Frigler’de başlıca iki farklı ölü gömme adeti vardır. Soylular ve zenginler için uygulandığı düşünülen bu tür ölü gömmelerin Frigya’da uzun süre uygulandığı anlaşılmaktadır. Yoksul halkın ise gömüldüğü ya da yakıldığı düşünülmektedir. Ancak yoksul halka ait mezarlar daha yeterli sayıda bulunamadığı için bu konuda bir şey söylemek için erkendir.
Ölü gömme adetlerinin biri kaya mezarlarına gömme idi. Frig döneminden kalma bir çok kaya mezarlarına rastlanmıştır. Midas şehri yakınlarında ve Frig topraklarının büyük bölümünde kaya mezarlarına rastlanmıştır. Bazıları anıt-mezar şeklinde olan bu kaya mezarları ne yazık ki defineciler (hatta Romalıları da katarsak yüzyıllar boyu) ağır tahribata uğramışlardır.
Frigler’in en tanınmış ölü gömme adetleri ise tümülüsler yani tepe şeklinde yığma mezarlardır. Gordion’da ve Ankara’da sık olmak üzere diğer Frig şehirlerinde de rastlanılan tümülüs adetinin Frigler’e Trakya’dan geldiği düşünülmektedir. Ahşap mezar odasının üzerine toprak yığarak oluşturulan tümülüslerde çeşitli şekillerde yapılmışlardır.
“Frygia tümülüslerindeki mezar odalarının ahşap konstrüksiyonu ileri bir tekniğin eseridir. Ölüler önceleri yakılmadan ahşap sedirler üzerinde uzatılmış, MÖ 7. yüzyılın sonlarından itibaren de , büyük bir olasılıkla batıdan, Yunanistan üzerinden gelen etkilerle yakılmaya başlanmıştır. Ahşap mezar odasına ölü ve ölü armağanlarının bırakılmasından ve ahşap çatının kapatılmasından sonra, odanın üzeri büyük bir yığma tepeyle örtülürdü. Mezar odasının üzerine yığılan tepenin yapımında bazı kurallara uyulması zorunluydu; aksi takdirde binlerce ton ağırlığındaki toprak yığınının ahşap mezar odasının üzerine yapacağı baskıyı önlemek olanaksızdı. […]Mezar odasının çatısı çatılıp, bunun üzerine taş ve toprak yığıldıktan sonra bir daha açılması olanaksızdı. Ancak tek tehlike mezar soyguncuları idi. Bu nedenle mezar odasının yer seçiminde dikkatli olmak gerekiyordu. Toprak yığını altında kalan mezar odalarının yeri büyük tümülüslerde tam ortada, zirvenin tam altına gelen bölümdeydi. […] Alçak tümülüslerde, mezar odasının yerini gizleyebilmek esastı ve bu nedenle mezar odaları merkezden uzak yerlere yerleştirilirdi.”
En meşhur tümülüs kuşkusuz Midas Tümülüsü ya da diğer adıyla Büyük Tümülüs’tür. Burada yapılan kazılarda bronz ölü eşyaları, ahşap eserler ve bir çok arkeolojik eser bulunmuştur.
Urartularda Ölü Gömme
Urartular’ın ölülerini nasıl defin ettiklerini ne yazılı belgelere ne de resimsel anlatımlara aktarmamışlardır. Gelenekler veya yapılan törenler kendileriyle beraber geçmiş zamana gömülmüşlerdir. Bizim bu konudaki bilgilerimiz arkeolojik kazılarda ve yüzey araştırmalarında elde ettiğimiz sonuçlarla açıklanmaktadır.
Urartular ölülerini, ya yakarak/kremasyon ya da yakmadan ceset gömme/inhumasyon olarak defin etmişlerdir. Kremasyon gelenekte, cesedin yakılması sonucu arta kalan kemikler urne adı verilen kaplara doldurularak gömü işlemi gerçekleştiriliyordu. Urneler ya kaya mezarlarındaki nişlere veya direk toprağa açılan çukurlara yanlarına destekler konularak gömülüyordu. Küpe, kolye veya mühür gibi sunular urnenin içine bırakılıyor, tunç kemer gibiler ise urnenin yanına gömülüyordu. Ceset gömüler ise değişik türde yapılmış mezarlara defin ediliyordu. Ölenin ekonomik gücü mezar mimarisinin tipini belirliyordu. Urartu geleneğindeki mezar tipleri:
1. Mezarlıkta toprağa açılan çukurlara gömü;
Van - Dilkaya’da, Van Kalesi Höyük’te, Kalecik Kalesinde ve Ayanis Kalesinin doğusundaki mezarlık alanlarında ortaya çıkarılmıştır. Cesetler çukura hoker tarzında yatırılıyor ve yanlarına da basit sunular bırakılıyordu.
2. Taş sandık mezar;
Toprağa açılan çukurun etrafının yassı taşlarla örülmesi ve üstününde sal taşlarıyla kapatılmasından oluşur. Van-Dilkaya’da, Çavuştepe ve Giyimli’de, Bingöl Karlıova Suçatı nekropolünde ve Harmantepe’de bulunmuştur. Hoker tarzında yatırılan cesetlerin yanına sunular bırakılmıştır.
3. Küp veya Pitos Mezarlar;
Harmankaya, Suçatı ve Van Kalesi Höyükte ortaya çıkarılmıştır. Cesetler, toprağa dik gömülen küplerin içerisine, yanlarına veya yakınlarına sunular bırakılıyordu. Suçatı küp mezarında kırılmış ve kullanılmaz duruma getirilmiş tunç kemer ve tunçtan yayvan bir sunu kasesi ile fibulalar ele geçmiştir.
4. Kaya Mezarları;
Urartu mezar geleneğinde en önemli yeri bu tip mezarlar alır. Urartu topraklarında kayalık tepelere kurulan kalelere veya yakınlarındaki kayalara oyularak yapılan bir veya çok odadan oluşan mezarlardır, özellikle beyler veya krallar için yapılmışlardır. Anadolu’nun her tarafında uzun yıllar kullanılan kaya oda mezar geleneğini Urartular başlatmışlardır. Van Kalesi’nde, Varto Kayalıdere’de, Erzurum Umudumtepe’de Tercan Şirinlikale’de, Palu Kalesinde, İran-Bastam’da, Tutak Atabindi ve Dayıpınarı köylerinde ve Doğubeyazit Kalesinde en güzel örnekleri görülebilir. Kaya Mezarları kayaya oyularak yapılan tek veya çok odadan oluşurlar. Duvarlarında nişler bulunur veya sunu çukurları ve sekilere yer verilmiştir. Doğubeyaziteki mezar iki katlı ve cephesinde iki insan ve bir sunu keçi’nin işlendiği kabartma yer alır. Van Kalesindeki Horhor veya Argişti Mezar cephesinde Urartulara ait en uzun kitabe yazılmıştır.
5. Taş Oda Mezarlar;
Yönetici sınıfın oturduğu kalede veya hemen yakınında kayalık alan yoksa toprağın açılmasıyla oluşan geniş çukurlara düzgün işlenmiş taşlardan yeraltı odası veya odaları yapılmıştır. En güzel örneklerini Erzincan Altıntepe’nin güney yamacına mezar terasında görüyoruz. Diğer örnekler, Doğubeyazit Tanıktepe Köyünde Patnos Kamışlı Köyü ve Van Dilkaya Höyükte bulunmaktadır.
6. Urne Mezarlar;
Yakılan cesetlerin geriye kalan kemiklerin konulduğu omzunda delikler bulunan 60-70 cm. arasında değişen yüksekliklerdeki kaplardır. Bunlar ya direk toprağa, kaya yarıklarına veya kaya mezarlarındaki duvarlara oyulmuş nişlere bırakılmaştadır. Örnekleri, Patnos Atabindi kaya mezarı, Van Kayalıklarının güneydoğu tarafındaki küçük boyutlu kaya mezarı ve Şirinlikale mezarlarıdır.
Hititlerde Ölü Gömme
Hitit devrinde Anadolu halkı genelde ölülerini gömmekteydi. I. Hattuşili vasiyetinde şöyle yazmaktadır: "Cesedimi yıka, gerektiği gibi. Beni göğsüne bastır ve göğsünde tutarak beni toprağa göm…" Ancak imparatorluk döneminde Hitit kral ve kraliçelerinin öldüklerinde yakıldıklarına dair metinler de bulunmaktadır. Arkeolojik veriler Orta ve Güneydoğu Anadolu’da erken Tunç çağından başlayarak ölü gömme ve ölü yakmanın birlikte varolduğunu göstermektedir.
Eldeki metinler Hititlerin ölüleri yakma törenleriyle Homeros’un aktardığı Troyalı Hektor un cenaze töreni arasında büyük benzerlikler ortaya koymaktadır.
O. R. Gurney’in saptadığı bu benzerlikler şöyle özetlenebilir:
1) Cenaze yakılır,
2) ateş içeceklerin dökülmesiyle söndürülür,
3) kemikler yağa bandırılır ya da yağla kaplanır,
4) kemikler keten bezi ya da iyi bir giysiyle kaplanır,
5) küller taş bir odaya yerleştirilir,
6) şölen yapılır. Törenlerin bu denli benzeşmesi Troyalılarla Hititler arasında varolmuş olan güçlü bir kültürel bağa işaret etmektedir.
HİTİTLERDE ÖLÜLER KÜLTÜ
İnsanların fiziksel beden ve ruhtan oluştuğu düşüncesi büyük olasılıkla Hititler’de de vardı ve ruhun ölümden sonra da varolduğu ve yeraltına gittiği düşünülmekteydi. Hatta burada ölüye annesinin yol gösterdiği de düşünülmekteydi. Muwatalli’den sonraki tabletlerde de ölüm gününün “anne günü” diye anılması bu ilişkiyi göstermektedir.
Ruhlar insanlara ancak rüyalar vasıtası ile gözükmekteydi. Bunu dışında da ruhların ziyareti olasıydı. Özellikle kendilerine kurban sunulmayan ya da haksızlık sonucu öldüğü düşünülen kişilerin ruhları yaşayanları sık sık rahatsız etmekteydi.
Tabletlerden ölülere kurban sunulduğu da anlaşılmaktadır. Ancak tabletler genelde krallardan sözettiği için bunun doğal olduğu düşünülebilir, çünkü kral öldükten sonra tanrı oluyordu ve tanrıya kurban sunmak gerekliydi. Bunun yanında halktan kişilerin de ölüye kurban sundukları bilinmektedir. Bu ölüleri yatıştırmak için olduğu gibi , Hitit ianaçlarına göre günahlar babadan oğula/kıza geçtiği için (aynı inanç Yunan mitolojisinde de vardır), günahlardan kurtulma amacıyla da olabiliyordu.
“ Hititçe kelime haznesinde, şimdiye kadarki bilgimize göre ‘düşünmek’ fiilinin olmadığına da değinmek gerekecektir. Öyle anlaşılıyor kii hititlerde ‘düşünmek’ insanın bizzat kendi ruhuyla konuşması, onunla diyalog kurması şeklinde ifade edilmiştir. “
Hititlerde ölü gömme adetleri zaman içinde farklılaşmıştır. Eski İmparatorluk çağında ölüler olduğu gibgi gömülürken daha sonraları yakılma ve küplere ya da taş sandık mezarlara gömme adeti uygulanmıştır.
En önemli cenaze karal ya da karaliçenin ölümü dolayısıyla yapılmaktadır.
«Eğer Hattuşaş’ta büyük bir hadise olursa,yani kral ve kraliçe tanrı olursa» etiketini taşıyan ölü metinleri ele geçmiştir. Bu metinlere göre kral veya kraliçe tanrı olunca, büyükler onun için ağlamaya başlardı. Hemen bir sığır kurban edilir ve ruhu için de şarapla içki kurbanı takdim edilirdi. Aynı günü akşamında yine bir keçi kesilir ve mevta bir arabaya konularak hususi surette kurulan bir çadıra götürülürdü. Burada tekrar kanlı kurban ve içki kurbanı yapılırdı. Bundan sonra tablet kırılmıştır. Fakar başka bir metinde ertesi günü ihtiyar kadınlar kızgın bir ateşi şarapla söndürdüklerine göre, ölü geceleyin yakılmaktadır. İhtiyar kadınlar ateşten kemik bakiyelerini toplayarak bunları içleri yağla doldurulmuş çömleklerin içine koymakta ve balahere bu kapları mabedde, belki de Yazılıkaya’nın küçük galerisindeki hücrelerde muhafaza etmekte idiler. “
Bu tür törenlere büyücü anlamındaki yaşlı kadının da eşlik ettiği olmaktaydı.
Ölüye sunulan eşyalar da çok zengin eşyalar olmayıp bazı süs eşyalarıydı.
Antik Yunanda Ölü Gömme
Ölülere, toprağın insanları ve Demeter in halkı adı verilir. Aynı şekilde ölülerle ilgili görülen yılan, hem bereket sembolü hem de ölülerin bir simgesi ve somutlaşmasıydı. Hellenler öncesinde ölüleri yatıştırmak için onlara insan kurban edildiği de olmuştur. Klasik devirde ise ölülere karşı ikili bir tavır takınılmıştır. Birincisi, ata ruhlarına dindarca bir saygı, ikincisi, her çeşit hastalık ve afetin taşıyıcısı olarak hortlaklardan korkmak.
İbadetlerin özellikle mezarlar etrafında yoğunlaşması Yunan dininin en önemli ve belirleyici özelliğidir. "Birer anıt haline gelen mezarlar, hazineler ve her çeşit ev eşyasını içermektedir. Mezarlara kurbanlar sunulur, ölülerin mezarlarında ikamet ettiklerine, gölgelerinin de Hades ülkesine gittiğine inanılırdı. Bu ülke bir ceza ve ödül ülkesi olmayıp, bu hayatın sadece hayalet biçiminde devamıdır."
Yunanlılarda ölülerin ruhları yılan, kuş ve özellikle kelebek biçiminde betimlenirdi. Nitekim Yunancadaki psykhe sözcüğü hem kelebek, hem ruh anlamındadır.
Yunanlılar ölümden sonraki yaşam hakkında birbirine karşıt düşüncelere sahip olmuşlar ve bunları bağdaştırmak için hiç uğraşmamışlardır. Ölüler yerin altında yaşamayı sürdürürler, onların torunları ve çocukları da kutsal armağanlar sunarak bu yaşamı hoş bir hale getirmeye çalışırlardı. Tanagralı sanatçılar, yaptıkları ve sundukları küçük heykellerle ölüleri mutlu etmeye çalışırlardı. Ancak ölüme karşı bu bakış açısı ölenin peşinden yas tutulmayacağı anlamına gelmezdi. "İlk çağda, Yunanistan da cenaze başında veya gömülme törenlerinde ağlamayı meslek edinmiş kadınlar vardı. Sözde derin acı duyuyormuş gibi yaparak, elleriyle üstlerini, başlarını yırtarak bu ağlayıcılar bir ağızdan yas ilahileri söylerlerdi."