Kaya Taş Falcısından Fal Örnekleri Beğenirsiniz Umarım......... | Sayfa 147 | Define işaretleri ve anlamları

cantar

Kullanıcı
Katılım
27 Ağustos 2012
Mesajlar
8,795
Beğeni
11,115
Puanları
113
images
 

cantar

Kullanıcı
Katılım
27 Ağustos 2012
Mesajlar
8,795
Beğeni
11,115
Puanları
113


BU FOTOGRAFTAKİ TAŞ KAYA PARÇALARI AÇILMIŞ BİR ODA MEZARIN İÇERİSİNDEN ÇIKARILAN PARÇATAŞLARDIR BURADA ODA MEZAR VAR BU YIĞMA TAŞLARIN ALTINDADA OLABİLİR ARAZİDE TOPRAĞIN ALTINDA DA DİKKAT EDERSENİZ YIĞILMIŞKAYA GURUBUNDAKİ TAŞLARLA ARALARINDA BÜYÜK BİR FARK PARÇAPARÇA KOPARILARAK ÇIKARILMIŞ ...




















GÜZEL BİR ALAN...

İŞTE BANA ESKİ ZAMANA AİT BİR MEZARI BELİRLEYEN AĞAÇ....MALUM ANIT AĞACIMIZ...


BİRAZ DAHA GERİDEN BU YERİN FOTOGRAFINI GÖRMEK İSTERİM...




GÜZEL BİR MEZARLIK ALANI...
 

cantar

Kullanıcı
Katılım
27 Ağustos 2012
Mesajlar
8,795
Beğeni
11,115
Puanları
113
lam_gods.jpg


Gill-Good-Shepherd.jpg


images


good-shepherd-modern.jpg



İlk yüzyıldan kalma birkaç Hıristiyan sembollerinden biri olan omuzlarında kuzu ya da koyun taşıyan, onun yanında diğer iki koyun Good Shepherd. Birinci ve dördüncü yüzyıllar arasında bu tür freskler ile, Roma Yeraltı Mezarlarını tasvir edilmiştir.

Aşağıdaki gibi bu sembolü ekli, Wilpert yorumuna göre olabilir hangi anlam vardır. Good Shepherd omuzlarında kuzu veya koyun Rabbimiz tarafından göğe kaynaklı ölmüş olma ruh sembolü; oysa Çobana eşlik eden iki koyun zaten sonsuz mutluluk zevk alan Azizleri temsil eder. Bu yorumu aşağıdaki tenor ölü için eski dini bir dua ile uyum içinde: "Allah'a dua Ediyoruz . . . yargı içinde ona karşı merhametli olmak, ölümü tövbesini, günahtan onu serbest bıraktı ve Babası onunla barışık olması. Ona İyi Çoban olmak ve [kat] Onun omuzlarında onu taşımak (Galvani," Aydınlatılmış Kral aşağıdaki onu almak, ve sonsuz sevinç içinde azizlerin Toplum içinde yer alma, ona Verebilir "olabilir. Rom. Vet." I, 751). Putin freskler bu dilekçe verilmiş gibi gösterilir; merhum Aziz şirketi bulunuyor.

(Çok sayıda) Rus resimlerinin başka bir döngü bir kuzu, ya bir koyun, ya sırtında ya da pastoral bir kadrosu iptal edilen bir süt kova ile temsil eder. Başka bir hala iki koyun arasında bir sunak üzerine süt Kovası gösterirken bu düzenin benzersiz bir fresk bir koyun sağım çoban gösterir. Son zamanlarda, genellikle Eucharist sembolleri, ama Yön olarak kabul kadar (koyun ve süt-kova) bu tür freskler vardı. Wilpert alınan görüş dissents ve imalarla Cennet sevinçleri sembolik olarak ortaya süt için tüm freskleri görüyor. Hem de önceki ve sonraki yorumların Sts Eylemleri tanınmış bir metne göre değişir. Perpetua ve Felicitas. Hapishanede şehit beklerken, St. Perpetua bir vizyon ve bir çoban elbiseli yaşlı bir adam uzun boylu ve saygıdeğer şekil bunların merkezinde, bir koyun sağım muazzam bir bahçe görmemişti o bize söyler. Başını yükselterek, bana baktı ve dedi ki: "Hoş Geldin, kızım." Ve ona beni aradı ve süt verdi. Katıldı elleri ve iradeleriyle bunu aldım. Ve o ağladı 'Amin' etrafında ayakta. Ve uyandım, ağzımda tarifsiz bir tatlılık tatma sesi." Bu açıklama ve koyun ve süt Putin freskler arasında fikir topluluğu-kova bu, ilk bakışta, temsilciliklerin bu sınıf mevcut yorumların belli ki doğru gibi görünüyor çok belirgindir. Wilpert, ancak, dikkat St. Perpetua vizyonu açıklanan şeyler yeryüzünde aldı, ancak Eucharist artık alınan cennet, aslında çağırır . Dolayısıyla cennet, ölen kişinin sahip ruhu olan sevinçleri sembolik olarak süt Kovası sınıf freskleri görüyor.

Kuzu, ya da koyun, sembol, daha sonra açıklanan ilk sınıf, vardır, tüm Rus resimleri 4. yüzyıldan lahit, ölümden sonra, ölen kişinin durumu ile ilgili her zaman bir anlam ve. Ama Konstantin çıkardığı yeni dönemde Büyük kuzu tamamen yeni bir anlam ile bazilika sanatında görünür. Her yerde meydana Konstantin dönüşüm, esas olarak Aziz Paulinus tarafından Nola St Felix Bazilikası mevcut olarak tanımlanan oturdu sonra oluştuğuna bazilika içinde apsidal planlı mozaik dekorasyon genel düzeni. "Üçleme tam gizemi" ışıldıyor, saint söyler. "İsa'nın kuzu şeklinde temsil edilir; gökten Baba thunders sesi; ve güvercin Kutsal Ruhu döktü. Çapraz ışık Dairesi tarafından bir taç gibi kapsıyor. Bu taç taç güvercin bir koro tarafından temsil edilmekte olan kendilerini Havariler. Trinity İlahi birlik Mesih özetlenmiştir. Trinity kendi amblemler aynı zamanda; Tanrı baba tarafından ses tarafından temsil edilir, ve Ruh tarafından; Haç ve Kutsal Kuzu Kurban göstermek. Mor arka plan ve palms telif ve Zafer göstermek. Kilisenin Kaya, akış dört mırıldanarak yaylar, Misyonerleri, (Aziz Paulinus Mesih'in yaşayan nehirler", "Ep Olan kayanın üzerinde duruyor. xxxıı, reklam Severum", mezhep. 10, P. L. LXİ, 336). İlahi Kuzu genellikle Cennet dört akışları Misyonerleri simgeleyen mistik bağlama nereden akışı üzerinde duran apsidal planlı mozaikleri temsil edildiği; iki tarafında on iki koyun, altı, daha fazla temsil, (küçük ev perde kemiğinde de gösterilen), Kudüs ve Beytüllahim şehirleri gelen ve kuzu doğru devam ediyordu. Artık varlığı, St. Pudenziana, Roma Kilisesi, ünlü dördüncü yüzyılda mozaik, alt bölge başlangıçta Sts belki de on iki koyun; altıncı mevcut. yüzyıl apsis mozaik dağda kuzu temsil etti. Roma Cosmas ve Damian de bu konuda temsil edildiği şekilde iyi bir fikir verir.

"Bu Liber Pontificalis" göre kurdu, İsa ve Vaftizci Yahya'nın iki Gümüş heykeller arasında yerleştirilen kuzu dökülen bir su altından bir heykel olan Lateran vaftizhane, sunulan Harika; Yahya sözleri ile "Ecce Agnus Dei, ecce qui para that kaldırır peccata mundi yazılı bir parşömen tutuyor temsil edilir." Konstantin Beşinci yüzyıla ait bir kuzunun baş nimbus çevrili olmaya başladı. Çeşitli anıtlar da Haç çeşitli formları tarafından aşmıştır kafa ile kuzu gösterin; Merkezi Suriye'de de Vogüé tarafından keşfedilen bir anıt sırtında Haç ile kuzu gösterir.

Kuzu ile Çapraz ilişkilendirme fikri gelişiminde bir sonraki adım bir taht üzerinde kuzu durumunu temsil eden Vatikan Bazilikası 6. yüzyıldan kalma bir mozaik tasvir, mücevherlerle kaplı bir Haç dibinde. Bu kuzu deldi taraftan, kan kadehi bir yere tekrar beş akarsu yayınladı aktı, böylece İsa'nın beş yarası hatırlatarak. St. ciborium son olarak, başka bir altıncı yüzyıl Anıtı, şimdi bir bölümünü oluşturan Mesih kuzu gibi temsil, crossbeams kavşağında dimdik ayakta iken Mark's, Venice, çarmıha çivilenmiş iki hırsız çarmıha gerilme ile bir sahne sunuyor. Çeşitli karakterler İlahi Kuzu gösteren en ilginç anıtın bir Junius Bassus (d lahit. 358). Bu nişler arasındaki spandrils dördünde

yetiştirme Lazarus, bir çubuk vasıtasıyla, mezardan;
olmaktan başka bir kuzu tarafından vaftiz sahnesi hakim güvercin ile;
somun çoğalarak, iki sepet, bir çubuk dokunarak;
diğer üç kuzu katılacak.

Diğer iki sahneleri Sina dağında Kanunun Tabloları alma ve su Kaya nereden sorunları akışı çarpıcı bir kuzu göster. Böylece bu dizi, kuzu Mesih'in sadece bir sembol değil, aynı zamanda Musa, Yahya ve ateşli fırında Üç Çocukları var. Praetextatus bu açık hava mezarlığında, (ihtiyarlar) iki kurtların arasına kuzu olarak Susanna gösteren, sıradan, sadık bir sembolü olarak kuzu başka bir örnektir.

SONUÇ OLAK KOYUN KUZU HİRİSTİYAN İNANCINDA BİR DİNİ SEMBOL OLUP ROMA DÖNEMİ MEZARLARINDA VE TAPINAKLARDA İBADET YERLERİNDE KULLANILMIŞTIR..
 

cantar

Kullanıcı
Katılım
27 Ağustos 2012
Mesajlar
8,795
Beğeni
11,115
Puanları
113
İsa Mesih'in çarmıha gerilmesinde ya da tarihteki herhangi bir başka çarmıh olayında kullanılan diğer maddi araçların (mızrak, süngü, kırbaç, çivi, ip vb.) değil de, Haç'ın bir sembol olarak öne çıkmasının mitik ve tarihsel nedenleri ve bunları besleyen süreçler Dinler Tarihi açısından araştırılıp incelenmesi gereken önemli ve ilginç bir konu olarak görünmektedir. Pierre Emanuel; “Bir sembolü entelektüel açıdan incelemek, bir soğanı bulmak için o soğanı soymak gibidir” [1] şeklindeki benzetmesiyle sembolleri anlama, anlamlandırma ve yorumlamanın zorluklarına işaret etmekte, Edib Sa'b; semboller kutsal hakkında bildiklerimizi gizlemede değil, gizli olan şeyleri ortaya çıkarmada önemli bir araçtır [2] derken, Müna Talebe de; semboller sonsuzca değişebilme, derin fikirleri aynı anda hem açığa vurma, hem de gizleme gücüne sahip oldukları için sanatta, edebiyatta, mitolojide ve dinde önemli bir yer teşkil eder [3] demektedir. Mitolojik sembolizmde figür ya da şekil dilden önce gelirken, edebi sembolizmde öncelik şekilden dile kaymakta, dinsel sembolizmde ise, aynı zamanda hem dil, hem de şekil öne çıkmaktadır.[4] Sonuçta bütün bu görüşlerden dinsel sembol ya da sembollerin süreç içerisinde şekil ve anlam değişikliğine uğradıklarını anlamaktayız. Bu çerçevede dinsel sembolün zamanla geçirdiği değişimin, anlam kaymasının ve yaygınlaşarak karmaşık bir hale gelmesinin en çarpıcı örneğini “Haç”ta görmek mümkündür.

Gerçekten de başlangıçta köleler için uygulanan bir işkence aleti olan haç, süreç içerisinde artık Hıristiyanlar için, iğrenç bir Roma işkence aletine indirgenmekten çıkmıştır.[5] R. Garaudy'e dayanarak söyleyecek olursak, son dönem Protestan ilahiyatçılarından Rudolf Bultman ise, haça germenin mitolojik boyutuna vurgu yaparak, bir Hıristiyan'ın hayatındaki fonksiyonunu şöyle açıklamaktadır: İnanan, imanından sorumludur ve Tanrı ondan bir karar vermesini ister. Örneğin haç olayında mühim olan, geçmiş bir olgunun, tarihî ve objektif gerçekliği değil, fakat sayesinde müminin ta derinliklerinde Tanrı'nın çağrısını duyduğu eylemdir. Bu da Tanrı'nın insan üstündeki egemenliği ve haç üstünde insana görünerek ona getirmiş olduğu kurtuluş bilincidir.[6]

Biz bu çalışmamızda dinsel bir sembol olarak haçın M.Ö. 4000'lere kadar uzanan tarihinden başlayarak, geçirdiği aşamalar ve günümüz Hıristiyanlık dünyasındaki fonksiyonuna temas etmek ve sembolik anlamı üstünde durmak istiyoruz. Burada İsa Mesih'in haça gerilip gerilmediği, dirilişi ve göğe yükselişi etrafındaki teolojik ve felsefî tartışmalara dalmak niyetinde değiliz.[7] Diğer bir deyişle, dinsel bir sembol olarak haçı Dinler Tarihi açısından ele alıp incelemek düşüncesindeyiz. Bu çerçevede haç figürünün antik dünyadan günümüze kadar kimler tarafından hangi anlamda kullanıldığı irdelenecektir. Dört yüze yakın değişik haç figüründen bahsedilmekle beraber, biz bunların içerisinden en yaygın olarak kullanılanlar üstünde durduk ve metinle doğrudan bağlantılı olan kimi haç figürlerini ve diğer Hıristiyanlık sembollerini de çalışmamızın sonunda şekiller halinde verdik.

a) Haç'ın Sözlük Anlamı

Türkçe'de kullanılan ve Hıristiyanlığın simgesi sayılan haç kelimesinin aslı Ermenice'dir ve birbirini dikey olarak kesen 2 çizgiden oluşan şekil; istavroz, salîb anlamına gelmektedir.[8] İstavroz sözcüğünün kökeni de Yunanca olup, haç çıkarmak ya da istavroz çıkarmak aynı şeyi ifade etmektedir.[9] Farsça'dan Türkçe'ye geçen ve 4 çivi demek olan çarmıh kelimesi de benzer şekilde haç anlamında kullanılmakta, suçluyu haça germek için kurulmuş put şeklindeki darağacına işaret etmektedir.[10] Çarmıh (çehâr mîh), çapraz olarak üst üste konmuş 2 tahtadan meydana gelen bir işkence aletidir ki, ölüm cezasına çarptırılanları bu çarmıhın üzerine gerip işkenceyle öldürürlerdi.[11] Şu halde Farsça'da, üst üste konulan bu 2 parça değil, bunların 4 ucu kastedildiği için çarmıh (4 çivi) denmiş olduğu ortaya çıkmaktadır. Haç kelimesinin Arapçası olan salîb, genellikle odun, tahta ya da kazık/direk olan ve ölüme mahkum edilen insanın üzerine gerildiği aleti ifade eder.[12] Lisanü'l-Arab'da salîb için; Hıristiyanların kıble edindikleri şey ifadesi geçmekte, çoğulu olarak da sulbân ve sulub gösterilmektedir.[13]

Batı dillerinde haç karşılığı olarak Latince crux köküne dayanan cross, croix ve kreuz sözcükleri bulunmaktadır.[14] Haçın önce İranlılar ve daha sonra Romalılar tarafından uygulanan bir işkence aleti olduğu, suçlunun bu alete, bağlanarak ya da çivilenerek idam edildiği belirtilmektedir.[15] Diğer yandan, yine Batı dillerinde cross sözcüğüne yakın olan crucifix kavramı da bulunmaktadır. Bu kavram ahşaptan, metalden vb. Maddelerden yapılan, üstünde haça gerilmiş İsa figürünün bulunduğu haç için kullanılmaktadır.[16]

Istılahtaysa haç, Hıristiyanlığın sembolü kabul edilen artı şeklindeki işaret olarak bilinmektedir. İsa Mesih'in haç şeklindeki bir şey üstünde çarmıha gerilerek öldüğüne inanılması ve ölümü sonrası haçın onun mezarına konulduğunun kabul edilmesi nedeniyle haç Hıristiyanlık'ta dinsel bir sembol haline gelmiştir.[17]

b) Haç'ın Tarihi

Hıristiyanlar 4. yüzyıldan günümüze kadar haça bir sembol olarak saygı göstermektedirler. 4. yüzyıla kadar onu kullanmakta ve taşımakta tedbirli davranmışlardır. Bizans İmparatoru Konstantin'in Hıristiyanlığı kabul etmesinden sonra Hıristiyanlara yapılan zulüm ve işkenceler bitmiş ve haç geniş halk kitleleri arasında da dinsel bir sembol olarak yaygınlık kazanmaya başlamıştır.[18] Ona yükledikleri anlama bakarak birçok dinî cemaat ve aynı zamanda diğer Hıristiyan kuruluşlar birbirlerinden ayrılmaktadır. Geçmişte ve günümüzde, dinî öğretide derin farklılıklara sahip olmalarına rağmen Hıristiyan krallar, ülkeler, mezhepler ve partiler haçı sancak ve bayraklarına koymakta ittifak etmişlerdir.

Fallus kültü olarak adlandırılan ve tarihte verimliliğin, bereketin ve bolluğun sembolü olarak algılanan erkek cinsel organına tazim, eski toplumlarda görülen bir tapınma türüydü. Bunun yanında erkek ve kadın cinsel organlarını yüceltme/tanrılaştırma birçok dinde görülen en eski tapınma şekillerinden birisi olarak ifade edilmektedir. Hatta bu perestij bazılarınca dinlerin temeli olarak da iddia edilmiştir. Buna göre Phallic tapınmanın sembolü olan haç, daha sonra Hıristiyanlığın da sembolü haline gelmiştir. Eski Mısır anıtlarında çok görülen crux ansata, tabiattaki aktif ve pasif enerjiyi sembolize ederdi. Etrüsk mezarlarında penisten haçlar bulunmuştur. Sembolizm konusunda uzman olan Thomas Inman, “Ancient Pagan and Modern Christian Symbolism” adlı eserinde antik çağa ait birçok figür ve giysinin kiliseye sızdığını, bunlar arasında daha sonra haç şeklini almış olan phallus ve yoni'nin de (erkek ve kadın cinsel organları) bulunduğunu ileri sürmektedir. Ona göre, crux ansata ya da T şekli erkeklik organını, yanlardaki uzantılarsa testisleri göstermekte ve bu T figürü, daha sonra ok şekline dönüşerek Mars'ın sembolü haline de gelmiştir.[19] Mitolojide de Kelt haçı seksüel birliğin sembolü olarak bilinmektedir.[20] Antik pagan kültlerde haç, güneş tanrıları ve göklerle ilgili olarak kullanılmıştır. Örneğin Ankh, erkek ve dişi birlikteliğini gösteren ve Mısır'da hayatın kaynağı olarak inanılan bir haç figürüydü ve Nil'in anahtarı olarak düşünülür, tanrıyla tanrıça arasındaki kutsal evliliğin bir sembolü olarak algılanırdı. Ayrıca, Hıristiyanlık'tan önce Yunan haçı, Tanrıça Hecate'nin sembolüydü. Bazen de haçın dikey kısmı erkeğe, yatay kısmıysa dişiye göndermede bulunurdu.[21]

Diğer taraftan bir ağaca asarak idam etme biçimi Kutsal Kitap'ın Tesniye bölümünde geçmekle [22] birlikte bunun artı işareti şeklinde mi, yoksa yalnızca dikey tek bir direkten mi ibâret olduğu konusunda bir açıklık yoktur. Hıristiyanlığın en önemli sembolü olan haçın Ortadoğu kökenli olduğu ve geçmişinin milattan önce 3000-4000'lere kadar gittiği kaydedilmekte, [23] günümüz tarihçileri, haçın ilk defa İran'da ortaya çıktığını ileri sürmekte, eski İran ve Anadolu kavimlerinde, ölen atalarına tapınmak, bu bölgelerdeki dinlerin önemli törenlerindendi denilmektedir. Ataları simgeleyen, ellerini koruyucu gibi yanlara açan basit insan resmi ve gerdanlıklar, haçın ilk şeklini göstermektedir. Zamanla bu figür daha da basitleşmiş ve haç şekline dönüşmüştür. Haçın bu bölgelerde bereketi ve talihi simgelediği de bilinmektedir. Hititler, Mitaniler ve Urartular'dan kalan heykel ve boyalı çömleklerde, haç işaretine rastlanmaktadır. İlerleyen dönemlerde haç, birçok kültürlerde saygınlık ve kutsallığını muhafaza ederek sürdürmüştür. Öylesine ki, Akamenid/Pers ve Sasani İmparatorlukları döneminden günümüze kadar ulaşan sikkelerdeki haç gerdanlıklar, haçın Arya ırkının simgesi olduğu düşüncesine de yol açmıştır.[24] Antik dünyada haça germenin belli bir coğrafyaya özgü olmayıp Hindistan'da, İskitler'de, Mezopotamya'da, Kuzey Afrika, Yunan, Roma ve kuzey Avrupa kavimlerinden olan Keltler arasında da uygulandığı, Ölü Deniz Yazmaları'nda ondan söz edildiği ifade edilmektedir.[25] Maya geleneğinde de temel noktalar, uçları 4 ufka değen bir haçla temsil edilir ve yerleşmeler bu kareye göre yönlendirilirdi. Merkezdeki kutsal ağaçtan 4 yöne doğru 4 yol çıkar ve bu çıkış noktalarındaki 4 sandık köyün sınırlarının koruyucularına adanırdı. Haç eski Mısır'da hafifçe değişmiş bir formda, ölümsüzlük hiyeroglifi olmuştur. Eski Avrupa'da, Etrüskler şehirlerini ve tapınaklarını dünyaya biçim veren haça uygun düzenlemişlerdir.[26]

Bunun yanında, Babilonya'nın gizemli gnostik dinlerinden kaynaklanan görüşlere göre, haçın aslı Babil Tanrısı Tammuz'dur. İnanışa göre Güneş tanrısı Nemrud'un enkarnasyonu olan Tammuz, aynı zamanda bir Mesih'tir. Tammuz'un ilk harfi olan T harfiyse, haç işaretinin ilk kaynağıdır. Bazen bu T harfi Güneş tanrısı Nemrud ile Tammuz'un birliğinin bir sembolü olarak daire içine alınırdı.[27] Aleksander Hislop “The Two Babylons” adlı eserinde Babilce'de Tammuz'un ilk harfi olan T'nin haç şeklinde (<font size="5">†</font>) yazıldığını ifade etmektedir.[28] Kimi kayıtlarda, kökeni Babil'e dayanan haça Mısır ve Suriye'de de eski zamanlardan beri tazimde bulunulduğu, hatta Budistler'in haça saygı gösterdikleri ve miladî tarihin başlangıcına doğru putperestlerin kimi ayinlerinde alınlarına haç işareti yaptıkları belirtilerek, aslında haçın Hıristiyanlıkla bir ilgisinin bulunmadığı ve bunun bir putperest adeti olduğu ifade edilmektedir. Bu çerçevede, Hıristiyan kutsal kitabında İsa Mesih'in haç şeklindeki bir figürde değil, bir ağaç (dikey kazık) üstünde öldüğü bildirilmektedir. İlk olarak Yunanca yazılan Yeni Ahid'in yukarıda belirtilen yerlerinde ağaç anlamındaki Yunanca ksulon kelimesi kullanılmaktadır ki, hem bu kelime hem de kimi çevirilerde geçen stavros kelimesi haça delalet etmemektedir. Gerçekten de Homeros da stavros kelimesini alelade bir sırık, direk ya da odun parçası anlamında kullanmıştır. Ona göre, stavros haç şeklini alan 2 ağaç parçasını ifade etmez. Çünkü İsa Mesih'in idamı düz bir direk üstünde gerçekleşmiştir.[29] Yani, haç başlangıçta bir ağaç gövdesi gibi dikeydi. Aziz Hironimos, haç kelimesini Latince'ye crux olarak çevirmiş, aynı zamanda haçı göstermek için stavros kelimesini de kullanmıştır. Bu ise ilk dönemlerde haçın çok yüksek olmadığı anlamına gelmektedir. Fakat toplumda büyük olarak kabul edilen suçları işleyenlerin ibret olsun diye yüksek haçlara asıldığı da bilinmektedir.[30]

c) Haç ve Haça Germe Şekilleri

Haçın birçok farklı şekilleri bulunmakta ve yüzyıllardır Hıristiyanlar onu evlerine, kiliselerine ve işyerlerine koymakta, boyunlarına ve elbiselerine takmakta, bazen de değişik şeylere kazımaktadırlar. Dikey ve yatay olmak üzere birbiriyle kesişen 2 çizgiden oluşan bu geometrik figür, Hıristiyan dünyasında çok geniş bir tarzda yayılmış, hatta çok farklı anlamları içeren bir sembol haline dönüşmüştür. Gerçekten de bugün 385'ten fazla değişik haç figüründen bahsedilmektedir. Gerçi bunlardan sadece on kadarı yaygınlaşmıştır. Fakat yaygın olmasa da birbirinden az ya da çok farklılaşan figürlerin kullanılması bu sembolün kökeni ve gelişim süreci hakkında rahat bir tarzda konuşmayı güçleştirmektedir. Yaygın olarak kullanılan haçlardan en çok dikkat çekenler ise; yatay ve dikey parçanın eşit olduğu Yunan/Ortodoks haçı, dikeyin alt tarafının yataydan daha uzun olduğu Latin haçı, T ya da Aziz Anthony haçı, el haçı, çarpı şeklinde olan Aziz Andrew haçı, Gamalı haç, Malta haçı, 2 haçın bir arada resmedildiği Lorainne haçı ve Papalık haçıdır.[31] Yunanca'daki T harfine benzeyen ve 3 ucu olan (crux commissa) haçlar olduğu gibi, 4 ucu olan capitata ya da immissa diye isimlendirilen ve dikey kısmı yataydan daha uzun olan haçlar da vardır. Kilise geleneğine göre İsa Mesih'in haçı da bu şekildedir. Çünkü inanışa göre askerler haçın dikey kısmının en ucuna İsa Mesih'in ölüm fermanını iliştirmişlerdir.[32]

Haçın şeklinin bu çok çeşitliliği yanında, haça germe şekilleri de, sadece 1 şehirden diğerine değil, herhangi bir tasnifi imkansız kılacak tarzda, idamdan idama bile farklılık göstermektedir. Bununla beraber tarihçi Herodot ağırlıklı olarak haça germenin 2 şekli üstünde durmaktadır. 1.si için o, mahkumun canlı olarak haça gerilmesini belirten anaskolopizein kelimesini, ikincisi için de cansız bedenin haça asılmasını belirten anastauroun kelimesini kullanmıştır. Bununla beraber her 2 durum da, kurbanın ağır ihanetlerden birini işlemiş olmasına delalet ederdi. Çarmıha germenin bu türünde, mahkum çivilerle ya da iple haça bağlanır, yaşıyorsa yavaş yavaş ölüme terk edilir ölmüşse kuşlara yem olarak sunulurdu. İdamın bu şeklinin korkunçluğundan dolayı kimi yazarlar ondan ayrıntılı olarak bahsetmek istememişlerdir. Herodot, Polycrate de Samos'un ölümünü şu şekilde betimlemektedir: “Anlatılması imkansız bir tarzda katledildi ve cesedi bir kazığa bağlandı”. Başka bir yerde Herodot kutsallara saygısızlıkla suçlanarak idama çarptırılan Atina'lı vali Artayctes'in ölümünü anlatırken şöyle demektedir: “Onu çivileyerek kazıklara çaktılar ve çocuğunu da gözlerinin önünde öldürdüler”.[33] Ne var ki, Heredot'tan sonra bu 2 kelime eşanlamlı hale gelmiş ve canlı haça germe ile, cesedi kazığa germe arasındaki fark ortadan kalkmış ve Josephus her ikisi için birden sadece anastauroun, Philo ise, anaskolopizein kelimesini kullanmıştır.[34]

Yahudi tarihçi Flavius Josephus (öl. 101) 70’te kuşatma altındaki Kudüs'ten kaçmaya çalışan Yahudilerin akıbetini ve haça gerilmelerini adeta hatırlamak istememektedir. “Felaket sırasında bir Yahudi yakalandı ve imparator Titus (öl. 81) onu sura yönelterek haça gerdirdi. Çünkü, diğer insanlar manzaradan korkuyorlardı. Yahudiler tam Roma yönetiminin eline düşmek üzereyken, kendilerini savunmaya zorlanıyor ve savaştıkları için de, ele geçirildikleri zaman onları affetme şansı kalmıyordu. Yakalandıktan sonra dövülüyorlar ve ölümden sonra işkencenin her türlüsüne boyun eğiyorlar ve yüzleri sura karşı çevrilip haça geriliyorlardı. Şüphesiz onların bu durumu Titus'un vicdanına dokunuyordu, fakat sayıları fazla olduğundan onları serbest bırakmak da, hapse atmak da tehlike arz ediyordu. Bu yüzden Titus istediklerini yapmaları konusunda askerlerini serbest bıraktı. Böylece o, haça gerilenlerin korkunç manzarasından dolayı şehri savunanların daha kolay teslim olacağını umuyordu. Askerler öfke ve kinlerinin şiddetinden esirlere hakaret ediyor ve onlardan her birini değişik tarzda haça geriyorlardı. Sayılarının çokluğundan dolayı ne haçlar için yer, ne de cesetler için haç kalmıştı”.[35]
 
Son düzenleme:

cantar

Kullanıcı
Katılım
27 Ağustos 2012
Mesajlar
8,795
Beğeni
11,115
Puanları
113
d) Roma Yasalarında ve Filozofların Diyaloglarında Haç

d.1.) Roma Yasalarında Haç


Roma'nın dinsel törenleri, haç önündeki şiddet, korku, tiksinti ve eğlenceyle birbirine karışırdı. Roma idarecilerinin insanları amaçsız ve nedensiz olarak haça germemesine karşın, yine de haça gerilenlerin sayısı çok fazlaydı. Halk, öldürmenin bu çirkin şeklini kınamazdı. Çünkü onlar idamın kanuna karşı gelmede bir caydırıcılığı olduğuna inanır ve hatta bazen, bizzat infaza da katılırdı.

Yukarıda da değinildiği üzere, Roma yasaları sadece köleler ve yabancıları çarmıha gererek cezalandırıyordu. Roma yurttaşlarıysa ancak yol kesme, hırsızlık gibi büyük suçlar ya da büyük ihanetler gibi istisnai hallerde bu cezaya çarptırılırdı. Bu 2 durumda yurttaşlar vatandaşlık haklarını kaybederler ve haça gerilmeyi hak ederlerdi. Kısacası haç kelimesi Romalılar için nefret uyandıran iğrenç bir kelimeydi ve sadece kölelere uygulanırdı.

Julius Pavlus'un bize verdiği bilgiler Roma'da cezalarla ilgili imparatorluk yasalarının nasıl geliştiğini göstermektedir. Buna göre, en sert cezaları gerektiren suçların listesi şöyle sıralanmaktadır: Savaşta düşmanın önünden kaçmak, devlet sırlarını ifşa etmek, isyana teşvik etmek, öldürme, sihir ve önemli bir vasiyette sahtecilik gibi suçlar zamanla haça gerilerek cezalandırılmaya başlanmıştır. Yüksek tabaka insanları için daha insancıl bir idam şekli mümkün iken, haça sadece alt tabaka insanları çarptırılırdı. Haç köleler için değişmez bir idam şekli olarak varlığını sürdürmüştür. Hatta kimi önde gelen düşünürler hür bir yurttaş haça gerildiği zaman ondan, “servile supplicium” (köle işkencesi) diye bahsederlerdi. Bu da haçı utanç verici bir işkence aleti yapmaya yetiyordu. Köle, özgürlüğünü kaybetmiş olan bir insan değil, tam tersine o, efendisinin kendisine reva gördüğü şekilde eğlenmesini sağlayan bir araçtı. Haç köleler için günlük bir kâbustu. Çünkü efendiler onları önemsiz kimi şeyler için bile yargılamadan haça gererlerdi. Bundan dolayı bazıları köleleri; haçı kabul edenler anlamına gelen cruciarii diye isimlendirmişlerdi. Üstelik bir efendi öldürülür ve katili bilinmezse, o efendinin bütün köleleri haça gerilirdi.[1]

d.2.) Kimi Filozofların Diyaloglarında Haç

Haça gererek idam etme yöntemi filozoflar arasında büyük tartışmalar yaratmıştı. Romalıların düşüncesinde intihar çirkin bir davranıştı. Fakat o, haça gerilmekten kurtulmak için son çare gibiydi. Mécéne bu görüşü kabul etmeyerek kişinin çaresi olmayan işkencelerle karşılaştığı zaman bile özgürlüğünü korumak için intiharı son sığınak olarak görmesini reddetmiş, ancak Seneca da onu eleştirerek şöyle demiştir: “Acaba işkencelerin alçaklığı altında ezilmeyi, organlarının başkalarınca yok edilmesini, hayatının bir anda değil de, yavaş yavaş yok olmasını isteyen bir insan var mıdır? Bu uğursuz darağacına gerilmeyi, şeklinin bozulup 2 omzunun ve göğsünün çirkin 2 kambura dönmesini kim ister? Haça gerilmeden önce ölmek için bin neden olsa da, elemler altında uzayıp gidecek işkencelere vücudunu kim teslim eder?”.[2]

Çiçero haça germeyi acı vermede işkencenin en zirve noktası, “Summum Supplicium” olarak nitelendirmiş, Julius Pavlus da (M.Ö. 3. yy) haçı işkence listesinin başına koymuş, yakma ve baş kesmeyi daha sonra saymıştır. Bazen bu kesilen baş vahşi hayvanlara atılır, idam olayı bereket bayramlarına rastlarsa, gerekli bütün hazırlıklar yapıldıktan sonra, arenası olan bir şehirde ve genellikle halkın önünde icra edilirdi. Çünkü bu, bütün çirkinliğine rağmen insanları eğlendiren bir görüntüydü. Aynı şekilde imparator Caligula (M.S. 37-41) zamanında birçok tiyatro oyununda idam olayının işlendiği rivayet edilmektedir. İmparator Domitien (M.S. 81-96) döneminde ise, gerçek idam mahkumları kurban rolünü oynarlardı. Örneğin Laureolus, bir çetenin başı olan kaçak köle rolünde ölüm tiyatrosunu oynamış ve sonunda haça gerilmiş ve cesedini bir İskoçya ayısı parçalamıştır.[3]

Çiçero haça germeyi bir veba olarak nitelendirerek, 2 Roma yurttaşının bu şekilde idam edilmesine karşı çıkmıştı. Fakat o, efendilerine ihanetten suçlanan birçok kölenin Verrés tarafından haçtan kurtarılmalarını da, “bu kölelerin hepsi atalarının geleneğine uygun olarak işkenceye teslim edildiler. Sen onları ölümün pençesinden kurtarıp serbest bırakmaya kalkışıyorsun” diyerek eleştirmiştir. Çiçero haçın Roma vatandaşlarına tatbik edilmesinin şöyle dursun, bu kelimenin onların düşüncelerinden, gözlerinden ve kulaklarından da uzak tutulması gerektiğini, şerefli Roma yurttaşlarına ve özgür insanlara haç korkusunun uygun olmadığını söylüyordu. Bu konuda Seneca'nın tutumu Çiçero'dan daha erdemli değildir. O da, haça germe işkencelerin en kötü şeklidir demekle beraber, suçluların haça gerilmesini normal bir olay olarak görüyor ve Roma devletinin yüceltilmesi söz konusu olduğu zaman, en sert cezaların verilmesinden çekinilmemesi gerektiğini savunuyordu.[4] Seneca Controversiae adlı eserinde şöyle demektedir: Özgür bir efendinin kızı bir köleyle evlenir. Bunun üzerine kız haça mahkum edilir ve babası onu azarlayarak; damadın akrabalarına kavuşmak istiyorsan haça git! der. Juvenal'in 6th Satire'de yazdığına göre, bir kadın, kocasına kölesini haça germesini söyler ve kocası da ona, bu adam ölüm cezasını hak etti mi? diye sorar. Bunun üzerine kadın kocasına: Bir köleye “bu adam” diyecek kadar aptal olma! şeklinde cevap verir.[5]

Bu ve benzeri metinler bize açıkça gösteriyor ki, haça gererek öldürme yavaş yavaş gerçekleştiğinden dolayı ölümlerin en ağır ve korkunç bir çeşidi olarak kabul edilmiştir. Kurban, ölmeden önce uzun işkencelere maruz bırakılmakta, bazen de haça asılmadan önce can vermekteydi. İsa Mesih'in Hayatı adlı eserinde Renan çarmıhı şöyle betimlemektedir: “Evvela haçı dikerler, sonra mahkumu çiviyle ellerinden çakarlardı; ayaklar da çoğu zaman çivilenir, bazen sadece iple bağlanırdı. Haçın büyük direğinin ortasına, mahkumun bacakları arasına girerek vücudunun sarkmasına engel olacak şekilde bir ağaç parçası daha çivilerlerdi. Bu olmazsa eller yırtılır, vücut yığılırdı. Bazen de ayakların altına, yine direğe tutturulmuş olan yatay bir dayanak konurdu. İsa bu tiksindirici işkenceleri olanca dehşetiyle, içine sindire sindire tattı... Romalıların âdetince, haçın tepesine 3 dille, İbrani, Yunan ve Latin dilleriyle, “Yahudilerin Kralı” yazılarını taşıyan bir levha asılmıştı.[6]

e) Mesih'in Haça Gerilmesi

Hıristiyanlık metinlerine göre, Roma valisi Pontius Pilatus, Kudüs'ün kapılarının birinin önünde Celile'nin Nasıra şehrinden ve Davud soyundan gelen İsa Mesih'i bir Cuma günü asmıştır. Şüphesiz ki bu, o günlerde, en ıstıraplı bölgelerden biri olan Yahudiyye'de, Roma yöneticilerinin idama mahkum edip çarmıha gerdikleri ilk kişi değildi. Fakat, bu Nasıralı'nın aksine diğerlerinin hatıraları unutulup gitmişti. Nasıralı İsa, haça gerilen en ünlü kişi olarak tarihe geçmiştir.[7] Çünkü o bir Tanrı elçisiydi ve ölümünü takiben, havariler onun mesajını dünyanın 4 bir yanına müjdelemişler, onu Tanrı'nın Oğlu İsa olarak ilan etmişlerdir. Böylece, onun öğretisini dinleyip uyanlara Hıristiyan adı verilmiş, zamanla sayıları artmış ve bunlar tarihin seyrinde önemli roller oynamışlardır. Başlangıçtan itibaren Hıristiyanlıkla, kurucusunun haça gerilmesi arasında sıkı bir bağlantı kurulmuş ve bu olay Hıristiyanların gözünde odak teşkil etmiştir. Birçok Hıristiyan'a göre, haç olmadığı zaman İsa Mesih'in hayatı anlamını kaybetmektedir. Bazıları, sadece haça gerilmesi için onun ete kemiğe büründüğünü ileri sürmekte, kimileri de, dünya tarihi boyunca hiçbir insanın, İsa Mesih'in haçta çektiği bedensel acıya benzer bir acı çekmediğini savunmaktadırlar.[8]

Bilindiği üzere çarmıha gererek idam etme Yahudilerin takip ettikleri bir yöntem değildi. İsa Mesih zamanında suçlular taşla recmedilir ve insanlara ibret olsun diye bir süre asılı bırakılırdı ancak bu da çok yaygın değildi.[9] Çünkü Eski Ahid'e göre bu, Tanrı'nın lanetine uğramanın bir göstergesiydi. “Eğer bir adam bir günahtan ötürü ölüm cezasına çarptırılıp öldürülür ve ölüsü ağaca asılırsa, ölüyü gece ağaçta asılı bırakmamalısınız. O gün kesinlikle gömmelisiniz. Asılan kişi Tanrı tarafından lanetlenmiştir. Tanrı’nız Rabbin mülk olarak size vereceği ülkeyi kirletmeyeceksiniz”.[10] Bundan dolayı Yahudiler İsa Mesih'i, Romalılar nezdinde tiksindiriciliğin ve ihanetin sembolü olan, alt tabaka, köleler ve Romalı olmayanlara uygun görülen haça germe şeklinde idam ettirmek için büyük çaba göstermişler ve böylece onun Tanrı'nın Mesihi değil, Tanrı'nın lanetine uğramış birisi olduğunu göstermek istemişlerdir.[11]

Yukarıda Yahudi ve putperestlerin haçı ihanetin en büyük cezası olarak görmeleri nedeniyle ona nasıl bir nefret ve korkuyla baktıklarını vurgulamıştık. İşte, üstatları haça gerildiğinde öğrencileri bu acı ve nefreti hissetmişler; üzülmüşler, korkmuşlar ve utanarak gizlenmeyi tercih etmişlerdir. Çünkü birkaç gün önce Kudüs'e büyük bir azametle giren Davud'un oğlu, Tanrı'nın Mesihi İsa, şimdi bir köle, bir hain ya da bir suçlu gibi herkesin gözü önünde haça gerilmişti. Kendisine gönül verenler, onun İsrail'i kurtarmasını beklerken, [12] Tanrı, kendi Azizi'nin Golgota tepesinde bir kazığa çivilenerek ölmesine müsaade etmişti. Elbette o zamanlar kahramanların ya da komutanların ölmesi çok garip bir durum değildi, ancak onlardan hiçbiri haç zilletine boyun eğerek ölmemişti. Sokrat, Romulus ve daha niceleri ölüm cezasına çarptırılmışlardı. Ne var ki, haça gerilmedikleri için bunların hikayeleri birer kahramanlık destanı gibi rivayet ediliyordu.[13]

Fakat, tarih boyunca birçok olayda görüldüğü üzere, zamanla işler ve anlayışlar büyük bir değişikliğe uğramış ve İsa Mesih'in ölümüne değişik anlamlar yüklenmeye başlanmıştır. Rabbin, Oğlunu terk etmediğini, bilakis onu hem Rab hem de Mesih kıldığını herkese ilan eden Pavlus Galatyalılar'da şöyle yazmıştı: “Mesih'le birlikte çarmıha gerildim. Artık ben yaşamıyorum, Mesih bende yaşıyor. Şimdi bedende sürdürdüğüm yaşamı, beni seven ve uğruma kendini feda eden Tanrı Oğluna imanla sürdürüyorum”.[14] Ayrıca Pavlus'un, haç olayının üzüntü duyulacak bir şey değil, tam tersine kurtuluşa vesile olan tarihsel değeri haiz bir sembol olduğuna inandığı ifade edilmekte[15] ve o, İsa Mesih'i kabul edenler arzu ve hevesleriyle birlikte bedenlerini de feda ederken, Yahudi ve putperestlerin bunu bir akılsızlık olarak algıladıklarını söylemiştir. Ona göre haç sonsuz zaferin bir işaretidir: “Yönetimlerin ve hükümranlıkların elindeki silahları alıp onları çarmıhta yenerek açıkça gözler önüne serdi”.[16]

Genel olarak Hıristiyanlara göre haçın esas anlamı, “İsa benim yerimi aldı” demektir ve Yeni Ahit bunu şu şekilde açıklamaktadır: “Bizler günah karşısında ölelim ve doğruluk uğruna yaşayalım diye, günahlarımızı çarmıhta kendi bedeninde yüklendi. O'nun yaralarıyla şifa buldunuz”.[17] Hıristiyanlar, genellikle; İsa Mesih bizim günahlarımız için bizim yerimize kendisini feda etmiştir. Bu yüzden İncil'in ruhunu ve kalbini açığa vurması açısından haç Hıristiyanlığın evrensel bir sembolü olmuştur. Hıristiyanlara göre haç işareti bir kurtarıcıya olan ihtiyacı gösterir. İsa Mesih'i haçta görüp onun çektiği acı, acı ve işkenceye şahit olduklarında, işlenen günahların Tanrı katında ne kadar çirkin olduğunun idrakine varılır, [18] şeklinde inanmaktadırlar. “Aslında hastalıklarımızı o üstlendi, acılarımızı o yüklendi. Bizse Tanrı tarafından cezalandırıldığını, vurulup ezildiğini sandık. Oysa, bizim isyanlarımız yüzünden onun bedeni deşildi, bizim suçlarımız yüzünden o eziyet çekti. Esenliğimiz için gerekli olan ceza ona verildi. Bizler onun yaralarıyla şifa bulduk” [19] anlamındaki Eski Ahit'te geçen pasajlar bu durumu teyit etmektedir.

Kilise Babaları ilk 3 yüzyıl boyunca hem kendi aralarında hem de Yahudilerle olan tartışmalarında haça germe üstünde durmuşlardır. Örneğin 2. yüzyılda İskenderiyeli Basilides, Mesih'in Tanrı'yla eşit olmadığı inancını savunmuş ve İsa Mesih'in, tanrılıkla insanlık âlemleri arasındaki orta bir yerden geldiğini ileri sürmüştür. Buna göre İsa, 365 kozmik semadan biri olan Caulacau'dan gelmiş ve bakire Meryem'den doğmuş, vaftizi sırasındaysa kendisini kurtuluşa erdiren Müjde'nin nûruna nail olmuş, bu nûrun faziletiyle bilgeliğini ilan ederek, yaradılışın başlangıçtaki düzenini tekrar getirdiğini açıklamıştır.[20] Kendini feda etme, ilahi vahyi içsel bir marifetle bilmekle olur ve Basilides'e göre İsa idam için Golgota'ya götürülürken, zahiri bedeninden sıyrılarak, haça gerilmesi için yardım eden Kirene'li Simon'un bedensel şekline bürünmüş ve haça Simon gerilmiş, İsa da bu durumu uzaktan seyrederek onlara gülmüştür.[21]
 
Son düzenleme:
Üst Alt