- Katılım
- 20 Ekim 2014
- Mesajlar
- 419
- Beğeni
- 1,709
- Puanları
- 93
S.A.
Herkese merhaba
“herkez çubukla çalışmalarını ve çubuk çalışma prensibleri hakkında bilgilerini paylaşsa…..” Yazılış formatı biraz hikayeyi andırsa da, bu yazının kaleme alınışın sebebi “ortak bir dil geliştirmektir”. Evet herkes elini taşın altına koymalı ki, kim olduğumuzu, hangi cisimleri kullandığımızı, hangi yöntemleri uyguladığımızı ve ne gibi sonuçlar aldığımızı, bu sonuçların hangi amaçlar için kullandığımızı” ifade edebilelim.
Yukarıda sayılanlar aslında, tek, tek ayrı bir başlık altında ele alınması gereken konular. Ben biliyorum, sen biliyorsun ama herkes bilmiyor. Öğrenmek isterse en kısa ve en kolay yoldan öğrenmek istiyor. Yazıyor Google amcaya; Dowsing nedir? O da cevap veriyor “Dowsing is a type of divination employed in attempts to locate ground water, buried metals or ores, gemstones, oil, gravesites and many other objects and materials without the use of scientific apparatus. Dowsing is considered a pseudoscience, and there is no scientific evidence that it is any more effective than random chance."
“Dowsing; Yeraltı suyunu, gömülü metal veya cevherleri, taşlar, yağ, mezarının nerede olduğu, bulmak için girişimlerde kullanılan kehanet türüdür, ve herhangi bir bilimsel cihaz kullanılmadan pek çok farklı nesne ve materyal kullanılmaktadır. Dowsing, sözde (uyduruk) bir bilim olarak kabul edilmektedir ve tesadüfi, şanstan daha fazla etkin olduğunu gösteren bilimsel bir kanıt bulunamamaktadır.”
İşte size ansiklopedik bir bilgi. Kim miş bu insanlar? El cevap; “KAHİN” Kullandıkları ne imiş? Bilimsel olmayan cihazlar. Kullandıkları Yöntem ne imiş? “KEHANET”
Vay, Vay, vay..
Hele içimizdeki şakracılar, auracılar, bir de okunmuş, tütsülenmiş, çilalanmış çubuk satanlar ve pek bir matahmış gibi sıfatı ile “dünyaca menşur radyestezi uzmanımız da bir dini görüşün öncülüğünü yaparken” bizler daha kafa da kaybettik kardeşim. Hangi bilimsellikten bahsediyoruz? İstersen bunları bir eleştirmeye kalk. Sana dünyanın kaç bucak olduğunu öğretmeye kalkarlar. Olmadı en ağır hakaretleri ederler ve yandaş bulmak için her kılığa girerler. (benim dedem de hacı idi falan filan) Bizler “kahin”mişiz. “Kehanetle” buluyormuşuzzzzzz. Bizlere Yakıştırdıkları sıfat bu.
Başkasını bilmem ama ben kahin değilim. Kehanette bulunmam. Sizler gibi ben de bu meziyete sahibim. Bu meziyetin nereden kaynaklandığını, ne gibi bir özelliğimizin olduğunu ve bu işin “ilim”le olan bağlantısını araştırıyorum. Her işin bir ehli vardır. Ama ne yazık ki bu işin ehli olanlar da ya taraftır, ya da bitaraf kalmayı seçerler. Yukarıda yazılanlar insaf sahibi bitaraf olanları, tarafımıza çekmek için yazılmıştır.
Sıfatımız bilim insanı olabilir. Ama her ilmi bilemeyiz. Baştan öğrenmekte olabilir, lakin asıl işimizi sekteye uğratacaktır. İnsaflı, bölük pörçük bilgilerimizi derleyip toparlayacak, bilimsel çalışmaları, ilmin kanunları ile çerçeveleyecek, yön verecek bir otorite ye ihtiyaç hasıl olmaktadır. Gerekçe olarak bir sürü şey sıralayabilirim ama kısa bir örnek yeterli olacaktır.
Herkesçe bilinen fizik kuralı ; Hiç bir şey ışık hızından hızlı gidemez. Bu hızda yaklaşık olarak saniyede 300.000 km. dir.
(Işık hızı) : Özel göreceliliğe göre c, evrendeki bütün madde ve bilgilerin hareket edebileceği maximum hızdır. Bütün kütlesiz parçacıkların ve ilgili alanlardaki değişimlerin boşluktaki hareket hızıdır (ışık ve çekimsel dalgalar gibi elektromanyetik radyasyon dahil)
Ancak; Hubble uzay teleskobunun gözlemlerine göre, ışık hızından çok daha hızlı hareket eden galaksilerin varlığı tespit edilmiştir.
Bu keşif sayesinde fizik camiası bölünmüştür. Katı kuralcı olanlar; kanun asla değişmez. Bu evrenin eğilip bükülmesinden kaynaklanıyor ve bu da bize sanki ışık hızından hızlı imiş zannı veriyor.
Karşı olanlar ise; ışık hızının olduğundan daha düşük hesaplandığını aslında 30 kat daha hızda olması gerektiğini söylerler.
Bir kısmı da her iki görüşü kızıştırıp, kendilerine pay çıkarmaya çalışırlar.
Evet. Yazıya ne ile başladık nerelere geldik. Gelmek zorundaydım. Çünkü; “ fizik kurallarına göre..... diye başlayıp, mış, miş, müş le biten veya okuduğuna inanıp gerçeği araştırmadan, bir de sanki kendi görüşleri imiş gibi yazı yayınlayarak bilgi kirliliği yaratanlar ve bu görüşleri can hıraş savunanlar……… neyse. Konumuzdan uzaklaşmayalım.
xenon ustamız sağ olsun konuya katkı sağlamak babında birkaç link yayınladı. Fırsat buldukça incelemeye çalıştım. Son yayınladığı linklerde dünyanın manyetik alanı, manyetik sapmalar ve hesaplanması ile manyetik rezonans hakkında bilgiler içermektedir. Bizi ilgilendiren kısım; “Teorik olarak yer altındaki her metalin bir enerjisi oluşur. Biriken enerji yer altından 45 derecelik açılar ile her yöne doğru yayılmaktadır. Bu sinyaller yeryüzüne vardıkları sırada 90 derecelik dik bir açıya kavuşur ve takriben 100-180 cm daha yükselirler. Bu noktadan sonra tüm sinyaller, dünyanın manyetik çekim prensibine uygun olarak, pusulanın her şartta kuzeyi göstermesi gibi, kuzeye yönelir.”(alıntıdır) bu alıntı olsa gerek. Ancak aşağıdaki görüşü de dikkate almak gerekir;
Dünya'nın Manyetik Alanının Yaşamsal Faydası
"Manyetik alanda hareket eden yüklü bir parçacık, manyetik alan tarafından uygulanan kuvvete maruz kalır. Hareket etmeyen, durağan yüklü parçacığa ise manyetik alan tarafından hiçbir kuvvet etki etmez. Bunun nedeni ancak hareketli yüklerin manyetik alan yaratabilmesidir. Bir manyetik alanla etkileşmenin yolu benzer şekilde bir manyetik alana sahip olmaktır. "
Kaynak :
Birisi teorik. Orası kesin de, diğeri ilim’sel gibi. Bunun doğrusunu ben bilemem. Birbirleri ile kıyaslanır mı onu da bilmem. İlmim yeterli değil. Bu meziyete sahip olup da; bu ve benzeri teorik bilgi üretmeyen veya ar-ge çalışması yapmayan yok gibidir.
Vel hasılı, hangi teorik bilgiyi üretirsen üret, hangi çalışmayı yaparsan yap, ilmin kurallarına uymadı mı, Adın “kahin”, çalışmaların da, sonuçları da “kehanet”ten öteye gidemez. Çok büyük konuşuyorsunuz derseniz; yukarıda ki tanımı bir daha okuyun.
Bu işler ben yaptım, ben söyledim le olmuyor maalesef. Akademik bilgi şart. Önce kuralları bilelim. Sonra bu kurallar çerçevesinde bilimsel çalışmalarımızı yapalım. ( bu paragraf şahsım içindir.)
Şimdilik bu kadar. Bu konu hakkında yazdıklarım, “durum” tespitidir. İlimsel hiçbir şey içermemektedir. Bilimsel çalışmalara değinilmiştir. Katkıda bulunmak isteyen arkadaşlardan ricam, kaynak olarak gösterdikleri linklerin içeriğini, bir-iki satır da olsa kısa bir özetini belirtmelerini istirham edeceğim. Mümkünse ortak dilimiz olan Türkçe olsun. Malum herkes yabancı dil bilmez, bilse de bildiği dil ile uyuşmaz. Bu bize kıymetini pek bilmediğimiz zamanı kazandırır.
Sağlıcakla kalın
ALLAH’a emanet olun.
Herkese merhaba
“herkez çubukla çalışmalarını ve çubuk çalışma prensibleri hakkında bilgilerini paylaşsa…..” Yazılış formatı biraz hikayeyi andırsa da, bu yazının kaleme alınışın sebebi “ortak bir dil geliştirmektir”. Evet herkes elini taşın altına koymalı ki, kim olduğumuzu, hangi cisimleri kullandığımızı, hangi yöntemleri uyguladığımızı ve ne gibi sonuçlar aldığımızı, bu sonuçların hangi amaçlar için kullandığımızı” ifade edebilelim.
Yukarıda sayılanlar aslında, tek, tek ayrı bir başlık altında ele alınması gereken konular. Ben biliyorum, sen biliyorsun ama herkes bilmiyor. Öğrenmek isterse en kısa ve en kolay yoldan öğrenmek istiyor. Yazıyor Google amcaya; Dowsing nedir? O da cevap veriyor “Dowsing is a type of divination employed in attempts to locate ground water, buried metals or ores, gemstones, oil, gravesites and many other objects and materials without the use of scientific apparatus. Dowsing is considered a pseudoscience, and there is no scientific evidence that it is any more effective than random chance."
“Dowsing; Yeraltı suyunu, gömülü metal veya cevherleri, taşlar, yağ, mezarının nerede olduğu, bulmak için girişimlerde kullanılan kehanet türüdür, ve herhangi bir bilimsel cihaz kullanılmadan pek çok farklı nesne ve materyal kullanılmaktadır. Dowsing, sözde (uyduruk) bir bilim olarak kabul edilmektedir ve tesadüfi, şanstan daha fazla etkin olduğunu gösteren bilimsel bir kanıt bulunamamaktadır.”
İşte size ansiklopedik bir bilgi. Kim miş bu insanlar? El cevap; “KAHİN” Kullandıkları ne imiş? Bilimsel olmayan cihazlar. Kullandıkları Yöntem ne imiş? “KEHANET”
Vay, Vay, vay..
Hele içimizdeki şakracılar, auracılar, bir de okunmuş, tütsülenmiş, çilalanmış çubuk satanlar ve pek bir matahmış gibi sıfatı ile “dünyaca menşur radyestezi uzmanımız da bir dini görüşün öncülüğünü yaparken” bizler daha kafa da kaybettik kardeşim. Hangi bilimsellikten bahsediyoruz? İstersen bunları bir eleştirmeye kalk. Sana dünyanın kaç bucak olduğunu öğretmeye kalkarlar. Olmadı en ağır hakaretleri ederler ve yandaş bulmak için her kılığa girerler. (benim dedem de hacı idi falan filan) Bizler “kahin”mişiz. “Kehanetle” buluyormuşuzzzzzz. Bizlere Yakıştırdıkları sıfat bu.
Başkasını bilmem ama ben kahin değilim. Kehanette bulunmam. Sizler gibi ben de bu meziyete sahibim. Bu meziyetin nereden kaynaklandığını, ne gibi bir özelliğimizin olduğunu ve bu işin “ilim”le olan bağlantısını araştırıyorum. Her işin bir ehli vardır. Ama ne yazık ki bu işin ehli olanlar da ya taraftır, ya da bitaraf kalmayı seçerler. Yukarıda yazılanlar insaf sahibi bitaraf olanları, tarafımıza çekmek için yazılmıştır.
Sıfatımız bilim insanı olabilir. Ama her ilmi bilemeyiz. Baştan öğrenmekte olabilir, lakin asıl işimizi sekteye uğratacaktır. İnsaflı, bölük pörçük bilgilerimizi derleyip toparlayacak, bilimsel çalışmaları, ilmin kanunları ile çerçeveleyecek, yön verecek bir otorite ye ihtiyaç hasıl olmaktadır. Gerekçe olarak bir sürü şey sıralayabilirim ama kısa bir örnek yeterli olacaktır.
Herkesçe bilinen fizik kuralı ; Hiç bir şey ışık hızından hızlı gidemez. Bu hızda yaklaşık olarak saniyede 300.000 km. dir.
(Işık hızı) : Özel göreceliliğe göre c, evrendeki bütün madde ve bilgilerin hareket edebileceği maximum hızdır. Bütün kütlesiz parçacıkların ve ilgili alanlardaki değişimlerin boşluktaki hareket hızıdır (ışık ve çekimsel dalgalar gibi elektromanyetik radyasyon dahil)
Ancak; Hubble uzay teleskobunun gözlemlerine göre, ışık hızından çok daha hızlı hareket eden galaksilerin varlığı tespit edilmiştir.
Bu keşif sayesinde fizik camiası bölünmüştür. Katı kuralcı olanlar; kanun asla değişmez. Bu evrenin eğilip bükülmesinden kaynaklanıyor ve bu da bize sanki ışık hızından hızlı imiş zannı veriyor.
Karşı olanlar ise; ışık hızının olduğundan daha düşük hesaplandığını aslında 30 kat daha hızda olması gerektiğini söylerler.
Bir kısmı da her iki görüşü kızıştırıp, kendilerine pay çıkarmaya çalışırlar.
Evet. Yazıya ne ile başladık nerelere geldik. Gelmek zorundaydım. Çünkü; “ fizik kurallarına göre..... diye başlayıp, mış, miş, müş le biten veya okuduğuna inanıp gerçeği araştırmadan, bir de sanki kendi görüşleri imiş gibi yazı yayınlayarak bilgi kirliliği yaratanlar ve bu görüşleri can hıraş savunanlar……… neyse. Konumuzdan uzaklaşmayalım.
xenon ustamız sağ olsun konuya katkı sağlamak babında birkaç link yayınladı. Fırsat buldukça incelemeye çalıştım. Son yayınladığı linklerde dünyanın manyetik alanı, manyetik sapmalar ve hesaplanması ile manyetik rezonans hakkında bilgiler içermektedir. Bizi ilgilendiren kısım; “Teorik olarak yer altındaki her metalin bir enerjisi oluşur. Biriken enerji yer altından 45 derecelik açılar ile her yöne doğru yayılmaktadır. Bu sinyaller yeryüzüne vardıkları sırada 90 derecelik dik bir açıya kavuşur ve takriben 100-180 cm daha yükselirler. Bu noktadan sonra tüm sinyaller, dünyanın manyetik çekim prensibine uygun olarak, pusulanın her şartta kuzeyi göstermesi gibi, kuzeye yönelir.”(alıntıdır) bu alıntı olsa gerek. Ancak aşağıdaki görüşü de dikkate almak gerekir;
Dünya'nın Manyetik Alanının Yaşamsal Faydası
"Manyetik alanda hareket eden yüklü bir parçacık, manyetik alan tarafından uygulanan kuvvete maruz kalır. Hareket etmeyen, durağan yüklü parçacığa ise manyetik alan tarafından hiçbir kuvvet etki etmez. Bunun nedeni ancak hareketli yüklerin manyetik alan yaratabilmesidir. Bir manyetik alanla etkileşmenin yolu benzer şekilde bir manyetik alana sahip olmaktır. "
Kaynak :
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.
Birisi teorik. Orası kesin de, diğeri ilim’sel gibi. Bunun doğrusunu ben bilemem. Birbirleri ile kıyaslanır mı onu da bilmem. İlmim yeterli değil. Bu meziyete sahip olup da; bu ve benzeri teorik bilgi üretmeyen veya ar-ge çalışması yapmayan yok gibidir.
Vel hasılı, hangi teorik bilgiyi üretirsen üret, hangi çalışmayı yaparsan yap, ilmin kurallarına uymadı mı, Adın “kahin”, çalışmaların da, sonuçları da “kehanet”ten öteye gidemez. Çok büyük konuşuyorsunuz derseniz; yukarıda ki tanımı bir daha okuyun.
Bu işler ben yaptım, ben söyledim le olmuyor maalesef. Akademik bilgi şart. Önce kuralları bilelim. Sonra bu kurallar çerçevesinde bilimsel çalışmalarımızı yapalım. ( bu paragraf şahsım içindir.)
Şimdilik bu kadar. Bu konu hakkında yazdıklarım, “durum” tespitidir. İlimsel hiçbir şey içermemektedir. Bilimsel çalışmalara değinilmiştir. Katkıda bulunmak isteyen arkadaşlardan ricam, kaynak olarak gösterdikleri linklerin içeriğini, bir-iki satır da olsa kısa bir özetini belirtmelerini istirham edeceğim. Mümkünse ortak dilimiz olan Türkçe olsun. Malum herkes yabancı dil bilmez, bilse de bildiği dil ile uyuşmaz. Bu bize kıymetini pek bilmediğimiz zamanı kazandırır.
Sağlıcakla kalın
ALLAH’a emanet olun.