Altına En Yakın Maden Hangisidir

Meltun

Kullanıcı
Katılım
2 Kasım 2014
Mesajlar
339
Beğeni
1,032
Puanları
93
Konum
Tekirdağ/Çorlu
Simya Nedir?
Günümüzdeki modern kimya biliminin temelleri atılmadan binlerce yıl önceden başlayıp, 17. yüzyıla kadar etkileri devam eden, maddeleri birbirine karıştırıp , değiştirmeye çalışan simyacı, insanların yaptıkları çalışmalara ve verilen genel ada simya denir

Simya ile en az 2500 yıldır uğraşıldığı bilinmektedir. Simya ile ilk olarak Mezopotamya, Eski Mısır, İran, Hindistan ve Çin'de uğraşılmıştır. Klasik Yunan döneminde Yunanistan'da, Roma İmparatorluğu'nun hüküm sürdüğü coğrafyada, önemli İslam başkentlerinde ve daha sonra 19. yüzyıla kadar Avrupa'da simyaya ilgi duyulmuştur.

Simya ile ilgili;

* Simya bir bilim dalı değildir
* Sadece deneme-yanılma yolu ile çalışırlar
* Çalışmalar teorik bir temele dayanmaz
* Sistematik bilgiler içermez
* Bilgi birikimi oluşmamıştır

Simyacılar farklı amaçlar için çalışırken deneme- yanılma yöntemi kullanılarak istemeden bazı şeyleri keşfetmişlerdir

Simya içerisinde tıp, felsefe, astroloji, kimya, din gibi birçok konuda motifler içerdiği için simyacılar,

* Ölümsüzlük iksirini keşfetmek,
* Sonsuz zenginliğe ulaşmak,

gibi konularla ilgili çalışmalar da yapmışlardır. Bu nedenle, bir simyacı tarih boyunca bazı zamanlar doktor, kahin, filozof hatta büyücü olarak kabul edilmiştir
.
MUCİZELERE ULAŞMA ÇABASI: SİMYA

“Gözümüzün önünde büyük hazineler olduğu zaman asla göremeyiz onları. Peki, neden bilir misin? Çünkü insanlar hazineye inanmazlar”
Simyacı (Paulo Coelho)


Endüstriyel devrimin ruhunu yansıtan ilk profesyonel ressam olduğu söylenen Joseph Wright’ın “Simyacı” adlı tablosu.
Simya kelimesini duyduğumuzda belki de birçoğumuzun aklına yukarıda alıntı yaptığımız “Simyacı” isimli roman gelir. Hayatta mutlu olmayı öğütleyen, bir çobanın
bulma amacıyla çıktığı Mısır yolculuğunu anlatan bu roman satış rekorları kırmış, bizim belleğimize de kazınmıştır. Fakat “simya” denildiğinde bilmemiz gereken bundan fazlası olmalı. Keza simyacılık, tarih boyunca ilgi çeken bir uğraş olarak karşımıza çıkmaktadır. Biz de bu yazıda simyanın ne olduğunu, niçin ilgi çektiğini, bilimsel yönü olup olmadığını kısaca ele almak istiyoruz.
Diğer bir adı “alşimi” olan simya; bir dönemin felsefesini ve doğanın ilkel yollara araştırılmasını ifade eden bir kavramdır. Arapça’daki “alkheemee” kelimesinden dilimize geçen simya İngilizce olarak da “alchemy” olarak adlandırılmaktadır.
Simya; değersiz maddeleri altına çevirme, çaresiz hastalıkların tedavisini bulma ve ölümsüzlük iksirine sahip olma amacıyla yapılan geçmiş çalışmaları ifade etmektedir. Simya, simya kaynaklarının ifadesiyle, yer ve insan arasındaki etkileşimi inceler, insanı sonsuz bir varlık haline getirme amacı taşır. Bu anlayışa göre insan altına kavuşacaktır, çaresiz hastalıklardan ölmeyecektir ve bunun ötesinde ölümsüzlük iksiriyle sonsuza dek dünyada kalacaktır. Böyle bahsedildiğinde hayali çalışmaları ifade ettiğini düşünebileceğimiz simya ile ilgilenenleri ve 2500 yıllık geçmişini dikkate aldığımızda ilgi çekici bir konu olduğunu söylemek mümkün.
Kimya, Metalurji, Fizik, Tıp, Astroloji, Semiotik, Mistisizm, Spiritüalizm ve Sanat… Birbirinden farklı alanlar… Hem sanat hem tıp hem mistisizm, hepsi bir arada… Simya tüm bu alanları barındıran bir uğraş olduğu iddiasında olmuştur. Bilimin temellerinin atıldığı Mezopotamya, Eski Mısır, İran, Hindistan, Çin’de uğraşılan simya, sonraki dönemlerde Yunanistan, Roma İmparatorluğu, İslam devletlerinde de görülmeye başlamıştır. 12.yüzyıldan sonra Ortaçağ Avrupası’nda önemli bir uğraş haline gelmiştir. Görüldüğü gibi farklı coğrafyalarda, farklı kültürlere rağmen simyacılık rağbet görmüştür. İnsanoğlunun sonsuz olma arzusunun ve zenginlik hayalinin inanç, kültür ayrımı olmaksızın yayılımı dikkat çekicidir.
Simya bir bilim dalı mıdır?
Simya; kimya ile olan kelime benzerliği ile bir bilim dalı olarak düşünülme tehlikesini taşımaktadır. Şunu kesin olarak belirtebiliriz ki; simya bir bilim dalı değildir. Simyacıların kullandıkları deneysel yöntemler kimya ile benzeşebilir fakat kimyada görülebilecek olan pozitif yaklaşım simyada yoktur.


Simya islam coğrafyasında da yayılmıştır. Ebul Kasım’ın yazdığı coğrafya kitabı, hiyerogliflerdeki simya sembollerini kendi dünyasına tanıtır. (British Museum, London)
Günümüzde kullanılan bazı maddelerin yüzyıllar önce simyacılar tarafından kullanıldığı, kimyanın temelini atan uğraşın simya olduğu belirtilmektedir. Kostik soda, kükürt, civa, sönmüş kireç, nitrik asit gibi maddelerin yüzyıllar önce kullanılmış olması ilgi çekici görülebilir. Fakat bu maddelerle uğraşılırken varılmak istenen sonucun felsefi boyutlarının ağır olması ve zaman zaman da büyücülüğe benzer bir hal alması, onu bilimsellikten uzak kılmaktadır. Simyacılık barutun bulunması, madenlerin rafine edilmesi, kozmetiğin gelişimi, seramik, cam ve boyanın üretimini sağlaması, likör ve esans üretimini başlatması gibi kimyasal gelişime katkılarının olduğu belirtilse de yöntemi kimyadan farklıdır.
Başka bir bakış açısıyla astroloji ve astronomi arasındaki ilişkinin simya ve kimya arasında da olduğu söylenebilir. Yani, geçmiş çağların insanları fiziksel fenomenlere mistik anlamlar yüklemişlerdir.
Mesela simyacılar da tıpkı diğer ilkel bilimler ve bugünkü sözde bilimcilerin kabul ettikleri gibi, Platon’un dile getirdiği dört elementin varlığını kabul etmektedir. Bunlar; Ateş, Su, Hava, Topraktır. Bu elementler genel anlamlarından öte bazı özelliklerin simgesi olarak kullanılmışlardır.
Ateş; İlahi gücü temsil etmektedir. Işık verdiği için aydınlığı temsil eder. Erkeklik unsuru içerir. Genel olarak aydınlanmayı aynı zamanda azabı, yıkıcılığı da temsil etmektedir.
Su; Ateşin zıddıdır. Dişiliği temsil etmektedir. Su değişkendir, Ay’ı temsil eder. Hayat verici ve arındırıcı olmasının yanı sıra gizliliği de temsil etmektedir.
Hava; Nötr bir element olup ateş ve suyun özelliklerini içermektedir. Zihni temsil etmektedir.
Toprak; bereketi ve kazancı simgelemektedir. Özellik olarak diğer üç elementin özelliklerini barındırmaktadır.
Simya bu elementlerle ilgili düşünce sistemini pratiğe de aktarmıştır: Bu elementler ısıtmak, kızdırmak, dökmek, buharlaştırmak, süzmek gibi eylemlerle ilişkilendirilmiştir. Dahası, simyaya göre dişi ve erkek ayırımı vardır. Bu ayırıma göre güneş erkek, dünya dişidir. Yine simya öğretilerinde üç dünyadan söz edilmektedir; Arketipler (Tanrı), Macrocosmos (Doğa) ve Microcosmos (İnsan). İnsan da “ruh, can, beden” olmak üzere üçlemeden oluşmaktadır. Elementler dünyasında bunun karşılığı ise; “kükürt, tuz, cıva” olarak yer almaktadır. Burada kükürt ve cıva karşıt iki prensibi, tuz ortada olan prensibi temsil etmektedir.
Simyacılar kuşkusuz çalışmalarında maddelerle deney yapmışlardır fakat görüldüğü üzere amaç ve anlam metafiziksel boyutlarda yoğunlaşmaktadır. Simyacıların elde etmek istedikleri “pancea” (ölümsüzlük iksiri) ve madenlerin altına çevrilmesi isteği uzun çalışma dönemlerini kapsamıştır. Ölümsüzlük iksirinin yapı taşı olan “felsefe taşı” bulunması mümkün olamasa da en büyük hedeflerden biri olmuştur. Simyanın metafizik yorumlamalardan ayrılmaması zaman içerisinde onu metafizik temeli esas alan, kimyasal maddeleri spiritüel (ruhani) varlık ile ilgili bilgi veren araçlar haline getiren bir uğraş yapmıştır. Kimyevi alandaki terminoloji eksikliği simyacıları zamanla pagan mitolojisi, astroloji ve kabala terimlerini kullanmaya itmiştir. Bu nedenle simyacılar en basit deneyleri bile mistik bir uğraş olarak karışık terimlerle ifade etmişlerdir.


Simya Eski Mısır’da oldukça kutsal bir uğraştı. Papirüste Akhenaten, Aten’den simya sembolleri halinde “ilk madde”yi alırken görülüyor.
Simya, Hermetizm ve Ezoterizm ilişkisi
Simya konusunu araştırdığınızda karşınıza çıkması muhtemel iki kavram vardır, bunlar; Hermetizm ve Ezoterizm’dir. Ezoterizm; bir üstat tarafından “inisiyasyon” (doğru yolu gösterme) yoluyla yetkin kişilere aktarılan felsefe öğretileridir. Bilgi ehil olmayanlara aktarılmamalıdır. Hermetizm ise; Eski Mısır’da yaşamış olduğuna inanılan ve ilahlaştırılan bir simya bilgesinin, Hermes Trismegistus’un öğretileridir. Bu iki kavramın ortak özelliği felsefi-spiritüel dünyaya ait olmalarıdır. Simyanın bu iki öğretiyle yakından ilişkili olmuştur. Bu nedenle simya zaman içerisinde felsefe alanının inceleme konusu haline gelmiştir.
Değersiz maddelerden altına yolculuk

Tarih boyunca simyacıların değersiz maddelerden altın yapmakla uğraştıklarına inanılmaktadır. Sadece bu amaçla çalışmalar yapanlar olmuştur ama işin ruhani yönüyle ilgilenen simyacılara göre asıl amaçları felsefe taşına ulaşmaktır. Felsefe taşından yine ayrıca söz etmek istiyoruz ama öncesinde altın yapma uğraşı hakkında bilgi vermek yerinde olacaktır.
Simyacıların “kırmızı iksir” adını verdikleri karışım ile değersiz metalleri altına dönüştürmeye çalışmışlardır. Metalin altına dönüşmesi aşama aşamadır, önce hamdır, arındırılır, tamamen arındıktan sonra altın olabilmektedir. Altın yapma çalışmaları genellikle kurşun ve cıva üzerinde yapılmıştır, bazı simyacılar tarafından cıva ile kükürt, arsenik ve amonyum klorür karıştırılmıştır. Kullandıkları büyülü sözler ve karışık çizimler bu konuda detaylı bilgi edinmeyi zorlaştırmıştır. Simyacılar kimyasal incelemeleri altın yapmanın yanı sıra, zehir, sihirli iksirler yapmak amacıyla da yapmışlardır.

Bulunamayan sır; Felsefe taşı
Simyacılara göre ölümsüzlüğün sırrını bulmanın temeli felsefe taşına dayanmaktadır. Bu felsefe taşı ruhani dünyanın da kilit anahtarı niteliğindedir. Felsefe taşına olan büyük inanç bu durumdan faydalanan dolandırıcıları da beraberinde getirmiştir. Günümüzde artık felsefe taşına olan inanç oldukça düşüktür.
Simya bir dönemin gözde uğraşlarından biri olsa da günümüzde etkisini yitirmiştir. Tarih boyunca simyacılara dolandırıcı gözüyle bakılmıştır. Pek çoğu böyle olsa da simya ile bir dönem Isaac Newton, Robert Boyle, Fizikçi Arnaldus de Villa Nova gibi bilim adamlarının da ilgilenmesi ilginç bir noktadır. Simya bilimden ayrı bir uğraş olarak kabul edilmelidir, tarih boyunca simyanın başarısı kanıtlanamamış, ulaşılmak istenen hedefler rivayetlerden öteye geçememiştir. Simyacıların çalışmalarını ehil olmayan kişilerden koruma istekleri sebebiyle arkalarında bıraktıkları karışık terim ve şekillerin deşifrelerinin zorluğu bu uğraşın incelenmesini de zorlaştırmaktadır.
YAZAR:
'dan alıntıdır
Yukarıdaki açıklamaların ışığı altında konuyu tekrar ele alırsak kurşunun altına yakınlığı simyacıların altına çevirme isteğinin etkileşiminden başka bir açıklaması yoktur. Saygılarımla
 

ASİAVCI

Kullanıcı
Katılım
10 Kasım 2012
Mesajlar
295
Beğeni
-26
Puanları
0
Konum
ankara
Doğadan ilk cıkış hallerinde herangibir işleme tabi olmamış bu iki metal birbirine en yakın olanıdır işin içine simyacılar girerse bunlarda her kılığa girer diye duşunuyorum
 

Meltun

Kullanıcı
Katılım
2 Kasım 2014
Mesajlar
339
Beğeni
1,032
Puanları
93
Konum
Tekirdağ/Çorlu
Altın elektropozitif özelliği en zayıf metal olduğundan, kimyasal etkinliği çok düşüktür ve doğal olarak bozunmaz. Bu yüzden altın hiçbir doğa koşulundan etkilenmeyen bir madendir. Altın diğer metaller gibi başka elementlerle birleşmiş olarak değil tek başına doğada yer alır. Saygılarımla
 

Meltun

Kullanıcı
Katılım
2 Kasım 2014
Mesajlar
339
Beğeni
1,032
Puanları
93
Konum
Tekirdağ/Çorlu
Sizin 'de benim'de farklı bir şey yazmadığımız aşikar Sn;ASİAVCI dediğiniz gibi evet aynen öyledir. Saygılarımla
 

ASİAVCI

Kullanıcı
Katılım
10 Kasım 2012
Mesajlar
295
Beğeni
-26
Puanları
0
Konum
ankara
ARAŞTIRIYORUZ BULUYORUZ SUNUYORUZ HER AKŞAM İKİ SAYFA YAYINLAYACAĞIM SIKILMADAN OKUMANIZ İÇİN

 

ersan

Admin
Katılım
31 Mayıs 2013
Mesajlar
7,022
Beğeni
13,238
Puanları
113
Konum
Bulgaristan ,Silistre,kasabasindan
Altın elektropozitif özelliği en zayıf metal olduğundan, kimyasal etkinliği çok düşüktür ve doğal olarak bozunmaz. Bu yüzden altın hiçbir doğa koşulundan etkilenmeyen bir madendir. Altın diğer metaller gibi başka elementlerle birleşmiş olarak değil tek başına doğada yer alır. Saygılarımla
ustam tam dusuncelerione bende katiliyorum.
 

ersan

Admin
Katılım
31 Mayıs 2013
Mesajlar
7,022
Beğeni
13,238
Puanları
113
Konum
Bulgaristan ,Silistre,kasabasindan
altina en yakin made ,,odun kumuru,,neden deerseniz zamaninda rolalilar bir yere define sakladimi genis alana cok buyle tam yanmamis ,,mangalda ,,kulanilan odun kumurleri sacilirmis cok genis bir alana ozamanlarda varmis usta ve kendisine guvenen cubukcular ama ne yaziki 3-4 gun gectimi ustiunden ayni altin cekimi veriyor cubuklar bilmiyoruim neden ve nasil ne oldunu ama odun kumurunu tek atlatma sansi cubugu sade,,ihlamur acindan yapilmis olan ,,cubuk sistemi ubur butunm cubuk sistemleri yaramaz buyle yerde ustalarim cok basima geldikleri var acan ben baya bir zorlaniyoruim buiyle bir yerde demeki acemi ve taze baslaya cubukculer icin dencek laf bulamiyorum en guclu mineralden 10 kat ta guclu ve altin tepkisi veriyor .buyle bir odun kumuru.
 

wolf_52

Kullanıcı
Katılım
19 Ocak 2015
Mesajlar
3,812
Beğeni
9,771
Puanları
113
güzel bilgiler gelyor ustlarım dan emeklerine yüreklerine sağlık. bende bildiğim kadar konuşayım.. civa en ağır metallerden birsidir.. ve forum tutmayan tek metal olrak bilryorum.. civa buharıyla define ye nokda atış yapıldığını bilyorum.. sanrım.. nasıl uygulancağını yazmışdım.. civa atın,ın düşmanıdır.. saldırır... etkileşimi çokdur..... altının kardeşi olrak benim bildiğim saf tunç ,dur..kömür ise ..ersan ustamın dediği gibi çubuklar çekbilrr.. çubuk kulanmıyorum hiç.. bri kaç denmem oldu oldukça iyi çalışdılar bende ...bakır tel olmasına ramen.. sonrada elime almadım... yanmış meş odunları kömürleşmiş çıkyor.. define katmanılarında... bunda nemi en iyi emen odun kömürü olduğu için koyduklarını söyleyen var,,, 2 şık ise tılsım 3 harflileri siyaha hapis ederlermiş.... bu bilgilerin ne kadarı doğru tartışılır.. şimdi ustlarmın dediklerinde kafmın bir tarfına kayıt ediyorum...
 
Üst