burada ben olsaydım bence kendimce | Sayfa 8 | Define işaretleri ve anlamları

burada ben olsaydım bence kendimce

cantar

Kullanıcı
Katılım
27 Ağustos 2012
Mesajlar
8,795
Beğeni
11,115
Puanları
113
Cevap: burada ben olsaydım bence kendimce



iki çatal ağaç ormanda at la eşşekle deve ile kağnı ile ormanda buraya getirilemeyecek büyüklükteki bu kayaların çıkarılmış oldukları yerleri bulabildikleri zaman her halde hayatlarının dönüm noktasında olduklarını anlıyacaklardır.
Şakası bir yana güzel bir yerdeler bence iki tane sapan yapılmaktan kuşların hayvanların canlarını almaktan yakmaktan bu işlere aracı olmaktan kurtulmuş iki ağaç anıt olarak kalmış

bu kaya kalp şeklinde düzenlenmiş sanırım fotografta öyle görülüyor:İki anıt ağaçta kesilmemiş sobada yanmaktan kurtulmuş...
 

cantar

Kullanıcı
Katılım
27 Ağustos 2012
Mesajlar
8,795
Beğeni
11,115
Puanları
113
Cevap: burada ben olsaydım bence kendimce

burada ben olsaydım bence kendimce
küçük dikdörtgen oymalar
epruh arkadaşımızın konusuna...



iki çatal ağaç ormanda at la eşşekle deve ile kağnı ile ormanda buraya getirilemeyecek büyüklükteki bu kayaların çıkarılmış oldukları yerleri bulabildikleri zaman her halde hayatlarının dönüm noktasında olduklarını anlıyacaklardır.
Şakası bir yana güzel bir yerdeler bence iki tane sapan yapılmaktan kuşların hayvanların canlarını almaktan yakmaktan bu işlere aracı olmaktan kurtulmuş iki ağaç anıt olarak kalmış

bu kaya kalp şeklinde düzenlenmiş sanırım fotografta öyle görülüyor:İki anıt ağaçta kesilmemiş sobada yanmaktan kurtulmuş...



bunlar bence dikdörtgen oyma değiller ayak izleri olarak düşünülerek yapılmış izler işaretler çukurun manası malum mezar ifadesi sunak olarak da adlandırabileceğimiz bu yer yönünde ilk önce kayanın kendisinin altında daha sonra çevrede araştırma yapmak gerekli diye düşünüyorum
kayaların üzerindeki çalı çırpı çam ağacının igne yaprakları ellerine batar diye temizlememişler üfleseler uçardı o yapraklar ayrıntılarda ortaya çıkardı.
yer boş değil iyi bir çalışma ile sonuca ulaşılabilir diye düşünüyorum..
 
Son düzenleme:

cantar

Kullanıcı
Katılım
27 Ağustos 2012
Mesajlar
8,795
Beğeni
11,115
Puanları
113
Cevap: burada ben olsaydım bence kendimce

burada ben olsaydım bence kendimce
sıralı oymalardasın yüzeyinde batısında...
efe06 arkadaşımızın konusuna...


bu oyuklar tabiat şartlarının oyduğu olaylar değiller dikkat edilecek olursa yukarıdan bir oluk kanal geliyor oradan gelen su yağmur suyu kar suyu buradan aşağı akıtılmak istenilmiş diye düşünüyorumçukur önüne set konulmuş olması akan suyun her ne ise içindeki ağır maddelerin toplanması için o set yapılmış diyede düşünüyorum




AsiAvcı kardeşim böyle demiş doğru demiş..
resimlerin bol olsa birazda kaliteli makina çevre fotoları tadından yenmeyecek fakat hepsi eksik varsa resimleri atınız.

bende katılıyorum...
 

cantar

Kullanıcı
Katılım
27 Ağustos 2012
Mesajlar
8,795
Beğeni
11,115
Puanları
113
Cevap: burada ben olsaydım bence kendimce

burada ben olsaydım bence kendimce
kurt ve yavruları
AsiAvcı kardeşimizin konusu.....

wol_error.gif
Orjinal halini görmek için buraya tıklayın.

wol_error.gif
Orjinal halini görmek için buraya tıklayın.

wol_error.gif
Orjinal halini görmek için buraya tıklayın.

wol_error.gif
Orjinal halini görmek için buraya tıklayın.
wol_error.gif
Orjinal halini görmek için buraya tıklayın.


güzel bir yer miş.....

tek resimle fotografla bir yorumlama ve sonuç zor ,


Roma dünyası, içinde kaostan kozmos ‘a geçişi, yeryüzünün oluşumu Olympos ‘lu tanrıları ve onların maceraları ile çeşitli kahramanların öykülerini barındıran söylencelerle Yunanılar’ la etkileşim içine girdikten sonra tanışmıştır. Bu sınırsız söylenenceler dünyası başta Vergilius ve Ovidius olmak üzere Romalı şairler aracılığıyla Roma ‘ya aktarılmış ancak sade aktarılmakla kalmayıp Romalı özellikleriyle de donatılmıştır. Yunanlılardan aldığı bu mitoslar dışında Roma ‘nın kendine özgü iki mitosu vardır, ancak bunlar evrenin oluşumu ile değil, şehrin kuruluşu ile alakalıdır. Kuruluş efsanelerinden ilki Romulus ve Remus kardeşler mitosu,diğeri ise Vergilius'un Aeneis destanında anlattığı mitosdur.Roma'ya ismini veren, kentin kurucusu ve ilk kralı Romulus ile kardeşi Remus'un öyküsü genelde bilinen bir öyküdür. Augustus dönemi şairlerinden Vergilius ise Romulus ve Remus ‘un öncesine giderek Roma soyunun nereden geldiğini ortaya çıkarmak, dolayısıyla Roma ‘ya bir köken, aidiyet duygusu vermek amacıyla Troialı Kahraman Aeneas ‘ın maceralarını anlatan Aeneis destanını kaleme alır. Böylece vatanının kökenini Troia ‘ya dayandıran Vergilius Romalılara milli bir destan da kazandırmış olur. Vergilius bu konuyu ilk ele alan kişi değildir, daha önce Gnacus Naevius Roma ile Kartaca arasındaki savaşı ele alan ve çok az parçası elimize ulaşan eseri Bellum Punicum ‘da iki şehir arasındaki düşmanlığı açıklamak için kuruluşlarına ait söylencelere değinmiş, Roma ‘nın kökenini Aeneas isimli Troialı kahramana bağlayarak aslında Vergilius ‘a yol göstermişti. Vergilius ise aynı konuyu, Roma ‘nın yine Helen etkisiyle daha yüksek ve daha ince bir edebi kültür kazandığı dönemde ele alarak Bellum Punicum ‘la temeli atılan destan türünü adeta mükemmelliğe ulaştırmıştır. Vergilius ‘un Aeneis destanında anlatıldığı kadarıyla Roma ‘nın kuruluş hikayesi şöyledir.
AENEAS
Vergilius ‘un ünlü destanı Aeneis, Torialı kahraman Aeneas ‘ın Yunanlılar tarafından yakılıp yıkılan ülkesinden, yanına ailesini ve tanrılarını da alarak, tanrı buyruğuyla kaçtıktan sonra tanrıça Luno ‘nun öfkesine uğrayıp uzun süre diyar diyar dolaşmasını ve ardından Italia ‘ya gelerek sonradan Roma olacak Lavinium kentini kurmasını anlatır.
Homeros ‘un Odysseia destanıyla büyük paralellikler gösteren Aeneis destanı Homeros ‘un bıraktığı yerden; yani Troia Savaşı ‘nın sonundan, kentin yakılıp yıkılmasıyla sonuçlanan zaferden sonrasını ele alır. Eserin başında, Troialılar ‘dan nefret ettiği için Yunanlılar ile Troialılar arasındaki savaşta Yunanlıların tarafını tutmuş olan ve Troia soyundan birinin gün gelip, yeryüzündeki tüm şehirler içinde en sevdiği şehir olan Kartaca ‘yı yerle bir edeceği kehanetini bilen Luno, kral Aeolis ‘ten fırtınaları Aeneas ‘ın üstüne salmasını ister. Aeolis ‘in fırtınalarıyla alabora olan donanmadan geriye kalan yedi gemi Kartaca yakınlarında karaya çıkar. Bu sırada tanrıça Venus, tanrıların kralı Juppiter ‘e giderek ona oğlu Aeneas ‘ın ve diğer yiğit Troialıların kaderinden, daha önce kendisine söz verdiği halde bir türlü Italia ‘ya gidememelerinden yakınır. Juppiter de ona verdiği sözü tutacağını, Aeneas ‘ın Italia topraklarına giderek orada yeni bir Troia kuracağını ve kurulacak bu şehrin ileride dünyanın büyük bölümüne hakim olup her yere huzur ve barış getireceğini söyler.
Kartaca kraliçesi Dido, tanrıların habercisi Mercurius ‘un buyruğuyla, Aeneas ve beraberindeki Troialılara çok iyi davranır ve onları ağırlar. Burada Aeneas başından geçenlerin sorulması üzerine Troia ‘nın yıkılışı, oradan kaçışı ve oradan sonra başına gelenleri anlatmaya başlar. Destanın bu kısmı adeta Homeros ‘un bıraktığı yerden devralarak kalan hikayeyi anlatır. Troia tahtı at hilesiyle yerle bir olmuşken ilkin düşünde kendisine görünen Hektor ona Troia ‘dan gidip kendisine başka topraklarda başka bir ülke kurmasını söyler. Sonrada Juppiter ‘in yolladığı işaretle, yaşlı babası Anchises ‘i sırtına alır, yanında da karısı Creusa ve oğlu Ascanius ile alevler içindeki Troia ’dan kaçar, ancak karmaşa sırasında karısı Creusa ‘yı kaybeder. Karısının ruhu kendisine görünüp ondan şehri terk ederek yeni ülkesine kral olmak üzere yola çıkmasını isteyince onun öldüğünü anlayan Aeneas, babası, oğlu ve yoldaşları ile birlikte, yanına tanrılarını da alarak şehirden ayrılır.
Önce Trakya ‘ya, ardından Girit ‘e sonra da Strophades ‘e gider, uzun zaman gezindikten sonra Sicilya ‘ya varır ve burada babası Anchises ‘i kaybeder. Ardından da yine Luno ‘nun çıkardığı bir fırtına onları gerisin geri Kartaca’ ya fırlatır. Hikayeyi Kartacalılara anlatan Aeneas burada sözünü bitirir. Ülkelerine gelen bu cesur savaşçıları ağırlamaktan memnuniyet duyan Kartacalılar, özelliklede kahramandan etkilendiği kardeşi Anna ‘ya açıkça söyleyen kraliçe Dido. Tabii bu misafirliğin süresi uzadıkça
romanin-kurulus-efsaneleri-2-d1.jpg

Dido ile Aeneas arasındaki yakınlık da aşka dönüşür. Didoy’la evlenen Aeneas mutluluğu bulup da kendisine verilen tanrısal görevi unutunca tanrıların habercisi Mercurius gelerek ona yeni bir yurt kurma görevini hatırlatır. Çaresiz Aeneas istemeyerek de olsa Dido ‘yu terk ederek yoluna devam etmek zorunda kalır. Çünkü bu tanrılar tarafından kendisine verilmiş bir görevdir, Aeneas da pietas (tanrılara karşı korkuyla karışık duyulan saygı, dindarlık) duygusuna sahip bir Romalıdır. Delicesine aşık olduğu Aeneas ‘ı kalmaya ikna edemeyince kraliçe Dido kendisine tek bir yol layık görür: Ölüm.
Terk edilmeyi kaldıramayan Dido daha Aeneas Kartaca kıyılarını terk ederken bir hançerle canına kıyar. Aeneas önce, babasının ölüm yıldönümünde onun adına tören hazırlayıp oyunlar düzenleyeceği Sicilya ‘ya, ardından da Italia kıyılarına ayak basar. Cumae ‘da kahine Sibyllayı bulur ve ondan, yer altı ülkesine gidip babasını görmesi ve ondan tavsiye alması için kendisine yardım etmesini ister. Aeneas Sibylla ‘nın kendisine söylediklerini yapar ve onun önderliğinde ölüler ülkesine doğru yola çıkar.
Yaslar, Dertler, Solu Yüzlü Hastalıklar, Kasvetli Yaşlılık, Korku, Açlık, Yoksulluk, Ölüm, Uyku ve Uyumsuzluk gibi kişiselleştirilmiş varlıklar, türler ürpertici canavarlar, layığına gömülmüş ölüleri karşı kıyıya geçiren pis sakallı, yaşlı, çirkin kayıkçı Charon ve Acheron ırmağı; intihar etmiş kişilerin, yeni doğmuş bebeklerin ruhlarına ait görüntüleri Vergilius ‘un görkemli ölüler ülkesi tasvirinin birer parçasıdır. Aeneas burada Dido ‘yu da görür, göğsünde o ayrılırken sapladığı hançer durmaktadır hala Aeneas yana yakıla ondan özür diler, tanrıların buyruğuyla onu terk ettiğini, bunun kendi seçimi olmadığını söyler ancak bu sefer de Dido ona aldırmayarak kaçıp gider oradan. Yeraltının yargıcı Minos ve onun verdiği cezalarla inleyen ruhlar sadece Dante ‘nin İlahi Komedya ‘sındaki inferno ‘ya ve pek çok cehennem tasvirine ilham vermekle kalmaz, aynı zamanda Vergilius ‘un ve içinde yaşadığı Roma toplumunun öte dünyaya ve günah-ceza kavramlarına ilişkin düşüncelerini de gözler önüne serer.
Sonunda Aeneas bu korkunç yerlerden geçerek kutlular ülkesi Elysium bahçelerine varır. Burada babasıyla konuşur, ondan bilgi alır ve babası ona Roma ‘nın geleceğini, krallarını, yapacağı savaşları gösterir. Amacına ulaşmış olan Aeneas, tekrar Sibylla yanında yeryüzüne geri döner. Ardından yine gemisiyle birlikte yollara düşerek sonunda Tiber ırmağının kıyısındaki Latium ‘a varır. Ülkenin kralı Latinus ‘un Lavinia isimli bir genç kızı vardır ve adama kızını, bir latine vermemesi, uzaklardan gelmekte olan ve soylarını yüceltecek bir yabancıyı beklemesi kehanet edilmiştir. Latinus ‘ın karısı Amata ise kızının, Rutulusların kralı Turnus ile evlenmesinden yanadır. Aeneas, Tiber nehrinin kıyısında bir gece kaldıktan sonra ülkeyi keşif amacıyla ülkenin iç kesimlerine doğru ilerler ve kral Latinus ’la karşılaşır. Latinus, Aeneas ve beraberindekileri dostça karşılar ve kendisine açıklanan kehanetin gerçekleştiğini de çabucak anlar. Kızının Rutuluslara gelin gitmesi için kocasını ikna etmeye çalışan Amata bunu başaramayınca, Erinys ‘lerden biri olan Allecto ‘yu yaşlı bir kadın kılığında Turnus ’un yanına göndererek bir ordu toplayıp hakkı olan kızı ve Latium egemenliğini Dardanoslulara bırakmamak için savaşması yönünde kışkırtır. Bunun üzerine Rutuslular Troialılara karşı savaşa girişir. Bu esnada yine Allecto Ascanius ‘un bilmeden evcil bir geyiği öldürmesini sağlayarak Latinleri de Troialılara karşı savaşa sürükler ve Latinler ile müttefikleri birleşerek savaşa girince Latinus da Troialıları kendilerine düşman ilan etmek durumunda kalır. Irmak tanrısı Tiberinus rüyasında Aeneas ‘a görünerek ona Pallatinus tepesinde hüküm süren Arcadialı kahraman Euandrus ‘u bulmasını öğütler.
Aeneas söyleneni yapar. Babası Anchises ile dost olan Euandrus, Aeneas ‘ı sıcak bir ilgiyle ağırlar ve oğlu Palas ‘ı onun yanında savaşması için yollar. Acımasız savaşta Palas, Turnus ‘un eliyle öldürülünce hem Aeneas hem de Euandrus büyük bir hüzne kapılırlar. Aslında savaştan pek memnun olmayan ve bu savaşı sırf barış elde etmek için gerçekleştirdiğini dile getirmiş olan Aeneas, Pallas ’ın ölümünden duyduğu öfkeyle karşı karşıya geldiklerinde Turnus ’u yaralar. Turnus kendisini bağışlaması için ona yalvarır, daha önce Anchises de kendisine yalvaranları bağışlamasını öğütlemiştir oğluna, Aeneas belki de yumuşayıp Turnus ‘un hayatını bağışlayabilecekken belinde Pallas ‘ın kemerini görür, Euandrus ‘un yaşadığı derin üzüntü ve kederi hatırlar ve aklına kendi babası da gelince, her şeye rağmen Turnus ‘u öldürür. Savaş Troialıların zaferiyle sonuçlanır. Tabii ki savaşın bu şekilde sonlanmasında asıl pay Troialılarla Latinlerin birleşme buyruğunun verildiği tanrılar meclisine aittir. Aeneas Lavinia ile evlenir, böylece Troialılarla Latinler de birleşmiş olur. Aeneas ‘ın soyundan gelenler arasında şehrin ilk kralı sayılan Romulas da vardır. İşte Romalıların atası Aeneas efsanesi böyle anlatılmıştır Vergilius tarafından.

ROMULUS VE REMUS
romanin-kurulus-efsaneleri-3-d1.jpg

Kuruluş mitosuyla ilgili ikinci önemli efsane, ikiz bebekleri emziren dişi kurt temsiliyle çok bilinen Romulus ve Remus kardeşlerle ilgili olandır. Roma tarihini en ayrıntılı şekilde ele almış yazarlardan biri olan Livius 'un Ab Urbe Condita 'da bize aktardığına göre, Aeneas 'ın oğlu Asecanius, halkının nüfusu çoğalınca onları Lavinium 'dan çıkararak, Alba Longa denen yere götürür. Etrüskler ile Latinler barış anlaşmasına sadık kalmışlar ve Tiber nehrini ülkeleri arasında sınır olarak kabul etmişlerdir. Asecanius 'tan sonra oğlu Silvius krallığı yönetmiş, ardından onun oğlu Aeneas Silvius, ondan sonra Latinus Silvius krallık yapmıştır. Latinus Silvius aynı zamanda pek çok koloni kurmuştur. Ardından da sırayla Atys, Capys, Capetus ve Albula nehrini geçerken boğularak nehre adını veren Tiberinus, Tiberinus 'tan sonra Agrippa krallık etmiştir, ardından da Romulus Silvius, o ölünce de, adı öldükten sonra Roma 'nın yedi tepesinden birine verilen oğlu Aventinus, Aventinus 'tan sonra Proca başa geçer, onun da iki oğlu olur: Numitor ve Amulius.
Ancak bu iki kardeş arasında ihtilaf doğar, Amulius Numitor 'u tahttan indirir ve onun kızı Rhea Silvia 'yı da çocuk sahibi olup soyunu devam ettirmemesi için Vesta rahibesi yapar. Ancak savaş tanrısı Mars, Rhea Silvia 'yı hamile bırakır ve kadının Romulus ve Remus adlarında ikiz oğulları olur. Duruma kızan Numitor kadını hapse attırır ve çocukları bir sepetin içine koyarak nehre bırakır.
Gelgelelim kader çocukların nehirde boğulmalarını engeller ve ikizlerin içinde bulunduğu, zerre kadar ıslanmamış sepet susuzluğunu gidermek için nehre gelmiş olan dişi bir kurt tarafından bulunur. Kurt çocukları kendi yavrularıymış gibi emzirir. Kralın sürülerine bakan bir çoban o sırada çocukları yalamakta olan kurdu görür ve anlatılanlara göre ismi Faustulus olan bu adam ikizleri alarak karısı Larentia 'ya götürür. Livius 'un dediğine göre, Larentia 'nın çoban arasındaki adının lupa olduğunu, dolayısıyla dişi kurt efsanesinin buradan türediğini düşünenler de varmış. Her halükarda çocuklar Faustulus 'la beraber dağlarda büyüyüp delikanlılık çağlarına gelmişler. Vahşi ortamlarda yetiştikleri için güçlü ve azimli birer genç olan Romulus ve Remus yanlarında kendileri gibi genç erkeklerden oluşan bir çete ile o bölgede soygun yapanlara saldırıp ellerindekileri alarak çobanlara dağıtıyorlarmış.
Kardeşler, Arcadia 'lı Euandrus 'un ülkesinden getirdiği bir adet olan erkeklerin çıplak soyunduğu ve Pan şerefine düzenlenen bir oyundayken, ganimetlerinin elden gitmesini hazmedemeyen hırsızlar intikam almak için onlara saldırmışlar. Romulus kendini korumayı başarmışsa da Remus tutsak alınıp kral Amulius 'a götürülmüş. Faustulus ise tam da ikizleri bulduğu sırada kralın iki çocuğu sarayından uzaklara göndermiş olduğunu bildiği için çocukların kral soyundan geldiğini baştan beri tahmin ediyormuş, ama bunu çocuklara hiç söylememiş. Gelgelelim Remus 'un durumu yüzünden adam Romulus 'a gerçeği açıklamak zorunda kalır. Aynı esnada Numitor da gözaltında olan Femus 'un bir ikiz kardeşi olduğunu duyunca yaşanı da hesaba katarak çocuğun kendisinin torunu olduğu sonucuna varır.
Romulus hırsızları soyduğu çetesini yardıma çağırmaz, onun yerine çobanlardan kendisiyle sarayda buluşmalarını ister. Onlarla buluşunca Numitor 'u sarayına doğru saldırıya geçer. Aynı sıralarda Numitor 'un evinden de, yanında adamlarla kardeşine yardım etmek üzere Remus çıkagelir ve iki grup birleşirler. Romulus kralı öldürür.
Böylece Numitor tekrar tahta geçer. Numitor Alba 'nın yönetimini eline alınca, kardeşler büyüdükleri yerde bir şehir kurmak isterler. Ancak yeni şehri kimin kurup kimin adını vereceğine dair aralarında anlaşmazlık çıkar. İkiz olduklarından yaşları bir değerlendirme kıstası olamayacağından,kararı, şehri kurmak istedikleri toprakları elinde bulunduran tanrılara bırakırlar. Tanrılar hangi çocuğa işaret gönderirse, şehrin kurucusu o olacaktır. İşaret önce Palatium tepesindeki Romulus 'a gözükür; altı adet akbaba uçar gökyüzünde. Remus 'a on iki adet akbaba gözükür ancak bu olay gerçekleştiğinde Romulus 'un alameti çoktan bildirilmiştir. Bunun üzerine iki taraf da kendi liderlerine kral demişler, biri alamet daha önce gördüğü için, diğeri ise daha fazla sayıda kuş gördüğü için. Böylece bir kavga patlak vermiş ve Remus o kavgada öldürülmüş. Livius bunun dışında daha genel bir başka hikayeden de bahseder.
Bu hikayeye göre, Remus kardeşiyle alay etmek amacıyla onun yeni yaptığı duvarların üzerinden atlayınca, bu duruma çok öfkelenen Romulus tarafından öldürülür. Hatta Romulus 'un kardeşini öldürdükten sonra tehditkar bir şekilde “ kim duvarlarımın üzerinden atlamaya kalkarsa bu şekilde yok olsun “ dediği rivayet edilirmiş. Böylece Romulus, yeni kurulan şehre(söylencelere göre bu tarih İ.Ö. 754/3' tür), hem Roma ismini vermiş hem de şehrin ilk kralı olmuştur.

images



73433_160616850645505_4327517_n.jpg



arsivimage.aspx



kallisto.jpg



orestes.jpg



Cr_20-1-Reverse.jpg



sebastiano-ricci-lucius-junius-brutus-kuesst-de-08475.jpg



353.JPG



d0599e74-d73e-4025-9f25-7e9713312d5b.jpg



images



fethiye.daidalos-efsanesi.1.jpg



images



images



Pegasus_from_water.jpg



images



kadmos.jpg



300px-Leighton-The_Fisherman_and_the_Syren-c._1856-1858.jpg



cf81de7e-dde5-4b02-afcc-bfa702ecf3a6.jpg



800pxsabinewomenaw7.jpg



romusromulusei9.jpg

Efsaneye göre Roma'nın kurucuları sayılan Romus ve Romulus kardeşlerin dişi kurt tarafından emzirildiği mağara ortaya çıkarıldı.

İtalya Kültür Bakanı Francesca Rutelli, mağaranın, Roma'nın göbeğindeki Palatino tepesinde bulunduğunu açıkladı. "Roma ve İtalya, arkeolojik ve artistik keşifleriyle bütün dünyayı şaşırtmaya devam ediyor" diyen bakan, "mitolojik bir bölgenin hakikate dönüşmesinin inanılmaz bir şey olduğunu" söyledi.


17693091dk6.jpg



Romanın kurucusu olan kardeşlerin mağarası olduğu iddaa edilen yere ait fotograflar...
İŞTE KURTLARIN BESLEDİĞİ ROMUS KARDEŞLERİN MAĞARASI


01ns3.jpg

02cz1.jpg

03fj6.jpg

04wt5.jpg

05vj4.jpg

06ip7.jpg

Bunları herhalde o kurt yapmış mağarada mağara imiş hani baksanıza koccaman bence milleti soymak için tezgah burayı önemlileştirmek kutsallaştırmak daha sonrada işi ticarete dökmek...
 

cantar

Kullanıcı
Katılım
27 Ağustos 2012
Mesajlar
8,795
Beğeni
11,115
Puanları
113
Cevap: burada ben olsaydım bence kendimce

burada ben olsaydım bence kendimce
sarılmış yılan ve kayadaki işaretler
Truva dostumuzun arkadaşının konusu....



wol_error.gif
Orjinal halini görmek için buraya tıklayın.


Kayalık alan;

wol_error.gif
Orjinal halini görmek için buraya tıklayın.


Kaynak: Definemekani.com


ağaçların olduğu alan ve bu bakan yüzlerin olduğu yer sarılan yılanların kuyruk taraflarında araştırmakta yarar var diye düşünüyorum..
Bir mağara olabilecek yer araştırmak da iyi olur
bakan yüzlerin altındaki taşların olduğu yer bu taşlar açılan yerlere odaya ait olabilir
images


ylnx.jpg


sanırım aynı yılanlar
images


images


y%C4%B1l.jpg



 

cantar

Kullanıcı
Katılım
27 Ağustos 2012
Mesajlar
8,795
Beğeni
11,115
Puanları
113
Cevap: burada ben olsaydım bence kendimce

Burada ben olsaydım bence kendimce
balballar
asiavcı arkadaşımızın konusuna..
normal_MG006+balbal.JPG


balballar-264x300.png


hakkari-balballari_427141.jpg






balbal3.jpg

Bilhassa Göktürklerde, kağanların, kahramanların ve ünlü kişilerin mezarları üzerine öldürdükleri düşmanları temsilen heykel veya taşlar diktikleri, eğer taş bulamazlarsa ağaçtan yapılmış heykel veya kazıkları bu maksatla kullandıkları ve bu şekilde dikilen taşlara balbal dendiği öteden beri bilinir.
Günümüze kadar bu konuda yayınlanmış bilgilerin yanlışlığı artık anlaşılmaktadır. W. Barthold ve Radloff, bu taşlar için önce merasimi idare eden adamın heykeli demişler, sonra aşağıda belirteceğim bilgiyi kabul etmişlerdir. Şemsettin Günaltay ve diğer bazı bilginler onların hatalı görüşlerini devam ettirmişlerdir.
V. Thomsen, “Eski Türk Yazıtları” tercümesine eklediği ekte, “Ölü gömüldükten sonra, mezarın üstüne, ölenin hayatta iken öldürdüğü düşman sayısınca taş dikilir, bunlar Türklerin balbal dedikleri şey olacaktır.” Derken; W. Barthold bu balbalların işlenmemiş taş değil, heykel olduklarını ve ileri gelen başbuğlar için yapılan cenaze merasiminde, kahramanın öldürdüğü düşmanları temsil eden heykeller olarak dikildiğini söylüyor. Üç yerde, sonradan balbal olarak dikilen kişinin, hayatta iken kahramanın baş düşmanı olduğunu görüyoruz: Baz Kağan (Elteriş Kağan’ın düşmanı), Kırgız Hanı, (Elteriş Kağan’ın kardeşinin düşmanı) ve Kuğ-Songün (Bilge Kağan’ın oğlunun düşmanı). Şu sözler ise tipiktir: “Onların Alplerini öldürüp kendime balbal yaptım”.
balbal.jpg

Bang ise, balbalı büyük bir ceza olmak üzere ayaklanmaya sebep olan kişilerin ve kötü kimselerin gömüldüğü cenaze tepesi diye gösterir.
Bu balbal kelimesi ve balbal dikme âdeti, Eski Türk Yazıtları arasında Kül Tigin Yazıtı’nın doğu tarafında “Babam kağana Baz kağanı birinci balbal diktirmiş” şeklinde geçer. Hüseyin Namık Orkun, balbal dikme inancının, Türklerin öldükten sonra öteki dünyada da hayatın mevcut olduğuna ve insanın ölünce öbür dünyaya göç ettiğine inandıklarını, uçuverdi denmesinin bununla ilgili olduğunu, ölünün öbür dünyada her şeye ihtiyacı olacağından eşyalarının mezara konduğunu ilave ediyor ve “Büyük şahsiyetlerin hizmetçiye de ihtiyacı vardır. Bunun için bir adam öldürülür ve bu öldürülen adamın adına da müteveffanın kabrine bir taş dikilir ki işte buna balbal adı verilir.” demektedir.
Prof. Dr. Osman Turan, Türklerin mezarları üzerine abide, kitabe ve heykel yapma geleneklerine ve bunlara dair buluntulara işaretten sonra “Türkler ölülerinin heykellerine itina ederlerken, öldürdükleri düşmanların balballarını çok çirkin bir yüzle gösteriyorlardı ki bu hususa dair de bir hayli buluntuya rastlanmıştır” demektedir. “Mezar üzerinde heykellere Tuna’dan Aral Gölü’ne kadar uzanan Kumania veya Kıpçak elinde de rastlanmış ve 13. Asırda Rubruck ile ondan sonraki seyyahlar tarafından tasvir edilmişti.
balbal2.jpg

10.asırda da Oğuzların ölülerine kubbe gibi mezarlar yaptıklarını, Şaman inancına göre üzerine binip cennete gitmesi için atını ve başka eşyalarını oraya koyduklarını, kahramanın öldürdüğü düşman sayısınca balbalı mezarın kenarına diktikleri de kaydedilmiştir.” demektedir.
Prof.Dr. Osman Turan da bu hususta doğru sanılarak devam ettirilen bilgiyi nakletmiştir. Burada ortaya çıkan iki mesele var:
1-Ölen Türk’ün mezarına öldürdüğü düşman kadar dikilen taş veya taşlar
2- Ölen Türk’ün mezarında bulunan heykeller. Yanlış olan nokta, bunların her ikisinin de balbal sanılmasıdır. Arkeolog A.D. Graç’ın araştırmaları sonucu yazdığı “Tuva’da Eski Türk Heykelleri” adlı eserde Graç, mezarlardaki heykelleri insan figürü olarak yapılmış heykeller ve bir taşa insan yüzü işlenmiş balballar olarak ikiye ayırır ve ikinci gruptaki heykellerin Türklerin savaşta öldürdükleri düşmanların balbalları olduğunu söylemektedir. Fakat mezarlardaki her heykelin balbal sayıldığı hususunda Graç’ın bu görüşleri çürütülmüştür.
Şu hâlde balbal heykel değildir. Balbal, öldürülen düşmanlar için dikilmiş taştır. Resimli olanlar ise mezara gömülen Türkleri temsil eder. Mezar üstünde bir çok taş bulunur, fakat orada olan heykel bir tanedir.
Yapılan araştırmalardan, bu balbal benzeri taş veya heykel dikme âdet ve inancının Asya’nın doğusundan Avrupa’nın batısına ve İspanya’ya kadar yayıldığı, Göktürklerin koydukları balbal adına karşılık İskitlerin ve Oğuzların verdikleri adın kesin olarak bilinmediği ancak bu taşlara, Mezopotamya’da Sümerlere ait Ur Kral mezarında rastlandığı, böylece balbalların gerek coğrafi, gerek zaman bakımından genişlik ve derinlik gösterdiği anlaşılmaktadır.

















 

cantar

Kullanıcı
Katılım
27 Ağustos 2012
Mesajlar
8,795
Beğeni
11,115
Puanları
113
Cevap: burada ben olsaydım bence kendimce



Bu güne kadar gerek sahada olsun gerek paylaşımlardan edindiğim kadarı ile hiç bir aranılan yerin işaretlerinden asla uzak olmadığını işaretlerin mekez olarak alınması sonucu 50 m2 alanı geçmediğini gözlemledim
İnsanların ölüleri için açmış oldukları mezar yerinin içerisinden çıkarılan taşları genellikle blok halinde çıkarmaları ve çıkardıkları bu blok taşları daha sonra mezar odasının bitirilmesi cenazenin cesedin içine konulmalması sonrası bu çıkarılan taş blokları açılan mezarın üzerine konulması ve üzerine kendi dini inanışlarına göre işaretler izler im ler bırakmaları şekillendirmeler yapmalarıdır.Bu taşların altındaki mezarlar 50 cm derinlikten 2 - 3 - 5 - 7 ve hatta daha fazla derinliktede olabilmektedir.Burada derinlikteki amaç üzerine taş konulmasındaki amaç cenazenin cesedin ölünün rahatsız edilmemesi yeni gömülmüş olan bu cesedin insanlar ve vahşi hayvanlar tarafından çıkarılmaması yenilmemesi parçalanması ölüye ait mezar içerisine bırakılan ölü hediyelerinin alınmaması yani kısacası ölüye zarar verilmemesi amaçlanmıştır.Bir de ölüden korkulması nefret edilmesinden de kaynaklanabilir çünkü ölü kötü bir adamsa çevresine zarar veren bir kişi ise sonra canlanır tekrar yaşayanlara bir şekilde zarar vermesindiye hem derine gömülür hemde üzerine büyük koca koca taşlar konulmuş olabilir..

westkennet.jpg


stock-photo-grave-burial-mound-of-ancient-scythians-kazakhstan-63024982.jpg


Burial+of+Sts.+Kosmas+and+Damian.jpg


M+burial.jpg


toprakla bütünleşmiş hatta sertleşmiş kayalaşmış bu toprak içerisindeki ölüye ait mezar hediyelerini kırmadan parçalamadan çıkarmak bulabilmek ne kadar kolaydır sizce...
WEB_CHEMIN_795_1255967840.jpg


ama bu şekilde taş sandukalar içerisine konulmuş ölülerin mezar hediyelerine ulaşmakta bir o kadar kolaydır değilmi...

prehispanic-grave.jpg


Burial-mound.jpeg


mesela bu taş öbeğinin mezarı neresinde olabilir ortada deseniz açsanız bulamazsanız yapılan işi bir kaç yerde yapmanız gerekse ne kadar taş hafriyatı yapmanız taşları bir yerden bir yere koymanız gerekir ...
nelson1-lg.jpg


First%20Day%27s%20Walk%20-%20Burial%20Ground%20by%20Gallarus%20Oratory.JPG


images


images


toprağa karışmış ölü hediyeleri düzgün bir şekilde parçalanmadan dağılmadan nasıl çıkarılabilir...
founding06.jpg


heibei_buddhas_northern_wei_tang_dynasty.gif


dikkat ederseniz açılan yer ve çevresi ne kadar geniş tutulmuş hedefi yakalayabilme şansını arttırmışlar ve insan can güvenliğini ne kadar önemsemişler açılan yerin açılımı esnasında çevreye atılan toprak curufu malzemesinin tekrar insanların üzerine çökmemesi sağlanılmış...
images


DSCN3082.JPG


adam lokanta açacakmış sanırım...
tencere tabak çokluğuna baksanıza...
aztec-burial14.jpg


toprağa karışmış taştan aletler incik boncuk nasıl ayrışır sizce..
images


p1000518.jpg



images
 

cantar

Kullanıcı
Katılım
27 Ağustos 2012
Mesajlar
8,795
Beğeni
11,115
Puanları
113
Cevap: burada ben olsaydım bence kendimce

images

anlıyan anlar anlamayana zaten sözümüz yok anlamak istememede inat edene direnenede Allah seni ıslah etsin sana hidayetini nasip etsin demekten başka elden gelen bir şey yok...
images

derinlige dikkat öyle iki kürek taş moloz atarım düşüncesi ile bir yer açma gibi düşünceniz olmasın..

Varna+burial+c+4600+bce


bu metin in mezarıda hep ikidebir karşıma çıkar durur adamın ne kıymetli pipisi varmış ucuna bile altından kılıf yaptırmış ama bizim hoca cam yününü bol tuttu deliklerine ki böcek möcek girmesin diye...

şakası bir yana Rabbim sizlere böyle zengin mezarlara rast gelmenizi nasip etsin
her mezar bu kadar zengin olmaz ölü hediyeleri bu kadar mükemmel olmaz..
böylelerinede rastlıyabilirsiniz..
Yani basit mezarlara çanak çömlek parçalarının çok olduğu mezarlara..

burial-at-harappa.jpg


images

mohenjo-daro-28.jpg


Indusfemaleburial.jpg


article-2069828-0F0CA5E100000578-216_468x319.jpg
 

cantar

Kullanıcı
Katılım
27 Ağustos 2012
Mesajlar
8,795
Beğeni
11,115
Puanları
113
Cevap: burada ben olsaydım bence kendimce

bronze-age-b-5-12-2011.jpg


smith2.jpg


Bronze_artefacts_Montjustin.jpg


hadi buldunuz çıkan bakır ve bronz müzeye göre tarihi değeri maddi değeri düşükse harcanan emeğe yazık değilmiii.
images


images


640px-Hoard_of_ancient_gold_coins.jpg


staters%202.jpg

0337-02.jpg


hadi böyle bir teneke para buldunuz diyelim zaman onları birbirine kaynatmış hadi tek tek zarar vermeden ayırın görelim sabrınız ne kadar...
images
 

cantar

Kullanıcı
Katılım
27 Ağustos 2012
Mesajlar
8,795
Beğeni
11,115
Puanları
113
Cevap: burada ben olsaydım bence kendimce

images


ağaç oyma tabut..
images


shaman%20tomb%20and%20contents.jpg


en az 1.50 cm 2.0 m. derinlik kazmayı göze almak yer yer bu 5 ila 7 m. kadar da çıkabilir...
156422.jpg

images


images


r293895_1260642.jpg

oturur vaziyette gömülme şekli...

r


80767131.jpg


images


images


çevre taşlarının tam ortası ....
4774571115_c8d2124662_o.jpg


Tombs+of+the+Maccabees+%288%29.JPG

taşın altında diyorum inanmıyorsunuz....
Tombs+of+the+Maccabees+%2812%29.JPG


Tombs+of+the+Maccabees+%2815%29.JPG
 
Üst Alt