''bayram Şekeri'' | Sayfa 3 | Define işaretleri ve anlamları

''bayram Şekeri''

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
7,792
Beğeni
22,248
Puanları
113
Konum
Erzincan
Kasabanin birinde bir papaz ve onun iki tane papagani varmis.
Papaganlarda papaz gibi oldukca inancli ve dindarlarmis. aksam kafeslerinde oturup incil okuyup dua ederlermis. Papazin cemaatinden bir kadininda 2 tane disi papagani varmis, papazin erkek papaganlari ne kadar ahlakli,kadinin disi papaganlari da o kadar ahlaksizmis.
Eve gelen misafirlerin onunde 'erkek istiyozzz!'diye bagirirlarmis. Kadin sonunda dayanamamis ve papaza akil danismaya gitmis.
"Sen getir onlari bana benim papaganlarin kafesine koyalim da ahlak ogrensinler biraz" demis. Kadinda almis papaganlari getirmis, papazin evine daha kafese girer girmez disi papaganlaradan birisi
"hey yakisikli, iki tane ucuz fahise ister misiniz kafesinizde" diye sormus.
Erkek papaganlardan biri otekine donup haykırmış?:
"oglum butun dualarimiz kabul oldu lan sonunda!!!"
 

wolf_52

Kullanıcı
Katılım
19 Ocak 2015
Mesajlar
3,812
Beğeni
9,771
Puanları
113
Yaş
52
Dort kaplumbaga piknige cikmaya karar veriyorlar. Erzaklari hazirlayip yola koyuluyorlar. Bir yil, iki yil, bes, on yil derken 30 yil sonra piknik yerine variyorlar. Hemen erzaklari cikariyorlar, gazozlar, yiyecekler, hersey ortaya cikiyor.
Gazozlar da sise gazoz. Ve acacak YOK! Tek cozum, birinin eve gidip acacagi alip getirmesi. Dogal olarak en genc kaplumbagayi seçerler Bu bizim kabuğu kalın alivelidir..
- "Giderim, ama bir sartim var." der ve ekler.
- "Buradaki yiyeceklerin hicbirine ben gelinceye kadar dokunulmayacak." Digerleri de bunu kabul eder. Elemanimiz yola cikar. Aradan bir, iki, on, yirmi yil gecer. Bu arada yasli kaplumbagalardan birisi fenalasir, ölmek uzeredir. Arkadaslari ne yapsa faydasiz. Kaplumbaga'nin son dilegi olup olmadigini sorarlar. O da:
- "Gerci kabuğu kalın kaplumbagaya soz verdik ama, suradaki sarmalardan bir tanesini yesem olur mu?" der. Digerleri de kiramaz ve:
- "Elbette!" diyerek, sarmalardan birini verirler.
Tam agzina atacagi sirada kabuğu kalın kaplumbaga calilarin arasindan firlar ve:
- "Gitmiyorum iste, gitmiyorum!"
:D:eek:(kahkaha)(kahkaha)(kahkaha)emeğine sağlık ustam aliveli44 usta yapacağını yapmış gene...
 

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
7,792
Beğeni
22,248
Puanları
113
Konum
Erzincan
 

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
7,792
Beğeni
22,248
Puanları
113
Konum
Erzincan
Aşağıdaki yazıyı kimin yazdığı meçhul ama gayet ilginç...

Azerbaycan'ın adını işyerinde telaffuz etmeye başladığımızda yani 1992-1993 yıllarında, orası bizim için kapalı bir kutuydu. Azerbaycan, çok çok eski olan Rus cihazlarından oluşan haberleşme ağını yenilemeye, köylerine, kasabalarına telefon hizmeti götürmeye çalışıyordu. Tabii dünyaya pencerelerini açtıktan sonra da ilk iş olarak; dil, kültür, din birliği olan kardeş ülke Türkiye'den yardım istemişlerdi. Bizler de Türkiye'nin en önemli iki telekomünikasyon şirketinden biri olarak güzel projeler yapmak için kolları sıvadık.

İlk defa Direktörümüzün Azerbaycan ile telefon konuşmasına şahit olduğumda şok oldum. Konuştuğu kişi dönemin Haberleşme Bakan Yardımcısı' ydı ve bizim patron, hiçbir samimiyeti olmamasına rağmen "sen" diye hitap ediyordu. Azerice'de "siz" kavramı yoktu. Görüştüğünüz kişi Bakan da olsa "sen" diye konuşabiliyordunuz. Birinci dersimizi aldık.

Karşılıklı görüşmeler için Bakü' ye gittik. Havaalanında dakika bir, gol bir hatamı yaptım. Üniformalı birini göstererek, Azerice'de benden daha tecrübeli bir arkadaşıma "bu adam subay mı?" diye sordum. Arkadaş: "sus, adamı peşimize mi takacaksın, burada subay bekar demek" dedi. Bizdeki "subay" ne demek söylemedi.

Bizi karşılayan Azeri arkadaş, arabaya binerken kendisinin dalda (arkada) gideceğini benim de kabaga (öne) oturmamı söyledi. Otelin önüne gelince şoför; "abla sen burada düş, ben arabayı saklayıp gelirim" dedi. Yani ben ineceğim, o da park edip gelecek. Sonra düşmenin inmek yerine her yerde kullanıldığını "merdiveni boşver, gel asansörle düşelim" dediklerinde daha iyi kavradım. Ama bunu bilmeyen arkadaşlarımız Azerbaycan Havayolları ile yaptıkları bir uçuş sonunda, Bakü' ye beş dakika içinde düşecekleri anonsu ile hayatlarını film şeridi gibi bir-iki saniye izleme fırsatını bulmuşlar. Bir diğerimiz de Bakü' ye telefon edip montaj ekibimizin varıp varmadığını öğrenmek istemiş, telefondaki Azeri: "uçak Bakü üzerinde fırlandı, fırlandı, Sumqayit' e düştü" demesiyle feryat figan ortalığı birbirine katmıştı. Anladık ki uçak Bakü' ye inememiş, bir iki tur atıp, başka bir şehre inmiş.

Azeriler çok misafirperver. Herhangi bir ikramı reddetmek çok ayıp. Sizi ağırlamak için paralanıyorlar. Altı saat boyunca yemek yenilebiliyor. Bizi o dönemin gözde bir lokantasına götürdüler. Adı Gülistan. Ordan burdan konuşulurken, çok değerli bir şairlerinin başka bir ülkede rahmetli olduğunu ve sümüklerini Bakü'ye getirmeye çalıştıklarını söylediler. Biz yine anlamsız anlamsız bakınca, sümüğün kemik anlamına geldiği ve Türkçe sümüğün karşılığının da "burun suyu" olduğu anlaşıldı. Sonra bana sümüklü et (pirzola) sipariş edildi. Şu anda Bakü'deki Migros yani ???????? Store'un camlarında "sümüklü et şu kadar, sümüksüz et bu kadar" ilanlarını görmek mümkün. Bu arada garson yanımıza yaklaştı ve yan masadaki adamların arkadaşımızı Sefer Bey'e okşattıklarını söyledi. Tabii okşanmaya maruz kalmış arkadaş da kolay kolay okşanacak bir tip değil. Bıyıklı ve iri cüsseli olan arkadaşımız acayip bozulup, "kim okşatmış beni, bu da ne demek" şeklinde horozlandı. Okşatmanın - benzetmek olduğunu zar zor anlayarak rahatladık. Rus kızların dansları ve "Ada Vapuru Yandan Çarklı" şarkısı eşliğinde yemeğimizi bitirdik. Ertesi gün seherde bizi otelin kabağından aparacaklarını söylediler. Yani sabah, otelin önünden alınacaktık.

Sezen Aksu, İbrahim Tatlıses acayip rağbet görüyordu. Bir de o zamanlar Cuma akşamları TRT'de yayınlanan "Bir Başka Gece" programı çok seviliyordu. Hatta Cuma gecelerine denk gelen düğünlere "Bir Başka Gece" programı süresince ara veriliyor, düğün ahalisi TV salonuna geçerek hep birlikte programı seyrediyordu. Sonra düğüne bırakılan yerden devam ediliyordu. Daha da enteresanı önemli bir iş toplantısının ortasında üst-makamın ofisinin (genelde her ofiste irice bir TV var) kapısı tık tık çalınıyor, departmandaki sekreterler sessizce kenara diziliyor ve sabah saatlerinde verilen Brezilya dizisi hep birlikte seyrediliyordu. Tabii bizim toplantı devam ediyordu etmesine ama Azeri yöneticisinin gözleri de sık sık televizyona kayıyordu. En zevklisi Azerbaycan-Türkiye futbol maçını Azeri televizyonundan, Azeri spikerin anlatımıyla seyretmek: Türk Milli Yığma Komandoları. Türkiye Milli Takımı anlamında. "Türk kapıcısı (kaleci) topu gapı aralığından depti, yirmibirinci dakka olmasına rağmen maç heç heç (0-0) devam etmekte" gibi sevimli cümlelere rastlıyorsunuz. Ya da bir Amerikan filmini Azeri dublaj ile seyretme şansını yakaladıysanız Robert Redford'un "men yahsiyem, istemirem. Sen nicesin?" şeklinde konuşmasına gülmekten kırılıyorsunuz. (Bu arada Arap ülkelerinden birinde iş için bulunan arkadaşım bir filmde: R. Hudson'a barmenin ne içeceğini sorduğunu ve onun da elhamdüllah oruçluyam dediğini söyledi. İnanamadım, yazmış da olabilir). Bu arada bizler de onları Türkiye'ye davet ettik. Hatta bir yöneticinin eşi rahatsızlandı ve doktora götürmek görevi bana düştü. Amerikan Hastanesi'nden randevu aldık. Kadın; "oynaklarım, sümüklerim, kıçım ağrıyor, derman yuttum geçmedi" dedi. Doktorda Hakan Şükür bakışları oluştu. Yani "eklemleri, kemikleri ve bacakları ağrıyor ve ilaç almasına rağmen geçmiyor" dedim. Neyse tahliler filan, derman bulundu
 

Lacivert24

Extra/Dini Konular
Admin
Katılım
20 Ocak 2013
Mesajlar
7,792
Beğeni
22,248
Puanları
113
Konum
Erzincan
"Hangi şehrin soğuğu daha pis?" Panelinde Yumruklar Konuştu



Ankara, kış mevsiminin etkisini iyiden iyiye göstermeye başladığı bu günlerde, anlamlı bir panele ev sahipliği yaptı. Hilton Convention Center'da düzenlenen "Hangi ilimizin soğuğu en soğuk" konulu panelde söz alan Türkiye'nin dört bir yanından katılımcılar, kendi şehirlerinin soğunun diğerlerinden daha pis olduğunu ispatlamak için kıyasıya yarıştılar. Zaman zaman gergin anların yaşadığı gecede, İstanbul'dan gelen konuşmacılar ile Ankaralı bir grup arasında başlayan sözlü sataşma kısa sürede yumruklaşmaya dönüştü.

Ankaralılar, kuru soğuklarından emin

Meteoroloji Uzmanı Saim Gökbakır'ın yöneticiliğini üstlendiği panel, köprü trafiğine takılan İstanbul ekibinin eksikliği ile akşam 8 sularında başladı. Balkanlardan gelen 12 kişilik özel bir heyetin gözlemci olarak katıldığı organizasyonda ilk olarak söz alan ev sahibi Ankara ekibi, Başkent'in kuru soğuğunun dayanılmazlığına vurgu yaptılar. Ekibin sözcüsü Tekin Abaylı, ev sahibi olmanın verdiği avantajla izleyicilerin bir kısmını otelin önünde 5 dakikalık bir yürüyüşe çıkarırken, yaşadığı gururu şu sözlerle ifade etti: "Alın işte buyrun, bir tarafınız dondu mu donmadı mı? Böyle kulak kesen bir soğuk daha görmediğinizden eminim. Adamı böyle titretir işte Ankara'nın ayazı..."

Eskişehir ekibi tansiyonu yükseltti

Tekin Abaylı ile birlikte dışarı çıkan gruptan bazıları eşyalarını toplayarak paneli terkederken, moderatör Saim Gökbakır, Eskişehir ekibine söz verdi. Ankara ekibini hile yapmakla suçlayan Eskişehir ekibinden Ebru Duray, "Az evvel insanları apar topar dışarı çıkarmanız gözümüzden kaçtı sanılmasın. Giyinmeye bile vakit bulamadı zavallılar. Öyle üzerine palto bere almadan her yerde üşürsün. Neticede ocak ayındayız. Alın buyrun, Ankara'da vücudu kapattınız mı hiçbir yeriniz üşümez. Niye, çünkü kuru soğuk..." dedi ve ekledi: "Eskişehir öyle mi peki? Lahana gibi kat kat örtünseniz de farketmez. Giysinin içine nüfuz eder, böyle etleriniz çekilir resmen. İti salsan gezmez dışarıda o derece diyim ben size..."

İzmir ekibinden sürpriz atak

Gecede söz alan İzmir ekibi ise, kürsüye ıslıklar ve yuhlamalar eşliğinde çıktı. Yaygın kanının aksine İzmir'in de çok feci soğuk olduğu konusunda ısrarla birkaç söz söylemek isteyen ekip adına konuşan Levent Canbey, "Biliyorum, önyargılarınızı kırmak zor ancak kafanızı kırcam şimdi.. Adam olun iki dakika laf dinleyin lan!" şeklindeki sözleri tekrar hararetli anların yaşanmasına neden oldu. Yer yer hakarete kadar varan tartışmalar yüzünden ara verilen panel, daha sonra Canbey'in tekrar söz almasıyla devam etti:

"Arkadaşlar, hepimizin bildiği gibi soğuk değil de esas nem çok fena birşey ve İzmir'deki nem oranı afedersiniz ama hayvan gibi. Kış vakti, buyrun gelin misafirimiz olun. Böyle yapış yapış insanın içine içine işliyor o soğuk. Ayrıca biz çekirdeğe çiğdem, simite de boyoz diyoruz, onu da yeri gelmişken söyleyeyim" derken, tekstil dünyasının İzmir soğuğundan korunmak için çaresiz kaldığını iddia etti.

Yozgat: "Boş şehiri ısıtamıyoruz"

Gribal enfeksiyon nedeniyle son 20 yılda İzmir'de hastaneye yatan hasta sayısının diğer illerle karşılaştırmalı bir grafiğini sunarken yuhalanarak kürsüden indirilen İzmir ekibinin ardından, Yozgat'ı tek başına temsil eden Latif Uruz söz aldı. Kısa bir konuşma yapan Uruz'un, "Yani bizim oralar da soğuk...E boş şehir ısınmıyor tabii ama yani kimin umrunda bilemiyorum." şeklindeki sözleri salonda gülüşmelere yer açarken tansiyonun da biraz düşmesini sağladı.

Panele güç birliği yaparak ortak katılma kararı alan Erzurum ve Kars ekipleri ise düzenledikleri barkovizyon gösterisi ile şehirlerindeki donmuş hayvan ve insan görüntülerini sunarak oldukça ilgi çektiler. Soğuk hakkında hiçbir şey söylemek istemediklerini, fotoğrafların ortada olduğunu iddia eden ekiplere tepki gösteren bazı izleyiciler, "Abicim, iyi de orada ceketle gezersin bişi olmaz. Kar, tipi tamam da.. Yani, üşütmüyormuş oralar yaa.." diyerek kendi memleketlerinin soğuklarının en soğuk olduğu konusunda ısrar ettiler.

İstenmeyen olaylar

Gecenin sonuna ancak yetişebilen İstanbul ekibi, Panel Yöneticisi Saim Gökbakır tarafından vakit yetersizliği nedeniyle kürsüye çıkarılmak istenmeyince salonunda istenmeyen olaylar yaşandı. Önce tezahüratlarla kürsüyü zorla işgal eden İstanbullular, kalabalığa "18 saattir yoldayız ulan VirüsVirüsVirüsVirüsVirüsVirüsVirüsVirüslik etmeyin! iki dakika dinleyeceksiniz bizi!" şeklinde seslendiler. İstanbul'un hem içe işleyen pis ayazının hem de eksik olmayan lodosunun adamı osurtacağını iddia eden öfkeli grubun, "Ankara ne ya? Ankara ne... Buna mı soğuk diyosunuz?" şeklindeki sözleri, kavganın fitilini ateşledi. İki grup arasında başlayan sözlü sataşmalar diğer şehirlerin de karışmasıyla kısa sürede kavgaya dönüşürken, otel güvenliğinin mudahalede yetersiz kalması nedeni ile polisten yardım istendi.

Çevik kuvvet ekiplerinin mudahalesi ile kavga güçlükle bastırılırken, katılımcılar bir sonraki gün düzenlenecek olan "Hangi şehrin adamı daha psipokat, kim daha manyak?" konulu panelde buluşmak üzere otellerine çekildiler.
 
Üst