muhterem bornavalı kardeşim,
konunuza katkı yapmayı istememe rağmen,bu alanda pek bir çalışma yapmadığımı dolaysıyla ,kendimi yeterli aydınlatıcı bilgi paylaşımından yoksun olduğumu belirtmek isterim.
bir kez denedim. izninizle anlatmak isterim.
evde bir çok madenin de bulunduğu ortamda, mutfakta otururken, bir bilekliğin ,her hangi bir odaya ,gizli bir görünmeyen yere saklattım. ev gayet geniş,oturduğum yerden salonu ve diğer odaları görme ihtimali b,ile yok.
komutla salondan bir diğer odaya yöneldi. odada ise vestyer türü bir kaç katlı dolaba yöneldi. bir kaç yönden test ettim hep ayni noktayı verdi.
gözleri birer birer kontrol etttim bir şey yok. burada olmazsa neden versin diye çelişkiye düştüm.
bir taraftan mahçubiyet duygusuda başladı. tekrar tekrar bakıyorum burda diyor. dolabın üstünde tutuyorum ayni. içlerini hep boşalttım,bulamadım. yok yok. ama çubuklar var diyor.
sonunda pes ettim,çocukların yanına gittim,kızım nereye koydun?
çocuk ayni odaya girdi ,ben peşinden. dolabın üstünde bir örtü varmış ,aklıma hiç gelmedi, kaldırdı altından çıkardı.
bilerek baktıklarımda zihin yönlendirmesi belki olabilir düşüncesiyle ,böyle bir denemem olmuştu.
takdiri okuyucularımıza bırakıyorum.
S.A.
Merhaba ikizceli ustam.
“
takdiri okuyucularımıza bırakıyorum.” Diyorsunuz ya! Bende takdiri mi, sizin
firasetiniz yönünde kullanıyorum.
Her hangi bir tartışma konusu açmak istemedim. Sadece bildiklerimi, gördüklerimi, bizzat yaşadıklarımı derleyip aktardım.
Var olan bir gerçeği de görmemezlikten gelemezdim. Bu meziyetimiz hakkında hiçbir bilgisi olmayanlar ile kulaktan dolma bilgilere sahip kişilerin;
”Bu kişiler kimdir? Neleri - Nasıl ve Hangi amaçlar için kullanıyorlar?” gibi sorularına yüzeysel de olsa cevap bulabilmeleri, fikir edinebilmeleri açısından kaleme aldım. İnsanları yanlış yönlendirmekten, zan altında bırakmaktan ALLAH’a(c.c) sığınırım.
Bu meziyetimiz hakkında, müspet bilim adamlarımıza büyük görevler düşmektedir. Temeli
”yaradılışı inkara dayalı” kuralları hiçe sayıp, gerçeği ve bu gerçeklerin ışığı altında araştırmaların başlayacağı günler yakındır.(inşallah) Basit ama çok çok önemli bir örnek ile konuya açıklık kazandıralım;
İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin 500 sene önce, “
Alem-i Misal”i 5-10 satırla herkesin anlayabileceği bir dil ile anlatmasına karşın, günümüz bilimi bunu “
paralel evren” adı altında kabullenmiş, ancak sırf gerçekleri örtebilmek için yüzlerce makale ve kitaplar yayınlanmış, bu konu da inkara dayalı temeller oluşturmuşlardır. Bu temellerin dışında yapılan bir araştırma kabul görmemekte hatta hatta taka tuka yapılmaktadır.
Bu tür çalışmayı-araştırmayı teşvik edici sözlerden bir alıntı yaparak, şimdilik virgül koyalım.
“Müsbet bilim nedir, sosyal bilim nedir’ sorularına cevap arayalım demeyeceğim. Zira tanımlardan ziyade tasvir ve tefsirin daha anlaşılır olduğunu hepimiz kabul etmeliyiz. Müsbet bilimlerin sahası madde ve enerji , biyolojik bilimlerde canlı madde ve enerji ilişkileridir. Sosyal bilimlerin sahası ise insan ve toplumdur. Amaçlarımız nelerdir, sorusuna cevap ararsak, bu defa hem müsbet bilimler hem de sosyal bilimler için ortak bir paydada cevabımızı verebiliriz: Yaşadığımız hayatı anlamlandırmak ve yaşadığımız evreni biraz daha yaşanılır kılmak. İnsanın bir yönü madde ve enerjiden müteşekkildir. Bu haliyle yaşadığımız evreni tanımak zorundayız. Bir cemiyet içinde yaşadığımız için bu cemiyetle uyumlu olmaya mecburuz. Uyum halinde değilsek ve cemiyeti değiştirmek amacında olan bir inkılapçıysak yine insanı ve toplumu tanımak zorundayız. Onlarla aynı dili konuşmak zorundayız. Psikoloji, sosyoloji, siyaset, tarih, din, ahlak, düşünce açısından muhatap aldığımız cemiyeti tanımak zorundayız. O halde konumumuz ne olursa olsun, zülcenaheyn ‘iki kanatlı’ olmak zorundayız. Bir kanadımız müsbet bilgi, diğer kanadımız içtimai ‘sosyal’ bilgi…….
Geliniz, ‘asrımız ihtisas asrı’, ‘vakit bulamıyorum’ gibi bahanelerin arkasına sığınmayalım, amatörce de olsa uzmanlık alanımızın dışındaki ilim dallarından da bir şeyler öğrenelim. Bazı görüşlerimizi müsbet bilimlerden, bazı görüşlerimizi içtimai bilimlerden alalım; bazı görüşlerimiz de ‘kendimiz’e ait olsun. Hasan Seçen (Türk Yurdu, Cilt 15, Sayı:99 (Genel sayı:445), Kasım 1995, sayfa: 9)
Sağlıcakla kalın.
ALLAH’a emanet olun.