yönden yani doğru mu – yanlış mı? diye araştırması gerekir. Çünkü ağzında çıkacak sözler onun var olan otoritesini sarsabilir. Gerçeği araştırma işini, konusunda otorite olmuş kişilere bırakır.
- Hiçbir konu da otorite olamamış insanların, konuyu kabullenmesi veya ret etmesi hiçbir önem arz etmez. Ancak gelin görün ki bu insanların sesi çok ama çok fazla çıkar. Kendi kabullendi ise; ret görüşte kinleri acımasızca eleştirir veya tam tersi savunur. Bu insanlar bırakın gerçeği, doğru veya yanlışın ne olduğunu bile bilmezler.
- Her hangi bir konu da ister otorite olsun veya olmasın insan bir şeye inanıyor ise ve bu inandığı ilime, bilime tamamen zıt düşse bile bu insanı ikna edemezsiniz. Doğruyu-yanlışı ve gerçeği anlatamazsınız. Ilımlı olanları seni dinler, diğerleri seni konuşturmaz bile.
- Eğer bir insan hiçbir şeye inanmıyor ise; bunun getirisini, götürüsünü okuyucuya bırakmak en iyisi.
Bir tespitimizi daha dile getirelim ve asli konumuza geçelim;
Herkes zeki olmak zorunda değildir. Ancak herkes akıllı olmak zorundadır. Zeki insanlar atomu parçalar ondan atom bombasını yapar. Akıllı insan ise, atomdan çıkan enerjiyi elektriğe dönüştürür, insanlığın faydasına sunar. Kısaca zeka şeytanidir. Akıl rahmanidir. Eğer aklını kullanmaz isen, zeki insanların oyununa gelirsin. Misal; camiden çıkan birisi, dinine sövenlerle beraber, hırsızlık yapmış veya uyuşturucu satıcısı ya da vatan haini birisi için sokaklarda tam tam dansı yaparak hak aradığını zanneder, oraya buraya sürüklenir, iyi bir şey yapmış gibi övünür bir de. Aklını kullan. Aklını.
Kişi hem zeki hem de akıllı ise; hürmette kusur etme.
Bu satırları yazarken bir öğrencimiz sordu; akıl nedir? Diye. Tanımlayalım;
AKIL: Doğruyu-yanlışı, iyiyi-kötüyü, güzeli-çirkini … …., ayırabilmedir. Fakat neye göre yanlış, neye göre doğru? Neye göre iyi, neye göre kötü?
Her şeyin bir mesnedi vardır. Bunların cevabını önceki yazılarımda bulabilirsiniz. Konumuzu dağıtmayalım.
Buraya kadar anlattıklarımızı asli konumuz içinde değerlendirelim ve her zaman yaptığımız gibi ancak bu sefer soru-cevap şeklinde örnekleyelim;
Soru: Bu meziyet herkes de vardır. Mı? Sorusu aşağıda kinlerin hangisine uygundur?
a) Kadim bilgi b) ilmi ve bilimsel çalışmaların sonucu c) Hurafe d) İnancının getirisi
Soru: Bu meziyet inancımızın bir getirisidir. Mi? Sorusu aşağıda kinlerin hangisine uygundur?
a) Kadim bilgi b) ilmi ve bilimsel çalışmaların sonucu c) Hurafe d) İnancının getirisi
Soru: Bu meziyete sadece O (Rh) kan grubuna mahsustur. Mu? Sorusu aşağıda kinlerin hangisine uygundur?
a) Kadim bilgi b) ilmi ve bilimsel çalışmaların sonucu c) Hurafe d) İnancının getirisi
Soru: bu meziyet sadece bakır çubuklarla sergilenir. Mi? Sorusu aşağıda kinlerin hangisine uygundur?
a) Kadim bilgi b) ilmi ve bilimsel çalışmaların sonucu c) Hurafe d) İnancının getirisi
Soru: bu meziyetin en büyük etkeni, Elektro manyetik dalgadır. Mı? Sorusu aşağıda kinlerin hangisine uygundur?
a) Kadim bilgi b) ilmi ve bilimsel çalışmaların sonucu c) Hurafe d) İnancının getirisi
Konumuzun anlaşılabilmesi için bu kadar soru yeterlidir herhalde. Soruların cevabından ziyade burada bizim sorulara bakış açımız önem arz etmektedir. Bu veya farklı şeylerle karşılaştığımızda hangi kriterlere göre değerlendiriyoruz? Veya hangi kriterlere göre değerlendirmeliyiz? Asıl önem arz eden budur.
Arkamıza yaslanalım ve gerçeklerle yüzleşelim.;
Biz neyi ne kadar biliyoruz? Ki ya destekliyoruz veya ret ediyoruz?
Kimlerin tezgahına geliyoruz da, bilmeden kimlerin ceplerini dolduruyoruz? Veya ona bir paye yakıştırıyoruz?
Kimlerin (sapık) inançlarının yayılmasına vesile oluyoruz?
Ya biz yani konu üzerinde yazı yazanlar! Yeni bir bilgiyi veya kadim leşmiş bir bilgiyi ret ediyoruz veya can hıraş savunuyoruz? Bu cesareti, bu cür'eti nereden alıyoruz?
Yine örneklerle açıklayalım;
Birisi çıkıyor; en iyi çubuk bakır olandır diyor. Bir diğeri en iyisi zartanyum çubuktur diyor ve birbirlerini kıyasıya eleştiriyorlar.
Birisi çıkıyor diyor ki; arama yaparken mutlaka çıplak elle arama yapacaksın. Bir diğeri diyor ki; neyi arıyor isen onu eline alacaksın. Yoksa bulamazsın. Diyor ve diğer görüşleri acımasızca eleştiriyor. .(sitemizin müstesna üyeleri hariç)
Bu kişilerin yaptıkları uygulamalara baktığınızda doğru çıkıyor. Yani ikisi de haklı.
O zaman Sorun nerede?
…………………… …………………………. .
Sorun Otoritenin Olmaması. Ya da Herkesin Otoriteliğe Soyunması.
Eğer otorite olsaydı; “Bu meziyet kişiye has bir özelliktir” der ve hiçbir itiraza uğramazdı.
Otorite olmadığı için de maalesef bazı kesimlerce bırakın kabullenmesini, cahil-cühela olarak adlandırılıyoruz.
Bizlere bu sıfatları yakıştıran insanlara kızmadan önce kendimize bir bakalım. Biz nerede yanlış yapıyoruz? ki bizlere böyle bir sıfat yapıştırabiliyorlar?
Şimdi bazı kesimler hemen otoriteyi tek adamlık olarak algılayabilirler. Bu yanlıştır.
Fizikte ….. kanunu, matematik de …. Kanunu diye adlandırılanlar da otorite idiler. Bu kişiler ben otoriteyim diye ortaya çıkmadılar. Sözleri, uygulamaları yetkin kişilerce onaylanmış, kabul görmüş, bunlar temel alınarak geliştirilmiş, sonraları ise bilim-ilim diye adlandırılmıştır.
Sorunun ne olduğunda hem fikir isek, çözüm arayalım biraz da;
Öncelikle gençlere hitap edelim. Çünkü bu söyleşiyi kaleme alırken bir öğrencimizin sorduğu soru, söyleşimizin tüm formatın değişmesine yol açtı. Akıl nedir? Sorusuna; -kaynaklara bak. Oradan oku dediğimiz de;
-Ben sıkılırım. O kadar araştıramam. Sen söyleyiver. Dedi.
İşte. Şimdiki gençliğin sorunu burada. Okumadan, araştırmadan her söylenene veya ilk duyduğuna inanıyor yada güvendiği birisinin görüşlerini savunuyor ve ona göre cephe alıyor. Nasıl bu kadar net konuşabiliyorsunuz derseniz, son yirmi beş yıldır bunları yetiştiren hocaları yetiştirmeye çalışıyoruz. Bu yetiştirdiklerimiz yeri geliyor özel bir işletmenin önemli mevkilerinde görev alıyor, kimileri toplumu yönlendiriyor kimi ise devletin önemli mevkilerinde görev alıp verdiği kararlarla milletin kaderi ile oynayabiliyor. Bizler ancak bir konu da yani mesleği olacağı konuda yetiştirebiliyoruz. Sosyal hayatına müdahale edemiyoruz. Bizim görevimiz değil. Ancak konu dışı sohbetlerde bir şeyler anlatmaya çalışıyoruz. Onu da ya ayıp olmasın diye dinliyorlar ya da yağcılık babında dinliyormuş gibi yapıyorlar.
Bu satırları okuyan genç kardeşlerime tavsiyemi yukarıda yazdık ama net yazmak gerekirse; konu çubuk olur ve ya başka bir şey olur fark etmez ilk duyduğuna inanma. Konu hakkında ulaşabildiğin tüm yazıları, görselleri sabır ile oku, gözlemle. Sonra akıl süzgecinden geçir. Ama sakın ha sakın İLİM SAHİBİ OLMADAN FİKİR SAHİBİ OLMA!
Gelelim konu hakkında bizim gibi yazıp çizenlere;
Hangi sıfatla bir şeyi kaleme aldığımızda sanki otoriteymiş gibi davranıyoruz? Bu kadar net ve kesin konuşuyoruz? Velev ki savunduğumuz şeyler doğru. Bir tek doğru, bizim doğrumuz mu ki, diğerlerini acımasızca eleştiriyoruz? Kaç tane doğru var ki? Diye sorma. Önceki yazılarımda bu konuya değinmiştik ancak okuma zahmetine girmezsiniz diye bir daha değinelim;
Toplam da 10 ulaşacağız. Sen 5+5=10 dersin. Ben 5+3+1+1=10 derim. Bunların hangisi yanlış? İkisi de doğru. Birisi kısa yol, diğeri biraz daha uzun bir yol. Bu ise; işin felsefe kısmıdır. Gerçeklik ve otorite bir tık daha ileridir.
Otorite’nin ne olduğunun daha iyi anlaşılabilmesi için yine bir örnek verelim;
- Hasan ağa iyi birisi ama Hüseyin ağa yaramaz.
- Neden?
- Hasan ağa ve bazı insanlar hayvanları ile beraber gelip, şu karşı dükkandan alış-veriş yapıyorlar ancak hayvanlarını bağlayacak yerleri yoktu. Hasan ağa insanlar hayvanlarını bağlasınlar diye yolun kıyısına bir kazık çaktı. İnsanlar ne güzel hayvanlarını bağlıyorlardı ama Hüseyin ağa geldi o kazığı söktü.
- Hüseyin ağa! Neden söktün kazığı?
- Birkaç kişi gelip hayvanlarını o kazığa bağlıyorlar ve bırakıp gidiyorlar ama o hayvan yola çıkıyor yolu kapatıyor. Hatta hatta bazıları insanları ısırmaya kalkıyor. İnsanlara eziyet verdiği için çıkardım o kazığı.
İşte. Otorite burada gerekli. Otorite şuna karar vermesi lazım. İnsanlara faydalı olan mı? Yoksa insanlara eziyeti vereni kaldırmak mı? Yukarıda söylediğimiz gibi “her şeyin bir mesnedi vardır” otorite verdiği kararı mesnetleri ile beraber açıklayacak. Bu kararı da ancak emsalleri değerlendirebilir.
Sakın ha bu sorunun cevabını bizden beklemeyin. Bizlerin tespiti doğru bile olsa hata yapmış oluruz. Çünkü bu konu da otorite değiliz. İnsanı (bu konuda) otorite yapan alt yapıya sahip değiliz.
Diyelim ki her hangi bir konu da otoriteyiz. Bu bizi diğer kişilerden üstün yapmaz. Sadece o dalda söz sahibi yapar. Tabi ki doğru mu-yanlış mı? diye araştıracaksın. Ama yanlışı bulduğunda da karşındakini ezme. Üslubunca anlat. Yol gösterici ol. Eğer biz yazı yazman gerekirse de; kesin ifadeler kullanma.
-Bu olabilir mi? de. Ben böyle yaptım. Sizde durum ne? De. İmkanı olan arkadaşlar bunu tekrarlayıp teyit edebilirler mi? de. Kısaca kendine yakışanı yap. Yap ki, senin değerin ortaya çıksın. Bu değer ortaya çıktığında da sakın ha sakın kibirlenme. Yoksa birileri çıkıp senin otoriteni öyle bir sallar ki, bir daha eline kalem alamazsın. Eğer otorite olarak kabul görülürsen de, o zaman doğru mu-yanlış mı, iyi mi-kötü mü? diye felsefe yapma. Gerçekleri araştır. Gerçekleri araştırırsan ilmi genişletirsin. Bizlere yeni yeni ufuklar açarsın. En önemlisi de bizleri bir araya getirirsin. Cahil-cühela ıkla itham edilmemizin önüne geçebilirsin.
Toparlayalım değil mi?;
Şimdiye kadar yaptığımız söyleşilerde hiç bu kadar yalın ifadeler kullanmadığımı hatırlamıyorum. Beni buna iten sebepleri tahmin ettiğinizi umuyorum. Öncelikli amacımız birlik ve beraberliğin sağlanması, bu meziyetimizi tek bir ağızdan ifade edip, hak edilen yere gelmemizdir. Daha sonra konu üzerine gerçek bir araştırma yapacak kişilere temel oluşturmaktır.
En doğrusunu, en güzelini ALLAH(c.c) bilir ama belki bu son söyleşimiz olabilir. Bilemeyiz. Bizler artık gelebildiğimiz noktaya geldik. Bundan sonrası yeni, yeni şeyler öğrenmekten ziyade bildiklerimizi unutmamak olacaktır. Yeni neslin önünü açmak, onlara yol göstermek faydalı işlerinde yardım etmek hepimizin asli görevi olması dileklerimle….
BORNOVALI
Önemli NOT: Bu söyleşi, (bütünüyle beraber) durum tespitinden ibaret olup, çözüm önerilerinde yönlendirilme yapılmıştır.
Ayrıca hiçbir şahsa veya zümreye itham edilmemiştir. Verilen örnekler de afaki olup, referans olarak gösterilmesi uygun değildir.
“birbirlerini kıyasıya eleştiri, can hıraş savunma gibi” benzetmeler, konunun önemine binaen abartılmış olup, istisnaların dışında, genelleme yapmak uygun değildir.