Kaya Taş Falcısından Fal Örnekleri Beğenirsiniz Umarım......... | Sayfa 65 | Define işaretleri ve anlamları

cantar

Kıymetli ustamız.
Kullanıcı
Katılım
27 Ağustos 2012
Mesajlar
8,795
Beğeni
11,116
Puanları
113
Konum
Vefat etti. :(
kayalarda zemine paralel olarak yapılmış oyuklar çaplarına göre anlamları değişir.1-Küçük oymalar:
Küçük oymalar tek başlarına ise tek mezar anlamını verir.
Bu oyuk yakınlarında aynı kaya üzerinde bir ok yada bir çizgi olması sizin arayacağınız
mezarın yönünü bulmanıza yardımcı olur.
Hele yakınlarında bir HAÇ yada + veya bir X varsa kesin mezardır.
Aslında bu oyukların içide donuk yağ yakılır ve oymanın doğal şartlarda bozulmasını önler.

2-Büyük oymalar:
Büyük oymalar genelde 1-3-5 gibi tek sayılarla ifade edilir.
bunlar kuyu manasına gelir ama istisnada mezar işareti olarak da yorumlanabilir.
Yöreye göre değişkendir.büyük oymaların içinde ikinci bir oyma veya bir çizgi hatta bir haç
olduğunda değerli bir malın habercisidir.

3-Karışık oyuklar:
hem küçük hem büüyük oyukların olduğu kayalıklarda aile mezarlığı yada genel mezarlık alan
anlatılmak istenmiştir.
Belirli bir geometrik şekil verilir.
Dairesel-kare yada dörtgen hata bir çiçek motifine bile benzetilebilir.
Bazen düz çizgi halinde bir hat üzerinde bile olduğu gözlemlenir.
Bu oymaların bir tanesi bu geometrik şekilden gözle görülecek şekilde ayrılırsa o bize yön
verecektir.

Zemine dik oymalar:
Zemine dik olan yani duvar tabirine yakın kayalıklardaki zemine düz değilde sanki bir ufak
göz gibi duran oymalar magara işaretidir.
Bu işaretlerde oymaya 1-2 metre sağ veya sol tarafında kapalı duran gerçek magara vardır.
Bunu ses testi yaparak bulabilirsiniz.
Denenmiş sonuca ulaşılmış işarettir.

Her oymanın bir mezarı vardır.
Mezar oyması olan yuvarlak oymalarla o yaşam zamanlarında tahılları taneli içi yağ içeren bitkilerin
tohumlarını ezmekte un yağ elde etmek amaçlı yapılmış oymalarla yani ilkel havanlarla dibeklerle karıştırmamak lazımdır.
Bu genelde havaya doğru bakan yuvarlak oymaların yapılışlarından sonra içlerinde dini inanışlarına göre ölüye sayğı duyulması nedeniyle
yağ yakılmıştır.
Günlerce haftalarca içinde ateş yakılarak ayinler düzenlenmiş yani bir nevi yağ kandili olarak
dini ritüellerin uygun olarak kullanılmıştır.
Yuvarlak oymalar aslında mezara ait birer ufak sunaklardır,
bunların içine su, yiyecekler yemek konulur, içine yağ dökülüp yakılır.
Bu şekilde ölen kişiye ikramlardan bulunulur.
Günümüz mezarlıkları da aynı değil midir?
Mezarlığa uğradığımızda hemen mezara su dökeriz,
mermerden yapılmış lahitlerin üzerindeki yuvarlak oymalara
kare dikdörtgen şeklinde yapılmış suluklara su doldururuz,
buğday bulgur gibi yiyecekler atarız buna da ne deriz
"ölünün hayrına kuşlar yesin,içsin sevap olsun"
geleneğimizin işte kökeni bu yuvarlak taş sunaklardan gelmektedir.
Yuvarlak oymanın yakınında muhakkak bir veya birden fazla mezar olduğunu biliyoruz
unutmayalım böyle bir alanda mezarlar bir tane olmaz, Bu düzenli oymaların
bazılarından zemin altı ve lahit mezarların çıktığı sıkça görülmektedir.
Bu konuya özen gösterilmesi gerekir.
Anadolu'da en sık rastlanılan bir dinsel ritüellere uygun figürdür.
Bütün anlatım sonuçları mezardır mezarı ifade eder.
Aynı benzerleri doğal olarak bulunmaktadır.
Farkı düzgün bir işçiliğin olmasıdır.Oymalar tek olabilir ancak mezarlar hiç bir zaman tek olmazlar.
Mezarlar yerleşim alanına yakın ve uygun bir yerde bulunurlar.
Mezarı bu oymaların uzağından aramıyoruz.
Yerleşim yeri yoksa mezarda olmaz değil mi?
Mezar varsa yerleşim yeri de vardır,
yerleşim yeri varsa mezarda vardır, ikisi bir birini tamamlayan unsurlardır.

Bu oymalardan dikkat edilecek unsur oymalardaki kalitedir.
Kalite işçilik ne kadar fazla ve iyi ise bizi de aynı şekilde
kaliteli mezar hediyelerine ulaştırır.
Kalite yoksa uğraşmıyoruz.
Zamanı çok olanlar kaslarını vücutlarını geliştirmek isteyenler uğraşsınlar...
Aranılacak olan bu mezar mevcut oymanın genellikle 1 ila 5o mt2 çevresindeki alan araştırılır.
Genel olarak boş çıkabilir bazı örneklerde içerisinde topraktan yapılmış göz yaşı şişeleri yine
topraktan yapılmış çanak çömleklere nadir olarakta o döneme ait takılara ve sikkelere rastlanılmıştır.
Eğer bir büyük oyma var ve etrafındada küçük oymalar var ise büyük oyma ile küçük oyma arası
ölçülür.
Her ölçülen santimetre 1 adım var sayılarak küçük oyma istikametine gidilir.
aranılan mezar ordadır.küçük ve derin olmayan oymalar mezar büyük oymalarsa mahsen işareti
mesela bu konudaki oyma küçük ama derin bu burda mezar odası olduğu anlamında bu şekilde biraz
daha derin olursa anlamı biraz daha degişebilir mesela kuyu oymadaki derinlikler hedefin
derinliğinide verebilir.
Yuvarlak oymalar bariz mezar işaretlerindendir.....
büyüklüğüne ve çokluğuna göre değişir....
yuvarlak oyma 10 cm den büyük ise O yuvarlak oymanın
aynı zamanda sunak içinde kullanılmış olur ki;
içerisine tören(ayin) ler için yağ konulup yakılması veya yiyecek konup
kutsanması gibi inançlarını gerçekleştirirler....

Yuvarlak oymanın çözümüne gelince değişkendir....
Aynı bölgede de olsa bazen hemen yanı başında dır altındadır ,
bazende 50 metre ilerisindedir...
mezar yönlerini her zaman için kuzey haricinde güneşin her zaman gördüğü yönlere;
doğu, batı, güney, taraflarına bakan taraflara yapılmıştır....

yine yuvarlak oyma O bölgenin çoğrafi şartlarına uygun olarak
bazen kaya oyularan mezar yapılmıştır , bazende zemin altı dediğimiz
alt yanlar ve üst kapaktan olusan blok sistemi bir mezar yapılmıştır....

yuvarlak oymanın bulunduğu arazi yüzeyini incelediğimiz zaman genel olarak arazi
yüzeyi bozulmamışsa,mezarın olduğu yeri tesbitimizde kolay olur....
oymalar bildiğimiz gibi bir sunaktır,ölüye bir takım hediyelerin konulduğu yerdir.
Bu hediyelerin mezar içine kadar gitmesini sağlamak için
yuvarlak oymaya mezar içine kadar kanal açılmış, bazı bölgelerde
mezarın üstünde bazı bölgelerde yan tarafta gibi bir çok örnekler vardır

yerine, şartlarına , coğrafi durumuna göre,
traşlanmış düzeltilmiş kayalar yüzeyine,
veya traşlanmış düzeltilmiş kayaların toprakla birleştiği yerlerine,
veya toprak yüzeyinde, tümseklerin, çukurlaşmaların,
otların diğer yerlere nazaran kel gibi bir görünüm alması ,
kuru kalması, yine otların diğer yerlere nazaran daha koyu,
diplerinin kalın ve uzun olması gibi emareler
mezar ı ele veren unsurlardandır...
Kaya damgaları mutlaka bize bir şey söylüyordur,
yapım amacıda bu olmalı,Yapılan tüm şekiller;
Yılan, K. Ayı, B. Ayı =polaris, Pegasus,
Kaplumbağa, Akrep, Aslan,Avcı,
Kartal,Domuz,Keçi,Köpek,Kupa,Kılıç,Balta,
Baston,Deve,Dirgen,El,Eğer,İbrik,Geyik,Karaca,Salyangoz,
Topalayı,Güvercin,Tavus,Doğan,Şahin,Zincir,Çarık,
Çiçek,Gül,Papatya,Hamile kadın,Çıplak kadın,Üzüm,Üçgen,Tabanca,
Tüfek,Kertenkele,
Güneş,Boğa,Koç Ejderha, Balık, Tavuk, Kuğu, Haç,
Ayak, ok, W, V, L, oymalar vs.) hepsi yıldız sisteminde bir sıra ile bulunan
ve yönleri ana yolları gösteren bir sistemdir.

Bunları bilmeden Definenin yerini bulmazsınız.
Ancak resimleri, heykelleri işaretleri tahrip eder zarar verirsiniz.
Formlarda dolaşan ve kopyala yapıştır ile yapılmış hep aynı şeyler.
Şekillerin yorumları.
Arkadaşlar yapılan bir çok tanımlar ve hesaplamaların çoğunun
gerçekle alakasıyok.
Çünkü neden?
Arazide İşaretin boyutunu görmeden hiçbir şey söylememek gerekir.
Yani bir pegasusu adam öyle bir yapmış ki 10 m yükseklikte.
Bir kartalın büyüklüğü 2cm. baktığı yön 15m ilerisi.
yani Büyük ayı ters durabliyor.
Bazen Tarlaya bakıyorsun 4 tane taş yamuk şeklinde ve
kuyruk kısmını orda duran ağaca vermiş.
Bir yol aslanın kuyruğu olabiliyor.
Ve bir Kablumbağa 1cm den alında 20 m lik olanını bile görmek mümkün.
İşaretleri görmek ve ona göre adımlamak (Ölçmek) ve orantılamak gerekir.
Kayalara yapılan her figürün motifin mutlaka bir anlamı vardır.
Anlamsız manasız hiç bir emek sarf edilemez.
Ancak her kaya damgası da define için değildir.
Direkt gömünün işareti olmaz .
Eski adamların kafası sizinkiler gibi çok iyi çalışıyormuş,
 

cantar

Kıymetli ustamız.
Kullanıcı
Katılım
27 Ağustos 2012
Mesajlar
8,795
Beğeni
11,116
Puanları
113
Konum
Vefat etti. :(
Taş Kesim İzleri
Antik Dönemde bir çok yapı taş
örmeler ile inşa edilirdi, İhtiyaç duyulan
taşlar önceden keşfedilen kullanıma uygun arazide
kesilmek suretliye elde edilirdi.
Yapı taşı elde etmenin iki yolu vardı
1- Taş ocakları açmak suretiyle
2- Arazi yüzeyinde uygun taşları kesmek
suretiyle
Taş kesim aletlri genelde murç,keski ve
balyozlar kullanılmıştır.Taş önce beli bir
kalıplar halinden kaba olarak kesilir,sonra
yine kaba olarak yontulur, inşaat alanına
taşınız ve duvar örgü yerine uygun
şekilde yeniden titizlikle yontulur, yontma
işi bitikten sonra duvardaki belirlenen yerine
konulur.


İnşaatların ana ihtiyacı olan taşları elde etmek
için taş ustaları taşları kesip inşaatta
kullanılacak uygun hale getirdikleri zaman, işlem
göreceği taşı ana kayadan kopardıkları zaman
geride murç,keski gibi atık izler kalmıştır.
Antik dönede popüler olan taş ustalığı,
yapıda kullanılacak taş seçimi ustanın
kalitesinin göstergesidir,
Bu nedenle ustalar her taşı inşaatta
kullanılmazdı, kesme işlemine başladığı zaman taşın
uygun olmadığını gördüğü an o taş seçiminde vaz
geçerdi, Taş ustaları yetiştirmek için çırak
ustalara yapılan işlemlerde olabilmektedir.böylece
taşa kaç tane keski vurmuş ise günümüze
kadar bu izler gelmiştir
örnek aşağıdadır
Taş ocaklarından taş kesimi genelde geniş
ağızlı kazma yada geniş ağızlı keskiler
kullanılırdı. Taşın ön kısmı boşaltılır,kalan diğer
üç yönde kesilmeye başlanır istenilen
kalınlığa gelince altta keskiler çakarak
taşı keserlerdi, böylece keski izleri ünümüze
kadar gelmiştir.
Bunların define ile yakından uzaktan
hiç bir ilgisi yoktur.
Taş ocaklarından kesilen taşlardan atık
kalan keski izleri
 

cantar

Kıymetli ustamız.
Kullanıcı
Katılım
27 Ağustos 2012
Mesajlar
8,795
Beğeni
11,116
Puanları
113
Konum
Vefat etti. :(
Sağ ayak, ileri gitmeyi,aynı zamanda sol kısmınada bakmayı temsil eder.
Burada üstte görülen ayak izindede baş parmak kısmı bakılması gereken yönü tarafı gösteriyor.
Sol tarafta bakılacak mesafe yaklaşık 21 adımdır.Burada ön kısmın mesafesini belirten yardımcı işaret mevcut değilse)
Gidilecek istikamette,genellikle üst üste konulmuş büyük taşlar toplanmış bir öbek kaya gurubu ,yada, yerle bir parça parça çakılları görebiliriz.
Burada dikkat edilecek hususlardan birisi çevrede bir yerin oyularak açıldığını bizlere ifade eden parça taşların kaya parçalarının olup olmadığını araştırmamız gerekir.
Bu tür işaretlere,dağ yamaçlarında rastlanılsada, genel olarak, dereye çok yakın yerlerde görmekteyiz.
Bu ayak izinin aynısının bir benzerini Tütünçiftliğin üzerinde dutluk mevkii eski osmanlı mezarlığının yakınlarında çözülmüş halini bizzat kendim gözlemledim.Tek farkı topuk kısmının sağ tarafında bir 3 cm kutrunda bir oyuk vardı.Bu ayak izi bir derenin üzerinde ve yakınında su kaynağı zamanla çeşmeye çevrilmişti.Ayak izinin sol tarafında Derenin karşı yakasında bir roma dönemi mezarı açılmış vaziyette girişin sol tarafında dışarıda bir horoz resmi sağ tarafında bir güneş resmi girişin sağına soluna işlenmişti içeride 3 tane taştan yatak ve ölü hediyelerinin konulduğu duvara oyma olarak yapılmış sağda solda laptop büyüklüğünde 2 adet oyuk vardı dönem soygununa uğramıştı.Aynı bölgede 1 dönümlük alanda bu şekilde açılmış 4 ü aynı tip 10 a yakın mezar vardı.Buranın ilginç mezar işaretlerinden biriside kaz ayağı tabir edilen oymalar yapılmıştı.Bu yeri 1978 de gidip görmüştük son olarakta yakın zamanda Taşcı dostum ile birlikte bir kaç dostumla birlikte tekrar gidip gördüğümüzde ilave bir çok mezarında bulunarak açıldığını gözlemledik.
 

cantar

Kıymetli ustamız.
Kullanıcı
Katılım
27 Ağustos 2012
Mesajlar
8,795
Beğeni
11,116
Puanları
113
Konum
Vefat etti. :(
yine yanlış anlaşılacağımı bile bile yine örneklerimi isteyen ve bilgi almak isteyen kardeşlerime vermeye çalışacağım
hani hep söyleriz ya
kuyulardan bir yerlere geçiş tünelleri olur diye
hani duvarlarını iyice inceleyin deriz
kuyunun duvarlarından başka yere giden tünel olur deriz.
Yalnız unutulmaması gereken bir şey daha var her kuyunun yapılışının amacı her hangi bir tehlike durumunda kaçış yapmak define gömü saklamak amacı ile yapılmamıştır.Yani her kuyuda define aramak gibi bir mantık dışı uygulama yapmanın manası yoktur.Bazı arkadaşlarımız kuyunun üzerindeki her hangi bir murç izini istenilmeden yapılabilen bir kırılmayı parça kopmasını suyun yaratıcının koruması kutsaması onun şifa kaynağı olması amacı ile üzerine yapılmış süslemeler putlar haçlar istavrozlar onun define gömü hazine işareti olarak algılanılmamalıdır.Ama bu amaçla aranılmasında irdelenmesinde fayda varmıdır vardır ne olabilir insanlar dilek tutmayı dilemeyi olması için ve herhangi bir zamanda bu dileklerinde olması halinde bu kuyulara su havuzlarına ayazma su kaynaklarına o zamanda geçerliliği olan paraları sikkeleri yüzükleri bu gibi yerlere atmışlardır bunları bulabilme şansımız olabilir.
Çeşitli zamanlarda işlenmiş olabilecek bir cinayette hazır mezar olarak günümüzdede olduğu gibi kullanılmıştır.
Savaş zamanlarında insanları hazır hapis hane veya yok etmek öldürmek katletmek amaçlı olarak kullanılmıştır.Bu öldürülen katledilen kişilere ait üzerlerindeki variyetleride bulma şansımız olabilir.
Yani kesinlikle bir şey olmaz demenin manasıda yoktur.Araştırılmasında fayda vardır.
Kesinlikle unutulmaması gereken bu kuyuların içerisine girmek durumunda kalınıldığında kuyuda zamanla içine düşen maddelerin çürümesi ile oluşan metan gazı veya değişik zehirli gazların oluşmuş olabileceği asla unutulmamalıdır.Bu yerlere kesinlikle gaz maskesi ile girilmesi teknik techizatsız size bir tehlike anında yardım edebilecek ekibiniz arkadaşlarınız olmadan bu gibi yerlere kesinlikle girmeyiniz girmek içinde bir çaba göstermeyiniz zehirlenmek suretiyle ölüm sizi çok çabuk yakalıyabilir bu hem sizin ailenize ve sevdiklerinize üzüntü vermekten başka bir şey getirmez.

saygılarımla
 

cantar

Kıymetli ustamız.
Kullanıcı
Katılım
27 Ağustos 2012
Mesajlar
8,795
Beğeni
11,116
Puanları
113
Konum
Vefat etti. :(
KUYU

Su, petrol, gaz elde etmek veya zemin sondajı gayesiyle yeraltına doğru düşey olarak açılan boşluğun adı.

Su temini için boru çakarak, kazarak, galeri açarak ve sondaj yoluyla kuyu inşa edilir. Yeraltı suyunun bol ve geniş bir alana yayılı olduğu yerlerde açılan büyük çaplı bir kuyunun tabanından bir metre kadar yukarıdan merkezî olarak etrafa yatay veya eğik drenaj boruları çakılır ve böylece yatay drenajlı kuyular teşkil edilir. Çok kere kuyu grupları kullanılır. Bunlar, birbirlerine fazla etki yapmayacak aralıklarla yerleştirilir.

Çakma kuyular yumuşak kaya ve sığ yeraltı suyu durumunda uygun olur. Ucunda sivri bir başlık bulunan delikli bir boru, üç ayaklı bir sehpaya asılı bir tokmakla zemine çakılır. Derinlikleri genellikle 15 m ve boru çapları 0.1 m’yi geçmez. Bunlar temel çukurlarını kurutmak için dizi hâlinde beraberce kullanılabilir.
kuyu.jpg

Kazılarak açılan kuyular M.Ö. 2000 yılından daha önceleri Mısırlılar tarafından inşa edilmekteydi. Yâkup aleyhisselâmın oğlu Yusuf aleyhisselamın atıldığı kuyuyu Kur’ân-ı kerîm bildirmektedir. Bu kuyu önceleri 45 m derinlik ve 2.25 m çapa sahipti. Bugünkü derinliği ise 25 m kadar olup, terkedilmiş vaziyettedir. Kuyuların açılmasında kazma kürek kullanılır ve açılan çukur yeraltı su seviyesinin altına kadar kazılır. Kuyu iç çevresine ya kuru taş duvar örülür (âdi kuyu) veya etrafında delikler bulunan betonarme duvar silindirik parçalar hâlinde üstten dökülerek aşağıya indirilir (keson kuyu). Kuyu ağzına bir duvar örülerek etraftan gelecek yüzeydeki kirli suların içeri girmesi önlenir. Kazma kuyuların derinliği 30 m’den az olmakla beraber 150 m’ye kadar olanları da vardır. Kuyulardan kovalarla veya pompalarla su çekildiği gibi rampa veya uygun basamaklarla suyun yanına inilen büyük çaplı kuyular da vardır. Kuyulara su, yanlarından veya tabanından girer.

Galeri veya eğimli bir tünel açarak bunu kuyulara bağlamak yolu Doğuda ve Kuzey Afrika’da kanat ismi altında kullanılmıştır. Burada yeraltı su seviyesini bulmak için bir deneme kuyusu açılıp suyun geldiği yöne doğru galeri açılmaya başlanır ve 30 m kadar aralıklarla açılan kuyulara birleştirilir. Galeri 70 cm civarında bir çapa sahiptir. Bizde de Güney ve Doğu Anadolu’da kehriz adıyla ve İran’da kanat ismiyle kullanılmaktadır.


2cxw36x.jpg

Sondaj ile açılan kuyular, zeminin burgu gibi dönerek veya çarpma şeklinde çalışan makinalarla delinmesi ile inşa edilirler. Bunlar da çok eskiden (M.Ö. 1500’lerde) Çinliler ve Mısırlılar tarafından uygulanmakta idi. Boru olarak bambu ve ahşap kullanılıyordu. Avrupa’da ancak on ikinci yüzyılda bu metod kullanılmaya başlanmış ve on dokuzuncu yüzyılda yaygınlaşmıştır. Sondajlarda kesilen ve parçalanan zemin özel bir kapla alınır veya verilen basınçlı hava ve su yardımı ile yukarı çıkarılır.


Çok özel zeminler hariç, kuyu etrafındaki zemini tutmak üzere bir muhafaza borusu yerleştirilir. Borunun su içine rastlayan kısmı delikli olur. Boru etrafına kum-çakıl bir filtre yerleştirilerek etraftaki ince kumların deliklerden içeri girmesi önlenir.

Bazı petrol kuyuları, kilometrelerce derinliğe iner. İçme suyu, 1.5 km’den daha derinde pek bulunmaz. İçme suyu kuyularının derinliği ekseriya 150 m’den daha az olur.

İçme suyu için kuyu derinliği müsait olan yerlerde 5 m kadar olmalı ve lağım suyu ve benzeri kirleticilerin yeraltı suyuna karışma ve akarak kuyuya ulaşma ihtimali önlenmelidir.

Anadolu’da yol kenarlarında ve tarla içlerinde eskiden açılmış pek çok kuyu vardır. Yolcuların ihtiyacı ve sulama için açılan bu kuyuların bir kısmı eski canlılığını hâlâ muhafaza etmektedir.

1. Su katmanına varıncaya kadar derinliğine kazılan, genellikle silindir biçiminde, çevresine duvar örülen, suyundan yararlanılan çukur
Örnek: Kahveci Salih eğilmiş, az evvel sarkıttığı gazozları kuyudan çıkarıyordu. H. Taner

2. Toprağa kazılan derince çukur.

3. İçinden çıkılamayan durum veya yer.

4. Yer altındaki iş yerlerine ulaşmak için açılmış ve kesit boyutları derinliğine oranla sınırlı, düşey veya düşeye yakın bağlantı yolu.

5. Yeraltı suyundan yararlanmak üzere insan eliyle açılmış, genellikle çember biçiminde, az çok derin çukur.

Diğer Dillerdeki Karşılıkları

6. Kör kuyu # Suyu kurumuş, su çıkmayan, susuz kuyu.

KUYULAR HAKKINDA BİLİNEN DOĞRULAR YANLIŞLAR ............

Her arazide rastladığımız birebir gördüğümüz kuyuların hepsinde bir hazine gömü saklıdır sözü . ........... yanlış
 

cantar

Kıymetli ustamız.
Kullanıcı
Katılım
27 Ağustos 2012
Mesajlar
8,795
Beğeni
11,116
Puanları
113
Konum
Vefat etti. :(
MERDİVEN
Aşağı inilen yer veya çıkılan yer
diğer bir anlamda aşağı inilecek veya yukarı çıkılacak
bir diğer anlamı aşağı in veya yukarı çık
Ana
Kayada yapılan bir merdiven olduğu yerde bir sunak alanı tanrıya
tanrılara adanılan kurban adak ını yerine getirilmesi için yapılmış
merasim tören alanı Altar olarak da adlandırlan yer lerde olduğu gibi
genelde yüksek tırmanılması ulaşılması zorluk derecesi yüksek kayalık
alanlar kayalıklar üstlerinde mabed alanı mezarlık alanı olan yerlerde
bulunur.
Nadiren
kral ve kraliçelerin soylu kişilerin yüksek mertebeli din adamlarının
mezarlarını ulaşılmaz etmek için yükseklerdeki yerlerde yapılan mezara
defin yapıldıktan sonra kırılarak aşağı inilmiş ve 5 yada 7 basamak lı
olarak bırakılmış örnekleri mevcuttur.
Üstünde
üst tarafında yada merdivenlerin devamında açılmış içine ceset defin
edildikten konulduktan sonra kapatılmış mezar yeri mezar odası
aranmalıdır.
Burada
esas ana mezar odasında ki ölünün inanç sistemlerine göre ölümden
sonraki tekrar dünyaya gelecekleri yaşayacaklarına olan inançları
neticesinde o yaşacaklarını düşündükleri zamanda gelecekte kullanmak
maksadı ile mezarın iç alanının büyüklüğüne göre oda sayısına göre
mezar odası içerisinde çeşitli yiyecekler olan pişmiş topraktan kaplar
************l dönemiminde yaşamışlarsa değişik ************llerden
yapılmış kaplar ölen kişi erkekse ona ait günlük hayatta giydiği
giysileri sandaletleri takıları Taç ları yüzük kolye pazubent bileklik
madalyon zırhları kalkanları kılıçları kamaları gürz leri maskeleri
migferleri gibi değişik savaş aletleri hatta savaş arabası sevdiği
hayvanları Atı kedisi köpeği ördeği kazı kuş'u vs.vs gibi güncel
hayatta kullandığı alet edavatları yine kendisine hizmet eden
görevlilerinde ona bir sonraki yaşamında hizmet etmesi maksadı ile
öldürülerek içerisine konuldukları mezarlara rastlanılmıştır örnekleri
vardır.
Mezarı
yapılan kadın ise kadının günlük hayatta kullandığı eşyalar giysiler
sandaletleri mücevherleri takıları taç ları pazubentleri içinde sevdiği
yiyecek olan pişmiş topraktan ************llerden yapılmış kaplar
sevdiği hayvanları kedisi köpeği ördeği kazı kuş' vs.vs gibi yine
kendisine hizmet eden görevlilerinde ona bir sonraki yaşamında hizmet
etmesi maksadı ile öldürülerek içerisine konuldukları mezarlara
rastlanılmıştır örnekleri vardır.
Din
adamı mezarı ise Asa'sı günlük hayatta kullandığı eşyalar sevdiği
ikonalar takılar sevdiği yiyecekler olan pişmiş topraktan
************lden kaplar Dini eşyalar objeler konulmuş daha ismini
sayamadığımız bir çok objenın konulmuş olduğu görülen bir çok açılmış
örnekler tesbit edilmiştir.
Burada
genelde ana mezar odasına girilmemesi için zarar verilmemesi için mezar
odası dışına belirli yerlere bizlerin müjde dediği ama aslında alın
buna bana mezarıma zarar vermeyin bana zarar vermeyin düşüncesi ile
konulmuş bir miktar kıymetli olduğu düşünülen objeler variyetler
konulan kasalar mevcuttur.
Bunlar
merdiven basamaklarında farklı olan basamaklar renginin ebatsal
farklılık kalınlık yükseklik değişiklik olan basamakların oluşu kırık
basamaklar( bir kenarı kırık yarısı kırık gibi )Üzerinde işaret
olabilecek haç-yılan-üçgen-kare-dikdörtgen vs.vs işaretlerin olduğu
yerlerde kasa lar cepler aranılmalıdır.
eğer
merdivenlerin kenarkısmında bir yan duvar varsa ki çoğunluğunda vardır
burada kaya duvar içerisine yapılmış cepler kasalar tapalar
aranılmalıdır.Ayrıca bu yan duvarlarda başka mezarlar olduğu örnekleri
de görülmüştesbit edilmiştir.

Önemli bir yeri anlatan en belirgin işarettir.
değişmenin de bir sembolüdür.
İniş
ve çıkış olmasından dolayı anlamlıdır hayatı da temsil ettiğine
inanılır. Merdiven bütün olarak mevcut basamaklarıyla birlikte
değerlendirilmelidir. Merdivendeki basamak sayıları mitolojik bazı
inançları yansıtır.
Uğurlu sayılan rakamlarla eşdeğerdir. (3-5-7-9-11-40-70)
Genel olarak tapınaklarda tek sayı basamak vardır.
Tapınağa sağ ayak ile başlayıp sağ ayak ile girmeyi sağlar.
Merdiven
bir sembol olarak algılandıktan sonra eğer işareti yukarıya çıkılması
gereken bir yeri yukarıyı gösteriyorsa öyle alğılanılıyorsa tanrısallık
ifade eder.
Ölmüş bir kişiye ait mekanla ilgilidir.
Yok eğer aşağıya ve yere doğru bir işaretleme varsa oradaki bilinmeyenleri ve ileri noktada bir olayın olduğunun habercisidir.
Gizli gizlenen ve önem arz eden birşeyler var demektir.
Yükselen merdiven yücelmeyi simgelediğinden en yüceye ulaşmayı hedefler.
Yoldaki işaretler çok dikkatli incelenmelidir.
Bu arada küçük işaretlere kanmamalı ve bulunabilinilecek küçük hediyelere kanmamalıdır.
Bunlar yanıltıcı aldatıcı olabilir.
Definenin ilk üç basamakta olduğu söylemide anlatımlarda vardır.
Eşik diye adlandırılan ilk basamak dikkate alınmalıdır.
Merdivenlerin 1-3-5 inci basamaklarına yandan murç işareti bırakılması da önemli bir emaredir.
Bu da bir aldatmaca olabilir.
Ayrıca aranılan merdivenin dışında bir yerde de olabilir.
Bu arada ev ve yerleşim yerlerinde ************l kullanımından dolayı arama cihazları yanılabilmektedir.
Birde merdiven sembolü vardır ki 3 basamaktan oluşan bu sembol üç önemli kişinin din adamının mezarına mezarlarına işaret eder.

Ana
kaya üzerinde olan merdiven genelde etrafındaki arazide mezarlık olan
ve kaya üstlerinde mabed olan yerlerde bulunur. Nadiren kral
mezarlarını ulaşılmaz kılmak için yüksekteki mezara defin yapıldıktan
sonra kırılarak aşağı inilmiş ve 5 yada yedi basamak bırakılmıştır.
Üstü yada devamında mezar oyması aranmalıdır.
Kayaya oyulmuş merdiven işlek bir yola bir yerleşim yerinin yakının da değilse değerlidir.
Basamak sayısı genelde tek sayılıdır.
Merdiven
çıkıldıktan sonra düzlük bir alan varsa burası adak sunak yeri veya
mezar olabilecek şekilde bir alansa mezarlık alanı olabilir.
Yok çıkıldığında ana kayaya ulaşılıyorsa burası mezar steli olabilir.
Özellikle
sol tarafı önemli birinin mezarı olabilir. Basamak sayısı 5 ten
fazlaysa ilk basamağın altını kontrol etmekte fayda vardır.

Bu
yazdıklarım size gidin orayı paramparça edin demek değildir.Konulmuş
yer alan muhakkak belli olur farklıdır diğer yerlerden muhakkak bariz
belli olanan görünen bir değişikliği vardır.Şüphelendiğiniz alanın ilk
önce güzel bir kaç poz fotografını güzel bir ışık altında ışığın güneş
ışığının ardınızdan gelecek şekilde çekin ve o fotograf üzerindeki
farklılıkları yakalayın sizin görmediğiniz bir çok detayı çekeceğiniz
zahmetine katlanacağınız fotograf size sunacaktır.
Belirgin olmayan bir işaretin kuru ıslak olmadığı bir fotografını çekin aynı kareyi işareti birde ıslatarak çekin
su olmayan yerde ince kum dökerek görünür hale getirin yanınızda bir marker kalem (koli yazmada kullanılan kalem)
ile
işareti belirginleştirin yaptığınız işi profosyonelce yapma gayretine
girin.Bilinçsizce bilgisizce yapılan hiç bir işte sonuca
ulaşılamıyacağınızı asla aklınızdan çıkarmayın unutmayın
Tumulüs mezarlardan sonra variyet bakımından en çok obje çokluğu bakımından en zengin mezarlardır.
Sıralamak gerekirse
Tumulüs
Merdivenle inilen çıkılan mezarlar
Yüksek kayalar ulaşılması zor yerlerdeki kaya içerisine yapılmış oda mezarlar
Kayalık alanlarda zemine yakın kaya içerisine yapılmış oda mezarlar.
Kayalık
alan içerisinde zemine yakın zeminden aşağı açılmış
magaralar(unutulmamalıdır ki içinden dışarı su çıkan mağaraların
haricindeki tüm kayaların oyularak yapıldığı magaraların tamamı insan
elinden çıkmıştır.İçerisinde bir yaşam bir hayat yaşanmıştır.)
Toprak zemin içerisindeki büyük kayalar içerisine yapılmış oda mezarlar
Toprak içerisne önceden yapılarak konulmuş mermerden yapılmış lahit mezarlar
Kaplumbağa mezarlar turtle llar
Tavuk kuş kuğu kaz ördek görünümünde chicken mezarlar
Basit toplama çakıltaşı yığma mezarlar
Kurgan mezarlar
dolmen mezarlar
menhirler
Tapınak yerleri arazileri (kilise havra vs.vs) içerisindeki toprak üstü üzerinde işlemeli işlemesiz mezartaşı olan mezarlar
toprak yüzey altı basit mezarlar

olarak sıralıyabiliriz.
Eksik bir bilgi anlatım varsa arkadaşlarımızın tamamlamaları yardımcı olmaları dileğiyle
saygılarımla

Saklanılan paylaşılmıyan bilgi bilgi değildir.
Çırak yetiştirmiyen usta usta değildir
 

cantar

Kıymetli ustamız.
Kullanıcı
Katılım
27 Ağustos 2012
Mesajlar
8,795
Beğeni
11,116
Puanları
113
Konum
Vefat etti. :(
Uzun zamandır değirmenler konusunu işliyorum zira konuya gönül vermiş sevdalanmış arkadaşlarımız arasında yanlış bilgilenmelerden dolayı başarısızlıklarla karşılaşılması oranı hayli fazla
Her şeyden önce doğru ve mantıklı bilgilerle bir yere bir sonuca ulaşabilinilir.
Köy yerinde bir bina yapacaksınız kendinize bir ahır bir bahçe duvarı bir tarla sınırı bir ikamet edeceğiniz ev yapacaksınız yakın çevrenizde daha önce yaşam olmuş bir alan var ve burada bir çok eski yıkıntı molozları var size lazım olan taş parçalarını bloklarını yerden veya kayalık alanlardan keserek sonraki zamanda oradan inşaat yapacağınız yere mi taşırsınız yoksa bu mevcut taşları mı? kullanırsınız.
Herhalde en kolayı bu gibi yerlerden hazır olanı almak en mantıklısı değilmi?
İşte sizin gibi düşünen geçmişten günümüze binlerce milyonlarca kişi bu şekilde düşündüğünden eski yerleşim yerleri viraneler eski tapınaklar binalar bu şekilde ortadan kaybolmuş belirli bazı yerlerde duvar olarak bina üzerinde yapı taşı olarak kullanılmıştır.
Bunların bir çok örnekleri normal yaşam alanlarımızda karşımıza çıkmaktadır.
Bir çok yerde araştırma yapabilirsiniz ama bir geçmiş zamanın ticaret yapılan para alışverişi yapılan değirmenler ve çevresinde araştırma yapmak nasip aramak seçilen doğru tercihlerden biridir.
Çoğu arkadaşımız sahaya çıkan arazide dolaşan arkadaşlarımız günümüzde kullanılan tahıl öğütme veya sıvıyağ üzüm şırası suyu çıkarmak maksatlı modern değirmenleri duymuşlardır görmüşlerdir ama geçmiş zamanda kullanılan eski su değirmenlerini yel değirmenleri insan gücü ile hayvan gücü ile çalışan değirmenleri duymuşlardır ama görmemişlerdir.
Bu tip yerlerde zamanla zamanın doğal şartları sıcaklık soğukluk kar yağmur güneş ısı nem gibi olaylar neticesinde deformasyona uğramış parçalanmış kırılmış dökülmüş tanınmaz hale gelmiştir.Bu insanlar tarafından da halen yapılmaktadır.İnsanın doğasında güzele iyiye doğru olana karşı bir hasetlik düşmanlık vardır.Muhakkak ya çakıyla ya bir sivri bir şeyle zarar vermeye çabalarız.
İşte halen doğada bir şekilde korunmuş örnekleri burada sizlerle paylaştım yeni örnekleride geldikçe yine sizlerle paylaşacağım.
Her değirmende para olacak diye bir kaide asla yok ama sizin araştırma yaptığınız yerdeki değirmende böyle bir şansınız olabilir.
O değirmen bir baskına uğramış değirmen sahibi öldürülmüş hayatını kaybetmiş olabilir.Bu durumda onun saklamış olabileceği kendisine ait variyeti sakladığı yerden bulmak bizlere kalabilir.
Mesela
değirmenci paralarını variyetini değirmen arkına yakın bir yerde saklıyabilir.
değirmenci kolayca açılması kaldırılması mümkün olmayan bir kayanın değirmen taşının altına saklıyabilir.
değirmenci paralarını variyetini değirmen içerisindeki veya dışarısındaki sökülüp takılabilen merdiven taşlarının altına koyabilir.
değirmenci paralarını variyetini değirmen yakınındaki veya bahçesindeki insanları kesip yok etmiyeceği işine yaramıyacağı kolayca yanmıyan her hangi bir yerde kullanmıyacağı bir ağacın veya bir meyve ağacının altına veya ağaçta bulunan bir kovuğun içerisine saklıyabilir.
değirmenci paralarını variyetini değirmene su gelen su ile çalışan değirmen için konuşuyoruz suyun geliş çatağına suyun içerisindeki suyun oynatamıyacağı bir kayanın altına varsa su kuyusunun içine yine bahçe içerisinde farklı renkte şekilde bir kayanın altına değirmen içerisinde ısınmak yemek yapmak maksatlı ocak şömine içerisine vs.vs aklımıza gelebilecek bir çok noktaya paralarını variyetlerini saklıyabilir.
Burada ben olsaydım mantığı ortaya çıkar
ben olsaydım nereye koyardım nereye saklardım ihtiyacım olduğunda nasıl kolayca alırdım en iyi bir şekilde başkalarının bulabilmelerini engellerdim.
Burada yapılacak iş sadece sizin gayretinize kalıyor.
 
Son düzenleme:

cantar

Kıymetli ustamız.
Kullanıcı
Katılım
27 Ağustos 2012
Mesajlar
8,795
Beğeni
11,116
Puanları
113
Konum
Vefat etti. :(
Su OluğuSu değirmenleri, suyu mevsimsel olarak yeterli olan derelerin kenarına yapılmıştır. Ancak, değirmeni çalıştıracak olan suyun belirli bir akış hızına ulaşarak basınç kazanması için, su kotunun değirmen çarkından olabildiğince -hiç olmazsa7-8 metre- yüksekte olması istenir. Ayrıca, değirmenin olanaklar ölçüsünde yola yakın bir yerde kurulmasına çalışılır.Suyu değirmene götüren, taştan yapılmış üstü açık düz yola “kanal” ya da “ark” denir. Kanalın dere tarafında toprak su yolu, değirmen tarafında “oban” bulunur. Suyun cılız ya da kuvvetli oluşuna bağlı olarak obanlar sac borudan ya da taştan yapılır. Yatayla 60°-90° açı yapacak biçimde yerleştirilen obanlar, bu değirmenlerin en önemli öğelerinden biridir.Suyun başında, suyun değirmene ya da boşa (tahliye arkına) akmasını sağlayan bir kapak “savak” vardır (13). Su değirmene yönlendirildiğinde önce kanaldan geçer, sonra obana ulaşır ve buradan hızla aşağı iner. Oban ağız çapının -değirmenden değirmene farklılık göstermekle birlikte- 30-40 cm olduğu söylenebilir (14). Obanların -çarka yakın olan- alt uçları dar yapılarak suya hız kazandırılır. Suyun dışarı çıktığı deliğe “poyra” (göbek) denir. Poyradan fışkıran su, kanatlara vurur ve çarkı döndürür. Çark ve ona bağlı olan üst değirmen taşı -öğütme sırasında- saniyede 1-2 devir yapar.Poyrada -suyun geliş gücüne göre- çapı 10-15 cm arasında daraltıp genişleten basit bir mekanizma vardır.Değirmenci, suyun debisindeki değişime bağlı olarak zaman zaman delik çapını küçültür ya da büyültür. Küçük su değirmenleri debilerinin -mevsimden mevsime pek değişken olmakla birlikte- 150-250 litre/saniye arasında olduğu söylenebilir.Küçük derelerin yanında kurulan değirmenlerde taş bir tane olur. Bu değirmenler suyun yetersiz olduğu yaz aylarında çalışmaz. Suyun bol olduğu yerlerde değirmen aynı anda iki taşı birden döndürecek şekilde yapılır. Bunlara “iki oluklu” ya da “iki taşlı” değirmen denir.


Datca_Su_Deg%5Ckucuk%5CSu_5.jpg





Değirmen TaşlarıDeğirmen taşları silindirik olup biri altta öteki üstte olmak üzere iki tanedir ve ikisi de aynı büyüklüktedir. Alttaki sabit taş, tahılın öğütülmesinde zemin görevi üstlenir. Alttaki taşın üst orta kısmı ile üstteki -hareketli- taşın alt orta kısmı -kenarlarına göre- biraz daha incedir. İki taşın orta kısımları yaklaşık 1 cm aralıklı iken -öğütme işlemini iyi yapabilmesi için- bu mesafe çevrede 10 cm’lik bir bant boyunca sıfıra iner. İki taş kenar uçlarda bu bant boyunca birbirine temas edecek şekilde ayarlanır. Üst taş döndükçe oluktan düşen taneler, aralığın 1 cm olduğu yerden girerek, döndükçe kenara yaklaşır ve kenara ulaştıkça un haline gelmeye başlar. Unun inceliği taştan taşa değişir. İsteğe bağlı olarak -sırayla- “yarma”, “tarhana” ya da “un” elde edilir (15).Değirmen taşının hazırlanmasına “taş kesme” denir. Taş çok sert ve damarsız olmalıdır. Taşa şekil vermek için çekiç ve “murç” denilen çelik kalemler kullanılır. Eskilerde Muğla’ya yakın Kale ilçesinin Kurbağlık köyündeki taş ocağında tek parça olarak üretilirmiş (16). 20. yy ortalarından başlayarak Foça’dan getirilir olmuş. Birden çok dilimli parçanın birleşmesinden oluşan Foça taşı, çevresine demir çember sarılarak sağlamlaştırılıyor ve sürtünmeyen yüzleri betonla kaplanıyordu.120-130 cm çapındaki taşların birbirine temas eden yüzeylerinin, tahılın ezilebilmesi için pürüzlü olması gerekir. Zamanla iki taşın birbirine temas eden yüzlerindeki dişler aşınır. Aynı durum, sepetteki tahıl bitip taşlar tahılsız kaldığında da yaşanır. Aşınan taşlar verimden düşer. Bu durumda yüzeyler çekiç ve “dişeği”yle yeniden pürüzlü hale getirilir. Bunun için üst taşı değirmenin uyduruk vinciyle kaldırıp dikmek ve “dişeledikten” sonra -ağır ağır- yine yerine yatırmak gerekir. Bu iş değirmencinin yarım gününü alır. Üst taş yerine yerleştirildikten sonra, “kelebeği” incir budağından yapılmış yongalarla iyice sıkıştırılır. Aksi halde kelebek gevşer, yongaları atar ve kalan boşluklardan tahıl aşağıya, suyun içine kaçar.Dişeleme işlemi 50-60 kez yapıldıktan sonra, başlangıçta 30-35 cm olan taş kalınlığı 15 cm’nin altına düşer ve taş kullanılmaz hale gelir. Değirmenin çalışma temposuna bağlı olarak taşların yılda birkaç kez dişlenmesi gerekmektedir.


Datca_Su_Deg%5Ckucuk%5CSu_6.jpg














Değirmen üstleri sulak olduğu için ağaçlı ve çiçeklidir. Âşıklar böyle yerleri severler. Bu nedenle su değirmenleri aynı zamanda sevda mekânıdır

Datca_Su_Deg%5Ckucuk%5CSu_7.jpg

Anadolu’da değirmen nedeniyle adlandırılmış köy ve yer adlarına sıkça rastlanır: Değirmenyanı, Değirmendere, Değirmenbaşı, Değirmenyolu, Değirmenboğazı, Değirmendüzü, Değirmenaltı gibi.. Datça’da da koylardan birinin adı “Değirmenbükü”dür. Ayrıca, dilimizde değirmenle ilgili pek çok atasözü ve deyim vardır (19).Suyla çalışan değirmenlerin taşları ağır döner ve öğütülen buğday tanelerinden elde edilen unun ekmeği daha lezzetli ve -kepeği ayrılmadığı için- daha besleyici olur. Halk arasında, elektrikle çalışan değirmenlerde öğütülmüş un yandığı için ekmeğinin lezzetli olmadığı, yufkasının da iyi yazılmadığı (20) kanısı yaygındır.
Pirî Reis (1465-1554) “Kitâb-ı Bahriye” (Denizcilik kitabı) adlı eserinde bu değirmenden şöyle söz ediyor: “…… Değirmen deresi de bir bucakdır; ol bucağın içinde bir su akar. Ol suyun ayağında değirmenler yürür ve lakin ol kadar tatlı su değildir; ancak zarûretde içilir…”.Değirmeni besleyen su -Ilıca değirmeninde olduğu gibi- kaynak suyudur. Ancak buradaki su daha gür olduğu için, gölet yerine havuz yapılmakla yetinilmiştir. Her ikisinin de suyu içmeye elverişli değildir. Bu değirmenin sahibi -Rodos göçmeni- Hakkı Çavuş iri gövdeli, akşamcı, hoşsohbet, çok renkli bir kişiymiş; öyküleri Datça’da bugün bile anlatılır.
Datca_Su_Deg%5Ckucuk%5CSu_8.jpg

Dolu ölçeği. Datça yöresinde tahıl hacimle ölçülür ve ölçek olarak “dolu” kullanılır. Resimdeki silindirik ölçü kabının çapı 17 cm, yüksekliği 27,5 cm’dir (Hacmi 6,25 dm3). Bakır gövdesi üç yerden çelik kuşaklarla güçlendirilmiştir; tabanı tahtadır. 1 dolu buğday 5 kg kadar gelir.
Fotoğraflardan da görüldüğü gibi, Datça’nın su gücüyle çalışan değirmenleri -geleneksel yaşantının teknolojik gelişmeye karşı koyamaması sonucu- kaderine terk edilmiş, pek çoğu yıkılmış, çoğu da yıkılmaya yüz tutmuştur. Değirmenlerin yalnızca obanları duruyor; makine ve taşları çoktan sökülmüştür. Eskilerde Şubat, Mart, Nisan aylarında tam kapasite çalışırlarmış. Suyu canlı olanların taşları büyük, suyu cansız olanların taşları küçüktür. Dahası bir ikisi yazın bile -daha küçük taşla- çalıştırılırmış. Hayıtbükü’nde 3 (Hacı Bekir, Âdem Kaya ve Koca Mustafa değirmenleri), Değirmenbükü’nde 5 (Topuz [yada Hacı Ömer], Kömürler [ya da Mehmet Tokcan], Kelebek [ya da Ali Tok], Çürük [ya da Hacı Ahmet] ve Badayut [ya da Mehmet Balcı] değirmenleri), Sındı köyü-Döşeme arasındaki ve Kargı Koyu’ndaki “iki taşlı” değirmenler, Karaköy’de Pustular suyu üzerinde 6 (Fevzi Yılmaz [iki oluklu], Nâil Kaya, Muradoğlu Mehmet, Rıfat Özkan, Mustafa Ali ve Aleko’lar değirmenleri), Gavurderesi’nde 2 (Halil İbrahim ve Mehmet Öksüz&Hasan Sırtlan değirmenleri), Hızırşah’ta 1, Mesudiye’de 1, Kalamış Koyu’nda 1, Kızlan’da 1 ve bilemediğimiz daha pek çok değirmenin günümüzde hiçbiri çalışmıyor. Yel değirmenlerinin (21) -yapıları gereği- su değirmenlerine göre biraz daha şanslı oldukları söylenebilir. Elektrikle çalışan şehir değirmenlerinin bu yok oluşu hızlandırdığı kuşkusuzdur. Ancak, son yıllarda -belki küresel ısınma, belki de açılan derin kuyular yüzünden- bu değirmenlere ait derelerin de sularının azaldığı ve kimilerinin kuruduğu gözlenmektedir. Şairin dediği gibi “Böyledir hâl-i cihân, böyle gelir böyle gider”.Notlar1.“Âsiyâb-ı devleti bir har da olsa döndürür” dizesi ünlüdür. Yani, devlet değirmenini bir eşek bile çevirir. Çevirmesine çevirir de, neye çevirir bilinmez!2.Bulgur -sarı ya da kara- her tür buğdaydan yapılabilir. Buğday -yenilir hale gelinceye değin- kaynatılır, “gölle” olur. Gölle -uzunca bir süre- çadır bezi üstünde kurutulur. Sonra, ara ara üzerine su serpilerek dibek taşında -ağaç tokmakla- dövülür. Buğday, kabuğundan ayrılır. Savrularak kabuklar atılır. Kabuğu atılan taneler el değirmeninde çekilir; elekte elenir. İrileri “pilavlık bulgur”, inceleri “çorbalık bulgur” (düğü) olur. Kurutulurken kuşların yemesini önlemek için çocuklar “gölle bekçiliği” yaparlar.3.Çinli gezgin Wang Yente şöyle yazıyor: “...Sular, Uygur başkentinin etrafını çevreleyecek biçimde düzenlenmiştir. Bu sular, tarla ve bahçelerin sulanmasında ve değirmenlerin işletilmesinde kullanılır”.4.Büyük ırmaklar üzerinde kullanılan “sal değirmen”ler -yüzdürülerek- suyun hızlı aktığı noktada konuşlandırılır. Abbâsî döneminden beri varlığı bilinen bu değirmenlerin, 20. yy başlarına değin Adana’da Seyhan Nehri üzerinde de kullanıldığı, günümüze ulaşan eski kartpostallardan anlaşılmaktadır. 5-6 taşlı büyük su değirmenlerinde çark yerine ahşap “dolap” kullanılır.5.Kargıların üstüne çalı, onun üstüne “safran” denilen denizin kıyıya yığdığı otlar, onun da üstüne “kırmızı toprak” atılır ve sıkıştırılır. Hepsinin üstüne yayılan “geren” (yağlı toprak), “yuvgu taşı” denilen silindirle iyice sıkıştırılarak su geçirmez hale getirilir.6.Kimi yıkık değirmenlerde bulunan parçalardan, bu madenî çarkların eskilerde meşe ve ceviz gibi sert ağaçlardan yapıldığı anlaşılmaktadır. Çark, 50-60 cm çapındaki kütüklerin üzerine kanat çakılarak yapılıyordu. Madenî çarkların çapı 130 cm kadardır. Çarka Datça çevresinde “mekik” de denilmektedir.7.Anadolu’da kimi yerlerde bu amaçla 10-15 cm çapında sert ağaç kullanılmaktadır. Bu durumda alt ve üst uçta bulunması gerekli demir parçalar ağaca çakılır.8.Kimi yerlerde bu amaçla yaklaşık 15 cm çapında çam ağacı kullanılmaktadır.9.Aslında “zahîre”nin (tahılın) öğütülmeden önce kurutulması salık verilir. Tahıl yaş olursa taşa yapışır. Bu duruma tahılın taşa “sıvanma”sı denir.10.Değirmende sıra bekleme konusu toplumda o denli yer etmiştir ki şiirlere bile yansımıştır. Balıkesirli Zâtî İvaz Çelebi (1471-1546) bir şiirinde şöyle diyor: “Bir değirmendir cihân, her kimse bekler nevbetin” Bilindiği gibi, günümüzde biçim değiştirerek “nöbet” olan “nevbet” sözcüğü sıra anlamındadır.Bu sıra işi Datçalıları bir zamanlar öylesine bezdirmiştir ki kimileri “Muğla’da vali olacağına Datça’da değirmenci ol” derlermiş!11.Kasnak, üst taşın dönmesini engellemeyecek şekilde 4-5 cm bol geçirilir. Bu aralıkta biriken un, sürekli kasnak içinde kalır.12.Bu amaçla “susak” denilen su kabağı ya da ağaçtan yapılmış büyük kepçeler de kullanılmıştır.13.Suyun boşa akmasına “suyu savmak” denir.14.Eskilerde yaramaz çocuklar değirmenciye kızdıkları zaman, oban ağzından içeriye taş ve dal parçaları atarlarmış.15.Değirmenden çıkan yarma “hayvan yemi” olarak kullanılır. Buğday, arpa, çavdar, yulaf ya da bunların karışımından olabilir. Değirmende öğütülen tahılın kabuğu ve içi birbirinden ayrılmaz. Un, kepeğinden ayrılmak için elenir (Un elekten geçer, kepek elekte kalır; kepek tanelerin zarıdır). Yarmada ve tarhanalıkda kepek ayrılmaz. Tarhana karılırken tarhanalık un kullanılırsa, çorba pişirilirken topak topak “çigirdikli” olmaması için sürekli karıştırmak gerekmez (Normal un kullanılırsa, tarhana çorbasını pişirirken çok iyi karıştırmak gerekir).“Yemeklik yarma” (irmik) elde etmek için, buğday dibek taşına konulup suyla ıslata ıslata dövülerek kabuğu çıkarılır. “Göce” elde edilir. Göce ya “savrularak” ya da “yıkanarak” (akarsuya tutup elle karıştırılarak) kabuklar ayrılır. Bez üstüne serilip kurutulur. Kurutulurken kuşların yemesini önlemek için yapılan “göce bekçiliği” işinde çocuklar kullanılır.16.Değirmen taşları, “değirmentaşı” denilen taştan kesilirler. Taş kesilince sıra değirmene götürülmesine gelir ki yaklaşık 500 kg çeken taşın dağ başındaki değirmene taşınması pek de kolay bir iş değildir. Foça taşı bu yönden büyük kolaylık sağlamıştır.17.Bir manide şöyle söyleniyor:“Değirmen üstü çiçekOrak getirin biçekBenim sevdiğim oğlanŞimdi burdan geçecek”1
8.Yerel olarak 1 teneke tahıl 3 “dolu” sayılır. Buna göre 1 dolu = 19÷3 = 6,3 dm3 kadardır. Osmanlı’da ve sonraları Anadolu’nun pek çok yerinde tahıl ölçümü için “kile” ve “şinik” hacim birimleri kullanılmıştır. Bu ölçüler yere ve zamana göre ufak farklılıklar göstermekle birlikte ortalama olarak 1 kile = 4 şinik = 37 dm3 ve 1 şinik = 2 kutu = 9,25 dm3’tür. 1 teneke buğday yaklaşık 15 kg gelir.
19.Değirmenle ilgili atasözü ve deyimlerden birkaç örnek: “Taşıma (dökme) suyla değirmen dönmez”: Bir işi yapacak olanda yeteri kadar güç bulunması gerekir.“Değirmene gelen nöbet bekler”: Bir şeyden birçok kimse yararlanacaksa, herkes sırasını beklemelidir.“Değirmen iki taştan, muhabbet iki baştan”:Birlikte iş görecek kişiler arasında karşılıklı sevgi bulunmalı ki dirlik olsun.“Bu değirmenin suyu nereden geliyor?”: Bu işe harcanan paranın kaynağı nedir?“Bu saçları (sakalı) değirmende ağartmadık”: Bu konuda çok bilgi sahibiyiz.“Maşallah, değirmen gibi öğütüyor”: Çok ve hızlı yiyor.“Hak değirmende (değirmen damında) olur”: Sana bir şey vermem gerekmiyor.“Değirmeni soran öğütmez, varan öğütür”: Bir işi gerçekleştirmek lafla olmaz, eylemle olur. Ya da: İş uzaktan yönetilmez, iyi sonuç almak için başında bulunmak gerekir.
20.Eski bir deyim; “yazmak” burada “yaymak, açmak” anlamında kullanılıyor.
21.Datça’nın yel değirmenleri


Datca_Yel%5CKucuk_yel%5CYel1.jpg

Yel değirmeni minyatürü.
Coğrafyacı “Şemseddin Muhammed ed-Dimişkî”nin (Öl. 1326/27) yaklaşık 1300 yılında yazdığı “Nuhbe-tüd Dehr” (Dönemin seçkisi) adlı kitabında bulunmaktadır. Düşey milli yel değirmenlerine ilişkin en eski resim budur. İran’ın güneydoğusunda bulunan “Sistan”daki yel değirmenlerine ilişkin bu minyatürden, değirmen gövdesinde 90º arayla 4 büyük “mermâ’’ (mazgal penceresi) bulunduğu anlaşılıyor. Mazgalların geniş tarafları dışarıya, dar tarafları içeriye açılmaktadır. Böylelikle hava için bir kanal oluşturulmakta ve rüzgâr ne yönden eserse essin, içerideki 6 elemanlı “dolap” (yelken çarkı) dönmektedir. Değirmen taşı üst kattadır. Genel havasıyla su değirmenlerinden esinlenerek yapılmış olduğu izlenimi vermektedir. Resmin üzerindeki Arapça ibârelerin yanına Türkçe karşılıkları yazılmıştır. Söz konusu kitap “Cosmographie de Chems-ed-din” (Şemseddin’in gökbilimi) adı altında Batı dillerine de çevrilmiştir. Özgün minyatür Paris’te “Bibliothèque National de France”da (Fransa Ulusal Kütüphanesi) bulunuyor.
Rüzgâr Enerjisinin Özellikleri ve GeçmişiRüzgâr enerjisi, çevrime uğramış Güneş enerjisidir. Güneş’in karaları, denizleri ve atmosferi her yerde eşit olarak ısıtmaması sonucu oluşan sıcaklık ve basınç farkları bir hava akımı yaratır. Rüzgâr, yüksek basınç alanından alçak basınç alanına akan havanın, Dünya yüzeyine göre bağıl olarak yaptığı harekettir. Enerji üretimi açısından denizler, karalar, dağlar ve vadiler arasındaki yerel rüzgârlar önemlidir.Rüzgâr atmosferde bol ve serbest olarak bulunan güvenilir ve sürekli bir enerji kaynağıdır. Doğası gereği kinetik enerji taşır. Havanın özgül kütlesi küçük olduğundan, rüzgârdan sağlanacak enerjinin miktarı hızına bağlıdır. Rüzgârın hızı yükseklikle, gücü hızının kübüyle orantılı olarak artar. Dünya yüzeyinin yaklaşık dörtte biri rüzgâr enerjisi bakımından zengin olup bu bölgelerde ortalama rüzgâr hızı, yerden 10 m yükseklikte 5,1 m/s’den yüksektir. Rüzgâr enerjisi -Betz teoremine göre- en fazla yüzde 59,3 verimle mekanik enerjiye çevrilebilmektedir (1).Rüzgâr enerjisi kullanımının Ortadoğu’da başladığı söylenir. M.Ö. 17. yy’da Bâbil Kralı Hammurabi döneminde Mezopotamya’da sulama amacıyla yararlanılan rüzgâr enerjisi, bu dönemde Çin’de de kullanılmıştır. Yel değirmenlerinin ilk kez İslâmiyet öncesinde İran’da çalıştırılmaya başlandığı biliniyor. Ünlü tarihçi Taberî (Öl. 923) dünya tarihine ilişkin büyük kitabında, ikinci halife Hz.Ömer’in (Öl. 644) İranlı bir ustadan rüzgâr değirmeni inşa etmesini istediğini yazmaktadır. Gövdeleri kerpiçten yapılmış bu yel değirmenlerinin özellikle İran’ın güneydoğusundaki -rüzgârı bol- Sistân bölgesinde çok yaygın olarak kullanıldığı, günümüze ulaşan harabelerinden anlaşılmaktadır. İran kökenli yel değirmenleri kısa bir süre sonra İslâm âleminin batısına ve oradan da kuzeye ve Anadolu’ya yayılmışlardır. Avrupalılar bu değirmenleri ilk kez Haçlı seferleri sırasında görmüşler; Fransa ve İngiltere’de yel değirmenlerinin kullanıma açılması -ancak- 12. yy’da gerçekleşebilmiştir. Yel değirmenleri genellikle tarımsal ürünleri öğütmek, su pompalamak ve hızar çalıştırmak gibi amaçlarla geliştirilmişlerdir.Yüzlerce yıldır teknelerin ve yel değirmenlerinin yelkenlerini şişiren rüzgârlar, günümüzde elektrik üreten rüzgâr santralları için esmektedirler.Mimari Yapı ve TarihçeYel değirmenlerinin gövdesi -kale burcu gibi- silindirik, kalın ve yalın bir taş yapıdır. Çalışmadığı zamanlar sessiz, sakin, vakur ve biraz da yılgın gibidir. Ama, bez kanatlar açılıp rüzgârla dolduğu ve dev boyutlu pervâne dönmeye başladığında, sesi ve devinimiyle yerinde duramayan coşkun bir eski zaman cengâveri kimliği kazanır.Kule duvarı moloz taşla örülmüş olup dış çapı 6,00 m, yüksekliği 5,75 m’dir. Datça yel değirmenleri üç katlıdır.
Datca_Yel%5CKucuk_yel%5CCizim1.jpg

Yel değirmeninin dıştan görünüşü.
Datca_Yel%5CKucuk_yel%5CCizim2.jpg

Yel değirmeninin kesiti.
İlk iki katın duvar kalınlığı 83 cm, üst katınki 75 cm kadardır. Zemin kattaki kemerli giriş kapısının eni 80 cm, en yüksek yeri -ortada- 180 cm’dir. Üst katta 90x65 cm boyutlarında karşılıklı iki pencere bulunur (2). Kat yükseklikleri kabaca 2,10 m, 2,25 m ve -kule tepesi hizasına göre- 1,50 m’dir. Giriş kapısının sağından başlayıp duvarın iç yüzüne bitişik olarak yükselen 60 cm eninde 17 basamaklı bir taş merdiven bulunur. Dokuzuncu basamakta 1. kata, onsekizinci basamakta 2. kata ulaşılır. Kulenin temel derinliği 50 cm kadardır. Giriş katı duvarında bir “ocak” (şömine), üç dört raflı bir dolap, bir iki niş ve 4,35 m çapında dairesel genişçe bir alan bulunur. Burası aynı zamanda değirmencinin yatma yeridir.Hem rüzgârın ve yelkenin oluşturduğu hava akımına engel oluşturmaması hem de değirmen çalışırken meydana gelen sarsıntı (3) ve titreşimlere kolayca dayanabilmesi için, taş kulenin yapımında kapı ve pencere boşlukları asgarî ölçülerde tutulmuş ve rüzgâr almayan batı ya da doğu yönlerinde açılmıştır.Yapının genelinden, onu tasarımlayan kişi ya da kişilerin ciddî bir statik bilgisine sahip oldukları anlaşılmaktadır. Kullanılmayarak kaderine terk edilen değirmenlerin zaman içinde her yeri dağılıp yok olsa da, gövdelerinin onlarca yıldır sapasağlam durması da bu kanıyı doğrulamaktadır.Datça’nın yaşlıları bu değirmenlerin Rumlardan kalma olduğunu söylerler. Körmen koyundaki değirmenin kapısı üstünde eskiyazıyla mermere kazılmış “Sene 1284” yazısı okunmaktadır.Bu Hicrî yılın Milâdî karşılığı 1867/68’dir. Bu rakam, Datçalı yaşlıların söylemlerini doğrular niteliktedir.Değirmenin iç bölümleri ve makine aksamı tümüyle ahşaptan yapılmıştır. Basit ve işlevseldir. Yerine göre sedir, çam, pırnar, söğüt ve palamut ağacı kullanılmıştır. Kaba bir hesapla ahşap yapının tamamı için 10 m3 ağaç kullanıldığı söylenebilir. Konstrüksiyonun genelinde, yüzyıllardan süzülen bilgi ve deneyim zenginliğinin getirdiği bir yapı tekniği egemendir.Öğütme işini yapan -üst üste yerleştirilmiş- iki silindirik değirmen taşı üst kattadır. Onların ortasından yukarı doğru -düşey milli- bir ahşap dişli “fener” yükselir. Taşların çevresinde dar bir dolaşma alanı vardır. Öğütülecek tahıl çuvalları bu katta bulunur. Tepede, dışarıdaki “yelken”in (dev boyutlu pervâne) bağlı olduğu ahşap ana şaft “iğlik” bulunur. İğliğin, yelkenin bağlı olduğu tarafı 20-25 cm daha yükseğe oturur. Ortasına yakın bir yerde, kendisine sabitlenmiş -yatay milli- 2,40 m çapında büyük ahşap dişli “çark” yer alır. Çarkın bir tarafına yerleştirilmiş ahşap tekne, öğütülecek tahılın boşaltıldığı “sepet”tir. Onun altında, tahılın değirmen taşının ortasındaki deliğe akmasını sağlayan uzunca bir oluk “terazi” göze çarpar.Değirmen çalışırken bu mekânda bulunan biri, pencerede uğuldayan rüzgârın, dönen taşların çıkardığı gürültünün ve ara ara yaşanan sarsıntıların etkisiyle, kendisini bir yelkenli teknenin makine dairesinde bulunuyor sanabilir.Sistemi çözebilmek için bu “makine dairesi”ni ve eklentilerini biraz daha yakından incelememiz gerekiyor.


Datca_Yel%5CKucuk_yel%5CYel2.jpg

Datça’ya 5-6 km kala -sağ tarafta- Kızlan köyü önlerinde sıra halinde yer alan 6 yel değirmeni. Bunlardan ikisi restore edilmiş olup biri ev, öbürü restoran olarak kullanılmaktadır. Metin içinde verilen çizimin ölçüleri, soldan üçüncü değirmenden rölöve çıkarılarak saptanmıştır. Öteki resimde son ikisi yakından görülüyor. Bu değirmenlerden birkaçı 1972 yılına kadar çalıştırılıyordu. (Fotoğraflar: İskân Kazak)
Sistemin Çalışmasıİğlik denilen büyük ana şaft, duvarın üstünü çepeçevre dolanan ahşap “yastık” üzerinde, dairesel kulenin tam simetri ekseninde bulunur. Yelken tarafı yukarıda kalmak üzere yüzde 4 mertebesinde bir eğimle yerleştirilmiştir (4). İğlik 40x40 cm kesitinde çam ağacından yapılmış ve yastığa temas ettiği iki yerde yataklanmıştır. Birbirine kelepçelerle bağlanan söğüt ve palamut ağacından oluşturulmuş radyal yataklara kanallar açılır ve bu kanallar belirli aralıklarla yağlanır. İğliğin ortasına yakın bir yerde, ona göğüslemelerle sabitlenmiş çark bulunur. Çarkın üzerindeki saplamalı dişler -kırıldığı ya da aşındığı zaman- arkalarındaki pimler çıkarılarak sökülüp takılabilir. Çark -dik açıyla kavrayıp döndürdüğü- fener dişlisiyle birlikte çalışır. Çarkın gövdesi karaağaçtan, dişleri ve fener gözleri pırnardan yapılır. Çarkın üzerinde 60, fenerin üstünde 12 diş vardır; yani aralarındaki çevirme oranı 60/12 = 5’tir. Yelken -arada bir gıcırdayarak- ağır ağır döner; fener ve değirmen taşı onun 5 katı hızla döner. İstendiğinde çark ve fener dişlileri birbirinden ayrılabilir. Ayırma işlemi, değirmen taşlarının merkezinden çıkan milin yana yatırılmasıyla sağlanmaktadır. Bu durumda tepedeki çark, iğlik ve yelken -boşa çıktığı için- serbestçe dönerler. Yelken bezlerinin serene sarılması, çözülmesi ya da herhangi bir onarım ya da ayar için, zaman zaman buna gereksinme duyulmaktadır.Fener, üst değirmen taşına bağlıdır ve onu döndürür. Taşlar yaklaşık 1,60 m çapındadır, Foça’dan gelir ve her biri 600-700 kg çeker. Alttaki taş üst taşa zemin oluşturur. Üst taş değirmencinin “dümen”i indirip kaldırmasıyla aşağı yukarı hareket ederek alt taşa yaklaşıp uzaklaşmakta ve böylelikle öğütmenin inceliği ayarlanabilmektedir. Bu aşamada “dümen-değirmen taşı” ilişkisine eğilmek gerekiyor.
Datca_Yel%5CKucuk_yel%5CYel3.jpg

Yakaköy’e giderken Çeşmeköy yakınındaki Kumyeri Mahallesi’nde dağda bulunan iki yel değirmeni.
Dümenin KullanılmasıAra katın merdivene yakın tarafında 25x30 cm kesitli büyük bir ahşap direk bulunur. Direk alttan tabana oturur, üstten son katın taban atkılarına sabitlenmiştir. Bu direğin ortasında açılmış olan deliğe, gevşek bir biçimde ve yatay olarak 25x25 cm kesitinde bir kalas “döşek” sokulmuştur. Döşeğin her iki yanında -ona kılavuz görevi yapan- 10x10 cm’lik iki sabit dikme vardır. Döşek, öbür ucuna bağlanmış olan düşey ahşap bir “kol”la aşağı yukarı hareket ettirilebilmektedir. Bu kolun yukarı tarafı üst kattan çıkar ve ucuna -haç oluşturacak biçimde- kısa bir ahşap geçirilir. Üst katta, bu haçı -hassas bir biçimde- aşağı yukarı hareket ettiren bir kaldıraç düzeni yapılmıştır. “Dümen” denilen bu kaldıracın kısa kolu haçta, uzun kolu değirmencinin elinde bulunur. Uzun kolun ucuna -serçe parmağı kalınlığında- bir ip dolanır ve ipin boşta kalan tarafı -kat döşemelerine açılan deliklerden serbestçe geçirilerek- zemin kata indirilir ve ucuna -dümeni dengede tutmak üzere- 6-7 kg ağırlığında bir “karşı ağırlık” bağlanır. Öyle ki değirmenci, eliyle dümeni aşağı yukarı hareket ettirdiğinde -taşın ağırlığının etkisiyle- dümen bırakıldığı yerde hareketsiz kalır. Döşeğin üstünde, değirmen taşları merkezinin izdüşümüne bir yuva açılmış ve burada “yatak” denilen bir altlık oluşturulmuştur. Yatağın üzerinden düşey bir mil “alt sibek” yükselir. Alt sibeğin üst ucunda “balta” adı verilen yaklaşık 30x10 cm boyutlarında, 20-25 mm kalınlığında -ortası dar, kenarları geniş, çift yüzlü antik baltalara benzer- bir sac parçası bulunur. Balta, ortasındaki 6x4 cm delikten alt sibeğe geçirilir. Kendisi de, üst taşın alt yüzünün boğazı kenarına önceden açılmış olan “balta yuvası”na oturtulur (5). Oluşturulan bu mekanizmayla değirmenci dümeni aşağı yukarı hareket ettirdiği zaman -sırayla- kol, döşek, alt sibek, balta ve üst değirmen taşını aşağı yukarı hareket ettirmiş olmakta ve üst taşla alt taş arasındaki aralığı artırıp azaltmaktadır.Alt sibeğin baltadan sonraki uzantısına “üst sibek” denir. Fener milinin alt ucunda yer alan ters “U” biçimindeki yuva, baltanın ortasındaki köprüye geçer ve feneri baltaya bağlar.Değirmenci alt katta bulunurken de değirmeni çalıştırmayı sürdürebilir. İpin ucundaki ağırlığı -duruma göre- biraz yukarı kaldırarak ya da biraz aşağı indirerek dümene kumanda eder ve ayarı tutturur (6). Sonuç olarak değirmenci değirmeni üst kattan da alt kattan da yönetebilmektedir. Eski değirmenciler “Dalgınlık değirmencinin düşmanıdır” demişlerdir.


Datca_Yel%5CKucuk_yel%5CYel4.jpg

Datça Kaymakamlığı tarafından Ergin Bircan eliyle restore edilen yel değirmeninin yelken bağlantılarının önden ve yandan görünüşü. Üçüncü resimde aynı değirmenin içinden üst kattaki çark ve fener dişlileri ile eklentileri görülmektedir. (Fotoğraflar: İskân Kazak)
Üst kattaki “sepet”in (tahıl teknesi) altında düşey sürgülü bir yol verme kapağı vardır. Bu kapak gerektiği kadar açılarak tahıl “terazi”ye (üstü açık, eğimli

Datca_Yel%5CKucuk_yel%5CYel4.jpg

Datça Kaymakamlığı tarafından Ergin Bircan eliyle restore edilen yel değirmeninin yelken bağlantılarının önden ve yandan görünüşü. Üçüncü resimde aynı değirmenin içinden üst kattaki çark ve fener dişlileri ile eklentileri görülmektedir. (Fotoğraflar: İskân Kazak)
Üst kattaki “sepet”in (tahıl teknesi) altında düşey sürgülü bir yol verme kapağı vardır. Bu kapak gerektiği kadar açılarak tahıl “terazi”ye (üstü açık, eğimli oluk) düzgün olarak boşaltılır. Ana konstrüksiyona asılı olan bu düzen, işlemesi için gerekli olan titreşimi, değirmen çalışırken oluşan sarsıntıdan almaktadır.Öğütülen tahıldan elde edilen unlar, küçük bir ahşap oluktan boşaltma kanalına akar. Değirmenci bu küçük oluktan akmakta olan unu ara ara eliyle -parmakları arasında- “yoklayarak” denetler; inceliğine ve sıcaklığına bakar (7). Un soğuk ve iriyse dümeni hafifçe oynatıp taşlar arasındaki aralığı biraz azaltır. Bir yandan da kulağı rüzgârın sesindedir. Rüzgâr azalmışsa, aralığı biraz artırıp taşları gevşetir, değirmeni hızlandırır. Özet olarak değirmencinin eli sürekli dümendedir. Amaç, unun istenen incelikte ve fazla ısınmadan öğütülmesidir. Unun kaliteli ve ondan yapılacak mamullerin lezzetli olmasının önkoşulu budur. Değirmencinin hüneri burada belli olur. Unlar boşaltma kanalının altına takılan çuvallara doldurulur. Un çuvalları ara katta sıralanır.
Datca_Yel%5CKucuk_yel%5CYel5.jpg

Çekmeköy yakınındaki Hamdioğlu yel değirmeni. Şimdilerde ev olarak kullanılıyor. Kapıda “Mehmet Usta - 1946” yazıyor. Bu, değirmenin inşa tarihidir.
Yelkenİğlik, taş kulenin üstündeki bir açıklıktan 1,20 m kadar dışarı çıkar. Açıklığın üstü küçük bir saçakla örtülüdür. Bu aralıkta yelken “seren”lerinin (direklerinin) birleştirildiği değişik ve ilginç bir bağlantı düzeni vardır. Serenler -karşılıklı olarak- ikişer ikişer iğliğe bağlanırlar. Seren boyları yaklaşık 6,00 m’dir. İğlik üzerine 30º açıyla açılmış 6 adet 10x10 deliğe 2x6 = 12 seren ve yelken bağlıdır. İğliğin ucunda yer alan 3-4 m boyundaki pervâne mili “buruna” olarak anılır. Seren uçları “çıma teli” denilen 8 mm’lik çelik tellerle burunanın ucuna birleştirilip gerilir. Seren uçları -ayrıca- ince bir gergi zinciriyle fırdolayı bağlanarak bir dış çember oluşturulur.Dik üçgen biçimindeki yelken bezlerinin birbirine dik kenarları 2 ve 3 m kadardır. Amerikan bezinden yapılırlar ve kenarlarına serçe parmağı kalınlığında bir ip geçirilir. Yelken bezlerinin uzun dik kenarları serene çiviyle bağlanır. Rüzgârın şiddetine göre ya tamamen açık bırakılarak ya da seren üzerine bir veya birkaç kez sarılıp yüzeyleri küçültülerek kullanılır ve gerekli yüzeye bağlı olarak gerekli güç elde edilir. Değirmen çalıştırılmadığı zaman, her yelken kendi serenine tamamen sarılıp sıkıca bağlanır.Yelken -Datçalıların söylediğine göre- “altından tavuk geçebilecek kadar” yere yakın olur. Bu nedenle yerde, yelken altında ayakta duran bir kişi -değirmeni çalıştıracağı zaman- yelken bezlerini tek tek çözebilir. Rüzgârın durumuna göre bezleri küçültmek ya da tamamen toplamak gerektiğinde de aynı yol izlenir. Serenlerin uçlarının ince bir gergi zinciriyle birbirine bağlandığını söylemiştik. Bez, istenilen yüzey elde edilecek şekilde serene sarıldıktan sonra, ucundaki ip bu zincirin halkasına bağlanıverir.Değirmenin üst taşı bütün ağırlığıyla alt taşın üstüne basarken -ne denli kuvvetli eserse essin- rüzgâr yelkeni döndüremez. Değirmenci her şeyin hazır olduğunu görüp değirmeni çalıştırmak istediğinde dümeni hafifçe oynatır. Yelken bezleri patırtılar çıkararak şişmeye, serenler dönmeye başlar. İğlik çarkı, çark feneri, fener üst taşı döndürmeye başlar. Teknedeki tahıl bu hareketle birlikte titreşerek canlanır; düzenli biçimde (sabit bir debiyle) taşın ortasındaki delikten içeri akmaya başlar (Değirmencinin gözlediği yerlerden biri de burasıdır).Değirmenin çalıştırılmasıyla birlikte inanılmaz bir coşku ve gümbürtü içinde toz, duman ve taze un kokusu birbirine karışır. Değirmen 50 kg’lık bir çuval buğdayı 20-25 dakikada öğütebilir.
Datca_Yel%5CKucuk_yel%5CYel6.jpg

Knidos’a giderken Palamutbükü’ne sapıldıktan sonra yolun sağında bulunan iki yel değirmeni. İkisi de yıkık olmakla birlikte yapı kalitelerinin de kötü olduğu görülmektedir.
Datça’da hâkim rüzgâr, Mayıs-Ekim ayları arasında “karayel” ya da “poyraz”, Kasım-Ocak ayları arasında “lodos”tur. Rüzgâr en çok Mayıs-Ekim arası cömerttir. Değirmen, sabah 9-13 saatleri arasında çalıştırılır; öğleyin 13-14 arası verilen moladan sonra 14-19 arası taşlara yeniden yol verilir. Rüzgâr öğleden sonra daha coşkuludur; Güneş batınca kesilir. Datça dolaylarında eskilerde 20’ye yakın yel değirmeni ve 20’den fazla su değirmeni olduğu bilinmektedir (9).


Datca_Yel%5CKucuk_yel%5CYel7.jpg

Karaköy’e bağlı Körmen’de deniz kıyısında bulunan ve restore edilerek günümüzde ev olarak kullanılan Prof. Oric Basirov’a ait yel değirmeni ve kapısı üstünde bulunan inşa kitâbesi: “Sene 1284” (Milâdî 1867/68).
Yel Değirmenleri ve Otomatik KontrolYel değirmenlerinde rüzgâr yönünün değişmesi halinde büyük pervânenin rüzgârın estiği yöne yönlendirilmesi, değirmen taşları arasındaki uzaklığın ayarlanması ve özellikle rüzgâr hızından bağımsız olarak değirmen taşlarının dönüş hızının sabit tutulması hususları “otomatik kontrol” bilim dalının konusudur. Değirmenlerin 1500-2000 yıllık gelişimleri süresince değirmenciler kişisel yeteneklerini kullanarak bu sorunlara pratik ve ince çözümler üretmişlerdir. 18. yy endüstri devriminin başlangıcında İngiltere’de, yukarıda belirtilen kontrol sorunlarına yönelik olarak çeşitli patentlerin alınmaya başlandığı gözlenir. Yeni geliştirdiği ve pazarlamayı amaçladığı “buhar makinesi”nin kaç beygir gücüne eşdeğer olduğunu bilmek isteyen James Watt, 1788’de hayvan gücüyle tahrik edilen bir değirmene yönelir. Yaptığı hesaplar sonucunda -günümüzde kendi adıyla anılan- güç birimi 1 watt’ın 1/736 beygir gücüne eşdeğer olduğunu belirler. Watt ayrıca bir değirmende ana milin açısal hızını görsel olarak izlemeyi olanaklı kılan iplerle değirmen ana miline bağlı döner iki taştan esinlenerek kendisinin “governor” (yönetici) adını verdiği ve makinesinde buhar girişini hıza bağlı olarak değiştiren ilk kontrolör aygıtını geliştirir. C. Maxwell (1868) ve daha sonra Routh (1877) sistemin dinamik denklemlerini yazarak kararlılık koşullarını incelerler. Böylece otomatik kontrol kuramının ilk adımları atılmış olur.Yel Değirmenleri’nin Matematiği


Döner Çatı ve Ona Bağlı Öğütme SistemiHerkes bilir ki rüzgâr bir yerde her zaman aynı yönden esmez. Oysa değirmen yelkeninin hızlı dönmesi için esen yele tam dik konumda bulunması gerekir. Bu gereklilik, yel değirmeni çatılarının dönerli yapılmalarını zorunlu kılar. Yani değirmendeki ahşap makine düzeninin, rüzgârın değişebilecek yönüne göre kolayca ve hemen döndürülebilir olması gereklidir. Bu amacı gerçekleştirmek üzere yelkeni taşıyan iğlik, yükünü kule üstüne yerleştirilmiş ahşap tabanlara veren ve bu taban üzerinde “kayarak” dönebilen bir ahşap çembere oturtulmuştur. Bu tasarımla, dönen sistemin kanat ve dişlilerinin doğurduğu titreşimler -sistem kuleye sabitlenmediği, onun üstünde “yüzer” durumda bırakıldığı için- ana yapıya geçmemekte veya çok az geçmektedir.


Datca_Yel%5CKucuk_yel%5CYel8.jpg

Eski ve yeni restore edilmiş bir değirmende iğlik yatağı, iğlik çıkıntısının üstünü örten saçak, döner çatı detayı ve üst çemberdeki ayar yuvaları.
Kule üst yüzeyine oturan -sabit- ahşap taban çemberi 10 cm kalınlığında ve yaklaşık 60 cm genişliğindedir. Onun üzerinde ve dış tarafta 20 cm genişliğinde 40 cm yüksekliğinde -döner- ahşap çember bulunur. Sabit ve döner çemberlerin birbirine değen yüzeylerine oluklar açılarak temas yüzeyi ve dolayısıyle sürtünme kuvveti azaltılmaktadır. Sabit çemberin içte kalan yüzeyi üstüne yer yer yuvalar açılmıştır. Bu yuvaların civarında, döner çemberin içe bakan yüzeyi üstüne de benzer yuvalar açılmıştır. Döndürme işlemi, -karşılıklı olarak iki taraftan- alt yastıktaki ayar yuvalarına sokulan “yaslanma pimleri” ve üst çemberin ayar yuvalarına sokulan “itme çubukları” yardımıyla çatı kaydırılarak yapılmaktadır. Gerek sabit gerekse hareketli çemberlerin -döndürme işlemi sırasında yuvaların ezilip deforme olmaması için- “sakızağacı” ve “meşe palamudu” gibi sert ağaçlardan yapılması gereklidir.
Datca_Yel%5CKucuk_yel%5CCizim3.jpg

Döndürme işleminin gerçekleştirilmesi.
Değirmenin çatısı ahşaptan olup basık bir koni biçimindedir (10) ve iğliğin oturduğu döner yatak üzerine bağlanmıştır. İğliğin dışarı çıktığı uçta iki tarafa eğimli bir saçağı vardır. Üstüne genellikle çinko kaplanır. Taş kuleyi ve sistemi tümüyle örtmekle birlikte -kuleye değil- öğütme sistemine bağlıdır. Bu tasarımıyla hem zorlu doğa koşullarına hem de dev boyutlu pervânenin oluşturduğu hava akımlarına dayanıklı -neredeyse ideal- bir biçime sahiptir.
Datca_Yel%5CKucuk_yel%5CYel10.jpg

Eski bir değirmende iğlik çıkıntısı üstüne açılmış 6 adet 10x10 cm seren deliğinin alttan görünüşü.
Sonuç olarak denilebilir ki değirmenin ana yapısıyla makine aksamı bir bütün oluşturmakta ve birbirini tamamlamaktadır. Yelken, taş kule ve ahşap konstrüksiyon üçlüsünün ilişkileri, sıradan bir tasarım ürünü değildir. Hepsinin “öz-biçim” ilişkileri şaşırtıcı bir doğrulukla geliştirilmiş ve ustaca uygulanmıştır. Üstelik bütün ahşap konstrüksiyon ve dişliler, yalnızca keser, balta, testere, el matkabı ve keski gibi basit el araçlarıyla gerçekleştirilmiştir. Yapım ustasının, geçmişteki uzun yılların yazılıp çizilmemiş bilgi, birikim ve deneyimlerini çok iyi özümsemiş olduğu kesindir.Notlar1.Bunun nedeni, pervaneden geçen rüzgâra oranla pervanenin yanından dolanan rüzgârın daima daha güçlü olmasıdır. Dönen kanatlar rüzgârı yavaşlattığından, en az çaba gerektiren yolu izleyen havanın, pervanenin içine gireceğine yanından geçmesidir.2.Eskilerde bu pencerelerden “iğlik”i (ahşap ana şaft) yukarı çıkarmakta yararlanıldığı söylenir. Gövdenin dış yüzünde yer yer görülen küçük mazgallar delik değildir. Bunlar değirmen yapılırken kurulan iskelenin bağlantı boşluklarıdır.3.Kanatların silkelenmesi, dişli düzeninin zamanla aşınmasından oluşan boşluklar ve değirmen taşlarının sürtünmesi, ciddî sarsıntılara neden olmaktadır. Zaten taş kule dışında, yapıdaki her şey hareket halindedir; ya dönmekte, ya salınmakta ya da silkelenmektedir.4.Bu eğim yelken bezlerinin kule duvarına sürtünmesini önlemek için verilmektedir.5.Alt taşın göbeğindeki dairesel yatak iki parça söğüt ağacından yapılmış ve milin yalpa yapmasını önlemek için taşın alt yüzünden 10 cm kadar aşağı taşırılmıştır.6.Eskilerde yaramaz çocuklar değirmenciyi kızdırmak için bu ağırlıkla oynarlarmış! (Aşağı çekince, üst değirmen taşı yukarı kalkıyor ve taşlar gevşiyor, değirmen hızlanıyor; yukarı kaldırınca ise tam tersi oluyor.)7.Değirmenci aldığı numuneyi avucunun içinde kâh ezip kâh yoğurarak zihnindeki ideal örnekle karşılaştırır; avucunun içiyle sıcaklığı ve yumuşaklığı, parmaklarının ucuyla inceliği ve diriliği denetler.8.Değirmencinin öğütme karşılığı aldığı “hak” unların saklandığı dolap da bu kattadır.9.Su değirmenleri ise Şubat-Nisan ayları arasında tam kapasiteyle çalışıyorlardı.10.Koni yüksekliği yaklaşık olarak 2,20 m’dir. Tepesi çarkın hemen üstünde bulunur. Çark, dairesel taş kulenin merkezinde olmadığı için, koni tepesi de yapının simetri ekseninde değildir.Kaynaklar•Küçükerman, Ö.; “Tepedeki Yelkenli (Bir Yel Değirmeninin Düşündürdükleri - Bodrum 1984)”, Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu belleteni, S.72, s.24-39, İstanbul.•Medioli, A.; Özkan, S.; Plunz, R.; “The Grain Cycle and a Windmill at a Village on the Aegean”, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Dergisi, C.3, S.1, s.39-62, Ankara, 1977.•Sezgin, F.; “İslâm’da Bilim ve Teknik”, C.V, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. Yayınları, İstanbul, 2008.•Ültanır, M.Ö.; “Yel Değirmenlerinden Günümüze Rüzgâr Enerjisi”, Bilim ve Teknik, C.29, S.341, s.56-61, Ankara, 1996.•“Paletli Yel Değirmeni”, Bilim Dergisi, C.3, S.12,s.56-57, Ankara, 1985.Not 1: Değerli katkıları için Datçalı Ergin Bircan ustaya teşekkür ederiz. Datça’da çok becerikli kişiler için “Tekeden sütü çıkartır” diyorlar (Bilindiği gibi teke, erkek keçiye denir). İşte Ergin Usta böyle bir kişi. 1937 doğumlu ve dahaca çalışıyor. Bir yel değirmeninin ahşap konstrüksiyonunu üç ayda yapabilecek kadar da çalışkan ve güçlü bir yapısı var.Not 2: Yapı’nın 338 no’lu Ocak/2010 sayısında “Datça’nın Su Değirmenleri” adlı makalemiz yayımlanmıştır. Orada ayrıntılı olarak sözü edilen -örneğin “değirmen taşı” gibi- kimi konular her iki tür değirmende de pek değişmediği için burada yinelenmemiştir. Okuyucular her iki yazıyı sitesinden birarada inceleyebilirler.

Datca_Su_Deg%5Ckucuk%5CSu_9.jpg


_________________


















 
Son düzenleme:

cantar

Kıymetli ustamız.
Kullanıcı
Katılım
27 Ağustos 2012
Mesajlar
8,795
Beğeni
11,116
Puanları
113
Konum
Vefat etti. :(
Değirmen Kavramı ve Tarihçe“Öğüten araç” ya da “içinde öğütme işi yapılan yer” anlamları taşıyan değirmen sözcüğü Türkçe’dir ve “teg” (dönme, çevrilme) kökünden “irmen” ekiyle türetilen “tegirmen” (dönen, çevrilen) sözcüğünden gelmedir. Anadolu Selçuklularında ve Osmanlı Türkçesi’nde daha çok -Farsça’dan gelme- “âsiyâb” sözcüğü kullanılır (1). Datçalılar yerel ağızla “dermen” derler.Değirmenin ilkel örnekleri, insan soyunun toprağa bağlandığı ve ilk tarım etkinliklerinin başladığı “Neolitik Dönem”e (Cilâlıtaş Devri’ne, M.Ö. 9000-5600) kadar uzanır. Tahıl tanelerini (buğday, arpa, mısır, çavdar) iki taş arasında ezerek un elde etmeye başlayan insanlar, bu işlemi geliştirerek ilk el değirmenlerini ortaya çıkarmışlardır. El değirmeni ortası delik, kalınlığı az, iki silindirik taştan oluşur. Delikler ahşap bir mile geçer ve üstteki taş üzerine takılan kol, elle çevrilerek döndürülür. Çeşitli yerlerde yapılan arkeolojik kazılarda bu tip öğütücülere rastlanmıştır. Günümüzde bile Anadolu’nun kimi yerlerinde “bulgur” (2) ve onun daha incesi olan “düğü” yapımında el değirmenleri kullanılmaktadır.Tarım, insanları bir yere yerleşmeye ve bir arada yaşamaya zorlamıştır. Bunun sonucu olarak toplumdaki birey sayısı artmış, ortak yaşam “işbölümü” gereksinmesini doğurmuştur. Kolektif yaşamın doğurduğu işbölümü sonucu değirmenciliğin de bir meslek olarak ortaya çıktığı ve büyük kapasiteli değirmenler yapıldığı kestirilebilir. Ve büyük olasılıkla değirmenler insan soyunun sahip olduğu ilk teknolojilerden biridir. İnsanlar bugün bile önemini yitirmeyen ve en temel besin maddesi olmayı sürdüren “ekmek”i yapmak için gereksindikleri “un”u, bu teknolojiden yararlanarak hazırlamışlardır. Başlangıçta kölelerin ya da at, eşek, katır, deve gibi hayvanların çevirdiği değirmen taşları, zaman içinde önce su, sonraları yel gücüyle döndürülmeye başlanmıştır. Değirmenlerin en çok kullanılanlarından biri de su değirmenleridir. Bu değirmenler, günümüzdeki su türbinlerinin atası sayılır.Türklerde değirmen olgusu Büyük Hun Devleti’ne (M.Ö. 220-M.S. 216) kadar uzanır. Göktürkler’e ait değirmen taşları, Kırgızlar’ın ayak değirmenleri, Hazarlar’ın kimi öğütücü araçları Türk değirmen kültürünün kalıntılarıdır. Kimi Çin kaynaklarında Uygur kentlerindeki su değirmenlerinden söz edilmektedir (3).Roma İmparatorluğu’nun büyük bölümünü dolaşan Eskiçağ’ın ünlü coğrafyacısı Amasyalı Strabon (M.Ö. 65- M.S. 23) “Geographika” (Coğrafya) adlı eserinde, Anadolu tarihinde bilinen ilk su değirmenlerinin Tokat-Niksar yakınlarındaki “Kabeiria”da “Lykos” (Kelkit) ırmağı üzerinde Mithridates Krallığı döneminde (yaklaşık olarak M.Ö. 1. yy’da) inşa edildiğini yazmaktadır. Belgeye dayalı olarak varlığı bilinen en eski su değirmeni budur.Su Değirmenlerinin TürleriSu değirmenleri, çark millerinin konumu açısından “dikey milli” ve “yatay milli” olmak üzere iki sınıfa ayrılır. Yatay milli çarklar da “alttan çevirmeli” ve “üstten çevirmeli” olarak iki türlüdür. Alttan çevirmeli çarklar, debisi büyük, yıl boyunca fazla değişmeyen ve akış hızı yüksek akarsularda kullanılır. Bu türün en önemli iki uygulaması, geniş ırmakların kıyısında kullanılan -sal üzerine kurulmuş- yatay milli “sal değirmen”ler (4) ve su gücünden yararlanarak ırmağın suyunu sulama amacıyla -5-10 m gibi- belirli bir yüksekliğe kaldıran “dolap”lardır. İkincilere “noria” da denir. Üstten çevirmeli çarklar ise, daha çok düşük debili ve değişken rejimli akarsularda kullanılır.Değirmen taşlarının dikey bir mile takılması gerekliliği, eskilerde çoklukla dikey milli değirmenlerin yapılmasını zorunlu kılmıştır. Üstelik yatay milli değirmenlerde bir dişli takımı kullanılması gereklidir ve bu zorunluluk bir verim kaybına neden olur.
 

cantar

Kıymetli ustamız.
Kullanıcı
Katılım
27 Ağustos 2012
Mesajlar
8,795
Beğeni
11,116
Puanları
113
Konum
Vefat etti. :(
Datca_Su_Deg%5Ckucuk%5CSu_1.jpg

El değirmeni. Quern.
Taş kalınlıkları 10 cm’den küçüktür. Çapları bulunan taşa göre 50-100 cm arasında değişir. El değirmeninde yalnızca tahıl ürünleri çekilmez, kaya tuzu gibi başka ürünler de öğütülür. Üstteki taş, üzerindeki yuvaya takılan ahşap kol elle çevrilerek döndürülmektedir.


Datca_Su_Deg%5Ckucuk%5C1sudeg.jpg

Datça Belediyesi tarafından Ergin Bircan eliyle restore edilmiş bulunan -belde içinde denize yakın bir su kaynağı olan- “Ilıca”daki minyatür su değirmeninin tekne, oluk, çakıldak, taş, kasnak, un akıtma deliği ve bağlantıları. Üçüncü fotoğrafta görülen Ilıca göleti bu değirmen için yapılmıştır; düşüsü 1,50 m kadardır. Değirmen, göletin sol tarafında görülen taş yapının içindedir. Çalıştığı dönemde en son -burayı Hazine’den satın alan- Binbaşı Hakkı Bey tarafından işletilmiştir. İkinci resimde aynı değirmenin çarkı ve su püskürtme ağzı görülüyor.
 
Üst Alt