İsa Mesih'in çarmıha gerilmesinde ya da tarihteki herhangi bir başka çarmıh olayında kullanılan diğer maddi araçların (mızrak, süngü, kırbaç, çivi, ip vb.) değil de, Haç'ın bir sembol olarak öne çıkmasının mitik ve tarihsel nedenleri ve bunları besleyen süreçler Dinler Tarihi açısından araştırılıp incelenmesi gereken önemli ve ilginç bir konu olarak görünmektedir. Pierre Emanuel; “Bir sembolü entelektüel açıdan incelemek, bir soğanı bulmak için o soğanı soymak gibidir” [1] şeklindeki benzetmesiyle sembolleri anlama, anlamlandırma ve yorumlamanın zorluklarına işaret etmekte, Edib Sa'b; semboller kutsal hakkında bildiklerimizi gizlemede değil, gizli olan şeyleri ortaya çıkarmada önemli bir araçtır [2] derken, Müna Talebe de; semboller sonsuzca değişebilme, derin fikirleri aynı anda hem açığa vurma, hem de gizleme gücüne sahip oldukları için sanatta, edebiyatta, mitolojide ve dinde önemli bir yer teşkil eder [3] demektedir. Mitolojik sembolizmde figür ya da şekil dilden önce gelirken, edebi sembolizmde öncelik şekilden dile kaymakta, dinsel sembolizmde ise, aynı zamanda hem dil, hem de şekil öne çıkmaktadır.[4] Sonuçta bütün bu görüşlerden dinsel sembol ya da sembollerin süreç içerisinde şekil ve anlam değişikliğine uğradıklarını anlamaktayız. Bu çerçevede dinsel sembolün zamanla geçirdiği değişimin, anlam kaymasının ve yaygınlaşarak karmaşık bir hale gelmesinin en çarpıcı örneğini “Haç”ta görmek mümkündür.
Gerçekten de başlangıçta köleler için uygulanan bir işkence aleti olan haç, süreç içerisinde artık Hıristiyanlar için, iğrenç bir Roma işkence aletine indirgenmekten çıkmıştır.[5] R. Garaudy'e dayanarak söyleyecek olursak, son dönem Protestan ilahiyatçılarından Rudolf Bultman ise, haça germenin mitolojik boyutuna vurgu yaparak, bir Hıristiyan'ın hayatındaki fonksiyonunu şöyle açıklamaktadır: İnanan, imanından sorumludur ve Tanrı ondan bir karar vermesini ister. Örneğin haç olayında mühim olan, geçmiş bir olgunun, tarihî ve objektif gerçekliği değil, fakat sayesinde müminin ta derinliklerinde Tanrı'nın çağrısını duyduğu eylemdir. Bu da Tanrı'nın insan üstündeki egemenliği ve haç üstünde insana görünerek ona getirmiş olduğu kurtuluş bilincidir.[6]
Biz bu çalışmamızda dinsel bir sembol olarak haçın M.Ö. 4000'lere kadar uzanan tarihinden başlayarak, geçirdiği aşamalar ve günümüz Hıristiyanlık dünyasındaki fonksiyonuna temas etmek ve sembolik anlamı üstünde durmak istiyoruz. Burada İsa Mesih'in haça gerilip gerilmediği, dirilişi ve göğe yükselişi etrafındaki teolojik ve felsefî tartışmalara dalmak niyetinde değiliz.[7] Diğer bir deyişle, dinsel bir sembol olarak haçı Dinler Tarihi açısından ele alıp incelemek düşüncesindeyiz. Bu çerçevede haç figürünün antik dünyadan günümüze kadar kimler tarafından hangi anlamda kullanıldığı irdelenecektir. Dört yüze yakın değişik haç figüründen bahsedilmekle beraber, biz bunların içerisinden en yaygın olarak kullanılanlar üstünde durduk ve metinle doğrudan bağlantılı olan kimi haç figürlerini ve diğer Hıristiyanlık sembollerini de çalışmamızın sonunda şekiller halinde verdik.
a) Haç'ın Sözlük Anlamı
Türkçe'de kullanılan ve Hıristiyanlığın simgesi sayılan haç kelimesinin aslı Ermenice'dir ve birbirini dikey olarak kesen 2 çizgiden oluşan şekil; istavroz, salîb anlamına gelmektedir.[8] İstavroz sözcüğünün kökeni de Yunanca olup, haç çıkarmak ya da istavroz çıkarmak aynı şeyi ifade etmektedir.[9] Farsça'dan Türkçe'ye geçen ve 4 çivi demek olan çarmıh kelimesi de benzer şekilde haç anlamında kullanılmakta, suçluyu haça germek için kurulmuş put şeklindeki darağacına işaret etmektedir.[10] Çarmıh (çehâr mîh), çapraz olarak üst üste konmuş 2 tahtadan meydana gelen bir işkence aletidir ki, ölüm cezasına çarptırılanları bu çarmıhın üzerine gerip işkenceyle öldürürlerdi.[11] Şu halde Farsça'da, üst üste konulan bu 2 parça değil, bunların 4 ucu kastedildiği için çarmıh (4 çivi) denmiş olduğu ortaya çıkmaktadır. Haç kelimesinin Arapçası olan salîb, genellikle odun, tahta ya da kazık/direk olan ve ölüme mahkum edilen insanın üzerine gerildiği aleti ifade eder.[12] Lisanü'l-Arab'da salîb için; Hıristiyanların kıble edindikleri şey ifadesi geçmekte, çoğulu olarak da sulbân ve sulub gösterilmektedir.[13]
Batı dillerinde haç karşılığı olarak Latince crux köküne dayanan cross, croix ve kreuz sözcükleri bulunmaktadır.[14] Haçın önce İranlılar ve daha sonra Romalılar tarafından uygulanan bir işkence aleti olduğu, suçlunun bu alete, bağlanarak ya da çivilenerek idam edildiği belirtilmektedir.[15] Diğer yandan, yine Batı dillerinde cross sözcüğüne yakın olan crucifix kavramı da bulunmaktadır. Bu kavram ahşaptan, metalden vb. Maddelerden yapılan, üstünde haça gerilmiş İsa figürünün bulunduğu haç için kullanılmaktadır.[16]
Istılahtaysa haç, Hıristiyanlığın sembolü kabul edilen artı şeklindeki işaret olarak bilinmektedir. İsa Mesih'in haç şeklindeki bir şey üstünde çarmıha gerilerek öldüğüne inanılması ve ölümü sonrası haçın onun mezarına konulduğunun kabul edilmesi nedeniyle haç Hıristiyanlık'ta dinsel bir sembol haline gelmiştir.[17]
b) Haç'ın Tarihi
Hıristiyanlar 4. yüzyıldan günümüze kadar haça bir sembol olarak saygı göstermektedirler. 4. yüzyıla kadar onu kullanmakta ve taşımakta tedbirli davranmışlardır. Bizans İmparatoru Konstantin'in Hıristiyanlığı kabul etmesinden sonra Hıristiyanlara yapılan zulüm ve işkenceler bitmiş ve haç geniş halk kitleleri arasında da dinsel bir sembol olarak yaygınlık kazanmaya başlamıştır.[18] Ona yükledikleri anlama bakarak birçok dinî cemaat ve aynı zamanda diğer Hıristiyan kuruluşlar birbirlerinden ayrılmaktadır. Geçmişte ve günümüzde, dinî öğretide derin farklılıklara sahip olmalarına rağmen Hıristiyan krallar, ülkeler, mezhepler ve partiler haçı sancak ve bayraklarına koymakta ittifak etmişlerdir.
Fallus kültü olarak adlandırılan ve tarihte verimliliğin, bereketin ve bolluğun sembolü olarak algılanan erkek cinsel organına tazim, eski toplumlarda görülen bir tapınma türüydü. Bunun yanında erkek ve kadın cinsel organlarını yüceltme/tanrılaştırma birçok dinde görülen en eski tapınma şekillerinden birisi olarak ifade edilmektedir. Hatta bu perestij bazılarınca dinlerin temeli olarak da iddia edilmiştir. Buna göre Phallic tapınmanın sembolü olan haç, daha sonra Hıristiyanlığın da sembolü haline gelmiştir. Eski Mısır anıtlarında çok görülen crux ansata, tabiattaki aktif ve pasif enerjiyi sembolize ederdi. Etrüsk mezarlarında penisten haçlar bulunmuştur. Sembolizm konusunda uzman olan Thomas Inman, “Ancient Pagan and Modern Christian Symbolism” adlı eserinde antik çağa ait birçok figür ve giysinin kiliseye sızdığını, bunlar arasında daha sonra haç şeklini almış olan phallus ve yoni'nin de (erkek ve kadın cinsel organları) bulunduğunu ileri sürmektedir. Ona göre, crux ansata ya da T şekli erkeklik organını, yanlardaki uzantılarsa testisleri göstermekte ve bu T figürü, daha sonra ok şekline dönüşerek Mars'ın sembolü haline de gelmiştir.[19] Mitolojide de Kelt haçı seksüel birliğin sembolü olarak bilinmektedir.[20] Antik pagan kültlerde haç, güneş tanrıları ve göklerle ilgili olarak kullanılmıştır. Örneğin Ankh, erkek ve dişi birlikteliğini gösteren ve Mısır'da hayatın kaynağı olarak inanılan bir haç figürüydü ve Nil'in anahtarı olarak düşünülür, tanrıyla tanrıça arasındaki kutsal evliliğin bir sembolü olarak algılanırdı. Ayrıca, Hıristiyanlık'tan önce Yunan haçı, Tanrıça Hecate'nin sembolüydü. Bazen de haçın dikey kısmı erkeğe, yatay kısmıysa dişiye göndermede bulunurdu.[21]
Diğer taraftan bir ağaca asarak idam etme biçimi Kutsal Kitap'ın Tesniye bölümünde geçmekle [22] birlikte bunun artı işareti şeklinde mi, yoksa yalnızca dikey tek bir direkten mi ibâret olduğu konusunda bir açıklık yoktur. Hıristiyanlığın en önemli sembolü olan haçın Ortadoğu kökenli olduğu ve geçmişinin milattan önce 3000-4000'lere kadar gittiği kaydedilmekte, [23] günümüz tarihçileri, haçın ilk defa İran'da ortaya çıktığını ileri sürmekte, eski İran ve Anadolu kavimlerinde, ölen atalarına tapınmak, bu bölgelerdeki dinlerin önemli törenlerindendi denilmektedir. Ataları simgeleyen, ellerini koruyucu gibi yanlara açan basit insan resmi ve gerdanlıklar, haçın ilk şeklini göstermektedir. Zamanla bu figür daha da basitleşmiş ve haç şekline dönüşmüştür. Haçın bu bölgelerde bereketi ve talihi simgelediği de bilinmektedir. Hititler, Mitaniler ve Urartular'dan kalan heykel ve boyalı çömleklerde, haç işaretine rastlanmaktadır. İlerleyen dönemlerde haç, birçok kültürlerde saygınlık ve kutsallığını muhafaza ederek sürdürmüştür. Öylesine ki, Akamenid/Pers ve Sasani İmparatorlukları döneminden günümüze kadar ulaşan sikkelerdeki haç gerdanlıklar, haçın Arya ırkının simgesi olduğu düşüncesine de yol açmıştır.[24] Antik dünyada haça germenin belli bir coğrafyaya özgü olmayıp Hindistan'da, İskitler'de, Mezopotamya'da, Kuzey Afrika, Yunan, Roma ve kuzey Avrupa kavimlerinden olan Keltler arasında da uygulandığı, Ölü Deniz Yazmaları'nda ondan söz edildiği ifade edilmektedir.[25] Maya geleneğinde de temel noktalar, uçları 4 ufka değen bir haçla temsil edilir ve yerleşmeler bu kareye göre yönlendirilirdi. Merkezdeki kutsal ağaçtan 4 yöne doğru 4 yol çıkar ve bu çıkış noktalarındaki 4 sandık köyün sınırlarının koruyucularına adanırdı. Haç eski Mısır'da hafifçe değişmiş bir formda, ölümsüzlük hiyeroglifi olmuştur. Eski Avrupa'da, Etrüskler şehirlerini ve tapınaklarını dünyaya biçim veren haça uygun düzenlemişlerdir.[26]
Bunun yanında, Babilonya'nın gizemli gnostik dinlerinden kaynaklanan görüşlere göre, haçın aslı Babil Tanrısı Tammuz'dur. İnanışa göre Güneş tanrısı Nemrud'un enkarnasyonu olan Tammuz, aynı zamanda bir Mesih'tir. Tammuz'un ilk harfi olan T harfiyse, haç işaretinin ilk kaynağıdır. Bazen bu T harfi Güneş tanrısı Nemrud ile Tammuz'un birliğinin bir sembolü olarak daire içine alınırdı.[27] Aleksander Hislop “The Two Babylons” adlı eserinde Babilce'de Tammuz'un ilk harfi olan T'nin haç şeklinde (<font size="5">†</font>) yazıldığını ifade etmektedir.[28] Kimi kayıtlarda, kökeni Babil'e dayanan haça Mısır ve Suriye'de de eski zamanlardan beri tazimde bulunulduğu, hatta Budistler'in haça saygı gösterdikleri ve miladî tarihin başlangıcına doğru putperestlerin kimi ayinlerinde alınlarına haç işareti yaptıkları belirtilerek, aslında haçın Hıristiyanlıkla bir ilgisinin bulunmadığı ve bunun bir putperest adeti olduğu ifade edilmektedir. Bu çerçevede, Hıristiyan kutsal kitabında İsa Mesih'in haç şeklindeki bir figürde değil, bir ağaç (dikey kazık) üstünde öldüğü bildirilmektedir. İlk olarak Yunanca yazılan Yeni Ahid'in yukarıda belirtilen yerlerinde ağaç anlamındaki Yunanca ksulon kelimesi kullanılmaktadır ki, hem bu kelime hem de kimi çevirilerde geçen stavros kelimesi haça delalet etmemektedir. Gerçekten de Homeros da stavros kelimesini alelade bir sırık, direk ya da odun parçası anlamında kullanmıştır. Ona göre, stavros haç şeklini alan 2 ağaç parçasını ifade etmez. Çünkü İsa Mesih'in idamı düz bir direk üstünde gerçekleşmiştir.[29] Yani, haç başlangıçta bir ağaç gövdesi gibi dikeydi. Aziz Hironimos, haç kelimesini Latince'ye crux olarak çevirmiş, aynı zamanda haçı göstermek için stavros kelimesini de kullanmıştır. Bu ise ilk dönemlerde haçın çok yüksek olmadığı anlamına gelmektedir. Fakat toplumda büyük olarak kabul edilen suçları işleyenlerin ibret olsun diye yüksek haçlara asıldığı da bilinmektedir.[30]
c) Haç ve Haça Germe Şekilleri
Haçın birçok farklı şekilleri bulunmakta ve yüzyıllardır Hıristiyanlar onu evlerine, kiliselerine ve işyerlerine koymakta, boyunlarına ve elbiselerine takmakta, bazen de değişik şeylere kazımaktadırlar. Dikey ve yatay olmak üzere birbiriyle kesişen 2 çizgiden oluşan bu geometrik figür, Hıristiyan dünyasında çok geniş bir tarzda yayılmış, hatta çok farklı anlamları içeren bir sembol haline dönüşmüştür. Gerçekten de bugün 385'ten fazla değişik haç figüründen bahsedilmektedir. Gerçi bunlardan sadece on kadarı yaygınlaşmıştır. Fakat yaygın olmasa da birbirinden az ya da çok farklılaşan figürlerin kullanılması bu sembolün kökeni ve gelişim süreci hakkında rahat bir tarzda konuşmayı güçleştirmektedir. Yaygın olarak kullanılan haçlardan en çok dikkat çekenler ise; yatay ve dikey parçanın eşit olduğu Yunan/Ortodoks haçı, dikeyin alt tarafının yataydan daha uzun olduğu Latin haçı, T ya da Aziz Anthony haçı, el haçı, çarpı şeklinde olan Aziz Andrew haçı, Gamalı haç, Malta haçı, 2 haçın bir arada resmedildiği Lorainne haçı ve Papalık haçıdır.[31] Yunanca'daki T harfine benzeyen ve 3 ucu olan (crux commissa) haçlar olduğu gibi, 4 ucu olan capitata ya da immissa diye isimlendirilen ve dikey kısmı yataydan daha uzun olan haçlar da vardır. Kilise geleneğine göre İsa Mesih'in haçı da bu şekildedir. Çünkü inanışa göre askerler haçın dikey kısmının en ucuna İsa Mesih'in ölüm fermanını iliştirmişlerdir.[32]
Haçın şeklinin bu çok çeşitliliği yanında, haça germe şekilleri de, sadece 1 şehirden diğerine değil, herhangi bir tasnifi imkansız kılacak tarzda, idamdan idama bile farklılık göstermektedir. Bununla beraber tarihçi Herodot ağırlıklı olarak haça germenin 2 şekli üstünde durmaktadır. 1.si için o, mahkumun canlı olarak haça gerilmesini belirten anaskolopizein kelimesini, ikincisi için de cansız bedenin haça asılmasını belirten anastauroun kelimesini kullanmıştır. Bununla beraber her 2 durum da, kurbanın ağır ihanetlerden birini işlemiş olmasına delalet ederdi. Çarmıha germenin bu türünde, mahkum çivilerle ya da iple haça bağlanır, yaşıyorsa yavaş yavaş ölüme terk edilir ölmüşse kuşlara yem olarak sunulurdu. İdamın bu şeklinin korkunçluğundan dolayı kimi yazarlar ondan ayrıntılı olarak bahsetmek istememişlerdir. Herodot, Polycrate de Samos'un ölümünü şu şekilde betimlemektedir: “Anlatılması imkansız bir tarzda katledildi ve cesedi bir kazığa bağlandı”. Başka bir yerde Herodot kutsallara saygısızlıkla suçlanarak idama çarptırılan Atina'lı vali Artayctes'in ölümünü anlatırken şöyle demektedir: “Onu çivileyerek kazıklara çaktılar ve çocuğunu da gözlerinin önünde öldürdüler”.[33] Ne var ki, Heredot'tan sonra bu 2 kelime eşanlamlı hale gelmiş ve canlı haça germe ile, cesedi kazığa germe arasındaki fark ortadan kalkmış ve Josephus her ikisi için birden sadece anastauroun, Philo ise, anaskolopizein kelimesini kullanmıştır.[34]
Yahudi tarihçi Flavius Josephus (öl. 101) 70’te kuşatma altındaki Kudüs'ten kaçmaya çalışan Yahudilerin akıbetini ve haça gerilmelerini adeta hatırlamak istememektedir. “Felaket sırasında bir Yahudi yakalandı ve imparator Titus (öl. 81) onu sura yönelterek haça gerdirdi. Çünkü, diğer insanlar manzaradan korkuyorlardı. Yahudiler tam Roma yönetiminin eline düşmek üzereyken, kendilerini savunmaya zorlanıyor ve savaştıkları için de, ele geçirildikleri zaman onları affetme şansı kalmıyordu. Yakalandıktan sonra dövülüyorlar ve ölümden sonra işkencenin her türlüsüne boyun eğiyorlar ve yüzleri sura karşı çevrilip haça geriliyorlardı. Şüphesiz onların bu durumu Titus'un vicdanına dokunuyordu, fakat sayıları fazla olduğundan onları serbest bırakmak da, hapse atmak da tehlike arz ediyordu. Bu yüzden Titus istediklerini yapmaları konusunda askerlerini serbest bıraktı. Böylece o, haça gerilenlerin korkunç manzarasından dolayı şehri savunanların daha kolay teslim olacağını umuyordu. Askerler öfke ve kinlerinin şiddetinden esirlere hakaret ediyor ve onlardan her birini değişik tarzda haça geriyorlardı. Sayılarının çokluğundan dolayı ne haçlar için yer, ne de cesetler için haç kalmıştı”.[35]