GİZLİ VE KUTSAL SEMBOLLER
Gizli Semboller
Semboller
İnisiyeler tarih boyunca gizli bilgileri aktarmak için sembollere baş
vurmuşlardır. Bu şekilde semboller efsanelere, kutsal metinle ve
menkıbelere işlenmiştir. Onların anlamını bilenler, onları deşifre
ederek gizli anlamlarına kavuşmuşlardır. Ayrıca, harfleri sayılara,
sayıları harflere çeviren çeşitli şifreler, çeşitli kavramları ifade
eden geometrik şekiller, piktogramlar ve ideogramlar geliştirilmiş, her
nesneye ve canlıya çeşitli mecazi anlamlar verilmiştir.
Semboller basit veya karmaşık şekillerden meydana gelebilir. Bunlar,
sayı, harf, geometrik bir şekil, doğadaki bir canlı, eşya veya bunların
birleşimlerinden oluşabilir. Hepsinin üzerinde bir düşünce gücü yüklüdür
ve kesinlikle rastlantısal özellikler taşımazlar. Semboller ilgisizlere
fazla bir şey ifade etmezler. Fakat, anlayanlara ifade ettikleri
manalar çok derindir.
Semboller, farklı tecrübe düzeylerine ulaşmamızı sağlarlar; ki onlar
olmadan bunlar sonsuza dek bizlere kapalı kalırlardı; çünkü onların
bilincine bile varamazdık. Sembollerin temel işlevi, farklı şekillerde
ulaşılamaz hakikatlerin düzeyine varmaya ve hiç düşünülmemiş bakış
açılarını insanların anlayışına sunmayı sağlar. Sembol her zaman beşeri
varoluşu yükümlülük altına sokar ve aynı zamanda anlık gerçeği
patlatarak bir anlam yükler.
Sembolizm, bir düşüncenin veya olayın sayılar ve şekillerle
anlatılmasıdır. Bir açıdan kullandığımız harfler ve rakamlardan tutun,
etrafımızda gördüğümüz geometrik şekillerde, doğanın yarattıklarında ve
oluşlarda dahi sembolizmi görebiliriz. Fakat bizler genellikle bunları
taşıdıkları anlamlardan çok, karşımızdakilere bildiklerimizi aktarmak
için kullanırız. Oysa her harfin, rakamın, geometrik şeklin taşıdıkları
anlamlar ve enerjiler vardır. Sembolizmin en önemli yanı, bir sembole
yüklenen anlamın yıllarca değerini kaybetmeden korunabilmesidir. Fakat
bunun bir kötü yanı da aynı sembole gerçek anlamından veya daha doğrusu
esas kullanım amacından farklı anlamlar yüklenerek kullanılmasıdır. Bu
nedenle semboller ile uğraşırken dikkatli olmak ve gerçeği araştırmak
gerekebilir. Fakat sembollerin gerçek anlamları ne kadar saptırılmaya
çalışılırsa çalışılsın mutlaka birileri tarafından hep doğru olarak
bilinir ve korunur.
Semboller içimizdeki mevcut olan ve ancak sezebildiğimiz hakikatleri
somutlaştırabilmemizi sağlar. Gerçekten de sembol insanın içinde
hissedip de tam olarak tanımlayamadığı için dile getiremediğinin
dışarıya yansımasıdır. Semboller dış dünya ile aramızdaki ilmi aşan
hakikatleri, örtülü ince bağları kavramamıza yardımcı olur, ezoterizme
nüfus etmemizi sağlar. (Bunu da belirtmekte yarar vardır: Sembolizm
doğal olarak ezoteriktir, fakat ezoterizm her zaman sembolik değildir.)
Sembolizm başlangıcı çok eski çağlara uzanmaktadır. Bir takım
kavramların başkalarınca da anlaşılabilir olmalarını sağlamak maksadıyla
kelimeler, işaretler, sayılar, jestler, yazılar, bazı hareketler ve
özel ritüeller bu maksatla hep kullanılmışlardır.
Sırların evrensel dili olan sembolizm; gizleyerek açıklar, açıklayarak
gizler. İnsanlar binlerce yıldır, bir düşünceyi izah etmek için birçok
yollar denemişlerdir. Bir düşüncenin anlamını, kademeli şekilde
insanların anlayışlarına ve olgunluklarına göre birtakım kalıplar içine
koyup sunmuşlardır. Özellikle ezoterik, gizli tutulması gereken birçok
bilgi sembollerle anlatılmıştır. Yani doğrudan doğruya bir düşünce, bir
bilgi izah edilmemiş, üstü adeta örtülerek bohçalandıktan sonra
aktarılmıştır. Sembolizmin bilimsel metotlarla işi yoktur. Bilim cevap
arar, sembolizm ise soruları arar. Yani sembolizmde sorular önemlidir.
Sirius, İki Sütun ve Üç Piramit - Peter F Christiansen
Evren, bir matematik ve geometri düzeni içinde hareket eder. Astronomi,
fizik ve bilim dallarıyla ilgilenenler evrenin mükemmel bir ritmik düzen
içinde hareket ettiğini, yaşadığını gayet iyi bilirler. Tanrının
varlığını bu mükemmel düzen içinde görmek mümkündür. Çünkü O’nun
varlığına inanmayan bilim adamları bile, en son teknolojiyi kullanarak
elde ettikleri bulgularda, evrenleri yaratan yüce bir gücün varlığını
hissetmeye başlamışlardır. Bu güce kimileri Allah, kimileri God,
kimileri Dieu, kimileri Evrensel Zeka, kimileri ise başka adlar
verebilir. Ama bu mükemmel matematik ve geometrik düzeni kuran güce ne
denirse densin varlığı inkar edilemez. Masonlukta bu yaratıcı güce
‘Evrenin Ulu Mimarı veya Geometri Üstad-ı’ denilmektedir. Masonlar
evrenleri yaratan ve mükemmel bir şekilde işleten enerjiyi tanımlamak
için bazen sembolleri kullanırlar. Bunu, çok daha eski yıllarda yapan
bir takım kadim uygarlıkların varlığından da söz edebiliriz.
Semboller bilimi, değişik realite planları arasındaki, görünmez alemle
görünür alem arasındaki benzeşime dayanmaktadır. Sembolizme göre, yüksek
düzenin realitesi, daha aşağı seviyedeki bir düzenin realitesi, daha
aşağı seviyedeki bir düzenin realitesi ile temsil edilir. Ama bunun
tersi olamaz, bir sembol daima, en azından bir üst anlamı ifade etmek
için mevcuttur, varlık sebebi budur. Tüm evren tam bir ahenk halindedir
ve “Yukarıdaki aşağıdakine, aşağıdaki de yukarıdakine benzer”
Dolayısıyla beş duyumuzla algılayabildiklerimizin tümü, aslında görünmez
alemin bir sembolü durumundadır. İnisiyeler bu gerçeği gayet iyi
kavramışlar ve bir takım ökült prensipleri, yasaları, beş duyunun
algılayabileceği bir şekilde ifade etme yöntemini kullanırken de, her
varlığın realitesine hitap edebilecek hüneri göstermişlerdir. O işareti,
o resmi, o tiyatro oyununu, o şiiri, o edebi eseri, o halk masalını vs.
Herkes kendine göre yorumlayacak ve bir anlam çıkaracaktır.
Semboller, sonsuzluğa yönelmemiz hususunda bize sevgiyle yardım ederler.
Zira, sonsuzdan geliyoruz ve şu dünyadaki yolculuğumuzu sonsuzluğa
doğru yapıyoruz. Ve işte semboller, zamanın ölçüsüzlüğünde yolumuzu
kaybetmemize mani olan yol gösterici levhaları, koruyucuları temsil
ederler.
GİZLİ VE KUTSAL SEMBOLLER
12 Bin Yıldır Kalp Sembolü Çiziliyor, Biliyor musunuz?
Dünyanın her yerinde ders sıralarının, duvarların, bankların, ağaçların
üstüne milyonlarca kalp işareti kazındı. Hepsinin içinden iki ucunda iki
baş harf olan bir ok geçiyor. Aslında insanoğlu, tam 12 bin yıldır aşık
olup sağa sola kalp resimleri çizip duruyor. İlk kez Güney Fransa'da
mağara duvarlarına çizilen kalp resmi, günümüzde de 'en temiz duyguları'
ifade etmeye devam ediyor. Kalp sembolünün ayrılmaz parçası olan ok da
Ortaçağ'da ortaya çıkmış.
Kalp Sağlığı Vakfı Başkanı olan Prof. Dr. Tayyar Sarıoğlu'nun (52)
yaptığı araştırmaya göre, kalp resmi, hemen her çağda ve dünyanın her
yerinde aşkın sembolü. Aşkını duvarlara kazıyan ilk romantikler,
Fransa'nın güneyinde yaşamış olan Cro-Magnonlar. Son buzul çağından önce
(M.Ö. 10000-8000) yaşamış olan ve avcılıkla geçinen bu mağara adamları,
kalbin, hayatın ve canlılığın devamını sağlayan en önemli organ
olduğunu keşfettiler. Cro-Magnonlardan kalan mağara resimlerinde
günümüzdekine çok benzer kalp figürleri görülüyor.
En eski bulgulardan biri de Kuzey Afrika'da M.Ö. 700'de kurulan Cyrene
şehir devletinin hikayesinde saklı. Günümüzde Libya sınırları içinde
kalan Cyrene, burada yetişen çok değerli 'Silphium' bitkisi sebebiyle o
dönemin en önemli ticaret merkezi haline gelmişti. Çünkü Silphium,
erkekler için çok güçlü bir afrodizyak etki gösterirken, kadınlar doğum
kontrolü için kullanıyordu. Silphium bitkisi o kadar değerliydi ki,
Cyrene paraları üzerinde resmedilmişti. Bu bir kalp şekliydi ve kalp ile
sevgi arasındaki ilişkinin en önemli örneğini oluşturdu.
Eski Mısır'da kalp, ruhun ve vicdanın merkezi olarak kabul edildi.
Ölümden sonra bütün organlar vücuttan çıkarılırken, sadece kalp yerinde
bırakıldı. Çünkü ölümden sonra kalbin, adalet tanrısı Maat'ın huzurunda
hesap verdiğine inanılıyordu. Eski Yunanlılar ruhun kalbin içinde
yerleştiğine inanıyordu. Kalbin kan pompalama fonksiyonun farkında olan
Hipokrat ve Aristo, kalbin aynı zamanda duygu ve düşünce yeteneklerinin
de merkezi olduğunu düşünüyordu. Şarap ve zevk tanrısı Dionisos'un
başında yapraklardan oluşan kalp şeklinde bir çelenkle tasvir edildiği
bir anfora , Yunanlılar'ın kalp, zevk ve mutluluk arasında kurdukları
ilişkiyi ortaya koyuyor.
Bugün bildiğimiz simetrik kalp sembolü ise Ortaçağ'da popüler olmaya
başladı. 13. yüzyılda, kadınların güven ve inancını kazanmış İsveç Kralı
Magnus Ladulas'ın kolunun üzerinde bir kalp işareti yer alırdı.
1400'lerden kalma 'Kalbin Sunuluşu' isimli Fransız duvar halısında,
erkeklerin, aşık oldukları kadınlara bağlılıkları kalplerini sunarken
tasvir edildi. Yine o dönemden beri kullanılan iskambil kartlarında
kırmızı kalp en değerli kağıt grubu oldu.
İŞARET NASIL YAPILDI?
Girit Kültürü ile başlayan ve Bizanssın yıkılışı ile son bulan, sert
çisimler muhtelif semboller, heykeller yazı yazan EPİGRAFİ denilen bir
bilim dalı vardı.
Osmanlı’da bu bilim dalı NAKKAŞÇILIK, askeri birimler içinde LAĞIMCILAR
şeklinde gelişerek devam etti.Osmanlı tarihi eserlerden görülen eşsiz
güzellikte ki taş yontmalar şekkiler yazılar desenler Nakkaşçılıkla
uğraşan ustaların zanaatıdır.Savaşlarda lağımcılar kullanılırdı,
Lağımcılar kale yakınlarından tüneller açarak savaşan askerlerin gizlice
kale içine girmesini sağlarlardı.
Sert cisimlerle uğraşanlar çırak, kalfa ve usta şeklinde bir eğitim alırlardı.
Dünya coğrafyasında bir çok çeşitli, yapıya sahip kaya mevcuttur. Her
kaya yapısı işlemeye elverişli değildir.Hangi kayanın daha kolay, nasıl
işleneceği konusunda pratikten eğitim verilirdi. Çünkü yapılacak olan
eser yıllarca yaşayacak kadar sağlam olacaktır. Eğitim alan insan
kayanın yapısından iyi anlar. Eğitimsiz sırada insan bu tür işleri
yapamayacağı açık olarak görülmektedir.
Günümüze ulaşan lahit, kaya mezarları,sütün başlıkları heykeller ve sair
eserlerin hepsi EPİGRAFİ bilim dalında yetişen insanlara aittir.
Definecilerin, işaret dedikleri muhtelif sembollerde epigrafi ustalarına
ait bir düzeneklerdir. Epigrafi de çırak, kalfa ve usta şeklinde
yapılan eğitim düzeni bir standardı da beraberinden getirmiştir.
Define ile ilgili şifreleme düzeneği yapılacağı, coğrafya koşulları,
kayanın sağlamlığı doğa olaylarına (deprem,su,sel,don,kar güneş,rüzgar…
gibi) dayanıklı olanları seçilmek zorundadır.
Bu tür seçenekler bize gömünün, coğrafyanın hangi bölgesine, o alanda
bulunan hangi cins kayaya yapılacağına dair ip uçları vermektedir. Su ve
sel olabilecek yerlere, yerinde kolay kaldırılabilen kayalara, ekim
dikime elverişli alanlar gömü gömmeye uygun alanlar değildir
Unutmayınız ki defineler için şifreleme düzenekleri yapılması için nasıl
bir ustaya ihtiyaç varsa. Ayni şekilde bu işaretlerin çözümü içinde
belli bir seviyede eğitime ihtiyaç vardır.Yapılan iş ne kadar bilimsel
ise çözümü de bir o kadar bilimsel olmak zorundadır. Bu itibarla
definecilikle uğraşan insanlar tüm çalışmalarını bilimsel kaynağa
dayandırmak zorundadır.
Eski uygarlıklarda nümeroloji
Nümeroloji Okültizm’in bir dalı olup, evrenin sayısal bir kurgu
içerdiğini, evrendeki hiçbir şeyin rastlantıya dayanmadığını, her şeyin
sayısal bir düzen içinde meydana geldiğini varsayar ve sayılarla ilgili
çeşitli analitik ve sentetik çalışmalarla, evrendeki ve olaylardaki
gizli yasa ve ilkeleri keşfetmeyi amaçlar.
Eski Mısır ve Yunan'da Nümeroloji
Nümeroloji bilgilerinin gelecek veya gizli şeyler hakkında bilgi
edinmeye yönelik olarak kullanılmasıyla ilgili alana ise aritmansi adı
verilir. Eski Yunan ve Kalde’de uygulanan aritmansi ya da aritomansi
“sayılar bilimi” denilen nümerolojinin öncüsü olarak görülür.
Nümeroloji’nin Batı’daki gelişimi, esas olarak, “sayılar bilimi ilâhî
güçler bilimi demektir” diyen Pisagor’la başlamıştır. Pisagor’a göre,
evren sayılar üzerine kurulmuş bir sistem olup, evrendeki ahenk
sayıların bir uyumudur. Fakat sayılar bilimine Yunanlılar’dan çok daha
önce Mısır’da önem verildiği bilinmektedir. Nitekim esin kaynağı eski
Mısır bilgeliği olan inisiye Pisagor’un nümeroloji ile ilgili sözlerini
eski Mısır bilgeliğini yansıtan Hermetika’da bulmaktayız: “Mükemmel
işleyen evren, sayıların gücüyle düzenlenmiştir.” Sayıların seslerle
ilişkilendirilmesi de, tarihçilere göre yine eski Mısır’da başlamıştır.
Eski Mısır’ın İsis misterleri inisiyeleri 22 sayısına çok önem
verirlerdi. Yirmiiki sayısını kutsal saydıklarından ezoterik anlamını
çok gizli tutmuşlarsa da, dinsel işlemlerde bu sayıyı kullandıkları
bilinmektedir. Mısır’ın 22 sırrı, hermetik bilgeliğin Mısır’dan
Avrupa’ya geçişiyle Okültizm’de 22 arkan ya da anahtar biçimine
dönüşmüştür. Fakat Avrupa’da Okültizm’in ortaya çıkışından çok önce,
Mısır’ı ziyaret eden Pisagor bu sayının önemini öğrenmiş bulunuyordu.
Nitekim Pisagor matematikteki ünlü “pi” sayısını 22’yi 7’ye bölerek
bulmuştur. Bu sayının daha sonra Dante’nin İlâhî Komedya eserinde
kullanmış olduğu görülür. 22 gibi 11 ve 33 de nümerolojide “üstad
sayılar” olarak kabul edilir.Tradisyonlarda en çok sözü edilen sayılar
1, 2, 3, 4, 5, 7, 12, 22, 40 ve 50’dir.
İbraniler'de Nümeroloji
Fakat harflere nümerik değerler verilerek harflerle sayıların
ilişkilendirilmesi alanında en yoğun çalışmaları kabalistlerin yapmış
oldukları bilinmektedir. İbrani alfabesini kutsal alfabe olarak gören
kabalistlere göre İbrani alfabesinin 22 harften oluşması bir rastlantı
değildir. Fenike alfabesi gibi, bu alfabenin de 22 harften oluşmasında
eski Mısır'ın hermetik etkisi olduğu sanılmaktadır.
Kabalistler 22 sayı ve harfi 3+7+12 biçiminde üç grupta ele alırlar.
Bunlardan 3 temel harf semavi alemi, evrensel kökeni, başlangıcı temsil
eder. Sonraki 7 "düalite harfi" "bilinçle idrak edilebilir âlem"in, yani
aracı âlemin karşılığıdır. Kalan 12 harf ise duyularla algılanabilir
âlemin karşılığıdır. Sayılarla ilgili kabalistik çalışmalar gematria,
temurah ve notarikon adları altında üç ayrı uzmanlık alanı oluştururlar.
Araplar'da Nümeroloji
Aslında, Kabalistlerin 3+7+12 biçimindeki üç gruplu sistemi Yahudiler'e
özgü değildir, eski Mısır, Fenike ve eski Etyopya'nın hiyeratik alfabe
harflerinde ve Arap alfabesi harflerinde de uygulanmaktaydı. (Arap
alfabesi de çok önceleri İbrani alfabesi harflerine denk düşen 22
harften oluşmaktaydı.) Harflere nümerik değerler vererek yapılan
çalışmalar, İslam nümerolojisinde ebced hesabı ve cifr ilmi adıyla
bilinir. "Allah" sözcüğünün ebced hesabındaki sayısal değeri 66’dır.
DEFİNE GÖMÜ NOKTALARI
Define arayıcıları için çok önemli bir konuyu burada açmaya
çalışacağız.Ancak burada vereceğimiz bilgilerin bir kanunu,ya da
mutlakiyet ifade eden bir yönü bulunmamaktadır.Bununla beraber define
gömülerinin nirengi noktalarıyla ilgili olarak hata payı çok az olan
bazı bilgi ve tecrübeleri aktarmış olacağız.
Bu işle uğraşanların ve bizim de sıkça ifade ettiğimiz gibi banka ve
başka bir koruma yolunun bulunmadığı dönemlerdeki insanlar para ve
kıymetli eşyalarını,ancak kendilerinin belirleyebildiği en gizemli
noktalara saklıyorlardı.Bu noktalar arazinin muhtelif yerleri
olabileceği gibi evler,kiliseler ve çeşitli doğa yapıları
olabiliyordu.Bunların dışında elbette her para gömücüsünün kendine has
belirlenmiş yerleri de olabilir.Bizim burada yapacağımız;para ve
kıymetli eşyaların nerelere konulabileceğinin mantığı üzerinde
durmaktadır.
Öncelikle şunu ifade edelim:
1.Gömüyü yapan kişi malzemesini gömmeden önce mutlaka iyi bir düşünce
sürecinden geçecek,kendi yaşadığı bölgelerin içinde kendisine en uygun
ve akla en yatkın yeri bulmaya çalışacaktır.Ancak akla yatkın olması
kendi açısından önemlidir.Bu nokta başkası tarafından akla ve mantığa
uygun olmamalıdır.Gömüyü yapan kişi en kalabalık bir yeri seçip ordaki
gelen geçen insanlara da fark ettirmeden malzemeye bekçilik
yaptırabilir.
2. Seçtiği gizli gömü alanı kendisinin sık sık ziyaretle kontrol
edebileceği bir mekan olmalıdır.(b madde eşkıya ve muharipler için
geçerli değildir).Özellikle ev ve bahçe gömüsü yapan insanlar oturup
yattıkları odalardan ya da pencerelerden rahatça gözleyebilecekleri
alanları seçerler.
3.Gömü yapan kişi ya da kişiler daha sonra tekrar geleceklerini
düşündüklerinden dolayı da;gömü alanın çevresinde kendilerine uygun
belirli yerleri nirengi noktası olarak alırlar.Bu madde arazi ve orman
gömüsü yapanlar için daha önemlidir.
4.En son olarak;gömü yapan kişi;gömü alanı çevresinde bir takım
işaretler koyacak ve onlarla yerin bulunmasını
sağlayacaktır.Definecileri esasen en çok ilgilendiren meselede
burasıdır.Ancak bu yönü işin aynı zamanda en zor olan kısmıdır.Zira
gömücün bıraktığı işaretin çözülebilmesi için öncellikle bu işin bir
kuralının bulunmadığı bilinmelidir.Burada mantıklar zorlanacak,edinilen
tecrübelerden yola çıkılarak bir sonuca varılmaya çalışacaktır.Bir
de;gömücü kişinin sosyal yapısı,eğitim durumu,yaşadığı devir ve dine
bakış açısı iyi bilinecektir.Sadece bunlarla bitmeyip bir de
Grek,Roma,Frig,Bizans ve yerine göre Osmanlı alfabe ve rakam
sistemlerinin bilinmesi kaçınılmaz olmaktadır.Son olarak da ;belki bir
miktar tarih bilgisi definecinin en önemli malzemesi olmaktadır.Çünkü
biz Hz.İsa'nın henüz doğumu 2.000 sene olmasına rağmen 3.000 yıllık
İncil'den bahseden tarih uzmanlarını!Çok gördüğümüz için bu meselenin ne
kadar önem taşıdığını da çok iyi biliyoruz.
Malzemeyi gömen kişinin yer sorununu çözmesi ile ilgili olarak bu kadar
bilgi verdikten sonra,gömü mekanları üzerinde de bir miktar duralım:En
az işaretlerin kendisi kadar, o işaretlerin bırakılacağı mekanlar da
önemlidir.Bazen de hiçbir işaret bırakılmadan geçmiş anlayışlar
doğrultusunda bazı gömülerin yapıldığını biliyoruz.
O halde;Anadolu'daki gömülerin sıklıkla nerelere gömüldüğünü,yapılan
gömülerde hangi noktaların daha çok nirengi olarak seçildiğini görmeye
çalışalım.Şurası asla unutulmamalıdır ki gömü yapan insanlar kendilerine
gömü mahallerini belirlerken asla değişmeyecek olan ya da yakın
zamanlarda yerinden oynamayacak olan yer ve mekanları ya da onlara yakın
bölgeleri tercih ederler.Bu yerleri kısaca inceleyelin:
&. Araziler: Arazileri kendi şartları içinde çok iyi
değerlendirebilen eski insanlar,kendi yaşadıkları devirlerdeki nüfus
yoğunluğunu ve yol geçiş güzergahlarını göz önünde tutarak en az dikkat
çekecek yerleri seçmişlerdir.Arazi gömülerinin çoğunda yerlerdeki sabit
küçük kaya parçalarında ok,kama,cezve,nal,niş,sofra taşı,zincir,el ve
ayak resmi ile hayvan figürlerinin işlendiği küçük taş parçalarıdır.
Yukarıda saydığımız ve benzeri olan işaretler genellikle kayalıklar
üzerinde değil;yerdeki sabit küçük kayalara ve taşlara işlenirler.
Burada dikkat edilecek bir husus arazi işaretlerinin kesinlikle bir tek
olmayacağıdır.Hatta Ermeni toplumu mensuplarının kendi iç anlayışları
doğrultusunda en az iki ya da üç işaret bırakmadan define gömmediklerini
herkes bilir.Bu işaretlerin bir tanesi yön bir diğeri mesafe bildirmek
zorundadır.Bazen hem yönü hem de mesafeyi tek kalemde bildiren işaretler
de bulunabilir.Ol,yay,tek ayak vb. işaretler bunlardandır.Murçlu
kayalar ise mutlak mesafeyi ve yönü sayarak bulmayı gerektiren
motiflerdir.
Bu işaretlerin bir kısmı ters yönler için aldatmaca olarak da
kullanılır. Ok işareti olarak verilen motifin bazı çeşitleri bunlardan
biridir. Diğer bir kısım işaretler de bulunduğu taşın altını kazmayı
ifade eder;cezve,değirmen taşı,musalla taşı,sofra taşı,yapraklı çiçek
bunlardan bir kaçıdır.
Çizilen motifin gösterdiği yönde gidilerek adım ya da metre hesabıyla
gömüsü yapılanlar ise gömücü kişilerin mantığını ve kullandıkları
uzunluk ölçülerini bilmeyi gerektiren işaretlerdir.Bunlar da bir kısım
oklar,kasatura,baş halkalı zincir,tek ayak, tek el,tabanca ya da tüfek
vb. işaretler bunların bir kaçıdır.Osmanlı döneminde azınlıkların
kullandıkları arşın ölçülerinin bilinmesi gibi bazı bilgiler burada
önemlidir.Yine Roma ve Bizans gibi uygarlıkların bıraktıkları işaret ve
semboller de bilinmezse malzemenin yerini bulmak mümkün olmayacaktır.
Arazi ve kayalık alanlarda bırakılan bir kısım işaretler sadece müjdesi
verebilir. Asıl arayı bulmak da yine ikili-üçlü işaretlerin iyi
tanınmasını gerektirir.
Yer taşlarına bırakılan önemli işaretlerden biri de parçalı motiflerdir.
Bunlar topal ayı,tek göz,noksan yapraklı çiçek,çolak papaz gibi
işaretlerdir.Bu motiflerin kopuk ve noksan olan parçalarının bulunması
gerekir.Malzeme kopuk parçanın yine altında değildir.Yakınında
aranacaktır.Bununla ilgili bilgi kendi bölümünde verilmiştir.
Yer taşlarına çizilen haç veya yemin ifade eden istavrozlar ise bazen mezara,bazen de tapınağa nişan olarak bırakılmıştır.
Arazilerde tek ağaçlar ve ikili üçlü sıralı ya da geometrik şekilli olan
ağaç grupları da önemlidir.Definecilerin sıkça bildikleri gibi çatal
çamlar,eski ardıçlar,ahlat grupları aldatan yerler değildir.
&. Ormanlar: Gömülerin sıkça yapıldığı alanlardan biri de
ormanlardır.Orman gömülerinde sık ekilen grup ağaçlar yerine yol kenarı
fakat belirli yetişkinlikte olan ağaçların yakınları tercih
sebebidir.Ormanlar da yine dönemeç noktalar ya da bakıldığında bir köy
veya ağılı görecek noktalar önemlidir.Eski orman da defineciler
tarafından iyice bilinmesi çok mühimdir.
Orman içlerinde pek çok yerlerde kilise ,tapınak yerleri ile mağaralar
mevcuttur.Bugün bu yerler bozulmuş tahrip edilmiş olabilir.O zaman
buraların eski halini göz önüne alarak araştırma,inceleme yapmak
gerekir.Yani eskiden orman alanı iken bugün çıplak arazi olarak görünen
yerler olabildiği gibi tam tersi de olabilir.Hıristiyanlık öğretisi için
de inziva ve riyazet vardır.Dolayısıyla bir kısım kiliselerle
tapınakların orman içlerine yapılmış olması sıkça rastlanan durumlardır.
Papaz ve rahipler buralara çekilerek ibadette bulunurlardı.
Yine aynı şekilde bazı manastırların gözlerden uzak ve tabiat ortamları
içine yapıldığını sıkça görürüz.Trabzon'daki Sümela Manastırı bunların
en güzel örneğidir.
3.Kilise ve tapınaklar:Gerek inançları ve gerekse eski devirlerdeki
güvenilirliği nedeniyle gömücü insanların tercih mekanlarından birisi de
kiliseler ve tapınaklardır.Genel itibariyle kilise kapı girişleri ve
yakın çevreleri halktan olan insanların en fazla rağbet ettikleri
yerlerdir.Fakat kiliselerdeki papaz ve rahiplerin kendilerine ait has
odaları asıl para mekanlarıdır.Zira halkın ve idarecilerin verdikleri
paraları papazlar kiliselerin mihrap altındaki ya da kilise ile ev
arasındaki kullandıkları dehliz içindeki özel yapılı ve güveli
odalarında saklarlardı.
Dışarıdan ya da sonradan gelen devirlerin insanlarının bu mekanlarda
sıkça tercih ettikleri asıl saklama noktaları kiliselerin
avlularıdır.Fakat günümüzde bu tür gömüler yok denecek kadar
azdır.Bunlar ya soygunla alınmış, ya da avlular kaybolduğu için bugün
bulunamaz hale gelmişlerdir.Mağara tipi kiliselerin ise ön
cepheleri,yani bakıldığı zaman görülüp tarassut edilebilecek yakın
çevreleridir.
4. Dere Ve Nehir Kenarları: Yer değiştirmesi ve kaybolması kolay kolay
mümkün olmayan bu tip yerler,define gömücüleri için vazgeçmez
mekanlardan birisidir.Ancak burada bir hususa dikkat etmek
lazımdır;derelerin yatak kenarları bu işlem için kesinlikle uygun
değildir.Bir sel ya da akıntının felaket olacağını bilen eski insanlar
daha ziyade nehir kenarlarındaki sert kayalık alanları seçerler,böyle
gömüleri de mutlaka metal,metal, ya da kalın pişmiş küpler içine
koyarlardı.Nehirlerin dönüş noktaları ve nehirler üzerindeki eski
köprülerin yakınları araştırılmaya değer mekanlardır.
5. Köprü Ayakları : Köprü civarları gömü ileri için önemli olduğu kadar
köprülerin ayakları da çok ilginç saklama mekanlarıdır.Özellikle taşı
yapı köprülerin pek çoğunda ayak kısımlarını işaret eden bir takım
motifler ve figürler görürüz.Bunlar bazen bizim gözümüzde süsleme ve
tezhip sanatı gibi görülebilir ama aslında bir takım saklanmış eşyanın
ifadesidirler.Hepsi için bir genelleşme yapmak mümkün değildir;ancak bu
iddiamız pek çok yerde doğrulandığı için rahatlıkla ortaya
koyabiliyoruz.Bu tür köprü ayaklarında haç,çiçek,çember,papatya ve güneş
resimleri görülebilir.Genel işaretleri bunlardır.İstisna olanlar da
vardır.
6. Pınar Ve Çeşme Gözeleri: Özellikle arazide gömü yapanlar için en
ideal nirengi noktalardan biride çeşmelerin gözelerdir.Bunları
bulabilmek insanı uğraştırabilir.Çünkü pek çoğunun yeri
kaybolmuştur.Ancak pınar ve çeşmelerin kendileri de önemli
noktalarıdır.Bunların üst kısımları 7-11-40 adım gibi ölçülerle saklama
noktası olarak kullanılmıştır.Bir de çeşme ve pınar gömülerinde 4 yönden
birisi baz alınır ve imkan varsa çeşme üzerine bu işlenir.Dikkatli bir
bakıcı tahrip olmamış böyle bir çeşme kaidesinde bu işareti
yakalayabilir.Bazı defime uzmanlarının ifadelerine göre çeşme
gömüleri,suyun aktığı yönde değil;tam arka istikametinde olmalıdır.Ancak
çok sağlıklı bir bilgimizi ortaya koyalım:Çeşme ile yakın mesafedeki
bir tepeyi üçgen alan gömücü,malzemesini çeşme ile tepeye üçgen gelecek
şekilde koymuştu.
Çeşme ile tepe zirvesi 10 adım idi ve üçgen noktasındaki para da tam 110 adım da sabit gibi görünen bir kayanın altında idi.
Çeşmelerin yapı durumu müsait ise işlenmiş taşarının içine ya da
kaidesinin dibine gömüldüğünü anlatan kişiler de vardır.Balık,yılan ve
kaplumbağa ve baston gibi değişik motifler buraların genel
işaretleridir.
Paraların ve eşyaların çeşme/pınar yakınlarına gömülmesinin sebebi
buraların bir nirengi noktası olması kadar aynı zamanda eski bir
düşüncenin mirası olan anlayıştır.O da çeşmelerin kendisinin değil ama
onun derinlerden gelen gözesinin suyu sakladığı gibi paraların da burada
saklanacağına olan inançtır.
7 .Yol Ayrım Noktaları (makas yerler): B nokta da çalışma yapacak
kişilerin tarih içindeki eski yol haritalarını ele geçirmek ya da
rivayetlerle bunları öğrenmek zorunlulukları vardır.
İşaretlerde ağzı açık makas ve bazen de kerpeten dört yol ağzını,kırık
makas ise üç yol ağzını ifade eder.(Kırk makas bazen iki su yolunun
birleştiği noktayı da verebilir.)Bu tür yerler define gömecek insanlar
tarafından çokça kullanılmıştır.Gömücü kişi,nişanını
makas,kerpeten,çapraz kılıç,iğne/iplik gibi motiflerle bu yerlere
bırakır.
8.Değirmen içi Ve Çevreleri: Arkeolojik buluntulara göre insanoğlu
buğdayı 6-8 bin seneden beri bilmekte ve kullanmaktadır.Buğdayın genel
işleme yeri ise değirmenlerdir.Bu sistemin kullanıldığı ilk tarihleri
bilemiyoruz ama şurası bir gerçek ki: ilk değirmenim yapıldığı günden bu
güne kadar da insanoğlunun en vazgeçilmez uğrak noktalarından birisi
buralar olmuştur.
Değirmenlere su taşıyan ark kenarları,değirmen yükleme yapılan sırt
cepheleri,değirmen çarkının döndüğü istikametin uzak noktaları bu
anlamda saklama yerlerinden birisidir.
Bizim aldığımız bir bilgiye göre değirmen sahibi kişi,kendi emanetini
değirmenin porto(çift)kapısının sağ kanadının tam arkasına
koymuştur.Görüldüğü gibi her insanın kendine göre bir gömü mantığı
vardır.Bunların tamamına akıl sır erdirmek mümkün değildir...